![]() |
#1 |
![]() GELİN TANIŞ OLALIM
Gelin önce bir kendimizle bir tanışalım. "Merhaba kendim" diyerek sağ elimizle sol elimizi tutup tokalaşalım. Hatta kollarımızı göğsümüze dolayıp kendimizle bir kucaklaşalım. Kalbimizle dost olup, ruhumuzla barışalım. Sonra, " ben kimim, nerden geldim, nereye gidiyorum, vazifem nedir?" gibi soruların cevabını bulalım. Herkes kendisine "ben kimim" diye sorsa, acaba kaç kişi bunun doğru cevabını verebilir ki? Her halde herkes cebindeki nüfus kağıdın çıkartır, bakar, " falandan olma, falandan doğma, falan yerin nüfusuna kayıtlı falanca" diye bir cevap bulabibilir. Ama kazın ayağı öyle değil işte. İnsanın kendini bilmesi bu kadar basit olsaydı, Peygamber Efendimiz " Kendini bilen Rabbini bilir" uyarısında bulunmazdı. Demek ki insanın Rabbini bilmesi için önce kendini bilmesi, kendi ruhundaki ve benliğindeki zenginliklerin nereden geldiğini idrak etmesi gerekiyor. Gözle görülemeyen bir mikroba mağlup olacak kadar âciz olan insan, aynı zamanda kâinatın halifesi olarak görevlenerilmişse, demek ki güç ve kudret kendi cüz'i iradesinde değil, arkasındaki külli iradeden gelmektedir. Bir ördek yavrusu yumurtadan çıkar, bir kaç gün sonra en yakın su birikintisine doğru koşar ve yüzmeye başlar. Yani o yavrunun fıtratına bu bilgi ve beceriler daha önce yüklenmiştir. Halbu ki bir insan dünyaya geldikten sonra aylarca oturamaz, yürüyemez, karnını doyurmaktan âcizdir. Yıllar sonra ancak yürümeyi ve yüzmeyi öğrenebilir. Demek ki insanın vazifesi "teellüm ile tekamül etmektir." Yani talim ederek, çalışarak, öğrenerek gelişmektir.Kendisine verilen akıl ve irade ile hem kendini tanıyacak, hem de onları kendisine veren Rabbini tanıyacaktır. Kendimizi tanıdıktan sonra, çevremizi de tanımak zorundayız. Dünyada tek başımıza yaşamadığımıza göre, dünyayı paylaştığımız diğer canlılarla da tanışmak, onlarla diyalog kurmak, iyi geçinmek gibi bir yükümlülüğümüz var. Çevremizdeki varlıkları ve olayları tanımazsak, " hayat bir mücadeledir" der geçeriz. O zaman her şeyin her şey ile bir çarpışma, bir savaş halinde olduğunu düşünürüz. Ama çevremizi iyi tanırsak, hayatın bir mücadele değil, bir "muavenet" yani yardımlaşma olduğunu görürürüz. Kendi dışımızdakilerle hep mücadele etmek değil, onlarla yardımlaşa içinde olmamız gerektiğini düşünürüz. O zaman kavgalar, korkular, kaygılar ortadan kalkar. İnsan hayatından lezzet alır. Yunus Emre, "Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım" derken, herhalde böyle bir hayat anlayışını telkin ve tavsiye ediyordu. Herkesi düşman görmek, her şeyden dehşet almak, her fikir ve düşünceden bir zarar geleceğini düşünmek, hayatı zehir etmekten başka bir şey değildir. İnsan kendini bilse, sonra Rabbini bilse, her bütün mevcudatın bir yardımlaşma içinde olduğunu idrak etse, o zaaman ne ateş yağdıran yıldırımlardan korkar, ne ağzından alev saçan yanardağlardan dehşete düşer, saatte milyonlarca km. hızla dünyamıza yaklaşan yıldızların ve gezegenlerin dünyamıza çarpacağından endişe eder. Bütün bu harika olayları zevkle ve hayretle temaşa eder, zevk alır, "ALLAHU EKBER" diyerek takdir ve şükranlarını arzeder.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() kednimizi tanıyamıyoruz çünkü maneviyatımız yetersin
kendimizi tanıyamıyoruz çünkü halan 3 aylık çocuk gibi aciziz kendimizi tanıyamıyoruz çünkü büyüklere saygımız kalmadı yani biz biz değiliz artık biz olalım ve tanıyıp tanışalım teşekkürler çok güzel ve anlamlı bi yazıydı |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|