04-11-2009, 01:58 | #1 |
Felluce; Kanınızı Donduracak !
Felluce; Kanınızı Donduracak! ABD'nin üç hafta kuşatma altında tutarak yüzlerce insanı katlettiği Felluce operasyonu sırasında görev yapan El Cezire kameramanı Muştak'ın anlattıkları kanınızı donduracak. El Cezire Kameramanı Laith Muştak Nisan 2004 yılında meydana gelen ve resmi rakamlara göre 600 gerçekte ise bundan çok daha fazla insanın öldürüldüğü Felluce operasyonu sırasında bölgede serbest olarak çalışan iki gazeteciden biriydi. Aradan 5 yıl geçti. Muştak şimdi şahit olduğu ve filme aldığı olayları anıyor. Muştak katliam anını şöyle anlatıyor: “Televizyon ekranlarında gördüğünüz şey olanların sadece onda biriydi. Ve herhangi bir insan o görüntü ve resimleri gördüğünde televizyon kanalını değiştirirdi. Fakat bir o olayların tam ortasındaydık. O olayların kokusunu kokladık, gördük, hissettik ve her şeye dokunduk. Cesetlere dokunabiliyorduk fakat televizyon kanalını değiştiremiyorduk. Çünkü kanalın kendisi zaten bizdik. Felluceyi her hatırladığımda oranın kokusu geliyor burnuma. O kokuyu düşünüyorum ve bu koku beni çılgına döndürüyor. Ölü cesetlerin üzerinde bir çeşit sarı renkli bir sıvı vardı. Bu sıvının kokusu çok rahatsız ediciydi. Burnunuzu yakıyordu ve artık bir şey yiyemiyordunuz. O görüntüleri de hafızanızdan silemiyorsunuz. Çünkü her gün aynı tabloya şahit oluyorsunuz. Patlama, ölüm, patlama, ölüm ve yine ölüm. Kamera çekimlerini yaptıktan sonra oturuyorsunuz ve ayakkabınızda parçalanmış cesetlere ait etler elbisenizde ise kan olduğunu görüyorsunuz. Fakat neden diye sormak için zamanınız yok. Nisan 2004’de ben çalıştığım şirketin Bağdat ofisindeydim. Patronum “Amerikalıların Felluce’ye saldıracağı bilgisini aldık. Oraya bir ekip göndermemiz gerek. Kim gider?" diye sordu. Ben oraya gitmek istediğimi söyledim. Kameracılık benim “görevimdi Bu kararımın bana çok pahalıya malolacağını biliyordum. Belki de hayatıma malolacaktı. Fakat eğer ölümden korkuyorsanız asla tehlikeli bölgelerde elinize kamera almamalısınız. Zaten bir gün hepimizin öleceği bilincine sahibim. Yarın, gelecek ay gelecek yıl yada on yıl içinde ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Fakat asıl mesele şudur: "Yatağımda mı öleceğim yoksa iyi bir şeyler yaparken mi?..." Felluce benim görevimdi. Orada yaşanan gerçekleri Irak dışındaki insanlara anlatmalıydım. Gerçekler derken kastettiğim şey orada caddelerde gerçekte neler olduğuydu. Politik mesajlar değil gözlerimle gördüğü şeyler… Çünkü o zamanlar Felluce hakkında konuşan insanlar “hiçbir şey olmuyor” “herşey normal, insanlar iyi” “herşey yerli yerinde” gibi sözler sarfediyorlardı. Herşeyin yerli yerinde olması gerçekten de çok iyi olurdu. Eğer insanlara hiçbir şey olmasaydı çok mutlu olurdum. O zaman kamera çekimlerini çok daha memnuniyetle yapardım ve dünyaya gösterirdim. Ama gerçek bundan çok farklıydı. Günün birinde sanırım 9 nisan 2004 tarihiydi. Birileri Felluce’nin Ulu Camii'sinden diafonla Amerikalıların kadınlara ve çocuklara güvenli çıkış yolu açacağını ilan etti. Bu şahıs sözlerini bitirir bitirmez bütün kadın ve çocuklar bölgeden ayrılmak için araç bulmak amacıyla evlerinden ayrıldı. İnsanlar caddelerde bölgeden ayrılma çalışmaları yaparken Amerikalılar ateş açtı. O sırada çektiğim bir fotoğrafı asla unutamam. Üç çocuğu ile birlikte yaşlı bir kadın. Onu caddede gördüm ve fotoğrafını çektim. Bana dediki “Bizim ailemizde erkek yok. Bize yardım edecek kimse var mı? O sırada Felluce’li bir çok erkek Bağdat'ta çalışıyordu ve şehre saldırı yapıldığı zaman onların çoğu eşleriyle çocuklarının yanına dönemedi. Bazı adamlar o kadına yardım etti. Ben daha sonra o bölgedeki sahneyi görüntülemek istedim ve sigara içmek için oturdum. On dakika sonra caddeye bir ambulans geldi. Aceleyle yetişip çekim yapmak için ambulansa koştum. Kapıyı açtıklarında aynı kadın ve çocuklarının orda olduğunu gördüm. Ama parça parça olmuşlardı. Hemşirelerin kadın bir çok parçaya ayrıldığı için onu taşımakta zorluk yaşadığını hala hatırlıyorum. İnsanlar bu sahneyi görür görmez geri kaçıyorlardı. O sırada bir hemşire birine seslendi. “Hey o senin annene benziyor” Irak dilinde bu “ O senin annen de olabilirdi, öyleyse ona da annen gibi davran” anlamına geliyordu. Herkes o kadının bir parçasını alıp taşımaya başladı. Aceleyle taşımalıydılar çünkü başkaları için de ambulans gerekiyordu. O sırada ana hastanenin önündeydik ama oradaki sahneleri görüntüleyebilmek için o gün 12 kameramana daha ihtiyaç vardı. Beş altı ambulans sürekli ölü ve yaralıları taşıyordu. Hastanenin içindeki insanların görüntüsüü alsam dışarda bir çok insan vardı. Dışardakileri kayda alsam içerde bir çok insan kalıyordu. Ben ve diğer bütün el-Cezire ekibi adeta felç olduk. Olay bizi çok aşıyordu. Sadece iki kameraman ve iki gazeteciydik orda. Yeterli sayımız yoktu. Doha ve Bağdattaki raportörler, Felluce’deki insanlar durmadan olanları kayda almamız için bizi çağırıyordu. Ambulanslar ise hiç durmuyordu. İnsanların hastane içinden gelen bağrışlarını duyuyorduk. Çünkü yeterince narkoz ve ilaç kalmamıştı. Doktorlar ayakları, elleri narkoz kullanmadan kesmek zorunda kalıyordu. Bu sırada ben de hiçbir yere ayrılamadım. Sadece oturdum ve sigara içmeye devam ettim. Hareket edemiyordum. Etrafımda olup biten herşeyi görüyordum ama hareket edemiyordum. Xılass (yeter) artık daha fazla enerjim yoktu. Ceset dolu sokaklar İşte tam bu sırada kimsenin bahsetmediği Fellucenin Aslanlarını hatırlıyorsunuz. Tıpkı o gün gördüğüm yaşlı bir adam gibi. O bir pikap almış ve durmadan insanların kendisine gösterdiği ama sniper olduğu için gidemedikleri yerlerden cesetleri topluyordu. Sonra o bahsedilen yerlerden birine gitti aracını durdurdu. Bir cesedi taşıyarak araca getirdi. Bir gün tambeş ceset getirdi. Bunlarsan bazılar bir hafta önce ölmüştü fakat hiç kimse onları taşımaya cesaret edemiyordu. Bazılarını ise köpekler yemeye başlamıştı. Ben Felluce’deyken kameramın en küçük bir hareketinin bile benim için olmadığını biliyordum. Bu orada yaşayan insanlar içindi. Ve dışarde burada neler olduğunu bilmesi gereken insanlar içindi. Tıpkı bir SOS gibi. Amerikalılar çektiğimiz resimlerin kendilerine karşı nefreti körüklediğini iddia ediyorlardı. Fakat benim tek yaptığım şey onların ordusunun Felluce’de yaptıklarını göstermekti. Onlardan nefret etmiyorum. İntikam almakta istemiyorum. Ama tek istediğim onların ne yaptıkjlarını anlamalarıydı. Bazen aklımın format atılaması gereken bir bilgisayara benzetiyordum. Yada bir hastaneye gidip aklımın bir bölümünü aldırmalıydım. Felluce'de elime kamerayla ölü bir bedenin yanında çekim yaptığım zamanlarda kalbimin olmadığı hissine kapılıyordum. O kadar aşırı dozda savaş olayına şahit oldum ki… Fellucede bulunduğum ay annem de sürekli televizyon izliyordu. Çocuğunun orda olduğunu ve bu fotoğrafları onun çektiğini biliyordu. Bazen iki gün boyunca telefonda konuşamadığımız oluyordu. Günün birinde Amerikalıların şehir merkezine ilerlemeye çalışacaklarını duymuş. Bağdattaki El Cezire ofisine gitmiş ve “oğlumu bana geri verin “diye ağlamıştı. Çok utanmıştım ama anne yüreği işte... Yine aynı süreçte bir gece El Cezire genel müdürü bizi aradı. Ekibin her bir üyesiyle konuşmak istedi. Şöför, ben ve herkes... Ve dediki: “Teşekür ederim. Yaptığınız işi takdir ediyoruz. Eğer ordan ayrılmak istiyorsanız sizi almaları için birilerini göndereceğiz” Hepimiz bunu reddettik. Herkes Fellucede kalmak istedi. Fellucede kadın ve çocukjlar o haldeyken biz nasıl daha iyi bir durumda olabilirdik ki? Hiç kimse ordaki insanlara çıkmak isteyip istemediklerini sormamıştı bile. Çok uluslu gücün Batı ırak bölgesi müdürü Albay Curtis L Hill El Cezire’ye verdiği yazılı bir beyanda Amerikan liderliğindeki güçlerin silahsız sivillere ateş etmediklerini söyledi. Hill Koalisyon güçlerinin bölgedeki teröristleri yakalayıp imha etmek için orada olduklarını ve hiç bir sivile ateş ederek bölgeden ayrılmaya zorlamadıklarını söyledi. Ameriklı komutan kendine yöneltilen tüm soruları geçiştirdi. Bu röportaj Stephanie Doetzer tarafından derlenmiştir Laith Mushtaq Bağdat'a gelen ve 2003 yılında El Cezire’nin Arapça kanalına katıldı. Şimdi Doha’da çalışmalarına devam ediyor. TİMETURK
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|