![]() |
#1 |
![]() FUTBOLUN TARİHÇESİ Tüm canlılarda yuvarlanan ve zıplayan şeylerle oynamak; hiç olmazsa onlara dokunmak, vazgeçilmez bir istek içgüdüsüdür. Bir yumakla tatlı bir coşku içinde oynayan bir kedi; zıplayıp giden bir topun peşinden, onu kapmak için çılgınca koşan bir köpek; sirklerde burunları ucunda top sektiren terbiye edilmiş foklar bunun en güzel örnekleridir. İnsanoğlu da bugün adına kısaca "top" dediğimiz yuvarlak cisimlerle oynamaya karşı büyük bir meyil göstermiştir. Bu eğilimin insanlıkla yaşıt olduğu dahi söylenir. Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan en ilkel kabilelerde insan kurukafalarını ayakla tekmelemek suretiyle bir garip oyun oynandığına dahi rastlanmıştır. Futbolun da bu istek içgüdüsüyle doğmuş olduğu muhakkaktır. Ancak bunun ne zaman ve nerede başladığına dair kesin bilgi verebilecek bir belge bugüne kadar bulunamamıştır. Mısır'da Merruka mezarlarındaki duvar resimlerinde çeşitli sporcu figürlerinin şanı sıra ayakla top oynayan insan şekillerine de rastlanmaktadır. Hatta Mısır'ın kurak iklimi, bu toplardan bir kısmının günümüze kadar ulaşmasını da sağlamıştır. Kahire, Berlin ve Londra müzelerinde örnekleri bulunan bu topların 7.5 santim çapında, deriden veya sık dokunmuş ketenden yapılmış ve zikzak dikişlerle dikilmiş, içleri kepek ve yosun kurusu gibi maddelerle doldurulmuş olduğu görülmektedir. Bunlar, yaklaşık 2500 yıl önceden kalmadır. Ünlü Yunan şairi Homeros (M.Ö. 8.yy), ünlü eseri, "Odisea"da, top oyunlarından bahseder. Sporta'da , 30 yaşına kadar olan delikanlıların sınıflara ayrılarak tecrübeli oyuncuların nezaretinde top oynadıkları bilinir. Sümerlilerin de ayakla oynadıkları bir top oyunundan bahseden tarihi belgeler mevcuttur. Milattan 2500 yıl önce Çin'de imparator Huang-ti'nin, askerlerine, yere dikilmiş iki mızrak arasından, bir topu ayakla tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak çeviklik talimleri yaptırdığı eski Çin kaynaklarında belirtilmektedir. Yine eski Çin kaynakları, Milattan sonraki yıllarda; İmparator Cheng-Ti devrinde, topu pagotların üstünden aşırabilen Chang-Fu ile hünerbaz Wan Ch'son hakkında düzenlenmiş övgü dolu manzumelere rastlanmaktadır. ESKİ TÜRK BOYLARINDA AYAK TOPU OYUNLARI Orta Asya Türkleri ile ilgili "La Tartarie" adlı Fransızca eserde, Tsang kentinde, kız ve erkeklerden kurulu takımların ayak topu oynadıkları; bu meraklı ve heyecanlı oyunu izleyen Hiuan adlı bir Çinlinin şunları anlattığı yazılıdır: "... Büyük mabetlerde sık sık ayak topu müsabakaları yapılır. Bu oyunda topa elle dokunulamaz. Ya ayakla, ya da başla vurulur ve böylece topu hasım kaleden içeri sokmak için uğraş verilir...". Öte yandan, ünlü Türk düşünürü Kaşgarlı Mahmud'un 25 Ocak 1072 ila 10 Şubat 1074 tarihleri arasında yazdığı ünlü eseri "Divan-ı Lügat-it Türk"ün ilk cildinin 323'üncü sayfasında eski Türk boylarının Orta Asya'da "Tepük" adıyla andıkları bir ayak topu oyunu oynadıklarından bahis vardır. Türklerin "Tepük" oynarlarken kullandıkları toplar, ilk dönemlerde oval kalıplara dökülen İğ arşağı biçimindeki kurşun kitlesinin üzerine keçi kılı veya keçe sarılmak suretiyle yapıldığı; zamanla bunların değişime uğradığı ve daha yumuşak cisimlerden yapılmış topların tercih edildiği, bunun için de içi hava ile doldurulmuş ve yuvarlanmış kuzu tulumlarının kullanıldığı yine aynı eserden öğrenilmektedir. Eski Türklerin "Tepük" oyununu, belirli aralıklarla karşılıklı dikilmiş mızrakların arasından topu, ayakla vurmak suretiyle geçirerek sayı kazanma esasına göre oynadıkları bilinmektedir. "Tepük"ün, Orta Asya'da yaşayan Türk boylarında yüzlerce yıl oynandığına dair, "Hıtay-ı Name" ve "Baybars Tarihi" ile Ayasofya Kütüphanesi'nde 3029 numarada kayıtlı değişik kitaplarda da bahis vardır. Seyyid Ali Ekber'in yazdığı "Hıtay-ı Name" de bahsedilen "ayak topu", günümüzün futboluyla büyük benzerlik arzetmektedir. Bu eserin 56. sayfasında bu konuda şunlar yazılıdır: "... Ve top oyunu Hıtay'da güzeller işidir. Ve dahi harabeti (düzensiz kalabalık) çok olan ve sığır kursağından top yüzmüşler (yapmışlar) ve mahbub (erkek) ve mahbubeleri (kadınları) durdurmuşlar. Ve topa ayaklar ile ururlar (vururlar). Şöyle ki; elin ol topa değdirmeye ve ol topu yere düşürmeye ve nazik ayak ile dürde (ite), saklara (baldırlara) ve usulsüz vurmak ve yere düşürmek ve daireden taşra (dışarı) çıkmak vaki olmaz...". Ayasofya Kütüphanesi'nde 3029 numarada kayıtlı "Tarih-i Timur" adlı eserde de Timur döneminde Türklerin, içi havayla doldurulmuş kuzu postundan yapılma toplarla oynadıkları; bu oyunda topa elle dokunmanın ve çizgiden dışarı çıkarmanın yasak olduğu yazılıdır. Ve Timur'un bu oyunu askerlerine bir çeviklik talimi için yaptırdığı kaydedilmektedir. Bütün bu belgeler, Türklerin yüzyıllar boyunca Orta Asya'da oynadıkları ve "Tepük" adını verdikleri oyunla, günümüzün modern futbolu arasındaki büyük yakınlığın belirgin belgeleridir. "Tepük", eski Türk boylarında tepmek, tekmelemek anlamına kullanılan bir sözcüktür. Türkler bu oyunu yalnız ayakla oynadıkları için bu adı vermişlerdir. GÜNEY AMERİKA'DA AYAK TOPU İZLERİ Amerika kıtasına futbolun Meksika yoluyla geldiği bilinir. Ancak Meksika'ya nereden geldiği ise bugün için karanlıkta bulunan bir husustur. İspanyollar ve İtalyanlar, ayak topu oyununu Güney Amerika'ya götürenlerin kendileri olduklarını iddia ederlerse de, onlardan çok daha önce Meksika ve Peru'da yerlilerin ayak topu oynadıkları, bazı tapınak ve anıtlardaki kabartma resimlerden anlaşılmaktadır. Hatta bu "ayak topu" oyununun tapınaklarda kutsal bir oyun olarak oynandığı da sanılmaktadır. MODERN FUTBOLA DOĞRU... Modern futbolun ne zaman, nerede doğduğu hakkında da çeşitli iddialar ileri sürülür. Milattan sonra Roma'da özellikle askerler arasında oynanan "Harpatsum"un bugünkü modern futbolun esasını teşkil ettiği ve Romalıların bu oyunu Elenlerin "Episkyres" adlı oyunlarından esinlenerek ortaya çıkardıkları söylenir. Ancak "Harpatsum"un eski Helencede "el topu" anlamına geldiği ve bundan da bu oyunun hem elle, hem de ayakla oynanan bir oyun olabileceği düşünülür. Pilla, Follis veya Pagonica adı verilen, içi hava veya kuştüyü ile doldurulmuş toplarla oynanan bu oyunun sayı bakımından eşit iki takım arasında oynandığı; amacın bu topu, karşı takımın oyuncuları tarafından savunulan sahaya geçirilmesi olduğu bilinmektedir. Bu oyunda iki takımın da amacı, önce topu kapmak, sonra da el ve ayak vuruşlarıyla bunu rakip takımın savunduğu alana sokmaktır. Bu amaca ulaşabilmek için iki tarafında en sert hareketlerden dahi kaçınmadıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda "Harpatsum"un futboldan çok rugbi (ya da Amerikan futbolu) ile bir benzerliği olabileceği düşünülür. Ortaçağ'da Romalı askerler ve Fransızlar tarafından oynanan "Le Soule"ün de futbolla büyük benzerlikler arz ettiği bilinir. Bu oyun Romalı askerler tarafından Galya'ya götürülmüş ve oradan yayılmıştır. Bu oyunda her türlü sertliğe müsaade olunduğu, oyun alanının bazen kilometrelerce uzağa dikilmiş kazıklarla sınırlandırıldığı anlaşılmaktadır. Ve "La Soule" ün zaman zaman Fransa'da yasaklandığı da bilinmektedir. Futbolun İngiltere'de ortaya çıkışı da ayrı bir tartışma konusudur. Fransızlar, bu oyunun Normanlar tarafından İngiltere'ye götürülen "La Soule"den türetildiği görüşündedirler. İtalyanlar ise İtalya'dan gitmiş olduğunu ileri sürerler. Kaynağı nerede olursa olsun; İngiltere'de 12. yüzyıldan beri futbolun oynanmakta olduğu gerçektir. Halk da soylular da bu oyunu pek sevmişler ve bunun doğal sonucu olarak futbol İngiltere adalarında çok hızlı bir yayılma göstermiştir. Ancak futbol giderek köyler ve kasabalar arasında büyük bir rekabetten doğan çatışmalara neden olmaya ve bir iç savaş haline dönüşme tehlikesi dahi arz etmeye başlayınca, Kral II. Edward yayınladığı bir fermanla İngiltere'de futbolu yasaklamak zorunda kalmıştır. II. Edward bu fermanında şöyle diyordu: "Büyük bir topla şehir içinde gürültüler yapıldığı, Tanrı korusun bir çok kaza ve hasara sebebiyet vereceği anlaşılmıştır. Tanrı ve Kral adına, şehir ve kasaba içinde top oynanmasını yasaklıyorum. Emirlerimizin aksine hareket ederek top oynayanlar en şiddetli cezalara çarptırılacaktır" (13 Nisan 1314) Kral II. Edward'ın bu fermanıyla futbol, İngiltere'de adeta lanetlenmiş ve futbol oynayanlara kötü gözle bakılmaya başlanmıştır. Ünlü tiyatro yazarı William Shakespeare'in ünlü yapıtı "Kral Lear"de bu görüş, bir aktörün söylediği şu söz dile gelir: "You base, football player!" (Seni aşağılık futbol oyuncusu) Ancak futbol zaman zaman böylesine lanetlenmesine rağmen yine de İngilizlerin gönlündeki müstesna yerini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Nitekim halkın futbola böylesine büyük bir tutkuyla bağlanması karşısında futbolu yasaklayan ferman dahi kaldırılmış ve top oyunu gittikçe artan bir hızla İngiltere adalarında yayılmaya devam etmiştir. 17. yüzyılda İngiltere'de futbol tam anlamıyla "gözde" olmuş; kralların dahi halkı ve soyluları bu oyunu oynamaya teşvik ettikleri görülmüştür. Bu çığırı açan hükümdar ise Kral II. Charles olmuştu. İtalya'ya sığınan II. Charles ile beraberindeki soylular, ülkelerine döndüklerinde İtalya'da gördükleri "Giuocco del Calcio" oyununu İngiltere'de, adalarında da oynatmak ve bunu ülke sathında yaymak için özel bir çaba harcamışlardır. II.Charles ile İngiliz soylularının İtalya'da görüp beğendikleri ve kendi ülkelerine götürdükleri "Giuocco del Calcio", belirli kuralları olan ve günümüz futboluna pek benzeyen bir oyundur. Siena'da doğan ve Floransa'ya da giden bu oyunun bu kentlerde yılda en az iki kez oynandığı bilinmektedir. İki eşit parçaya ayrılmış geniş bir alanda ve 27'şer kişilik takımlar arasında oynanan Calcio oyununda amaç, ayakla vurularak götürülen topun, rakibin kalesine sokulmasıdır. Bu oyun, günümüzde de büyük şölenler halinde ve o devrin giysilerine bürünmüş gençler arasında Siena'nın tarihi taş meydanlarında yılda bir kez oynanmaktadır.
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() MODERN FUTBOLUN DOĞUŞU...
Futbol, bugünkü haline en yakın şeklini, 17. yüzyılda İngiltere'de almıştı. Bunda, İtalyanlardan alınan Calcio'nun da önemli etkisinin olduğu söylenebilir. 120x80 metre boyutlarında bir alanda oynanan bu oyunda top olarak, üzeri deriyle kaplanmış ve içi şişirilmiş bir hayvan mesanesi kullanılmıştır. Ve bu topun, birer metre arayla dikişmiş iki çubuktan ibaret kalelerin arasından geçirilmesiyle takımlar birer sayı kazanmışlardır. Bu sayılar da özel görevliler tarafından bir bıçakla kale çubukları üzerine atılan çentiklerle belirlenmiştir. 1861 yılında, Kral II. Charles'in uşaklarının oluşturdukları takımın, Albemarie Kontu'nun uşaklarından kurulu takımı yenmesi üzerine, bu maçı büyük bir ilgi ve heyecanla izleyen İngiltere Kralı, kendi armasını taşıyan formalarla oynayan uşaklarının armağanlarını kendi eliyle vermişti. Gerek halk tabakaları arasında, gerekse soylular arasında aynı büyük ilgiyi gören futbol, İngiltere adalarında hızla yayılırken büyük bir gelişme de göstermiş ve önemli aşamalara uğramıştır. Bu, futbolun evrimiydi ve şöylesine bir kronolojik gelişme göstermişti: 1841 - Futbol topunun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü. 1848 - Tüm futbol kurallarının "Cambridge Kuralları" adı altında birleştirilerek, tüm İngiltere'de aynı standartta futbol oynanmasının sağlanması ve bu kurallara göre Cambridge'de öğrenciler arasında ilk futbol maçının oynanması. 1855 - Bir İngiliz futbol takımının (üniversite karması) futbol maçı oynamak üzere ilk kez İngiltere adalarının dışına çıkması ve Almanya'ya giderek orada yaptığı maçlarla Almanya'da futbolun ilk tohumlarını atması. 1857 - İngiltere'de ilk futbol kulübü Sheffield Club kuruluşu. 1863 - Futbolun İngiltere'de uyandırdığı büyük ilgi karşısında 11 kulüp temsilcisinin Londra'da, Great Queen Street'tedi Lincoln Hanı altındaki bir birahanede toplanıp futbol dünyasının ilk federasyonu olan İngiltere Futbol Federasyonu "Football Association"u kurmaları (26 Ekim 1863). Bu tarih, modern futbolun doğuş tarihi olarak kabul edilmektedir. 1870 - Lizbon'da oturan İngilizlerin futbolu Portekiz'de oynamaya ve yaymaya başlamaları. 1871 - Dünya futbolunun ilk büyük organizasyonu olan ve "Kral Kupası" adıyla da anılan "İngiltere Federasyon Kupası" maçlarının başlaması ve Kennington Park'ta yapılan final maçında Royal Engineers'i 1-0 yenen Wandrers takımının ilk kupayı kazanması. 1872 - Glasgow'da, İngiltere ile İskoçya arasında, futbol tarihinin ilk milli maçının oynanması ve bu maçın 0-0 berabere sonuçlanması (30 Kasım 1872). 1875 - "Football Association" un kalelere üst direk konulmasını kabulü ve topa kafayla da vurulabilmesine izin vermesi. 1876 - Kornerin futbol kuralları içine konulması. 1879 - Glasgow'dan Darwen'e, para ve parlak iş teklifleriyle futbolcu getirtilerek futbolda profesyonellik yolunda ilk adımın atılması. 1882 - İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda futbol federasyonları temsilcilerinin, futbol kurallarında değişiklikler yapmaya ve selahiyetli "International Board"u kurmaları (6 Aralık 1882). 1885 - Futbolda profesyonelliğin, İngiltere Futbol Federasyonu tarafından resmen kabulü. 1886 - Ofsaytın futbol kuralları içine alınması. 1889 - Futbolun İngiltere adalarından taşıp Avrupa'ya yayılmaya başlaması karşısında Danimarka ve Hollanda'da ilk futbol federasyonlarının kuruluşu. 1890 - Futbol maçlarında tam salahiyetin hakemlere verilmesi. 1891 - Penaltının futbol kuralları içine alınması. 1893 - Amerika kıtasında ilk futbol federasyonunun Arjantin'de kurulması. 1895 - İngiltere'de, bayanlardan kurulu takımlar arasında ilk futbol maçının oynanması. 1899 - Maç süresinin 90 dakika, futbol alanı ölçülerinin 118.4x91.4 metre olarak belirlenmesi. 1901 - Bir futbol maçının, tarihte ilk kez 100 bin kişi üzerinde seyirci toplaması ve Sheffield United ile Tottenham takımları arasındaki "Federasyon Kupası" final maçını 110.802 kişinin izlemesi. 1902 - Avrupa Kıtasında oynanan ilk milli futbol maçında Avusturya'nın Macaristan'ı 5-0 yenişi (Viyana. 12 Ekim 1902). 1903 - Futbolda "averaj"ın kabulü. 1904 - Paris'te toplanan Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç ve İsviçre futbol federasyonları temsilcilerinin yaptıkları uzun görüşmeler sonunda "Uluslararası Futbol Federasyonu olan FIFA'yı resmen kurmaları (21 Mayıs 1904) 1906 - Kıtalar arasında yapılan ilk milli futbol maçında Güney Afrika'nın Brezilya'yı Sao Paulo'da 5-0 yenişi. 1907 - Kendi sahasında bulunan bir futbolcunun ofsayt sayılmamasının kabulü. 1908 - Londra Olimpiyat Oyunları ile futbolun ilk kez Olimpiyat Oyunları'nda yer alması ve İngiltere'nin şampiyon oluşu. FUTBOLUN TÜRKİYE'YE GELİŞİ Gerçek menşei neresi olursa olsun, ayakla oynanan top oyununun İngiltere'de "Futbol" haline dönüştüğü ve oradan dünyanın dört bir yanına yayıldığı gerçeğin ta kendisidir. Ve dünyanın bir çok yerine de bu cazip oyunu götürenler yine İngilizler olmuşlardır. Geçtiğimiz yüzyılın özellikle ikinci yarısı, İngilizlerin çeşitli amaçlarla dünyanın dört yanına yayıldıkları bir dönemdir. Başta Hindistan ve Mısır olmak üzere çeşitli müstemlekelerine askeri amaçlarla giden İngilizler, bazı yerlere de tamamen ticari amaçlarla gelmişlerdir. Bunlar, o ülkelerde yetişen malları İngiltere'ye yollayan tüccarlardır. Bu yayılış sırasında Osmanlı ülkesine de tütün ve pamuk ticaretiyle uğraşan İngilizler gelmişler ve bunlar zamanla ailelerini de getirerek Osmanlı İmparatorluğu'nun belli başlı ticaret limanlarındaki kentlere yerleşmişlerdir. İşte bu İngiliz aileleri, futbolu ülkemizin sınırları içine sokan kişiler olmuşlardır. Geçtiğimiz yüzyıl sonlarına doğru ülkemizde yerleşmiş bulunan İngiliz ailelerin İstanbul, İzmir ve Selanik gibi liman kentlerini yeğledikleri görülür. Bu ailelerin erkekleri, ülkemize gelirlerken, pipoları ve viskileri gibi, enikonu tiryakisi oldukları "futbol"u da beraberlerinde getirmişlerdir. Bu ailelerin kendi aralarında iddialı futbol maçları yaparlarken buradaki komşuları veya yakın dostları olan Rumlar da onlara katılmışlar, böylece futbol oynayan kişilerin olduğu gibi takımların sayısında da önemli bir artış görülmüştü. Osmanlı topraklarında ilk futbol maçının 1875'te Selanik'te oynandığı bilinmektedir. 1877 yılında ise İzmir'in Bornova çayırlarında futbol maçları yapılmıştır. Ancak, bu sıralarda Müslüman gençlerin futbol oynamaları hoş karşılanmayacağı için Türklerin futbol oynamaları için biraz daha süre geçmesi gerekmiştir. İzmir'de ilk futbol kulübü 1894 yılında İngilizler tarafından kurulmuş ve adı "Football Club Smyrna" olmuştur. İstanbul'da futbol oynanmaya başlanması ise ancak 1895 yılında Kadıköy ve Moda'da olmuştur. İzmir'den İstanbul'a göçen İngilizler burada futbol oynamışlardır. Buradaki Rumlar da futbola merak salmışlardır ve futbol İstanbul'da çok büyük bir hızla yayılmıştır. 1897, 1898, 1899, 1904 yıllarında İzmir karması ve İstanbul karması 4 maç oynamışlar ve bunların tümünü İzmir karması kazanmıştır. 1906 yılında Atina'da düzenlenen "Ara Olimpiyat"'ta İzmir karması ve Selanik karması yer almıştır. İzmir karması bu turnuvada 2., Selanik karması da 3. olmuştur. İzmir karması İngilizlerden, Selanik karması ise Rumlardan oluşuyordu. ÜLKEMİZDE İLK FUTBOL MAÇLARI Bugüne kadar elde edilebilen belgelerden, ülkemiz topraklarında ilk futbol maçlarının 1875 yılında Selanik'te oynandığı anlaşılmaktadır. 1877 yılında ise, İzmir'in Bornova çayırları futbolla tanışmıştır. Ve oralarda hafta tatilleri ya da yaz akşamlarının en büyük eğlencesi, Rumlarla takviyeli İngiliz takımları arasında oynanan bu maçlar olmuştur. Bu maçların ilk seyircilerinin de bu ailelere mensup kız ve kadınlar oldukları bilinir. Daha sonra semt gençleri de bu cazip oyuna ilgi gösterip maç yapılan alanların etrafını çevirmeye başlamışlardır. Ancak ne var ki; Selanik ve İzmir'in Müslüman Türk gençleri, bu cazip oyuna karşı büyük bir ilgi ve heves duymalarına rağmen, gerek aile baskıları, gerekse topluma hakim bulunan taassubun etkisiyle futbol oynamaktan uzak kalmışlardır. 1890 yılına gelindiğinde, Selanik'te futbol faaliyetinin geniş boyutlara ulaştığı görülmüştü. Bu kentimizde oturan İngiliz, Rum ve İtalyan delikanlılarının oluşturdukları takımlar arasında baş gösteren büyük rekabet, Selanik'teki futbol heyecanını büsbütün körüklemişti. İzmir'de ise ilk futbol kulübünün 1894 yılında İngilizler tarafından "Football Clup Smyrna (İzmir Futbol Kulübü)" adı altında kurulduğu bilinmektedir. 1895 yılında İstanbul'un Kadıköy ve Moda çayırlarında futbol oynamaya başlandığı görülmüştü. Bunda, İzmir'den İstanbul'a göç eden bazı İngiliz ailelerin başrolü oynadıkları bilinir. Bu arada yine aynı semtlerde oturmakta olan Rum gençlerinin de İngilizlerle çabuk kaynaşıp onların bu cazip oyununu derhal öğrenerek onlara katıldıkları bilinir. Böylece İstanbul'da futbol, hızlı bir gelişme ve yayılma göstermiştir. 1897 yılında, İzmir'den bir karma takımının İstanbul'a gelerek burada İstanbul karmasıyla karşılaşması, Türk topraklarındaki futbolun tarihinde bir başka önemli dönüm noktası olmuştur. İstanbul ile İzmir karma takımları arasındaki bu maçların ilki 1897 yılında İstanbul'da, ikincisi 1898 yılında İzmir'de, üçüncüsü 1899 yılında yine İzmir'de oynanmıştır. Bu üç karşılaşmanın da İzmir takımının galibiyetiyle sonuçlandığı bilinmektedir. 1900-1903 yılları arasında, artık gelenekselleşme yoluna girmiş bulunan bu maçlar birden kesilmiş; 1904 yılında İstanbul'da oynanan dördüncü ve son maçı ise yine İzmir karması kazanmıştır (4-2). İzmir'deki İngilizler tarafından kurulan ve 1906 yılında Atina'da yapılan Ara Olimpiyat'a İzmir Karması adı altında katılan kadro. Bu kadronun önemli bir bölümünü Whittal ve Giraud ailelerinin fertleri teşkil etmekteydi. Bu takım Atina'da da Ara Olimpiyat ikincisi olmuştu. İstanbul'da futbolun mimarlarından biri olan James Lafontaine, o günleri şöyle anlatıyordu: "Biz üç beş İngiliz, Moda çayırında bu işe başladık. İti takım kuracak sayıda oynadığımız için hem canımız sıkılıyor, hem de Türk gençlerini teşvik etmekten korkuyorduk. Çünkü o zamanki yönetim her şeyden şüphelenir ve üç-beş Türk'ün bir araya gelmesini istemezdi...". Aradan yıllar geçtikten sonra James Lafontaine böyle anlatıyordu. Ülkenin içinde bulunduğu durum buydu. Bir yandan ailelerin taassup baskısı, bir yandan yönetim baskısı yüzünden Türk gençleri futboldan daha bir süre uzak kalacaklar ve Türkiye'de futbol bu dönemde İngilizler ile Rumlara inhisar edecekti... Ülke futbolunda İzmir ve Selanik, İstanbul'dan çok daha ileri durumda bulunuyorlardı. Bunun sonucudur ki; 1906 yılında Yunanlılar, Modern Olimpiyat Oyunları'nın 10. yıldönümü münasebetiyle Atina'da bir "Ara Olimpiyat" düzenlediklerinde, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Selanik ve İzmir futbol takımları gitmişlerdi. Ara Olimpiyat'ta yapılan futbol maçlarında Danimarka Karması, İzmir Karması'nı 5-1, Atina Karması'nı 9-0 yenerek birinci olurken, Atina Karması da Selanik Karması'nı 5-0 mağlup etmişti. Ancak Atina Karması, bilinmeyen bir sebeple İzmir Karması ile yapacağı maça çıkmadığından, hükmen yenik sayılarak diskalifiye edilmiş, böylece İzmir Karması ikinci olurken, 3-1 yendiği Selanik Karması üçüncülüğü almıştı. Ara Olimpiyat'ta futbol maçlarının gümüş madalyasını kazanan İzmir Karması'nın şu oyunculardan kurulu olduğu resmi kayıtlardan öğrenilmektedir: Edwin Charnaud, Zare Kuyumcuyan, Edward Giraud, Jack Giraud, Hanri Joly, Percy Lafontaine, Donald Whittal, Albert Whittal, Godfrey Whittal, Herbert Whittal, Edward Whittal. Bronz madalya kazanan Selanik Karması ise şu tertipte idi: Yorgo Vaporis Nikolaos Pindos, A. Tegos, Nikolaos Pençikis, Yani Kyrou, Yorgo Sotiriadis, V. Zarkadis, Dimitrios Miçopulos, A. Karangonidis, Yani Abbot, Yani Saridakis. Bu isimlerden de anlaşılacağı üzere; 1906 yılının İzmir Karması'nın hemen tamamı İngilizlerden, Selanik Karması'nın ise tamamı Rum futbolculardan kurulu bulunuyordu. İzmir Karması'nın büyük çoğunluğunu oluşturan Whittal ailesinin önemli bir bölümü zamanla İstanbul'a taşınmış ve yine bu ailenin önemli katkılarıyla İstanbul futbolunda önemli bir canlanış olmuştu. İstanbul'un ilk futbolcuları arasında; James Lafontaine, Arthur Whittal, Horae Armitage, edward Lafontaine, Comber ilk akla gelen önemli isimler olmaktadır. Bunların yanı sıra geçilmez bir defans oyuncusu olmasından ötürü "Tahtaperde" namıyla anılan Aleko Kaliya da İstanbul futbolunun ilk ünlü Rum futbolcusu idi. |
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() TÜRKLERİN FUTBOL OYNAMASI
Futbol oynayan ilk Türk 1898 yılında İzmir'de İngilizlerle beraber futbol oynayan Selim Sırrı Tarcan olmuştur. Ancak kendisine "İlk Türk futbolcusu" diyemeyiz. İlk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Bey'dir. İstanbul'da futbolu İngilizlerden görerek merak salan Fuat Hüsnü Bey, daha sonra arkadaşlarını ikna ederek ilk Türk futbol takımını kurmuştur. "Black Stocking" adı alan takım Rumlarla bir maç yapmış ve bu maçı 5-1 kaybetmiştir. Kaçabilenler kaçmış, kaçamayanlar yakalanmıştır ve böylece ilk Türk futbol takımının ömrü uzun olmamıştır. Fuat Hüsnü Bey daha sonra İngilizlerin kurduğu Kadıköy takımında "Bobby" takma adıyla oynamıştır. TÜRK FUTBOLUNDA İLK KULÜPLER "Black Stocking" takımının başarısızlığından sonra Türkler uzun süre futbol oynayamamışlardır. Ancak, kimse de bu oyunun cazibesinden kendilerini kurtaramamışlardı. Türkiye'de kurulan kulüplerin hemen hemen hepsi futbol kulübü olarak kurulmuştur. Bir önemli istisna "Beşiktaş Jimnastik Kulübü"dür. İlk futbol kulübü ise "Galatasaray"dır. İSTANBUL KULÜPLERİ : FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ 1907 yılı ilkbaharında, Kadıköylü gençlerden Nurizade Ziya (Songülen), Bahriyeli Necip (Okaner), Hasan Sami (Kocamemi) ve arkadaşları arasında "Hindli" lakabıyla anılan Asaf (Beşpınar) beyler, ne zamandan beri içlerini kor gibi yakmakta olan bir konuda kesin kararlarını vermişlerdi: Bir futbol kulübü kuracaklardı. Necip Bey'in Moda'daki evinde yaptıkları toplantıda kurmayı kararlaştırdıkları kulüplerine Fenerbahçe adını vermişler, forma rengi olarak da, o güzel bahar günlerinde Fenerbahçe çayırını süsleyen papatyaların rengi sarı-beyazı seçmişlerdi. Amblemleri ise Fenerbahçe'nin ışık saçan feneri olacaktı. Bu yeni kulübün kuruluş hazırlıkları hızla akıp giden zamana yetişemediğinden Fenerbahçe takımı 1907-1908 İstanbul Futbol Ligi'ne katılamamış; 1908-1909 sezonunda ise forma renklerini sarı - laciverte çevirmiş bulunan Fenerbahçe takımı, Galatasaray'ın yanında ikinci Türk takımı olarak İstanbul Futbol Ligi'ne katılmıştı. Fenerbahçe kulübü kuruluş yıllarında çok sıkıntılı dönemler yaşamış ve kulübe yeni katılan ve çoğu Saint Joseph Fransız Mektebi öğrencileri olan gençlerin büyük çabalarıyla hayatını sürdürebilmişti. Bu konuda Ayetullah ve Elkatipzade Mustafa beylerin unutulmaz hizmetleri olmuştur. Fenerbahçe kulübü bu sarsıntıları atlattıktan sonra hızla güçlenmiş ve 1911-1912 sezonunda İstanbul Futbol Ligi şampiyonluğunu kazanma başarısına ulaşmıştır. Bundan sonra da Türk futbolunda Fenerbahçe ile Galatasaray mutlak üstünlükleri başlamıştır. Fenerbahçe yalnız yurtiçinde kazandığı şampiyonluklar ve elde ettiği başarılarla değil, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yabancı takımlarla yaptığı maçlardaki başarılarıyla da kendini göstermiş ve Türkiye'nin en çok sevilen kulüplerinin başında yer almıştır. Fenerbahçe'nin bu büyük sevgiyi kazanmasında en önemli amillerinden biri de, Mütareke yıllarında işgal kuvvetlerine mensup askeri takımlarla yaptığı maçlarda kazandığı parlak galibiyetleri de önemli rolü olmuştur. Bu galibiyetler, işgal altındaki İstanbul halkının kırılmış gururunu okşayan, hatta güçlendiren etkenler olmuş ve Fenerbahçe sevgisi çığ gibi büyümüştür ve Türkiye'de en çok taraftara sahip kulüplerden biridir. GALATASARAY SPOR KULÜBÜ Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından kurulmuştur. Büyük çoğunluğu Kadıköy yakasında oturan ve orada İngiliz ve Rum takımlarının kendi aralarında oynadıkları iddialı maçları izleyerek futbola gönül veren Mekteb-i Sultani 10. sınıf öğrencilerinden ali Sami (Yen), Asım Tevfik (Sonumut), Emin Bülend (Kalpakçıoğlu), Bekir (Bircan), Mehmet Celal (Şehit Celal), Tahsin Nahit, Cevdet (Serdaroğlu), Reşad (Şirvani) ve Abidin Daver (Dav'er), 10 Ekim 1905 günü Edebiyat öğretmeni Mehmet ata Bey'in dersi sırasında, aralarında fısıltıyla konuşup anlaşarak bir futbol kulübü kurmaya karar vermişlerdir. Forma rengi olarak, milli renklerimiz "Kırmızı-Beyaz"ı benimseyen gençler, takımlarına verecekleri ad konusunda kolay kolay anlaşmaya varamamışlardır. O tarihlerde daha çok yabancı adlar cazibe taşıdığından, gençler; "Gloria (Zafer)", "Audace (Cüret)" ve Tobler marka çikolatalarının üzerindeki resimlerden etkilenerek "Kartal" gibi isimler üzerinde durmuşlar ve bunlar arasında bir tercih yapamamışlardır. Bu iş öylesine uzamıştı ki; kurdukları takım Kadıköy'deki ilk maçına isimsiz olarak çıkmıştı. Ancak bu maçı izleyenlerin kendilerinden "Galata Saray Efendileri' diye bahsettiklerini işittiklerinde bu adı birden benimsemişler ve böylece "Galatasaray" adını almışlardı. İlk dört maçını Kırmızı-Beyaz formayla oynayan Galatasaray takımını oluşturan genç futbolcular daha sonra milli renklerin, hafiye ve zaptiyelerin dikkatini, hatta gazabını çekeceği endişesiyle formalarını Sarı-Siyah renklere dönüştürmek zorunda kalmışlardı. Ancak bu yeni formalar, takımdaki bazı futbolcular arasında uğursuz geldiği inancını uyandırdığından Galatasaraylılar yeni bir forma rengi aramak zorunda kalmışlardır. Bahçekapı'daki "Şişman Yanko" mağazasında kendilerine yeni bir forma rengi ararken, bir rastlantı eseri, sarı ve kırmızı kumaş toplarının yan yana gelmesiyle karşılarına çıkan göz alıcı ahenge hayran kalan gençler "Sarı-Kırmızı" renklerde karar kılmışlardı. Alınan sarı-kırmızı kumaşlar, Ali Sami Bey'in kız kardeşi Samiye (Erer) Hanım tarafından dikilmiş ve Sarı-Kırmızı formalı Galatasaray futbol takımı ilk kez 6 Aralık 1908 günü Barhau İngiliz gemisiyle yapılan maça çıkmıştı. Bu, zafer yıllarının başlangıcı ve ilk adımı olmuştu. Mekteb-i Sultanı'de okuyan Sırp ve Bulgar öğrencilerin de kadrosunda yer aldıkları Galatasaray ilk kez 1906-1907 İstanbul Futbol Ligi'ne ilk Türk takımı olarak katılmış 1908-1909 sezonunda da İstanbul Futbol Ligi'nin şampiyonluğunu ilk kez bir Türk takımına mal etme şerefine erişmişti. Galatasaray, 1911 yılında Macaristan ve Romanya seyahatine çıkarak yurt dışında Türk futbolunu ilk kez temsil etme şerefini de eline geçirmişti. Bu seyahatin son durağı olan Bükreş'te Bükreş Karması ile yaptığı maçı 11-1 kazanan Galatasaray, yurt dışında ilk galibiyeti kazanan takım olma öğüncüne de sahip olmuştu. Galatasaray parlak tarihi boyunca yurt içinde en fazla şampiyonluklar kazanan takımlardan biri olarak kendini gösterirken, gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında yabancı takımlarla yaptığı maçlarda da Türk futbolunun yüzünü ağartan sonuçlar elde etmiştir. Bu özellikleriyle Galatasaray Türkiye'nin en sevilen kulüplerinden biri olmuş; bir okul camiası içinde doğan kulübün sevgisi kısa zamanda tüm yurdu sardığı gibi yurt dışına da taşmıştır. BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ 1903 yılı sonbaharında, Medine Muhafızı ve Şeyhülharem Osman Paşa'nın oğulları Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket beyler ile arkadaşları Ahmet Fetgeri (Aşeni), Mehmet Ali Fetgeri, Nazım Nazif, Cemil, Haydar, Şevki ve Tayyareci tarafından Osman Paşa'nın Beşiktaş Serencebey Yokuşu'ndaki konağın selamlık kısmı bahçesinde "Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü" adı altında bir kulüp kurulmuştu. Bu gençler, kulüplerinde barfiks, paralel, halter, güreş, boks ve aletli jimnastik sporlarıyla meşgul olmuşlar, daha sonra da faaliyetleri arasına eskrimi eklemişlerdi. Kulübün faaliyeti önceleri sadece kurucuları olan gençlerin kişisel çalışmalarına bağlı kalmış, daha sonra semtin bazı gençleri de onlara katılmışlardı. Bir süre sonra kulübün adı "Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü" olarak değiştirilmiş ve 1908 yılında Meşrutiyet'in ilanından sonra da bu ad altında resmen tescil olunmuştu. Beşiktaş kulübüne futbolun girmesi ise 1910'lu yıllarda mümkün olabilmişti. Daha önce semtte kurulmuş bulunan Valdeçeşmesi ve Basiret takımları ise Beşiktaş kulübünde kurulan ilk futbol şubesinin çekirdeğini oluşturmuşlardı. Bunun gerçekleşmesinde ise Ahmet Şerafettin Bey'in büyük payı ve emeği olmuştu. Beşiktaş'ın yanı sıra Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri de Meşrutiyet'in ilanıyla kabul edilen "Cemiyetler Kanunu"na göre resmen tescillerini yaptırmışlar ve böylece kulüplerin bundan sonraki tüm faaliyetleri resmi çerçevenin içine girmişti. Çeşitli spor dallarında büyük varlık gösteren Beşiktaş, 1920'li yıllarda futbol takımının güçlenmesiyle kendini tanıtmış ve çok geçmeden başlayan şampiyonluk ve başarı yılları ise kulübün sevgisini Beşiktaş semtinden çıkarıp tüm yurt sathına yaymıştı. Yıllardan beri Galatasaray ve Fenerbahçe arasında Türk futbolunda hüküm süren egemenliğe Beşiktaş'ın ortak olmasıyla Türk futbolunda bir "Üç Büyükler" saltanatı başlamıştı. Bu saltanat yalnız futbol alanında inhisar etmemiş; çeşitli spor dallarında da sürüp gittiğinden bu üç kulübümüz gerçek anlamıyla "Üç büyükler" sıfatına hak kazanmışlardır. Beşiktaş da gerek yurt içindeki başarıları ve şampiyonlukları, gerekse yurt dışında ve içinde yabancı takımlara karşı oynadığı maçlardaki galibiyetleri ve başarılarıyla çok geniş kitlelere yayılan büyük bir sevgiye sahip olmuştur. Beşiktaş bugün de Türkiye'nin en sevilen kulüplerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ İstanbul'un ilk futbol kulübü olarak 1902 yılında James Lafontaine ve arkadaşları tarafından kuruldu. Kadrosunda İngiliz ve Rum futbolcular bulunuyordu. Forma rengi düz beyaz olup, göğsünün sol yanında kırmızı bir kalp şekli üzerinde beyaz renkte Latin harfleriyle "C" bulunuyordu. Kulüp, bir İngiliz adı altında kurulmuş bulunduğundan "Cadi-keu Football Clup" adını taşıyordu. İlk Türk futbolcusu Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey de bu takımda Bobby takma adıyla oynamış, daha sonra da Büyük Hasan ve Dalaklı Hüseyin gibi Türk futbolcularının bu takımda yer aldıkları görülmüştür. Kadıköy futbol takımı, 1905-1906 ve 1906-1907 sezonlarında arka arkaya iki kez İstanbul Futbol Ligi şampiyonu olmuştu. MODA FUTBOL KULÜBÜ Kadıköy kulübüne mensup bazı İngiliz futbolcuların, çıkan bir anlaşmazlık sonucu kulüplerinden ayrılmalarıyla ve tamamen İngilizlerden oluşan bir kadroyla 1903 yılında kurulmuştur. Forma renkleri Kırmızı-Mavi idi. Kadrosunda zamanın bir çok ünlü futbolcuları yer alıyordu. Moda Football Club'e daha sonra Rum futbolcular da dahil olmuşlardı. Moda 1907-1908 sezonunda İstanbul Futbol Ligi Şampiyonluğu'nu kazanmıştı. ELPIS FUTBOL KULÜBÜ Kadıköylü Rumların kulübü olarak 1904 yılında Mavi-Beyaz renkler altında kurulmuştu. Elpis, Rumca da "Ümit" anlamına geliyordu. Zamanın en ünlü defans oyuncusu olarak tanınan Tahtaperde Aleko ile ünlü meyhaneci Todori de bu takımın en iyi futbolcuları arasındaydılar. Elpis ligde hiçbir zaman baş sıraları alamamıştı. IMOGENE FUTBOL TAKIMI Bir kulüp değildi; İngiltere Sefareti'nin aynı adı taşıyan gezi gemisinin mürettebatı tarafından ortaya çıkarılan bir futbol takımından ibaretti. Imogene takımı, 1904-1905 sezonunda başlayan ilk İstanbul Futbol Ligi'nin şampiyonluğunu kazanmıştı. Futbolcuların tamamı İngilizlerdi. TATAVLA HERAKLIS JİMNASTİK KULÜBÜ 1896 yılında, İstanbul Tatavla (bugünkü Kurtuluş) semtinde, bir Rum kulübü olarak kurulmuştu. Önceleri jimnastik, atletizm ve güreş dallarında faaliyet gösteren Siyah-Kırmızı formalı kulüp, 1910'lu yılların sonlarında faaliyeti arasında futbola da yer verecekti. Kulüp bugün "Kurtuluş Kulübü" adı ve yine aynı renkler altında faaliyetini sürdürmektedir. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi. ANADOLU SPOR KULÜBÜ 1908 yılında, Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra, Üsküdar'da semtin tanınmış ve köklü ailelerinden birinin çocukları olan Mehmet Bürhaneddin (Burhan Felek) ile kardeşi Dr. Hüdai beyler ve arkadaşlarının girişimleriyle kurulmuştu. Yeşil-Sarı formalı kulüp futbolun yanı sıra halat çekme, güreş ve atletizm gibi sporlara da faaliyetleri arasında yer vermişti. İstanbul Futbol Ligi'nde uzun yıllar yer alan Anadolu, futbol faaliyetini günümüze kadar sürdüren bir kulüp olarak dikkati çekmektedir. VEFA TERBİYE-İ BEDENİYYE KULÜBÜ Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra Vefa semtinde Zeki Baban tarafından "Vefa Mürbi-i Beden", Vefa İdadisi'nde de Saim Turgut (Aktansel) Bey tarafından kurulan "Vefa", Fatih'te de Mebuszade Hamid, Tevfik (Kut) ve Kemal Şirvan beyler tarafından kurulan "Mukavvi-i Beden" adlı üç kulüp ortaya çıkmıştı. Ayrıca Edirnekapı yöresinde de Sudi Cavit, Dokuz Hayri Rasim ve Arif Beyler tarafından kurulan "Edirnekapı Futbol Kulübü" vardı. Bu kulüpleri kuranların tümü Vefa İdadisi öğrencisiydiler. Saim Turgut Bey'in aracılığıyla bu kulüpler birleşip "Vefa Terbiye-i Bedeniyye Kulübü"nü oluşturmuşlardı. Yeşil-Beyaz renkler altında kurulan kulüp kısa zamanda büyük varlık göstermiş ve İstanbul'un belli başlı kulüplerinden biri halini almıştı. BEYKOZ ZİNDELER İDMAN YURDU Ünlü Edip Ahmet Mithat Efendi'nin 1908 yılında kurduğu "Beykoz İttihak ve Teavün Cemiyeti" içindeki "Mümeserat-ı Bedeniyye Şubesi", 1911 yılında "Beykoz Şark İdman Yurdu" adını alarak spor faaliyetlerini genişletmişti. Bu sıralarda yine Beykoz semtinde ortaya çıkan "Beykoz Zindeler Yurdu" ile birleşen kulüp "Beykoz Zindeler İdman Yurdu" adını almış ve yine Sarı-Siyah renkler altında faaliyetini sürdürmüştü. Beykoz Çayırı bu kulübe futbolcu yetiştiren önemli bir memba olurken, Beykoz kulübü de futbol alanlarında büyük bir güce erişmiş ve uzun yıllar başarılarını sürdürmeyi de başarmıştı. SÜLEYMANİYE TERBİYE-İ BEDENİYE KULÜBÜ 1911 yılında, Vefa ve Mercan idadileri öğrencileri tarafından, İstanbul'un Süleymaniye semtinde, Kurucularından Hikmet Barlan'ın evinde kurulmuştu. Önceleri Turuncu-Lacivert renkleri taşıyan Süleymaniye daha sonra Siyah-Beyaz renkleri almış ve futbol sahalarında bu renkler altında büyük bir varlık göstermişti. Daha 1920'li yıllarda Milli Futbol Takımımıza oyuncular vermeye başlayan kulüp, İstanbul Ligi'nde de başarılar göstermişti. ANADOLUHİSARI İDMAN YURDU 1912 yılında, Anadoluhisarı'nda, semtin gençleri tarafından Sarı-Yeşil renkler altında kurulan kulüp, futbolun yanı sıra çim hokeyi, atletizm ve kürek dallarında da varlığını kanıtlamış; 1915 yılında açtığı Er Meydanı adını taşıyan futbol sahasında da pek çok futbolcular yetiştirmişti. Futbol takımı İstanbul Ligi'nde uzun yıllar başarıyla yer almıştı. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi. HİLAL SPOR KULÜBÜ 1912 yılında, Kadıköy yakasının Erenköy semtinde, göğsünün sol yanında beyaz bir hilal şekli bulunan bordo rengi formalı bir futbol kulübü olarak doğmuştu. Kulübün kurucularından Halit galip (Ezgü) Bey'in kişisel çabalarıyla kulüp kısa zamanda varlık göstermiş; Erenköy Tren İstasyonu'nun hemen yanındaki sahasında birçok futbolcu yetiştirmiş ve uzun yıllar İstanbul 1. Ligi'nde yer alan başarılı takımın bir çok elemanı Fenerbahçe'ye geçip orada parlamışlardır. TELEFONCULAR İstanbul telefon Şirketi'ni kuran İngiliz teknisyen ve işçiler tarafından 1912 yılında Sarı-Siyah renkler altında kurulmuştu. O yıl Balkan Savaşı'nın başlaması nedeniyle İstanbul Futbol Ligi maçları oynanamayınca Telefoncular takımının faaliyeti özel maçlara dayanmış; 1914 yılında, 1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla diğer İngiliz kulüpleri gibi Telefoncular da "harp hali" nedeniyle hükümet tarafından kapatılmıştır. |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() ALTINORDU İDMAN YURDU
1910 yılında başta Aydınoğlu Raşid Bey olmak üzere Galatasaraylılar tarafından Galatasaray'a kardeş kulüp olarak kurulan Progres İnternational bu kulübün nüvesini teşkil eder. 1914 yılında Altınordu İdman Yurdu adını alan ve Mavi-Kırmızı renkler altında vücut bulan kulüp, bünyesi içinde gayrimüslim futbolcu ve üyeleri tasfiye etmiş ve zamanın dahiliye Nazırı olan, daha sonra da başbakanlığa geçerek Talat Paşa'yı kulüp başkanlığına getirmek suretiyle günün iktidar partisi "İttihat ve Terakki"ye sırtını dayamıştı. Altınordu, bu sayede büyük parasal imkanlara sahip olduğu gibi futbolcularını cepheye göndermeyen kulüp olarak da büyük bir ayrıcalığa malik bulunduğundan kısa zamanda güçlenmiş ve Fenerbahçe birinci takımından aldığı 8 futbolcuyla takviye ettiği kadrosu şampiyonluklara ulaşmıştı. 1. Dünya Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanması üzerine dağılan İttihat ve Terakki Fırkası ile birlikte Altınordu da tüm gücünü yitirmiş ve bunun sonucu çöküp gitmişti. PERA SPOR KULÜBÜ 1914 yılında, Şark-ı Karib Bankası Müdür Muavini Costas Saviliadis ve arkadaşları tarafından Beyoğlu'nun Kalyoncukulluğu Mahallesi'nde bir Rum kulübü olarak ve Sarı-Siyah renkler altında kurulmuştu. Önceleri pek varlık gösteremeyen kulüp, İstanbul'un işgali yıllarında Rum zenginleri tarafından da desteklenerek güçlü bir kuruluş halini almıştı. 1919 yılında parlamaya başlayan Pera kulübünün futbol takımı 1920 yılında Pazar Ligi'ne alınmış ve Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar bu durumunu korumuştu. Büyük Zafer'den sonra kulübün ileri gelen kişilerinin pek çoğu Yunanistan'a kaçmışlar, burada kalanlar ise "Beyoğluspor" adını verdikleri kulübün hayatiyetini sürdürmüşlerdi. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi. İTTİHAT SPOR KULÜBÜ 1920 yılında, Altınordu kulübünden ayrılan kişiler tarafından Union Clup adıyla kurulmuş, daha sonra İttihat Spor adıyla faaliyetini sürdürmüştü. Bu kulübün ömrü pek uzun sürmemiş; sahip bulunduğu güçlü kadroya rağmen büyük bir varlık gösteremeden dağılmıştı. DARÜŞŞAFAKA Adını taşıyan okulun içinden doğmuştu. Tamamen Darüşşafaka Lisesi öğrencilerinden oluşan futbol takımı 1914-1915 sezonundan itibaren İstanbul Şampiyonluğu Ligi'ne dahil olmuş ve 1925 yılına kadar yer aldığı bu ligde Yeşil-Siyah formasıyla başarılı maçlar çıkarmıştı. Okulun mütevazı imkanları Darüşşafaka'yı bir kulüp halinde idameye kafi gelmediğinden hayatiyetini sürdürmesi mümkün olmamıştır. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi. BEYLERBEYİ SPOR KULÜBÜ 1919 yılında Süleymaniye kulübünün Anadolu yakasındaki şubesi olarak Beylerbeyi semtinde kurulmuştu. Kurucuları, Süleymaniyeli Hikmet Barlan, Postacı Halit ve Arpacı Ruşen (Erman) beylerdi. Kulüp kısa bir zaman sonra Süleymaniye ile ilişkisini kesmiş ve Kırmızı-Yeşil forma renkleri altında faaliyetlerini sürdürmüştü. Bu dönemde Arpacı Ruşen Bey'in büyük çabalarıyla ayakta kalan Beylerbeyi Spor Kulübü günümüze kadar faaliyetini sürdürmüş bulunmaktadır. 2006-2007 sezonunda 3.Lig'de mücadele etmekteydi. MAKABİ SPOR KULÜBÜ 1913 yılında Haliç'in Hasköy semtinde Museviler tarafından kurulmuştur. Makabi, İbranice'de "beden eğitimi" anlamına gelmektedir. Mavi-Beyaz forma renkli kulüp, Hasköy sırtlarında güzel bir de futbol sahası yaptıktan sonra futbol alanında varlık göstermiş, 1919-1920 sezonundan itibaren Pazar Ligi'nde yer almıştı. Kulüp 1930'lu yılların sonlarına kadar gayri federe olarak faaliyetini sürdürmüştü. EYÜP SPOR KULÜBÜ 1917 yılında, İstanbul'un Eyüpsultan semtinde, eski futbol hakemlerimizden Feridun Kılıç'ın babası Cemal Kılıç ve arkadaşları tarafından Eflatun-Sarı renkler altında kurulmuştu. Futbolda uzun yıllan büyük bir varlık gösteren Eyüp Kulübü, varlığını günümüze kadar sürdürmüş bulunmaktadır. 2006-2007 sezonunda 2.Lig B Kategorisi'nde mücadele etmekteydi. KASIMPAŞA SPOR KULÜBÜ İstanbul'un Kasımpaşa semtinde, birer mahalle takımı hüviyetinde bulunan Altıntuğ ile Kasımpaşa Terbiye-i Bedeniyye Kulübü'nün birleşmeleri sonucu 1921 yılında "Altıntuğ" adı ve Lacivert-Beyaz renkler altında kurulmuştu. Kulüp daha sonra Kasımpaşa adını almış ve varlığını günümüze kadar başarıyla sürdürmesini bilmiştir. 2006-2007 sezonunda 2.Lig A Kategorisi'nde mücadele etmekteydi ve o sezon şampiyon olarak 43 yıl aradan sonra Süper Lig' çıktılar. http://www.hurriyet.com.tr/pazar/6676892.asp?gid=180 adresinden Kasımpaşa Spor Kulübü ile ilgili bir yazı: İstanbul'un Kasımpaşa semtinde futbolun tarihi 20. yüzyılın başına kadar uzanıyor. Ama bugün Kasımpaşaspor diye anılan takım, 1918-1922 arasındaki "mütareke" yıllarında doğma süreci başlıyor. İngiliz ve Fransız işgal askerleri, maç yapacağı Türk takımları arıyor. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile maç yapıyorlar zaman zaman. Ama bu takımlar güçlü, işgal ordularının ekiplerine kök söktürüyor. O sıralarda Kasımpaşa'da iki küçük mahalle takımı var: Altıntuğ Kulübü ve Kasımpaşa Terbiye-i Bedeniye Kulübü. Bu iki kulüp işgalden birkaç ay sonra kuruluyor: İstanbul'u işgal eden İtilaf Devletleri'nin başkomutanlığı sıkıyönetim ilan etmiş ve üç kişinin bir araya gelmesini yasaklamış. Düğünlerde, derneklerde bile uygulanan bu yasak sadece din adamları ve sporcular için geçerli değildi. Kasımpaşalı gençler de, o devirde gizlice kurulan Karakol Cemiyeti'nin teşvikiyle iki ayrı kulübün etrafında toplanıyor. Bu iki kulübe kayıtlı gençler en çok geceleri ya da gün doğarken takım halinde yapılan maratonlara katılmak için can atıyor. Kasımpaşa'da başlayan maraton, tersanenin arkasındaki toprak yoldan Aynalıkavak ve Hasköy'e ulaşıyor, Sütlüce'ye varıp Sünnet Köprüsü'nü geçerek Eyüp'te son buluyor. Bazı gençler, bacak adalelerini kuvvetlendirmek için sırtlarında 10-15 kiloluk kum torbalarıyla koşuyor. Kasımpaşalıların söz konusu koşulara merakının nedeni sonradan anlaşılıyor: Sporcular ne zaman koşuya çıksa Sütlüce, Silahtarağa ve Eyüp'teki silah ve mühimmat depolarındaki malzemeler birer ikişer kayboluyor. Bu depolardan çalınan savaş malzemeleri, gençlerin sırtındaki kum torbalarıyla Eyüp ve Kasımpaşa'daki teknelere yükleniyor, Anadolu'ya gönderiliyor. İngilizler, zaman zaman bu iki semt takımıyla maçlar yapıyor, iki takım da her maçta bir torba dolusu gol yiyip mahallelerine dönüyor. İngilizlerin ve muhitlerindeki komşularının alayından kurtulmanın çaresini aramaya başlıyorlar. 1921'in baharında İngilizler maç teklifinde bulununca Kasımpaşalılar kafa kafaya verip bir çare buluyor: Maça bir ay kala, kulüplerini tek çatı altında toplayıp idmana başlıyorlar. Tüm Kasımpaşalılar kilerlerinde ne varsa bu gençlere taşıyor. Ballar, pekmezler, cevizler, yoğurtlar, taze sütler, peynirler, kaymaklar... Tatavla, yani bugünkü Kurtuluş semtinin sahasındaki maçta lacivert-beyaz formalı Kasımpaşalılar İngilizleri 11-4 yeniyor. Saha kenarını panayır yerine çevirerek maçı izleyen Kasımpaşalılar, muzaffer takımı tahtırevanlarla taa Kasımpaşa'ya kadar taşıyor. Kasımpaşa, 1923-1924 sezonundaki İstanbul Ligi maçlarına, evraklarını tamamlanamadığı için Altıntuğ adıyla çıkıyor. Bir yıl sonra Kasımpaşa adıyla sezona başlıyor. Bu sezon sonunda İstanbul 2. kümeye düşen futbol takımı, 1938'de tekrar 1. kümeye yükseliyor. 1942'de bugünkü ismi Kasımpaşa Spor Kulübü adını alıyor. 1946'ya kadar iki küme arasında mekik dokuyor. O sezon sonunda tekrar 1. kümeye çıkıyor. O yıl, hem futbolda hem de güreşte tarihlerine altın harflerle yazılıyor. Kasımpaşa sadece futbol kulübü değil. Kürek, boks, güreş, okçuluk, hentbol, atletizm ve cimnastik şubeleri de mevcut. Atletizm ve kürekte hem kadın hem de erkek takımları var. Okçuluk, kürek ve atletizmde büyük başarılar kazanmış. 1930'ların sonunda kurulan güreş şubesi ise Gazanfer Bilge gibi efsaneler çıkarıyor. 1925 doğumlu Gazanfer Bilge, kulübe 1942'de katılıyor. 1946'da Stockholm'de Avrupa şampiyonu oluyor. Ama esas büyük başarıyı 1948'de geliyor. Londra Olimpiyatları'ndan Türk güreşçileri 6 altın, 4 gümüş ve bir bronz madalyayla geri dönüyor. Altın madalyalılardan Gazanfer Bilge, Mersinli Ahmet (Kireççi), Celal Atik ve Mehmet Oktav'ı, Kasımpaşa Spor Kulübü yetiştiriyor. Bu başarıdan dolayı Bakanlar Kurulu, kulübün o tarihten itibaren armasında ay-yıldız kullanmasına karar veriyor. Kasımpaşa, 1952'de kurulan İstanbul Profesyonel Futbol Ligi'nde ve 1959'da kurulan Türkiye Ligi'nde de yer aldı. 1963-64 sezonu tam bir hüsrandı. Küme düşmesi kesinleşen Kasımpaşa'nın iki futbolcusunun, İzmir'deki Karşıyaka maçında şike yaptığı tespit edildi. 1948'de ay-yıldızlı arma kararına cumhurbaşkanı olarak imza atan İsmet İnönü bu kez Meclis kürsüsünde, "Bunu yapanlar cezasız kalmamalı" diye haykırdı. Ve ceza kesildi: Kasımpaşa mahalli lige sürgün edildi. Bu utanç karşısında Kasımpaşalılar, futbolcuları semte sokmadı, evlerini günlerce ablukaya aldı. Ve işin vahimi, kulüp binasını ateşe verme girişiminde bulundular ama başaramadılar. 1974'te kulüp binası yangın geçirdi ve kupalar, takdirnameler, madalyalar alevlerin arasında yok olup gitti. Fakat Kasımpaşalılar futbol oynamaya devam etti. Aziz Kemal Hızıroğlu'nun, "Tek Odalı Beş Çocuklu Bir Kasımpaşa Evinde Bir Salı Akşamı Pazarlığı" başlıklı şiiri sokaklarda çar naçar top koşturma gayreti içinde olan çocukları çok güzel anlatıyor: "Tamam, bugün de geciktim ama bu son anne! / Gol kralı oldum, inanmazsan sor arkadaşlara / Beş maçta tam yirmi golle!" Kasımpaşa'nın eski milli futbolcularından Özkan Şendir son noktayı oyuyor: "Küllerimizden doğduk, battığımız yerden yani İzmir'den çıktık. Arnavut Niyazi, Tenekeci Hazım ve Keçi Mehmet... Şimdi yattıkları yerde rahat uyuyorlardır. Bir zamanlar Kasımpaşa, Fenerbahçe'nin arka bahçesi gibiydi. Futbolcular, Kasımpaşa'da pişer Fenerbahçe'ye düşerdi. Futbolcuların çoğu üniversitede okurdu. Kaleci Saip, heykeltıraştı. 1966-1972 döneminden Beyhan, adli tıp uzmanı bir psikiyatrdı. Aynı dönemden Gündüz İTÜ'de profesör oldu. Misbah Ongan, milletvekili seçildi. Kasımpaşalı UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, Boğaziçi'nden mezun oldu. Eski futbolcu, hakemlerimizden Doğan Babacan, Antrenörler Derneği Başkanı Çetin Noyan ve oğlum gazeteci Özay Şendir bu sokaklarda top koşturdu. Kuşkusuz Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın destekleri oldu. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın ve şimdiki kulüp başkanımız Hasan Hilmi Öksüz'ün gayretlerini unutmamak lazım. Ama bu takım, daha biz doğmadan vardı. Kasımpaşalılar oldukça da bu takım hep var olacak, ayakta kalacak..." TOPKAPI İDMAN YURDU 1921 yılında İstanbul'un Topkapı semtinde, Dr. Mehmed Reşad Bey adında bir müteşebbis tarafından kurulan Bordo-Beyaz renkli İstiklal İdman Yurdu Kulübü'nün aynı yıl içinde bazı siyasi nedenlerle kapanmasıyla,, kulübün futbolcuları yine aynı semtte faaliyet göstermekte olan Maltepe Kulübü'yle birleşerek Kırmızı-Beyaz renkler altında Topkapı İdman Yurdu adı altında yeni bir kulüp ortaya çıkarmışlardır. Kulüp uzun yıllar futbol alanında büyük başarılar göstermişti. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi. ARMSTRONG-VICKERS Haliç Tersane ve Fabrikaları'nı Balkan Savaşı sırasında revizyondan geçirmek üzere şehrimize gelen İngiliz Armstrong-Vickers firmasına mensup, İngiliz memur, teknisyen ve işçiler tarafından kurulan futbol takımı, 1912 yılından itibaren futbol sahalarımızda boy göstermeye başlamıştı. Ancak 1914 yılında 1. Dünya Savaşı'nın patlamasıyla hükümet tarafından, savaştaki hasmımız bulunan İngilizlere ait kuruluşlara el konulurken bu firma da onun kulübü de ortadan silindi. Bu takımın kadrosunda çok iyi İngiliz futbolcular bulunmaktaydı. TÜRK İDMAN OCAĞI 1912'de İstanbul'un Divanyolu semtinde, devrin tanınmış sporcularından Kalgay Sami (karayel), Muallim Ali Seyfi, Nazmi (Acar), Gülleci Cemal (Erçman), Neyzen Şevki (Sezgin) ve Muallim Zeki beyler tarafından kurulan İstanbul Jimnastik kulübü 1913 yılında futbola da faaliyeti arasında yer verirken Türk İdman Ocağı adını almıştı. Cuma Ligi'nde varlık gösteren bu kulüp ne yazık ki ömürlü olmamış ve 1. Dünya Savaşı'nın krizli yıllarında sönüp gitmişti. SARIYER SPOR KULÜBÜ 1923 yılında bir semt futbol takımı olarak kurulmuş ve uzun yıllar gayrı federe bir semt takımı olarak büyük varlık göstermiştir. Nihayet 1940 yılında federe olan Sarıyer'in Lacivert-Beyaz formalı futbol takımı semtte oturan iki ünlü spor adamı Yusuf Ziya Öniş ile Nazım Özbay'ın bu işe girişmeleriyle kısa zamanda büyük güce erişirken kulüp de gelişim yerini sağlamlamıştı. 2006-2007 sezonunda 2.Lig B Kategorisi'nde mücadele etmekteydi. İSTANBUL SPOR KULÜBÜ İstanbul Erkek Lisesi'nin 7 ve 8. sınıf öğrencileri tarafından Kemal Halim (Gürgen) Bey'in önayak oluşuyla 1926 yılında okul bünyesi içinde kurulmuştur. İstanbul Erkek Lisesi'nin Sarı-Siyah renkleri ve İstanbul Spor adı altında teşekkül eden kulüp büyük varlık gösterdi. Uzun yıllar İstanbul'un en güçlü takımları arasında adından bahsettirdi. 1931-1932 sezonunda İstanbul Futbol Ligi Şampiyonluğu'nu daha sonra da 1932 Türkiye Futbol Şampiyonluğu'nu kazandı. Türk futboluna ve milli takımımıza pek çok elemanlar yetiştirdi. 2006-2007 sezonunda 2.Lig A Kategorisi'nde mücadele etmekteydi. KARAGÜMRÜK SPOR KULÜBÜ 1926 yılında Karagümrük semtinde kuruldu. Bir semt futbol takımı olarak uzun yıllar faaliyet gösterdi. Bu arada semt halkı ve kulüp mensuplarının bilfiil çalışmalarıyla semtte bir de futbol sahasına sahip oldu. Bu sahaya Selanik'ten takım getirerek maçlar oynandı. 1950'li yılların başında federe oldu. Büyük başarılar gösteren kulüp, milli takıma oyuncular verdi. 2006-2007 sezonunda 2.Lig B Kategorisi'nde mücadele etmekteydi. FERİKÖY SPOR KULÜBÜ Adını taşıdığı semtin gençleri tarafından 1927 yılında Kırmızı-Beyaz renkler altında kuruldu. Feriköy Kabristanı yakınındaki sahasında birçok eleman yetiştirdi. Çok başarılı dönemler yaşayan Feriköy Kulübü varlığını sürdürmektedir. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi. GÜNEŞ SPOR KULÜBÜ 1933 yılında Galatasaray Kulübü'nde çıkan bir anlaşmazlık sonucu bu kulüpten ayrılan Yusuf Ziya (Öniş), Sedat Rıza (İstek), Sadun Galip (Savcı), Eşref Şefik (Atabey), Nüzhet (Öniş) ve Kemal Rıfat (Kalpakçıoğlu) ile Ulvi Ziya (Yenal) gibi tanınmış spor adamları tarafından Ateş-Güneş adı altında ve Sarı-Kırmızı-Beyaz renkler altında kuruldu. Atatürk'ün de ilgisini ve teveccühünü kazanan kulüp, kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Meydana getirdiği güçlü kadrosuyla İstanbul ve Milli Küme şampiyonlukları kazanan Güneş, iki sezon fırtına gibi estikten sonra 1938 yılı Kasım ayı sonunda faaliyetini tatil etti. ADALET SPOR KULÜBÜ 1946 yılında Adalet Mensucat Fabrikası bünyesi içinde kuruldu. Bir süre ikinci ligde mücadele eden Kırmızı-Beyaz formalı takım profesyonelliğin kabulünden sonra Fenerbahçe takımından çekip aldığı dördü milli olan altı futbolcusuyla güçlü bir kadro oluşturdu. 10 yıldan fazla bir süre varlığını sürdüren kulüp daha sonra dağıldı. İZMİR KULÜPLERİ KARŞIYAKA SPOR KULÜBÜ Karşıyaka semtinde oturan Türk gençlerinden Zühtü (Işıl), Cemal Ahmet (Umar), Osman (güven), Hüseyin, Refik (Civelek), Tercüman Salih beylerin semtin ünlü Omiros Tarlası�nda yaptıkları bir toplantı sonunda 1912 yılında "Karşıyaka Terbiye-i Bedeniyye Kulübü" adı altında kuruldu. Ortaya çıkarılan futbol takımı tam formunu bulurken patlayan 1. Dünya Savaşı ile onu izleyen İzmir�in işgali kulübün faaliyetini bir süre sekteye uğrattı. İzmir�in kurtuluşundan sonra Yeşil-Kırmızı formalı kulüp yeniden canlandı. Önce "Karşıyaka Gençlerbirliği" adını alan kulüp, sonra "Karşıyaka Spor Kulübü" adıyla faaliyetini sürdürdü. Bu ismin ilk harflerinin 'K' , 'S' , 'K' harflerinin eski dilde okunuşlarından oluşan "Kaf-Sin-Kaf" simgesiyle ölümsüzleşen kulüp, İzmir�in ilk Türk kulübü olmak gibi ebedi bir şerefe de sahiptir. 2006-2007 sezonunda 2.Lig A Kategorisi'nde mücadele etmekteydi. ALTAY SPOR KULÜBÜ Bugün Alsancak adıyla anılan eski Frenk Mahallesi�nin Gül Sokağı�nda, önceleri Saint Joseph Fransız mektebiyken 1. Dünya Savaşı sırasında Şark İdadisi�ne verilen binada, 16 Ocak 1914 günü kuruldu. Bu kulübün kurulmasında Şark İdadisi�nin Müdürü Mustafa Necati bey (daha sonra Milli Eğitim Bakanı) başrolü oynadı. Diğer kurucular arasında Çiftçi Necati, Vasıf (Çınar, İzmir eski Milletvekili ve Moskova Büyükelçisi), Talat (Erboy), Evliyazade Nejat, Raif Nezihi (Yazar) ve Şimendiferci Rıfat beyler de bulunmaktaydı. Futbol sahalarında büyük bir varlık gösteren ve "Hilal" adıyla faaliyete geçen takım kısa bir süre sonra "Altay" adını aldı. Siyah-Beyaz formalı kulüp 1919 yılında İzmir�in Yunanlılar tarafından işgaliyle kapandı. Kurtuluştan sonra kulübün kurucularından Vasıf Çınar�ın çabasıyla yeniden canlandı. Eski gücüne kavuşan futbol takımı, 1923-1924 yılında düzenlenen ilk İzmir Futbol Ligi�nin şampiyonluğunu kazanmak şerefine de erişti. Daha sonraki yıllarda da başarılarına devam eden Altay 1. Profesyonel Futbol Ligi'nde 3 büyüklerden sonra en çok kalan takım unvanına uzun bir süre sahip oldu. Daha sonra bu unvanını MKE Ankaragücü'ne bıraktı. 2. lige düştüğü (1982-1983, 1989-1990) iki sezonda da hemen ardından 2.lig şampiyonluğunu kazanarak 1. lige dönmüştür. Ardından 1999-2000 sezonunda bir kez daha 2.lige düşmüş ve bu sefer 1 yıl gecikmeyle 2001-2002 sezonu sonunda 1.lige yükselme hakkını kazanmıştır. 1.ligde tekrar mücadele ettiği 2002-2003 sezonunda yeniden 2.lige düşmüştür. 2006-2007 sezonunda 2.Lig A Kategorisi'nde mücadele etmekteydi. İZMİR İDMAN YURDU Yunan işgali sırasında (1919) Altaylı bazı futbolcularla İzmir Sultanisi futbolcuları tarafından işgalcilere karşı duyulan hırsla İttihat ve Terakki Mektebi karşısında ki bir binada kuruldu. Kulübün başında, "Şark" gazetesinin sahibi Halil Zeki Bey (eski Futbol Federasyonu üyesi Kurmay Albay Şinasi Osma�ın babası) ile tüccardan Hacı Hüseyin Bey (daha sonra CHP mutemedi) bulunuyorlardı. İşgalin en karanlık günlerinde Rum takımlarıyla yaptığı maçlarda aldığı başarılı sonuçlarla milletin yüzünü güldüren bu takımda Kırsakal Muzaffer, Suphi, Mustafa (Baloz), Zımzım Osman, Mamako Saim (Seymener), Hoca Mehmet, Sakızlı Neşet, Sivrisinek Baha, Mazlum, Muammer, Dede Kenan, Bacak Mehmet, İmanım Celal, Kolokir Hüseyin, Yanık Hasan ve Aydınlı Adnan (eski Başbakan Adnan Menderes) gibi unutulmaz futbolcular yer alıyordu. Kırmızı-Beyaz formasıyla İzmir futbol tarihinde ölümsüz bir yeri bulunan İzmir İdman Yurdu, İzmir�in kurtuluşundan kısa bir süre sonra dağıldı. Bunda, takımı oluşturan futbolcuların yeniden açılan eski kulüplerine dönmelerinin de önemli etkisi oldu. 20 Ağustos 1923�de İdman Yurdu yeniden açıldıysa da tutunamadı. Anılarda unutulmaz bir yer alıp ortadan silindi. ALTINORDU SPOR KULÜBÜ 1923 yılında Altay kulübünde çıkan bir anlaşmazlık sonucu bazı futbolcular, yeniden canlanma savaşı vermekte olan İdman Yurdu kulübünün futbolcularıyla birleşip Altınordu�yu kurdular. Kısa zamanda büyük varlık gösteren Kırmızı-Mavi formalı futbol takımıyla geniş bir taraftar kitlesine sahip olan Altınordu, İzmir�in en eski ve en güçlü kulüplerinden biri olarak adını Türk futbol tarihine yazdırdı. 2006-2007 sezonunda 3.ligde mücadele etmekteydi. |
|
![]() |
![]() |
#5 |
![]() İZMİRSPOR
Türkiye'de futbol ilk defa 1900 yılında İzmir'de başlamıştır. Bu tarihte ülkemizde kurulan ilk kulüpler ise azınlıkların İzmir'de kurmuş olduğu Panoinios, Apollon ve Peleops kulüpleridir. Azınlıkların kurduğu bu takımlar sayesinde futbolla tanışan İzmir halkı 1912 yılında Karşıyaka Kulübü'nü 1914 yılında da Altay Kulübü'nü kurarak Türk Futbolu'nun temellerini atmışlardır. Bunun ardından yine azınlıkların kurduğu Garibaldi ve Maccabi takımlarıyla birlikte kulüp sayısı da hızla artarak, ülkenin diğer yörelerindeki futbol hareketlerine öncülük edilmiştir. Türkiye'de futbolun resmi organizasyonu ise 1923 yılında Türkiye Futbol Federasyonu'nun kurulmasıyla sağlanmıştır. İşte İzmirspor Kulübü'nün kuruluşu da bu döneme isabet eder. Bugünki adıyla İzmirspor Kulübü, 1923 yılında Eşrefpaşa semtinin ileri gelenleri tarafından, muhitin gençlerine yararlı faaliyetler kazandırmak amacıyla Turuncu-Siyah renklerle ve Altınay Kulübü adıyla kurulur. Bundan birkaç ay sonra Eşrefpaşa semtinin alt tarafında Altıntaş'ta kurulan Kırmızı-Siyah renklere sahip Sakarya Kulübü ile Altınay Kulübü zamanla semt içi sıkı bir rekabete girişirler. İki kardeş ekibin arasındaki bu tatlı rekabetin gittikçe sertleşmesi üzerine camianın ileri gelenleri bunları ortak bir çatı altında birleştirmeyi uygun görürler. Yapılan ortak çalışmalar sonucunda, 28 Kasım 1930 tarihinde, Altınay ve Sakarya kulüpleri bir çatı altında birleştirilerek İZMİRSPOR kurulur. Bu yeni takımın renkleri de çekirdeğini oluşturan eski kulüplerden tamamen farklı olarak MAVİ-BEYAZ 'dır. Oluşturulan bu karma ekip, aynı zamanda iki camianın bir araya getirilmesinin gücünü de kendisinde toplayarak, başarılı ve güçlü bir ekip olmuştur. İzmirspor adıyla yapılan ilk resmi maç ise, 23 Ocak 1931 tarihinde Alsancak Stadı'nda o zamanın yine bir İzmir ekibi olan Türkspor ile yapılmış ve bu maç da 5-0 gibi farklı bir sonuçla kazanılmıştır. Daha sonra İzmirspor takımı, 30 Mayıs 1931 yılında Yunanistan'ın Sakız Adası'na giderek burada ilk dış temaslarını gerçekleştirir. Burada, adanın güçlü ekiplerinden Lelaps ve Astrips takımlarıyla bir dizi maçlar yapılır. Yine aynı yıl 29 Ekim 1931 tarihinde İzmirspor için diğer önemli bir olay daha gerçekleşecektir. Bu tarihte, Malül Gaziler Kupası'nda Karşıyaka futbol takımı ile yapılacak olan bir maç için, zamanın Birinci Ordu Komutanı olan, Fahrettin Altay Paşa, diğer askeri erkan ve yine zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa da maçı seyretmeye gelirler. Soyunma odasında futbolculara moral vermek isteyen Fahrettin Altay Paşa, yurt dışından getirilen Mavi-Beyaz çubuklu formaları görünce, bunların yıllarca karşısında savaşlar verilen Yunan bayrağına benzediğini düşünmüş ve bu renklerin acilen değiştirilmesini istemiştir. Bunun üzerine takım, acilen İzmir (Atatürk) Lisesi'nden getirilen Sarı-Mor formalarla maça çıkmış, daha sonra da takımın forma renginde küçük bir değişiklik yapılarak bugünkü renkleri olan LACİVERT-BEYAZ renkler kabul edilmiştir. Türkiye'de futbolun diğer yörelerde de hızla gelişmeye başlamasıyla, hepsi birer semt takımları halinde olan İzmir takımlarının diğer illerle rekabet gücünü arttırmak amacıyla 1937 yılında birleştirilmesi fikri ortaya atılır. Bu fikir çerçevesinde kulüplerin ileri gelenleri bir araya gelerek yaptıkları bir dizi çalışmalar sonucunda; İzmirspor ve Göztepe birleşerek DOĞANSPOR, Altınordu-Altay ve Bucaspor birleşerek ÜÇOK, Bornovaspor ve Karşıyaka birleşerek YAMANLAR kulüplerini oluştururlar. Fakat bu birleşme de çok verimli olmaz ve ekipler kendi kimliklerinde bir türlü feragat edemedikleri için sezon sonunda birleşme tekrar dağılır. Bu dağılmadan sonra İzmirspor, kısa bir süre ATEŞSPOR adıyla faaliyetine devam ettiyse de sonunda bu gün kadar İzmir'imizin adını taşıyan tek ekip olarak yaşamını sürdürmeyi başarmıştır. Önceleri mahalli ligler halinde oynanan Türkiye Ligi karşılaşmalarının Milli Lig haline getirilmesiyle, Türkiye Futbol Ligleri kurulur. Türkiye Birinci Futbol Ligi tarihinde ilk resmi lig maçı, İzmirspor ile Beykoz kulüpleri arasında oynanmış ve hakem olarak Osman YEŞEREN tarafından yönetilmiştir. 21 Şubat 1959 tarihinde oynanan bu tarihi maçta İzmirspor Beykoz'u 2-1 yenerek Türk futbol ligi tarihine geçer. Ayrıca resmi liglerdeki atılan ilk gol de yine bu maçta İzmirspor'lu Özcan ALTUĞ tarafından, Beykoz kalecisi Sıtkı'ya atılan goldür. İzmirspor futbol takımı, o yıllardan beri yıllarca Türkiye Birinci, İkinci ve Üçüncü liglerinde mücadeleler vermektedir. Bunların içinde sevinçli ve üzüntülü çeşitli dönemler geçirmiştir. Türkiye Birini Ligi'nde 9 yıl mücadele etmiş ve ligde zaman zaman ses getirecek başarılara da imzalar atabilmiştir. 1946-1948 yılları arasında kulübün bugünkü merkez yönetim binası, spor okulları, halı sahalar ve spor ve düğün salonlarının bulunduğu arazi İzmir Belediyesi'nden satın alınmıştır. Buraya o yıllarda sadece bir semt sahası ve kulüp binası yapılabilmiş daha sonra 1973 yılında bugünkü modern binalar ve tesisler kurulmuştur. Eski idman tesislerinin bulunduğu yıllardaki adıyla "Talebe Çayırı" denilen bu tesislerden seneler boyunca Metin Oktay, Tarık Gencay, Seyfi Talay, Samiz Özok, B.Mustafa ve onlar gibi unutulmaz futbolcular yetişmiştir. Bunlardan Metin Oktay futbolda bütün Türkiye'nin gururu olmuştur. İzmirspor ve Galatasaray formaları altında sadece lig maçlarında toplam 217 gol gibi bir rekorun da sahibidir. Talebe Çayırı'nın imara açılmasıyla aynı yere çevre halkının Gökdelen adını verdiği apartman siteleri ve bugünkü merkez binalar yapılır. Daha sonra bu apartmanların önemli bir bölümünün satılmasıyla da 1975 yılında, bu gün için paha biçilemeyen İnciraltı arazisi satın alınır. Daha sonra buraya kurulan ve yakın tarihimize kadar bir çok bölümünün yapımı devam etmiş olan bu arazide bugün, İzmirspor'un tüm ekibiyle konaklama ve kamp yapabileceği meşhur İnciraltı tesisleri mevcuttur. Bu sayede İzmirspor kulübü çok sayıda sporcusunu bir arada kampa alabileceği, konaklama ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayabileceği, ayrıca tertemiz bir havada yeşillikler içinde idman yapabileceği Türkiye'de çok az kulübün sahip olabildiği bir ayrıcalığa sahiptir. İzmirspor camiası bu sayede, kulüplerin kendi kamp ve idman tesislerine sahip olması konusunda ülke çapında da bir ilke imza atmış olmanın haklı gururunu yaşamaktadır. Resmi anlamda ilk defa 1978 yılında oluşturulan Spor Okulları çatısında, kulübün Hatay-Bahçelievler ve İnciraltı'ndaki tesislerinde her yıl çeşitli branşlarda 1700 kadar sporcu eğitim görmektedir. Spor okulları, amatör ve genç alt yapılar ve profesyonel futbol takımlarındaki bu kadar çok sayıdaki sporcunun yetiştiği bir kulüp olması İzmirspor'un İzmir ve Türk Sporu'ndaki yerinin öneminin bir kanıtıdır. Bu amatör ve genç branşlardan yetişen sporcular özellikle futbol alanında Türkiye'nin dört bir yanındaki kulüplerde ve milli takımlarda yaygın olarak spor yapmaktadır. Her yıl transfer dönemlerinde İzmirspor'lu futbolcular; Fenerbahçe , Beşiktaş ve Galatasaray gibi liglerin kaderini belirleyen takımların ve İzmirspor'daki sporcu verimliliğinin farkına varan zengin takımların takibindedir. NOT: İzmirspor tarihi bilgilerindeki katkılarından dolayı Sayın Selahattin Aryal'a teşekkür ederim. GÖZTEPE SPOR KULÜBÜ 1925'te Altay'dan ayrılan bazı futbolcular tarafından Göztepe semtinde, Sarı-Kırmızı renklerle kuruldu. Kazandığı sayısız şampiyonlukların yanı sıra Avrupa Kupalarında da çok büyük başarılar elde etti. Türkiye Birinci Liginde 25 sezon geçiren Göztepe, 1968-1969 ve 1969-1970 yıllarında o dönemdeki adıyla Reis-i Cumhur ve Türkiye Kupasını müzesine götürmüştü. Kupa Galipleri Kupası'na iki, Fuar Şehirleri Kupasına da 5 kez katılan sarı kırmızılı ekip, 1968-1969 sezonunda, bugünkü adı UEFA olan Fuar Şehirleri Kupası'nda 64 takım arasından yarı finale kadar yükseldi. Bu Türkiye adına bir ilkti. 1981-1982 sezonunda Birinci Lige veda eden Göztepe, 18 yıl boyunca üst üste 2. Lig'de mücadele etti. Sarı-kırmızılı kulüp, şirketleşip Göztepe A.Ş. (Göztepe Spor Hizmetleri ve Ticaret Anonim Şirketi) adını aldığı yıl olan 1998'de şampiyonluk yaşayarak yeniden Birinci Lige döndü. Bu dönüşün ardından herşey istendiği gibi gitmedi ve büyük çöküş başladı. Birinci Ligde kalıcı olmayı başaramayan ekip, peş peşe aldığı kötü sonuçlar nedeniyle önce 1999-2000 sezonunda 2.lige düştü. Ardından 2001-2002 sezonunda tekrar 1.ligde mücadele ederek ligi 7.sırada bitirdi. Hemen ardından 2002-2003 sezonunda 2. Lig (A) Kategorisi'ne, 2003-2004 sezonunda 2. Lig (B) Kategorisi'ne ve tarihinde ilk kez 2004-2005 sezonunda 3. Lig'e düştü. Göztepe 2006-2007 sezonunda da 3.Lig 3.Grupta 29 maçta 28 puan toplayarak sezonun bitmesine henüz 1 hafta kala İzmir Amatör kümeye düşmeyi garantiledi. ÜÇOK SPOR KULÜBÜ Türk futbolunda "Milli Küme" maçlarının ihdasıyla günün (1937) İzmir Valisi Fazlı Güleç�in girişimleri ve İzmir�in bu şampiyonada İstanbul ve Ankara takımları karşısında en iyi şekilde temsili gerekçesiyle Altay, Altınordu ve Buca kulüplerinin birleşmesiyle kuruldu. Kulübün ömrü iki yıl sürdü. DOĞANSPOR KULÜBÜ Yine aynı amaçla ve İzmir Valisi Fazlı Güleç�in girişimleriyle 1937 yılında Göztepe, İzmir ve Egespor kulüplerinin birleşmeleri sonucu ortaya çıktı. Bu kulübün ömrü de Üçok gibi sadece iki yol sürdü. |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|