![]() |
#1 |
![]() Köşe Yazılarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz arkadaşlar.
http://www.akgenclik.org.tr/tr/bugun...2009)-452.html
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() İsmimi bağışlıyorum
11/06/2009 [email protected] Bana adınızı bağışlar mısınız? Ben bağışlıyorum. İsmim, Ertuğrul Özkök’ün ismine armağan olsun. Çünkü, ‘AK Parti mi, AKP mi?’ tartışmasına felsefi bir boyut kazandırdı. Çünkü, herkeste gıpta edilecek taraflar bulursunuz. Onun da güzellikleri var. Ben, Ertuğrul Özkök’te en çok iki şeye gıpta ederim. Bir; pazar yazılarının tadı. İki; komplekssiz oluşu; pişmanlıklarını, özürlerini, yanlışlıklarını hiç çekinmeden yazabilmesi. Daha yeni, isim tartışmasında üslup şehvetine kapıldığı için kendi kendisini eleştirdi. Bunlar, bilhassa egosu şişik gazeteci taifesinde nadiren görülen hasletlerdir. Yalnız Özkök bilmeli ki, dara düşenin imdadına koşmak da büyük bir erdem... Ben de şimdi halimi Özkök’e şikâyet edip, kendi payıma yardım istiyorum. *** ‘AK adı verilmez, alınır, hak edilir’ dedi. Dedi demesine de, cin şişeden çıktı bir kere, durur mu? Ondan ilham alan bir okuyucum da tutturdu, benim adıma taktı... İsmimi hak etmediğimi düşünmesin mi! İlla, mahkeme kararıyla değiştirmemi istiyor. Ne diyeceğimi bilemedim. ‘Edepsizlik etme’ diyemedim; tartışmayı uzatmak neye yarar ki... Hem bana göre bu, terbiye değil, huy meselesi. ‘Can çıkar, ama huy çıkmaz’, derler. Genlerimize mi işlemiş ne, birinden hoşlanmadık mı, adına göz dikeriz önce. Hemen lakap uydurur; adıyla, soyadıyla oynamaktan tarifsiz bir keyif alırız. Ama ortada da bir cenaze var, kaldırmak gerek. Biri çıkıp, ‘isminizle müsemma değilsiniz’ derse, haliniz nice olur? O kimseye ne demek lazım gelir? Öyle ya, bir okuruma göre ben, ‘Akif’ adını hak etmiyor muşum. Mesela Ahmet Taşgetiren, ismiyle müsemma olmak için taş mı getirmek zorunda? Ya Hüseyin Gülerce... Hep güler yüzlü mü olmalı, soy ismini hak etmek için? Eğer biri çıkar da beğenmedim halini, ismine uymuyor derse?... Olmaz demeyin, hepimizin başına bir gün gelebilir. Acaba iyi mi etti, isim felsefesi yapmakla, emin değilim. Daha, park ve bahçelerin tabelalarını ne yapacağımıza karar veremedik. Kenan Evren adını okul ve sokaklardan kazıyıp kazımamayı tartışırken, bir de bu çıktı başımıza. Tartışmayı buraya Özkök taşıdığına göre, bence bize çıkış yolunu da o göstermeli. *** İsim takıntılıyız, velhasıl. Öteden beri isim beğenmeme alışkanlığımız var. Onun için lakap takmayı bu kadar çok seviyoruz. Başkalarına yeni isimler vermeye çok hevesliyiz. Sadece AK Parti’ye adıyla hitap etmemek değil mesele. Kürt Bölgesel Yönetimi’ne de Kuzey Irak adını uygun görüyoruz. Biz ne dersek, o!... Herkes kafasına göre isim seçecek değil ya. Yağma yok... Önce layık olup olmadığına bakıp, değilse kendi yakıştırdığımız isimle çağırırız biz. Bütün bunları bilip gördükten sonra Ertuğrul bey, siz söyleyin; Benim halim ne olacak şimdi? Sabih Kanadoğlu Moldova’ya Kriz mühendisliği, her babayiğidin harcı değildir. Çetin Altan, koca bir ömrü bize ‘nasıl dünyalılaşacağımız’ı anlatmakla geçirdi. Meslek erbabımız, dünyanın her yerinde iş yapacak standartlara yükselmeliydi. Bu konuda güzel haberlerim var. Tesisatçılarımız henüz Moldova’da musluk tamir edebilir mi, bilmiyorum. Ama orada kriz mühendislerimize çok iş düştüğü kesin. Galiba, dünyayı yavaş yavaş kendimize benzetiyoruz. Ne kadar övünsek, az. Cumhurbaşkanlığı seçimini büyük bir maharetle krize dönüştürmüştük. Şimdi o krizi, civar bölgelere de ihrac ediyoruz. *** Başbakan Erdoğan’ın daha geçen hafta ziyaret ettiği Moldova’da siyaset kilitlendi. İktidardaki Komünist Parti, iki turda da Başbakan Zinaida Grecenaii’yi seçtiremedi. 101 sandalyeli Meclis’te, 61 oyu yakalayamadılar. İlk turda 60, ikincisinde 59 oy çıkmış. Muhalefet partileri boykot edince, gerekli çoğunluk sağlanamamış. 3 Haziran’dan bu yana Meclis münfesih; erken seçime hazırlanıyorlar. Yine de cumhurbaşkanlığı seçimini, dört başı mamur bir demokrasi krizine çeviremediler. İçinden bu kadar kolay çıkılan krize, kriz denir mi? Arap saçı gibi kör düğüm olmalıydı. Diyorum ki, 367 Sabih Kanadoğlu bir el atsa... İşe yarar bir formül bulur, belki. Olmadı, seçildikten sonra hâkim karşısına çıkarma yollarını gösterir. Garip gurebaya yardım, sevaptır... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Başbakan'ın duygularını izlemek
İSMET BERKAN 11/06/2009 [email protected] Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen gece seçim dışı dönemlerde pek az yaptığı bir şeyi yaptı ve bir televizyon mülakatına konuk oldu. atv’de yayımlanan mülakatta, Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas, aynı gazetenin yazarı Hasan Bülent Kahraman ve Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu’nun sorularını yanıtladı. Programı tecrübeli televizyoncu Mehmet Akarca yönetti. Başbakan doğal olarak tamamına yakını güncel iç ve dış politika olayları ile ekonomiden oluşan sorulara saatlerce yanıt verdi, ben de dikkatle izledim. Gariptir, o ülkenin Başbakanı, bizler de işinin bir bölümü Başbakanı dikkatle izlemek olan gazeteciler olduğumuz halde aslında Başbakanı çok da dikkatli izlemiyoruz, onun bütün konuşmalarını, dolayısıyla da ruh halini yeterince yakından görmüyoruz, hele hele elimizde dört başı mamur bir Recep Tayyip Erdoğan portresi çıkarabilecek kadar insani materyal de çok az. Oysa Başbakan Erdoğan bir makine değil, bir insan. Üstelik geçmiş başbakanların, siyasi liderlerin pek de kendilerini göstermek istemedikleri türden, etten kemikten, duygu yüklü, duygularını gizlemeyen bir insan. Bir siyasi analizcinin, duygularını bu kadar gizlemeyen, dolayısıyla zaman zaman duygularının etkisiyle kararlar da alabilmesi mümkün olan bir başbakanı bence bu açıdan da tanıması veya tanımaya ciddi gayret sarf etmesi gerek. Mesela geçenlerde bir haber çıktı, Başbakan’ın kızının Amerika’daki eğitimi sırasında şan eğitimi de aldığına dair. Bu haber bazı gazete ve internet sitelerinde, sanki bir başbakan kızı veya bu başbakanın kızı şarkı söyleyecek olursa bu şaşırtıcı bir şey olur edasıyla, gazetecilikteki karşılığıyla sanki bir insan köpeği ısırmış gibi takdim edildi. Ben haberin yayımlanış biçimini gördüğümde kendimi o babanın ve annenin yerine koymaya çalıştım. Kendi kızlarının aslında övünülecek bir özelliği için başkalarının yaptığı değerlendirmeye ne kadar içerlemiş olabileceklerini tahmin etmeye çalıştım. Sanırım her anne-baba böyle bir şeye içerlerdi. İşte geçen akşamki atv söyleşisinde, sonlarda Başbakan gayri siyasi bir konuya da girdi ve çocuklarından söz etti, şan çalışan kızını anlattı, çocuklarının iyi yüzücüler olduğunu söyledi ve sonra ekledi: “Küçüğü ata filan biner. O yönde bayağı iyidir. Bu tür ekstra bazı şeylerin olması nedense ülkemizde, bazı mahfillerde anormal karşılanır. Kendileri için normal karşıladıklarını bizim çocuklarımız için anormal karşılıyorlar. Sanki uzaydan gelmiş garip mahluklar gibi.” İşte bu ruh halidir Başbakan ile ülkenin bir kesimi arasında hiçbir köprü olmamasının esas nedeni. Derin siyasi analizlere falan ihtiyaç yok, Başbakan’ın bu basit insani tepkisi bile gösteriyor ki, arada aşılmaz uçurumlar var. Başbakan o inançtadır ki, kendisini ve ailesini bazı kesimler hâlâ ‘normal’ ve ‘olağan’ görmüyorlar. Burada Başbakan ve ailesi bir sembol. Başbakan, kendi ailesinin üstünden ‘Onlar gibiyim’ dediği milyonlarca başka aileyi görüyor, daha da önemlisi o milyonlarca aileye bunu hissettiriyor, ‘Sadece sizi değil beni de kabul etmiyorlar’ diyor. Bir yanıyla da çok anlaşılabilir bir durum: Başbakan, bir nevi ‘sosyal kabul’ bekliyor, çocuklarının ata binmesinin, iyi yüzmesinin, şan dersi almış olmasının ‘normal’ karşılanmasını istiyor. Peki tepkisinde haksız mı Başbakan? Belki fazlasıyla hassas ve alıngan olduğunu söyleyebiliriz ama haksız diyemeyiz Başbakana. Bu haksızlığı biz medya organları olarak yapıyoruz. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Bu çalışmaya yapan Genel Merkezi kutluyorum. Dikey iletişim ve bilgi paylaşımı noktasında önemli bir adım. Çok mutlu oldum.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|