![]() |
#1 |
![]() Geçtiğimiz haftaya neredeyse Türk medyasının yarısından fazlasını oluşturan iki medya grubu, Doğan ile Karamehmet medyası, arasındaki kavga damgasını vurdu.
Ergenekon belgeleriyle gün yüzüne çıkan ve medya-siyaset ve iş çevrelerinin kirli işbirliğinin ortaya döküldüğü Pamukbank’la ilgili tartışmalar ve karşılıklı suçlamalar hafta boyu devam etti. Mehmet Emin Karamehmet’e ait iken el konulan Pamukbank için Aydın Doğan’ın Mesut Yılmaz ile işi bağladığı yönündeki iddialar, telaşa kapılarak kurnazlığa başvuran Doğan’ın lejyoner gazetecileri tarafından iddiaların geçtiği konuşma bandının önce sahte olduğu yazıldı. Doğan’ın lejyonerlerinin ‘bant sahte’ iddialarına, Karamehmet’in lejyonerlerinden jet hızıyla yanıt geldi. Karamehmet’in gazetecileri, kasedin sahte olmadığını, oradaki isimlerin kod isimler olduğunu belirttikten sonra çok ağır ifadelerle Doğan’ı eleştirerek “Mezar soyucunun gazetesi" başlığını bile kullandılar. Olayın taraflarından Aydın Doğan ile Mehmet Karamehmet, karşılıklı olarak birbirlerini suçlarken, Aydın Doğan’ın yanında uzun yıllar çalışmış ve yakın bir gelecekte Ciner Grubu’nun yayınlamaya hazırlandığı gazetelerin başına geçecek olan Fatih Altaylı da tartışmaya katılarak ilginç değerlendirmeler yaptı. ‘İkisi de haksız İkisi de doğruları söylemiyor. Her ikisi de sütten çıkmış ak kaşık değil.’ diyen Altaylı, Mesut Yılmaz’ın bakanlarından Güneş Taner’in hem Doğan hem de Karamehmet’e yakın biri olduğunu, Derviş’in de Doğan ailesiyle tatil yapacak kadar yakın olduğunu yazarak kavgaya yeni bir boyut daha kazandırdı. Tüm bu olup bitenler bizim “malum medya" olarak addettiğimiz kesimlerin ne durumda olduklarını, kirli ilişkilerin boyutlarını gözler önüne sermesi bakımından kayda değer gelişmelerdir. Gazeteciliği siyasi ve ekonomik ikballeri açısından çıkar amaçlı şantaj aracı olarak görenler, ne zaman ki karşı taraftan kendilerine dokunuldu, kavgada yumruk sayılmaz hesabı karşılıklı taarruzlarla olmadık çirkinlikler ve dibe vuran seviyesizlikler sergiliyor. Hiç hak etmediği halde yeri geldiğinde medya eliyle yıllarca haksızlığa, usulsüzlüğe, iftiraya, çifte standarda maruz kalan mazlumları görmezden gelenler, kendileriyle alakalı en ufak eleştiriye tahammül göstermeyip karşı atağa geçiyorlar. Habervaktim olarak daha önce, gün yüzüne çıkartılmaya çalışılan gerçekler medya-siyaset ve iş çevrelerinin kirli işbirliğinin buz dağının sadece görünen kısmı olduğuna dikkat çekerek; “Gelinen bu noktada olayın üzerine cesur bir şekilde gidilerek büyük bir temizlik yapılmalı ve bu ülkenin makus talihi değiştirilmelidir. Ülkemizde bu zamana kadar hep demokrasi abidesi siyasetçiler ve savunmasız masum halk bedel ödedi. Kimisi malıyla kimisi canıyla. Sonuç olarak kaybeden hep Türkiye oldu. Milli kültürümüz yozlaştırıldı, Seküler hayat dayatılarak öz değerlerimiz dezenforme edildi. Şimdi sıra eli kanlı, demokrasi ve milli irade katili, faşist cuntacılarla birlikte onlara lojistik destek sağlayan 'malum medya' da.” demiştik. Burada siyasi iktidara önemli bir görev düşüyor. Yıllarca Doğan Grubu’nda, şimdilerde Karahmehmet Grubu’nda medya yöneticiliği yapan ve önemli bir “tanık” olarak addedeceğimiz Serdar Turgut, son yazısında her iki grup için, içinde bulundukları durumu dışa vuran tarihe not düşülecek ifşaatlarda bulundu. Siyasi iktidara adeta çağrı yapan Turgut, her kurumun temizlenme sürecine girdiğini, bir tek medyanın kendi geçmişiyle hesaplaşmaya yanaşmadığını, bu ülkenin temizlenmesi ve aydınlık bir geleceğe doğru yürümesi, medyasının da temizlenmesiyle mümkün olabileceğine vurgu yaparak: “… Bu ülkede bir dönemde en ahlaksız ilişkileri siyasetçilerle kurmuş olan başka işadamları hakkında komplolar düzenleyen gazetelerin patronları ve yöneticileri kendi geçmişileriyle yüzleşmemek için büyük yüzsüzlük sergileyip o geçmiş hakkında çıkan haberlere saldırıyla cevap veriyorlar, asıl konuya cevap vermek yerine hedef şaşırtmak için başka konuları gündeme getiriyorlar. Bu onların alıştıkları, her zaman oynadıkları oyundan ibaret. Dün gazetelerinde tam iki sayfayı tamamen yalan habere ayırdılar. Bu onlar için bile rekor sayılabilecek bir durum. Biz gel sıkıyorsa bir dönemde siyasilerle kurmuş olduğun kirli ilişkiler sonucunda yaptığın komploları konuşalım diyoruz, onlar başka yalanlarla cevap veriyorlar. Ama biz asıl konuyu unutturmayacağız. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Geçmişle hesaplaşılırsa medyada da temizlenme sürecinin başlatılacağına inanıyoruz. Bu nedenle ülkede birçok önemli olay daha olurken (örneğin Başbakan çok önemli bir barış misyonu tamamlamışken, İran ile önemli adımlar atılmışken) ben bir ‘Gündem’ yazısını daha medyada temizlik olayına ayırmaktan çekinmedim. Bunun Türkiye’nin temizlenme süreci ile alakalı olduğunu düşünüyorum çünkü. Kirliliğin ana oyuncuları da bu gerçeğin farkındalar. Sıranın kendilerine gelmekte olduğunu anladılar, korktular. Birkaç gündür yazdıklarına bakıyoruz; korku ve panik her satırlarından damlıyor. Yalan tefrikası şeklinde çıkmaya başlayan gazeteleri, zaten dibe vurmuş prestiji bir kez daha ayaklar altına almaktan çekinmedi. Attıkları yalanların hesabı tek tek mahkemede sorulacak, geçmişte açılan davalardan çıkan beraat kararları tek tek mahkemelere sunulacak, o kâğıtlar utanmazların suratına vurulacak. Sonra da mutlaka ama mutlaka o dönemlerin hesabı da sorulacak. Utanmaz siyasetçiye de, gazeteciye de, o çetelere de gereken ders mutlaka verilecek. Türkiye’ye bu hizmeti yapacağız. Aydınlığa açılan yolun önündeki son engel de süpürülüp temizlenecek. Son tartışmaların Türkiye’ye hayrı çok oldu ama benim açımdan en acı tarafı Mesut Yılmaz, Kemal Derviş, Engin Akçakoca gibi insanların suratlarını tekrar görmek oldu. O tipleri görünce; o dönemin vıcık vıcık ilişkilerini, aşağılık anlayışları tekrar hatırladım maalesef. Okuyucuya da hatırlattık onları istemeden. Bu da temizlik yolunda verdiğimiz bir taviz olarak kabul edilir inşallah…” diye yazdı. Bu satırların özeti “Gelin bizi temizleyin!” çağrısıdır. Bu bir fırsattır. Aydınlık bir gelecek, aydınlık bir Türkiye, temiz bir toplum için; işi birbirlerine “sıra kimde?” aymazlığına kadar götüren bu odaklara neşter atmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Temenni ederiz ki “gelin bizi temizleyin” çağrısı AYM mensuplarının zamanında siyasi iktidara “Gelin bizim yapımızı değiştirin, üye sayısını artırın, yeni üyeleri TBMM atasın” akıbetine uğramaz! AK Parti iktidarı bu adımı atmazsa, ‘aydınlık gelecek’ temennisi bir hayalden ibaret olur. Bizden hatırlatması! habervaktim
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|