|
08-30-2009, 06:53 | #1 |
Fehmi Koru ! Güçlü bir Ordu ve Türkiye için;'Elinizi Siyasetten Çekin'
Zafer bayramı kutlu olsun
Hâlâ yayınını sürdürdüğünden emin olmadığım 'Türk Kültürü' dergisi her yılın ağustos ayını 'Zaferler Özel Sayısı' çıkarma fırsatı olarak değerlendirirdi. Yıllarca. Yüzlerce sayfalık özel sayılardı bunlar ve her özel sayıda, çoğu akademisyen olan önemli isimlerin, tarihimizin şerefli zaferlerine ışık tutan yazıları yayımlanırdı. Yakın tarihimizin en önemli sayfalarından olan 26 Ağustos'ta (1922) başlayan Büyük Taarruz ile 'varolma - yokolma savaşı' sayılabilecek Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin kazanıldığı 30 Ağustos (1922) arası bugün de 'Zafer Haftası' olarak kutlanıyor. Genelkurmay Başkanlığı son yıllarda hafta vesilesiyle bir kamu diplomasisi yürütmeye başladı. Büyük kentlerimizin en görünür yerlerinde günlerdir 'Güçlü ordu, güçlü Türkiye' afişleri göze çarpıyor. Bu yıl Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da kazanılan zaferlerin gerçekleştiği toprakları ziyaret etti. Bugün de Ankara'da karargâhta büyük bir davet veriliyor. Çok sayıda gazetecinin de katılacağı davette bakalım Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde dört erin ölümüyle sonuçlanan olayı Org. Başbuğ'a soru olarak yönelten bir meslektaş çıkacak mı? Çıkarsa, Afyon'u ziyareti sırasında sormaya teşebbüs edenleri “Buraya zafer haftası için geldik, başka konu konuşmayalım” diye cevapsız bırakan Org. Başbuğ, kendisine yakın bildiği gazetecilerden geldiğinde de, soruya aynı muameleyi mi çekecek? Genelkurmay tarafından da doğrulanan, nöbette uyuyan erin eline pimini çektiği bombayı ceza olarak tutuşturan teğmenin yol açtığı olayı artık herkes biliyor: Terden sırılsıklam olan elinden bombanın düşeceğini anlayınca pimi yerine takması için teğmene yalvarıyor er; ondan yüz bulamayınca arkadaşlarından pim bulma telâşına düşüyor, ama yanlarına gittiği diğer erler teğmen korkusuyla ondan yüz çeviriyorlar. Terli elden kayan bombanın patlaması sonucu, cezalandırılan erle birlikte, dört asker hayatını kaybediyor... Ancak Amerikan savaş filmlerinde rastlanabilecek dehşet verici bir sahne, değil mi? Zafer Bayramı öncesinde bilgi sahibi olduğumuz askerle ilgili tek haber 'eri bombayla cezalandırma' olayı değil. Başka bir habere göre, altı erin hayatını kaybettiği bir 'pusuya düşme' olayında 'PKK tarafından döşendiği' duyurulan mayınlar PKK'ya ait değilmiş; üstünden erlerin geçirildiği araziye mayınları birliğin komutanı bizzat döşetmiş... Her iki haberi de Taraf gazetesinde okuduk. İlk haber Genelkurmay Başkanlığı tarafından gecikmeli de olsa doğrulandı, ikinci haberle ilgili açıklama hâlâ bekleniyor... Zaferlerle dolu tarihimizde hiç rastlamadığımız türden olaylar bunlar... Türk Kültürü dergisinin özel sayılarında ve tarihle ilgili pek çok kitapta, içimizdeki hamasi duyguları galeyana getiren farklı olaylar okuyan bir nesiliz. Kendisine emanet edilen erler üzerine şefkatle eğilen, vatan evlâtlarının bir tekinin kılına zarar gelmesin diye kendisini feda etmekten çekinmeyen komutanlarla ilgili anlatımları... “Bize ne oldu böyle?” diye soracağım, ama bize hiçbir şey olmadığını biliyorum: Bizler yine çocuklarımızı asker ocağına emanet etmeye devam ediyoruz; kıllarına zarar gelmeyeceğine güven duyarak... Çocuklarımızı teslim ettiğimiz asker ocağında bir değişim olduğu ise kesin... Doğru soru şu: “Asker ocağında ne oluyor böyle?” Gerçekten de ne oluyor? Bu soruyu, umarım, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ başta olmak üzere üst düzey komutanların hepsi kendi kendilerine ve birbirlerine soruyordur. Soruyorlarsa, “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” sloganının içerisini doldurmak -daha doğrusu 'güçlü Türkiye' idealine erişebilmek- için ordunun 'güçlü olma' tanımını gözden geçirmesi gerektiğini de herhalde anlıyorlardır. Eski alışkanlıkları terk etme zamanı geldi de geçiyor bile... 'Güçlü Türkiye' için gerekli 'güçlü ordu' vatanı savunmaya iyi hazırlanmış ordudur. yenişafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|