![]() |
#1 |
![]() Nerden geldiğini bilmeden yürüdü, kalabalık fakat fikir ıssızı kaldırımlarda… Kalabalıklar üstüme geliyordu, bense slalomlarla kayan bir yıldızdım. Yalnızdım. Aslında birçoğuna göre arsızdım. Ve yürüdüm sokak lambalarının altından geçerek, dilencileri süzerek ve yalancıları can kulağıyla dinleyen zavallılara üzülerek. Bir ömür yürüdüm. Kalabalıklar aslında bir yok oluş muydu? Yoksa yeni bir var oluşun pıhtılaşmış son anımıydı? Yoksa beynimden geçenler fikir sadakasına muhtaç bir toplumu saran duygu kirliğini malumu ilam, benim densizliğimse israf-ı kelam mıydı? Yağmur karanlığın bağrına bir kurşun gibi saplandı. Tüm hışmıyla sağanak halinde bıraktı kendini iliğine kurşun yemiş esmer bir kadın gibi çırpındı. Yeşil gözlerini kapadı, yumruklarını sıktı şehir. Odanın buğulu camını bir kez daha sildi. Karanlığa sindi can çekişen geceyi seyretti. Kimi bir şemsiye altında aheste aheste, kimi her şeyden geçmiş sırılsıklam umursamadan yürüdü. Kaldırımlar daha bir huzurluydu sanki ağaçlar daha bir mutlu. Elektrikler kesilince televizyonlarda susmuştu. Şimdi şehir, çocukluğunun masum, kimsesiz küçük kasabasını hatırlatıyordu. Titrek bir alevle yanan mum yürekleri daha bir güzel aydınlatıyordu. Neydiği belirsiz yalancı aydınlıklar şimdi yoktu. Çocuklar belki de hep istedikleri şeyi buldular. Anne ve babalarının kollarında titrek bir mum ışığında mütebbessim bir yüzle uykuya teslim oldular. Çocuklar bu gece daha bir mutluydular.
Nasıl söylendiğini bilmediği bir şarkının peşine düşmüştü o gün. Bir türlü sonu gelmiyordu. Her şey dilinin ucundaydı yaşamak gibi. İlk kez anlıyordu şarkı söylemenin bu kadar zor olduğunu. Her gün yürüdüğü bildik sokaklarda kaybolmak gibi. Üzerinde taşıdığı çaresizliği ceketi gibi portmantoya asabilseydi keşke. Çaresizlik ne kadarda ondan bir parçaydı. Çoğu zaman sızlayan diz kapağının hemen altından kesilmiş bacağını sıvazlayarak yürümek koşmak, tırmanmak istiyordu. Önceleri içinde yanıp tutuşan intikam arzusu terkedilmiş çirkin bir sevgiliydi. Bir elinden karanlık diğerinden yağmur tuttu. Ve çirkin sevgilisi terkedilmişlik yine yanındaydı. Hiç beklenmedik uzaktan gelecek bir misafirdi belki de umut. Kim bilir hangi saklanmışlıkların, ötelenmişliklerin ardındaydı umut. Bacağı sızladı, alışkın elleriyle bacağını sıvazladı. Düşler hep sahici mi olmalıydı? O zaman düşün ne anlamı vardı? Ecel peşimizden koşturan aç ve azgın bir canavar mıydı? Cebinden çıkarttığı küçük aynasından kendine baktı, seyrek sarı saçlarını avuçlarıyla taradı. Yorgun gözlerini yumdu. Hayatın hazmı ne kadar da zordu. Güneşi soğumuş demli çayına batırıp yutkundu. Bülent Gündoğan
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Hayatın hazmı ne kadar da zordu.. :
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Önceleri içinde yanıp tutuşan intikam arzusu terkedilmiş çirkin bir sevgiliydi.
paylasım ıcın saolunn +begenı |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|