Bir çorba için uğradığım lokantada kimsecikler yok. Vakit, öğle üstü.

Bir lezzet büyücüsü olan İbrahim krizden yakınıyor. Daha önce böyle bir ekonomik durgunluk dönemi yaşamadığını altını çize çize anlatıyor.

Aynı şeyleri bir gün sonra sabah bizim bakkaldan dinliyorum. Hemen karşısındaki pastanenin de kapanacağını ilk defa ondan duyuyorum.

Ev kirasını veremediği için evini dükkanının arkasına sığıştırmaya çalışan konfeksiyoncudan tutun da bir ay içinde sadece 26 kitap satan yayıncıya kadar...

Bu çığlıklar gittikçe artıyor.

***

Bunlar, sesini duyduklarımız...

Bir de sesi bize ulaşamayan milyonlar var.

Onlar için en önemli haber hangisi biliyor musunuz?

Ekmeğe gelen zam.

İstanbul’da önceki günden itibaren 300 gram ekmeğin fiyatı yüzde 13 artarak, 75 Yeni Kuruş’tan 85 Yeni Kuruş’a çıktı.

350 gram ekmek 1 YTL...

1 kilo ekmek de 2.85 YTL oldu.

Ekmeğe zam gelince, geçenlerde gittiğim Esentepe’de gördüğüm Halk Ekmeğin önünde bekleşen yığınların hayatı da daha çekilmez hale gelecek.

Adana’da 20 kuruşluk ekmek için gecenin karanlıklarında toplaşan çaresiz yoksulların da...

Bir kız çocuğunun zar zor aldığı ekmeği çamurun içine düşürdükten sonra tutamadığı gözyaşlarını gösteren televizyon görüntülerini anımsıyor musunuz?

***

Ekonomik hayatın içinden yırtılarak gelen çığlıkların daha genel ve teorik düzeyde bir yorumuna da dün yayınlanan bir raporda rastladık.

Merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üye ülkelerle ilgili ‘ekonomik görünüm’ raporunu yayınladı.

Raporun Türkiye bölümünde, ‘uluslararası olumsuz koşullar ve içerdeki siyasi belirsizliğin, Türkiye’de güveni zayıflatmaya devam ettiği’ yorumu yapılmakta...

OECD raporunda, ‘uluslararası mali piyasa koşullarının kötüleştiği ve Anayasa Mahkemesi’nde iktidar partisi aleyhine görülen davanın siyasi hayatta belirsizlik yarattığı, bunun da Türkiye’nin risk priminin ve faiz oranlarının gelişmekte olan ülkelere oranla daha fazla artmasına yol açtığı’ ifade ediliyor.

Bu belirsizlik Türkiye’ye ne getirir?

İlk ağızda hemen getirivereceği olumsuzluk hiç kuşkusuz büyüme oranının düşmesidir.

Nitekim OECD de 2008 için ekonomik büyüme hızının yüzde 4’ün altına düşebileceği uyarısını yapmakta.

Çünkü...

İstihdam yaratma hızı yavaşlıyor...

İşsizlik artıyor...

Kuraklık sonucu tarım üretimi düşüyor...

Üstelik büyüme düşerken enflasyon da yeniden canavarlaşma eğiliminde...

Tabii yeryüzündeki enerji ve gıda fiyatlarının sürekli yukarı doğru hamle etmesi de bu enflasyonist eğilimi azdırmakta.

***

Ne yapılabilir?

Belki bu soruya dün yayınlanan raporun vurguladığı bir tespitten hareketle cevap verilebilir.

Raporda iki konuda belirsizliğin olumsuz etkilerine dikkat çekiliyor:

Bunlardan birincisi, stand-by anlaşmasının ardından makro ekonomik politika hedeflerinde güvenin nasıl sürdürüleceği...

İkincisi ise, pazar beklentileri ile kısa ve orta dönem ekonomik politikaların, siyasi gerilimden nasıl etkileneceği...

OECD, buna şu çareyi öneriyor:

IMF ile sona eren stand-by anlaşması ardından, güvenin tesisi için, mali şeffaflık ve yapısal reformları içeren gerekli ilave tedbirlerin acilen alınıp bir an önce kamuoyuna açıklanması...

Gene, güven tesisi açısından, ilave yapısal reformların hangi süreçlerde nasıl yapılacağının netleştirilmesi ve makro ekonomik hedeflerin güvenilir taahhütlere dönüştürülmesi...

Kısacası IMF ve AB çıpasından kopmuş gözüken...

Ayrıca siyasi belirsizliklerle boğuşan...

Ve bir de yaklaşmakta olan ekonomik krizin sillesini yiyecek olan Türkiye’nin içeride ve dışarıda en çok ihtiyacı olan şey, ileriye yönelik sağlam güvencelerin oluşturulması.

Güvensizlik ortamı, Türkiye’yi zayıflatmakla kalmıyor, krizi de derinleştiriyor.

***

Maalesef...

Ankara’nın suni gündemi ile...

Türkiye’nin gerçek gündemi arasındaki fark yeniden artan bir ivmeyle açılmaya başladı.

Ankara’dakiler boğaz boğaza iktidar kavgası yapar iken...

Türkiye’deki yığınlar ekonomik krizin şahlanan dalgalara altında her gün biraz daha nefessizlikten boğulmaya devam ediyorlar.



Mehmet ALTAN
Star