06-17-2010, 09:54 | #1 |
Gilad Atzmon: İsrail BM’den derhal atılsın...
Gilad Atzmon: İsrail BM’den derhal atılsın... Dünyaca tanınmış ünlü Yahudi müzisyen Gilad Atzmon, İsrail’in Mavi Marmara yardım gemisine yaptığı saldırıyı sert bir dille eleştirdi. Atzmon dünyada daha fazla savaş çıkmaması için hükümetlerin İsrail’le yüzleşmesi gerektiğine inanıyor. İsrail doğumlu ünlü jazz müzisyeni Gilad Atzmon’a göre, “Gazze’ye yardım konvoyu ‘Mavi Marmara’da infaz tarzı katliamlar yapan ideoloji Deir Yassin, Qibya, Sabra, Şatilla, Qana Gazze ve Jenin’de katliamlar yapan ve Rachel Corrie’yi öldüren ideolojiyle aynıdır. Dahası, İsa’yı öldüren de aynı ideolojidir.” Sözlerine şöyle devam ediyor Atzmon: “Kadim İsrailliler ile çağdaş İsrailliler arasında biyolojik, ırksal veya etnik bir devamlılık yoktur. Yardım konvoyuna yapılan saldırı İsa’yı öldüren ideolojinin uzantısıdır. İsa’nın öldürülmesi iyiliğe karşı vahşice saldırının bir sembolüdür. Aynı şekilde yardım konvoyuna yapılan saldırı da insanlığa ve merhamete karşı yapılmıştır.” 9 barış eylemcisinin ölmesine ve 50 civarında barış eylemcisinin de yaralanmasına yol açan yardım konvoyuna ölümcül saldırıdan sonra konuşan Gilad Atzmon, İsrail’in eylemlerini sert bir dille eleştirdi ve BM üyeliğinden çıkarılmasını talep etti. Atzmon şimdilerde Londra’da yaşayan eski bir İsrail askeridir. Kendisi yalnızca ünlü bir yazar değil, aynı zamanda ödül kazanmış ünlü bir jazz müzisyenidir. Müzik dehası diye tarif edilen Atzmon, Robbie Williams, Sinead O’Connor, Robert Wyatt, Paul McCartney, Tunuslu şarkıcı Dhaffer Youssef’in yanı sıra çok sayıda başka şöhretle birlikte kayıtlar yapmıştır. Sahnede ve sahne dışında güçlü duruşu ve dostane gülümseyişiyle Atzmon, sadece müziği nedeniyle değil, aynı zamanda benzersiz bir düşünür olması hasebiyle de muazzam bir hayran kitlesi edinmiştir. Baskıya karşı korkusuz tavrıyla hayranlık uyandıran Atzmon, ayrıca çoğu kimsenin anti-Semitik diye yaftalanma korkusuyla dillendirmeye cesaret edemediği, tabulaştırılmış bir söylemin de ön saflarında yer almaktadır; bu söylem Yahudi kimliği, Siyonizm ve İsrail hakkındadır. Bu duruşu nedeniyle “kendinden nefret eden Yahudi” diye yaftalanmasına gülüyor Atzmon: “Aslında onları şöyle düzeltmeliyim: Ben sadece kendimden nefret etmiyorum, kendimden nefret etmekten gurur da duyuyorum.” Kendinden nefret etmek konusunda düşünce ve hislerini rahatça söyleyebildiği ve İsrail’i kendinin bir parçası gibi hissettiği için suçlamalar onu yıldırmıyor. Şöyle diyor: “Bizler burada insanlığa karşı duran ölümcül bir ittifakla mücadele ediyoruz.” Bu söylemin ön safında olmasının sebebini, “onların arasından geldiği ve onların nasıl düşündüğünü bildiği” için İsraillilerin mentalitesini başkalarından daha kolay anlayabilmesine bağlıyor. Bizzat kendisi Yahudi kimliği üzerine yıllarca çalışmalar yürütmüş. Ve konuşmalarında Avusturyalı Otto Weininger, Kant, Heidegger, Nietzsche, Lacan ve Marx’ın yanı sıra Doğu filozoflarından da sık sık alıntılar yapmakta. “İsrail bütün uluslararası yasaları çiğnedi, sayısız katliamın hesabını hiç vermedi” diye açıklıyor Atzmon. Öte yandan bu son yardım konvoyunda barış eylemcilerinin katledilmesinin akabinde 9 barış eylemcisinin infaz usulü katledildiğini ortaya çıkaran mahkeme raporlarının dünyanın her yerinde dehşet uyandırdığını vurguluyor. “Çarpıcı gerçek şu ki, nasıl ki onlar Avrupalıların 1930’larda onlara niçin karşı durduğunu anlayamıyor idiyseler şimdi de kendileri dünyanın niçin kendilerine karşı durduğunu anlayamıyorlar. Onlardan neden nefret ettiğimizi sormak yerine suçu başkalarına atıyorlar.” “Yahudi İdeolojisi ve Dünya Barışı” adlı son makalesinde Atzmon şunları öne sürüyor: “Yahudi siyasetinin ve tarihinin söyleminde nedenselliğe yer yoktur… Yahudi kavminin söyleminde her anlatı Yahudi acısının kendini kabul ettirmesiyle birlikte gelişmeye başlar. Bu aynı zamanda neden çoğu Yahudiye göre holokost tarihinin gaz odalarında veya Nazilerin yükselişiyle birlikte başladığını da açıklamaktadır. 1920’ler ile 1940’lar arasında Avrupalıların Yahudi komşularına karşı apaçık dargınlık beslemelerine yol açan koşulları anlama çalışan İsraillilere veya Yahudilere pek rastlamadım.” İsrail’de bir Siyonist olarak doğup yetişen Atzmon, dünyaya gözlerini ilk kez müzik sevgisi sayesinde açtığına inanıyor. “Yahudilerin seçilmiş insanlar olduklarına ve hiç kimsenin bizden daha iyi olmadığına inanarak büyüdüm. Sonra jazzı keşfettim ve büyük jazz müzisyenlerinin çoğunun siyahi Afro-Amerikalı olduğunu gördüm. Bizim üstünlük teoremizdeki ilk çentik bu oldu ve taşları kaldırdıkça daha fazla gerçeği öğrenmeye başladım.” 19 yaşında Atzmon asker olarak Lübnan’a gönderildi ve orada binlerce Filistinlinin sığınmacı olarak yaşadığına ilk kez tanık oldu. “Filistinlilerin yerlerini terk edip diğer Arap ülkelerine gittikleri söylenmişti bizlere. Binlerce sığınmacının temel ihtiyaç maddelerinden yoksun halde yaşadıklarını görünce onların topraklarını çaldığımızı anladım.” Ayrıca Atzmon İsrail ordusunun Filistinlilere yaptığı gaddarlıklara da şahit oldu; bu yüzden elinden geldiğince erken ordudan ayrılıp ülkeyi temelli terk etti. “Çalışmalarım bana Yahudi kimliğinin insanlığa yabancı olduğunu gösterdi, bir kavim kimliği o ve sürgün kültürünün bir sonucu olarak gelişmiş.” Atzmon’a göre, politikaya ve hükümetlere sızma sanatını Yahudilere öğreten, İncil’deki “Ester’in Hikâyesi”ne yakından bakılırsa Yahudi kolektif ideolojisi hakkında çok şey öğrenilebilir. Sözlerine şöyle devam ediyor: “Sızma biçimi Yahudi lobisinin (AIPAC) politik söyleme hâkim olduğu günümüz Amerika’sında apaçık görülebilir. Keza Britanya’da Britanyalı Yahudi Lobisi ve “İsrail’in Dosları” var. Ayrıca Irak’la savaşı savunmuş The Times’ın köşe yazarı David Aaronovitch ve The Observer’ın köşe yazarı Nick Cohen gibi adamlarımız var. Her ikisi de Yahudi gazetelerde yazıyor ve İsrail sempatizanı olarak tanınıyor. Britanya’da yükselen İslamofobiye de büyük ölçüde katkı sundular. Bir milyondan fazla Iraklının ölmesine yol açan Irak’la yasadışı savaşa girdiğinde İşçi Partisi’ne mali destek veren kişi bağnaz bir Siyonist olan Lord Levy idi.” “Dışişleri Bakanlığı yapmış David Miliband gibi adamlarımız var; onun İsrail propaganda sitesinde İsrailli propagandacı yazar diye geçtiğini kaç insanın bildiğini merak ediyorum. Geçen hükümetin iktidarı sırasında, herkes İsrail’in sahte Britanya pasaportlarını kullanarak Dubai’deki bir Hamas liderini öldürmesinden söz ederken, David Miliband İsrail’in savaş suçluları Britanya’ya girebilsin diye evrensel hukuk yasalarını değiştirmeye çalışıyordu.” Son makalesinde Atzmon şöyle yazıyor: “Yeter artık; siyasi çevrelere, medyaya ve akademiye sızmış her İsrailliyi ve Siyonisti ifşa etme ve utandırma vakti gelmiştir.” Belki de içindeki askerlik ruhu nedeniyle Atzmon’un yüzleşemeyeceği pek konu yok. Günümüzdeki en büyük tabu, holokostu sorgulamak. Pekçok Avrupa ülkesinde öldürülen insanların sayısını veya gaz odalarının ne ölçüde kullanıldığını sorgulayan kişiler hapse atılıyorlar. Öte yandan Atzmon şunları korkusuzca söylüyor: “Yahudilerin acı çektiklerini inkâr etmiyorum. Bende orada ailemi kaybettim. Ne var ki yerleşik holokost anlatımı doğruysa neden onu koruyacak yasalara ihtiyaç duyuyoruz.” Atzmon sözlerine şöyle devam ediyor: “Biz soruşturmaya açık tutarlı bir anlatı istiyoruz. Kendimize ve tarihe karşı hakikati ortaya çıkarmakla yükümlüyüz. Burada Hollywood filmleriyle duygusal şekilde insanlara bocalanan hakikatten söz etmiyorum. Ayrıca akademik ve tarihsel araştırmalarla uğraşan insanların mahkemeye verilme ve suistimale uğratılma tehditleriyle korkutulmaması gerektiğini de tekrarlıyorum.” Atzmon dünyada daha fazla savaş çıkmaması için hükümetlerin İsrail’le yüzleşmesi gerektiğine inanıyor. Liderleri Blair ve Brown, Britanya Yahudi Ulusal Fonu’nun fahri patronları iken geçen İşçi Partisi hükümetinin İsrail’in vahşice saldırılarını sürdürmesini hoşgörmesine karşılık yeni hükümet daha güçlü bir duruş sergilemeli. “Gazze’nin en acımasız işgallerinden birine son vermek için İsrail uçaklarını Britanya hava sahasına sokmamalıyız, İsrail’e karşı AB yaptırımlarını dayatmalıyız ve İsrail’i BM üyeliğinden çıkarmalıyız” diyen Atzmon’a göre rüzgar şimdi tersinden esmeye başladı ve birbirlerine insani etik ve ahlâki değerlerle bağlı insanlığın kenetlenmesi şart. Aksi halde Atzmon’un “sonraki adım olarak gördüğü” İsrail’in bizi İran’la savaşa sokması kaçınılmaz.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|