AK Gençliğin Buluşma Noktası


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-16-2009, 16:09   #1
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart Fetavay-i Hindiyye Namaz 1.Bölüm Hanefi Fıkhı..
1- NAMAZ VAKİTLERİ
1- Sabah Namazının Vakti :
2- Öğle Namazının Vakti:
3- İkindi Namazının Vakti:
4- Akşam Namazının Vakti :
5- Yatsı Namazının Vakti :
Faziletli Vakitler :
Namaz Kılınması Caiz Olmayan Ve Mekruh Olan Vlkitler :
Kendisine Nafile Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Dokuz Vakit
2- EZAN VE KAMET.
Ezanın Sıfatları Ve Müezzinin Ahvali
Ezan Ve Kametin Kelimeleri, Özellikleri Ve Müezzine İcabet:
Müezzine İcabet Etmek.
3- NAMAZIN ŞARTLARI
Taharet Ve Setrü´l Avret
Kendisi İle Avret Mahalli Örtülebilecek Şeyler :
Dokuz Yerde Namaz Kılmak Mekruhtur :
İstikbâli Kıble (Namazda Kıbleye Dönmek)
Kâbede Kılınan Namazlar:
Namazda Nıyyet
Bilgi Durumları İtibariyle, Namaz Kılan Kimselerin Dereceleri
Farz mı. Nafile ini Kıldığını Bilmeyen Kimse:
4- NAMAZIN SIFATI
Namazın Farzları
I - Namazın Farzı :
Kıyam..
Kıraat
Rükû.
Secdeler.
Ka´deî Ahîre (Son Oturuş) :
Namazın Vacibleri
Namazın Sünnetleri:
Namazın Edebleri:
Namazın Keyfiyyetî (=Nâmaz Nasıl Kılınır?)
Kıraat
Zelletü´l Kârî (Namazda Kur´ân Okuyan Kimsenin Hata Etmesi)
5- İMAMET.
Cemâat
İmamete Kimin Daha Çok Hak Sahibi Olduğu.
Başkasına İmâm Olması Caiz Olan Ve Olmayan Kimseler
İktidânın Sıhhatine Manî Olan Ve Olmayan Hâller
İmâmın Ve İmâma Uyan Kimselerin Yerleri
İmâma Tabi Olunacak Ve Olunmayacak Yerler
Mesûk :
Lâhık :
İmamet Ve Cemaat Konusu İle İlgili Bazı Meseleler
6- NAMAZDA İKEN HADES VÂKİ OLMASI (=ABDESTİN BOZULMASI)
Binanın ( = Namazın Kalan Kısmım Tamamlamanın) Şartları
İstihlâf
Bu Konu İle İlgili Bazı Meseleler :
Namazı Bozan Bazı Haller :
7- NAMAZI BOZAN ŞEYLER VE NAMAZIN MEKRUHLARI :
Namazı Bozan Sözler :
Namazda Mekruh Olan Ve Mekruh Olmayan Şeyler
Namazın Mekruhları İle İlgili Bazı Mes´eleler
Mescidlerle İlgili Bazı ´Meseleler
8- VİTİR NAMAZI
9- NAFİLE NAMAZLAR..
Kuşluk Namazı :
Tahiyyetü’l Mescid:
Abdest Aldıktan Sonra Kılınan Nama:
İstihare Namazı:
Hacet Namazı:
Gece Namazı (=Teheccüt Namazı):
Teşbih Namazı
Nafile Namazlarla İlgili Bazı Meseleler
10- FARZ NAMAZA YETİŞME.
11- KAZAYA KALAN NAMAZLAR..
Bu Konu İle İlgili Muhtelif Mes´eleler
12- SEHiV SECDELERİ
Namazın Vacipleri
İmâmın Yanılması
Kaç Rek At Kılındığı Hakkında, İmâm İle Muktedî Arasında Çıkan İhtilaf Ve Şüphe
13- TİLAVET SECDELERİ
Şükür Secdesi


 


Konu Alem_i Ervah tarafından (02-16-2009 Saat 16:18 ) değiştirilmiştir..
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 02-16-2009, 16:19   #2
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
NAMAZ

Namaz, hükmolunmuş bir farzdır. Terkedilmesine la ruhsat yoktur. Namazın farzîyetini inkar eden, kafir olur. Hulâ-sâ´da da böyledir.

Farz olduğunu inkar etmeksizin, namazı kasden terk eden kimse, Öldürülmez. Ancak, tevbe edinceye kadar hapsolunur. Mec-mû´atü´l - Bahreyn´de de böyledir.

Bize (mezhebimize) göre, namazın farz olması, bir namaz kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lacak kadar vaktin sonuna taalluk eder.

Bir kafir müslüman olsa, bir çocuk bulûğa erse, bir mecnûn (deli) ifâkat bulsa (iyileşse), hayızlı bir kadm temizlense, bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumda eğer bir namaz kılacak kadar vakit var ise, bu kimselerin üzerine, namaz kılmak farz olur, Muhtârül - Fetâvâ´da da böyledir.

Bir ebe, namazla meşgul olunca, çocuğun öleceğinden korkarsa, o ebenin, namazı, vaktinden sonraya bırakması caiz olur.

Hırsız ve benzeri sebeplerle de, namaz geriye bırakılabilir. Hulâsa d a da böyledir.

Dinimizin temel direği olan NAMAZ´in, bütün açıklığı ve tafsilâtı ile anlatıldığı bu KÎTAB´ta 22 bab vardır : [1]



1- NAMAZ VAKİTLERİ


1- Sabah Namazının Vakti :


Sabah namazının vakti, subhu sâdıktan başlar. Subh-u Sâdık: Güneşin doğacağı vakte kadar, doğu ufkunda yayılan beyazlıktır. Sub-u kâzıb de : Ufukta, uzunlamasına başlayıp, sonra, arkasını karanlık takip eden beyazlıktır. Sabah namazının vaktinin girmesi hususunda, subh-u kâzîb´e itibar edilmez. Bununla, sabah namazı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın vaktinin girmediği gibi, oruç tutacak kimsenin de, o anda, bir şey yiyip içmesi, haram olmaz. Kâfi´de de böyledir:

Âlimler, ikinci fecrin (subh-u sâdık´m) ne zaman doğma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ya başlıyacağı hususunda, görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazıları: «Doğu ufkundaki beyazlık, dağınık halde iken, ikinci fecir başlar.» dediler. Muhryt´te de böyledir.

Bazıları da : «Bu beyazlık dağıldığı zaman, ikinci fecir başlar» dediler. Âlimlerin ekserisi bu görüştedirler. Muhtârül - Fetâvâ´da da böyledir.

Oruçda ve yatsı namazının vaktinin sonu hususunda, ihti(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yat olarak, birinci fecre itibar olunur. Namazda ise itibar, ikinci fecredir. Şerhi Vikâye´de de böyledir. [2]



2- Öğle Namazının Vakti:


Öğle namazının vakti, zeval vaktinden başlar ve bir şeyin göl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)gesi, zeval vaktindeki gölgesinden başka iki misline vardığı zamana kadar devam eder. Kâfi´de de böyledir. Sahih olan budur. Serahsi´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Zeval : Her şahsın gölgesinin, doğu tarafına doğru düşme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ye başladığı vakittir. Kâfi´de de böyjledir.

Zeval Vaktini, doğru tesbit etmenin yolu şudur : Düz bir ağaç parçasını bir yere ,dikmeli.

Bu -durumda, gölgesinin boyu noksanlaşip kısaldıkça, güneş yük(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)seliyor demektir.

Gölgenin kısalması bitip, artmaya başladığı an, bilinir ki, gü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)neş zevale ermiştir. Bu an, hadd-i irtafâ; yani güneşin en yüksek noktada bulunduğu andır.

Gölgenin uzamaya başladığı anda yani zeval vaktinde, yere dikmiş olduğumuz, düz ağaç parçasının ucuna, bir işaret koyalım, işaret koyduğumuz bu yerden, diktiğimiz şeye varana kadar olan mesafe, fey´i zeval (= zeval anındaki gölge) olur.

Güneş, batıya dönmüş olduğuna göre, diktiğimiz şeyin, doğu is(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tikâmetine meyletmiş olan gölgesi, gittikçe artıp uzayacak demek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir.

Diktiğimiz şeyin gölgesinin uzunluğu, fey´i zevalden o şe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yin zeval vaktindeki gölgesinden) başka, dikilen şeyin gölge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sinin iki katı oMuğu zaman, İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.) ´ye göre, öğle namazının vakti çıkmış olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Doğru olan yol da, budur. Zahirîyye´de de böyledir.

«İhtiyata uyyun olan, öğle namazını gölgenin bir misli ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)masından önce kılmak, ikindi namazını ise, gölgenin, dikilen şeyin iki misli olmasından sonra kılmaktır. Böylece, bu iki namazın, tam vakitlerinde kılınmış olduklarına, kesin kanâat hasıl olmuş olur.» demişlerdir. [3]


3- İkindi Namazının Vakti:


İkindi namazının vakti, fey´i zevalden başka, gölgenin, iki misli olduğu zamandan başlar ve güneşin batmasına kadar devam eder. [4]



4- Akşam Namazının Vakti :


Akşam namazının vakti, güneşin batması ile başlar, şafağın kaybolmasına kadar devam eder.

Şafak : İmameyn´e göre, güneş battıktan sonra, batıda meyda(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na gelen kızıllıktır. Fetva da bununla verilir.

Fakat, Vikaye Şerhi´nde ve Ebû Haııife CR.A.) nm kavlinde Şafak : Kızıllığın kaybolmasından sonra ortaya çıkan beyazlıktır. Kudûrî´de de böyledir.

İmâmeyn´in kavilleri, insanlar için daha ruhsatlıdır ve genişliktir.

İmâm-´ A´zam (RJV.)´ın kavli ise, ihtiyata daha muvafıktır.

Namaz hakkında aslolan, ondaki rüknün ve şartın sabit oldu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğuna, mutlaka kalbin tam bir şekilde kanaat etmesidir. Nihâye´de bu husus, Şeyhul - İslâm´ın Möbsût´u üe el - Esrâr´dan nakledil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. [5]



5- Yatsı Namazının Vakti :


Yatsı namazının ve vitir namazının vakti, batıdaki şafağın kay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bolması ile başlar; sabah namazının vaktine kadar devam eder. Kâ-fî´de de böyledir.

Vitir namazı, yatsı namazından önce kılınmaz. Çünkü bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rada, tertîb vacibtir. Burada, vitir namazınm, yatsı namazından ön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ce kılmmaması, vitir namazının bir vaktinin olmaması demek de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğildir. Burada tertib, vacib olduğu için böyle denilmiştir.

Hatta, bir kimse unutarak, vitir namazını yatsı namazından ön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ce kılmış olsa veya her ikisini de kılsa da, sonradan yatsı namazının, herhangi bir sebeble sahih ve makbul olarak kılınmış ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)madığı ortaya çıksa, bu kimsenin vitir namazı sahih olur. Sadece, yatsı namazını yeniden kılması gerekir. Bu görüş, Ebû Hanîfe (R. A.)´ye aittir. Ve O´na göre : Unutmak ve benzeri diğer özürlerle, burada tertib sakıt olur.

Bir kimse için, yatsı ve vitir namazlarının vakti girmese, şöyleki : Bir memlekette, batıdan şafak batar batmaz fecir doğu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yor veya batıdan şafak kaybolmadan sabah oluyorsa, böyle bir memlekette yaşayanlara, yatsı w vitir namazları vâcib olmaz. Tebyîn´de de böyledir. [6]



Faziletli Vakitler :


Sabah namazını bir miktarte´hir etmek müstehabtır. Ancak, güneşin, doğup doğmadığında tereddüt hasıl olacak kadar da, te´hir edilmez.

O Fakat, sabah namazı, ortalığın tamamen ışımasına kadar te´hir edilir. Şoyleki : Bir kimse, kıldığı namazın bozulması halinde, onu yeniden müstehab bir kıraatle okuyup kılabileceği bir zaman kalıncaya kadar te´hir eder. Tebyîn´de de böyledir,

Bu durum, yalnız hacılar için Müzdelife´de bayram sabahı hariç, bütün zamanlarda böyledir.

Müzdelife´de ise, bayram sabahı sabah namazını, sabahın ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ranlığında kılmak efdal´dir. Muhıyt´te de böyledir.

Yazın, Öğle namazını geciktirmek, kışın ise acele etmek müstehabtır. Kâfi´de de böyledir. Yalnız kılınması veya cemaatle kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lınması hâllerinde de hüküm aynıdır. Şerhü´I - Mecmuada da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

İkindi namazım, her zaman, güneşin teğayyür etmediği ya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ni sararmaya başlamadığı vakte kadar te´hir etmek, müstehabtır.

Tegayyürde itibar, güneşin tegayyürünedir; yoksa ışığının te-gayyürüne değil.... Güneşin teğayyür (= değişmesi) edip sararma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sı : Bakıldığı zaman göze hararet vermemesi, gözü yakıp kamaştır-mamasıdır. Böyle değilse, güneş teğayyür etmemiş sayılır. Kâfî´de de böyledir. Sahih olan da budur.

İkindi namazını kumaya, güneşin tegayyüründen Önce baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)layıp, teğayyür vaktine kadar uzatmak, mekruh değildir. Gâyetü´l -Beyân´dan naklen Bahrü´r - Râık´ta da böyledir.

Akşam namazını, her zaman, vakti girer girmez kılmak, müstehabtır. Kâfi´de de böyledir.

Yatsı namazını, gecenin üçte birine kadar; vitir namazını ise, gecenin sonuna kadar, te´hir etmek müstehabtır. Bu durum, kesinlikle uyanabilecek olan, bu husustaki sağlam kimseler içindir. Uyanması kesin olmayanlar, vitir namazını da yatmadan kılarlar. Tebyîn´de, de böyledir,

Bir kimse, bulutlu günlerde : Sabah namazım, sanki hava acıkmış gibi, tam aydınlıkta kılar.

Öğle namazım, zevalden önce kılmış olmamak için tehir eder.

İkindi namazında da, kerahat vaktinin girmesinden emin ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak için, acele eder.

Akşam namazım, güneşin batmasından önce kılmak ihtimalin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den sakınarak, biraz geciktirir.

Yatsı namazında ise, yağmur, kar ve sair şeylerin engelleme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesi için acele eder. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bulutlu günler için söylediğimiz şeyler, yaz - kış, bütün za(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)manlar için geçerlidir.

Seferde olsun, hazerd£ olsun veya herhangi bir özür bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lunsun, hiç bir zaman ve vakitte, iki namazın arasını cem´ etmek (yani bir vakitte, iki vaktin namazını kılmak) caiz değildir!

Ancak» Arafat´da arefe günü öğle ile, ikindiyi cem´ etmekle, MüzdeKfe´de aksam ile yatsıyı cem´ etmek, bu kaidenin dışındadır. [7]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:21   #3
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Namaz Kılınması Caiz Olmayan Ve Mekruh Olan Vlkitler :

Şu üç vakitte, farz namazları ile cenaze namazını kılmak ve ti´âvet secdesi yapmak, caiz değildir :

1- Güneş doğup yükselene kadar,

2- Güneş, tam tepe noktasında olduğu zaman, meyledene kadar,

3- Güneşin, kızarmaya başlamasından batışına kadar. Fakat, o günün ikindi namazı, bu kaideden müstesnadır. Onun edası, gü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)neş batarken de caizdir. Kâdîhân´da da böyledir.

Şeyhü´I - İmâm Ebû Bekr Muhammed bin Fadl : «İnsan güneşi gördüğü müddetçe, işte o tulu´dadır.» demiştir. Hulâsa´da da böyledir.

Bu, cenaze namazının ve tilâvet secdesinin mubah olan va(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kitte yerine getirilmeyip de, tehir edilmiş bulunduğu zamandır. As(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lında, vaktinde edâ edilmeleri mümkünken, bunları teTıir etmek, katiyyen caiz değildir.

Ancak, cenaze namazını bu vakitlerde kılmak vacib ise ve o vakitlerde de kılınmış ise, bu da caizdir. Çünkü o, vacib olduğun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan, nakıs olarak kılınmış olur. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Fakat, efdal olan, tilâvet secdesini geriye bırakmaktır. Cenaze namazının geciktirilmesi ise, mekruhtur. Tebyîn´de de böyledir.

Kerahat vaktinde, vaktinde kılınmayan farz ve vitir gibi vacib namazların kaza edilmeleri de caiz olmaz. Müstesfâ´da ve Kâ-fî´de de böyledir.

Kerahat vakitlerinde, nafile namazları kılmak-caizdir, fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat mekruhtur. Kâfî´de ve Tahâvî Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, güneş doğarken veya batarken, nafile namaza başla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olsa da, namazda iken kahkaha ile gülse, abdesti bozulmuş olur. Fakat, o gönün ikindi namazını kılmakta olan kimse, böyle bir sev yapmış olsa, abdesti bozulmaz. Çünkü, farz bir namazı kaza ederken kahkaha ile gülen kimsenin bu mekruh vakitte abdesti bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Mekruh olan vakitlerin haricinde, namazda kahkaha ile gü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)len kimse, hemen, namazı bırakır ve yeniden abdest alır ve kılmak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ta olduğu namazı da yeniden kılar. Zahirü´r - Rivâyede : «Şayet o namazı, o halde tamamlamış olsa, başlamış olmasından, dolayı, ken(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)disi yapması gereken şeyi yapmış ve borçtan kurtulmuş olur.» de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nilmiştir. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir.

Fakat, bu kimse, gerçekten kötü bir iş yapmış olur. Ancak, abdesti ve namazı yenilemek gibi bir şey, o adama lazım gelmez. Tahâvî Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, nafile bir namazı, kerahat vakitlerinin birinde kaza eylese, namazı caiz olur; fakat bu, günahtır. Serahsî´nin Mu-hıyt´inde de böyledir.

Mekruh bir vakitte, namaz kılmayı adamış olan bir kimse, adadığı namazı, o kerahat vaktinde kılsa, sahih olur; fakat, kendisi günahkar olur. Bu şahıs için uygun olan, o namazı, mekruh olma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yan bir vakitte kılmaktır. Bahrü´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, zaman belirtmeden veya mekruh vakitlerin dı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)şında kılmak üzere, namaz nezretmiş (adamış) olsa, bu namazı, mekruh vakitlerin birinde kılması, asla caiz olmaz. Evceh olan da. budur. Şerh-i Münyetü´l - Musallî li - Eımîril - Hacc´da da böyledir.

Dokuz vakitte de, farzlar kıhnabilir, fakat nafileler kılın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazlar. Nihâye´de ve Kifâye´de de böyledir,

Bu vakitlerde, farz namazlarının kazası, cenaze namazı ve tilavet secdesi de caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. [8]



Kendisine Nafile Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Dokuz Vakit :


1- Fecrin doğuşundan itibaren,sabahnamazının kılındığı vakitten önceye kadarolan vakit. Nihâye´de ve Kifâye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

Bu vakitte, sabah namazından başka, nafile bir namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak mekruhtur.

Bir kimse, gecenin sonunda, nafile bir namaz kılmaya baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lamış olsa ve bir rek´at kılınca da fecir doğsa, o namazı tamamla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ması efdal olur. Çünkü, bu nafileye fecirden sonra başlamış değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir; bunu kasden yapmamıştır ve bu namazı, sabah namazının sün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)neti niyyeti ile kılmamaktadır. Esahh olan da budur. Tebyîn´de de böyledir.

Bu durumda, bir kimse, dört rek´atli bir nafile kılmaya başlamış olsa da, bunun iki rek´ati fecrin tulüundan sonraya kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olsa; fecrin doğuşundan sonra kıldığı bu iki rek´at, sabah na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazının sünneti yerine geçer. Muhtar olan da budur. Hızânetü´I -Fetâvâ´da da böyledir.

2 - Nafile namaz kılınmayan, dokuz vakitten birisi de : Sa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bah namazını kıldıktan sonra, güneşin doğacağı vakte kadar olan zamandır. Nihâye´de de, KSfâye´de de böyledir.

Bir kimse, sabah namazının sünnetini ifsâd etmiş olsa da, farzından sonra kaza etse, bu namazı caiz olmaz. Serahsî´nin Mu-hıyt´inde de böyledir.

3- İkindi namazını kıldıktan sonra, güneşin battığı zamana kadar geçecek olan vakitte de, nafile namaz kılınmaz. Nlhâye´de de Kifâye´de de böyledir,

Müstenab bir vakitte, nafile bir namaz kılmaya başlamış olan kimse, o namazı ifsad etse ve ikindi namazından sonra, güneş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)in gurubundan önce bu namazı kaza etmiş olsa, bu caiz olmaz. Se(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

4- Güneş battıktan sonra, akşam namazını kılmadan önce de, nafile namaz kılınmaz. Ayrıca :

5- Cüm´a namazı kılınacağı zaman,

6- Cum´a hutbesi okunacağı zaman,

7- Bayram namazlarının hutbeleri okunacağı zaman,

8- Küsûf namazında, hutbe okunacağı zaman,

9- îstiskâ namazında, hutbe okunacağı zaman da nafile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılınmaz. Nlhâye´de de, Kifâye´de de böyledir.

Bunlardan başka :

Hac hutbesi ve nikah hutbesi vaktinde de, nafile namaz kılmak mekruhtur. Emûrü I - Hâcc´ın MÜnye ŞerM´nde de böyledir.

Cum´a günü, imâmın hutbeye çıktığı vakitte, nafile kılmak mekruhtur. Münyetü´l - MusalH´de de böyledir.

Bir kimse, cum´adân önce, dört rek´at namaz kılmaya baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lasa ve sonra da imâm hutbe için minbere çıksa, namazını tamam(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar. Sahih olan da budur. İmâm Sedrut Ecl Şeh´dül Üstâz Hüsa-meddîn de bu görüşe meyletmiştir. Zahiriyye´de de böyledir.

Namaz için kamet getirildiği zaman, sabah namazının sün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)neti hariç, nafile bir namaz kılmak (kılmaya başlamak) mekruhtur. Bayram namazından, Önce ve, sonra, nafile namaz kılmak mekruhtur. Yalnız, bayram namazından sonra, evde camide de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğil nafile namaz kılmak mekruh değildir.

Arafatta ve Müzdelife´de, cem´ edilen iki namaz arasında, nafile namaz kılmak mekruhtur. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Farz namazların vakti darlaştığı vakit, o vaktin farzından başka, kılınacak bütün namazlar mekruh olur. Emîrul - Hac-c´ın Münyetü´l - MusaUî Şerhi´nde de böyledir.

Büyük veya küçük abdesti sıkışmış olan kimsenin o vak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tin namazım, sıkışık halinde kılması da mekruhtur.

Nefis çektiği zaman, yemek hazır iken, namaz kılmak da mekruhtur.

Kalp insanı, namazın huşûundan geri bırakacak şekilde bir şeyle meşgul iken, o meşguliyetle, namaz kıHmak da mekruhtur.Yattı namazmu. edâsım, gece yansmdan sonraya bırak-mak da mekruhtur. [9]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:23   #4
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
2- EZAN VE KAMET

Ezanın Sıfatları Ve Müezzinin Ahvali


Cemaat ile kılman beş vakit namazın, edası için ezan, sün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nettir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

«Ezan vacibtir.» diyenler de olmuştur. Fakat, sahih olan ise, gerçekten ezanın, sünnetli müekkede oluşudur. KâK´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Bütün meşâyih, bu görüştedir. Muhıyt´te de böyledir.

Yalnız, farzlar için okunmakta olan kamet de sünnettir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Ezan ve kamet, beş vakit namazın ve cuma´nm sünnetidir. Bunların dışında kalan, sünnet, vitir, nafile, teravih ve bayram na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazları gibi namazlar için, ezan ve kamet sünnet değildir. Muhıyt´(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)te de böyledir.

Keza, nezredilmiş namazlar, cenaze namazı, istiska, kuş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)luk, korku, kiisûf ve hüsûf namazları için de ezan okunmaz. Aynî´de de böyledir.

Kadınlar, namaz için ezan okumazlar ve kamet getirmez(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ler. Bunlar, kendi aralarında cemaatle namaz kılsalar bile, ezan okumazlar ve kamet getirmezler. Fakat, bunlar namazlarını ezanlı ve kametli olprak kılarlarsa, gerçi namazları caiz olur, amma on(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar, günahkâr olurlar, Hulâsa´da da böyledir.

Köleler de, namazlarını ezansız ve kametsiz olarak kılar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar.

Seferinin veya mukimin, evlerinde ezan okumaları ise, meilduptur. Tebym´de de böyledir.

Sabah ezanı hariç, vaktinden önce ezan okumak, bil-ittifak caiz değildir.

İmâmı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (RjU´e göre, sabah ezanı da böyledir. Ve eğer, Önce okunursa, vaktinde, ye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)niden okumak gerekir. Fetva da bunun üzerinedir, Huccet´ten nak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)len, Tatarhâı%ye´de de böyledir.

Vakitten önce, kamet getirmek de, bil-icmâ´, caiz değildir. Muhıyt´te de böyledir.

İmâm, müezzinin kametinden bir müddet sonra gelir, ve(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ya kametten sonra sabah namazının sünnetini kılarsa, yeniden ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)met getirilmesi icab eder. Gunye´de de böyledir.

Ezan okumaya ehil olabilmek için, namazların vaktini ve kıblenin cihetini bilmek gerekir. Kâdihân´da da böyledir.

Müezzinin, erkek, akıllı, salih, muttaki, sünneti bilen bit(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kisi olması, daha uygun olur, Nihâye´de de böyledir.

Müezzinin, mehâbetli, insanların hallerini araştırıp göze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)terek, cemaatten geri kalanları, (yeni namaza gelmeyenleri) bu hallerinden men edici olması, onun için en uygun haldir.

Müezzin, ezan okuma görevinde devamı elden bırakmayan, oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu ezana inanan ve sevabını ALLAH´tan bekliyen bir şahıs olmalı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır. NehruH - Fâık´ta da böyledir.

En güzeli de, namazda imâm olmaktır. Dİrâye´-de de böyledir.

Efdal olan, müezzinin, mukim olmasıdır. Kâfi´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Bir kimse, ezan okusa da, başka bir kimse de kamet getir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, ezan okuyan kimse - o esnaca, orada yoksa, bu durum, ke-rahatsiz olarak caiz olur.

Fakat, ezan okuyan, orada hazır bulunur ve başkasının ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)met getirmesinden hoşnut olmaz ise, başkasının kamet etmesi, mek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruh olur.

Ezan okuyan kimse, başka bir kimsenin kamet getirmesine ra(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zı olursa, bu durumda, başkasının kamet getirmesi, bize göre mek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruh olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Akıllı olan çocuğun ezanı, zâhiru´r rivâyeye göre, kerahat-siz olarak sahihtir. Fakat, bulûğa ermiş kimsenin okuması, daha evladır.

Akıllı olmayan çocuğun ezan okuması sahih değildir. Oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş olsa bile, başkası tarafından tekrar okunur. Meçnûn´un, (delinin) hakkındaki hüküm de böyledir. Kâffde de böyledir.

Sarhoşun ezanı mekruhları; iadesi müstehabdır. Tebyîn´dc de böyledir.

Kadının ezan okuması mekruhtur, iadesi ise, menduhtur. Kâfirde de böyledir.

Fasıkın, (ilahî emirlere muhalefet" eden, günahkârın) ezan okuması, mekruhtur. Ancak; ezan okumuşsa, bu iade edilmez. Zehıy-re´de de böyledir

Cünübün e£am ve ikameti, rivayetlerin ittifakiyle, mek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruhtur. Eşbah olan, onun okuduğu´ ezanm da, ikametin de, iade edilmesidir.

Abdesti olmayanın ezan. okuması, rivayet-i zâhiriyye´ye gö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)re, mekruh değildir. Sahih olan da budur. İkamet getirmesi ise, mekruhtur. Fakat, ikamet getirmişse iade olunmaz. Serahsi´riln Muhıyt´inde de böyledir.

Müezzin, ezan okuduktan sonra, irtidâdetse (İslam´dan çık(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa) , okuduğu ezan iade olunmaz. Fakat, iade edilmiş olursa, bu da(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ha efdaldir. Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir.

Müezzin, ezan okurken dinden çıksa, evla olan, ezam baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tan başlıyarak bir başkasının okumasidır. Fakat, başkası yeniden başlayıp ezanı okumaz da, mürted, devam edip ezanı tamamlarsa, bu da caiz olur. Kâdihân´da da böyledir.

Ezanı oturarak okumak mekruhtur.

Bir kimsenin, yalnız başına kılacağı namaz için, oturarak ezan okumasında ise, bir beis yoktur.

Misafirin, (yolcunun) binili olduğu halde ezan okunîası, mekruh olmaz. Kamet içinse, bineğinden iner. Fakat, inmeden ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)met yapsa, bu da caiz olur. Muhiyt´te de böyledir.

Kıbleye dönmemiş bile olsa, misafirin (yolcunun) ezan okumaya, bineğinin üzerinde başlaması caiz olur. Kâdîhan´da da, Hulâsa´da da böyledir.

Hazerde iken (yolcu değilken), binek üzerinde ezan oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak mekruhtur. Zahfirü´r -rivâye´de böyledir. Serahsî´nin Muhıyt´-inde de böyledir. Fakat, ezan bu şekilde okunmuş olursa, iadesi ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rekmez.

Kölenin, köylünün, çöl ehlinin, veled-i zinanın, kör´ün ezan okumaları caizdir.

Bir kimseye, bazı namaz vakitlerinde ezan okuması için izin verilse de, bazı vakitlerde ezan okuması için izin verihnese, o kimsenin okumuş olduğu ezanların hiç birinde kerahat yoktur. Fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat, izin verilmemiş vakitlerde, ezanı, başkasının okuması daha ev(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ladır. Muhiyt´te de böyledir.

Kör bir kimse ile, beş vakit namazın vakitlerini bilen bir kimse, beraber bulunduğu müddetçe, kör kimsenin okuduğu ezan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)la, gören kimsenin okuduğu ezan müsavidir. Nihâye´de de böyledir.

Farz namazları, ezansız ve ikametsiz olarak, mescitte ce(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maatle kılmak mekruhtur. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Şehirde oturanların mahallelerinde, ezan okunuyor, kamet ediliyorsa, ister yalnız olsun, ister cemaatle olsun, ezansız ve ka-metsiz namaz kılmalarında, bir kerahat yoktur. Tebyîtı´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Fakat :

Efdal olan, bunların namazlarını ezan ve kametle kılmala(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rıdır. Timurtâşiye´de de böyledir.

Şehirli bir kimsenin, oturduğu mahallesinde ezan okun-mazse:, o kimsenin, ezanı ve kameti terketmesi mekruh olur. Şayet, yalnız ezanı terk etmiş olursa mekruh olmaz. Mııhıyt´te de böyledir. Fakat :

Bu kimse, kameti terk ederse, mekruh olur. Timurtaşî´de de böyledir.

Misafirin, (yolcunun) eğer yalnız ise, ezanı da, kameti de terk etmesi mekmh.olur. Mebsût´ta da böyledir.

Misafirin, sadece kameti terk etmiş olması caizdir, fakat mekruhtur. Tehâvî Şerhinde de böyledir.

Misafirin, bu durumda, hem ezan okuması, hem de kamet getirmesi en iyisidir,

Keza, kamet getirmiş ve fakat ezan okumamış oba, sefe-rî için, bu da caizdir. Mebsût´ta da böyledir,

Bir kimse, evinde veya köyünde namaz kılmış olsa, eğer kö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yünde mescid var da, orada ezan okunup, kamet getiriliyorsa, bu durumda, bu adam hakkındaki hüküm, şehirde, evinde namaz kılanın hükmü gibidir. Şemnî´de de böyledir.

Bir kimse, yakm olan, bağ, bahçe veya arazisinde bulunursa köyünün veya beldesinin ezanı ile iktifa eder. Fakat, bulunduğu yer, köy veya şehre uzaksa., oraların ezanı i]e yetinmeyip, kendisinin ezan okuması gerekir.

Burada, yakınlığın sınırı, okunan ezanın, o şahsa, bulun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu yerde durulmasıdır. Muhtâru´l - Fetâvâ´da da böyledir.

Fakat, bu durumda olan kimselerin bile, ezan okumaları da(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ha iyidir. Hulâsa´da böyledir.

Yabanda, cemaatle namaz kılan kimseler, ezanı terkeder-Ierse/ou mekruh olmaz; fakat, kameti terketmeleri mekruh olur.Fe-tevâ^i Kâdîhan´da da böyledir.

Ezan okunan ve kamet getirilen mescit ehlinin, aynı vaktin ezan ve kametini lekrar etmeleri mekruhtur.

Bir mescid ehli, kamet getirerek cemaatle namaz kılmış olsa, sonra da, müezzin ve imâm içeri girerek başka bir cemaatle namaz kılmaları mekruh olmaz; fakat önce kılanların namazları, mekruh olur. Muzmarât´ta da böyledir."

Şayet, o mescitte, ehlinden (cemaatinden) başkaları, cema(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)atle namaz kılmışlar ise, mescid ehlinin, cemaatle tekrar namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maları, mekruh değildir. Serahsînin Muhıyt´inde de böyledir.

Mescid ehlinin bir kısım cemaati, kimse duymasın diye mescidin içinde gizlice ezan okudukları zaman, sonra aynı mescid ehlinden diğer bir topluluk gelerek, önceki topluluğun ne yaptık(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)larını bilmeden— açıktan ezan okurlarda, sonradan da evvelki top(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)luluğun gizlice ezan okuyarak cemaatle namaz kıldıklarını öğrenir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerse, bu durumda, birinci cemaate itibar edilmez. Fetâvâyi Kâdi-hân´ın «Ezan» bölümünde de böyledir.

Bir mescidin, belli bir imâmı ve müezzini olmayıp insanlar, o mescidde, bölük bölük, fevc fevc namaz kılıyorlarsa, efdal olan her topluluğun, ezan okuyup, kamet getirerek namaz kılmasıdır. Kâ-dihân´da da böyledir.

Bir topluluk, mescitte cemaatle kaldıkları namazın fesada gittiğini anlasalar bile, o namazı, o mescidde yeniden kılarlar. Fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat, ezanı ve kameti yenilemezler.

Fakat, bu namazı,,vakit çıktıktan sonra, o mescidin dışında kılsalar, yeniden ezan okuyup, kamet getirirler. Zâhidî´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Bir kimse, kazaya kalmış bir namazını kılarken, yalnız olsun, cemaatle olsun ezan okur ve kamet getirir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, bir çok namazını geçirip, kazaya bırakmış olsa, bunları da peşpeşe kılacak olsa, ilk kılacağı namaz için, hem ezan okur hem de kamet eder. Diğerleri için de, isterse, hem ezan okur hem de kamet eder, isterse, sadece kamet etmekle yetinir. Hidâye´de de böyledir.

Kaza da edanın sünneti üzere olsun diye, her namaz için ezan okur ve kamet eylerse daha güzel olur. Kâfî´de de böyledir.

Adamın bu şekilde serbest olması, kazaya kalmış olan na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazları, ancak, bir mecliste ve aynı yende kıldığı vakittir. Fakat, bu kaza namazlarını ayrı ayrı yerlerde ve ayrı ayrı vakitlerde kılacak olan kimsenin her namaz için hem ezan okuması ve hem de kamet getirmesi şarttır. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Bize göre, mazbut olan, gerçekten, kılman farzın, edası ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sun, kazası olsun; o farz için, ezan okumak ve kamet getirmektir. O farzı, yalnız kılması ile cemaatle kılması da, bu hükümde müsa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vidir.

Yalnız, cuma günü şehirde cum´ayı değil de öğle na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazını kılacak olanların, ezan okumaları ve kamet getirmeleri mek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruh olur. Tebyîıı´de de böyledir.

\rafat ve Müzdelife´de bir arada kılınan namazlarda, Önce kılman için hem ezan okunur ve hem de kamet getirilir; ikinci na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz içinse; ezan okunmaz.

Ezan ev en veya kamet getirirken, müezzine baygınlık gelse veya ölmüş . -.a, bu vazifeleri başkası yapar.

Şayet, müezzinin ezan okurken veya kamet getirirken ab-desti bozulmuş olur ve o, abdest almaya giderse, ezan ve kameti, ya başkası okur veyahut da dönüp kendisi devam eder. Fetâvâyi KâdShân´da da böyledir,

Bilginlerimizin çoğu: «Ezan esnasında veya kamet yaparken abdesti bozula ı müezzinin, onları tamamlaması, sonra da, gidip abdestini alması evladı demişlerdir. Muhıyt´te de böyledir.

Müezzin ezanda veya kamet okumaktan aciz kalsa, orada da kendisine, kaldığı yeri hatırlatıp telkin edecek kimse bur hınmasa, bu işi başkasının tamamlaması gerekir.

Keza, müezzinin, ezan ve kamet esnasında, dilinin tutulması halinde de, ezan ve kameti başkası tamamlar. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Müezzin, ezan okurken fazlaca, yani fasıla sayılacak ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dar duraklarsa, ezanı yeniden okur. Fakat, boğazını temizleme veya öksürme gibi az bir zaman duraklamışsa, ezanı yenilemez. Tatar-îıâniyye´de de böyledir.

Ezan okurken, özürsüz olarak boğaz temizlemek ve tenah-nuh etmek (Öksürük gibi yapmak) mehruktur. Bu şeylerin bir Özür(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den dolayı yapılmasında ise, beis yoktur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Ezan okurken ve kamet getirirken, verilen selâma mukabe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)le etmek mekruhtur. Ezan ve kamet bittikten sonra da, önce ve(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rilmiş olan bu selama, mukabelede bulunmak icâb etmez. Sahih olan dâ budur. Zâhidi´de de böyledir.

Müezzinin, ezan okurken veya kamet getirirken, konuşması veya yürümesi uygun olmaz.

Müezzin kamet getirdiği esnada.

(fcad kâmeti´s - saîah)´a vardığı zaman serbestin Dilerse, kametini olduğu yerde tamamlar; dilerse namaz kılacağı yere giderken ta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mamlar. Fetâvâyü Kâdtiıân´da da böyledir. Muhıyt´te de böyledir. [10]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:24   #5
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Ezan Ve Kametin Kelimeleri, Özellikleri Ve Müezzine İcabet:

Ezan 15 cümledir. Bize göre, onun son cümlesi ise «lâ ilahe illALLAH» cümlesidir.

AHahu Ekber, ALLAHu Ekber, ALLAHu Ekber, ALLAHu Ekber Eşhedü en lâ ilahe illALLAH, Eşhedü en la ilahe illALLAH Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedü enne Muham-meden Resûlullah

Hayya´ale´s - Selâh, Hayya´ale´s - Salâh Hayya´ale´l - felah, Hayya´ale´l - felah ALLAHu ekber, ALLAHu ekber Lâ ilahe illALLAH.

Kamet ise, 17 cümledir. 15 cümlesi ezan cümlelerinin ay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nıdır. Fazla olan 2 cümlesi de:

Kad kâmeti´s - salah, Kad kâmeti´s - salah.) cümlesidir. Fe-âyi Kâdihân´da da böyledir.

Birde, sabah namazında (=hayya´Ie´l felah) cümlelerinden sonra, iki defaes-salâtû hayrunmine´n-nevm) denir. .

Ezan, arabca´nm dışında fârisî veya diğerleri gibi hiç bir lisanla okumaz. Fetâvâyi Kâdİhân´da da böyledir. Açık ve sahih olan da budur. Cevheretü´n - NeyVire´de de böyledir.

Ezanı ve kameti açıktan ve sesi yükselterek okumak sünnet"tir. Yalnız," kametin sesi, ezandan biraz aşağı olmalıdır. Nttıâye´de de, Bedâi´de de böyledir.

Ezam, minarede veya mescidin dışında okumak, .mescidin içinde okumaktan daha muvafıktır. Kâdîhân´da da böyledir

Ezanda sünnet olan: Onu, yüksek bir yerde okuyup sesi de yükselterek, komşulara duyurmak ve kendine de meşakkat verme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mektir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Ezan okuyan müezzinin, sesini, gücünün yettiğinden daha fazla yükseltmeye çalışması mekruhtur, Muzmarat´ta da böyledir.

Müezzin kameti, yerde ve mescidin içinde getirir. Gunye´de de böyledir.

Ezanda terci´ yoktur. Yani: İki sehadeti, iki defa alçak ses(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)le okuyup, sonra geri dönerek yüksek sesle okumak yoktur. Ki-fâye´de de böyledir.

Ezanda acle etmeyip, harflerine, mahreçlerine, medlerine (uzatmalarına) riayet etmek, kamette ise, acele etmek müstehabtır. Hidâye´de de böyledir.

Ancak, her ikisini de acele veya her ikisini de, yavaş yavaş, uza(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarak; veyahut da, kameti uzatarak ve ezanı ise, kısa kısa ve acele okusa, bu da caiz olur. Kâfî´de de böyledir. Fakat, bazıları: «Böyle okumak mekruhtur» demişlerdir ki, doğru olan da, bu sözduür.

Teressül: «ALLAHu Ekber, AH ahu Ekber» deyip, biraz dur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak, sonra yine «ALLAHu Ekber, AİIahu Ekber» demek... Böylece, ezanm sonuna kadar, her iki cümleden sonra, biraz durmaktır.

Hadr İse: Kelimeleri, birbirlerine bitiştirerek, sür´atli okumak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tır. Yenâbî´den naklen Tatarhânîyye´de de böyledir.

Ezan ve kametin, her ikisinde de, durulduğu zaman, keli(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)melerin son hareketleri sakin kılınırlar. Bu hâl, ezanda hakikaten, kamette de, durmaya niyyet edildiği zamandadır. Tebyîn´de de böyledir.

Tekbirin baş harfini, yani «ALLAH» lafzının elifini, uzatmak küfürdür.

«Ekber» kelimesindeki be´yi uzatmak ise, fahiş hatadır.

Ezan ve kametteki cümlelerin ve kelimelerin arası, meşru1 olduğu gibi tertîb edilir. Yâni, okunurlarken, sıraya riâyet edile(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rek okunurlar. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Ezan ve kamette kelimelerin bazısı, bazısına tekaddütm etse (yani) biri diğerinin önüne (geçse); mesela : «Eşhedü en lâila(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)he illALLAH» d -^eden önce, «Eşhedü enne RSuhammeden Resûlıâlafe»

dense, bu c ida efdal olan, sırası gelmeden okunanı saymayıp, (okumamış ıv^ûui edip), önceki cümleyi yerinekoymak ve normal sıra üzerine, ezanı okumaya devam etmektir. Fakat, bir kimse, böyle yapmayıp da, öylece ezanı bitirmiş olsa bile, yine ezan caiz olur. Muhıyt´te de böylldir.

Ezan ve kametin kelimeleri birbirini takip eder.

Okumuş olduğu ezam, kamet zanneden bir kimse, bitirdikten sonra, durumu fakederse, onun için efdal olan, ezanı yeniden oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yup, sonra tertibe riayet ederek kamet getirmektir.

Keza bir kimse, kamet getirse ve fakat ezan okudum zannet-se, sonra da bu durumu farketmiş olsa, efdâl olan, dönüp kamete yeniden başlamasıdır. Bedâi´de de böyledir.

Ezan ve kamette kıbleye dönülür. Kıbleye dönülmeden okunmuş olanlar da caizdir; fakat mekruhtur. Hidâye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

Müezzin, ezan okurken, «Kayya´ale´s - Salâh» cümlesine gelince, yüzünü sağ tarafa; «Hayya ´aîe´l - feîâh» cümlesine gelince de, yüzünü sol tarafa çevirir.

Bunları söylerken, ayaklan, yerinde sabit kalır, (yani yürümez.) Yalnız olsun, cemaatle olsun, bu husus müsavidir. Sahih olan da budur. Hatta, yeni doğan çocuk için ezan okurken de, bu cüm(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lelerde sağa ve soîa dönmek, en uygun olan harekettir. Muhıyt´te de böyledir.

Bu dönüş, yukarıda tarif ettiğimiz gibi yapılır.

«Hayya ´ale´s - salah» m birincisini söylerken sağa ve ikincisini söylerken sola; keza, «Hayya ´alel -.feSâh» m da, birincisini söyler(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ken sağa, ikincisini söylerken sola dönülür; diyenler de olmuştur. Fakat, doğru olan Önceki kavildir,

Bir kimse, eğer geniş olan odasında kamet yapıyorsa, bu cümleleri söylerken, sağa ve sola ıdönmesi müstahsen (güzel) gö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rülmüştür. Bedâi´de de böyledir.

Müezzin, ezanı (şerefesi olmayan ve fakat pencereli olan bir) minarede okurken, «Hayya´ale´s - salâh» dediği sırada, başını sağ pencereden; Hayya´alel - felah» dediği sırada başını sol pence(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)reden çıkarır,

Bu, müezzin yerinde durduğu zaman, duyurunun, tamam olmadığı vakittedir. Nikâbe Şerhi´nde de böyledir.

Amma, yalnızca başını çevirdiği zaman, i´lâm tamam olursa bu hal ile iktifa eder. Ayaklarını yerlerinden ayırmaz. Şâhânda da böyledir.

Ezan ve kamette teShîn mekruhtur. Telhîn: Kelimenin bo(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zulmasına sebep olacak şekilde nağme yapmak demektir. Ezam, güzel sesle okumak güzeldir. Fakat, lahn olmamak kaydıyla... Şer-hül - VÜcâye´de de böyledir.

Müezzinin, kamet getirirken, iki şahadet parmağım kulaklarına koyması güzeldir. Çünkü böyle yapmak, aslî sünnet de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğildir, ancak, ilamın fazla olması için böyle yapılır.

Eğer, müezzin iki elini kulaklarına koyarsa, işte bu güzei olur. Tebyîn´de de böyledir.

Müezzinin, ellerini kulaklarına koyması kametin aksine sesi yüseltmesi için, ezanın sünnetidir. Gımye´de de böyledir.

Tesvüb, akşam namazlarının dışındaki, bütün namazlar için yüzeldir.

Tesvîb: Müezzinin, ezan ile kamet arasında «Es -. Salâh» diye bağırmasıdır.

Tesvîb, her beldenin örf ve adetine öredir. Müezzin, tesvîb maksadı ile, yaöksürür veya «Es - salâh!... es - salâh..» der veyahut da «Kamet!... kamet...» der çünkü bu, duyurmada bir mübağladır. Bu şekillerin herhangi, biri de, örf olarak bilindiği vakit, müezzinin o şekli yapması ile maksat hasıl olmuş olur. Kâfî´de de böyledir.

Müezzin, sabah namazı için, ezan okunduktan sonra, oturur ve Kur´an-ı Kerîm´den yirmi âyet kadar okur. Ve sonra tesvîb yapar. Sonra yine oturur, biraz Kur´an okur; sonra da kalkıp kamet geti(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rir. Tebyîn´de de böyledir.

Müezzin, ezanı ile kamet arasını, iki rek´at veya dört rek at namaz kılacak kadar ayırır. Buradaki reVatÜarin ölçüsü, her bir rek´atte, on âyet okuyacak kadar uzun olmalıdır. Zahidi´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Ezanla kametin arasım bitiştirmek, görüş birliği ile mek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruhtur. Mî´racü´d - Dirâye de de böyledir.

Müezzinin, farz namazdan önce, sünnet veya müstehab olarak kılınacak fazla namaz var- ise ezan ile kamet arasında namaz kılması evlâdır.

Şayet, bu arada namaz kılmaz ise, ezanla kamet arasında oturur. Ve fakat, akşam namazı olduğu vakit, müstehab olan, ezanla kamet arasında üç kısa okuyacak kadar, bir süre susmasıdır. NK hâyelde de böyledir.

Akşam namazında, ezanla kamet arasında, fasıla yapmanın lazım geldiği hususunda, görüş birliği vardır, Itâbe´de de böyledir.

Ancak bu fasılanın miktarında görüş ayrılığı vardır, Ebû Hânlfe (R.A.) ye göre müstehab olan: Ezanla kamet arasında, ayakta durarak bir müddet sükût etmek ve sonra kamet getirmektir. Sükût miktarı, Ebû Hajıîfe (R.A.) ye göre, üç kısa veya uzun âyet okuya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cak kadardır.

İmâmeyn´e göre ise, ezanla kamet arasındaki fasıla, hatibin iki hutbe arasında, oturduğu kadar az bir müdder oturmakla olur.

İmâm Halvâni : «İhtilâf, fasiin, hangi şeklinin daha fazilet(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)li olduğundadır. Hatta, Ebû Hantfe (R.A.) indinde, şayet müezzin oturmuş ol .a, buda caiz olur; fakat efdal olan oturmamasıdır, - tmâ-meyne g< ; ise, efdal olan oturmasıdır.» buyurmuştur. Nihâye´de de böyles r.

Ezan ile kamet arasında duâ etmek müstehabtır. Sirâcül -Vehhâc´da "da böyledir

Müezzin, insanların haline bakarak onların, işi acele olan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)larının ve zâif bulunanlarının durumunu göz önüne alarak acele kamet yapar. Yoksa mahallenin başkanının veya büyüklerinin hatm için, hemen kamet getirmez. Mi´râcü´d - Dirâye´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Müezzine lâyık olan, vaktin evvelinde ezan okuması ve ihtiyacı olanın kazai hacetini yapması, abdest almakta olanın ab-destini tamamlaması namaz kılanın namazını bitirmesi için vak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tin ortasında kamet getirmesidir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Kamet yapılırken içeri giren kimsenin, ayakta beklemesi mekruh olur. Bu kimse, oturur, ve müezzin «Hayya alel - felah» a gelince ayağa kalkar. Muzmarât´ta da döyledir.

Bir mescitte, müezzin ve imâmdan başka, cemaat da bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lunmakta ise, müezzin «Hayya´alel - felah» demeye başlayınca, imâm ve cemaat ayağa kalkar. Bu imamlarımızın üçüne göre de böyledir. Sahih olanda budur.

îmâm, mescidin dışında olduğu zaman, eğer mescide safla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rın bulunduğu taraftan girerse, her safı ileri geçtikçe o saf ayağa kalkar. Şemsül - eimme Halvâni, Serâhsî ve Şeyhü I - İslâm Haher Zade bu görüşe yönelmiştir.

Eğer, îmâm, mescide ön taraftan girerse, cemaat, imâmı gör(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)düğü zaman, hep birlikte ayağ kalkarlar:

Eğer, imâm ile müezzin, aynı şahıs olur ve mescidin içinde ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)met yaparsa, kameti bitirmedikçe, cemaat ayağa kalkmaz.

Eğer, mescidin dışında kamet etmiş ise, bu imâm mescide gir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)medikçe, cemaatin ayağa kalkmıyacağı hususunda, âlimlerimiz it(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tifak etmişlerdir.

îmâm, müezzin.«kad kameti´s - salâh» derken tekbirini alır. Şeyhül -İmâm Şemsü´l - eimmeti - Halvâni: «Sahih olan budur.» demiştir, Muhıyt´te de böyledir. [11]



Müezzine İcabet Etmek


Ezanı duyan kimselerin, müezzine icabet etmesi gerekir icabet: Müezzin ne söylemişse, onu aynen tekrarlayıp söylemektir.

Ancak, müezzin, «Hayya ale´s salâh» ^derken, dinleyen kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin (=lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi! - âliyyü´l- azıym) demesi ve «Hayya´ale´l - felah» derken ise, dinleyen kimsenin,

(MaşaALLAHu kane ve matem yeşa´e lenı yekûn) demesi gerekir. Seralısî´nin Muhıyt´inde de böyledir. Sahih olan da budur. Fetvâyİ´ - GarâlVde de böyledir.

Keza, müezzin sabah ezamnda «es - salâiü hayrun mineln-

nevm» dediği zaman da, dinleyen kimse, onun söylediğini aynen söylemez; (sadakte) veya (berarteî der. Serahsi´riin Muhıyt´inde de böyledir.

Yürürken ezam işitmiş olan kimse için evla olan, bir müd(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)det durması ve ezana icabet etmesidir. Gunye´de de böyledir.

Kamete icabet müstehabtır. Fethü´l - Kadir´de deböyîedir. Müezzin »Kad kameti s - salâh.» derken, dinleyen kimse der. Diğer kelimelerde ise, ezanda olduğu gibi - söylediği kemeleri aynen tekrarlıyarak, müezzine icabet eder. Fetâvâyil - Gar-âib´- de de böyledir.

Ezan ve kameti dinleyen kimsenin, bunların arasında ko(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nuşması, icabetten başka bir şeyle meşgul olması ve Kur´an-ı Kerim okuması uygun olmaz. Ezan ve kamet esnasında, Kur´an-ı kerim o-kumakta olan kimse için, münasip olan, okumayı kesip, ezan ve kameti dinlemek ve usulünce onlara icabet etmekle meşgul olmaktır. Bedâi´de de böyledir.

Kamet yapılırken, dua ile meşgul olmakta bir beis yoktur. Hulâsa1 da da böyledir.

Bir mescidde, birden çok müezzin olduğu zaman, onlar, tek tek ve biri diğerini takiben ezan okurlar; cemaat ise, ilk okuyana icabet -eder. Küfâye´de de böyledir. [12]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:24   #6
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
3- NAMAZIN ŞARTLARI

1- Hadeslerden taharet. (=-abdesti olmayanın abdest alması cünüb olanın gusletmesi),

2- Necasetlerden taharet. (—Her türlü pisliklerden temiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lenmek.)

3- Setrü´I - avret. (=Avret yerlerini örtmek.)

4- İstİkbâl-i Kıble, (=Yönünü kıbleye dönmek.)

5- Vakit. (Namazı vaktinde kılmak.)

6- Niyyet. (Kılınacak namaz için, usulünce niyyet etmek.)

7- Tahrime (=Namaza başlama (=iftitah) tekbirini al(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak), Zahidî´de de böyledir.

Bu bab, namazın şartlarının incelendiği, şu dört bölümden me-dana gelmektedir.

1- Taharet ve setrü´i - avret,

2- Kendisi ile Avret Mahalli Örtülebilecek şeyler,

3- İstikbâl-i Kıble,

4- Niyyet, [13]



Taharet Ve Setrü´l Avret


Namaz kılan kimsenin, bedeninden, elbisesinden ve namaz Julacağı yerden, pislikleri temizlemesi farzdır. Zâhidî´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Temizlenecek olan bu pislik, suç, işlemeden temizlenip giderilmesi mümkün olan ve namaza manî olacak kadar bulunan pisliktir.

Pisliğin giderilmesi, avret mahallini, diğer insanlara gös(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)termeden mümkün olmuyorsa, o pislikle beraber namaz kılınır. Bir kimsenin, pisliği temizlemek için, avret yerlerini açması fâsikhk-tır, büyük bir günahtır. Bahru´r - Râık´.ta da böyledir.

Bedenin, dışında bulunan pisliğe i´tibar olunur; içte bulu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nana değil. Hatta bir kimse gözlerini pis sürme ile sürmelemiş olsa, gözlerini yıkamak, o kimseye vacip olmaz. Sirâcü´I - Vehhac´da da böyledir.

Pislik, eğer necâset´i galize ise, onun - dirhem miktarından fazla olması halinde yıkanması farzdır. Bu miktardaki necaseti, yı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kamadan kılınmış olan namaz bâtıldır.

Pislik, dirhem miktarında ise, onu temizlemek de vacibtir. O-nunla kılınmış olan namaz ise caizdir.

Eğer, pislik, dirhem miktarında az ise, onu yıkayıp temiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lemek de sünnettir,

Eğer pislik, necaset-i hafife ise, çok olsa bile, namazın ce(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vazına mâni değildir. Muzmarât´ta da böyledir.

Gücü yeten kimsenin, örtünmesi, (setrül - avret) namazın sıhhati için şarttır. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Avret: Erkekler için göbeğin altından, dizkapağım geçene kadar olan yerdir.

Erkeğin göbeği, imamlarımızın her üçüne göre de avret değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Diz kapağı ise, hepsinin yanında da avrettir. Muhıyt´te de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Hür olan kadının, yüzü, elleri ve ayakları hariç, bütün be(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)deni avrettir, Mütüûn´da da böyledir.

Kadının, başı üzerinde olan saçı avrettir. Uzamış olan sa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)çında ise, iki rivayet vardır. Esahh olan kavle göre, o da avrettir. Hulasâ´da da böyledir, En sahih olan da buduv. Fakih Ebü´I - Leys de bu görüşü almıştır. Fetavâ da bunun üzerinedir. Mi´râcü´d - Dirâye´de de böyledir.

Cariye olan kadın, erkek gibidir. Ancak, onların karınları ve sırtları da avrettir.

Bu hükme, ümmü veled, müdebbire ve mükâtebe gibi vasıflı cariyeler de dahildir. Tebyin´de de böyledir.

Müstesat t=bir nev´i cariyeler) de, Ebû Hanife (R.A.) in dinde, mükâtebe gibidir. Zahiriyye´de de böyledir.

Hünsâ-i müşkil, köle olduğu zaman, onun avreti cariyenin avreti gibidir. Şayet hür ise,, ona, bütün bedenini örtmesi emredilir. Şayet, göbeği ile diz kapağı arasını kapatır ve bu şekilde namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olursa, bazıları: «O namazı iade eder» demişler; bazıları ise: «..iade etmez.» demişler. Sirâcü´I - Vehhac´da da böyledir.

Murâhika ( = dokuz yaşında olan, fakat henüz bulûğa er(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olmayan kız) çıplak veya abdestsiz namaz kılsa, ona bu nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zı yeniden kılması emredilir. Eğer namazını baş örtüsüz kılmışsa, namazı tamam sayılı)-. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Setrül - avret, itifakla farz namazın dışındaki namazlarda da farzdır.

Namazda, avret mahallini, başkalarına karşı kapatmak farzdır. Bu hususta ihtilâf yoktur.

Bütün âlimlerimize göre, bir kimsenin kendi nefsi için setri avret etmesi, farz değildir. Şâhân´da da böyledir.

Sadece bir entari ile namaz kılmakta olan bir kimse, en- yakasından bakınca avret yerini görecek olsa, âlimlerim izin umumuna göre, o kimsenin namazı, bozulmuş olmaz. Doğru olan da budur.

Bir kimse, temiz elbisesi olduğu halde, karanlık bir odada cıblak olarak namaz kılsa, namazı bil-icmâ caiz olmaz. Siracü´l -Vehhâc´da da böyledir.

Altını gösterecek kadar, ince bir elbise ile namaz kılmak caiz değildir. TebyhVde de böyledir..

Bir kimsenin, üzerinde bir entarisi bulunsa, o kimsenin üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rinde başka bir giysisi de olmasa, bu kimse secde ettiği zaman, hiç bir kimse avret yerini gormese; fakat, bir insan, o entarinin altından bakacak olunca, onun avret mahallini görecek olsa, işte bu, (mah(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zuru olan) bir şey değildir. Az açıklık bağışlanmıştır. Çünkü, bunda zaruret vardır. Çok ve büyük açıklık, belvâ tzorunluk) değildir ve ba-ğişlanmarriıştır. —Bir uzvun— dörtte biri ve daha fazlası çok açık(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lık hükmündedir. Dörtte birden aşağısı ise, az açıklık hükmündedir. Sahih olan da budur. Muhiyt´te de böyledir.

Esahh olan kavle göre, gerçekten, ağır ve hafif avrette Ölçü, uzvun dörtte biridir. Hulâsa´d a da böyledir.

Dörtte birden az olan açıklık, tek uzuvda bulunduğu vakit bağışlanmıştır. Eğer, iki uzuvda olur veya bir uzuvda dörtte birden fazla açıklık bulunursa-veya avret olan uzuvlardan her birinde dörtte birden az olan yerler toplandığı zaman, bir azanın dörtte bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ri kadar olursa, bu hal, namazın cevazına manî olur. İbni´l - Melek in Mecma´ Şerhi´nde de böyledir.

Hatta, bir kadının, kulağının dokuzda biri ile, bacağının do(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kuzda biri açılmış olsa, bu hal, onun namazına mani´dir. Çünkü, açılmış olan yerlerin toplamı, kulağın dörtte birinden fazladır. Gun-ye´de de böyledir.

Bir kimsenin, namaz kılarken, avret mahalli açılırsa, onu hemen kapattığı takdirde, bil-icmâ´ namazı caiz olur.

Eğer, o kimse, o açıklıkla bir rükün edâ ederse, yine, bil-icmâ´, namazı fesâde gider.

Şayet, bu durumda, bir rükün edâ etmez de, o kadar zaman açık halde beklerse Ebû Yûsuf (R.A.) indinde, yine namazı fesada gider.

İmâm Muhammedi (RA.) ise, bu görüşe muhalefet etmiştir. îmâm-ı A´zam Ebû Hanife (R.A.) ´den ise, bu hususta bir rivayet gelmemiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Gunye ŞerKİ´nde de böyledir,

Bir cariye, baş Örtüsüz namaz kılarken azad edilse, hemen başını örter. Eğer, başını hemen Örtmezse, namaza fesada gider. Eğer başını örtmek için, aynı süre içinde, az bir amel (amel-i kalîl) işleyerek başını örtmüşse, namazı caiz olur. Serahsî´nin Mulnyt´inde de böyledir.

Burada, amel-i kalîl, onu bir elle tutmaktır. Siracü´l - Veh-hâc´da da böyledir.

Mu´teber olan,, başın örtüldüğü esnada, bir elin kullanılma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sıdır. Keza, bir elle fakat bir hareketle bunu yapmak da böyledir. Sahih olan da budur. HUdâye´de de böyledir.

Husyelerin (erkeğin yumurtalarının) her biri, bir avrettir. Dübür de bir avrettir. Sahih olan da l?udür. İbnVI - Mdlek´in Mec(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ma´ Şerhî´nde de böyledir.

Diz kapağı, uyluğun nihayetine kadar bir uzuvdur. Hatta, bir adam, diz kapaklan açık ve fakat uylukları kapalı olarak namaz kusa, namazı sahih olur. Esahh olan da budur. Tecnîs´de de böyledir.

Kadının topuğu, dizi ile birlikte, bir tek "uzuvdur. İbnİ´l -Meflek´iİn Mecma´ Şerhi´nde de böyledir.

Göbekle kasık arası da bir uzuvdur. İrade olunan, bütün be(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)denin etrafında olanlardır. Artık, onlardan birinin dörtte biri açılır(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, namaz fesada gider. Hulâsa´da da böyledir.

Sırt, karın ve göğüs, yalnız başlarına birer avrettirler. Ta-tarhâniyye´de de böyledir.

Yan, karna tabiidir. Gunye´de de böyledir.

Kadının memesi, küçük olur ve göğüse yapışık bulunursa, işte o meme, kadının göksüne tâbi´dir. Eğer, meme büyük olursa, ö, yalnız başına bir uzuv´dur. Hulâsa´da da böyledir.

Bunların, herbirinin, yalnız başlarına avret olduklarına iti(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bar edilir.

Kulaklar da böyledir. Hatta, bir kadının kulaklarından birisinin dörtte biri açılmış olsa, bu kadının namazı, bozulmuş olur. Zâhidî´de de böyledir.

Bir kimse, giyecek elbise bulamazsa» namazını, arduğu yerde; rükû ve sücûdunu, imâ yaparak kılar. Veya, ayakta rükû, ve secdelerle kılar. Efidâl olan ise, önceki kavildir. Kâfide de böyledir.

Bu hüküm, gece olsun gündüz olsun; o kimse, evde olsun veya sahrada bulunsun, aynıdır, değişmez. Sahih olan da budur. Bahru´r-Râık´ta da böyledir.

Örtünmeye kudreti bulunmasından maksad, namaz kılacağı elbiseyi giymenin, kendisi için mubah olması demektir. Esahh olan ise, kullanmasının, üzerine vâcib olmasıdır. Cevheretü´n - Neyyire´-de böyledir.

Çıplak bir kimsenin yanında, elbisesi olan bir kimse bulun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, ondan namaz kılmak için elbiseyi ister; şayet o adam ver(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mezse, namazını çıplak kılar.

ÇıpJak namaz kılan kimse, namaz esnasında, bir elbise bul(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş olsa, o elbiseyi giyerek namaza devam eder. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Elbise bulacağını ümid eden çıplak kimse, namazını, vaktin çıkmasından korkmayacağı vakte kadar tehir eder. Temiz yer bulma ümidinde olan kimsenin, tehir etmesi de böyledir. Gunye´de ide böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Çıplak kimseler, namazlarım yalnız başlarına kilacaklarsa, bir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birlerinden uzakta kılarlar,

Eğer cemaatle kılacakîarsa, imâmı aralarına alıp, onun etrafına otururlar; ayaklarını da kıbleye doğru uzatırlar. erini, uylukları(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın üzerine korlar. Ve, namazlarını îmâ ile kılarlar. Eğer, ayakta ve îmâ üe kılıyorlarsa, rükû1 ve secdeleri yaparlar. Fakat, oturdukları yerden kılmaları da caiz olur. Zâhidî´de de böyledir.

Hüccette : «Çıplak bir kimse, hasır veya yaygı bulursa, —çıplak olarak değil de— onların içinde namaz kılar» denilmiştir. Keza, avret yerlerini, otla Örtmeye gücü yetenin de, öyle yapması ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rekir. Tatar-isâniyye´de de böyledir-

Çıplak bir kimsenin, çamura gücü yeterse, avret yerlerini onunla sıvar. Ancak, o çamurun, —çıkmayıp^- üzerinde kalacağım bilirse, caiz olmaz; değilse olur. Üzerini,, ağaç yaprağı ile kapatmaya gücü yeten kimse gibi... Gunye´de de böyledir.

Bir kimse, iki avret mahallinden sadece jbirisini örtecek ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dar bir örtü bulsa, bazıları : «Onunla arka tarafını Örter; çünkü o, rükû´ hâlinde en fahiş yerdir.» demişler; bazıları ise : «Onunla ön tarafını örter; çünkü o, kıbleye yöneliktir.» demişlerdir. Sirâçiil-Vehhâc´da da böyledir.

Erkeklerin, ipek elbise ile namaz kılmaları caiz değildir. Kadınların, ipek elbise ile namaz kılmaları ise sahihtir.

Şayet, bir erkek, ipekten başka giyecek bir şey bulamazsa, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazını—çıplak olarak değil de— o ipek elbise ile.kılar. Fethü´1-Ka-cuVde de böyledir.

Bir kadın, ayakta namaz ;kıldığı takdirde, avret mahallin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den, namazına mani´ olacak kadar bir yer açılacak olduğunda, otu--rarak kılınca, böyle bir açılma olmayacaksa, o kadın, namazını otu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rarak kılar. Tebyîn´de de böyledir.

Itâbiye´de : «Bir kimse, secdeye vardığı zaman, avret yer(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerinin dörtte biri açılıyorsa, o kimse secdeleri terk eder.» denilmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Erkeğin, namazını, şu üç elbise iie kılması müstehâbtır : Kamıys, gömlek), izâr belden aşağı tutulan peştemal, don) ve imame (= sarık).

Fakat, erkek, tek bir elbise ile namaz kilsa da, o elbise, örtün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meyi sağlamış olsa, o kimsenin namazı, kerahatsiz olarak caiz olur.

Eğer erkek, sadece izar´m içinde namaz kılmış olsa, bu da ke-rahatle caiz olur.

Kadına gelince, ona müstehab olan da, şu üç elbise ile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmasıdır : (Gömlek, izâr ve baş örtüsü.)

Kadının, başını ve bütün bedenini tamamen örten iki elbise ile ve hatta aynı şartları taşıyan bir elbise ile namaz kılması da caiz olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

îki kişi, bir elbise içinde namaz kılmış olsalar, eğer, onlar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan her biri, o elbisenin birer tarafı ile örtünebiüyorlarsa, namazları caiz olur.

Keza, elbisenin bir kısmı, uyuyan bir kimsenin üzerine atılmış olsa, bir kısmı ile de namaz kılan kimse örtünmüş bulunsa, bu kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin namazı da caiz olur. Cevheretti´n - Neyyire´de de böyledir.

Eğer, bir kadının, bedenini ve başının dörtte birini örtecek kadar elbise olsa da, kadın, başını Örtmeyi terk etse, namazı caiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz. Şayet, bu elbise, bedenden sonra başın dörtte birinden azım örtecek kadar olursa, onu örtmemek zarar vermez. Fakat, bu durumda efdal olan, mümkün olan kadarını örtmektir. Tebyîn´ de de böyledir.

Çıplak bir kimse, avret yerlerinden en küçüğünün dörtte b; rine Örtecek kadar bir parça bulsa ve fakat onu örtmese,. namazı fâsid olur. Onu örterse, namazı fâsid olmaz.

Çıplak bir kimse, suyun içinde namaz kılsa, eğer su bulanık ise, namazı sahih olur. Fakat, eğer su berrak olurda, o kimsenin av(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ret yerlerini görmek mümkün olursa, namazı sahih olmaz. Vehhâc´da da böyledir. [14]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:25   #7
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Kendisi İle Avret Mahalli Örtülebilecek Şeyler :

Dörtte biri temiz olan bir elbise bulabilen kimse, çıplak ola(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak namaz kılsa, bu caiz olmaz.

Eğer, teiniz yeri, dörtte binden az veya .tamamı pis ise; bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumda, çıplak vaziyette oturarak ve ima ile namaz kılmakla; tamamı pis olan bir elbisenin içinde, ayakta, rükû, ve süçud ile namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak arasında muhayyer bırakılan kimse için, efdal olan, pis elbise ile namaz kılmaktır. Kâfî´de de böyledir.

Bir adam, boğazlanmamış bir İaşe derisinden başka bir şey bulamamış olsa, o adamın, o deri ile avret yerin örtmesi ve onunla namaz kılması caiz olmaz, Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir.

Bir adamın yanında, iki elbise olmuş olsa da, her birinin üzerinde de dirhem miktarından fazla necis bulunsa; bu durumda, o kimse, serbest bırakılır. Çünkü, onlardan her birisinin dörtte bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine pislik ulaşmadıkça, men´etme hususunda, ikisi de müsavi ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maktadır. Tebyîn´de de böyledir.

Namazın müstehabı, o iki elbiseden pisliği en az olanı ile kılınmasıdır. Hulâsa´rîa da böyledir.

O elbiselerden birine bulaşmış olan kan, dörtte bir mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rında, diğerine bulaşmış olan kan da daha az ise, o kimse, kam az olan elbise ile namazım kılar; aksini yaparsa caiz olmaz.

Bulunan iki elbisenin her birinde kendi büyüklükleri nisbe-tinde dörtte birleri kadar pislik bulunsa; veya birindeki pislik daha fazla, mesela elbisenin dörtte üçü kadar olsa; fakat, bu elbise(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)deki dörtte üç nisbetindeki pislik, diğer elbisedeki dörtte bir mik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarına yetişmese yani ondan daha az olsa, o kimse, bu elbiselerden hangisini isterse, onunla namaz kılar.

Şayet, o iki elbiseden birinin, dörtte biri temiz olsa da, diğeri(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin, dörtte birden azı temiz bulunsa, dörtte biri temiz olanla kılar-aksini yaparsa namazı caiz olmaz. Tebyîn´de de böyledir.

Kan, elbiselin dış tarafında bulunsa da, iç kısmı temiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa; eğer, o elbiseyi açmak mümkün ise, onunla namaz kılmak caiz olmaz. Ancak, namazı, o temiz olan kısmın içinde kılmak caiz olur Çünkü, temiz elbise ile avret mahallini örtmek mümkündür. Onun bir tarafını kımıldatınca, diğer tarafının hareket etmesi ile, etme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesi arasında da bir fark yoktur. Serahsî´nftn Muhıyt´inde de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Elbisenin, iki tarafından birim yere sermek mümkün ise, öyle yapılarak kılınan´.namaz caiz olmaz : Bu durumda, elbisenin diğer tarafının hareket edip etmemesi müsavidir. Hulâsa´da da böyledir.

Bu gibi meselelerde aslolan şudur :

Gerçekten, bir kimse, iki müsavi beliyye (= zahmet, mihnet) ile imtihan olursa, onlardan istediğini alır. Eğer, aralarında bir farklılık Olursa, onlardan, en ehven ve en kolay olanını seçer. Bah-ru´r-Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, iki elbiseden, hangisinin temiz, hangisinin pis olduğunu ayıramazsa, araştırır; zann-ı galibi ile namazını kılar. Namazı, pis elbise ile kılmış olsa bile zann-ı galibi ile onu te(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miz sandığı için, namazı fasid olmaz´. SSrâciyye´de de böyledir.

Bir adam, bu durumda araştırma yapsa da, bir elbisenin temiz olduğuna kanaat getirse ve o elbise ile öğle namazını kusa; sonra da araştırması sonucu, diğer elbisenin temiz olduğuna ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)naat getirse ve bu elbise ile de ikindi namazım kılsa, bu kıldığı ikindi namazı fasiddir.

Yanında, iki elbisesi bulunan bir kimse, bu elbiselerden, han(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)gisinin pis olduğunu bilmeyerek onlardan biri ile Öğle namazını, sonra da, diğeri ile ikindi namazını kusa; öğle namazını kıldığı el(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bise ile akşam, ikindi namazını kıldığı elbise ile de, yatsı namazım kılmış olsa; daha sonra da, bu elbiselerin birinde, dirhem mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rından fazla necaset görse; fakat, birinci elbise (yani, öğle ve ak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)şamı kıldığı) ile ikinci elbiseyi (yani, ikindi ile yatsıyı kıldığı) bir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birinden ayıramazsa; bu durumda, kılmış olduğu öğle ile akşam na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazları caiz, ikindi ile yatsı namazları ise, fasiddir.

Keza, bir adam, araştırması sonucu olarak, öğ!e namazını birinci elbise iJe, ikindiyi ikinci elbise ile; akşamı birinci elbise ile ve yatsıyı da ikinci elbise ile kılsa; öğle ile akşam namazları, sa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hih; ikindi ile yatsı namazları ise fasiddir, İmâm Serahsî´de, böyle-zikretmiştir. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, bir beze bürünerek veya çar (çarşaf) giyinerek namaz kıîsa ve bu esnada onun, iki tarafından birisi pis olsa ve o pis olan tarafda yerde bulunsa; eğer, namaz kılanın, hareket edip kımıldamasiyle, o pis tarafda hareket ediyorsa, o adamın namazı, caiz olmaz; eğer hareket edip kımıldamıyorsa namaz, caiz olur.

Bir kimse, kendi zannina göre, pis olan bir elbise ile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kıldıktan sonra, o elbisenin temiz olduğu açığa çıksa, kıldığı namaz caiz olmuştur. Muhıyt´te de böyledir.

Çıplak olan kimsenin yanında, hem ipek bir elbise, hem de dirhem miktarı pis olan bez bir elbise bulunduğu zaman, nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını ipek elbise ile kılar. Hulâsa´da da böyledir.

Namaz kılan bir kimse, namaz içinde, elbisesinde dirhem(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den az miktarda pislik görmüş olduğundan; vakitte genişlik olur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, efdal olan, o pisliği yıkayıp namazına devam etmesidir.

Fakat, eğer cemaatle namaz kılmayı kaçırmasına rağmen, baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ka yerde cemaat bulacak olursa,.yine öyle yapar. (Yani, pis elbiseyi yıkar ve sonra başka cemaate gider.)

Şayet, bu pisliği yıkaması halinde, cemaat bulamayacağından veya vaktin çıkacağından korkarsa, namazına devam eder. Zehıy-re´de de böyledir.

Söylediğimiz bu durum, kişinin, namazda olduğu vakittir. Eğer namazda oİmaz fakat, o pisliği yıkayana kadar, cemaatin, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı tamamlayacağından korkuyorsa yıkama işini bırakıp, o hali ile cemaatle namaz kılması, daha evladır. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, elbisesinde, dirhem miktarından fazla necaset-i galîza bulur da, onun, ne zaman bulaştığını bilemezse; bil - icmâ, o kimsenin, önce kıldığı namazlardan hiç birini iade etmesi gerek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mez. Esahh olan da budur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de; Cevheretü´n- Neyyire´de de böyledir.

Bir kimse, tâbi olduğu imâmın elbisesinde, dirhem mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rından az, necaset görmüş olsa; eğer, o muktedînin (imâma uyan kimsenin) mezhebine göre, az necaset namaza mani olmayıp imâ-mm mezhebine göre, bu miktar necaset, namaza mani olur. Ve imâm da, elbisesinde, o necasetin olduğunu bilmeyerek namaz kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lıyorsa, muktedînin namazı caiz olur; imâmın namazı caiz olmaz. Eğer mezhebleri, söylediğimizin aksine ise, ikisi hakkındaki hüküm de söylediğimizin aksinedir. Yani, muktedînin namazı caiz değildir; imâmın namazı ise, caizdir. Fetâvâyl Kâdîhan´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Nusayr : «Biz, bu görüşü alırız, demiştir. Fetâvâyi Kâdi-hân´da da böyledir.

Hem mestlerin hem de elbisenin üzerinde, dirhem mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rından az pislik bulunsa, fakat bu pislikler bir araya getirildikleri zaman, ctjrhem miktarını geçecek olsa, bu hâl, namazın cevazına manî olur.

Namaz kılan kimsenin, elbisesinin ayrı ayrı yerlerinde bulunan necaset, toplandığı zaman dirhem miktarını geçerse, yine, bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rum, namazın cevazına mâni´ olur. Hulâsa´da da böyledir.

Tek kat bir gömlekle namaz kılan bir kimsenin, bu göm(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)leğinin üzerinde bir dirhemden az pislik bulunsa ve bu necaset de, gömleğin diğer tarafına nüfuz ettiğinde, bu iki tarfta bulunan ne(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)casetin toplamı, bir dirhemden fazla gelse, yine, namazın cevazına maniî olmayacağı söylenmiştir. Çünkü, bu, tek elbisedeki dağınık necaset gibi değildir.

Bir kimse, iki kat elbise ile namaz kılmış olsa ve bu elbi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)selerin her birinde, dirhem ağırlığından az necaset bulunsa; bun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar toplanınca, dirhem miktarından fazla olursa, namaz caiz olmaz.

Bir kimse, astarlı bir elbise ile namaz kılsa da, necaset, as(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarın bir yüzüne bulaşarak ikinci yüzüne de geçse; İmâm Ebû Yû(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)suf (R.AJ ´a göre, bu, bir elbise gibidir; namaza mâni´ olmaz. İmâm Muhammed (R.A.)´e göre ise, namaza manî olur. Ebû Yûsuf (R.A.) ´m sözü, genişliktir. İmâm Muhammed (R.AJ ´m sözü ise, ihtiyata daha uygundur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, üzerinde, bulunan bir dirhem pislikle namaz kılsa ve o necaset de diğer tarafı pislendirmiş olsa; muhtar olan görüş, bunun, namaza mani´ olmayışıdır. Sahih olan da budur.

rünkü, bunların hepsi, tek bir dirhemdir. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Bir kimsenin namaz kılacağı zaman, burnunu koyacağı yer is, ainım kovacağı yer temiz olursa, —ihtilafsız olarak namazı caiz olur.

Eğer, burnunun da, alnının da veri, necis olursa, bu durum hakkında, ez - Zendûyesti, Nazm´ında : »Ebû Hanîfe (R.A.) alnı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın haricinde burnu üzerine secde etti ve namazı caiz oldu. An(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cak, eeer-alnında bir özrü yoksa, îmâmeyn´e göre namazı caiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz.; ancak, özrü olursa, o zaman caiz olur.» demiştir. Muhıyi´tr de böyledir.

Hiç bir özrü yokken, alnının ve burnunun geldiği yer necis olur ve bu iki uzvunun ikisi üe de secde ederse, namazı caiz olmaz. Serahsî´nin Mııhryt´inde de böyledir.

Eğer necaset, namaz kılan kimsenin ayaklarının altında ise, namaza mani´dir. Vecîzil - Kerderî´de de böyledir.

Ayaklarını koyacağı yerin tamamı-pislik olanla, ellerini ko(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yacağı yerin tamamı pislik olan kimselerin durumlarında, bir ayrı-hk, farklılık yoktur.

Bir kimsenin, ayağının birini koyacağı yer temiz, diğerini koyacağı yer de pis olur ve fakat bu kimse iki ayağını da yere koy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş bulunursa, âlimler bu şahsın durumu hakkında ihtilaf etmişler(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Fakat, bu durumda esahh olan, gerçekten o kimsenin namazı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın caiz olmayacağıdır.

Bir kimse secde ederken, ellerinin ve dişlerinin altında necaset olursa, o necaset, namazı ifsad etmez. Zahiru´r - rivâye bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur.

Fakîh Ebû´I-Leys ise; bu durumun, namazı ifsad edeceği görüşünü seçti ve Uyun da bunu sahihledi. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, temiz bir yer (toprak) üzerinde namaz kıldığı ve oraya secde ettiği zaman, elbisesi, üzerinde kuru necaset olan on- yere dokunsa, veya pis bir elbiseye değse, o kimsenin namazı caiz olur. Muhıyt´tc de böyledir.

Namaz kılan kimsenin, her iki ayağının altında, dirhem ağırlığından az necaset olur da> bunlar toplandığı zaman, dirhem miktarından çok olursa; gerçekten bu pislik, namazın cevazına ma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ni´ olur- Fetâvâyi Kâdîhân´da «Elbiseye isabet eden necaset» bölü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)münde de böyledir. Muzmarât´ta da : «muhtar olan budur» denil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir.

Itâbiyye´de : «Secde yerinde ve ayakların yerlerinde bulu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nan necaset, toplandığı vakit, bir dirhem ağırlığından fazla olursa, namaz caiz olmaz.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Namaz kılan kimsenin, elbisesinde bir dirhemden az ve ayaklarının altında da yine bir dirhem ağırlığından az necaset oı-duğu vakit, bunlar toplandıkları takdirde dirhem miktarından çok olsalar bile toplanmazlar. Hulâsa´da da böyledir.

Namaz kılan bir kimse, namaza temiz yerde durup, sonra pis olan bir yere gitse; sonra da yine temiz olan yere dönşej eğer temiz olmayan yerde, en kısa bir rüknü edâ edecek kadar .durma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış ise, namazı caizdir. Aksi taktirde, namazı caiz değildir. Fetâvâ-yii Kâdîhân´ın «Elbiseye ve bir yere isabet eden necaset» bahsinde de böyledir.

Bir kimse, necîs bir yerde namaza başlamış oîsa da, sonra temiz olan bir yere geçse, o kimse, necis olan o yerde, namaza baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lamış sayılmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, eğerinin üzerinde kan ve kazurat gibi bir pislik olan hayvanına binmiş olarak namaz kılsa; eğer, pislik dirhem mik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarından ağır ise, namazı fasid olur. Sahih olan da budur. Serahsî´-nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, her hangi bir yerinde necaset bulunan bir sergi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)de (hasırda, bezde ve benzeri şeylerin, üzerinde) namaz kılsa, eğer o pislik, ayaklarının altında veya secde ettiği yerde değilse; bu ne(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)caset» o kimsenin namazını edâ etmesine maniî değildir. Serginin büyük veya küçük olması da müsavidir. Muhtar oîan görüş de bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Hulâsa´da da, Sîrâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Hüccet´de : «Bir yere necaset bulaşmış olsa da nereye bulaş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olduğu kesin olarak bilinmese; araştırılır. Böyle bir durumla karşılaşan kimse, araştırması sonucu, kalben, temiz olduğuna kanaat ettiği yerde namazını kılar.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir çarşafın üzerinde veya çarşafın serili bulunduğu şeyin üzerinde, necaset olsa; bunların üstünde namaz kılmak caizdir. Fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat, bu durumda, bunların birbirlerine dikilmiş veya yapıştırılmış olmamaları gerekir.

Ancak, İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bunlar, birbirlerine dikilip yapıştırılmış olsalar bile, üzerlerinde namaz kılmak yine caizdir. Çünkü, dikilmekle veya yapıştırılmakla onlar, tek bir örtü veya tek bir elbise olmuş olmazlar.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre ise, bunların üzerinde namaz kılmak caiz olmaz. Ebû Yûsuf (R.A J´m görüşü, ihtiyata daha yakın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Yaş olan necasetin üzerine, bir bez atılarak namaz kılın-sa, eğer sahan altlığı gibi genişliğinden iki bez yapmak mümkün olursa, İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bunun üzerinde kılınan namaz caiz olur. Fakat, şayet iki bez yapmak mümkün değilse; na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz da caiz olmaz.

Pislik kuru olduğundan, bu örtünün üzerinde namaz kılmak, namaz kılacak şahsa, uygun ve güzel görünürse, namaz kılması caiz olur.

Fetvalarda : «Eğer, bez iki kat ise, altı temiz olmasa bile, bezin üstü temiz olduğu zaman, o bezin Üzerinde, namaz kılmak caizdir.» denilmiştir. Mübteğî´de de böyledir.

Ayağında, ayakkabısı veya çorabı olduğu halde, pisliğin üzerinde durarak namaz kılan kimsenin, namazı caiz olmaz. Serah-sî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bu durumda, ayakkabısını çıkartıp, onların üzerine basa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak namaz kılan kimsenin namazı ise, caiz olur. Ancak, yerinden kayarak, yakınma vardığı yerin, temiz olması gerekir. Kayıp, aya-ğm yanma gelen toprağın, pis olması ile temiz olması müsavidir.

İki yüzünden biri pis, biri temiz olan bir kiremidin, temiz tarafına durarak namaz kılan kimsenin, namazı caiz olur. Kiremit, ister yere döşenmiş (sabit) olsun, ister iğreti konulmuş (taşınabi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lir) olsun, fark etmez. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

İmâm Muhammed (R..A.) ´e göre, altında pislik bulunan bir değirmen taşının veya bu durumdaki bir kapının veyahut aynı du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumdaki kahn bir yaygının veyahut da içi pis dışı temiz olan bir şeyin üzerinde namaz kılan kimsenin namazı caiz olur.

Şeyh Ebû Bekr el - İskâf da bununla fetva vermiştir. Tercihe elverişli olan da budur. Muhıyt´te de böyledir.

Keçe ve kaim tahta da böyledir. Yani, alfı temiz olmasa bile bunların üst taraflarında namaz kalmak caizdir. Hulâsa´d a da böyledir!

Bir kimse, üzerinde necaset bulunan bir yerde namaz kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lacak olsa, kıldığı namazın caiz olması için, o yerin üzerine, çok miktarda toprak olması lâzımdır.

Toprak attıktan sonra, eğer, kokladığı zaman alttaki necase(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tin kokusu geliyorsa, o toprak azdır; şayet, koklayınca alttaki ne(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)casetin kokusu gelmiyorsa, o toprak çoktur. Tatariıâmyye´de de böyledir.

Serili bir bezin üzerinde necaset olduğu zaman, pislik bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lunan yerin üzerine toprak atılarak, üzerinde namaz kılınması caiz olmaz. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimsenin, gömleğinin yakasını, pislik bulunan bir ye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rin üzerine sererek, onun üzerine secide etmesi caiz olmaz. Sahih olan budur. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, palto, pardesü gibi astarlı olan bir cübbe ile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmış olsa, sonra da, onun içinde Ölmüş ve kurumuş bir fare bulsa; eğer, cübbede delik veya yırtık var ise farenin yeni girmiş olduğu düşüncesi ile üç günlük namazım yeniler. Şayet, delik ve yırtık gibi bir şey yok ise, o cübbe ile kılmış olduğu bütün namaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ları iade eder. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Cebinde, sarı kısmı bozulduğu için kan haline, dönüşmüş olan veya içinde ölü civciv bulunan bir yumurta olduğu halde na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılan kimsenin, kıldığı bu namaz caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´-da da böyledir.

Nısab´da : «İçinde idrar bulunan bir şişe, cebinde olduğu halde namaz kılan kimsenin, namazı caiz oîmaz. Şişenin, tam dolu olması ile olmaması aynıdır. Çünkü bu idrarla, şişenin ma´deni ayni değildir; aynı zannedilecek bir şey de değildir. Fakat, bozuk yu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)murta bunun hilafınadir. Çünkü, o bozukluk önün madenindendir. ve onunla aynıdır. Fetva da bunun üzerinedir.» denilmiştir. Muzma-rât´ta da böyledir.

Sırtında, elbisesi çok kanlı bir şehîd taşıyan kimsenin, bu durumda, yani şehîd sırtında iken kıldığı namaz sahih olur. Fakat, bu kimse, sırtında şehidin kendisi değil de kanlı elbisesi olduğu halde namaz kılmış olsa, bu namazı caiz olmaz.

Bir kimse, cebinde sağ bir civciv olduğu halde namaz kılsa, namazı tamamlayınca da, o civcivin öJmüş olduğunu görse, eğer o civcivin namaz kılarken öldüğü hususunda zann-ı galibi bulunursu. kıldığı namazı iade eder. Fakat, bu hususta galip zanm olmaz ise. o namazın, iadesi lazım gelmez. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimsenin, cebinde, ağırlıkları toplamı bir dirhemi ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)çen çekilmiş insan dişleri bulunarak namaz kılması caizdir. Zahi-rü´r - rivaye üzerine, âlimlerimiz arasında bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Sahih olan da budur. Çünkü, insan oğlunun dişleri temizdir. Kâfî´de de böyledir.

Boğazmdaki gerdanlıkta köpek dişi bulunan bir kimsenin, onunla namaz kılması caiz olur.

Bir kimse, üzerinde fare, kedi veya yılan bulunarak namaz kılmış olsa, namazı caiz olur. Fakat bu kimse günahkâr olur.

Üzerinde, artığı temiz olan bir hayvan bulunan bir kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin kıldığı namaz caiz olur.

Fakat cebinde, tilki, köpek veya domuz yavrusu olduğu halde namaz kılan kimsenin namazı caiz olmaz. Çünkü, onların ar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tığı necistir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Namaz kılan kimsenin elbisesinin eteğine, üzerinde nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)za mani olacak kadar necaset bulunan ve kendiliğinden tutunamı-van bir çocuk konmuş olduğunda; eğer, bu çocuk, bir rükün eda edecek kadar durmuş olursa, o kimsenin namazı fasid olur. Bu mik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tar durmamışsa, namazı fasid olmaz.

Bu durumun aksine, kendiliğinden rutunabilen bir çocuk, da(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na uzun müddet durmuş bile olsa, namazı ifsad etmez.

Pislenmiş olan bir güvercinin, namaz kılan kimsenin üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine konması halinde de hüküm yine aynıdır. Hulâsa´da da böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

Sırtında, abdestsiz veya cünüp bir kimse bulunduğu halde namaz kılan kimsenin, kıldığı namaz caizdir. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. [15]



Dokuz Yerde Namaz Kılmak Mekruhtur :


1- Yol üzerinde,

2- Deve ağıllarında,

3- Çöplüklerde,

4- Deve boğazlanan yerlerde,

5- Dışkı atılan gübreliklerde,

6- Gusledilen yerlerde

7- Hamamlarda,

8- Kabirlerde ye

9- Kabe´nin üzerinde namaz kılmak mekruhtur.

Ot, hasır, yaygın ve kalmış hasır üzerinde namaz kılmakta bir beis yoktur. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Başının üstünde pislenmiş bir elbise asılmış olan kimse, namaz kılarken ayağa kalktığı vakit; bu pis elbise, omuzlarının üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine gelir ve bu durumda namazın bir rüknünü eda ederse, o kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin namazı fasid olur.

Keza, namaz kılarken, üzerine pis bir elbise konan ve onunla bir rükün edâ eden kimsenin namazı da fasid olur. Hulâsa´(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da da böyledir.

Başkasının elbisesinde, dirhem miktarı pislik gören bir kimse, eğer, kalbinde «ben bunu söylersem bu şahıs elbisesini te(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mizler» diye bir duygu varsa, derhal haber verir.

Şayet, kalbinde, «o kimsenin kendisinin sözüne iltifat etmi-yeceği -duyusu varsa, bu durumda, o kimsenin haber vermemesi için bir genişlik, bir ruhsat vardır, Emr-i ma´rûf bunun üzerinedir. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

İmâm Serahsî ise : «Emr-i ma´rûf mutlaka vacibiir. Böyk" bir ayırım yoktur.» demiştir. [16]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:26   #8
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
İstikbâli Kıble (Namazda Kıbleye Dönmek)

Farz, vâcib ve nafile namaz kılan, tilâvet secdesi yapan, ce(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)naze namazı kılan kimselerden hiç birisinin, bu namazların edaları ve kazaları esnasında, kıble istikametinin dışında başka bir yere dönmeleri caiz olmaz. Ancak, kıble istikametine dönerler. Sirâcü´l -Vehhâc´da da böyledir.

Mekke´de bulunanlar için kıble, bizzat Ka´be´dir. Bu hu-hususta ulemanın ittifakı vardır. Ka"be´nin, bizatihi kendisine dön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meleri lazımdır. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir,

Mekke şehrinde namaz kılan kimse ile Ka´be arasında, du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)var gibi bir hâilin olmasında veya olmamasında bir fark yoktur. Tebyîn´de de böyledir.

Evinde namaz kılan bir Mekkelinrn, namazı, tam Ka´be´ye dönerek kılması gerekir. Hatta, o kimse ile Ka´be arasındaki du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)varlar kaldırılacak olsa, Ka´be´nin, o adamın karşısına çıkması ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rekir. Kâfi´de de böyledir.

Bir kimse, Ka´be dahilinde, yüzünü Hâtim´e çevirerek na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmış olsa, o kimsenin namazı caiz olmaz. Muhıyt´te de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Mekke´nin dışında olan kimse de, yönünü, Ka´be cihetine çevirir. Ammenin görüşü budur. Sahih olan da budur. Tebyîn´de de böyledir.

Ka´be ciheti işaretle bilinir : Şehirlerde işaret ve köylerde alâmet mihrablardır. Sahralarda deül ile yıldızlardır. Fetâvâyi Kâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dîhân´da da böyledir.

İstikbâl-i kıblede mu´teber olan şekil : Kâ´be binasının di şında, beytin mekanına (Kabe´nin yerne doğru) dönmektir.

Fetâvâyi Huccet´de : «Kabe´nin bulunduğu yere dönmek, derin kuyularsa, yüksek dağlarda ve Ka´be´nin dışında da caizdir. Çünkü Ka´be, yedi kat yerin altından, yedi kat semanın üstüne, tâ arşa varıncaya kadar Ka´be´nin hizasıdir.» denilmiştir. Muzmarât´ta da böyledir.

Ka´be´nin içinde veya damında namaz kılan bir kimse, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılarken, hangi tarafa dönmüş olursa, olsun kıldığı namaz caiz olur.

Bir kimse, Ka´be´nin duvarında namaz kılmış olsa, eğer yü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zü Ka´be´nin tavanına dönük olursa, namazı caiz olur; değilse caiz olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Yatalak bir hastanın, kıbleye dönmeye gücü yetmez ve yö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nünü döndürecek bir kimse de bulunmasa, o yatalağın, yüzünü, iste(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)diği tarafa çevirmesi caiz olur. Huİâsa´da da böyledir.

Keza, bu kimsenin, yüzünü Kıble´ye çevirecek birisi bulunsa fakat döndürülmek hastaya zarar verecek olsa; bu kimsenin yüzü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nü, islediği tarafa çevirmesi caiz olur.ZahîrSyye´de de böyledir.

Korkan bir kimse, gücünün yettiği tarafa dönerek nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını kılar. Burada korkmak, ister düşmandan ister yırtıcı hayvan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan, ister hırsızdan olsun müsavidir; aralarında bir fark yoktur.

Kıbleye döndüğü zaman denizde boğulacağından korkan kimse de, yönünü Kıbleye çevirmeden namaz kılabilir.

Bir özür sebebi´iîe farz namazı veya özürsüz olarak nafile bir namazı, hayvan üzerinde kılacak olan kimse, de yönünü kıbleye çevirmeden namaz kılabilir. Münyetü´l - Musafll´de de böyledir.

Gemide, farz veya nafile namaz kılmak isteyen bir kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin Kibleyedönmesi lâzımdır. Gemide bulunan bir kimsenin, yönünü istediği tarafa çevirerek namaz kılması caiz, olmaz.

Kıbleye dönüp, gemide namaz kılan bir kimsenin, yönü, gemi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin dönmesi ile kıbleden ayrılmış olsa; o kimse, namaz içinde Kıbleye dönerek namazım tamamlar. Şerh-i Münye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

Kıblenin hangi tarafta oMuğu hususunda şüpheye düşen bir kimse, soracak bir kimseyi de bulamazsa, araştırır; kalbinin ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)naat ettiği yöne dönerek namazını kılar Hidâye"de de böyledir.

Bu kimse, namazım kıldıktan sonra, kıble hususunda hatâ ettiğini anlamış olsa bile, namazını iade elmez. Fakat, hatasini namaz esnasında anlarsa, namaz içinde hemen kıbleye dönerek namazını tamamlar. Zâhidi´de de böyledir.

Bir kimsenin yanında, bulunduğu yerin halkında birisi ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu halde, ona sormadan fakat kıble istikametini araştıra(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak namaz kılması caiz olmaz.

Bu durumda, yanında kıble istikâmetini sorabileceği bir kimse bulunduğu halde, ondan sormadan, kendi araştırması ile namaz kılan kimse, şayet kıbleye dönmüşse namazı caiz olur. Fakat kıbleye dönmemişşe, namazı caiz olmaz Münyetü´l - Musallî´de de böyledir.

Saharda, kıble istikameti hususunda şüpheye düşen bir kimse, araştıması neticesi, bir istikamet üzerinde kanaat hasıl edip, o yöne yönelmiş olarak namaza başlasa; sonra iki kişi gelip, kıble(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin başka tarafta olduğunu haber verseler, eğer, o adamlar misafir (yo´cu) iseler, sözlerine iltifat edilmez.

Fakat haber veren o, iki kişi, o beldenin halkından iseler, söz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerini kabul etmek gerekir. Aksi halde namaz caiz olmaz. Hulâsa1 da da böyledir.

Bir kimse, kıble istikâmetini araştırır da, vardığı kanaatin haricinde bir yöne dönerek namaz kılarsa, bu namaz caiz olmaz. Hatta, kıbleye isabet etmiş olsa bile... Münyetü´l - Musallî´de de böyledir.

Bir kimse, kıble olduğu hususunda şüphesi bulunmayan bir yöne dönerek namazını kılmış, olsa sonra da, kıble istikâmeti hususunda şüpheye düşse, bu kimsenin kılmış olduğu namaz ca(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)izdir.

Fakat, bütün kalbi ile, namazın fasid olduğuna kanaat ge-Urmiş olursa, namazı iade etmesi vacib olur. Huİâsa´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Bir kimseye, bu husustaki şüphe namaz içinde «durdu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğum kıblede gerçekten isabet yok» şeklinde gelirse, o kimsenin, hemen kıbleye dönmesi lazım gelir.

Fakat, bu şekildeki şüpheye .rağmen, kıbleye isabeti durmuş olduğu açığa çıkarsa, bu durumda, görüş ayrılığı vaki olmuştur. Sahih olan ise, o kimsenin kılmakta olduğu namazı bozup yeniden kılmasıdır. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Kıble istikâmetinde şüphesi bulunan bir kimse, araştırır yapmaksızın namaz kılmaya başlamış ve namazın içinde de, kıble istikametine isabet ettiği veya isabet etmediği hususunda, kesin bir kanaate varıp şüphesi gitmiş olsa, bu kimse kıble istikame(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tinde namazına´ devam eder.

Eğer, hatası namazdan sonra meydana çıkarsa, veya kıble istikametinde, isabet edip etmediği, hususunda hiç bir şey ortaya çıkmazsa, o kimse, bu şekilde kılmış olduğu namazı iade eder.

Namazı bitirdikten sonra, kıbleye isabet etmiş olduğu ortaya çıkarsa, namazı tamam olmuş olur. Hulâsa´d a da böyledir.

Araştırma yapmış olmasına rağmen, kıble istikâmetinin hangi taraf olduğu hususunda, hiç bir kanaat sahibi olmayan kimse için:

— «Bu kimse, namazı tehir eder.» denilmiştir. Veya:

— «Dört tarafa da dönerek ayrı ayrı namaz kılar.» denil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. Veya:

— «İstediği yöne dönerek namaz kılar.» dlnilmiştir. Bahru´r -Râık´ta da böyledir. En isabetli olanı ise, son kavildir.

Bu kimse, eğer, bir yöne dönerek namaz kılarsa, kıbleye isabet ettiği belli olunca, namazı caiz olur.

İsabet etmediği, belTi olunca veya bir şey belli olmayınca, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazını iade eylemez. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir beldeye giren ve orada mihrablar gören bir kimsenin, kıble istikametini araştırmasında bir mana yoktur. Mihrabların yö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nüne durup namazını kılar.

Çölde olan bir kimse de, gece açık havada, yıldızlara bakıp kıble cihetini tayin etme ilmini biliyorsa, araştırma yapmaz. Serah-si´nin Muhiyt´inde de böyledir.

Mihrabının bulunmamasından dolayı, kıblesi belli olmayan bir mescide giren bir kimse, araştırma yaparak namazını kılmış oîsa, sonra da hatası meydana çıkmış bulunsa, bu kimse, namazını iade eder: Çünkü o kimsenin kıble istikametini sorma imkânı var(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dı.

Bu kimse, araştırması soncu, kıble istikametim .doğru tayin etmişse, namazı caiz olur. Fetâvâyi KâdÜhâıı´da da böyledir.

Bu dununda, bu kimse, kıbleyi sormuş olsa da, haber ver memiş bulunsalar; sonra da bu kimse, araştırma yapıp namazını kılmış olsa sonradan hatası açığa çıkmış olsa bile bu kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin kılmış olduğu namaz caizdir. Serâhsfnin Muhkyt´inde de böyledir.

Karanlık bir gecede mescidde, kıble istikametini araştı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rarak namaz kılan bir kimse, daha sonra namaz kılarken kıb(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)le istikametine dönmemiş olduğunu anlamış olsabüe, kılmış olduğu namaz caizdir. Çünkü, onun, kıble istikametini sormak için, insan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ların kapılarını çalması gerkmez.

Kıblenin istikametini araştırarak namaza başlamış olan bir kimse, bir rek´at kıldıktan sonra, kıblenin başka istikamette olduğu kanaatine varsa, o tarafa dönerek ikinci rek´ati kılar. Sonra tekrar, kıblenin birinci rek´atta yöneldiği istikamette olduğu kana(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)atine varırsa, bu durumda ne yapmasının gerektiği hususunda, meşayih arasında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Bazıları: «Bu kimse, namazı bozar ve birinci rek´ati kılmış bulunduğu istikâmete dönerek yeniden kılar.» demişlerdir! Bazıları ise : «...namazına bozmadan devam eder; ancak birinci rek´ati kıldığı tarafa döner.» demişlerdir. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Kıble istikametini araştırarak, çölde namaz kılmakta olan bir kimseye, kıble istikametini araştırmamış olan.biş başka kimse, uymuş olsa; eğer, imam olan şahıs, kıble konusunda isabet etmişse, ikisinin de namazı caizdir.

Fakat, eğer imâm kıble konusunda isabet etmemişse, bu durum(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da, imâmın namazı caizdir; muktedînin namazı caiz değildir. Hulâ-sa´da da böyledir.

Mahpus olduğu için, Mekke´de kıble hususunda şüpheye düşen bir insanın yanında, kıbleyi sorabileceği bir kimse olmasa; kıble istikametini araştırıp, namazını kılmış bulunsa; sonradan da —kıble hususunda— hata etmiş olduğu ortaya çıksa, İmâm Muham-med (RA.) ´e göre, bu kimsenin namazını iade etmesi gerekmez. En doğru kıyas budur. Aynı durum, Medine´de meydana gelmiş olsa, hü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)küm yine aynıdır. Zahîriyye´de de böyledir.

Kıble cihetinde şüpheye düşüp, araştırma ile bir rek´at namaz kılan kimse, ikinci rek´atte rey´i, o tarafa dönmüş olduğu için bu rek´ati de o tarafta kılmış olsa; hatta, (her rek´ati kıldıkça kibk jstikameti hususundaki kanaat ve) rey´ini değiştirdiği için dört rek´ati, dört ayn istikamete dönerek kılmış olsa İmâm Muhammed (R,A.) den gelen bir rivayette, bu kimsenin namazı ´şüphesiz caiz olur. Fetâvâyî Kâdûhân´da da böyledir.

Bir kimse, kıble istikametini araştırmış olarak, bir yöne dönüp, bir rek´ati kıldıktan sonra, rey´ ve kanaati başka bir yöne dönmüş~olduğu için, ikinci rek´atide o tarafa dönerSk kılmış olsa-fakat, bu arada, birinci rek´atin secdesini unutmuş olduğunu ha(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tırlarsa bu kişinin durumu hakkında, meşayih arasında görüş ay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rılığı olmuştur. Sahih olan kavil ise: «Bü kimsenin namazının, fa-sid olmuş olduğudur. Gunye´de de böyledir.

Bİr kimse; araştıma yaparak namaza başlamış olsa ve bil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meyerek kıble istikameti hususunda hata yapış bulunsa; sonra da, namazda hatasını anlayıp yönünü kıbleye çevirmiş olsa; bu kimsenin namazı kılmaya başladığı zamanki halini bilen, başka bir kimse de, gelip ona uyarak namaz kılmaya başlamış olsa, bu durumda, namaza ilk başlamış olan kimsenin namazı caiz, ikinci şahsm namazı ise, fasid olur.

Kör bir adam, kıblenin aksi istikametine dönerek namaza başlamış olsa, başka bir adam da gelerek onun yönünü kıbleye çevirerek ona uysa; eğer, kör olan şahıs, namaza başlayacağı vaki Kible istikametini sorabileceği bir kimse bulduğu halde, ona sor(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)madan namaza durmuş olursa; hem, îmâm olan kor şahsın, nem de kendisine cemaat olmuş bulunan şahsın, namazı fasid olmuş olur.

Fakat eğer kör şahıs, kıble istikametini sorabileceği kimseyi bulamamışsa, kendisinin namazı sahih olur; ona uyan şansın na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı ise, fasid olur. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Karanlık bir gecede, karanlık bir evede bulunan kimseler, kıble istikametinde şüpheye düşerek sorabilecekleri bir kimse de bulamasalar ve kıble istikametine delil olabilecek bir alametde ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)masa; veya bu şahıslar, aynı1 şartlarla bir sahrada bulunuyor olsa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar; hepsi de, araştırma yaparak, ayn ayn istikametlere dönüp na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmış olsalar; kıbleye isabet etmiş olsalar da, olmasalar da namazları caiz olur.

Bunlar, bu namazı cemaatle kılmış olurlarsa; ancak, imâmdan ileri durmayan ve aynca, imâmın.kıblesine muhalif bulunmayanla-namazları caiz olur. Aksi durumda olanlann, — cemaatle kıl-malan halinde — namazlan caiz olmaz.

Bir cemaat, sahrada, kıble istikâmetini araştırmış olarak namaz kılmış olsa, ve bu cemaat içinde, musbûk ve lâhık olanlar da bulunsa, imâm namazını bitirince, o ikisi ayağa kalkıp, geçir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dikleri rek´atleri kaza ederlerken, kıblenin, imâmın dönmüş oldu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğu taraf olmadığı açığa çıksa, mesbûkun yönünü kıbleye çevirip namazını tamamlama imkânı vardır. Lâhık içinse, bu imkân yoktur.

Tilâvet seödesi için de, aynı şekilde kıble istikameti araş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tırılır. Namaz kılacak kimsenin kıbleyi araştırmasının caiz olduğu gibi tilâvet secdesi yapacak kimsenin de kıbleyi araştırması caiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir.[17]



Kâbede Kılınan Namazlar:


Kâ´be´nin içinde, farz olsun veya nafile olsun, namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak sahihtir.

Şayet, Kâ´be´nin içinde cemaatle namaz kılınacak olunursa, imâmın etrafında daire olunur. Kimin sırtı, imâmın sırtına veya yüzü imâmın sırtına jgeîmişse, onun namazı caiz olur. Yüzünü ima(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mın yüzüne çeviren kimsenin namazı da caiz olur; fakat, bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumda, imâmla bu şahıs arasında, bir sütre bulunmazsa, namazı mekruh olur.

Fakat, bu durumda, akasını imâmın yüzüne döndüren kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin namazı caiz olmaz. Cevheretü´n - Neyyire´de ve Sirücü´I - VeH-hâc´da da böyledir.

Kâ´be içinde, cemaatle namaz kılınırken, imâmın sağında ve solunda bulunan kimselerden, imâmın yöneldiği duvara imâm(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan daha yakın olmayanların namazları caiz olur. ez - Zâd´da ve îmâm Serâhsî´nin Mebsut Şerhi´nde de böyledir.

fi tmâm, Harem-i Şerif de namaz kıldırdığı zaman, insanlar Kâ´be´nin etrafında halka olurlar ve imâmın kıldırmakta olduğu namazı kılarlar.

Cemaatten her hangi biri, imâmın bulunduğu tarafta olmamak şartıyle, Kâ´be´ye imâmdan daha yakın bulunsa bile, namazı caiz olur. Hidâye´de de böyledir.

îmâm, Kâ´be´nin içinde, cemaat de Kâ´be´nin etrafında bulunsa; bu durumda, eğer Kâ´be´nin kapısı açık olursa, namazları caiz olur. Tebyin´de de böyledir.

Eğer, bir kadın, imâmın hizasına durmuş olur ve imâm da ona, imâm olmaya niyyet- etmiş bulunursa; bu durumda, kadın, imâmın yönelmiş olduğu tarafa dönmüş bulunursa, imâmın namazı fasid olur. Fakat, kadın başka tarafa^ yönelmiş bulunursa, imâmın namazı fasid olmaz. Zahİrîyye´de de böyledir.

Kâ´be´nin içinde namaz kılian bir kimse, bir rek´ati bir ta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rafa, diğer rek´ati de başka bir .taraf a dönerek kılmış olsa, namazı caiz olmaz. Çünkü o kimse, zaruretsiz olarak, yakîni olan kıbleden dönmüş olur. Bedai´de de böyledir. [18]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:27   #9
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Namazda Nıyyet

Niyyet, namaza girmeyi dilemektir.

Niyyetin şartı, hangi namazı kıldığını bilmektir. Hangi namazı kıldığını bilmenin en yakın delili îse; bu husus, kendisine soruldu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğunda, o kişinin, hemen cevap verebilmesidir. Eğer o kimse, düşün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meden bu sorunun cevabım veremezse, namazı caiz olmaz.

Aslında, itibar, bunun dil ile söylenmesine değildir. (Yani kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ben bilmesi kâfidir.) Fakat, dili ile de söylerse, bu hâî kalbinin azi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)metini topladığı için, daha güzel! olur. Kâfi´de de böyledir.

Kalbini hazırlamadan aciz olan kimsenin, bunu, dille söy^ lemesi de kâfi gelir. Zâhfcft´de de böyledir:

Nafile, sünnet ve teravih namazları için, mutlak niyyet kâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)fidir. Sahih olan da budur. Bu, açık bir cevap ve âlimlerin umu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)munun seçtiği görüştür. Tecnls´de de böyledir.

Teravih namazını kılarken, ihtiyata uygun olanı, şu şe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kilde niyyet etmektir: «Niyyet ettim teravih namazını kılmaya», diyerek, teravih namazı kılmaya veya «niyyet ettim vaktin sünnetSnt kumaya» diyerek, vaktin sünnetim klimaya veyahut da «niyyet etttm gecendh kıyamına» diyerek, geceyi ikame etmeye niyyet et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)melidir. Münyet&l - MusaUî´de de böyledir.

Sünnet namazları kılarken: «ALLAH´ın Resulüne uyarak na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmaya, rüyyet ettim.» şeklinde niyyet etmek, ihtiyata daha münasip olur. Zehıyre de de böyledir

Vacipler ve farzlar, mutlak namaz niyyeti ile edâ olunmaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar; bu icmaen böyledir. Gıyâsiye´de de böyledir.

Bunlarda, muhakak tayin yani hangi namazı kılacağım belirtmek lâzımdır. «Niyyet ettim bu günkü öğle namazının fora(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na» veya »...İkindi namazına», veyahut «...Vaktin Sanana», veyar hut da ...vaktin Öğle namazına», gibi... niyyet edilinŞerhu´l - Mok-addiim´de de böyledir.

Sadece, «farza nflyyet ettim» demek kâfi gelmez. Fakat, bir kimse «...vaktin farzını kılmaya» diye niyyet ederse, cum´a hariç, bu niyyeti caiz olur. Cum´a gününden başka günlerde, Öğle vaktinde «vaktin farzına...» diyerek niyyet, caiz olur. Sahih olan da budur.

Vakti içinde kılınmış olan bir namazın, sadece, o vaktin farzı niyyetiyle kılınması caiz olur.

Fakat, bir kimse vaktân çıktığını bilmeden, vaktin farzı niyyeti ile — çıkmış olan vaktin farzını — kılmış olsa, bu caiz olmaz. Si-râcü´l Vehhâc´da ıda böyledir.

Fakat, bir kimse «bu günün Öğle namazına.» diye niyyet ederse, namazı kıldığı zaman, vakit geçmiş bile olsa, kıldığı namaz caiz ölür. Bu, vaktin çıkması konusunda, şüphe taşımayan kimse içindir. Tebyîn´de de böyledir.

Cenaze namazında «ALLAH için namaza, meyyit için duaya» diye niyyet edilir.

Bayram namazında «Bayram namazını kılmaya», vitirde ise «Vitir namazını kılmaya» diye niyyet edilir. Zâhidî´de de böyledir.

Gaye isimli kitabta : Vitir namazının vücubiyeti hususun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da ihtilaf olduğu için, ona «vacib» diye niyet edilmez.» denilmiştir. Tebyîn´de de böyledir

Adanmış olan tavaf namazını kılarken, nezredilmiş olan namazın kılındığını, niyeytle belirtmek de şart kılınmıştır. BahruV - Raık´ta da böyledir.

Niyyet ederken, rek´at adedini belirtmek şart kılınmamış(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tır. Şerhul -yikâye´de de böyledir.

Bir kimse, beş rek´at diye miktar belirtmiş olsa da, dört rek´at tamamlanınca oturmuş bulunsa, bu namazı caiz olur. Çün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kü, beş rek´at niyyeti boştur; bir değer taşımaz. MünyetüU - Musal-lî´de de böyledir.

Kabe niyyeti (Niyyet esnasında kıbleye döndüğünü belirt(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek) de şart değildir; Fetva da bunun üzerinedir. Muzrarât´da da böyledir.

Kaza namazlarında, ta´yine (hangi namazı kılacağın» be(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lirtmeye) ihtiyaç vardır. Fethu´l Kadlr´dc de böyledir.

Kazaya kalmış namazlar çok olduğu zaman, bunları kaza etmekle uğraşan kimsenin, kıldığı kaza namazını, öğle, ikindi... gi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bi hangi vakti kılıyorsa, onu belirtmesine ihtiyaç vardır, «...günün öğlesi», «...günün ikindisi», şeklinde niyyet edilir. Fetâvâyi Kâdî-lıânVia da böyledir. Esahh olan da budur.

Bu kimse, şayet, işinde kolaylık istiyorsa, «üzerimde en ön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ce (veya en sonra) kazaya kalan öğle namazını kılmaya...» diye veya buna benzer bir şekilde niyyet etmelidir. Fetâvâyi Kâdîhân -da da böyledir.

Bir kimse, başladıktan sonra bozmuş bulunduğu nafile bir namazı kaza ederken, niyyetinde, bu namazı kaza etmekte olduğu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nu belirtmesi şarttır, Tebyîn´de de böyledir.

Bir kaza namazına niyyet edildiği esnada, «Cumartesi... namazına» diye niyyet edilse de, kazaya kalan namaz, Pazar gü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nünün namazı veya durum bunun tersine olsa, bu hususta, ine-şayih ihtilaf etmiştir;

Böyle bir durum, vakit namazlarında caiz olur. Gunye´de de böyledir.

Bir kimse, farz namazı kılmaya başlasa da, sonra onu, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)file zannetse ve nafile diye devam etse ve namaz bitene kadar da bu niyyetde olsa; kıldığı bu namaz, farz namaz (olarak caiz) dir. Şa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yet, iş bunun aksine olmuş olsaydı, hüküm de tersine olurdu. Yani, nafile diye başlanılan namaz, farz niyyeti ile bitirilmiş olsa bile o namaz, nafile namazdır; farz namaz değildir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, öğle namazına başladıktan sonra, nafileye niy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yet eylese veya ikindi namazına veyahut kaza namazına veyahut da cenaze namazına niyyet edip başlamış olsa ve bu ikinci niyyetin-den sonra tekbir aîsa; ilk başladığı namazdan çıkmış, niyyet edip tekbir alidığı ikinci namaza başlamış olur. Şayet, tekbir alma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mışsa, tekbirsiz niyyetle Önceki namazdan çıkmış sayılmayacağın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan, ilk başlamış olduğu namazı bitirmiş olur. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, Öğle namazından bir rek´at kıldıktan sonra, tek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bir alır ve yeniden kalbinden öğle namazına niyet ederse, kalbi İle niyyet ettiğinden, kılmış olduğu ilk rek´at da caizdir. Fakat,

ikinci defa tekbir aldığı esnada dili ile, «niyyet ettim Öğle na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazına» diyerek niyyet etmişse ilk başladığı öğle namazı bozu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lur ve ilk kıldığı rek´at caiz olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Nafile için tekbir alan bir kimse, sonra, tekrar tekbir ala(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak, bu ikinci tekbirle de farza niyyet etse, o kimse farza başlamış olur,

Yalnız başına namaz kılmakta olan bir kimsenin, namazı-nızLcaiz olması için, şu üç şeye, niyyet etmesi gerekir :

1- Namazı ALLAH için kıldığına,

2- Hangi namazı kılmakta olduğuna,

3- Kıbleye dönmeye.

îmâm da, yalnız kılan kimse gibi niyet eder. îmâm olmak için, ayrıca niyyet etmesi ihtiyâç değildir. Hatta, imâm olan kimse, «felan adama imâm olmamaya» niyyet etmiş bulunsa da, o adam da, gelip bu imâma uymuş olsa, bu bile caiz olur. Kâdîhân´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

Fakat, bir imâm, kadınlar için, imamlığa niyyet etmiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazsa, ona uyan kadınların, namazları sahih olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

îmâma uyan kimse de, yalnız kılan kimse gibi niyyet eder ve aynca imâma uymaya da niyyet eder. Çünkü, niyyetsiz olarak, imâma uymak caiz değildir. Kâdîhân´da da böyledir.

İmâma uyan kişinin «İmâmın başladığı ve kıldığı namaza» veya «... ve imâmın namazına iküdâya» diye niyyet etmesi caiz olur. Keza, «başkasına değil ona iktidâya» niyyet etse bu da caiz olur. Esahh olan da budur. Mi´râcü´d IMrâye´de de böyledir.

Ancak, imâma uyan kimse, «imâmın farzına...» veya «imâmın namazına...» diye niyet etse, bu caiz olmaz. Tebyîn´de de böyledir.Bu hususta, efdal olan, imâm «ALLAHu Ekber» dedikten son-ra, «imâma uymaya» niyyet etmektir. Böylece, namaz kılan kimseye uymuş olur. îmâm yerine durunca, ona iktida edilmiş olsa, bu da caizdir. Alimlerimizin hepsi bu görüştedir. Fetva da buna göredir. Şeyhu´l - İmâmü´z - Zalıid İsmail ve Hakim Abdurrahman el - Kâtib de bununla fetva vermişlerdir. Kuvvetli olan da budur. Muhıyt´te de böyledir.

îmâmın, henüz namaza başlamadığım bilen bir kimse, «imâmın namazına» başlamaya niyyet etse, imâm namaza başladığı vakit, o adam da namaza başlamış olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, imâmın namazına başlamaya niyyet etmiş olsa da imâm namaza başladı zaniiı ile kendisi namaza başlamış bulun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, bu kimsenin, o niyyeti caiz olmaz. Kâdîhân´da bu görüsü seçmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Şerhul - Münye´de de böyledir. îmânım, öğleyi mi, cum´ayı mı kıldığını bilmediği halde, bir kimsenin «imâmın namazına» niyyeti ile imâma uyarak kıldığı namaz, imâm hangi namazı kılmışsa, o namaz olarak caiz odur.

Fakat, imâma uymaya niyyet eden kimse, «imâmın namazı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na)» niyyet etmese de, «öğle namazına» diye niyyet etse; eğer, imâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mın kıldığı namaz, cum´a namazı olursa, bu durumda, o kimsenin niyyeti caiz olmaz.

îmâma uyan kimse, eğer işin kolayım istiyorsa, «imâma uy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maya ve onun namazını kılmaya» veya «imâmla birlikte onun kıldı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğı namazı kılmaya» diyerek niyyet etmesi münasip olur. Muhıyt´te de böyledir.

Cum´a namazı kılmak için imâma uyan kimse, öğle ve cu-ma´nın ikisine birden niyyet etse, bazı âlimler bunu caiz görmüşler ve iktidarım hükmü sebebi Üe cum´ayı tercih etmişlerdir.

Bir kimse, imâma uymaya niyyet etmiş olsa da, imâmın Zeyd mi Amr mı olduğunu hatrlamasa veya imâmı Zeyd olarak gör(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, halbuki imâm Amr olsa, bu durumda da, o şahsın, imâma iktidâ-sı caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.İmama uyan kimse, imamın şahsını görse ve «ben, bu imâm olan Abdullah´a uydum» dese; veyahut da, imâmın şahsını görmese ve fakat «Ben mihrabda duran imâm Abdullah´a uydum» dese, imâm ise Abdullah değil de Ca´fer olsa; yine, o şahsın iktîdası caiz olur.

Muktedî, Zeyd´e uyduğu zaman, imâm, Amr ise, niyeti caiz olmaz. Tebyîn´de de böyledir.

Cemaat çok olduğu zaman, imâma uyan kimse için, en mü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nasip yol, imâmı ta´yin etmemektir. (Niyyet esnasında, kime uydu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğunu belirtmemektir.

Cenaze namazında da ölüyü tayin etmemek (niyyet esnasında kimin cenaze namazını kılacağını belirtmemek) daha uygun olur. Zahîriyye´de de böyledir. [19]



Bilgi Durumları İtibariyle, Namaz Kılan Kimselerin Dereceleri


Bilgi durumları itibariyle, namaz kılan kimseler, şu altı gruba ayrılırlar :

1- Namazın farzlarını ve sünnetlerini bildikleri gibi, farzın mânasını da bilen kimseler.

Bu kimseler, namazı kılmakla, gerçekten sevaba hak kazanırlar. Terketmeleri sebebi ile ide azaba müstehak olurlar.

Bu gibi kimseler, sünneti yapmakla da sevaba müstehak olur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar; sünneti terketmekten dolayı ise azap görmezler.

Bilgi seviyesi yüksek olan bu kimseler, «Öğle namazına», «ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)di namazına» veya «sabah namazına) niyyet ettikleri zaman, ne yaptıklarını bildiklerinden dolayı niyyetleri caiz olur.

2- Bazı kimseler de hangi namazın farz, hangisinin sünnet ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğunu bilir ve farza.farz olarak niyyet eder; ancak, kıldığı namaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)daki f arzların, sünnetlerin neler olduğunu bilmez; işte bu gibi kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)selerin de niyyeti (ve namazı) caiz olur.

3- Bir kimse, farza niyyet eder fakat farzın manasını bilmez(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, o kimsenin niyyeti (ve namazı) caiz olmaz.

4- Bir kimse, diğer insanların kıldığı gibi farzları ve nafilele(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ri kılıyor fakat farzları nafilelerden ayıramıyor bulunsa, onun da niy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yeti (ve namazı) caiz değildir.

5- Kıldığı namazın, hepsinin de farz olduğuna inanan kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin, namazı caizdir.

6- Bir kimse, ALLAHu Teâlâ´nm, kuÜarına beş vakit namazı farz kıldığını bilmese fakat kendisi, bu namazları vaktinde kılıyor olsa; bu şahsın kıldığı namazlar da caiz değildir. Gunye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. [20]



Farz mı. Nafile ini Kıldığını Bilmeyen Kimse:


Bir kimse, farzı nafileden ayırmayı bilmiyor ve kıldığı na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazların hepsine farz diye niyyet ediyor olsa; kendisinden önce, mü-ekked sünnet olmayan ikindi, akşam ve yatsı gibi namazlarda, o kimseye uymak caiz olur. Sabah, öğle gibi, kendisinden önce, sün-net-i müekkede bulunan namazların hiç birisinde, bu kimseye ifcti-dâ eylemek caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Niyyetin, namaza başlarken yapılmasının efdal olduğu hu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)susunda, âlimlerimiz ittifak etmişlerdir. Kâdîhân´da da böyledir,

Tekbirden önce niyyet etmek, tekbir esnasında niyyet et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek gibidir. Ancak, niyyetle tekbir arasında, namaza uymayan bir iş yapmamak gerekir. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, namazı kılmak için niyyet etse ve sonra da abdest alıp mescide gitse ve tekbir getirip —önce niyyet ettiği nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)za başlamış olsa, bu caizdir ve niyyetine bir zarar vermez.

Tekbîr aldıktan sonra niyyet etmek ise, âdetten değildir. Hulâsa1 da da böyledir.

Farzda Riya Olmaz:

Farz´da riya (gösteriş´ olmaz, Hulâsa´da da böyledir.

Bir adam, ALLAH rızası için namaza başladıktan sonra, kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bine riya duygusu girse, o namaz, başladığı hal üzeredir.

Riya diye, insanların yanında namaz kıümayıp da, görsünler di(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ye onların yanında namaz kılan kimselerin haline denir.

insanların yanında olduğu zaman, namazı güzel kılıp, yalnız bulunduğu zaman güzel kılmayan kimselere de, —ihsan hâriç na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazın aslî sevabı verilir. Mıızmarât´ta da böyledir.

Bir kimse, öğle namazını kılmak için mescide girse ve imâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mı —tahiyyata— oturmuş bulsa ve onun birinci oturuşta mı, ikinci oturuşta mı olduğunu da bilemese, hemen niyyet edip imâma uyar. Fakat, niyyet esnasında, şayet : «îmâm birinci oturuşta ise, ona uy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dum, eğer ikinci oturuşta ise ona uymadım.» demiş olursa, bu kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin imâma iktidâsı, caiz olmaz.

Keza, bu durumda, bîr kimse «îmâm birinci oturuşta ise farza, ikinci oturuşta ise nafile kılmaya nîyyet ettam.» dese, o kimsenin farza iktidası, caiz olmaz.

Bir kimse, mescide varsa ve kılınan namazın, yatsı namazı mı, yoksa teravih namazı mı olduğunu bilemese ve imama uyup niy-yet ederken de : «eğer kıldığı farz ise, ona uydum! teravih ise uyma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dım.» dese, bu kimsenin namazı sahih olmaz.

Fakat, bu durumda, bu kimse :«Kıldığı farz ise de, teravih ise de imâma uydum.» dese ve namazın teravih olduğu meydana çıksa, iktidası sahih olur. TeciüVde de böyledir.

Bir kimse, mescide girdiğinde, imâmı namaz kıldırmakta iken görse ye kıldıkları namazın yatsı namazı mı, teravih namazı mı olduğunu bilemese ve : «Eğer yatsı ise iktida eyledim, teravih ise ik-tida etmiyorum.» dese; kılınan namaz ister yatsı olsun, ister teravih olsun, o kimsenin iktidası sahih olmaz.

Fakat, bu durumda, bu kimse : «Yatsıda İse de, teravinde ise de imâma uydum.» demiş olsa; kılınan namaz ister yatsı olsun, ister teravih olsun, bu şahsın iktidası sahih olur. Hulâsa´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. [21]
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2009, 16:28   #10
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
4- NAMAZIN SIFATI

Namazın Farzları


I - Namazın Farzı :


Namazın birinci farzı, tahrî-me (iftitâh tekbîri) dir.îftitah tekbiri, bize göre şarttır.

Hatta bir kimse, farzlar için .tekbir alsa, o tekbirle, nafile bir namazı eda edebilir. Ilidâye´de de böyledir. Fakat, böyle yapması, farz için aldığı iftitah tekbirini, selâmla tamamlamayı terk etmiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu için, mekruh otur.

Fakat, bir farzın tekbîri üzerine, başka bir farzı bina etmek, bil - icmâ caiz olmaz.

Keza, nafile bir namazın tahrîmesi üzerine, farz bir namazı bina etmek de caiz değildir.

Bir kimse, üzerinde necaset bulunduğu halde tekbir alsa da, tekbirden sonra o pisliği atmış bulunsa; veya, tekbir aldığı zaman, açık bulunan bir yerini kapatmış ve bunları da amel-i yesîr ile yap(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olsa; veyahut da, zevalin belli olmasından önce, tekbir almış olsa da, tekbir aldıktan sonra, zeval ortaya çıksa; veya yönü kıblede değilken tekbir almış olsa da, tekbirden sonra, yönünü kıbleye çe-^ virmiş bulunsa, bütün bunlar caizdir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir. 0 Bir kimsenin, «SübhanALLAH» diyerek veya «Lâ ilahe illailâh» diyerek başlaması sahih olur; fakat evlâ olan, namaza «ALLAHu Ek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ber» diyerek başlamasıdır. Tefeyîn´de de böyledir.

Tekbîr´den başka bir lafızla, namaza başlanıp, başlanama-yacağı hususunda, meşayih arasında ihtilâf vâkiî olmuştur. Bazıları; «Namaza, tekbirden başka bir lafızla başlamak mekruh olur.» de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mişlerdir. Esahh olan da budur. Zehıyre´de de, Muhıyt´te de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

İmâmı A´zara Ebu Hanîfe (R.A.)´ye göre : «Bir kimsenin, ALLAHu ilâh", subhânALLAH, Jâüâhe illALLAH gibi, ALLAHu Teâlâ´mn isim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerinden birini, ta´zîm kasdı ile söyleyerek, namaza başlaması caiz olur. Tebyîn´de de böyledir.

Keza, elhamdü lillah, Iâilâhe gâyrihû, tefcârekallâh lafızları ile de, namaza başlanması caizdir. Muhıyt´te de böyledir.

Keza, İmâmeyn´e göre, bir kimsenin, ALLAHu ecsll veya Alla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hu a´zam veya er-Rahmanu Ekber lafızları ile de namaza başlaması caizdir. Fakat, başta eceli veya a´zam veya ekber lafızlarını söyler ve bunların hemen akabinde AHah lafzını anmazsa, bu sıfatlarla nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)za başlamak bil-icma caiz olmaz. Cevheretü´n - Neyyire´de de, Sîrâ-cül Vehhâc´da da böyledir.

Keza, bir kimse, namaza başlarken «ALLAHumme» demiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, fâkihlerimize göre, namaza başlamış olur. Hulâsa´da ve Fetevâyi Kâdîhân´da da böyledir. Esahh olan da budur. Muhıyt´te de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

Bir kimse, sıfatı zikretmese de, sadece «ALLAH», er-Ral-man, er - Rab ve benzeri gibi, Cenab-i Hakkın isimlerinden birini zikretmiş olsa ve bu isimîere de hiç bir sıfat eklenmemiş bulunsa, İmâm-ı A´zam (R.AJ´a göre, bu kimse, namaza başlamış olur. Teb-yîn´de de böyledir. Sahih olan da budur.

Namaza, ALLAHu Teâlâ´nın sadece kendisine mahsus isimleri ile mi başlanır; yoksa, başkalarına da isim olmuş bulunmaları itiba(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)riyle müşterek bulunan isimleri ile de başlanabilir mi, hususunda âlimler arasında çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır.

Bu hususta, zahir ve esahh olan, ALLAHu Teâlâ´nin isimlerinin her biri ile namaza başlanabileceğidir. Bu kavili, el-Kerhî de zikret(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. İmâm Mergînânî de bununla fetva vermiştir. Zâhidî´de de böyledir.

«ALLAHümme ğfirlî» lafzı ile namaza başlanması sahih olmaz. Çünkü, bu lafız, sadece tazim için değildir; bu lafızda, kulun ihtiyacı şaibesi vardır. SerahsS´nin Muhıyt´inde de .böyledir.

Esteğfiruİlah, eözübillah, mnâ lillah veya lâ havle ve lâ kuv(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vete illâ billâh veyahut da mâşâellan.lafızları ile de namaza başlan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, ta´zim kasdetmeden veya müezzine cevap ver(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek niyyeti ile ve şaşkınlıkla tekbir almış olsa; bu arada niyyet.de etmiş bulunsa, bu tekbirle namaza başlamak caiz olmaz. Tatarhâniy-ye´de de böyledir.

Bismİilâhirrahmânirrahîm lafzı, ile de namaza başlanmış olmaz. Tebyîn´de de böyledir..

AlSahu Ekfoer lafzı, başına bir istifham (soru) elifi getirile(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rek söylenmiş olsa, bu şekilde namaza başlanmış olmayacağı husu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sunda ittifak vardır. Sıyrfîyye´den naklen Tatarhâniiyye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

ALLAHu Ekber lafzını, kâf-ı fârisî ile ALLAHu Egber şeklinde okumuş oba, namaza başlamış olur. Muhıyt´te de böyledir.

Tekbir ile namaza başlanabilmesi için de, tekbirin ayakta veya ayakta olmaya yakın bir şekildeki rükû´ halinde söylenmiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ması gerekir. Aksi ıalde, tekbirle bile namaza başlanılmış olmaz. Zâhidî´de de böyledir.

Hatta, oturduğu yerden tekbir alıp da, sonra ayağa kalkmış olan kişi de, namaza başlamış oîmaz.

Fakat, bir kimsenin, ayakta durmaya gücü yettiği halde, nafile namazları oturduğu yerde kılması ve tekbîrini de oturduğu yerde alması caiz olur. Serâhsi´nin Muhıyt´mde de böyledir.

İmânı-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.) ´ye göre, muktedî´nin tek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birinin, imâmın tekbirine (bitişik gibi) yakın olması gerekir. îmâmeyne göre, muktediî, imâm tekbir aldıktan sonra, tekbir alır. Fet(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)va da İmâmeyn´m kavli üzeredir. Maden´de de böyledir,

«Bu iki durumun da caiz olduğunda ihtilaf yoktur. Sahih olan da budur. İhtilaf, sadece hangisinin daha efdal ve daha evla olduğu hususundadır.» denilmiştir. Tebyîn´de de böyledir.

Muktedî´nin tekbirinin, imâmın tekbirine«,yakm olması sö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zü, parmağı hareket ettirince üzerindeki yüzüğün de hareket etmesi -gibi iki tekbirin de bir anda alınması demektir.

tmâmeyn´e göre, uzaklıktan kasıt ise, muktiedînin, ALLAH lafzı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın başındaki elifi, imâmın söylediği AJlahu Ekber lafzının sonunda(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ki re harfine ilave edip bitiştirmesidir. Musaffa´da da böyledir.

imâma uyan kimse, imamla birlikte tekbir alır ve ALLAH laf(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını imâmla birlikte söylemiş olmasına rağmen, ekber lafzını Ondan önce bitirmiş olursa, Fakîh Ebû Ca´fer´e göre, o kimse, namaza baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lamış olmaz ve esahh olan da budur.

Keza, imâma rükû´da yetişen bir kimse, Aliahu Ekber der; fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat ALLAH lafzını ayakta iken, Ekber lafzını da rükû´a varınca söyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olursa, bu kimse namaza başlamış olmaz.

İmâma uyan kimsenin, henüz imâm tekbir almadan önce ALLAH demesi halinde, Zahİrü´r-Rivâye´de, namaza başlamış olmayacağı hususunda icma´ vardır.

Bir kimse, imâmdan önce tekbir almışsa, sahih olan kavle göre, eğer o kimse, alidığı tekbirle imâma iktidaye niyyet etmiş ise, namaza başlamış olmaz.

Fakat, bu kimse, o tekbirle imâma uymaya niyyet etmemiş ise, kendisi, tekbaşına kılacağı namaza başlamış olur. Serahsf´nin Mu-hıytfSnde de böyledir.

îftitah tekbiri hususunda efdal olan, bir kimsenin, imâma yetiştiği zaman tekbir almasıdır.

Sahih olan kavle göre, imâma birinci rek´atte yetişmiş olan kimse, imâmın iftitâh tekbirinin faziletine yetişmiş olur. Hasr´da, Ebû Yûsuf babmda´da böyledir.

îmânı rükû´da iken, ona yetişen bir kimse, ayakta tekbirini İthr da,, onunla rükû´ tekbirini de irâde eylerse namazı caiz olur. Bu niyyeti de gereksiz olur. Serahsî´nîn Muhıyt´inde ide böyledir.

bir kimsenin farsca alması mekruh olur. Muhıytfte de böyledir.bibleri muşturmuştur.

Keza, bu ihtilâf, sadece arabca üe farsça arasında değildir; Türkçe, Zenciceğ,Habeşce, Nabtîce ve benzeri... arabca dışındaki bütün diller arasında geçerlidir. Kâdîhân´da da böyledir.

Mebsût-u Veb´iî´de : «Ahras ve ümmî, hiç bir şey söyüyemez iseler, niyyetleri ile namaza başlamış olurlar. Dillerini oynatmaları lazım değildir.» denilmiştir. Tebyîn´de de böyledir. [22]



Kıyam


Kıyam, farz ve vacib namazlarda farzdır. Cevheretü´n-Ney-ytoe ve Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir.

Ayakda durmanın (kıyanım) haddi; bir kimsenin, iki elini uzattığı zaman, dizlerine yetişemez olması halidir.

Kıyam esnasında, özürsüz olarak ayaklardan birinin üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rinde durmak mekruhtur. Özürlü olan kimsenin, böyle sadece bir ayağının üzerine durması, mekruh olmaz ve namazı caiz olur. Cevheretü´n - Neyyire ve Sfoacül - Vehhâc´da da böyledir. [23]



Kıraat


Ebû Hanife İRA.) ´ye göre, farz olan kıraat, kısa da olsa bir âyet okumaktır. Muhiyt´te de böyledir. Hulâsa´da : «esahh olan bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur.» denilmiştir. Tatarhâniiyye´de de böyledir.

Kısa bir âyet okumakla iktifa eden, günahkâr olur. İkâ-ye´de de böyledir.

Ebû Hanîfe´ye göre, Cenâb-ı Hakkin, iki kelimeden meyda(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na gelen (=Süımne kirtile), keyfe kadde-Sümme nazara) gibi, âyetti celilerini okumanın caiz olması hususunda, âlimler arasında ihtilâf vardi

Bir kimsenin, nıüd hâmmetânî gibi bir keii-meden veya (=sâd), û (= nûn), J (=kâfJ gibi bir harften meydana gelmiş olan âyetleri okuması hakkında da, meşâyih arasında ihtilâf vardır. Musaffa´da da böyledir. Esahh olan ise, bunların caiz olmamasıdır. Ibn4 Melik´in Şerhü´I - Mecma´ında M böyledir. Keza, Zahiriyye´de de, Slrâcıi´I - Vehhâc´da da, Fethül -Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, iki rek´atte de, âyete´I - kürsî veya müdâyene âyeti gibi uzun bir âyet okumuş olsa, bu kimsenin namazı, bütün âlimlere göre caizdir. Muhıyt´te de böyledir. Esahh plan da budur. Kâfî´de de, Münyetü´l - Musallî´de de böyledir.

Kıraatin haddine gelince, bize göre, harfleri tashih, (güzel telaffuz etmek´ elbette yapılması gerekli bir iştir. Bir kimse, şayet harfleri lisanı ile tashih ederek okur fakat bunu kendisi bile işit(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mezse, o kıraatle namazı caiz olmaz. Bu, meşâyihin umumunun alıp benimsediği görüştür. Muhıyfte de böyledir. Muhtar olan da budur. Sirâciyye´de de böyledir. Sahih olan da budur. Nikâye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.

Hayvan keserken besmele çekme, yeminde istisna, talak, (boşama), ıtak (köle azadı), karısına karşı yemin etme ile alış - veriş gibi hususlarda da yukarıdaki kaide geçerlidir. Yani, söylediğini kendisi işitmezse, bunlar geçersizdir.

Farz namazlarda. Kıraatin yeri iki rek´attır. Muhıyt´te de böyledir.

Bu iki rek´atm, ük iki rek´at, son-iki rek´at veya değişik rek´atler olması müsavidir. Namazın iki rek´atli, üç rek´atli veya dört rek´atli olması da müsavidir. Şeyh Ebi´I - Mefcârim´in Nfikâye

Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, namazda, hiç bir rek´atte kıraat etmese veya yal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nız bir rek´atte kıraat etmiş (Kur´ân okumuş) bulunsa, kimsetnin namazı fesada gider. Şemnî´de de böyledir.

Vitir namazının ve nafile namazların bütün rek´atlerinde kir´aat (Kur´ân okumak) farzdır. Muhıyt´te de böyledir.

Namaz içinde, uyuyarak Kur´ân okumuş olmak, caiz olmaz. ZahîHyye´de de böyledir.

Farsça kıraatte bulunmak caiz olmaz. Ancak, İmâm Ebû Yûsuf (R.A. ve İmâm Muhammed (R.A.3 ´e göre, bir özre dayalı ola(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak bu caiz olur. Şeyh Ebî´l - Mekârim´in Nikâye Şerhi´nde de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir.

İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, farsca ve diğer dillerle kıraat etmek caizdir ve sahihtir. Ancak, İmâmı A´zam´m da sonradan İmâmeyn´in kavline rücû´ ettiği rivayet olunmuştur. Buna da itimad edilir. Hidâye´de de böyledir. Esrâr´da : «îhtiyânm budur.» denilmiştir.

Tahyık´ta : «Muhakkik âlimlerin hepsinin seçtiği de budur. Fetva da bunun üzerinedir.» denilmiştir. Şeyh Ebil - Mekârîm´in Nikâye ŞerhS´nde de böyledir. Sahih olan budur Mecma´u´l - Bah(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)reyn´de de böyledir. [24]



Rükû


Rükû´da vacib olan had : Kişi, eğilmesini tamamlayınca, ona, rükû´ ediyor denilebilmesidir. ŞÖyleki, o kimse, ellerini uzattı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğı zaman, diz kapaklarını tutabilmelidir. Sürâcül - Vehhâc´da da böyledir.

Tam bir rükû´ yapmadan, deve çöker gibi, kıyamdan secde(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ye gitmek yanlış ise de, rükû´dan bedel olarak yinede caiz olur. Kam(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bur olan bir kimsenin kamburluğu, rükû´ derecesine erişmişse, rü-kû´u yerine getirmek için başı ile işaret eder. Hulâsa´da da, Tecnîs´-de de böyledir.

Rükû´nun vakti, kirâti bitirdikten sonradır: Sahih olan bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Muhıyt´te de böyledir. [25]



Secdeler.


İkinci secde de, birinci secde gibi, icmâ´ı ümmetle farzdır. Zâhid´î´de de böyledir.

Secdeyi, sünnete tam uygun olacak bir şekilde eda edebil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olmak için, alnı ve burnu birlikte yere koymak gerekir. Bunlar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan birini, bir özür sebebi ile yere koyamamış olmak, mekruh değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Bir kimse, hiç bir özrü olmadan, almm yere koymuş fakat bur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nunu koymamışsa, bu da, bil - icmâ´ caizdir; fakat mekruhtur.

Bir kimse, bunun aksini yapmışsa, yani, burnunu yere koymuş fakat alnını koymamışsa İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ göre, yine böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Yani caizdir, fakat mekruhtur. İmâmeyn´e göre ise, bu kimsenin namazı caiz değildir. Fetvâ´da bunun üzerinedir.

Bir kimsenin, secde ederken, bir Özrü olsun veya olmasın, yanağını veya çenesini yere koyması caiz olmaz.

Şayet, namaz kılan kimse, Özürlü bulunduğu için, alnını ve bur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nunu yere koyamıyorsa, o kimse secde yapmaz; namazını imâ iîe kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar. Hazânetü´l - Müftîyn´de de böyledir.

Bir kimse, sadece burnu ve burnunun sert olan kemiği üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine secde ettiği zaman, namazı caiz olur; fakat, burnun yumuşak olan uc kısmı üzerine secde edildiği zaman, namaz caiz olmaz. Sirâ-cü´I - Vehhâc ve Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimse, ot, saman, pamuk, yumuşak döşeme veya kar üzerine secde ettiği zaman, alnı ve burnu istikrar bularak, sabit du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rur ve sertliği hissederse, secdesi caiz olur. Fakat, bu uzuvları istik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rar bulmaz da, bastırdıkça aşağı doğru inmeye devam ederse, secde(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)si caiz olmaz.

Çamur üzerine secde edilmiş olsa, eğer çamur yerde ise, caiz olur, değilse caiz olmaz.

Serîr, yani koltuk, kanepe ve benzeri şeyler üzerine secde edilmez.

Çuval üzerine secde etmek caizdir. Hulâsa´d a da böyledir. Buğday ve arpa üzerine secde yapılınca, bu caiz olur.

Darı, sarı darı veya dühn denilen bir cins darı ile pirinç üzerine secde edilirse, bu caiz olmaz. Fakat, şayet bu saydığımız şeylerle atılmış pamuk, çuval içine konmuş olursa, üzerlerine secde yapmak caiz olur. Sfcrâcüfl - Vehhâc´da da böyledir.

Namaz kılmakta olan bir kimsenin üzerine, secde edilmiş olsa, bu secde caiz olur. Fakat, üzerine secde edilen şahıs, namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mamakta veya secde eden kimsenin kıldığı namazı kılmamakta ise, Üzerine yapılan secde caiz olmaz.

Bir kimsenin, özürsüz olarak; uyluğunun üzerine secde et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesi caiz olmaz. Fakat, bir özürden dolayı, uyluğu üzerine secde et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek caizdir.

Bir kimsenin, dizlerinin üzerine secde etmesi, özürlü de ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, özürsüz de olsar caiz değildir. Hulâsa´da da böyledir.

El, yerde bulunduğu takdirde, avucun üzerine secde etmek caiz olur. Esahh olan budur. TebyînMe de böyledir.

Bir kimse, ölünün sırtı üzerine secde etmiş olsa, eğer ölü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nün üzerine keçe veya yün örtülmüş ve secde eden kimse de ölünün bedenini hissetmezse, bu secde caiz olur. Eğer, ölünün vücudunu hissederse, secde caiz olmaz. Serahsî´riin Muluyt´inde de böyledir.

Bir kimsenin secde ettiği yer, ayaklarının bulunduğu yer(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den bir ker(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz) boyu veya iki ker(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz) boyu yüksek, olursa, o kimsenin secdesi caiz olur; daha^fazla yüksek olursa, secdesi caiz olmaz. Zâ-hidt´de de böyledir.

Bir kerpicin yüksekliği ise, dörtte bir arşındır. SirâciTl -Vehhâc´da da böyledir.

Hüccet´de : «Sesde edilen yerde, çokça, diken veya cam kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rıkları olsa da secde eden kimse, başını oradan kaldırıp, başka bir yere koysa, bu şekikle yapılmış olan secde caiz olur. Ancak, bu ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ci bir secde sayılmaz, bilakis bu iki hareket tek bir secde olur, Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, secde esnasında, ellerini ve dizilerini yere koy- i mayı terk etmiş olsa, ittifakla namazı caiz olur. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Secde eden bir kimse, secde esnasında, ayaklarını yere koy-masa, secdesi caiz olmaz. Şayet, özürsüz olarak, secde esnasında, ayaklarının birini yere koymuş olsa, bu idurumda, secdesi kerahatle caiz olur. Münye Şerhi´nde de böyledir.

Ayağı yere koymak, ayak parmaklarını yere koymak demek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Bir kimse, tek bir parmağını yere koymuş olsa bile secdesi caiz olur.

Parmakları değil de, ayağının üst kısmını yere koyan kimsenin secdesi de caiz olur. Bir kimse, yerin dar olmasından dolayı, secde esnasında, sadece ayağının birini yere koymuş olsa, bir ayağının üzerinde ayakta durmasının caiz olduğu bu durumda da, secdesi caiz olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, uyuyarak secde yapmış olsa, o secdeyi iade eder. Fakat, rükû ve secde esnasında uyumuş olan kimsenin, hiç bir şeyi iade etmesi gerekmez. Serahsî´nin Muhıyfünde de böyledir.

Secde esnasında, alnını, küçük bir taşın üzerine koymuş olan kimsenin secdesi, eğer, alnının çoğu yere değiyorsa caiz olur; alnının çoğu yere değiniyorsa, o kimsenin secdesi caiz olmaz. TecmSs´ de de böyledir. [26]

Ka´deî Ahîre (Son Otu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruş) :


Son ka´dede, teşehhüd miktarı oturmak farzdır.

Teşehhüd : et - Tahıyyâtü föÜâhi. yi, sonuna kadar oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maktır. Sahih olan budur.

Hatta, imâma uymuş olan bir kimse, imâmdan önce, et - Tahiy-yatfı bitirerek konuşmuş olsa, yine namazı tamamdır, Cevheretü´n -Neyyire´de de böyledir.

Son ka´de, farz namazlarda da, nafile namazlarda da farz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır. Hatta, bir kimse, iki rek´at namaz kılsa da sonunda oturmasa ve kalkıp gitse, bu kimsenin namazı fasid olur. Hulâsa´da da böyledir.

Fakat, bir kimsenin, namazdan kendi isteği ile çıkması, farz değildir. Sahih olan da budur. Tebyîn´de, Aynî, Şerhu´l - Kenz´de ve fıkıh kitablarının ekserisinde de böyledir. [27]



Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi