09-10-2009, 13:25 | #111 |
Sözlerinize katılmamak elde değil, son olarak da;
Sadece kılık kıyafetle bitmediğinin bilincinde olmak da en önemli unsur tabii.. Araya riya karışdığı takdirde pek bir anlam teşkil etmeyeceğini düşünmekdeyim.. Sevgilerimle.. |
|
09-10-2009, 14:05 | #112 |
Yıllardır hocaefendinin eğitim kurumlarında okuyorum.Bu cemaati de çok yakından tanıyorum çünkü çoğu zaman bu evlerde kalıyorum..Ve bu zamana kadar hiç bir kötülük şurda kalsın hatalarını görmüş değilim.Bu cemaatin yapmak istediği şey Mehmet Akif in özlediği gençliği yani Asım modelini gerçekleştirmek.Çünkü gençliğin görevini ancak o zaman yapabileceğini bilen insanlar.Bu düşüncede günümüzde gelişmenin ve ilerlemenin tek formülü.Hocaefendi sık sık şunu söylüyor dünyada bizim en temel görevimiz Allah'ı anlatmak.Allah'ı bilmeyenlere Allah'ı anlatıp Hakikati bulmalarını sağlamak.
Bugün dünyada müslümanlara en fazla eziyeti abd çektiriyor ama dünyada müslümanlaşma hızının da en yüksek olduğu ülkelerden birisi yine abd.Yani hocaefendinin abd ye neden gittiğinin cevabı ve sonucu bu.En temel vazifeyi en ihtiyaç duyulan yerde gerçekleştirmek. ALLAH ondan ve cemaatinden razı olsun çünkü bu görevi en iyi şekilde gerçekleştiriyorlar. |
|
09-13-2009, 22:40 | #113 |
kimse beni yanlış anlamasın amacım muhalefet olmak değil gerçektende merak ettiğim için soruyorum.
ben 3 yıl fem dergisi dersanelerine gittim. hemde sıradan öğrencilerdende değildim her sohbetin her kampın başında gelen rehber hocaların sağ kolu niteliğinde olan hatta ve hatta hocaların artık kesin cemaatten gözüyle baktığı lise 2 deyken tek amacı öğretmen olup hizmete hizmet etmek olan biriydim. milli görüşcü olmama rağmen dinlediğim F.Gülen kasetleri yada okuduğum f.gülen kitapları heralde Erbakan'ın dinlediğim konferanslarından fazladır. şimdi içinde değilim ayrıldım orası ayrı meselede bize hep F.Gülen in siyasetle alakası olmadığı söylendi hatta ve hatta ben dersaneden ayrılırken hocama seçtiğim yolun anadolu gençlik dergisine hizmet olduğunu saadet partisinde aktif görev almak istediğimi söyleyince bana saatlece siyaseti kötüledi ve F.Gülen in siyasetle hiç mi hiç alakası olmadığını anlattı. peki şimdi bu forumda Siyasi Değerlendirme başlığı altında bu konu var üstelik akparti forumda M.Fethullah Gülen bölümü var ya ben anlayamıyorum bu bir çelişki değil mi (not: kimse yanlış anlamasın gerçektende merak için soruyorum yoksa beni rahatsız ettiğinden değil) |
|
09-13-2009, 23:32 | #114 | ||
Alıntı:
Alıntı:
dolayısıyla bu başlığı da fethullah gülen ve ona direk bağlantılı cemaati açmıyor. Burası bir forum, bir siyaset forumu. Forumda da fethullah gülenin iradesi dışında bir başlık açılmış. O arkadaşın sözüyle burada bu başlğın açılması dolayısıyla bir çelişki mevcut değil yani... çünkü bu başlğı açan o arkadaşınız değil başkaları. (o arkadaşınız size bu sözleri ne zamanr söylemişti bilemiyorum ama hoca efendi grubunun siyasetle uğraşmadığı vs. yolundaki konuşmalar bundan 8-10 sene önce için daha doğru bir tespit olurdu, eskiden gerçekten pek ilgilenmiyorlardı, şimdi ise bence siyasetle daha çok iç içeler. ) |
|||
09-13-2009, 23:42 | #115 | |
Alıntı:
hocam daha geçen sene söyledi bunu ama içinde olmadan bilemezsiniz bize hep siyasetten ve şeytandan ALLAH a sığınırım sözleri söylendi ve ayrıca bu bana siyaseti kötülen hocam ileri gidip bu işler siyasettele olsaydı 7 yıldır başımızda olan akparti yapardı bak hiçbirşey yaptığı yok bile dedi neyse daha fazla konuyu derinleştirmeyeyim zaten nur cemaati aklımdaki soru işaretlerini cevap olabilseydi şimdi hizmette ablaydım hemde bölge ablası felan olurdum heralde neyse nasip değilmiş herkesin yolu kendine yolunu seçen seçti RAHMAN ALLAH YOLUNA gerçekten hizmet eden herkesden razı olsun diyorum ve kendi açımdan konuyu kapatıyorum... |
||
09-13-2009, 23:59 | #116 | |
Alıntı:
|
||
09-27-2009, 19:40 | #117 |
Amerikan tezgâhı asıl bu işte!
Türkiye'nin Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik, Barzani yönetimiyle niye görüşüyor? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Gülen Hareketi'nin Erbil'de, Süleymaniye'de, Kerkük'te niye okulları var? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Abant Platformu niye Kürtlerle ilgili konferanslar düzenliyor? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Hükümet niye Afrika açılımı yapıyor, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül niye Tanzanya'ya gidiyor? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Gülen Hareketi'nin Afrika'da okullar açması da mı Amerika öyle istediği için? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Ya hükümetin Suriye ile yakınlaşma siyaseti? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Ya Filistin'e hususi alaka? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Ya Arap Birliği'yle irtibat? Tabii ki Amerika öyle istediği için!!! Peki, netice itibarı ile ne istiyor Amerika? "Yeni Osmanlı" istiyor!!! "Yeni Osmanlı" ne demek? Hinterlandını derleyip-toparlayıp Amerika adına idare eden Türkiye demek!!! Peki hinterlandını derleyip-toparlayıp idaresi altına almış bir Türkiye niye Amerika'ya eyvallah etsin? Bu haliyle bile "1 Mart" ve "Davos resti" gibi 'isyan' emareleri gösterebilen Türkiye "Ortadoğu" ve Afrika çapında bir güç olduğu zaman Amerika'nın çanına ot tıkamaz mı? A evet, Davos resti de aslında bir Amerikan tezgâhı, değil mi? Erdoğan İslam dünyasının kahramanı olacak ve o sayede "Yeni Osmanlı"yı kurup "Büyük Ortadoğu"yu Amerika'ya peşkeş çekecek, değil mi? Tabi tabi!!! Onu anladık diyelim… Türkiye'nin Afrika Birliği ile safları sıklaştırması yahut Gülen Hareketi'nin Uganda'da okul açması nasıl Amerikan tezgâhı oluyor? Sivil ve askeri bürokrasisinde öteden beri fink attığı Uganda'da bir iş çevirmek için Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ihtiyaç duyan bir Amerika'dan söz ediyorsak, o Amerika'nın süper güçlüğü zaten hava civadır, endişeye mahal yok… Bir de şunu anlamadım: "Amerikan-İsrail uşağı Barzani'yle iş tutmak, Büyük Ortadoğu Projesi'ne hizmettir" diyorlar ya… Kürdistan Bölge Yönetimi nezdinde iki konsolosluk açan, Erbil ve Süleymaniye'ye dışişleri bakanını gönderen, şimdi de Düzenin Yararını Tespit Konseyi Başkanı Haşimi Rafsancani'yi göndermeye hazırlanan İran da mı BOP'çu? Dikkat buyurun, İran diyorum! BOP'un hedefindeki 1 numaralı ülke! Yeri gelmişken şunu da sorayım: AK Parti hükümetinin Amerika'dan gelen şiddetli itirazlara rağmen İran'la stratejik öneme sahip enerji anlaşmaları imzalaması ve bunu yaparken "İran'la dostluğumuz ABD tarihinden çok daha eski" demesi de mi Amerikan tezgâhı? E yok artık! *** Edirne ile Kars arasında sıkışıp kalmış Türkiye'nin manevra alanını genişleten, Türkiye'ye nefes aldıran, Türkiye'nin itibarını yükselten, Türkiye'ye özgüven kazandıran bütün siyasi ve kültürel hamlelere "Amerikan tezgâhı" damgası vurmak… İşte bu, asıl bu, tam da bu Amerikan tezgâhı olsa yeridir! *** Size bir şey söyleyeyim mi? Ben Amerikan çağının sonuna geldiğimize inanıyorum. BOP'ların, GOP'ların gerçekleşebileceğine zerre kadar ihtimal veriyorsam namerdim. Zaman zaman Amerika'yla yollar kesişiyormuş gibi görünebilir, ama yukarıda mezkur gelişmeler (eksiklere-gediklere ve yapılan birçok hataya rağmen) son tahlilde Türkiye ve İslam dünyasının selametine hizmet edecektir inşaallah. Bazılarına inanılmaz gelebilir, ama Türkiye'nin Amerika'dan daha güçlü bir ülke olduğuna hiç şüphem yok. Veya şöyle söyleyeyim: İnanırsak güçlü olan biz oluruz! Hakan Albayrak Yeni Şafak |
|
09-27-2009, 19:40 | #118 |
Fethullah Gülen ve Humeyni! Birkaç yıldır bu adamı izliyorum. Neler konuştuğunu, neler yazdığını, kimler adına hareket ettiğini, Türkiye'ye geldiğinde kimlerle görüştüğünü ve Türkiye üzerine estirdiği felaket tellallığını yazıyorum. Dün yine Türkiye'deydi. Cumhuriyet gazetesinin manşetinde: “Gülen Humeyni gibi” ifadesi altında, The National Review dergisindeki son yazısının içeriği aktarıldı. “Türkiye'nin dönüm noktası” başlıklı yazıdaki ifadeler, Türkiye'nin içinde bulunduğu krizin en ateşli mevzilerinden biri olan Cumhuriyet gazetesinin söylemek istedikleriyle birebir örtüşüyor. Aynı zamanda bir dayanışmayı da ele veriyor: ABD yönetimine “Ak Parti'yi desteklemeyin” çağrısı yapıyor. Fethullah Gülen'in ABD için Humeyni kadar tehdit içerdiğini iddia ediyor. Geniş bir Fethullah Hoca dosyası aktarıyor. Yargı sürecinden kurtulursa Türkiye'ye döneceğini, bu gerçekleşirse “2008'in İstanbul'u, 1979'un Tahran'ı olur” diyerek, Humeyni'nin Fransa'dan dönüşü gibi bir dönüş senaryosu çiziyor. Yazının özeti, “Ak parti'yi desteklemeyin. Fethullah Gülen tehdidini görün. Türkiye uçururum kenarında” şeklinde üç cümleden oluşuyor. Şimdi geriye gidelim ve bu adam ve mensubu olduğu cemaatin Türkiye için yazdığı darbe, iç çatışma, bölünme tahriklerinden örnekler verelim. Türkiye, AK Parti ve özellikle Başbakan Tayip Erdoğan'a karşı ağır itham ve yalanlarla adını duyuran bir kişi Michael Rubin. Tahriklerle, akla hayale gelmeyen iddialarla gündeme geliyor. Elinden gelse Türkiye'yi bir günde karıştıracak bir Neo-faşist.. Neocon yeni kuşağın mensuplarından. Neoconların mabedi American Enterprise Institute bünyesinde ABD'den çok İsrail istihbaratına bilgi topluyor. ABD'de İsrail adına casusluk yapanlar arasında adı geçiyor. İsrail komandolarının Kuzey Irak'ta yapacağı operasyonlarda ne gibi tehditlerle karşılaşabileceğine ilişkin bilgileri İsrail'e o aktarmış. Türkiye, özellikle İslam söz konusu olunca sınır tanımaz bir üslupla saldırıya geçenlerden biri. 2005'ten beri bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu kriz için mücadele ediyorlardı. Yazdıkları senaryoların nasıl adım adım uygulandığını, Türkiye'de kimlerle işbirliği yapıldığını burada günü gününe aktardım. “Türkiye'ye İslamcı Cumhurbaşkanı!” (2007-02-20), “AK Parti Michael Rubin'e neden haddini bildirmiyor?” (2005-12-16), “Türk şahinler-neocon ittifakı mı?” (2007-05-11), “Yeni 28 Şubat senaryosu mu” (2007-05-10), “Ak Parti'ye neocon tuzağı!” ya da “Mavi ve turuncu bayraklarla yürümek” başlıklı yazılarda anlattıklarım bugün yaşadıklarımızın özetiydi. “Turkey: The Road to Sharia?” başlıklı sempozyumda, Türkiye'yi Ortodoks İslamcıların yönettiğini, Tayip Erdoğan'ın ülkeyi şeriata sürüklediğini, Türkiye'nin bir an önce düşman kategorisine alınması gerektiğini, ABD'nin bu gidişe müdahale etmesinin zorunlu olduğunu ve Türkiye'nin AB üyeliğine destek verilmemesi gerektiğini iddia edenler onlardı. “Bu gidişi durdurmak için askerler harekete geçirilmeli, AK Parti parçalara ayrılmalı” diyenler onlardı. Rubin'in Will Turkey Have an Islamist President (Türkiye'nin bir İslamcı Cumhurbaşkanı mı olacak) başlıklı yazısıyla bugün yaşananlar birebir örtüşüyor. Son derece dikkat çekici değil mi? “Sanki 28 Şubat'ta olduğu gibi yeni bir iç kriz, yeni bir darbe senaryosu, yeni bir ithal projeyle Rubin'in şu cümleleri Türkiye'nin siyasi tarihine geçecek türden: “AK Partili biri cumhurbaşkanı olamaz. Buna izin verilmeyecek. Erdoğan uyarıldı. Uyarıları dikkate almaması durumunda sokaklarda tanklar dolaşmayacak. Ancak siyasal ve yargısal süreç işletilecek. Sanıldığı gibi askerler darbe yapmayacak, sivil kuruluşlar bu “tehdide” karşı duracaklar. Tanklar yerine siyasi ve yargı süreci işletilecek. (Tabi sokak gösterileriyle birlikte) Direnirse AK Parti bölünecek.” Bir yıl önce söylenmiş cümleler bunlar. Ne kadar tanıdık, değil mi? O zamanlar; “Kampanyanın çok daha vahim boyutları var. Darbe, müdahale, iç çatışma, laik-İslamcı kavgası, Kürt meselesi eksenli büyük projenin tek hedefinin Ak Parti olmadığını, zamanla Türkiye olduğunu daha net göreceğiz” demiştim. Ve şu soruları sordum, tekrarlayayım: ABD'deki bazı çevreler AK Parti iktidarının sonu mu hazırlıyor? Neoconlar AK Parti'ye tuzak mı kurdu? Askeri müdahale taraftarları, CHP, laiklik adına yürüyenler bu senaryoyu mu uyguluyor? Bu çevrelerin birkaç yıldır hükümete karşı başlattıkları savaş Türkiye'den mi yönetiliyor? Karşılığında neler veriliyor? “Türkiye'ye İslamcı Cumhurbaşkanı!” ya da “Türkiye şeriata mı gidiyor” şeklindeki yazıları kim yazdırdı? Zeyno Baran'ın Newsweek dergisindeki darbe senaryosu Türkiye'de mi çizildi? Neocon ve İsrail aşırı sağına mensup isimler aslında daha çok Türkiye'de bir yerlere mi çalışıyor? 28 Şubat, neocon/İsrail aşırı sağının yönettiği bir müdahaleydi. İslamcılar üzerinden bir sistem revizyonu yapıldı. Aynı çevreler, bu sefer yeni bir sistem revizyonu mu yapıyor? İsrail aşırı sağı-neocon cemaat ve Türk şahinler arasında nasıl bir ittifak var? Ülke analizinden çok bir senaryo var ortada ve Türkiye'ye çok zarar verecek. Çünkü senaryoyu yazanlar, darbeciler, iç çatışma tezi hazırlayanlar Washington'da…. |
|
09-27-2009, 19:42 | #119 |
'ABD istiyor, Fethullah destek veriyor'
Ülkemiz solcularının önemli bir kesimi, her türlü sorunu ‘emperyalizmin oyunu’ üzerinden açıklamaya bayılırlar. Sevmedikleri kişileri de ‘ABD işbirlikçisi’ olarak suçlamak kolaylarına gelir. Hükümetin Kürt sorununu çözmek amacıyla harekete geçmesini de bir ABD oyunu olarak gören solcular, sanki işin içinde ABD olunca mutlaka karşı çıkılması gerekirmiş gibi bir pozisyon alıyorlar. Tabii bir de buna Abdullah Öcalan’ın Fethullah Gülen’le ilgili ‘olumlu bakıyorum’ açıklamasını eklediniz mi, tadından yenmez bir karşı çıkma psikolojisi yaratılmış "kurgulanmış" oluyor. Hükümetin harekete geçmesinde, ABD’nin ve de Avrupa Birliği’nin olumlu bir tutum almalarının da etkisi olduğu kesin. ABD önümüzdeki yıl Irak’tan çekilmeyi planlıyor. Irak’tan çekilirken, bu ülkede istikrarın sağlanması da gerekiyor. Böyle bir istikrarın sağlanabilmesi için bölge ülkelerinin de bu hedefe uygun hareket etmeleri önem kazanıyor. Bölgenin en istikrarlı ve güvenli ülkesi olarak Türkiye’nin bu sürece katılması kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak öne çıkıyor. Obama’nın başkanlığa seçilmesiyle birlikte ABD’nin bölge siyasetlerinde çok köklü bir değişiklik oldu. Obama, bölgede savaşı değil barışı tercih eden bir siyaset izliyor. Bölgedeki barışın gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin Kürt meselesinin çözümü temel ihtiyaçlardan birisi olarak öne çıkıyor. Silahlı PKK’nın varlığı bu çözümün önündeki temel engellerden birisi. PKK’nın silahsızlandırılması ise, Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak ilk adım sayılıyor. PKK’nın dağdan indirilmesiyle, bölgesel istikrar arasında bire bir bağdan söz edebiliriz. Bu perspektif, ABD’nin bölgeye bakış açısının temelini ifade ediyor ve yeni siyasetlerinin özünü oluşturuyor. Türkiye ise, 25 yıldır büyük acılara yol açan bu sorundan kurtulmak istiyor. Bugüne kadar savaştan beslenenler, bu çözümün önüne engel olarak çıkıyorlardı. ABD’nin o dönemdeki siyasetleri de PKK’nın silahlı varlığını bir seçenek olarak değerlendiriyordu. Bugün ise bölgedeki istikrar açısından Kürt sorununun demokratik bir süreç içinde çözümü gerekli görülüyor. Hükümet de Kürt sorununun çözümünden yana bir siyaset izlediği için bu siyasetler örtüşüyor. Peki bu siyasetlerin örtüşmesi kötü mü? ABD’nin ve Batı’nın Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin bir yerde durmuş olmaları bugün için olumlu bir rol oynuyor. İyi de oluyor. *** Emperyalizmin çıkarları her zaman çözümün çıkarlarıyla ters düşecek diye bir kural mı var? Unutmayalım, Milli Mücadele sırasında Mustafa Kemal önderliğindeki ekip, İngilizlerin ve Fransızların çıkarlarının bölgeden çıkmak ve Anadolu’yu direnişçilere terk etmek yönünde olduğunu gördü ve savaşın belli bir aşamasında değişik anlaşmalar yaparak yeni Cumhuriyetin topraklarını belirledi ve barışı gerçekleştirdi. Sonuç olarak orada da çözüm için Batılı ülkelerle bir uzlaşma söz konusuydu. Bu uzlaşmadan Türkiye halkı kârlı çıktı, barışa ulaştı, yeni devlet kuruldu. Ülkemiz sol hareketinin gerçekten her kötülüğün altında emperyalizmi görmesi, bazen en temel gerçekleri algılamasına engel oluyor. Türkiye’deki Kürt meselesinin bugünkü hale gelmesinde sadece Batılıların sorumlu olduğunu söyleyerek kendimizi rahatlatabiliriz ama asıl gerçeği anlamadığımız için çözüm de üretemeyiz. On yıllarca ‘Kürt yoktur, onlar Türk’tür’ diyenler bu ülkenin milliyetçileri değil miydi? ‘Kürtler Türk’tür’ diye tez yazan öğretim üyesini profesör yapan bu ülkenin üniversiteleri, akademisyenleri değil miydi? O profesör daha sonra MHP’den milletvekili ve hatta bakan bile oldu. Bunları da mı ABD yaptı, ya da yaptırdı? Fanatik dindarlığın her kötülüğün altında ‘şeytan’ı ya da ‘Yahudi’ parmağını gören anlayışı ile bir kısım solcuların her kötülüğü ‘emperyalizm’e bağlayan kolaycılığı arasında ciddi bir benzerlik olduğunu söyleyebiliriz. Tabii son yıllarda geleneksel milliyetçilerle, ulusalcılar da bu türden bir ‘emperyalizmle mücadele’ anlayışı üzerinde birleştiler. Sosyalistlerin önemli bir kesimi de onların peşine takıldı. Hayat ise kendi gerçekliği içinde akıyor. Kürt sorunun çözüm zamanı geldiğini Yaşar (Kemal) ağabey şöyle bir halk deyimiyle ifade etti: ‘Vakit erişti.’ Oral Çalışlar - Radikal |
|
09-27-2009, 19:45 | #120 |
Cumhuriyet Gazetesi bugün ilginç bir manşet haberle çıktı. Gazete, ABD'deki Neo-con ve siyonist olmakla suçlanan çevrelerinin önemli merkezlerinden Middle East Forum'un yayın organı Middle East Quarterly dergisinin son sayısında Fethullah Gülen ve AK Parti'yi hedef alan bir makaleye yer verdi. Aynı ekibin İslam karşıtı çalışmalarıyla bilinen Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü'nün (MEMRI) Türkiye 'uzmanı' Rachel Sharon- Krepsin imzasını taşıyan makalede Gülen ve AK Parti'nin Türk toplumunu İslamlaştırmaya ve kontrolü ele geçirmeye çalıştığı iddiasına yer veriliyor. Cumhuriyet'in, şiddetle eleştire geldiği Büyük Ortadoğu Projesi'ne verdiği açık desteğin yanı sıra Irak ve Afganistan savaşlarının arkasındaki ekip olarak görülen çevrelerin yayınladığı böyle bir çalışmayı manşetine taşıması dikkat çekti. Bugüne kadar Gülen ve AK Parti'yi Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda çalışmakla itham eden yayınlarıyla öne çıkan Cumhuriyetin söz konusu projenin beyin ekibinin Gülen ve AK Parti aleyhinde yayınladığı bir makaleyi manşetinden duyurması da önemli bir çelişki olarak yorumlandı. Middle East Forum'un lideri konumundaki Daniel Pipes, BOP'a desteğinin yanı sıra açık İslam düşmanlığı ve İsrail'e verdiği sınırsız destekle biliniyor. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|