AK Gençliğin Buluşma Noktası
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-23-2010, 01:12   #1
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart Galata Kulesi Ve Gizemi
Galata Kulesi

Galata Kulesi 1384 yılında Galata denen Ceneviz kolonisinin surları arasındaki en yüksek noktaya yapıldı.

Galata Kulesi Osmanlı'nın ilk dönemlerinde Yeniçeriler tarafından kullanılıyordu. Kule 16. yy'da Kasımpaşa'daki donanmada tutsakların barındırıldığı yerdi.

II. Selim döneminde (1566-1574) Galata Kulesi asıl gözlemevi Pera'da olan Türk Astronomu Takiuddin tarafından yenilerek gözlemevi olarak kullanıldı. Daha sonraki yüzyılda II. Mustafa döneminde (1695-1703) Şeyhülislam Feyzullah Efendi bir Cizvit papazı ile birlikte Kulede bir gözlemevi kurmaya çalıştıysa da bu çabaları 1703 yılında öldürülmesiyle yarım kaldı.

Galata Kulesi Osmanlı döneminde, çeşitli sebeplerle, fakat özellikle 1794 yılındaki (III. Selim dönemi) büyük Galata yangını nedeniyle II. Mahmut tarafından 1832 de yeniden yaptırıldı.

Kulenin konik tepesi. 1875 yılında bir fırtınada uçtu ve daha sonraki restorasyon sırasında yenilenmedi. Bundan sonra kule 1964 e kadar yangın kontrol istasyonu olarak kullanıldı ve 1967 de turistik hizmete açılana kadar restorasyon için kapalı kaldı. Bu restorasyon sırasında Osmanlı döneminde yapılan değişiklikler de göz önüne alınarak Cenevizliler dönemindeki yapıya daha uygun olması için konik tepe tekrar eklendi.



 

FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 06-23-2010, 01:15   #2
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
Galata Kulesinin Gizemi





Otobüs yol almaya devam ediyordu. Uykulu gözlerini aralayarak nereye geldiklerini kontrol etmeye çalıştı. Otobüsün, güneşten sakınmak için çektiği perdesini açtı ve dışarıya baktı. Bir mavilik arıyordu gözleri. Ona öyle demişlerdi çünkü. "-Engin bir mavilikle karşılaşacaksın. Elinle tutacakmış gibi olacak fakat tutamayacaksın. Şehirle denizin bu kadar iç içe geçtiği başka bir yer yoktur çünkü." Evet burası İstanbul'du. Yıllarca kulağına anlatılan gizemli şehir yani. Burasını kendisi için gizemli buluyordu, çünkü hayatında bir kere olsun görmediği sadece kartpostallardan birkaç kez bakabildiği , ama devamlı dinlediği bir şehirdi orası. Ona buraları yıllarca dedesi anlatmıştı. Gece yatağına yatar, uzun uzun dedesinin anlattıklarını düşünürdü. Hayalinde oralarda gezer , rüyalarında ise muhakkak oralara giderdi. Hiç görmediği yerleri rüyada görmek, tuhaftı ama oluyordu işte.

Dedesi hep İstanbul'u özlüyor ve oraları anlatıp duruyordu sürekli. Kolay değil, koca bir ömrü oralarda geçirmişti. Dedesinin kaderinin İstanbul'la kesişmesi ilginç bir hikayeye dayanıyordu. Gençlik yıllarında akraba kızlarından birini sevmiş, evliliklerine izin vermeyeceklerini anlayınca da İstanbul'a kaçmışlardı. Yol İz bilmeden geldikleri bu büyük şehirde zor günler geçirmiş, fakat bir çok Anadolu İnsanı gibi taşı sıkmış suyunu çıkarıp yaşamışlardı. Önceleri Kadıköy kenarında küçük bir yer evinde kalmaya başlamışlar, sonraları tanıdıkları bir kişinin vesilesiyle Karaköy tarafına taşınmışlardı.

Artık hayatlarının dönüm noktası olan yerdeydiler. Galatanın sırtlarında mütevazı bir yaşantıya başlamışlardı. Sıkıntılarla küçük mutlulukların iç içe girdiği bu devrede her bunaldığında hemen yanı başlarındaki kuleye çıkardı. Köydeki eski caminin minaresine çıkıp enginleri süzdüğü günleri hatırlardı. Ne acılarını , dertlerini paylaşmıştı bu kuleyle. Evet burası tarihi Galata Kulesinden başka bir yer değildi. Dedesi bu kulenin merdiven basamak sayısını bile biliyordu. Her çıkış inişte üşenmeden bunları bile saymıştı. Ve ağzını açıp ne zaman İstanbul dese ardından Galata Kulesiyle ilgili bir şeylerde eklemeyi ihmal etmezdi.

Araba durur gibi olunca daldığı alemden kurtularak etrafına bakındı. Az önceki tenha yollar nedense birden kalabalıklaşmıştı. Uzaktan yüksek yapılı binalarda görünmeye başlamıştı. Birden heyecanlandı. Yanındakine sormak istedi , sonra vazgeçti. Biraz daha ilerlediler. Artık arabaların ve binaların arasında yol alıyorlardı. Birden! Evet Evet birden onu gördü. Dedesinin yıllarca anlattığı maviliği. Gittikçe büyüyen ve Şehirle iç içe girmiş bir mavilik. Derken otobüs bu maviliğe yaklaştı. Artık denizin yanı başında gidiyorlardı. Pencereye iyice yaslanmış dalmış gitmişti. Köyde balık tutup arada serinlemek için girdiği dereyi hatırladı. Tebessümü dudaklarına yayıldı.
Birçok otobüsün yanyana durduğu geniş ama kalabalık bir mekana geldiler. Arkadan muavinin sesi duyuldu.

"-Haremde inecekler hazırlansın!" . Otobüste bir hareketlenme oldu. İster istemez o da yerinden doğruldu. Üst raftan eşyalarını aldı. Otobüsün arkasına doğru yürüdü. Ve ilk adım. Artık yıllardır kendisine anlatılan İstanbul toprağına basıyordu. Geldiği otobüsün servis aracı ile Üsküdar'a doğru yol almaya başladılar. Yine deniz kenarından ilerliyorlardı. İkinci kez son durak sesini işitti. Diğer yolcularla birlikte bu küçük aracıda terketti. Kendisine tarif edildiğine göre Eminönü'ne giden gemilere binecek karşı yakaya geçecekti. Oradan ver elini Karaköy. İşte Eminönü'ne giden gemiler tam karşıdaydılar. Yolun karşısına geçecekti. Ama bu hiçte kolay olmadı. Arabalar bir türlü durmuyorlardı. Yanına gelen birkaç kişiyle birlik olup ancak geçebildi karşı tarafa. Herkesin yaptığını yaptı. Gişeden bir jeton aldı ve gemiye bindi. Bu kendisine oldukça garip gelmişti. Bir köşeye oturdu. Karşı taraflara bakmaya başladı. Kendisine anlatılan şeylerle gördüklerini bir araya getirmeye çalışıyordu ama bunda pekte başarılı olduğu söylenemezdi.

Gemi karaya yanaştı. Yolcularla birlikte gemiden indi. Denk geldiği ilk kişiye, Karaköye nasıl gidileceğini sordu. Aldığı cevap onu memnun etmişti. Çünkü artık arabaya falan binmesine gerek kalmamıştı. Şu ilerde görülen köprüden yürüyerek karşıya geçecekti o kadar. İki yanında onlarca insanın olta sallandırdığı ve birçok kişinin de birbirini görmeden adımladığı köprüden yürüyerek karşı tarafa geçti. Aslında önce, kendisine verilen adresteki yakınlarının evlerini bulması gerekiyordu ama onun aklı başka bir yerdeydi.

O Galata kulesini düşünüyordu. Nasıl bir şeydi. Ne kadar uzundu. Kendisine anlatıldığı kadar etkileyicimiydi. Karşı kaldırımda yürüyen yaşlı zatın yanına yaklaştı ve Galata kulesinin nerede olduğunu sordu. Yaşlı zat önce tebessüm etti. Sonra başını kaldırdı ve arkalarında uzanan kocaman kuleyi göstererek
"-Benimle dalga geçmiyorsun ya evlat" dedi. "-Galata kulesi tam arkanda duruyor." Şaşkınlık içersinde bakakaldı. Kendisine anlatılanlar ve gördükleri artık kafasında dönüp duruyordu. Sanki hayattan, birkaç saniye de olsa kopmuştu. Yaşlı zata teşekkür ederek kuleye doğru ilerlemeye başladı. Tam kapısına geldiğinde durdu. Acaba içeriye girebilecek miydi. Yanından geçen birkaç kişinin de kuleye girdiklerini görünce onlardan aldığı cesaretle o da daldı. Birkaç basamak merdivenden sonra dar bir kapıdan geçtiler.

Artık kulenin içindeydi. Köydeki cami minaresinin içi gibi bir yer değildi burası. Oldukça genişti. Tam önünde başlayan merdivenler yukarıya doğru kaybolup gidiyordu. Diğer girenlerle beraber tırmanmaya başladı. Dördüncü kata gelmişti ki dedesinin söyledikleri geldi aklına. Büyük bir yangın sonrası hasar gören kule dördüncü kattan itibaren yeniden yapılmıştı. Bu nedenle bu kattan sonra Türk yapısı olan mazgallara rastlamak mümkündü. Bu mazgalları inceleyerek yukarıya doğru yol almaya devam etti. En üst katta birçok insan masalara oturmuş birbirleriyle muhabbet ediyorlardı. O da bir sandalye çekti. Pencerelerden birinin yanına yaklaşarak manzarayı seyretmeye başladı.

Denize, cami minarelerine, aşağıda kaynaşan kalabalıklara bakarken Galata Kulesinin eski halini düşündü. Kim bilir bu yapı nelere şahit olmuştu. Kimleri görmüş nelere şahitlik yapmıştı. Duyduğu kadarıyla Roma'dan beri vardı bu yapı.



Derken bir el omzuna dokundu. Döndü ve baktı. Omzuna dokunan el orta yaşlı mütebessim simalı bir kişiye aitti.
"- Çok düşünceli görünüyorsun" dedi bu kişi.

"-hayırdır inşallah" hayırdır dedi delikanlı.

"-İstanbul'a ilk kez geliyorum. Özellikle Galata Kulesini çok merak ediyordum. Sonunda görmek nasip oldu. Ama şimdi de beni başka bir merak aldı."

"-Söyle ki dermanını bulasın" dedi bu orta yaşlı zat. Delikanlı devam etti.

"-Bu eski kule kim bilir hangi devirleri hangi devletleri gördü. Bunu düşünüyorum." Gözlerinden, okumuş biri olduğu anlaşılan zat, delikanlının gözlerine bakarak.

"-Gerçekten bilmek istiyor musun?" diye sordu. Delikanlı heyecanlandı ve başıyla tasdik etti. Peki dedi o zaman garip adam, beni iyi dinle. Bu kule gerçekten de çok eskidir. Belkide İstanbul'da bulunan en eski birkaç yapıdan biridir. Doğu Roma İmparatorlarından Anastasius tarafından MS.507 yılında bir fener kulesi olarak yaptırılmıştır. Bu bölge daha sonra Cenevizlilerin eline geçmiş onlarda buraları korumak için surlarla çevirmişler, böylece bu kule Galata surlarının baş kulesi haline gelmiştir.
"-Ya Osmanlılar dönemi" dedi delikanlı.

"-En çok onların dönemini merak ediyorum."

"- İstanbul Osmanlılar döneminde alındığında bu kulenin tepesinde bir haç varmış. Sultan Fatih bu haçı kaldırtmış ama kulenin adını da İsa Kulesi koymuş. Hatta bu konuyla ilgili olarak şu manzumeyi de söylemiş;
Bağlamaz Firdevse gönlünü Kalata'yı gören
Servi anmaz anda ol Servi dilarayı gören
Bir firengi sivelü İsayi gördüm anda
Kim Lebleri dirisüdür dir idi İsayi gören
Kanuni Süleyman döneminde bir ara burası zindan olarak kullanılmış. Kasımpaşa tersanesindeki esirler burada kalıyorlarmış. Ama sana daha ilgincini söyleyeyim bir ara zindan olan bu yer bir ilim araştırma merkezi olarak ta kullanılmış.

"-İlim merkezi mi ? Nasıl yani?"

"-Yanisi şu: Sultan 3.Murad döneminde rasathane yapmışlar burayı. Osmanlının işlerine akıl sır ermiyor anlıyacağın."

"-Peki daha sonra?"




"-Aslında bu kulenin tarih boyunca icra ettiği en önemli vazife yangın kulesi olma özelliğidir. Galata Kulesine eskiler Galata Yangın Kulesi derlermiş. Günün yirmi dört saati İstanbul'u gözetleyen yağız köşklüler buralarda döner dururlarmış. Lale devrinde ilk resmi itfaiye birliğinin kurulmasından sonra burası işte bu konuma sokulmuş.

"-Peki bu kule hep aynı şekilde mi kalmış. Hiç değişikliğe uğramış mı?"
"-Uğramaz olur mu. Uğramış tabiki. Bir kere yangın gözetleme kulesi olan bu yer ne yazık ki yangınlardan en çok nasibini alan binalardan biri olmuş. 3.Selim döneminde taş duvar üzerine ahşap iki oda ve kurşun kaplı bir çatıdan oluşurken, ciddi bir yangın sonrası bu ahşap bölümler tamamen yanmış ve dört tarafa çıkıntılı dörtlü köşk bölümleri yapılmış. Buraya birde sofa eklenerek burası kahvehane haline getirilmiş. Fakat 1831 de çıkan deprem sonucu bu kısımlarda yanınca üst kısım tamamiyle değiştirilerek bugünkü görünümü kazandırılmış.

"-Bugünkü hali derken kasteddiğiniz kısımlar nereleri ?"

"-2.Mahmud döneminde yaptırılan kemerli ve 14 pencereli kat. Ayrıca kurşun kaplı sivri kule."

"-Burası bana üzerinde saat olan kuleleri hatırlatıyor ama bir saat yok."
"-Aslında bir ara o da varmış. Sultan 2.Mahmud'un emriyle bir ara saat de yerleştirilmiş."

"-Peki yangın gözetleyenler yangın olduğunda bunu halka nasıl duyuruyorlarmış?"
"-Önceleri büyük bir kös varmış kulenin tepesinde. Sonraları bayrak ve fener asmaya başlamışlar. Hem bunu o kadar teferruatlı yapıyorlarmış ki şaşarsın."
"-Söylemek istediğinizi pek anlayamadım."
"-Anlatayıp o zaman. Yangın görüldüğü zaman şu karşıdaki İcadiye tepesine haber vermek için gündüz kırmızı bir bayrak ve geceleri kırmızı bir fener asılırmış. İcadiye tepesi yangının olduğunu görünce top atışı yaparmış. Top sesini duyan bütün İstanbul halkı yangın semtini öğrenmek için "köşklü"leri beklermiş. İstanbul içi, surlar, Haliç kıyısından, Eyüp ve Marmara kıyısından Yeşilköy'e kadar olan kısımda yangın olduğu zaman gündüzleri biri sarı biri kırmızı iki bayrak ve geceleri iki kırmızı fener asılırmış. Yangın, Kadıköy, Üsküdar ve Boğaziçi' nin Anadolu yakasında ise gündüzleri tek yeşil bayrak ve geceleri tek yeşil fener asılırmış. Beyoğlu tarafı ve Boğaziçi'nin Rumeli tarafı için ise gündüzleri bir beyaz bayrak ve geceleri bir beyaz fener asılırmış. "

"-Başta top atılırken sonraları neden bayrak asılmaya başlanmış peki."
"-Bu top atışlarının, halkı, düşman geliyor sanarak evhamlandırması üzerine II.Abdülhamid tarafından kaldırılmıştır."
"-Ha birde Hazarfen Çelebinin uçma olayı var değil mi?"
"-Evet o da var. Ama o daha eski zamanlarda olmuş. Sultan 4.Murad zamanında yani günümüzden yaklaşık 350 yıl kadar önce. "
"-Sahiden de uçmuş mu Hazarfen Çelebi ?"
"-Uçmuş ya. Hem de Üsküdar'a kadar. Yani şu karşı kıyıların ilersi." İhtiyar adam birden ciddileşti. Doğrulur gibi oldu. Gözlerini önce kıstı ve uzaklara baktı. Sonra iri iri açtı. Ve şunları söyledi.
"-Oğul keşke bizim tarihimiz dile gelse ve anlatsa. O zaman anlayacağız ki kıymetini bilemediğimiz, yanlış anlamaların kurbanı ettiğimiz atalarımız ne kadar önemli insanlarmış ve ne büyük işlere imza atmışlar."
Delikanlı çok memnun olmuştu. Bu anlatılanlar onu adeta kendinden geçirmişti. Yerinde duramadı ayağa kalktı. Galata Kulesinin 14 penceresinden birinin karşısına geçti ve bir Üsküdar'a, bir İcadiye tepesine bakmaya başladı. Bir yandan da daha adını bile bilmediği bu esrarengiz kişiye minnet duygularını ifade etmeye çalışıyordu.
"-Çok sağolun. Bunları anlatarak bana büyük bir iyilikte bulundunuz. Yıllarca köyde dedem bana buraları anlatır dururdu. Ama hiç bu kadar detaylı anlatmamıştı. Tarihe merakım vardı. Ve Okumaya geldiğim İstanbul'da ilerde belki tarihçi olabilirim diye düşünüyordum. Ama artık düşünmüyorum. Bunu gerçekten istiyorum. Bu arada adınızı bile bilmiyorum. Bana bu kadar yardımcı olan Siz kimsiniz ? "

Delikanlı bu son cümleyle birlikte hızla geriye döndü. Kendisine bu kadar yardım eden bu kişiye sarılmayı bile düşünürken birden boş bir masayla karşılaştı. Yaklaşık bir saattir konuştuğu kişi neredeydi. İşin ilginç yanı masada sadece kendi sandalyesi vardı. Kafasını toparlamaya çalıştı. Oradan geçen garsonlardan birine yanındaki kişiyi sordu. Yüzüne garip garip bakan garson bir saattir yalnız oturduğunu söyleyince uyuduğu derin uykudan uyanır gibi oldu. Yeniden pencereye yaklaştı. Ufuklara baktı. Yapılara , insanlara; Eski bir payitahtı uzun uzun süzdü. Gizemlerle dolu bir başkentti burası.

"-Bu daha bir başlangıç" dedi...

Alıntı
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-26-2022, 17:37   #3
Kullanıcı Adı
FatihCihannur
Standart
Ellerinize sağlık teşekkürler.
FatihCihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi