AK Gençliğin Buluşma Noktası
AK Parti Haberler - AK Parti Duyurular AK Parti Haberleri, AK Parti Duyuruları, AK faaliyetler ile ilgili tüm haberleri burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-26-2010, 16:59   #11
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
KÖŞE YAZARLARI

GAZETESİ

OKTAY EKŞİ
İyiler ve tuzaklar
"..."Taslakta gerçekten demokratikleştirici öneriler var." Örneğin demokratik işleyişin temel koşullarından biri olan "halkın gerçekleri öğrenme hakkı" bu taslakta "anayasal bir hak" haline getiriliyor. Bu amaçla yürürlükteki Anayasa'nın 74'üncü maddesine "Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir" hükmünün konması isteniyor. Yeri gelmişken belirtelim: Halen "Bilgi edinme hakkı"nı düzenleyen bir yasamız var ama onu uygulamak için çıkartılan Yönetmelik kötü. Çünkü halktan bilgiyi saklayan bürokratı caydıracak bir yaptırım mekanizması yok... Önerinin "Yüksek Askeri Şûra" ve "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu" kararlarını yargı denetimine açan hüküm getirmesi de yerinde... Keza, savaş hali dışında "Sivil kişilerin hiçbir nedenle askeri mahkemede yargılanmayacağına" ve "askeri mahkemelerin" görev alanının "asker kişilerin sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askeri suçlarla" sınırlı olması gerektiğine ilişkin hükümler de yerindedir. Özellikle son iki yıldır kamuoyunu meşgul eden suçlamalar ışığında bakınca bu hüküm demokrasi ve hukuk devleti yönünden ihtiyaç olarak görünmektedir. Ancak, bir yandan askeri yargının yetkileri budanır öte yandan da sivil yargı -bugünkü iktidarın istediği gibi- yürütme gücünün emrine sokulursa, adaletsizlik misliyle katlanır. Asıl büyük sorun o zaman çıkar. Bazıları öneri paketinde bulunan "Kamu Denetçisi" (ombudsman) oluşturma önerisi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden önce Anayasa Mahkemesi'ne başvurma yolunu açan "Bireysel Şikâyet Hakkı"nı da "demokratikleşme" yönünde atılmış bir adım gibi görüyorlar. Doğrusu, köklü bir "Danıştay"a ve oturmuş bir "İdari Yargı" sistemine sahip olan ülkemizde bu Ombudsman'ın ne işe yarayacağını merak ediyoruz. Keza "Bireysel Şikâyet Hakkı"nı da bir özenti gibi görüyoruz. Söylemeye bile lüzum yok ama ihmal etmiş olmayalım: "Geçici 15'inci madde"nin yürürlükten kaldırılmasının da zamanı gelmişti. Bunu öneren hüküm de yerindedir... Asıl mesele bellidir. İktidar partisi: Hem Anayasa'nın korumaya çalıştığı laik devleti kendi özlediği (İslamî) devlete dönüştürmek hem de bu yüzden kapatılmamak istiyor. Yargıyı kendi dümen suyuna sokmak istiyor. Ve en önemlisi Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olacağı bir Türkiye'nin altyapısını hazırlıyor..."

YALÇIN DOĞAN
‘Seçim 17 Temmuz 2011'de'
"...MADEM ki, TV programında reklamlar için ara veriliyor, o arada biz sohbete dalıyoruz. Sohbetten çok speküle edilen seçim tarihi ile ilgili bir haber çıkıyor... Ama, haber birinci elden. Önceki akşam Kanal 24'te Mustafa Karaalioğlu'nun sunduğu tartışma programı. Prof. Dr. Serap Yazıcı, AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ ile birlikte biz iki gazeteci Avni Gürel ve benim katıldığım bir program... Bekir Bozdağ normal olarak taslağı savunuyor. Eleştirilere rağmen, Prof. Yazıcı ile Avni taslaktan yana. Ben karşıyım, 3'e karşı 1, durum bu... Programa reklamlar için ara verildiğinde, Bekir Bozdağ'a soruyorum:
"Taslak referanduma giderse, siz iktidar olarak referandumu güven oyu olarak kabul edecek misiniz?" Bozdağ tereddütsüz yanıt veriyor: "Hayır, öyle düşünmüyoruz." Ben üsteliyorum: "Kabul edilirse de, edilmezse de, fark etmeyecek mi?" Bozdağ aynı kararlılıkla: "Referandum sonucuyla iktidara güven arasında bağlantı kurmuyoruz." Sıra herkesin aklını kurcalayan soruya geliyor: "Sonuç şöyle çıkarsa erken seçime gideriz, böyle çıkarsa gitmeyiz, gibi, referandumla genel seçim arasında bağ kuruyor musunuz?" Bozdağ tarih veriyor: "Seçimle referandum arasında bağ yok. Seçimler 17 Temmuz 2011'de." Yanılmıyorsam, tarih ilk kez dile geliyor. Başbakan Erdoğan sık sık erken seçim olmayacağını söylüyor. Yakın çevresinden önemli biri tarih veriyor. 17 Temmuz 2011. Bu tarih muhtemelen partinin dar kadrosunda konuşuluyor..."

GAZETESİ

ŞAMİL TAYYAR
Genç hakimler rahatsız
"...CHP-Danıştay-Yargıtay-HSYK ittifakı ve medyadaki uzantıları, yeni anayasayla yargının kuşatıldığı iddiasında... Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 7 üyesi var; Adalet Bakanı ve müsteşar dışında bunların 5'i Yargıtay (3) ve Danıştay'dan (2) seçilerek geliyor... Başka bir ifadeyle, yüksek yargı dedikleri Yargıtay ve Danıştay ile HSYK arasında düzen kurulmuş. Yurdun değişik bölgelerinde görev yapan 12 bin civarındaki hakim ve savcının hiç söz hakkı yok. Sakın, bu seçimde liyakatın tek başına yeterli olduğunu da düşünmeyin... Elbette, seçilmek için ceza hukukçusu olma şartı yok. Ancak, Ergenekon soruşturması ve faili meçhul cinayet soruşturmasını yürüten savcılar ile bu davalara bakan mahkeme üyelerini görevden almaya kalkanların hukuki formasyonuna bir de bu gözle bakmakta yarar yok mu sizce?... Gelelim, getirilmek istenen sisteme... HSYK'nın üye sayısı 21'e çıkarılıyor. Bakan ve müsteşarı geç, hadi cumhurbaşkanının atayacağı 4 üyeyi de geç, kalan 15 üyenin 10'unu 12 bin civarındaki hakim ve savcı birinci sınıf meslektaşları arasından oylarıyla belirliyor, Yargıtay 3, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay 1'er üye gönderiyor... İşte, sıkıntının kaynağı burası... Yoksa mesele, siyasi iktidarın yargıyı kuşatması falan filan değil... Hatırlatayım, HSYK'ya üyelik için adaylık şartlarından biri, statüsünün birinci derece olmasıdır. Kaba hesapla, bir hakimin birinci dereceye yükselmesi için ortalama 15 yıllık maziye sahip olması gerek. Tercüme edelim; AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra göreve başlamış hiçbir hakimin HSYK üyeliği için aday olma imkanı yoktur... O halde sorun nedir? Gayet açık; HSYK-Yargıtay-Danıştay üçgenindeki ballı saltanat döneminin sona ermesi istenmiyor... Yeni düzenlemede, Adalet Bakanı HSYK Genel Kurulu başkanlığı sıfatını korusa bile eskiden olduğu gibi daire toplantılarına katılamayacak. Müsteşar toplantıya katılmasa bile HSYK üyeleri karar alabilecek. Kurul müfettişleri de bakanlıktan alınıp HSYK'ya bağlanacak. Mevcut düzenlemenin çok ilerisinde HSYK'nın özerklik alanını daha da genişleten bir öneriyle karşı karşıyayız... Sorunun özeti şudur; Ankara'daki yüksek yargı, yetkilerini tabandaki hakim ve savcılarla paylaşmak istemiyor. Gerisi, hikayedir. Yazımızı espriyle noktalayalım, genç hakimler rahatsız..."

GAZETESİ

EMRE AKÖZ
Hukuk Yoluyla Darbe Anayasasını Koruma Komisyonu
"...Gerek parti kapatma girişimi, gerek anayasa tartışmalarında sıkça sözü edilen kurumlardan biri de 'Venedik Komisyonu' oldu... Venedik Komisyonu verdiği fikirlerle söz konusu ülkelerin demokratikleşmesine ciddi katkılarda bulundu. Zaten konuşlandığı kentten hareketle kısaca Venedik Komisyonu dediğimiz kuruluşun asıl adı: "Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu."... Zaten Venedik Komisyonu da, "demokrasiyi nasıl kurarız ve nasıl derinleştirebiliriz" diye kafa patlatan üyelerden oluşuyor. Yani asla, "Fazla demokrasiyi bünyeyi bozar" demiyorlar! Türkiye'de ise tuhaf bir durum var: Bizdeki hukukçuların önemli bir bölümü, dünyaya kıyasla yerel bir ideoloji olup, resmi devlet görüşü haline getirilmiş olan Kemalizm'e bağlı. Sorun şurada: Demokrasi ile Kemalizm örtüşen, uyum gösteren fikirler değil. Örneğin Kemalizm'in veciz bir ifadesi olan '6 Ok'a baktığınızda, ilkeler arasında demokrasiyi bulamazsınız. İnsan haklarını ve hukukun üstünlüğü fikrini de bulamazsınız.
Demokrasi... Cinsi, rengi, etnik kökeni, sınıfı, zümresi ne olursa olsun... İnsanların, siyasetten eğitime, çalışma hayatından kültüre, her türlü haktan eşit biçimde yararlanmasını gerektirir.
Kemalizm ise insanları ikiye ayırır: "Çağdaşlar/Çağdaş olmayanlar"... "İlericiler/Gericiler"... "Aydınlananlar/Karanlıkta kalanlar", "Özde vatandaşlar/Sözde vatandaşlar" gibi... Dolayısıyla kendini Kemalist olarak gören bir kişinin, aynı zamanda demokrat olması mümkün değildir.
Eğer bu kişi, yükseklerde yer alan bir hukukçuysa, demokrasi açısından durum daha da kötüleşir. Çünkü hukukun özü olan, "adaleti sağlama" dürtüsüyle değil... İdeolojisi gereği, "eşitsizlik yaratma" hedefiyle hareket edecek... "A posteriori" değil, "a priori" kararlar alacaktır..."

HASAN BÜLENT KAHRAMAN
Darbe 'hukukunun' mantığı
"...Anayasa değişiklik önerilerine gösterilen iki tür tepki var. Birincisi sivil, diğeri bürokratik. Sivil tepki daha genel kapsama dönük konuları içeriyor. Bürokratik tepki ise öncelikle yargı meselesini ele alıyor... Bürokratik tepkiyi rejimin korunması oluşturuyor. Bir ülkede herkesin yakındığı, galiba 16 defa değişmiş fakat yetersizliği gene de herkes ve her kesim tarafından ifade edilen bir anayasa değiştirilmek istendiğinde kıyamet kopuyor. İşte bu anlaşılmaz ve "absürt" durumu doğuran şey rejimin korunması içgüdüsüdür... Anayasa değişikliği önemli, zorunlu fakat yetersizdir. Çünkü çok kısıtlıdır... Değişiklik konusunda öne sürülecek en önemli "keşke" bence "mutabakat" falan değildir. Asıl "keşke" bu kapsamın daha geniş olmasıyla ilgilidir... Anti demokratik bir darbe rejimini koruma içgüdüsü olarak nitelendirdiğim bürokratik tepkilerin altında yargıya dönük girişimler yatıyor. Değişikliklerin hukuka müdahale olduğu söyleniyor. Bu nasıl bir mantıktır anlamak olanaksız... Çeşitli yargı bürokrasisi kurumları muhafaza ediliyor sadece kompozisyonu değiştiriliyor ve kurullara Meclis'ten insan atanıyor diye hukuka müdahale oluyor öyle mi? Üstelik de AB kriteri yerine getirilmemiş, mesela Adalet Bakanı ve Müsteşarı yerinde bırakılmışken... İkincisi ve daha önemlisi şu: 12 Eylül rejimi hukuk düzeni kurmadı. Bütün rejimler gibi kendi oluşturmak istediği sistemin hukuksal/yargısal dayanaklarını hazırladı... Siyasal unsurların değil yöneticilerin, meşhur tabiriyle atanmışların yani bürokratların kontrol edeceği bir düzen istiyordu. Bunun siyasal bilim terminolojisinde bir adı var: korporatizm. Bu korporatist rejimin ikinci önemli hamlesi kuvvetler ayrılığı ilkesini laf olarak anayasaya yerleştirmek ama yürütmeyi ve yasamayı sürekli olarak yargıya denetlettirmekti. Her yürütme yasaya ve yargıya açıktır. Olmalıdır. Hukuk devleti budur. Buradaki anlayış "gemlemektir."... Üçüncüsü, 12 Eylül Anayasası devletin kutsallığı ilkesi üstüne kurulmuştur. Sadece faşist rejimlerde gösterilen bu kabul de diğer iki unsurla birleşince ortada sivil bir toplumdan, onu belirleyecek siyasetten ve demokrasiden söz edilemez... Bu tartışmaları siyasal ve anayasal kuramın temel bir ilkesini unutarak yapıyoruz. O unuttuğumuz kural bize hukuk ideolojiktir der. Onu hatırlayınca 12 Eylül faşist darbesinin ve rejiminin de kendi anladığı hukuk düzenini kurmak istediğini ve kurduğunu çıkarsayabiliriz. Şimdi bu sistem değiştirilirken üretilen, geliştirilen tepkinin özünde "bu" rejimin korunması içgüdüsü yatıyor. Rejimi koruma çabası bürokrasinin siyaset karşısındaki hükümranlığını kaybetmemesi girişimidir. Başka bir şey değildir..."

GAZETESİ

HASAN CEMAL
Matbaaya direnir gibi direniyorlar!
"...Yüksek yargı alarm zilleri çalıyor. Neden öyle? En başta, yeni anayasa değişikliği paketiyle, yüksek yargıya üye seçiminde bugüne kadarki ‘kapalı kast sistemi'ne dokunulduğu için... Organların oluşumunda parlamento ve daha geniş bir çevre oylarıyla devreye sokuldukları için... Bu nedenle bağırıyor yüksek yargının sözcüleri, "Kalkın ey ehli vatan, yargı elden gidiyor!" diye... İnandırıcı olabiliyorlar mı? Bence hayır. Bakın, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde Meclis yok. Oysa Almanya'da Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümü parlamento tarafından seçilir. Polonya'da da öyledir. Macaristan'da da öyledir. İspanya'da Anayasa Mahkemesi üyelerinin büyük çoğunluğu siyasal organlarca, parlamento ve hükümet tarafından seçilir. İtalya ve Portekiz'de de öyledir. Fransa'da Anayasa Konseyi'nin 9 üyesinden 3'ü cumhurbaşkanı tarafından, 3'ü Millet Meclisi Başkanı tarafından, 3'ü Senato Başkanı tarafından seçilir. Amerika'da ise anayasal yargıyı temsil eden Yüksek Mahkeme üyelerinin tamamı, Başkan tarafından Senato'nun onayıyla ömür boyu seçilir. Ve aklı başında hiçbir kul çıkıp da, bu seçim modelleri yüzünden bu ülkelerde ‘yargının bağımsız olmadığı'nı ya da ‘yargının siyasallaştırıldığı'nı, yargının hükümetlerce kullanıldığını öne sürmez... Bizde bugün Yargıtay ve Danıştay üyeleri, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK) üyelerini seçiyor. HSYK üyeleri de, Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçiyor. Tam bir kapalı kast sistemi... Bizdeki HSYK gibi bir organ bazı Avrupa demokrasilerinde hiç yok. Olanlarda ise üye seçimi, örneğin İngiltere, İsveç ve Çek Cumhuriyeti'nde devlet başkanı ya da hükümete, Almanya'da ise eyalet yönetimlerine bırakılmış... Avrupa demokrasilerinde durum böyle... Yargıtay'ın, Danıştay'ın yapısına hiç ilişilmiyor. Askeri Yargıtay, Yüksek Askeri İdare Mahkemesi yerli yerinde duruyor. Bir başka deyişiyle, Avrupa demokrasilerinde hiç olmayan iki başlı yargı sistemi hâlâ devam ettiriliyor. Ama siz ayaklanıyorsunuz, yargı elden gidiyor diye... Bir de siyasal partilerin kapatılması konusu var. Bizdeki durum, Avrupa standartlarına göre yerlerde sürünüyor.Avrupa Konseyi'ne bağlı Venedik Komisyonu'nun geçen yılki raporuna göre, Türkiye'de kapatma davası açılması, "Hiçbir siyasi ve demokratik fren ve denge olmaksızın" cumhuriyet başsavcısının yetkisine bırakılmış olması bakımından, Türkiye Avrupa'da tek istisnai örnek olarak gösteriliyor. (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Türkiye'nin Anayasa Krizi, Liberte Yayınları, s.217) Almanya'da, İspanya'da siyasal partilerle ilgili kapatma davasının açılabilmesi için önce parlamentodan, hatta hükümetten izin çıkması gerekiyor... Anlaşılan, ille de darbenin yargı düzeni devam etsin istiyorlar. Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can'ın deyişiyle: "Matbaaya direnir gibi direniyorlar!"..."

GÜNERİ CIVAOĞLU
Sürat Limiti
"...Anayasa değişikliği paketine TÜSİAD da (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği) "yeşil ışık" yakmadı. Başkan Ümit Boyner, "insani değerler" için aynı görüşlerin paylaşıldığı ama "kuvvetler ayrılığı" konusunda farklı düşündükleri mesajını verdi... Burada gerçekten mantıklı sorular yöneltilmekte. Şöyle ki: Askeri Şûra kararlarına itiraz etme hakkına karşı mısınız? Siyasi partilerin kapatılması için milli iradenin yansıdığı TBMM'nin kararı gerekmez mi? HSYK kararlarına itiraz yolu neden açık olmasın? Darbe gibi vahim iddialarda sivil mahkemelerin yetkili olması hukuk devletinin ilkeleri kapsamında değil midir? Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı çağdaş insan haklarıyla örtüşmüyor mu? Bunun için de elbette üye sayısının artması gerekir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarının da kesin olmaması ve itiraz yolunun ve merciinin öngörülmesine nasıl itiraz edilir? Neden bu kuşkular?... Üstelik AB ülkelerinde bu son anayasa değişikliği paketinde yer alan hükümler uygulamada. Bu kuşkuların en derinlerdeki bilinçaltı kaygılarından ürediğini düşünüyorum. AKP'nin alternatif ajandasının olabileceği gibi bir önyargı henüz giderilmiş, silinmiş değil. YÖK, RTÜK gibi kurumların yanına Anayasa Mahkemesi'nin ve HSYK'nın da kaydırılacağı endişeleri hayli yoğun. Ayrıca öngörülen hükümlerde bazı duyarlı konular için "nitelikli çoğunluk" düzenlemesi yapılmış değil. Keşke, Cumhurbaşkanı yetkilerini daha da genişleten ve ona özellikle Anayasa Mahkemesi için üye seçim kontenjanını büyüten hüküm yerine Meclis'in seçim yapması ve bunu anayasa değişikliğinde olduğu gibi nitelikli çoğunluğa bağlama hükmü getirilseydi... Böylesine önemli ve duyarlı bir paketin yangından mal kaçırırcasına aceleye getirilerek Meclis'e getirilmesi neden? 8 yıldır iktidar olan parti son ana mı sıkıştırmalıydı bu düzenlemeyi?... Daha paketin içeriği bile henüz 4 gün önce açıklandı. 26 maddelik anayasa değişikliği bu... Bu Anayasa'nın değişmesi gereğine inanıyorum ama FORMULA 1 yarışlarındaki sürat denemesine dönüşmesini yanlış buluyorum. Ve..."Neden bu acele?" sorusunun genelde paylaşılması doğal oluyor. Anayasa bulvarında sürat kontrolü de yok, hız limiti de... Kaza kaygıları var..."

GAZETESİ

İHSAN DAĞI
Bunlarla uzlaşmak mümkün mü?
"...İdeal beklenti ile karşılaştırıldığında eksik, Özbudun taslağından geri. Ama Anayasa'ya şimdiye kadar yapılan değişikliklerle kıyaslandığında bu taslak, hepsinden ileri giden, egemenliği millete daha çok yaklaştıran, hukuk devletinin alanını genişleten, bireysel özgürlükleri biraz daha perçinleyen bir özelliğe sahip. Bu olumlu özellikleriyle de Türkiye'de statüko yanlılarından asla destek alamayacak ve AK Parti'nin önerisi olarak kalacak. İşte tam da bu nedenle AK Parti, değişiklik paketini 'maksimum demokratik reform' anlayışı içinde genişletmeli. Mevcut metin, hâlâ bir uzlaşı metni; muhalefetle müzakere etmek üzere hazırlanmış 'sınırlı' reformları içeren bir taslak. Bu içerikle ne kapsamlı bir yargı ve yerel yönetimler reformu mümkün ne de laikliğin demokratikleşmesi ve Kemalizm'in resmî ideoloji olmaktan çıkarılması... Mevcut paket veya Anayasa Komisyonu'nda genişletilecek bir versiyonu muhalefet partileri tarafından desteklenmeyecek. Yani anayasa değişikliğinin gerçekleşme yöntemi 'uzlaşma' olmayacak, çünkü karşınızda demokrasi, özgürlükler ve hukuk devleti ilkeleri üzerinde uzlaşabileceğiniz muhataplar yok. 'Uzlaşın' diyenler, aslında kurumların, yani bürokrasinin 'onay'ının alınmasını kastediyorlar... Keşke uzlaşılabilse. Ama ne mümkün? Bu 'yargıçlar kast'ı için daha çok demokrasi, daha adil temsil, daha geniş özgürlükler rejimi mevcut sistem içindeki iktidarları ve imtiyazları için birer tehdit. Normal bir demokrasiye razı değiller. Peki muhalefetteki siyasî partilerle uzlaşılamaz mı? Haydi uzlaşın CHP ile de göreyim! Tarihi boyunca herhangi bir serbest seçimi kazanarak tek başına iktidar olamamış bir parti demokrasinin pekişmesine, temsili siyasetin gelişmesine destek olur mu?... Anayasa değişikliği iktidarın, imkânların yeniden dağıtımı demek... 'Uzlaşma'yı dillerinden düşürmeyenler, 'Kemalist bürokratik elitler ve onların sosyal uzantıları izin vermeden değişim mümkün değil' demek istiyorlar. Kusura bakmayın ama, anayasa değişikliği zaten bu 'vesayet'i kırmak için yapılıyor..."

MUSTAFA ÜNAL
CHP+Yüksek Yargı eşittir...
"... En sert itiraz 'yargıya ilişkin düzenlemeye'... HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değişmesine. İlginçtir, karşı çıkış üslubu 27 Nisan sürecini hatırlatıyor. Yine aynı çevreler. Aynı isimler, aynı yüzler... Üye sayısının artacağı doğru... Hiçbirisi AK Parti teşkilatlarından seçilmeyecek. HSYK'nın da, Anayasa Mahkemesi'nin de temsil zemini genişleyecek. Yeni düzenleme gerçekleşirse 'dar alanda kısa paslaşmalar' sona erecek... Anayasa değişikliğine karşı giderek keskin bir cephe oluşuyor. Siyasette başı CHP çekiyor. Bir sol parti olmasına rağmen statükonun yılmaz savunucusu. Değişimin önünde Berlin Duvarı gibi duruyor. İlk kez 12 Eylül Anayasası'nın ruhuna ilişen reform paketini engellemek için her yola başvuracağı kesin. AK Parti heyetinin sunduğu dosyanın kapağını açmış değil. Daha muhtevaya bakmadan gardını aldı. Bizzat değişimin kendisine karşı... Değişime kapalı bir sol acaba başka ülkelerde var mı? Bugünden, arka bahçesi gibi gördüğü Anayasa Mahkemesi'ne gitmenin, referandumun önünü kesmenin hesaplarını yapıyor. Oysa CHP anamuhalefet partisi olarak daha fazlasını istemeliydi. 'Yirmi küsur madde yerine en az yarısını değiştirelim' diyebilmeliydi. Toplumun kahir ekseriyeti mevcut anayasayı 'kendisine zorla giydirilmiş deli gömleği' diye niteliyor. Ve her değişikliğin eskisinden daha iyi olacağını düşünüyor. Dünyanın her yerinde iktidarlar statükocu, muhalefet değişimcidir... Türkiye'de tersine döndü. İktidar değişim yanlısı. Muhalefet ise fren... Ne siyasetten ne de yüksek yargı sözcülerinden gelen itirazların hiçbiri somut gerçeklere dayanmıyor. HSYK Başkan Vekili 'Çatı çöker' dedi. Üye sayısının artması, kurula Yargıtay ve Danıştay dışından yeni üyelerin gelmesi niye çatıyı çökertsin?... Yüksek yargının itirazları hukuki dayanaktan yoksun. Söyledikleri siyasi ve ideolojik. Bildiriler, ayak üzeri yapılan açıklamaların üslubu ve içeriği statükoyu koruma kaygısından öte amaç taşımadığını ele veriyor... Hem siyasetin hem yargının reforma karşı çıkarken daha sağlam gerekçeleri olmalı. İtirazların 12 Eylül darbesinin inşa ettiği statükoyu korumaktan öte anlamı yok..."

GAZETESİ

REHA MUHTAR
Tayyip Erdoğan'ın; Atatürk, Hüseyin Çelik'in; Türkan Saylan açılımı...
"...Dün Milliyet'in "Baba Beni Okula Gönder" gecesinin görüntülerini ve haberini gördüğümde "Nihayet..." dedim "Artık belki de bir şeyler değişecek..." Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Hanzade Doğan Boyner'den ödülünü alırken "Genç kızların okumaları için verdiği çabalardan dolayı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin kurucusu Türkan Saylan'ı rahmetle anıyorum..." dedi... Onun için Milli Eğitim Bakanı, Türkan Saylan'a teşekkür edip, ona rahmet okuyunca "Tanrım ne büyüksün" diye geçirdim içimden, "Kimsenin yaptığı iyilik de kötülük de sonuçsuz kalmıyor... Herkes ödülünü de cezasını da mutlaka alıyor..." Ama hayatı boyunca darbeye karşı çıkıp, darbe kuşkusuyla evi aranan Türkan Saylan'a "müteşekkir olmak" onu rahmetle anmak başka bir şeyin daha göstergesi... Milliyet'in Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'yle ortak düzenlediği "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasında, bunların AKP'li Milli Eğitim Bakanı'nca söylenmesi önemli bir farklılıktır... Çünkü bir önemli farkı daha görmekteyim... Bugüne kadar 3 Atatürk filmi çevrildi... Biri Can Dündar'ın Mustafa'sı, ikincisi Zülfü Livaneli'nin Veda'sı, bir de Turgut Özakman'ın senaryosunu yazdığı Dersimiz Atatürk filmi... Bu filmlerden Can'ın Mustafa'sı, Atatürkçü ve laik çevrelerden çok ağır eleştiriler almıştı... Turgut Özakman'ınki daha yeni başladı, ancak Zülfü Livaneli'nin Veda'sı, Atatürkçü kesimin ağlayarak seyrettiği bir filmdi... Bu filme Tayyip Erdoğan'ın başörtülü kızı Sümeyye ile birlikte gitmesi, önemlidir... Başörtüsünden bahsetmemin nedeni şu... Filmin bir yerinde Atatürk'ün Kıyafet Devrimi yaparken konuştuğu sahnelerde, ilginç ve tarihsel replikler vardır... Bu repliklerin filmde olduğunu bilmeden, filme gitmiş olması mümkün değildir Tayyip Erdoğan'ın... Bunu bile bile gitmesini Tayyip Erdoğan'ın bilinçli iki mesajı olarak algılıyorum ben: Birincisi, Atatürk'ün çocukluğunu oynayan küçük çocuğu sevmesiyle gösteriyor ki, bu tarihsel kurtarıcıya uzun zamandır değişik yelerden yapılan ağır saldırıların yanında olmayacaktır... Öyle bir görüntü var, bu filme gidişte ve Atatürk'ü oynayan çocuğu sevmede... İkincisi ve bence çok önemlisi şu: Zülfü Livaneli'nin filminde Atatürk'ün Büyük Millet Meclisi ile ilgili sözleri de yer alıyor... "En büyük gücün, halkın seçtiği Meclis" olduğu çok güçlü bir şekilde vurgulanıyor... Tayyip Erdoğan, darbelerden ve darbecilerden uzak durduğu bilinen ve filminde de bunu gösteren Zülfü Livaneli'nin filmine giderek, "Darbecilikle bağlantısı olmayan Atatürk ve Atatürk'çülüğe yakın durmasa da, karşı olmadığını bir bağ kurmak arzusunda olduğunu gösteriyor..." Elbette bunların hepsi politik hamlelerdir... Ama AKP iktidarının politik hamlelerinin ve açılımlarının nihayet Atatürk'e ve Türkan Saylan'a yönelmesi, sevindiricidir..."

OKAY GÖNENSİN
Hangi Meclis'in yetkisi
"..BDP dışında Meclis'te grubu olan iki parti, CHP ve MHP, anayasa değişikliği tartışmasında kendilerini "asla olmaz"a sıkıştırdı. AKP'nin hazırladığı taslakta birçok maddenin "olumlu" ve "çağdaş" nitelikte olduğunu, "önyargısız" fikir beyan edenlerin tümü ifade ediyor... "AKP hükümeti anayasa yapamaz" noktasından kımıldamayanlar ise taslaktaki herhangi bir olumlu madde üzerine hiçbir şey söylemiyor. CHP ile MHP, hangi maddelerde, nasıl değişiklik isteyeceklerine ilişkin olarak da bir ipucu vermiyorlar. Ancak CHP ve MHP'nin "Bu Meclis anayasa yapamaz" tepkisinin, demokratik sistemin temel kavramları açısından hiçbir açıklaması bulunmuyor. "Bu Meclis yapamaz." Neden? CHP ve MHP "neden" yapmaması gerektiği konusunda oldukça karmaşık şeyler söylüyor. Örneğin, milletvekilleriyle ilgili dosyalardan söz ediyorlar. Ama her Meclis döneminde durumun farklı olmadığını gizliyorlar. O zaman Anayasa'ya "belli sayıda suçlama dosyasının bulunması durumunda o Meclis filanca işleri yapamaz" diye bir madde koymak gerekiyor. Bu kadar saçma ve "küçük" bir mantıkla yapılan muhalefet, ancak anayasa konusuna tümüyle önyargıyla bakan, AKP'nin her yaptığının arkasında sadece kötülük arayan çevrelerden alkış alabilir. MHP lideri "Yeni seçilecek Meclis yapsın" dedi. Eğer önümüzdeki genel seçimde Meclis çoğunluğu yine AKP'den oluşursa diyecekleri bir şey kalmayacağına göre susmaktan başka yapacak bir şeyleri de olmayacak. "Bu Meclis yapamaz" mantığı sonuçta "halk tarafından seçilmiş Meclis'ler yapamaz"a geliyor. O zaman kim yapar? 1961'de ve 1980'de olduğu gibi "atanmış" atayan görüşün yanında hazırola geçmişler mi?.."

GAZETESİ

TAHA KIVANÇ
Tesadüf diyen elini kaldırsın
"... Türkiye'nin içinden geçtiği şu kritik dönemde ışıl ışıl parlamaya başladı daha önce kendini belli etmekten kaçınan gerçekler; birileri üstlerini örtmeye çalışsa bile, örtü fosfora dönüşüp "Ben buradayım" diye haykırıyor... 'Balyoz' adıyla literatüre geçen darbe planıyla ilgili her kafadan bir ses çıkıyor... Herhalde benim bu konudaki tezimi işittiniz: 'Balyoz Planı'nın çatısı çatıldığı günlerde ABD Irak'a müdahaleye hazırlanıyor ve Türkiye'den ikinci cephe talep ediyordu. Hükümet bu amaçla bir tezkereyi Meclis'e sundu. Tezkereye geçit verseydi Meclis, 60 binden fazla Amerikan askeri Türkiye'de konuşlanacak, Samsun'dan İzmir'e yarım düzine limanımız Amerika'nın denetimine geçecekti... Meclis'in tezkereyi reddetmesi tam bir sürprizdi; özellikle de askerler için... Şimdi de kronolojiye bakalım: 1 Mart (2003) tezkerenin Meclis'te görüşülmesi... 5 Mart (2003) İstanbul 1. Ordu'da sonradan 'Balyoz' adıyla anılacak tatbikat seminerinin başlaması... Doğru tefsir şu: Türkiye ABD'nin yanında Irak savaşına katılsaydı Irak'ın kuzeyinde cirit atacak veya oradan sınırlarımızı geçecek jetlerle itdalaşı olacaktı... İstanbul'daki belli başlı hedeflere bombaları da Irak-kökenli teröristler veya 'el-Kaide' türü örgütler koymuş olacaktı. Ne zaman bu konu açılsa dediğim bir şey var: Planda yer alan türden eylemler aynı yılın sonuna doğru bir başka biçimde hayata geçirildi. İki Sinagog ile HSBC Bankası ve İngiliz Başkonsolosluğu 15 gün arayla bombalandı... Sinagoglara yapılan ilk saldırı sonrasında durum: "O günlerde Başbakan da herkes gibi saldırıları El-Kaide'ye bağlıyor, tepkisini o tesbit doğrultusunda veriyordu. 18 kasımdaki, yani MİT'in Ergenekon raporunun kendisine iletilmesinden bir gün önceki konuşması tamamen bu çerçevedeydi." Sonra? Sonrası şu: "20 kasımda HSBC ve İngiliz Konsolosluğu'na saldırı gerçekleştiğinde, Başbakan artık MİT'in kendisine sunduğu raporu okumuş bir Başbakan'dı. 2 aralıkta parti grubunda yaptığı konuşmada yine 'dinci terör'den söz etti. Fakat araya, o gün konuşmanın genel bağlamının dışına çıkmış görünen, bugünkü bilgilerimizle birlikte değerlendirildiğinde ise bambaşka ihtimallere kapı aralayan birkaç cümleyi de sıkıştırıverdi: Başbakan, 'Vakti saati geldiğinde fikir, düşünce planında, demokrasi çerçevesi içinde hesaplaşacakları' birilerinden söz ediyor, 'Bunun da belgesi, bilgisi, delilleri, her şeyi elimizdedir' diyordu." Alper Görmüş 15 gün arayla gerçekleşen iki saldırı sonrasında Başbakan Erdoğan'ın değişen söylemini MİT tarafından kendisine iletilen 'Ergenekon' konulu rapora bağlama eğiliminde. Sonradan ele geçirilen Ergenekon belgelerinde, bir komutanın düştüğü 'Gökkuşağı Deterjan' ibaresiyle İstanbul'da bulunan kilise ve sinagogların listesi de göze çarpıyormuş. 2003 yılının mart ayına ait belgeler bunlar. O listede kırmızı kalemle işaretlenen iki sinagoga sekiz ay sonra 'Gökkuşağı Deterjan Fabrikası'nda imal edilen bombalarla saldırılmış... "Yok canım, tesadüftür bunlar" mı dediniz? Herhalde öyledir..."

FEHMİ KORU
MHP'ye yakışmıyor
"...Anayasa değişikliği ciddiye binince CHP'nin benimsediği tavrı anlamak sonuçta kolay: Ak Parti'nin her dediğine itirazı 'misyon' bilen bir parti o; değişiklikler gerçekleştiğinde geleneksel iktidar ittifakları darbe yiyecek; Türkiye'nin daha demokrat ve hukuk devleti özelliklerine sahip olmasını da varlığına 'tehdit' sayıyor... Peki de, bu kargaşadan MHP'nin beklediği ne?... Ertuğrul Özkök'ün "411 el kaosa kalktı" manşetini uygun gördüğü, CHP'nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi'nin 'yetkisi dışına çıkarak' iptal ettiği, Ak Parti'yi kapatma davasında 'en sağlam kanıt' olarak kullanılan girişim... Bir 'AKP-MHP ortak girişimi' idi o... Aynı MHP şimdi 'anayasa değişikliği' sözünü duymak, pakette neler bulunduğunu öğrenmek bile istemiyor... 1982 Anayasası'nın amaçladığı yeni düzende MHP ideolojisine yer olmadığını en yetkili ağızlardan işitmiştik. 'Görünmeyen iktidar' kendisi için Ak Parti'yi ne kadar 'hasım' görüyor ise MHP ve kadrolarını daha büyük bir 'düşman' sayıyor. MHP, bu gerçeklere rağmen, 1982 Anayasası'nın 'görünmeyen iktidara' imkân sağlayan maddelerinin değiştirilmesine karşı çıkıyor, pakette neler olduğunu dinlemek bile istemiyor. Size de tuhaf gelmiyor mu bu durum? Tuhaf gelmeyecek, doğru olan tavır, bugüne kadar hiçbir 'sağ' iktidarın cesaret edemediği rejimi vesayetten kurtarmayı amaçlayan anayasa değişikliği girişimini ciddiye almak, paketin eksikleri varsa onları gidermek, yanlışları varsa düzeltilmesini talep etmek olmalıydı. MHP'den gelecek makul tek çıkış, "Neden paketi birlikte hazırlamadık?" serzenişi olabilirdi. Pakete kulaklarını tıkamış, anayasa değişikliği girişimine geçit vermemeye hazırlanan MHP görüntüsü partinin bugüne kadar izlediği politik çizgiyle çelişiyor... Anayasa değişikliği siyasi zemini kristalize etti; etrafınıza bir bakın, herkes kendisinden beklenebilecek tavrı derhal aldı. Antrenör bile ortaya çıktı; kendisi moral ve itibar olarak yerlerde sürünürken peşine takılacakları aynı derekeye düşürmenin derdinde olan antrenör... Ve bunların yanında MHP... Bazıları "Yakışıyor" dese de, konuşlandığı yere hiç mi hiç yakışmıyor MHP..."

GAZETESİ

MURAT YETKİN
Davutoğlu: Ermeni diasporasıyla temas istiyoruz
"..Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin yalnız Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesini değil, Türklerle Ermenilerin gerçek bir barış yaşamasını istediğini, bu amaçla Ermeni diasporasıyla temasa geçmek istediklerini açıkladı. Davutoğlu, "Diasporadaki makul Ermenilerle temasa geçmek istiyoruz. Ve bu noktada bütün Ermenileri tek bir kategoride, tek taraflı yaklaşan bir kitle olarak göremememiz lazım. Belki de daha köklü bir barış dönemi önümüzde duruyor" dedi. Davutoğlu bu açıklamaları 24 Mart akşamı Fikret Bila ile birlikte CNN Türk için hazırladığımız Ankara Kulisi programında yaptı. Davutoğlu'nun sözleri tam olarak şöyle: Hukuki ve siyasi tedbirleri almak hükümetin, yani bizim görevimizdir... Onun için biz sadece Ermenistan ile ilişkileri düzeltmek istemiyoruz. Aynı zamanda diaspora ile, diasporadaki makul Ermenilerle de temasa geçmek istiyoruz. Ve bu noktada bütün Ermenileri tek bir kategoride, tek taraflı yaklaşan bir kitle olarak görmememiz lazım. Bunu çok iyi anlayalım. Diyalog kurabileceğimiz Ermeni toplulukları olacaktır. Hrant Dink'in vefatından sonra diasporadan da gelen, cenazeye katılan diasporanın birçok öncü isimlerin, bir çok açıklamalarında Türkiye'yi tanımaktan, Türk halkının Hrant Dink'e sahip çıkmasından duydukları hissiyatı ifade ettiklerine ben bizzat şahit oldum... Bizim şimdi sabırla öfkelenmeden ve milli onurumuza sahip çıkarak, bizim acılarımıza da saygı gösterilmesini bekleyerek, hiçbir tarih bilgisine sahip olmayan, sadece bir kaç lobinin desteğini almak üzere şu veya bu yönde oy kullanan komite üyelerinin tutumlarına mahkum olmadan, onların tavırlarını kabul edilebilir görmeden bunu yapmamız lazım. Davutoğlu'nun açıklaması, Türkiye'nin Ermeni soykırım iddialarını uluslararası yargıya taşıyıp taşımadığı günlerde ayrı bir anlam taşıyor. Ondokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında Rusya ile yaşanan savaşlar döneminde meydana gelen katliamlar ardından Andaolu'dan kaçan Ermeni nüfustan oluşan diaspora, özellikle ABD ve Fransa'da siyaseten çok etkin. 1915 olaylarının değişik ülke parlamentolarınca soykırım ilan edilmesinde etkili olan diaspora Ermenileri, şimdiye dek Ankara tarafından Türkiye'nin batıyla ilişkilerini baltalayan ve Ermenistan'la ilişkilerin gelişmesini istemeyen yekpare bir blok olarak görülüyordu. Davutoğlu'nun bu açıklaması o nedenle ‘diaspora açılımı' olarak adlandırılmayı hak edecek siyasi önem taşıyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan'ın, işgal altındaki Azerbaycan topraklarının bir kısmından çekilmeye başlayabilecekleri açıklamasını yaptığı sırada Ankara'dan verilen bu güçlü mesaj, Türkiye ile ABD arasında 24 Nisan yaklaştıkça artan Ermeni tasarısı gerilimini de olumlu etkileyebilir..."

GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Ak Parti, ilk defa bilgi verme zahmetine girdi...
"...AK Parti'nin genelde en büyük şikayeti medyadır. Ne zaman ki eleştiriler artar, hemen medyayı suçlarlar. Kendilerinde eksiklik aramazlar. "Acaba biz gerektiği gibi bilgi verdik mi?" diye sormazlar. Genel yaklaşımları şöyledir: Herhangi bir konuda politika saptamış veya bir yasa tasarısı hazırlamışlarsa, bunu kamuoyuna pek fazla anlatmak zahmetine girmezler... İlk defa bu durumun değiştiğini fark ettim. Galiba, gereken duyarlılığı göstermedikleri taktirde eleştirilerin altında kalabileceklerini ve daha da önemlisi, artık kesinleşmiş gibi görünen referandumda büyük bir yara alabileceklerini görmüş olacaklar ki, son derece ince hesaplanmış bir kampanya hazırlanmış. Yapılan tüm değişiklikler, özellikle de Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki değişiklikler için çok ayrıntılı broşürler hazırlanmış. Bugünkü uygulamaların, değişiklik sonrası nasıl olacağı anlatılıyor. Ayrıca, tüm eleştirilere ayrı ayrı yanıt veriliyor. Avrupa Birliği'ndeki uygulamalarla karşılaştırılıyor. Bir de, ilgili tüm bakanların katıldıkları bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Ayrıca, yine her bakan isteyen her TV programına katılıp görüş veriyor. Hangi kanalı açsanız, karşınızda Sadullah Ergin, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik veya Bekir Bozdağ'ı bulabiliyorsunuz. Eskisi gibi nazlanan yok. Sonuçta, ben kendi hesabıma söyleyeyim, kamuoyunda sorulan soruların önemli bir bölümüne yanıt veriliyor. Daima eleştirilecek bir nokta bulunabilir tabii. Hele Ak Parti'nin bu ülkeyi bir din devletine dönüştüreceğine inanıyorsanız, Ak Parti'liler ağızlarıyla kuş tutsalar dahi, yine de sizi ikna edemezler. Ancak bu kampanya sayesinde, değişikliği içine sindiremeyenlerin sayısında önemli bir azalma yaratabileceklerdir. Demek ki, olabiliyormuş. Bu işler Hüseyin Çelik'in yeni göreve gelmesinden sonra değişmeye başladı. Bakalım, böyle sürecek mi? Ak Parti'ye kuşkuyla bakanların bu kampanyadan etkilenip fikir değiştireceklerini sanmayalım. Ancak kararsızların bu bilgilendirme sonucunda oylarını değiştirebileceklerini söyleyebilirim. Son bir not; çok büyük bir olasılıkla haziran ayında referandum için sandığa gideceğiz..."

GAZETESİ

ALİ ATIF BİR
Türkiye'nin sorunları sistemik
"... Önerilen Anayasa paketi içerisindeki "sivilleşme" değişikliklerinin çoğu doğru değişiklikler. Hele Anayasa değişikliği için bireysel başvuru hakkı, ombudsmanlık kurumunun kurulması mükemmel açılımlar. Eğer aldığımız lise eğitiminin, üniversite eğitiminin, yüksek lisans ve doktora eğitimlerinin askeri lise ve yüksekokullarda alınan eğitimlerden daha aşağı olmadığını düşünüyorsak hepimizin sivilleşmeden yana olması lazım... YÖK, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası'nı da ele alan daha geniş bir paket hazırlanmadan "bölük pörçük" değişikliğin bizi istediğimiz demokrasiye götürmesi mümkün değil. Diğer yasaları Anayasa ana işletim sistemi altında çalışan software'ler gibi düşünün. Siz işletim sistemini değiştirdiğinizde software hatalı çalışmaya devam edecek hatta ana işletim sistemini çalışamaz duruma getirebilecektir. Türkiye'nin sorunları sistemik ve bazı damarlara müdahale edip onları açmanız sistemsel sorunları çözmez. Aksine "yürütme"nin elini güçlendirip şikâyet ettiğimiz sorunların daha da kronikleşmesine neden olabilir. Aynı Anayasa değişikliklerini kafalarına tuğla düşüp CHP ya da MHP getirse de soğuk dururdum. Onların değişen Anayasa maddelerinin geçerli olduğu bir Türkiye'de tek başına iktidar olduklarını düşünsenize! Hepimizi keserler valla!..."

GAZETESİ

LALE ŞIVGIN
Cumhurbaşkanı ne yapacak?
"... AKP'NİN hazırladığı anayasa taslağı tüm itiraz ve uyarılara rağmen pazartesi günü TBMM'ye gelecek. Paket, TBMM'de yapılacak oylamadan sonra Cumhurbaşkanı'nın önüne gidecek. Paketin kaderi de işte burada belirlenecek... Taslak 330 ile 366 arasında kabul oyu alırsa, Cumhurbaşkanına iki seçenek kalacak: Paketi yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye göndermek, ya da halkoyuna sunmak... Ancak Ankara kulislerinde Abdullah Gül'ün AKP'nin Cumhurbaşkanı gibi görünmekten rahatsız olduğu biliniyor. Ayrıca Gül'ün toplumun hassasiyetini göz önünde bulunduracağı beklentisine sahip olanlar hiç de az değil. Bu çevreler, Cumhurbaşkanı'nın kutuplaşmayı artırmak niyetinde olmadığını savunuyor. Bu görüşe bakılırsa Cumhurbaşkanı muhalefetin önerilerine kulaklarını tıkamayacak... Aslında muhalefet medyada yer aldığı gibi anayasa değişikliğine tamamen kapılarını kapatmış değil. Burada çok ciddi bir medya çarpıtması ile karşı karşıyayız. Pek çok yayın organı muhalefetin paketi tümüyle reddettiğini, kapılarını kapattığını belirtiyor. Oysa muhalefet köprüleri atmadığı gibi, iktidara yöntem göstererek, farklı çözüm önerileri getiriyor.CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanına, paketin bütün olarak değil de maddelerinin ayrı ayrı değerlendirmesi çağrısında bulunuyor... Bu da CHP'nin paketi tümüyle reddetmediğini ortaya koyuyor. Maddelerin ayrı ayrı oylanması için en ciddi çalışmayı yapanlardan biri de Saadet Partisi. Genel Başkan Numan Kurtulmuş, hazırladıkları örnek oy pusulasını gazetecilere göstererek, maddelerin tek tek oylanmasını talep etti... MHP'nin durumu da farklı değil. MHP de AKP'nin taslağına karşı alternatif bir çözüm önerisi getiriyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM'de bir komisyon kurulmasını ve teklifin bu komisyonca değerlendirilmesini öneriyor. MHP'nin görüşü, anayasa paketinin ilk genel seçimde milletin iradesine teslim edilmesi yönünde. Yani bu işin aceleye gelmemesi talep ediliyor. Bu şartlar altında muhalefeti uzlaşmazlıkla suçlamak pek de adil değil..."

GAZETESİ

ATILGAN BAYAR
Aikido
"... Siyasi analistlerin çoğu 'Anayasa Referandumu' konusunu CHP ile AK Parti arasında bir rekabet olarak değerlendiriyor. Ben işlemin, AK Parti ile diğer partiler arasında olduğu, CHP'nin ise kenarda durduğu kanaatindeyim. Uzlaşmaz tutumuyla CHP, kendi tabanını koruyabilir. Ancak, BDPden MHP'ye, oradan SP ve BBPye kadar diğer partilerin tabanlannın 'Anayasa Değişikliği'ni desteklemek için çok çeşitli sebepleri var. Bu da, olası bir referandumun AK Parti saflarına BDP, MHP, BBP ve SP'den seçmen taşıyacağına, bu oyların bir kısmının seçimde de AK Parti'de kalabileceğine işaret ediyor... Oy oranını korumak maksadıyla bu diyalektikte pozisyonunu koruyan CHP'nin ise kazançlı çıkacağını söylemek çok zor. Belki oy oranını koruyabilir ama rakibinin güçlenmesine seyirci kalması, 'AK Parti'nin yüzde 50'leri bulan bir oy almasına razı olarak ana muhalefet olmak' anlamına gelmiyor mu?... Toplumun kahir ekseriyetinin 'değişim' talep ettiği bir dönemde; değişimin tek temsilcisini, değişim taleplerine itiraz ederek veya kayıtsız kalarak yenmek mümkün müdür?..."

GAZETESİ

EMİN PAZARCI
Devletin temeli çöker
"...Gündem anayasa değişikliği... CHP'nin tutumu malum: Ana Muhalefet Partisi uzlaşmaz bir tavır içinde. Konu ne olursa olsun, değişiklikle hangi düzenleme gelirse gelsin, AK Parti'nin anayasa değişikliğini gerçekleştirmesini istemiyor. MHP de benzer bir tutum içinde: MHP de bu Meclis'in anayasa değişikliğini gerçekleştirmesine karşı... Geriye kalıyor bağımsızlarla BDP. AK Parti, bağımsızlardan bir kısmının desteğini alabilir. Ancak, BDP ile uzlaşması kedi ile çuvala girmekten farksız! BDP'liler, daha şimdiden AK Parti'nin yalnızlığından faydalanmak için atağa geçtiler... Şu sıraladıkları isteklere bakın: TCK'nın 215. Maddesi'ndeki "suç ve suçluyu övme" ifadesine takılmışlar. Bunun kaldırılmasını istiyorlar. Daha açık bir ifade ile Abdullah Öcalan başta olmak üzere terör örgütü militanlarına övgüler düzülmesinin önünü açmaya çalışıyorlar. TCK'nın 216. Maddesi'ndeki "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" düzenlemesinin değişmesi için dayatıyorlar... Bir başka istekleri, taş atan çocuklarla ilgili. İktidar, bu konuda zaten değişiklik yapmayı düşünüyor. Hatta muhalefetten bile destek geliyor. Ama, BDP için bütün bunlar yetmiyor. "Köklü çözüm" sloganı ile daha büyük bir problem ortaya çıkarmak için çırpınıyorlar. Olacak iş değil, ama TCK'nın 314. Maddesi'nin bile değiştirilmesini teklif edebiliyorlar. Bu madde, "Devlet güvenliği ve anayasal düzene karşı silahlı örgüt kurmak ve üye olmayı" suç sayıyor... Bunlar, PKK Terör Örgütü'nün talepleri. BDP de bu talepleri dile getirerek, PKK ve Abdullah Öcalan'ın önünü açmak istiyor... Bunlar, tartışılması bile mümkün olmayan konular. Terör ve teröristin önünü açıp, devleti temelden çökertmeye yönelik teklifler. Doğal olarak kabul de görmeyecek. Durum bu olunca, değişikliğin Meclis'ten geçmesinin ardından halkoyuna sunulması kaçınılmaz görünüyor. AK Parti de bu tablo içinde siyasi partilerden çok, vatandaşa yönelik mesajlara ağırlık verecek..."

GAZETESİ

MUHARREM SARIKAYA
Anayasa'ya itiraz zamanı
"... ANAYASA paketi daha Meclis'te görüşülmeden geleceğine ilişkin ilginç bir tartışma başladı. Tartışmanın odağında iki konu var. İlki Anayasa Mahkemesi'ne iptal davasının hangi aşamada açılacağı? İkincisi ise 97 vekili bulunan CHP'nin iptal davası için gerekli 110 imzayı nasıl bulacağı?.. Kanunlar yürürlüğe girdiği anda Anayasa Mahkemesi'ne dava açılabilir. Eğer referandumlu bir sonuç çıkarsa (330-367), Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası hangi aşamada açılabilecek? Yani, Meclis'te kabul edilip Cumhurbaşkam'nın referanduma sunmak üzere Resmi Gazete'de yayınını sağladığı anda mı? Yoksa henüz süreç tamamlanmadığı varsayılıp referandumun sonucunun ilanıyla mı? İkincisinin kabul görmesi halinde doğuracağı sonuç çok ağır... Çünkü bu durumda, halkın çoğunluğu tarafından kabul edilmiş bir Anayasa maddesinin, 11 kişilik Anayasa Mahkemesi'nin takdirine bırakılması gibi bir durum ortaya çıkacak... Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148'inci maddesi şu hükmü taşıyor: "... Kanun yayınlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; defi yoluyla da ileri sürülemez." Bir de Anayasa'nın referandum ile ilgili 175'inci maddesine bakalım: "Meclisçe üye tam sayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis'e iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlanır." Her şey açık... Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımı tarihinden başlamak üzere 10 gün içinde dava açılabilir... Daha önemlisi, paketi Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağını söyleyen CHP'nin 110 imzayı nereden bulacağı? Çünkü Anayasa değişikliğinde grup kararı alınamadığı için anamuhalefet partisinin Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı da bulunmuyor; 110 imzanın toplanması gerekiyor. Dolayısıyla 97 sandalyeli CHP'nin 13 milletvekiline daha ihtiyacı bulunuyor. CHP'nin bunu karşılayacağı yer, bağımsızlar veya MHP... Peki, MHP, CHP ile birlikte Anayasa Mahkemesi'ne gider mi? MHP yöneticileri kişisel görüşleri olduğunu belirtse de CHP'ye destek verme niyetinde değildi. Çünkü MHP de AK Parti gibi referanduma gidilmesi ve meydanlarda kıran kırana mücadeleyle sonuca ulaşılmasını istiyor. Öyle görülüyor ki her yol referanduma, yani meydanlara çıkıyor..."

GAZETESİ

YASEMİN ÇONGAR
Referandumda ‘evet'çünkü vesayete ‘hayır'...
"... Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Çan'ın dün bizim gazetede yer alan açıklamaları, askeri vesayetten de "demokrat" görünmekten de vazgeçmek istemeyen şizofren güruhun "ama... ama... ama..."larla yarattığı toz dumanı tek üfleyişte dağıtan kuvvetli bir nefesti adeta... Özetle şöyle dedi Can: "Biz reformları yetersiz olarak değerlendirmiyoruz. Sonuçta bir darbe sistemi içerisinde, demokratik iradenin etkin olmadığı bir siyasal sistemde yaşıyoruz. Anayasası darbe anayasası, yasaları darbe yasaları olan bir sistem. Özlediğimiz değişim öyle bir anda olacak bir şey değil... Darbe koşullarının yapısal koşullarını kaldırmaya yönelik atılan her adımı, demokratikleşmeye dair her girişimi önemsemek, beslemek ve desteklemek zorundayız. Türkiye'de çok ciddi anlamda bir adım atma ortamı oluşmuştur ve bu adımın ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu hayati Referandumda 'evet' çünkü vesayete' hayır'.. bir görev, çünkü Türkiye'de yargı yok... Yargının temel hak ve özgürlüklerle demokrasiyle hiçbir ilgisi yok. Şimdi, ilk defa darbe mantığının, darbe siyasetinin ve darbe hukukunun yapısal unsurlarına dokunuluyor. Zaten gürültü de bu yüzden çıkıyor." Bu sözler, referanduma gitme ihtimali yüksek görünen Anayasa değişikliği paketi karşısındaki "demokrat'' tavrın tarifini yapmakla kalmıyor, toplumun ekseriyetinin pakete neden "evet" diyeceğini de anlatıyor bence... Gürültü ve toz duman var, çünkü benim "sürekli darbe" dediğim süreci mümkün kılan, askeri vesayeti ayakta tutan yapı ilk kez çatırdıyor... Ve şuna samimiyetle inanıyorum ki, Türkiye'de seçmenin çok büyük bir bölümü, o yapının yıkılmasına, AKP yöneticilerinden bile daha istekli, daha hazır. Bunun için de, muhtemel referandumda "evet" oyları AKP seçmeninin oylarının çok üstünde olacak gibi geliyor bana... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın dün NTV'de Murat Akgün'a yaptığı açıklamaları da bu nedenle "gerçekçi" buldum ben. Arınç, referanduma gidilmesi halinde CHP seçmeninin yüzde 40'tan, MHP seçmeninin ise yüzde 50'den fazlasının anayasa değişikliğine "evet" oyu vereceğini söyledi... Nitekim "Elimizde ona yakın anket var. Hepsi de halk tabanında bu tekliflere sıcak bakan müthiş bir potansiyel olduğunu gösteriyor" dedi ve ekledi: "Siyasetçiye ilkeli olmak yakışır. 'Hayır' diyeceklerse çıksınlar Anadolu'ya 'hayır' deyin desinler. Göreceklerdir ki sözlerine hiç itibar edilmeyecek." Arınç'a katılıyorum. Askerî vesayetin, iktidara gelse bile "muktedir" olmamaya mahkûm ettiği Anadolu'nun, bu anayasa değişikliğine "hayır" demeyecek kadar çıkarının farkında, geleceğine sahip ve sağduyusu yerinde olduğuna inanıyorum..."

GAZETESİ

HASAN KARAKAYA
HSYK üyeleri... İdeolojik yargının cüppeli sultanları!
"... Herhalde sizlerin de dikkatinizi çekiyor olmalıdır... 26 maddelik "anayasa değişikliği taslağı" konusunda, üzerinde en fazla konuşulan konu, "yargı" ile ilgili maddeler... Özellikle de "HSYK'nın yapısı" konusunda "sert bir direniş" var... Kimi "yargı kuşatmasından dem vuruyor, kimi "yargının ele geçirilmek" istendiğinden!.. Demek oluyor ki; HSYK'yı bir "kale" olarak görüyorlar ve bu kaleyi "teslim etmemek" için, son güçleriyle direniyorlar... Öyle ya; bütün "hakim ve savcıları" parmağında oynatan, onları "her emre amade" birer "kurşun asker" haline getiren HSYK; bu "saltanat"tan, bu "hükümranlık" ve "buyurganlık"tan elbette vazgeçmek istemez... Hakim ve savcıların "atamasından "terfi"sine kadar hemen her konunda "yetkili" olan bir kurumu, siz olsanız kaybetmek ister misiniz?.. Onlar da istemiyor işte!.. Direniyorlar!.. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın dün ifade ettiği gibi; kendilerini "yargı" yerine koyarak!.. Hani, "devekuşu"na sormuşlar ya; "Deve misin, kuş musun?" Devekuşu, "Ben kuşum" deyince, "Öyleyse uç" demişler... Devekuşu, bakmış ki pabuç pahalı, bu defa da "Ben deveyim" deyivermiş!.. 0 zaman, "Madem devesin, şu yükleri taşı" demişler!.. Devekuşu çaresiz... Yine başa dönmüş: "Ben kuşum!" Herhalde o günden beridir ki, tartışılıp durulur: Devekuşu "deve" midir, "kuş" mu?.. "Koşmasına" bakanlar "deve" zanneder, "kanarlarına bakan da "kuş!" Ama, ne "deve"dir, ne de "kuş!" "Bir garip yaratık"tır devekuşu!.. Sayın Bülent Arınç'ın da ifade ettiği gibi; HSYK, "ne olduğuna" bir karar vermelidir artık... "Deve" midir, "kuş" mu?.. Pardon; "Yargı organı" mıdırlar, "idari kurul" mu?.. Onlar, "ne olduklarına" henüz karar vermemişler ama, kendilerinin "seçilmiş" olduklarını çoktaan ilân etmişler!.. Dünkü açıklamalarında, "HSYK'nın seçilmiş üyeleri" gibi "komik bir ifade" kullanmışlar ki, katıla katıla gülmekten kasıklarıma ağrılar girdi!.. "Seçim" dediğin, "11 bin hakim ve savcı" tarafından yapılır... Ama, HSYK üyeleri, işte böyle bir seçime "direnç" gösteriyor... "Kendi meslektaşları tarafından seçilmek" istemiyorlar!.. Bence, HSYK üyeleri, kendi kendilerine "statü" kazandırma işlerinden vazgeçip, "ne olduklarına" bir karar verseler ve artık "yargının sorunlarına eğilseler daha iyi olacak gibime geliyor..."
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-26-2010, 16:59   #12
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
DIŞ BASIN ÖZETLERİ
İNGİLTERE:
REUTERS:
TÜRKİYE'NİN AB MÜZAKERECİSİ KIBRIS GÖRÜŞMELERİ
KONUSUNDA UMUTLU
25.03.2010
Türkiye'nin AB başmüzakerecisi dün yaptığı açıklamada, Kıbrıs Rum kesimini barış görüşmeleri konusunda daha fazla çaba sarf etmeye çağırdı ve gelecek ayki seçimlerin ardından adanın birleşmesi için yapılan görüşmelerin sona ereceğini sanmadığını söyledi. AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, Türkiye'nin bir gün Bloka katılacağına inandığını belirtti ancak AB'ye katılım konusunda bir engel teşkil etse de Kıbrıs Rum kesimine ait gemilere limanların açılmayacağının altını çizdi. Bağış, Kıbrıs'ın Türk kesiminde 18 Nisan'da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından katı tutumlu aday Derviş Eroğlu'nun Kıbrıs lideri Mehmet Ali Talat'a karşı galibiyetinin, görüşmelerin durmasına yol açacağına ilişkin iddialara rağmen, barış müzakerelerinin devam etmesini umduğunu söyledi. Bağış, Brüksel'e yaptığı ziyaret sırasında Reuters'a verdiği demeçte, "Eroğlu da Talat gibi kapsamlı bir çözüm için hevesli olacak mı? Hepimizin bunu görmeye ihtiyacı var. En azından öyle olmasını umuyorum." dedi. Söz konusu anlaşmazlıkla ilgili bir ilerleme bekleyip beklemediği sorulduğunda Bağış, Türkiye'nin öncelikle AB'nin, Kıbrıs Türk kesimine karşı uyguladığı uluslararası izolasyonu ortadan kaldırmasını beklediğini söyledi. "Şayet AB (izolasyonu kaldırmaya yönelik) kararını uygularsa, evet bunu (limanları trafiğe açmak) yapabiliriz." dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye katılım için gerekli reformları 2013 yılının sonuna kadar tamamlayacağını söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, gelecek ay Türkiye'yi ziyaret edecek ve bir sonraki ay Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Fransa'ya gidecek. Bağış, Berlin ile ilişkilerin kuvvetli olduğunu söyledi ve ülkesinin, Almanya'nın Ankara'ya tam üyelik yerine, ekonomi ve diğer alanlarda daha yakın işbirliği sunan "imtiyazlı ortaklık" önerilmesine yönelik çağrısını yinelemesini hoş karşılamayacağının altını çizdi. Bağış, "Merkel'in, korkunç ve aşağılayıcı bir terim olan 'imtiyazlı ortaklığı' son dokuz aydır telaffuz etmemiş olmasını takdir ediyoruz. Bence bu olumlu bir gelişmedir." dedi. Bağış ayrıca, "Bu, AB'nin, elitler veya Hristiyanlar klübü ya da değerler birliği olup olmadığını kanıtlaması için bir şanstır. AB genişleme olmaksızın kendini ayakta tutamaz, gerçekçi olmak zorundayız." dedi.

EL HAYAT(Arapça yayımlanıyor):
ANKARA, ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL ETMELERİ HALİNDE BAZI ÜLKELERE KARŞI AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BAŞVURABİLECEĞİNİ AÇIKLADI
25.03.2010, Yusuf el Şerif
Türkiye dün, 1915 olaylarını soykırım olarak gören ülkelere karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabileceğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmanın, üzerinde çalışılan seçeneklerden biri olduğunu ifade etti. Özügergin'e göre böylesi katliamların gerçekleştiğini kanıtlayan bir hüküm bulunmadığı için tarih hakkında hüküm vermek veya etnik temizlik terimini kullanmak parlamentoların yetki alanına girmiyor. Özügergin: "Buna onay veren parlamentolar, Türkiye'ye ve imajına zarar veriyorlar. Türkiye'nin uluslararası mahkemelerde dava açma hakkı var." ifadelerini kullandı. Namık Tan'ın Washington'dan hangi tarihte döneceğine dair bir bilgi vermeyen Özügergin, dönüşün en uygun zamanda gerçekleşeceğini belirtti. Pek çok kişi, Tan'ın Ankara'da kalmasının, Başbakan Erdoğan'ın nisan ayında yapacağı Washington ziyaretini ertelemesi veya iptal etmesi olasılığını güçlendireceğini düşünüyor.

REUTERS:
TÜRKİYE İSRAİL YAPIMI İNSANSIZ UÇAKLARI TESLİM ALDI
25.03.2010
Savunma Bakanı Vecdi Gönül bugün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin İsrail'den altı adet Heron tipi insansız uçağı teslim aldığını ve geri kalan dördünün de nisan ayı sonunda ulaşmasını beklediğini söyledi. Gönül, Parlamentoda yaptığı açıklamada, İsrail'in uçakların sevk ve idaresini yapacak Türk personeli eğittiğini ve ilk testlerin orada yapıldığını söyledi. Bakan ilk altı uçağın ne zaman Türkiye'ye ulaştığı konusunda açıklama yapmadı. 185 milyon dolarlık projedeki gecikmeler ve bölgesel müttefikler olan Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik atışma, anlaşmanın iptal edilebileceğine ilişkin spekülasyonlara neden olmuştu. Müslüman Türkiye İsrail'in Filistin politikalarını özellikle Aralık 2008'de yaptığı Gazze saldırısını eleştiriyor.

ABD:
THE NEW YORK TIMES:
TÜRKİYE... ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA KESKİN
AYRILIKLAR
24.03.2010, Şebnem Arsu
Türkiye'nin iktidardaki partisi ve ülkenin katı laik yargı organı dün, Anayasa'nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda sert bir tartışmaya giriştiler. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin pazartesi günü açıkladığı anayasal değişiklikleri üst mahkemeler, yasalara aykırı bularak yargının bağımsızlığının doğrudan hedef alındığını belirtiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise hazırlanan taslağın, uluslararası uygulamalara göre yapıldığını ve daha demokratik bir devlet hâline gelmenin gereği olduğunu belirtti. Parti, her ikisi de laik devletin kalesi olan Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun ana yapısını değiştirmeyi teklif ediyor. Değişiklikler, hükûmete, mahkemeler üzerinde daha fazla denetim yetkisi verecek.

PAKİSTAN:
THE NATION:
TÜRK BAŞBAKAN ERDOĞAN'A PAKİSTAN NİŞANI VERİLDİ
24.03.2010
Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari dün, uzak görüşlü liderliği ve Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine yaptığı büyük katkılardan dolayı Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "Pakistan Nişanı"nın verildiğini teyit etti. Türk Başbakana Nişan, Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zedari tarafından, Erdoğan'ın Pakistan'a yaptığı resmî ziyaret sırasında 26 Ekim 2009 tarihinde düzenlenen ve Başbakan Yusuf Rıza Gilani ile Senato Başkanının da katıldığı resmî bir törende verilmişti. Törende, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dinamik, basiretli, uzak görüşlü bir liderdir ve uluslararası alanda yüksek bir saygınlığa sahiptir. Pakistan halkı da kendilerine derin saygı ve sevgi beslemektedir." denildi. Erdoğan, Ekim 2005'te meydana gelen deprem sonrasında depremden etkilenen bölgeleri ziyaret eden ilk Hükûmet Başkanı olmuştu.

BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
EL BEYAN:
TÜRKİYE BAŞBAKANINA SUİKAST İHBARI
25.03.2010
Türkiye İçişleri Bakanlığından dün yapılan bir açıklamada, "İçişleri Bakanlığı'na, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir suikast yapılacağına dair ihbarda bulunuldu." denildi. Türkiye İçişleri Bakanı Beşir Atalay, dün gazetecilere yaptığı açıklamada bu haberi doğruladı.
Atalay, "Öyle bir ihbar gelmiş ama bunları çok fazla önemsememek gerekiyor. Zaman zaman bu tür şeyler olur. Sadece Başbakanımızla ilgili değil. Değişik kişilerle ilgili zaman zaman bize bu tür ihbarlar ulaşıyor." Dedi. Atalay, "Sayın Erdoğan'ın güvenliğine titizlik gösterilecektir. Herkesin korunmasıyla ilgili her zaman gerekli tedbirleri alıyoruz. Çok özel bir tedbir alınmış değil. Sonuçta böyle şeyler zaman zaman oluyor. Bunların bazısı duyulur, bazıları duyulmaz. Bazıları yanlış olur araştırdığınızda hiç ciddiye alınacak şeyler değildir. Başbakanın güvenliği konusunda her zaman tedbirlerimiz en üst seviyededir ve bu konuda çok hassasiyet gösteriyoruz." Dedi. Bu ihbar geldikten sonra Başbakan Erdoğan'ın güvenliğiyle ilgili tedbirlerin bir üst seviyeye çıkarıldığı açıklandı.

LÜBNAN:
AS SAFİR:
BERRİ, TÜRKİYE ZİYARETİNİ BÜYÜK BİR İSLAMİ PAZAR KURMA ÇAĞRISI YAPARAK NOKTALADI
25.03.2010
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Türkiye ziyaretinin sonunda, "Lübnan-Türkiye ilişkilerinin gelişimi, birbiriyle bağlantılı olan hükûmet ve parlamento hattında ilerliyor. İki ülke arasında imzalanan parlamentolar arası iş birliği protokolünde, sadece deneyim paylaşımı ve parlamento platformlarında iş birliğini değil, aynı zamanda diplomatik olmayan ilişkilerin geliştirilmesi için hükûmetlerin vereceği çabaların da desteklenmesini görüştük..." dedi. Türkiye-Lübnan iş adamları kurulunun dün İstanbul'da düzenlediği toplantıda Berri, Avrupa'nın tutumuna rağmen İsrail'in daha radikal bir yol izleyeceğini söyledi. Berri, bütün göstergelerin, İsrail'in uzlaşma projelerinin aleyhine zaman kazanmaya çalıştığını kanıtladığını söyledi. Türkiye'nin Lübnan'ın yanında durduğunu, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi kurulmasının önünü açacak ekonomik ve ticari entegrasyon aşamasına varıncaya dek ikili ilişkileri geliştirmesine destek verdiğini vurgulayan Berri, yine Türkiye'nin, Lübnan'da güvenlik ve istikrara verdiği öneme işaret etti. Berri konuşmasını şu sözlerle noktaladı: "Batı pazarlarına ortak veya üye olarak dâhil olmaya çalışarak vakit kaybedilmemesinden yanayım. Buna karşı değilim; ancak bu konuda zaman harcanmamasından ve derhal, Türkiye'nin, İran'ın, Suudi Arabistan'ın, Endonezya'nın, Mısır'ın ve Suriye'nin girişiminde -sonrasında İslam Konferansı Örgütü ülkelerinin de katılacağı- ortak büyük İslam pazarı adını alacak bölgesel bir pazar kurulmasından yanayım."

AVUSTRALYA
THE AUSTRALIAN:
TÜRKİYE'DEKİ GERGİNLİKLER, BATI'YA KARŞI İSLAM ÇATIŞMASI DEĞİL
25.03.2010, Whit Mason
Ekim 2008'de savcılar, daha önce dokunulmaz olarak görülen üst düzey askerî yetkililer, gazeteciler ve akademisyenleri de içeren geniş bir yelpazeden pek çok kişiye karşı bir dava başlattılar. İddialara göre sanıklar, Adalet ve Kalkınma Partisine karşı askerî bir darbenin yolunu açmak için kargaşa yaratmaya kararlı Ergenekon adlı bir ağa mensuptular. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de yer aldığı grup AK Parti'yi kurdu ve iktidarı elde etti. Kendilerini "muhafazakâr demokratlar" olarak tanımlıyorlar. Suçlamaların doğruluğunu değerlendiremeyiz ama Türkiye'nin tarihine bir bakmamız, bunun, ordu önderliğindeki "Batıcılar" ile şu anda hükûmeti kontrol eden İslamcılar arasındaki bir çatışma olmadığını ortaya çıkarabilir. Bu, daha çok, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923'te kurulmasına ilham veren ideolojik programın birbiriyle yarışan özellikleri arasındaki bir çatışma. Atatürk 1938'de hayatını kaybetti. II. Dünya Savaşı'na tanık olsaydı en çağdaş Avrupalıların, milliyetçiliğe antipati duymanın yanı sıra orduya da ihtiyatlı yaklaştıklarını görürdü. Şimdi Avrupalı olmak demek AB'ye kabul edilmek demek ve Türkiye için de bu, ordunun politikada 80 yıldır oynadığı rolünü kaldırmak anlamına geliyor. Türkler, uzun süredir olayları yönlendiren bir "derin devlet"in varlığına kani olmuş durumdalar. Buna karşılık, Kemalistler, dindar Müslümanlar olan politikacıların Türkiye'nin laik düzenini yıkmaya çalıştıklarında ısrar etseler de hiçbir İslamcı grup böyle bir girişimde bulunmadı. Bugünün Türkiye'si, ordu ve sıkı laik müttefiklerinin önemli roller oynadığı güçlerin karşılıklı etkileşiminin bir ürünü. Türkiye'nin demokrasisi, bir darbenin kabul edilemeyeceği bir noktaya geldi. 1997 darbesi İslamcı politikanın faydasız olduğu gerçeğini nasıl güçlendirdiyse Ergenekon davası da Türkiye'nin siyasetindeki bu gerçeği güçlendirebilir. Bunu gerçekleştirmek ve hüküm süren adamların değil de bir hukuk devleti olduğunu göstermek için Türkiye'nin yargısının profesyonel çalışması, medyasının özenli olması ve vatandaşlarının da davaları dikkatle takip etmesi gerekiyor. Türkiye'nin dostlarının bu önemli rolleri oynayanları desteklemek için ellerinden geleni yapmaları lazım. Ancak sanıklara destek vererek bu davada ön yargılı olmak da kibirlilik ve cahillik olur.

FRANSA:
LE MONDE:
TÜRK HÜKÛMETİ, AVRUPA BİRLİĞİ'NİN BEKLEDİĞİ ANAYASA REFORMUNUN YOLUNU AÇTI
25.03.2010, Guillaume Perrier
Avrupa Komisyonu'nun uzun süredir beklediği, 1980 askerî cuntasından miras kalan Türk Anayasası reformu, Recep Tayyip Erdoğan'ın muhafazakâr partisi AK Parti'nin 2007 seçimlerinde yeniden seçilmesinden bu yana düzenli olarak gündeme gelen bir konuydu. Türk hükûmeti, 22 Mart Pazartesi günü, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in ifadesiyle, "ülkenin Avrupa normlarına uyum sağlamasını" sağlayacak 26 maddelik Anayasa değişiklik paketini sonunda kamuoyuna sundu. Erdoğan'ın sağ kolu, "Türkiye bu anayasayla ilerleyemez. Değişiklikler gerekmektedir." açıklamasını yaptı. Proje, milletvekilleri tarafından kabul edilirse askerlerin kurumların idaresindeki müdahalesini belirgin bir şekilde azaltacak: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısında reform yapılarak, Avrupa'daki benzer kurumlara yaklaştırılması öngörülüyor. Ayrıca görevdeki askerleri yargılama olanakları genişletilecek ve parti kapatmaları, Meclisin onayı olmadan mümkün olamayacak. Anayasa değişiklik projesiyle ölçüsüz yetkileri tehlikeye giren Danıştay üyeleri, Başkan Mustafa Birden'in değerlendirmesine göre "yargının bağımsızlığını geriye götürecek" olan maddelere itiraz ettiler. Hâkimler düzenli olarak şimdiki hükûmete karşı bir duruş sergilemiş, hâlihazırdaki anayasaya göre dokunulmaz bir konumda bulunmaktadırlar. HSYK'nın yedi üyesi ülkenin yüksek dereceli mahkemelerinin başkanları tarafından seçiliyor. Ergin'e göre bu durum "kendi üyelerini kendilerinin seçtiği bir sistem" yaratıyor. Önerilen reform ile HSYK'nın 21 üyesi, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi meclis, cumhurbaşkanı ve diğer yargı organları tarafından seçilecek. Sendikal hakları güçlendirebilecek ve 1980 darbecilerinin yargılanmasının yolunu açabilecek olan Anayasa değişikliği bir ilk adım. Yürürlüğe girebilmesi için milletvekillerinin üçte ikisi tarafından, yani 367 milletvekili tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Oysa iktidar partisinin mecliste sadece 337 sandalyesi bulunuyor. Hükûmet, mecliste muhtemel başarısızlığın yaşanması hâlinde Anayasa değişikliğini yazdan önce referanduma sunma niyetinde olduğunu açıkladı.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 13:27   #13
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart


Tanıtım ve Medya Başkanlığı




27 Mart 2010 Cumartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU




G Ü N D E M
27 MART 2010 - CUMARTESİ

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İzmir'e gidecek. Gül, Meryem Ana Evi, Efes ve Şirince'yi kapsayan gezisinin ardından İzmir'e geçerek Kızlarağası Hanı'nda İzmirli sanatçılarla sohbet edecek ve Agora Ören Yeri'ni ziyaret edecek. (Saat: 11.00/12.50/15.30/16.30) Cumhurbaşkanı Gül, Ege Bölgesi Sanayi Odası'ndaki toplantıya ve sivil toplum örgütlerinin de davetli olduğu akşam yemeğine katılacak. (Saat: 17.00/20.00) Cumhurbaşkanı Gül'ün İzmir programına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da eşlik edecek.
2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Libya'nın Sirte kentinde, Arap Birliği'nin 2010 yılı zirvesine katılacak ve bazı hükümet ve devlet başkanlarıyla ikili görüşmelerde bulunacak. Başbakan Erdoğan'a Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de eşlik edecek.
3- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Fas'taki temaslarını tamamlayarak Ankara'ya dönmek üzere bu ülkeden ayrılacak.
4- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'da bir iş yerinin açılışını yapacak (Saat: 13.30)
5- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İran'ın başkenti Tahran'da temaslarda bulanacak.
6- Anayasa değişikliği paketi çalışmaları.
- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, yabancı basın kuruluşlarının temsilcileriyle İstanbul'da bir araya gelecek. (Saat: 11.00)
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul'da, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından hayata geçirilen ''Karagöz'ün Avrupa Birliği Dersi'' adlı gölge oyunu gösterisini izleyecek. (Saat: 13.00) Bağış AK Parti Beşiktaş İlçe Teşkilatı Danışma Kurulu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 14.30)
8- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, AK Parti Diyarbakır İl Başkanlığını ziyaret edecek, kentte inceleme ve ziyaretlerde bulunacak, SODES sergilerinin açılışını yapacak ve Farid Farjad konserini izleyecek. (Saat: 14.00-20.00)
9- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Erzurum'da, Hastane Randevu Sistemi Merkezinin açılış töreni ile Erzurum Sivil Toplum Platformu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 12.00/18.30)
10- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Mersin'de ziyaretlerde bulunacak, basın açıklaması yapacak ve ''Yat Limanı Üst Yapı Temel Atma Töreni''ne katılacak. (Saat: 12.30-18.00)
11- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Dubai'de Türk şirket ve işçilerinin de yapımına katıldığı dünyanın en büyük hipodromu ''Dubai Meydan''ın açılışında bulunacak.
12- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Kütahya'nın Simav ilçesinde kaymakamlık ve belediyeyi ziyaretinin ardından Sosyal Güvenlik Merkezini açacak. (Saat: 11.00-11.30) Dinçer, Afyonkarahisar'da da AK Parti İl Danışma Meclisi'ne katıldıktan sonra da valiliği ve belediyeye ziyarette bulunacak, Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle yemekli toplantıda bir araya gelecek. (Saat: 13.30-18.30)
13- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Karaman'da valilik ve belediyeyi ziyaret edecek, Karaman Sanayici ve İşadamları Derneği hizmet binasının açılışı ile ''Altın Elma'' ödül törenine iştirak edecek. (Saat: 11.00-4.00)
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri'de AK Parti milletvekilleri, il ve ilçe başkanları belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, büyükşehir belediye meclisi üyeleri ve basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya gelecek. (Saat: 09.30)
15- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Adana'da incelemelerde bulunacak, AK Parti İl Başkanlığını ziyaret edecek, Devlet Tiyatroları Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nin açılışına katılacak. (Saat: 16.30/18.00/19.00)
16- Siyasi Partilerden.
- AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Yerel Yönetimler Sempozyumu'nun açılış konuşmalarını Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir yapacak. (Saat: 10.15)
- AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, partisinin Antalya İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda konuşacak. (Saat: 14.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, Demokraside Birlik Vakfının Ankara'da düzenlediği ''İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetleri'' konulu konferansta konuşacak. (Saat: 15.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Suşehri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından İstanbul'da düzenlenen ''20. Yıl Birlik ve Beraberlik Yemeği''ne katılacak. (Saat: 19.00)


27 MART 2010 CUMARTESİ GÜNDEM ÖZETİ

GÜNDEM
BAŞBAKAN, ERMENİ CEMAATİYLE GÖRÜŞTÜ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon'u kabul etti. Görüşme sonrası açıklama yapan Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki çok samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi.
BAKAN BAĞIŞ'TAN MERKEL'E YANIT
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü kararı almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi.
HSYK KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor."
HERKES KENDİ İŞİNİ YAPACAK
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, camilerde okutulmak üzere AB hutbesi hazırlığı yapan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne (ABGS) tepki gösterdi. Diyanetin gündeminde böyle bir konunun bulunmadığının altını çizen Bardakoğlu, 'Türkiye'de din ve devlet işleri ayrıdır. Herkes kendi işini yapacak. Diyanet kendi gündemini kendisi belirler' dedi.
BU GECE SAATLER İLERİ ALINACAK
Yaz saati uygulamasına pazar günü geçilecek. Bu gece (cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gece), 03.00'de saatler bir saat ileri alınacak.

EKONOMİ
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 434 puanlık düşüşle 56.610 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 0,76 düştü. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5370 lira, avronun satış fiyatı 2,0610 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,03 puan düşerek yüzde 8,90'ten kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,15 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,18, bileşik getirisi yüzde 8,93 olmuştu.
PASAPORTLARA ZAM GELİYOR
1 Haziran'dan itibaren kullanılmaya başlanacak biometrik pasaportlar ile defter ücreti de artacak. 138 lira olan defter ücretinin en az 300 olması ve 10 yıllığına verilecek pasaportların harç bedelinin bin TL'yi aşması bekleniyor.

POLİTİKA
ERDOĞAN: HSYK SİYASİLEŞTİ PARTİ KURSUNLAR
Başbakan Erdoğan, HSYK'nın Adalet Bakanı Müşteşarı hakkındaki suç duyurusuna ilişkin olarak "Son günlerde mikrofonlara konuşanların siyasallaştıklarını görüyoruz. Önümüzdeki seçimlerde makamlarından istifa ederek bir parti kursunlar ve seçime girsinler" değerlendirmesinde bulundu.
CHP'DEN ALTERNATİF ÖNERİ PAKETİ
CHP, AK Parti'nin Anayasa paketine karşılık 6 maddelik alternatif paket hazırladı. ''Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adlı paket, haftaya kamuoyuyla paylaşılacak.
TÜRKER: "UZLAŞMA OLMAZSA OLMAZ"
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye'nin, 12 Eylül'ün izlerini silmesi gerektiğini bildirerek, "Ancak uzlaşma, anayasaların hazırlanmasında 'olmazsa olmaz' kurallardan biridir" dedi.
"AKP VE BDP'NİN ANAYASA DEĞİŞTİRMESİ SİYASİ ETİĞE UYGUN DEĞİL"
DSHP Genel Başkanı Rahşan Ecevit AKP ve BDP'ye işaret ederek, "Bölücülüğün ve gericiliğin odağı olanların yapacağı Anayasa değişikliklerinin bu ulusa yarar sağlamayacağına inanıyoruz" dedi.

DÜNYA
TÜRK GEMİSİNE KORSAN SALDIRISI
Nijerya açıklarında "Özay 5" adlı Türk gemisi, korsanların saldırısına uğradı. Saldırıda 3 kişi yaralandı.Yaralılar hastaneye kaldırılırken, gemi Lagos limanının 30 mil açığına çekildi.
MERKEL'DEN TÜRK OKULLARINA RED
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ziyareti öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı.
IRAK'TA SEÇİMİ ALLAVİ KAZANDI
Seçim Komisyonundan yapılan resmi açıklamada, Başbakan Nuri El Maliki'nin rakibi olan ve oyların sayılması döneminde Maliki ile dirsek dirseğe yarışı götürdüğü görülen laik Allavi'nin, genel seçimin galibi olduğu kaydedildi. Açıklamada, Allavi'nin, Parlamentoda 91 sandalye kazandığı, Maliki'nin ise 89 sandalyede kaldığı belirtildi.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 13:29   #14
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
YAZILI BASIN ÖZETLERİ

'ün bazı haber başlıkları:

GELİN GÖRÜN SONRA KONUŞUN
Türkiye'de güvendeyiz" diyen Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu, diasporaya sert çıktı: "Gelsinler, bizim Türkiye'deki yaşantımızı görsünler ondan sonra karar versinler." Sözde soykırımı iddialarıyla gerginliği tırmandıran Ermeni diasporasına en anlamlı cevap, Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızdan geldi. Başbakan Erdoğan'la görüşen Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi. "Neden üzeri kapatılmıyor, anlamıyorum" dedi. Şirinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 1915'te bir şeyler olmamıştır demiyorum. Fakat eşelemekte fayda yok. Bu olaylara 'soykırımı' denilmesine gerek yok. Diasporadakiler gelsin, Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mallarını, okullarını ve Ermeni vatandaşlarının yaşantılarını görsünler, ondan sonra karar versinler. Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu'nun Başbakan Erdoğan'la görüşmesinde Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon da hazır bulundu. Şirinoğlu, Osmanlı imparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı'yla gayrimüslimlerin haklarını artıran Padişah II. Mahmut'un portresinin işlendiği kol düğmeleriyle dikkat çekti. Şirinoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin hayata geçirilmesi konusunda umutlu olduğunu söyledi. Hem Ermenistan'ın hem Türkiye'nin geçmişten ders alacağını ve aynı hataların tekrarlanmayacağını ifade etti. Başbakan'ın "100 bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözleri için, sayıyı Erdoğan'a kendilerinin verdiğini ancak yanlış olduğunu söyledi ve özür diledi. Şirinoğlu, Erdoğan'ın sözleri için de "Sözleriyle kalbi bir değil" diye konuştu.

Cam silen eller kalem tutacak
Sokaklarda çalışan çocukların okumasını hedefleyen "Kalem Tutan Eller Projesi" başladı. Toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, "Arabaların camlarını silen o çocuklar güvende olmazsa hiçbirimiz evlerimizde güvenli olmayacağız" dedi Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, Garanti Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de katkılarıyla başlatılan 'Kalem Tutan Eller Projesi' hayata geçirildi. Pilot bölge olarak seçilen İstanbul'da başlatılan proje kapsamında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların eğitimine devam etmesi sağlanacak. Projede yaklaşık bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Garanti Bankası Konferans Salonunda tanıtım toplantısında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu projenin sokakta yaşayan veya çalı şan çocuklara uzatılmış çok önemli bir yardım eli olduğunu vurguladı. Çubukçu, sözlerine şöyle devam etti: "Sosyal sorumluluk sahibi önemli kurumların da 'İşte bu bizim meselemiz' demeye başladığı an sorunların çözüleceği andır. Çünkü biz biliyoruz ki yoldan geçerken baktığımız, arabamızın camlarını hızla kapattığımız o çocuklar, sokaklarda güvende olmadığı sürece hiç birimiz evlerimizde güvende olmayacağız" Ülkenin her çocuğunu sevmek gerektiğini vurgulayan Çubukçu önceki yıllarda konunun önemini anlatmak için bir muhatap bile bulamadıklarını vurguladı.

Akaryakıtta vergiyi düşürmek istiyoruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve bürokratlar, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılarak hem açıklamalar yaptılar hem sorunları dinlediler. Bu kapsamda konuşan Şimşek, ulaştırma altyapısı konusunda 7-8 yılda çok yol kat ettiklerini belirterek, "Bunu söyleyince akla akaryakıt gelebilir. (Akaryakıtta) gönül ister ki vergiler çok daha düşük olsun, o yönde çabalarımız olacak gelecek dönemde" dedi. Akaryakıt, iletişim, tütün ürünleri ve otomotivde kısmen vergilerin yüksek olduğunu, buna karşın sorunun dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergilerdeki performans düşüklüğü olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti: "Vergileri indirdiğiniz takdirde borçlanma gereğini artırırsınız. Bu da zamanla faizi artırır, uzun vadede handikap olur. Bu konuda daha temkinliyiz. Çözüm vergi tabanının genişletilmesi ve kamu harcamalarının sınırlı tutulması. Bütçe açığı ortada. Önceliğimiz makro ekonomik istikrar olmalıdır." Ayrıca, faizlerin tek haneli seviyelerde olduğunu, kamu sektörünün borçlanma ihtiyacının azaldığını ve bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdüğüne işaret eden Şimşek, özellikle faizlerin tek hanede tutulmaya devam edilmesi halinde, kredi temini imkanını sağlayarak hem tüketimin ve hem yatırımların teşvik edileceğini bildirdi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise tüm gündemin üretim ve ihracat üzerine kurulması, kurun da rekabetçi ve istikrarlı olması gerektiğini söyledi. Bu yıl ihracatçı birliklerinin 111 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlediklerini anımsatan Büyükekşi, "2010'nun ilk çeyreğini yüzde 20 gibi bir ihracat artışı ile kapayacağız. Biz yüzde 10 beklenti koymuştuk, ilk çeyrekte bu beklentimizin iki katı bir büyüme yaşadık" dedi.

DHKP-C'nin hain planı deşifre edildi
Korumalar Başbakan Erdoğan'a adeta etten duvar ördü Geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti'ne gelen Başbakan'a suikast yapılacağı yönündeki ihbardan sonra Erdoğan için alınan güvenlik önlemleri arttırıldı. Başbakan dün Cuma namazını Kocatepe Camii'nde kıldı. Korumaları da Erdoğan'ın etrafında etten duvar ördü. Erdoğan'ın yakın korumalarının dışında özel harekat polisleri ve binaların çatılarındaki keskin nişancılar dikkat çekti. Yasa dışı terör örgütü DHKP-C'nin Başbakan Erdoğan ile hükümet üyelerine dönük "suikast" planladığı belirlendi. Emniyet istihbaratından gelen "kripto" üzerine Başbakan'ın yakın koruma polisleri uyarıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Mart-17 Nisan tarihlerini sözde devrim şehitlerini anma ve örgütün kuruluş yıl dönümü ilan eden DHKP-C'nin tasarladığı saldırılara karşı 81 İl Emniyeti'ni alarma geçirdi. Örgütün, 30 Mart 1972'de THKP-C lideri Mahir Cayan ve arkadaşlarının ölü ele geçirilmesinin yıl dönümüne rastlayan tarihte "silahlı ve bombalı" eylem planladığı saptandı. DHKP-C'nin Başbakan ve hükümet üyeleri dışında; Adalet Bakanlığı, MİT ve emniyet mensuplarına suikast ile TSK ve emniyete ait tesislerle bazı kamu kurumlarına yönelik bombalı sabotaj hazırladığı yönünde istihbari bilgiler alındı, istihbarat Daire Başkanlığınca hazırlara raporda, "Olası terörist saldırılara karşı güvenlik önlemlerini gözden geçirin ve istihbari çalışmalara ağırlık verin" denildi. Rapor üzerine tüm polisler uyarılırken, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü de "duyum" konusunda bilgilendirildi. Erdoğan'ın etrafındaki güvenlik önlemlerinin bu yüzden arttırıldığı öğrenildi.

Merkel'den Türk okulu önerisine ret
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Bu yöndeki tartışmalar hiçbir yere varamaz" dedi. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Alman haftalık "Die Zeit" gazetesine verdiği mülakatta, "Türkiye'de Alman liseleri var, Almanya'da neden Türk liseleri olmasın" demişti. Deutsche Welle'nin haberine göre Merkel, Almanya'da Türk lise ve üniversiteleri kurulması isteğine olumsuz yanıt verdi. Başbakan Merkel "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği demeçte, "Almanya'daki Türk kökenli çocuk ve gençlerin Alman okullarına gitmesinin yerinde bir uygulama" olduğunu kaydetti. Almanya Başbakanı, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı. Almanya Başbakanı, gelecek hafta başında 4 yıllık bir aradan sonra Türkiye'de temaslarda bulunacak. 29-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ziyaret çerçevesinde Merkel önce Ankara'ya ardından da İstanbul'a gidecek. Merkel Türkiye temasları çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülle bir araya gelecek. Erdoğan-Merkel buluşmasında ağırlıklı gündem maddelerini, ikili siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve bölgesel sorunların oluşturması bekleniyor. Başbakan Merkel'in görüşmeler sırasında Türkiye'nin Ankara Protokolünü hayata geçirmesini ve limanlarını Kıbrıs'ın güneyine açması talebini de iletmesi bekleniyor.

'ın bazı haber başlıkları:

DARBE ANAYASASI NE DEMEK BİLİRİZ
Anayasa değişikliğine darbenin izlerinden 1981'de kurtulan ve yeni sivil anayasa ile AB'ye giren Dönem Başkanı İspanya'dan tam destek geldi. Dışişleri Bakanı Moratinos, "Sizi en iyi biz anlıyoruz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış üç gün süren ve Brüksel temaslarını tamamladı. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu yetkilileri, Dönem Başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile bir araya gelen Bağış'a temaslarında en çok sorulan soru yargı reformu ve anayasa değişikliği oldu. Moratinos, görüşmede, AB'nin uzun zamandır Türkiye'ye yargı reformu ve sivil anayasaya geçmesi çağrısında bulunduğunu anımsatarak anayasa değişikliğine verdiği desteği şu sözlerle dile getirdi: "Çabalarınızı takdir ediyoruz. Büyük cesaret gösterdiniz. İspanya da bir zamanlar askeri yasalarla yönetiliyordu. O nedenle sizi en iyi biz anlıyoruz. Böyle olumlu gelişmeler İlerleme Raporu'nda Ankara için artı değer olacak." AB kaynakları da Dönem Başkanlığı'nın birkaç gün içinde bir deklarasyon yayınlayarak Türkiye'deki tüm kesimleri sivil anayasaya destek vermeye çağıracaklarını açıkladı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de anayasa değişikliğine büyük destek verdi. Bildt, özellikle parti kapatmayı zorlaştıran maddenin özel bir önemde olduğunu söyledi. Bildt şunları kaydetti: "Değişikliğin AB tarafından çok olumlu karşılanacağına inanıyorum. 1982 anayasası başka bir zaman ve başka bir Türkiye için hazırlanmıştı. Artık Türkiye'nin daha modern, Avrupalı bir anayasaya ihtiyacı var. Bu taslak bunun yolunu açıyor." Bildt, AK Parti'ye yönelik bir kapatma davası açılmasından endişe duyduğunu vurgularken, olası bir davaya AB'nin çok sert tepki göstereceğini söyledi. Muhalefetin tepkisini de değerlendiren Bildt, "Olağan şüphelilerin karşıt tavrı sürpriz olmadı" diye konuştu.

AK Parti %40.6, CHP, MHP düşüyor
ANAR'ın gündem araştırmasına göre AK Parti'nin oy oranı yüzde 40.6 olarak ortaya çıktı. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı ‘AK Parti' yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6'da kaldı. ANAR tarafından 8 - 16 Mart tarihlerinde 26 ilde 5 bin 503 kişi ile ‘vatandaşın siyasi eğilimlerini tespit etmek' için gerçekleştirilen Gündem Araştırması'nda AK Parti'nin oy oranı en yakın rakibinin iki katı olarak gerçekleşti. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz?' sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı AK Parti yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6, BDP yüzde 6.4, TDH yüzde 5.1, SP yüzde 4.5, DP yüzde 2.1, BBP yüzde 1.1, DSP yüzde 1 oy alırken diğer partiler yüzde 2.9 oy oranını paylaştı. Erken seçime hayır: Türkiye'de erken bir genel seçime gerek var mıdır? sorusuna katılımcıların yüzde 54.4'ü ‘hayır' dedi.Yeni anayasaya evet: Araştırmaya katılanların yüzde 58.8'i yeni ve sivil bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunu belirtirken, ‘Türkiye'nin yargı reformuna ihtiyacı var mı?' sorusuna ise yüzde 56.6 ‘evet' cevabı çıktı.Köşk'teki zirve olumlu: ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Çankaya Köşkü'nde yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna katılımcıların yüzde 49.9'u ‘olumlu buluyorum' yanıtı verdi.Açılım ve sanatçılar: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da sanatçılar ile yaptığı açılım toplantılarını olumlu bulanların oranı yüzde 42.2 olarak gerçekleşti.Katsayı kararı yanlış: Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını iptal etmesine ilişkin olarak ise parçalı bir yanıt ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 39'u kararı doğru bulmazken, yüzde 27.1'i doğru buldu, konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenler ise yüzde 29.1 oranında gerçekleşti.

Ermeni vakıf mülkleri ve okul için teşekkür
Ermeni Cemaati lideri Sirinoğlu, vakrfmüMerinin iadesi ve Ermeni çocukların okula alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfımıza ait sekiz mülkü bize teslim etti. Bunun için teşekkür ediyoruz. Hükümet, bütün vatandaşların özellikle azınlıkların sıkıntılarını gözlemliyor ve gereğini yapıyor. Başbakanımız, Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin çocuklarının okula alınması konusunda da Milli Eğitim Bakanımız Çubukçu'ya gereken talimatı vermiştir. Sorunun çözüleceğine inanıyoruz.

İki bakanın hedefinde krizi derinleştiren bankalar var
Devlet Bakanı Çağlayan ve Maliye Bakanı Şimşek, 2009 yılında reel sektöre destek vermeyen bankaların krizi derinleştirdiğini belirtti Dün devletin iki bakanından bankalara eleştiri yağdı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ayrı toplantılarda yaptıkları konuşmalarda kriz döneminde bankaların reel sektöre yeterince destek olmadıklarını söyledi. Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'nin (DETKİB) düzenlediği toplantıya katılan Bakan Zafer Çağlayan, herkesin aynı gemide olduğunu ancak bankacılar güvertede güneşlenirken reel sektörün makine dairesinde motora yağ bulmaya çalıştığını söyledi. Bankacılık sektörünün, iyi günde esnaf ve sanayicinin yanında olurken en ufak bir tehlike gördüğü zaman ilk terk eden haline geldiğinden yakınan Çağlayan, şunları söyledi: "Ben bunu söylediğim zaman, 'Aynı geminin içindeyiz' derler. Doğrudur, aynı geminin içindeyiz ama pozisyonlar farklı. Bankacılık sektörü, geçen yıl 20 milyar dolar kâr ilan etti. Gözümüz yok ama birinin kârı, diğerinin zararıdır. Bu kadar küçülmenin yaşandığı, birçok firmanın battığı bir ortamda bankacılık sisteminin bu kadar kazanmasına söyleyecek şey yok." Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bankaların kriz dönemindeki stratejilerinin, reaksiyonlarının, krizin Türkiye'ye yansımasını sınırlamadığım belirterek, "Hatta belki de derinleştirdi" dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) toplantısında konuşan Şimşek "Ortalık toz dumanken, bankalar tipik reaksiyonu gösterip çok temkinli bir patikada işlerini yürüttü" diye konuştu. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bankalarda sermaye oldukça güçlü, kredi verme imkanları oldukça fazla. Sermaye yeterlilik oranı yüzde 20'nin üzerinde, likidite durumları iyi, varlık kaliteleri iyi, kârlılıkları yüksek. Ellerinde imkan var. Hazine, kamu olarak biz borçlanma ihtiyacımızı aşağı çekiyoruz. Peki, bankacılık reel ekonomiyi desteklemeyecek de ne yapacak? Bence fazla seçenekleri yok. İyimserim. Hem destekleyecek kapasiteleri var, potansiyelleri var, hem de desteklemeleri için gerekli makro ekonomik ortam ve koşullar var. Hatta bu koşullar onları zorlayacak."

Önerileri dikkate aldık paket biraz genişleyebilir
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ‘Ziyaretlerimizden sonra taslak metinde bir kısım değişmeler, genişlemeler, bir takım redaksiyonların olma ihtimali vardır" dedi. Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ve Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile birlikte Anayasa değişikliği paketi çalışmalarıyla ilgili Türkiye Ziraat Odaları Birliğini ziyaret etti. TZOB Genel Başkam Şemsi Bayraktar ile görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Ergin yaptıkları tüm bu ziyaretler esnasında Türkiye'de meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, siyaset kurumunun daha önünde olduğunu gördüklerini dile getirdi. Ergin, önerilerin ardından yapılacak değişikliklerle taslak metnin Mart ayı bitmeden Meclis'e sunulacağını belirtti. HSYK tartışmalarına da değinen Ergin "Elbette ki biz bu görüşmeleri protokol icabı yapmadık. Baştan yola çıkarken de, bu taslak üzerine getirilecek makul, somut önerileri değerlendireceğimizi de ifade etmiştik. Bunun gerçekleştiğini hep beraber göreceğiz. Onun dışında HSYK'da cereyan eden hadiselerin dışarıda ulu orta konuşulmasını doğru bulmam doğrusu. Bu tür değerlendirmelerin kurul içerisinde yapılması daha sağlıklıdır diye düşünüyorum.

'in bazı haber başlıkları:

Bizim politikacılar Pavlov'un köpekelri gibi
Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'ca Türk liseleri açılması önerisine tepki gösteren çevreleri sert bir dille eleştirdi. Ayni reaksiyon "Almanya'nın yurtdışında 500ün üzerinde partner okulu var. Bu okullarda Almanca ve Alman kültürü öğretilmekte. Almanya'da nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de öğretilmeli. Muhafazakâr politikacılar tıpkı Paviov'un köpekleri gibi hep aynı reaksiyonu gösteriyorlar. Almanya'da çocuklar tabii Almanca öğrenmeli, Almanca konuşmalı. Tedrisat Almanca olmalı. Ama çocuklar anadillerini de öğrenmeli. Nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de okulda öğretilmeli. Biz bu potansiyeli iyi kullanmalıyız. Türk-Alman partner okulu iyi bir model olabilir. Bu ve benzer konulan iç politikada puan toplamak için istismar ediyorlar."

Çağlayan: Dünya krizi 5 yılda, biz 2 yılda aşarız
DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakam Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Aliye Kavaf ile birlikte Denizli'de sanayi ve tüccarlarla buluşup, sorunları dinledi. "Kapitalizmin tarihini ve tarifini değiştiren bir kriz yaşadık" diyen Zafer Çağlayan şöyle konuştu: "Dünya 2008 rakamlarım ancak 2013'te yakalayacak deniyor. İhracatımız değer bazında yüzde 22 azaldı. Dünyadaki azalış yüzde 28 oldu. Rekabetten dolayı tek sent kayıp yok, 29 milyar dolarlık kayıp, pazar daralmasından. Bu ay 25 günde 7.5 milyar dolan geçtik, geçen yıla oranla net 2 milyar dolarlık artış var. 1 Ocak 25 Mart arası ihracattaki artış yüzde 21.7. Görünen o ki krizi dünyadan önce atlatacağız. Bu yıl yeni biri dalgalanma olmazsa ihracatta 115 milyar doları da aşacağız. Dünya krizi beş yılda telafi ederken, biz bu gidişle iki yılda aşarız." İhracat artsın diye dünyanın çevresini 6 kez dolaştıklarını söyleyen Zafer Çağlayan "Eğer bir iş adamı olarak bu kadar dolaşsaydım, bugün 1 değil 11 fabrikam olurdu" dedi. Krizin etkisi hâlâ sıcak olduğunu söyleyen, bu sıcaklık geçince, ne kadar ciddi tehlike atlatıldığının görüleceğini kaydeden Bakan Çağlayan, "Otomotiv ve tekstil ihracatı 2008'i yakaladı. Otomotiv 18-20 milyar dolara çıkacak gibi. Bu da ihracatın yüzde 40'ı, o açıdan çok önemli.
'ın bazı haber başlıkları:

Habur yeniden canlanacak
Kesintiye uğrayan demokratik açılımın Kandil ve Mahmur Kampı ayağı için yeniden düğmeye basılıyor. Bakan Atalay, Irak'ta yeni hükümetin kurulmasıyla sürecin hızlanacağını söyledi. NTV'ye konuk olan Bakan Atalay, anayasa paketi, demokratik açılım, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Atalay'ın açıklamaları özetle şöyle: Habur'dan dönüşler Ricalarımıza rağmen bizi ve toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıkınca gelişleri durdurduk. Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek. Kuzey Irak'taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek. Anayasa paketi Değişiklikte en belirleyici boyut, bireyin biraz daha önce çıkması. Ülkemizde birey haklarının ve bireyin korunmasının daha ön plana çıkması paket içindeki en özel nokta. İkinci olarak toplum iradesinin, milletin kararının daha da belirleyici hale gelmesi. CHP ve MHP baştan beri, daha paketi görmeden, içinde ne olduğunu bilmeden karşı çıktı. Kendileri de ifade ettiler, 'henüz bakmadık ama bizim tavrımız olumsuzdur diye. Bunu anlamak mümkün değil. Tabii ki hafta sonuna kadar bu süreç devam edecek. Gerek kamuoyunda tartışılan hususlar, gerek medyada yer alan teklifler ve tartışmalar, sivil toplum kuruluşlarından da gelirse bütün eleştirileri masaya yatıracağız. Cumartesi (bugün) çalışma grubumuz bir araya gelecek ve şu ana kadar ki gelişmeleri değerlendireceğiz. Muhtemelen STK'ların yeni teklifleri olabilir. Önümüzdeki hafta da teklif Meclis'e sunulacak, imzalar zaten hazır. Salı günü gibi düşünüyoruz. BDP'nin teklifi Biz açıkladık, şu an seçim barajıyla ilgili bir çalışma olmayacak. Balon olur olmaz incelediğim dosyalardan biridir. Kapanmış değil aslında, sürekli gündemde. Basına yansıyan haberlerde bir yanlışlık var, gözaltına alınanların bu konuyla bir bağlantısı yok.

BDP: Seçim barajını yüzde üçe indirelim
AKP'ye teslim edeceği Anayasa taslağı önerilerini tamamlayan BDP, seçim barajının yanı sıra HSYK'nın kendi başkanını seçmesini de gündeme getirdi. Anayasa değişikliğinde kilit rol oynayan BDP'nin önerileri netleşti. AKP'ye teslim edilecek teklifte seçim barajının yüzde 3'e çekilmesi talep edilecek BDP, AKP'nin Anayasa taslağına ilişkin değerlendirmelerini tamamladı. Ancak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa seyahatine çıktığı için son rötuşlar yetişmedi. Dün AKP'ye iletilmesi planlanan taslağın teslim edilmesi ertelendi. Taslakta, baroların Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi, HSYK'nın kendi başkanını seçmesi, seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi talep edildi. BDP, Anayasa paketindeki değişiklikler hakkında önerilerde bulunurken, pakette yer almayan TCK, TMK, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla ilgili de önerilerde bulundu. Sivil toplum örgütleri ve baroların da görüşlerinden yararlanan BDP'nin önerileri şöyle: Anayasa'nın 10. maddesinde kadın, çocuk ve yaşlılara "pozitif ayrımcılık" tanınmasına ilişkin maddeye "Devlet bu eşitliği fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ilavesi yapılsın. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine ilişkin "Kişisel verilerin korunması, bağımsız Kişisel Verileri Koruma Üst Kurulu tarafından sağlanır" ibaresi konsun.Anayasa'nın 41. maddesindeki "ailenin korunması" düzenlemesine "Türk toplumu" yerine "Türkiye toplumu" ifadesi eldensin. "Cinsellik ve şiddete karşı" ifadesi ise "Cinsel istismar ve şiddete karşı" şeklinde değiştirilsin. » Kamu çalışanlarına "toplu iş sözleşmesi hakkı"nın yanı sıra "grev hakkı" da verilsin. Hakkında kapatma davası açılan partilerle ilgili parlamentoda oluşturulması öngörülen komisyona, davalı parti Meclis dışındaysa bile beş üye hakkı tanınsın. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı'na fazla yetki veriliyor. Bu yetkiler Yargıtay, Danıştay ve barolara verilsin. Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi, Meclis'te partilerin beşer üyeyle temsil edildiği bir komisyon tarafından seçilsin. Cumhurbaşkanı beş, Yargıtay üç, Sayıştay ve Danıştay da ikişer üyeyi kendi genel kurullarında seçsin. Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesini de baro başkanları seçmeli. Adalet Bakanı HSYK'da "başkan" olarak değil "doğal üye" olarak yer alsın. Bakanlık müsteşarına bakana vekalet etme yetkisi verilsin. Kurulun başkanı, HSYK üyeleri arasında yapılacak oylamayla salt çoğunlukla seçilsin. Kurulun, asil üyelerinden ikisi Cumhurbaşkanı, üçü Meclis, biri Anayasa Mahkemesi, üçü Yargıtay, biri Danıştay genel kurulları tarafından, yedisi adli yargı ve hâkimler, üçü de idari yargı ve hakimler tarafından seçilsin. » Seçim barajı da yüzde 3'e indirilsin.

'ın bazı haber başlıkları:

Bağış: İmtiyazlı ortaklık ısrarı dayanaksız
AB müktesebatında böyle bir ifade olmadığını belirten Başmüzakereci Bağış, "Biz ayrıcalıklı ortaklığı sadece ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yanıt verdi. Bağış, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü karan almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi. Bağış, Brüksel'de AB yetkilileriyle temaslarının ardından düzenlediği basın toplantısında, Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, "Biz imtiyazlı ortaklığı ancak ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz. 110 bin sayfalık AB müktesebatında ayrıcalıklı ortaklık diye bir şey yok. Olmayan bir konuda tartışma başlatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer AB üyesi ülkeler oy birliğiyle yeni bir üyelik statüsü kararı alırlarsa ve şu andaki 27 ülkenin bir kısmı tam üyelikten vazgeçerek bu yeni statüye geçerlerse, Türkiye de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebilir" dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye taahhüt ettiği Ulusal Programı uyarınca "2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına uyumla ilgili çalışmalarını tamamlayacağım ve bunun ardından tam üyelik beklentisini çok net bir şekille dillendireceğim" dedi.

Seçim barajına AK Partiden set
BDP ve DSP'nin seçim barajının düşürülmesiyle ilgili taleplerine AK Parti yönetimi set çekti. Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, "Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor musunuz?" sorusuna, "Seçim Kanunu ile ilgili hükümler Seçim Kanunu'nda olur, anayasada olmaz. Biz şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz" dedi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, seçim barajının düşürülmesine ilişkin düşünceleri olmadığım belirterek, "Koalisyonlarda, kaostan başka bir sonucu ben görmüyorum" dedi. Bu arada Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AK Parti heyeti sivil toplum kuruluşları turunun son durağı olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkam Şemsi Bayraktar'a anayasa değişiklik taslağını sundu. Bayraktar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sektörleriyle ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı tanınmasını istedi.

İmralı emretti BDP çark etti
Anayasa değişiklik paketine destek sağlayabileceği yönünde sinyaller veren BDP, İmralı ve Kandil'den gelen mesajlar üzerine çark etti. BDP Anayasa Komisyonu üyesi Hamit Geylani, talepleri karşılanmazsa AK Parti'nin taslağını desteklemeyeceklerini söyledi. BDP, hükümete sunulması beklenen paket üzerinde dün geç saatlere kadar çalıştı, İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da dün avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, hükümetin hazırladığı paketi tutarsız bulduğunu ifade ederek, "BDP'nin şartlarını ortaya koymasını olumlu karşılıyorum. Kabul edilirse destekleyebilir. Kabul edilmezse anayasa komplosuna karşı 'hayır cephesi' oluşturulmalı" dedi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan da, "Pakette Kürtler yok. Kürtlerin bu değişikliği desteklemesi söz konusu olamaz" mesajı verdi. PKK'dan gelen bu mesajların ardından BDP'nin anayasa konusundaki tavrı değişti. Partisinin hazırladığı paketi hükümete sunacak olan BDP Anayasa Komisyonu üyesi Geylani, dün ilginç bir çıkış yaptı ve şöyle konuştu: "Taleplerimiz karşılanmazsa, taslağı desteklemek zorunda değiliz. Darbe anayasasının tümden değişmesini istiyoruz. Ancak mevcut durumda böyle bir irade görmüyoruz. Anayasanın başlangıç ilkeleri Türk ırkının menfaatlerini korumak üzerine kurulmuştur." Seçim barajının düşürülmesi yönündeki ısrarım koruyan BDP'nin hazırladığı pakette, anayasa maddelerine ilişkin önerilerin yanı sıra yasa değişikliği gerektiren öneriler de yer aldı. BDP, anayasadaki "Türk vatandaşı" tanımının "Türkiye vatandaşı" olarak değiştirilmesini talep etti.

‘in bazı haber başlıkları:

MHP'YE TARİHİ UYARI
‘Demokratik açılım' ve ‘Anayasa değişikliği' süreçlerinde CHP ile ortak hareket eden MHP'ye eski ANAP ve DYP'liler ‘367' krizini hatırlatarak "Milli iradeyle restleşirseniz, bizim gibi olursunuz" uyarısında bulundular.

Aksu: Muhalefet, statüko muhafızlı üniforma giydi
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefet partilerinin tutumunu eleştirdi. Aksu, kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partisini, eski zamanlardaki gibi' Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa, onu da biz getiririz' aymazlığı içinde olmakla suçladı. Muhalefet partilerinin, bazı odakların etkisinde kaldığını vurgulayan Aksu, "Adeta Ay'ın çekim etkisiyle 'deniz'lerin 'gel-git' yaşaması gibi, siyasetin 'deniz'leri de bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek 'gelgit'ler yaşamakta" dedi "CHP'nin arkasına MHP'yi de alarak bu Meclisin Anayasa yapamayacağı yönündeki açıklamalarını eleştiren Abdülkadir Aksu, "asama organı olan Meclisin elinden yasama yetkisini ve görevini almaya çalışan, hiçbir hukuki mantığa dayanmayan, fantezi bile denemeyecek hayâllerini gerçekleştirmek için bildikleri her yolu denemekteler" şeklinde konuştu. MHP ve CHP'nin, Anayasa değişikliğini Meclisin de, halkın da yapmasına karşı olduklarını anlatan Aksu, Anayasa değişikliği ile ilgili muhalefet partilerine yönelik birlikte hazırlama teklifine 'olmaz' dendiğini belirtti. 1982 Anayasa'nın 12 Eylül şartlarında hazırlandığını ve dönemin psikolojisini yansıttığını vurgulayan Aksu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Son günlerde yaşananlar açıkça ortaya koydu ki; ülkemizin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğu kadar; ilkeleri mevsimlerden ve konjonktürden etkilenmeyen siyasetçilere de ihtiyacı var." Kendilerini gömlek değiştirmekle suçlayanların, kendi üzerlerine giydikleri formalara bakmalarını isteyen Aksu, şunları söyledi: "2002 seçimlerinden sonra kısa bir süreliğine giydikleri 'demokrat' formalarını çıkarıp 'statüko muhafızlı 'üniformaları' giymişler. Üstünüze pek de yakışmış, güle güle giyin arkadaşlar demekten kendimizi alamıyoruz."

CHP'de Anayasa paniği!
Hükümetin hazırladığı taslağın büyük destek görmesi üzerine panikleyen CHP, alternatif bir Anayasa taslağı paketi hazırladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, geçtiğimiz Salı günü Meclis Grup toplantısında "12 Eylül Anayasasına karşı çıkacağız diye AK Parti'nin paketine mahkûm kalamayız" şeklindeki açıklamasının ardından, CHP apar topar bir Anayasa paketi hazırladı ve kamuoyuna açıkladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP'nin paketinde de kişi hakları ve özgürlükler konusunda benzer maddeler bulunuyor. CHP 6 maddelik Anayasa taslağını açıkladı. "Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adı verilen taslak paketinde çalışma hayatına yönelik değişiklikler dikkat çekiyor. CHP'nin kitapçık halinde hazırladığı 6 maddelik Anayasa taslağına göre HSYK, Başkanını kendisi seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurul'dan çıkarılıyor. Böylece HSYK'nın eleştirilen mevcut konumu, CHP'nin Anayasa taslağında daha da perçinlenmiş oluyor. Grev ve lokavt hakkıyla ilgili yeni düzenlemelerin yer aldığı CHP'nin öneri paketinde, milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması ve yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi de yer alıyor. Öte yandan; dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenledi. CHP'liler, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Meclis'e sunulması halinde Anayasa değişiklik teklifini işleme koymayarak, iade etmesini istedi. Toplantıda konuşan CHP Grup Başkanvekili Anadol, "iktidarın, nalıncı keseri gibi kendine yontacağı bir taslağa, CHP elbette itibar etmeyecektir. Anayasa'yı değiştirme konusunda yetkili parlamento, 24. dönem parlamentosudur. Kediye ciğer emanet edilmez" gibi cümleler sarf etti.

'in bazı haber başlıkları:

Baykal: Paket yarıştırmayız
Ankara kulisleri dün CHP'nin de altı maddelik bir Anayasa paketini hafta başında açıklayacağı haberiyle çalkalandı. CHP lideri Baykal: Paket yarıştırmayacağız. Kapsamlı değişiklik ten yanayız. Bu telaşla Anayasa yapılmaz. Önce toplumun her kesiminde ortak görüş oluşmak. Diyoruz ki, yani seçimlere kadar, Anayasa'yı nasıl, kimlere hazır latalım, içinde neler olsun, bunları konuşalım.

Öcalan: Bu bir komplo
İmralı'da müebbet hapsini çeken PKK lideri Abdullah Öcalan Anayasa değişikliği sürecine müdahil oldu. Avukatlarına göre Öcalan, paketin tutarsız olduğunu belirterek, "Benim bu Anayasa konusundaki tespitim şudur; Anayasa paketiyle amaçlanan hukuk, anayasa komplosudur. Benim geliştirdiğim slogan 'Anayasa komplosuna hayır demokratik anayasaya evet' şeklindedir. BDP'nin şartlan kabul edilmezse Türkiye'deki diğer sol ve demokrat çevrelerle birlikte güçlü bir 'Hayır Cephesi', ortak muhalefet bloku oluşturulmalıdır" dedi. BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Geylani ise taslağın "AKP'nin kendi ihtiyaçlarına göre" hazırlandığını belirterek "Desteklemek zorunda değiliz" dedi.

'ın bazı haber başlıkları:

TÜRKİYE'NİN MODERNLEŞMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM
Anayasa değişikliği paketine bir destek de Avrupa Parlamentosunun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin başkanı Martin Schulz'tan geldi. Sosyalist lider, 1 Avrupa'ya yaklaştıracak bir adım' diye nitelendirdiği paketle ilgili ilk izleniminin 'olumlu' olduğunu söyledi. Parti kapatmaların zorlaştırılması ve kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri destekleyen Schulz, muhalefetin eleştirilerini de dinleyeceğini vurguladı. Martin Schulz, anayasa paketinin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştıracağını düşünüyor. 2012 yılında Avrupa Parlamentosu başkam olması beklenen Schulz, AK Partiyi 'mucize' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı hem övdü hem de eleştirdi. 'Kardeş parti' CHP konusunda ise, "Yoğun bir diyalog içindeyiz. Ancak zaman zaman ciddi ihtilaflarımız oluyor." açıklamasını yaptı. Schulz Türkiye'de süren Ergenekon soruşturması ve davaları ile ilgili yargıda olan bir konuda hüküm vermek istemediğini belirtti. Ancak sivil bir hükümetin de anayasal düzene kasteden teşebbüsleri araştırmak gibi bir vazifesi bulunduğunu söyledi. Sosyalist lider, "Eğer birtakım generaller, albaylar ya da memurların demokratik sisteme son vermek için planlar yaptıklan ile ilgili iddialar varsa, hükümet ve yargı tabii ki bunun üzerine gitmelidir." şeklinde konuştu. STV Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programında Selçuk Gültaşlı'ya konuşan Alman Sosyal Demokrat Schulz, anayasa paketinden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretine kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Schulz hem AK Partiyi hem de "kardeş parti" CHP'yi eleştirdi. AK Parti'nin "bir mucize" olduğunu vurgulayan Schulz, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise "Etkili bir siyasetçi ancak tutarlı bir programı yok. Bir gün çok demokrat, bir diğer gün çok muhafazakar. Bir gün ultra-liberal, bir gün İslami eğilimleri ağır basıyor." eleştirisinde bulundu.

Tahta oy sandıkları referandumda kullanılabilecek
Meclis, genel seçimler için hazırlılarına şimdiden başladı. Seçim Kanunu'nda özellikle 'seçim güvenliği' ağırlıklı değişiklikler yapacak olan Meclis, önümüzdeki hafta Genel Kurul'da ele alacağı düzenlemelerde seçim işlerine yeni kurallar getirecek. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'in Meclis Anayasa Komisyonu'nda kabul edilen seçim kanununda değişiklik öngören teklifine göre tahta sandık tarihe karışacak. Bunun yerini şeffaf ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten sandıklar alacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ilk milletvekili seçimine kadar bu sandıklan hazır edecek. Tahta sandıklar ise muhtemel bir referandumda kullanılabilecek. Komisyondan geçen bir diğer teklife göre siyah beyaz oy pusulaları da tarihe karışıyor. Pusulalarda artık partilerin özel işaretlerini içeren renkli amblemleri kullanılacak. Yeni seçim kanununun getireceği diğer bir yenilik ise anketlerle ilgili olacak. Anketler, oy verme gününden önceki 10 gün içinde yayımlanamayacak Anketlerde 'tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uyulması' şart aranacak. 29 Mart yerel seçimlerinde ciddi sorunlara neden olan TC kimlik numarası şartı da yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile üzerinde kimlik numarası olmayan bir kimlikle oy kullanılabilmesi için seçmen bilgi kağıdı ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli YSK tarafından ilan edilen belgenin gösterilmesi yeterli olacak. Teklife göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, kamu bankaların ve üst birliklerin yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar da milletvekili adaylığı için seçimlerin başlangıcından bir ay önce görevlerinden ayılmak zorunda olacak. 'Elektronik seçim'in ise daha sonraki seçimlerde değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

'ün bazı haber başlıkları:


Sırbistan da 'soykırım' demeye hazırlanıyor
ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra Sırbistan da 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanınması için harekete geçti. Aşırı milliyetçi SRS partisi Ermeni soykırımı tasarısı ^ hazırladı. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi, tasarının Sırbistan parlamentosuna sunulacağını duyurdu. Krasi, "Uluslararası toplumun baskısıyla, bazı partiler Srebrenica'da yaşanılanın soykırım olduğunu Sırbistan parlamentosuna kabul ettirmek istiyor. Ancak asıl soykırım Ermenistan'da ve 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda'da oldu" dedi. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki yakınlaşmayı örnek göstererek Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı. Davutoğlu özetle, "Bin yıldır çatışma halinde olduğumuz Sırplarla konuşarak meseleyi hallettiysek, Ermenistan'la da 7 hallederiz. Sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek yakınlaştı. Sırp-Boşnak çatışması, Ermenistan ile Azerbaycan çatışmasından çok daha yakın ve çok daha acılarla dolu. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında 2 saat konuşup sorunu çözdük. Şimdi sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. Bunları, bin yıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım?" demişti.

'ın bazı haber başlıkları:

Taş atan çocuklar için devrede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta düzenlenen sanatçılarla kahvaltı davetinde kendisiyle görüşme talebini ileten Lale Mansur'u dün kabul etti. Mansur, Başbakanlık resmi konutunda gerçekleşen görüşmede 'taş atan çocuklarla' ilgili yasal düzenlemeler konusunda önerilerin konuşulduğunu söyledi. "Buraya 6 bin 800 kişiden oluşan 'Çocuklar İçin Adalet Çağmaları' adına geldim diyen ünlü oyuncu şöyle dedi: "Başbakanımızla görüşmemiz çok olumlu geçti. Bir saat konuştuk. Başbakanımızın da gerçekten ilgilendiğini düşünüyorum. Göstermelik bir şeyin peşinde değil. Biz de bir rapor sunduk. Başbakanımız da UNICEF'in koruma ilkelerini göze alarak çözüm arayacak. Bir hafta içerisinde avukatımızı arayacağını söyledi."

'ın bazı haber başlıkları:

HSYK KAOS PEŞİNDE
Ergenekon savcılarını görevden almak için korsan kararname hazırlayan HSYK üyelerine Adalet Bakanlığı hukuk dersi verdi: Yetki bakanlıktadır. Hukuk dışına çıkarak, çatışma ortamı oluşturmak istiyorsunuz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor." HSYK'nın seçilmiş üyeleri, suç duyurusu ekine, Müsteşar Kahraman'ın salı günü yapılan toplantıyı terk ettiğine ve dünkü toplantıya katılmadığına ilişkin tutanağı da ekledi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşarın cenaze törenine katıldığı için toplantıya katılamadığını belirtmiş ve öğleden sonra yapılan açıklamada ise, "Mazeret HSYK'ya bildirildi" demişti. Adalet Bakanlığı son olarak, HSYK'nın çalışmalarının Adalet Bakanı ve Müsteşarı tarafından engellendiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu belirterek, "Üyeler yasaların Bakanlığa verdiği bir yetkiyi hukuk dışına çıkarak kullanmak istemişler ve Anayasa değişiklik teklifinin kamuoyuna açıklanması üzerine bir çatışma ortamı oluşturma gayretine girişmişlerdir" açıklamasında bulundu.

Reformlar sayesinde Türkiye sıçrama yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Anayasa değişikliği paketimizle birlikte ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak olan bir sürecin içindeyiz" dedi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERİ) üyeleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi. Resmi Konuttaki yemekli toplantıda toplam ciroların 1 trilyon avroyu aşan ERT üyelerine hitap eden Başbakan Erdoğan'ın hükümet olarak son yıllarda Türk ekonomisinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir yapısal reform paketi uyguladıklarını ifade etti. Küreselleşme çağında ülkeler ve şirketler için değişim ve yenilikçiliğin hayati önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, artık değişim ve yenilikçiliğin rekabette öne geçmenin en önemli koşulu olduğunu belirtti. Erdoğan, "Gerek hükümet olarak yaptığımız reform ve değişiklikler, gerek toplumsal olarak değişen koşullara uyum sağlamamız Türkiye'nin son 7-8 yılda birçok alanda sıçramalar kaydetmesini sağladı" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'nin yapısal reformlar sayesinde 1973-2002 yıllan arasında 15 milyar olan uluslararası yatırım miktarını son 7 yılda 83 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Konuşmasında anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Erdoğan, "Toplam 26 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketimizle birlikte -belki biraz daha artabilir madde sayıları- ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak, milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak bir sürecin içindeyiz'" diye konuştu.

'in bazı haber başlıkları:

'Mesleklerini bırakıp siyasetin içine girsinler'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Libya'ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, HSYK'nın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Yasama ve yürütme yargının alanına girmeyeceği gibi yargının da siyasallaşmaması gerekir. Son zamanlarda mikrofonların karşısına çıkanların siyasallaştığını görüyoruz. Çok daha ileri düşünüyorlarsa, bu işi mevcut siyasi partilerin başaramadığını düşünüyorlarsa hemen zaten dernek de oluşturmuşlar, bir partiye dönüşürler, bir parti kurarak bu mücadelenin içine girerler. Bu kadar bu işe meraklıysalar, seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp her hangi bir siyasi partiden gelir aday olurlar."

Süryanilerden paskalya sepeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süryani Ortodoks Ruhani lideri Metropolit Yusuf Çetin (fotoğrafta) ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı da kabul etti. Çetin ve Altınışık 8 yıldır hükümetten gördükleri yakın ilgiye teşekkür ederek hükümetin başarısı ve milletin refahı için dua ettiklerini söyledi. Çetin ve Altınışık, Erdoğan'a içerisinde çörek ve yumurta bulunan geleneksel paskalya sepeti de hediye etti.

'ın bazı haber başlıkları:

İSRAİL KORKMASIN
Gül, Forbes dergisine konuştu: İran'ın atom bombası isteğinden şüphem yok ama El Aksa Camii ve Filistinliler zarar göreceği için İsrail'e karşı kullanmaz! Cumhurbaşkanı Gül, ABD dergisine İran'ın atom bombası elde etme çabalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. Gül, Iran'm eskiden beri 'ulusal gurur' için, atom bombasına sahip olmak istediğine inandığını söyledi ve ekledi: 'İranlı liderleri uyardım' I "İran dini liderleriyle biz çok açık ve net konuşabiliyoruz. Hiç kimseden duymadıkları gerçekleri benden işittiklerini size söyleyebilirim. İranlı liderleri 'Atom bombanız olursa mantıksız davranmaya başlar, kendinize problem yaratırsınız' diye uyardım." Türkiye ilcisine de karşı I "İsrail'i yok etmek gibi bir hataya düşmeyecek kadar akıllı olduklarına eminim. Bunun Kudüs'teki El Aksa'ya ve Filistinliler'e zarar vereceğini biliyorlar. Türkiye, İran'ın atom bombası elde etmesine karşı. Ancak İran'a yönelik askeri operasyona da karşıyız."ABD Başkanı Obama İran'a geçtiğimiz yıl başkan olur olmaz bir çağrıda bulunmuş ve İran ile doğrudan görüşmeye hazır oldukları mesajını iletmişti. Obama, "önümüzdeki aylarda İran ile yüz-yüze görüşmelere başlayabilmemize imkan tanıyacak açılımları bekliyorum" dedi. Gül, Forbes'a Obama'nın bu çağrısının ardından Ahmedinecad'a "Obama'nın çağrısı hiçbir tehdit unsuru içermiyor. Bu fırsatı kaçırmamanız gerek. Obama'nın çağrısına mutlaka olumlu bir yanıt vermelisiniz" dediğini, ancak İran liderinin kendisini dinlemediğini de anlattı.

Bağımsız aday artık 'parti oyu' alamayacak
TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilen seçim yasa teklifine göre, oy pusulasında partilerin adaylarının altında isimlerine yer verilen bağımsız adaylar, artık pusulanın en sağ tarafında, siyasi parti sütunundan sonra yazılacak Bağımsız aday sayısının fazla olması ve bunların isimlerinin oy pusulasına sığdırılamaması durumunda, yine bağımsızların isimleri parti adaylarından sonra kalın bir çizgi çizilerek, alta yazılacak. Komisyon Başkanı Kuzu, bu düzenlemenin gerekçesini savunurken, geçmişte yaşanan bağımsız aday sürprizlerini anımsattı. Kuzu, "Oy pusulasında Ak Parti'nin altında Abdullah Gül adında bir bağımsız vardı. 8 bin oy aldı, neredeyse seçilecekti" dedi. İstanbul'da bir seçim çevresinde AK Parti sırasının altında ismi yer alan bir bağımsız adaya 10 bin oy çıkması herkesi şaşırtmıştı. Düzenleme ile bağımsız adayların seçime katılabilmek için Maliye'ye emaneten yatırdıkları paranın miktarı da artırıldı. Halen en yüksek devlet memurunun brüt maaşı olarak uygulanan miktar, "En yüksek derecedeki devlet memuruna mali haklar bakımından yapılmakta olan her türlü ödemelerin brüt bir aylık tutan" olarak tespit edileli. Görüşmeler sırasında AKP'li Fatoş Gürkan, teklifi hazırlarken oy pusulasına adayların resimlerinin de konulması önerisi üzerinde durduklarım belirterek, "Ama dediler ki yakışıklı olmayan kaybeder. Vazgeçtik" demesi, salondaki herkesi güldürdü.

'nın bazı haber başlıkları:

'Sosyal demokratlara bak'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik paketine destek vermeyeceğini bildiren CHP'yi 'aymazlıkla (olup bitenin farkına varmayan, gafil) suçladı. Abdülkadir Aksu, "Kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partimiz, tıpkı eski zamanlarındaki anlayış içinde 'Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa onu da biz getiririz' aymazlığı içinde" dedi. AK Partili Aksu, CHP ve MHP'ye "Bu arkadaşları memnun etmek mümkün değil. Ne dersek 'Hayır' diyorlar" diye seslendi.

'in bazı haber başlıkları:

Kayısı zararı karşılanacak
Malatya'da üreticiyi ağlatan kayısıdaki don olayı için Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi. Erdoğan, Malatyalı üreticinin durumunu kendisine anlatan AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalıkla görüşmesinin ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na zarar tespiti yapılması talimatı verdi. Bakanlık, bölgede sigorta kapsamına giren girmeyen tüm üreticilerle ilgili inceleme yapıyor. Öznur Çalık, "Afet kapsamına girmek istiyoruz. Zararımız çok büyük. Bunu da Sayın Başbakan'a bizzat anlattık" dedi. 50 bin ailenin geçim kaynağı olan kayısıda, ilk tespitlerde yüzde 58 oranında bir zarar ortaya çıktı.

'nin bazı haber başlıkları:

Economist dergisi:Referandum göründü
Anayasa değişikliği, İngiliz Economist dergisinde "Reform ya da ölüm" başlığıyla geniş yer buldu. Değişiklikler için mecliste üçte iki oranında çoğunluğun gerektiğini kaydeden dergi, bu çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Erdoğan'ın referanduma gitmek zorunda kalabileceğini yazdı. Referandumun riskli olduğuna dikkat çeken yazıda şu bilgilere yer verildi: "Anketlerde Erdoğan yüzde 40'la çok önde gözüküyor. Muhalefet, anayasal ya da diğer reformlara körü körüne direnmeyi sürdürdükçe muhalefette kalacaktır."
'nün bazı haber başlıkları:

Vatandaşa "paket" kitapçığı
Anayasa değişikliği paketinde muhalefetten destek bulamayan AKP'nin umudu referandum... Kürt açılımı sürecini halka "30 soruda 30 cevap" kitapçığıyla anlatan AKP, aynı yolu Anayasa değişikliğinde de izleyecek. Bu çerçevede Anayasa değişikliği "Ne getiriyor, halka ne getiriyor, vatandaşı nasıl etkileyecek yargı nasıl değişecek.." gibi konularda bir kitapçık hazırlığına başlandı. Kitapçık, parti teşkilatlarına dağıtılacak. Ayrıca bakanlar ve milletvekilleri de il il gezerek paketi anlatacak. İngilizce'ye çevrilen taslak metni yabana basına da verilecek.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 13:29   #15
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
YAZILI BASIN ÖZETLERİ

'ün bazı haber başlıkları:

GELİN GÖRÜN SONRA KONUŞUN
Türkiye'de güvendeyiz" diyen Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu, diasporaya sert çıktı: "Gelsinler, bizim Türkiye'deki yaşantımızı görsünler ondan sonra karar versinler." Sözde soykırımı iddialarıyla gerginliği tırmandıran Ermeni diasporasına en anlamlı cevap, Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızdan geldi. Başbakan Erdoğan'la görüşen Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi. "Neden üzeri kapatılmıyor, anlamıyorum" dedi. Şirinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 1915'te bir şeyler olmamıştır demiyorum. Fakat eşelemekte fayda yok. Bu olaylara 'soykırımı' denilmesine gerek yok. Diasporadakiler gelsin, Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mallarını, okullarını ve Ermeni vatandaşlarının yaşantılarını görsünler, ondan sonra karar versinler. Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu'nun Başbakan Erdoğan'la görüşmesinde Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon da hazır bulundu. Şirinoğlu, Osmanlı imparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı'yla gayrimüslimlerin haklarını artıran Padişah II. Mahmut'un portresinin işlendiği kol düğmeleriyle dikkat çekti. Şirinoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin hayata geçirilmesi konusunda umutlu olduğunu söyledi. Hem Ermenistan'ın hem Türkiye'nin geçmişten ders alacağını ve aynı hataların tekrarlanmayacağını ifade etti. Başbakan'ın "100 bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözleri için, sayıyı Erdoğan'a kendilerinin verdiğini ancak yanlış olduğunu söyledi ve özür diledi. Şirinoğlu, Erdoğan'ın sözleri için de "Sözleriyle kalbi bir değil" diye konuştu.

Cam silen eller kalem tutacak
Sokaklarda çalışan çocukların okumasını hedefleyen "Kalem Tutan Eller Projesi" başladı. Toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, "Arabaların camlarını silen o çocuklar güvende olmazsa hiçbirimiz evlerimizde güvenli olmayacağız" dedi Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, Garanti Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de katkılarıyla başlatılan 'Kalem Tutan Eller Projesi' hayata geçirildi. Pilot bölge olarak seçilen İstanbul'da başlatılan proje kapsamında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların eğitimine devam etmesi sağlanacak. Projede yaklaşık bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Garanti Bankası Konferans Salonunda tanıtım toplantısında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu projenin sokakta yaşayan veya çalı şan çocuklara uzatılmış çok önemli bir yardım eli olduğunu vurguladı. Çubukçu, sözlerine şöyle devam etti: "Sosyal sorumluluk sahibi önemli kurumların da 'İşte bu bizim meselemiz' demeye başladığı an sorunların çözüleceği andır. Çünkü biz biliyoruz ki yoldan geçerken baktığımız, arabamızın camlarını hızla kapattığımız o çocuklar, sokaklarda güvende olmadığı sürece hiç birimiz evlerimizde güvende olmayacağız" Ülkenin her çocuğunu sevmek gerektiğini vurgulayan Çubukçu önceki yıllarda konunun önemini anlatmak için bir muhatap bile bulamadıklarını vurguladı.

Akaryakıtta vergiyi düşürmek istiyoruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve bürokratlar, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılarak hem açıklamalar yaptılar hem sorunları dinlediler. Bu kapsamda konuşan Şimşek, ulaştırma altyapısı konusunda 7-8 yılda çok yol kat ettiklerini belirterek, "Bunu söyleyince akla akaryakıt gelebilir. (Akaryakıtta) gönül ister ki vergiler çok daha düşük olsun, o yönde çabalarımız olacak gelecek dönemde" dedi. Akaryakıt, iletişim, tütün ürünleri ve otomotivde kısmen vergilerin yüksek olduğunu, buna karşın sorunun dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergilerdeki performans düşüklüğü olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti: "Vergileri indirdiğiniz takdirde borçlanma gereğini artırırsınız. Bu da zamanla faizi artırır, uzun vadede handikap olur. Bu konuda daha temkinliyiz. Çözüm vergi tabanının genişletilmesi ve kamu harcamalarının sınırlı tutulması. Bütçe açığı ortada. Önceliğimiz makro ekonomik istikrar olmalıdır." Ayrıca, faizlerin tek haneli seviyelerde olduğunu, kamu sektörünün borçlanma ihtiyacının azaldığını ve bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdüğüne işaret eden Şimşek, özellikle faizlerin tek hanede tutulmaya devam edilmesi halinde, kredi temini imkanını sağlayarak hem tüketimin ve hem yatırımların teşvik edileceğini bildirdi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise tüm gündemin üretim ve ihracat üzerine kurulması, kurun da rekabetçi ve istikrarlı olması gerektiğini söyledi. Bu yıl ihracatçı birliklerinin 111 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlediklerini anımsatan Büyükekşi, "2010'nun ilk çeyreğini yüzde 20 gibi bir ihracat artışı ile kapayacağız. Biz yüzde 10 beklenti koymuştuk, ilk çeyrekte bu beklentimizin iki katı bir büyüme yaşadık" dedi.

DHKP-C'nin hain planı deşifre edildi
Korumalar Başbakan Erdoğan'a adeta etten duvar ördü Geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti'ne gelen Başbakan'a suikast yapılacağı yönündeki ihbardan sonra Erdoğan için alınan güvenlik önlemleri arttırıldı. Başbakan dün Cuma namazını Kocatepe Camii'nde kıldı. Korumaları da Erdoğan'ın etrafında etten duvar ördü. Erdoğan'ın yakın korumalarının dışında özel harekat polisleri ve binaların çatılarındaki keskin nişancılar dikkat çekti. Yasa dışı terör örgütü DHKP-C'nin Başbakan Erdoğan ile hükümet üyelerine dönük "suikast" planladığı belirlendi. Emniyet istihbaratından gelen "kripto" üzerine Başbakan'ın yakın koruma polisleri uyarıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Mart-17 Nisan tarihlerini sözde devrim şehitlerini anma ve örgütün kuruluş yıl dönümü ilan eden DHKP-C'nin tasarladığı saldırılara karşı 81 İl Emniyeti'ni alarma geçirdi. Örgütün, 30 Mart 1972'de THKP-C lideri Mahir Cayan ve arkadaşlarının ölü ele geçirilmesinin yıl dönümüne rastlayan tarihte "silahlı ve bombalı" eylem planladığı saptandı. DHKP-C'nin Başbakan ve hükümet üyeleri dışında; Adalet Bakanlığı, MİT ve emniyet mensuplarına suikast ile TSK ve emniyete ait tesislerle bazı kamu kurumlarına yönelik bombalı sabotaj hazırladığı yönünde istihbari bilgiler alındı, istihbarat Daire Başkanlığınca hazırlara raporda, "Olası terörist saldırılara karşı güvenlik önlemlerini gözden geçirin ve istihbari çalışmalara ağırlık verin" denildi. Rapor üzerine tüm polisler uyarılırken, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü de "duyum" konusunda bilgilendirildi. Erdoğan'ın etrafındaki güvenlik önlemlerinin bu yüzden arttırıldığı öğrenildi.

Merkel'den Türk okulu önerisine ret
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Bu yöndeki tartışmalar hiçbir yere varamaz" dedi. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Alman haftalık "Die Zeit" gazetesine verdiği mülakatta, "Türkiye'de Alman liseleri var, Almanya'da neden Türk liseleri olmasın" demişti. Deutsche Welle'nin haberine göre Merkel, Almanya'da Türk lise ve üniversiteleri kurulması isteğine olumsuz yanıt verdi. Başbakan Merkel "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği demeçte, "Almanya'daki Türk kökenli çocuk ve gençlerin Alman okullarına gitmesinin yerinde bir uygulama" olduğunu kaydetti. Almanya Başbakanı, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı. Almanya Başbakanı, gelecek hafta başında 4 yıllık bir aradan sonra Türkiye'de temaslarda bulunacak. 29-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ziyaret çerçevesinde Merkel önce Ankara'ya ardından da İstanbul'a gidecek. Merkel Türkiye temasları çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülle bir araya gelecek. Erdoğan-Merkel buluşmasında ağırlıklı gündem maddelerini, ikili siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve bölgesel sorunların oluşturması bekleniyor. Başbakan Merkel'in görüşmeler sırasında Türkiye'nin Ankara Protokolünü hayata geçirmesini ve limanlarını Kıbrıs'ın güneyine açması talebini de iletmesi bekleniyor.

'ın bazı haber başlıkları:

DARBE ANAYASASI NE DEMEK BİLİRİZ
Anayasa değişikliğine darbenin izlerinden 1981'de kurtulan ve yeni sivil anayasa ile AB'ye giren Dönem Başkanı İspanya'dan tam destek geldi. Dışişleri Bakanı Moratinos, "Sizi en iyi biz anlıyoruz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış üç gün süren ve Brüksel temaslarını tamamladı. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu yetkilileri, Dönem Başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile bir araya gelen Bağış'a temaslarında en çok sorulan soru yargı reformu ve anayasa değişikliği oldu. Moratinos, görüşmede, AB'nin uzun zamandır Türkiye'ye yargı reformu ve sivil anayasaya geçmesi çağrısında bulunduğunu anımsatarak anayasa değişikliğine verdiği desteği şu sözlerle dile getirdi: "Çabalarınızı takdir ediyoruz. Büyük cesaret gösterdiniz. İspanya da bir zamanlar askeri yasalarla yönetiliyordu. O nedenle sizi en iyi biz anlıyoruz. Böyle olumlu gelişmeler İlerleme Raporu'nda Ankara için artı değer olacak." AB kaynakları da Dönem Başkanlığı'nın birkaç gün içinde bir deklarasyon yayınlayarak Türkiye'deki tüm kesimleri sivil anayasaya destek vermeye çağıracaklarını açıkladı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de anayasa değişikliğine büyük destek verdi. Bildt, özellikle parti kapatmayı zorlaştıran maddenin özel bir önemde olduğunu söyledi. Bildt şunları kaydetti: "Değişikliğin AB tarafından çok olumlu karşılanacağına inanıyorum. 1982 anayasası başka bir zaman ve başka bir Türkiye için hazırlanmıştı. Artık Türkiye'nin daha modern, Avrupalı bir anayasaya ihtiyacı var. Bu taslak bunun yolunu açıyor." Bildt, AK Parti'ye yönelik bir kapatma davası açılmasından endişe duyduğunu vurgularken, olası bir davaya AB'nin çok sert tepki göstereceğini söyledi. Muhalefetin tepkisini de değerlendiren Bildt, "Olağan şüphelilerin karşıt tavrı sürpriz olmadı" diye konuştu.

AK Parti %40.6, CHP, MHP düşüyor
ANAR'ın gündem araştırmasına göre AK Parti'nin oy oranı yüzde 40.6 olarak ortaya çıktı. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı ‘AK Parti' yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6'da kaldı. ANAR tarafından 8 - 16 Mart tarihlerinde 26 ilde 5 bin 503 kişi ile ‘vatandaşın siyasi eğilimlerini tespit etmek' için gerçekleştirilen Gündem Araştırması'nda AK Parti'nin oy oranı en yakın rakibinin iki katı olarak gerçekleşti. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz?' sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı AK Parti yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6, BDP yüzde 6.4, TDH yüzde 5.1, SP yüzde 4.5, DP yüzde 2.1, BBP yüzde 1.1, DSP yüzde 1 oy alırken diğer partiler yüzde 2.9 oy oranını paylaştı. Erken seçime hayır: Türkiye'de erken bir genel seçime gerek var mıdır? sorusuna katılımcıların yüzde 54.4'ü ‘hayır' dedi.Yeni anayasaya evet: Araştırmaya katılanların yüzde 58.8'i yeni ve sivil bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunu belirtirken, ‘Türkiye'nin yargı reformuna ihtiyacı var mı?' sorusuna ise yüzde 56.6 ‘evet' cevabı çıktı.Köşk'teki zirve olumlu: ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Çankaya Köşkü'nde yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna katılımcıların yüzde 49.9'u ‘olumlu buluyorum' yanıtı verdi.Açılım ve sanatçılar: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da sanatçılar ile yaptığı açılım toplantılarını olumlu bulanların oranı yüzde 42.2 olarak gerçekleşti.Katsayı kararı yanlış: Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını iptal etmesine ilişkin olarak ise parçalı bir yanıt ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 39'u kararı doğru bulmazken, yüzde 27.1'i doğru buldu, konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenler ise yüzde 29.1 oranında gerçekleşti.

Ermeni vakıf mülkleri ve okul için teşekkür
Ermeni Cemaati lideri Sirinoğlu, vakrfmüMerinin iadesi ve Ermeni çocukların okula alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfımıza ait sekiz mülkü bize teslim etti. Bunun için teşekkür ediyoruz. Hükümet, bütün vatandaşların özellikle azınlıkların sıkıntılarını gözlemliyor ve gereğini yapıyor. Başbakanımız, Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin çocuklarının okula alınması konusunda da Milli Eğitim Bakanımız Çubukçu'ya gereken talimatı vermiştir. Sorunun çözüleceğine inanıyoruz.

İki bakanın hedefinde krizi derinleştiren bankalar var
Devlet Bakanı Çağlayan ve Maliye Bakanı Şimşek, 2009 yılında reel sektöre destek vermeyen bankaların krizi derinleştirdiğini belirtti Dün devletin iki bakanından bankalara eleştiri yağdı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ayrı toplantılarda yaptıkları konuşmalarda kriz döneminde bankaların reel sektöre yeterince destek olmadıklarını söyledi. Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'nin (DETKİB) düzenlediği toplantıya katılan Bakan Zafer Çağlayan, herkesin aynı gemide olduğunu ancak bankacılar güvertede güneşlenirken reel sektörün makine dairesinde motora yağ bulmaya çalıştığını söyledi. Bankacılık sektörünün, iyi günde esnaf ve sanayicinin yanında olurken en ufak bir tehlike gördüğü zaman ilk terk eden haline geldiğinden yakınan Çağlayan, şunları söyledi: "Ben bunu söylediğim zaman, 'Aynı geminin içindeyiz' derler. Doğrudur, aynı geminin içindeyiz ama pozisyonlar farklı. Bankacılık sektörü, geçen yıl 20 milyar dolar kâr ilan etti. Gözümüz yok ama birinin kârı, diğerinin zararıdır. Bu kadar küçülmenin yaşandığı, birçok firmanın battığı bir ortamda bankacılık sisteminin bu kadar kazanmasına söyleyecek şey yok." Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bankaların kriz dönemindeki stratejilerinin, reaksiyonlarının, krizin Türkiye'ye yansımasını sınırlamadığım belirterek, "Hatta belki de derinleştirdi" dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) toplantısında konuşan Şimşek "Ortalık toz dumanken, bankalar tipik reaksiyonu gösterip çok temkinli bir patikada işlerini yürüttü" diye konuştu. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bankalarda sermaye oldukça güçlü, kredi verme imkanları oldukça fazla. Sermaye yeterlilik oranı yüzde 20'nin üzerinde, likidite durumları iyi, varlık kaliteleri iyi, kârlılıkları yüksek. Ellerinde imkan var. Hazine, kamu olarak biz borçlanma ihtiyacımızı aşağı çekiyoruz. Peki, bankacılık reel ekonomiyi desteklemeyecek de ne yapacak? Bence fazla seçenekleri yok. İyimserim. Hem destekleyecek kapasiteleri var, potansiyelleri var, hem de desteklemeleri için gerekli makro ekonomik ortam ve koşullar var. Hatta bu koşullar onları zorlayacak."

Önerileri dikkate aldık paket biraz genişleyebilir
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ‘Ziyaretlerimizden sonra taslak metinde bir kısım değişmeler, genişlemeler, bir takım redaksiyonların olma ihtimali vardır" dedi. Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ve Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile birlikte Anayasa değişikliği paketi çalışmalarıyla ilgili Türkiye Ziraat Odaları Birliğini ziyaret etti. TZOB Genel Başkam Şemsi Bayraktar ile görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Ergin yaptıkları tüm bu ziyaretler esnasında Türkiye'de meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, siyaset kurumunun daha önünde olduğunu gördüklerini dile getirdi. Ergin, önerilerin ardından yapılacak değişikliklerle taslak metnin Mart ayı bitmeden Meclis'e sunulacağını belirtti. HSYK tartışmalarına da değinen Ergin "Elbette ki biz bu görüşmeleri protokol icabı yapmadık. Baştan yola çıkarken de, bu taslak üzerine getirilecek makul, somut önerileri değerlendireceğimizi de ifade etmiştik. Bunun gerçekleştiğini hep beraber göreceğiz. Onun dışında HSYK'da cereyan eden hadiselerin dışarıda ulu orta konuşulmasını doğru bulmam doğrusu. Bu tür değerlendirmelerin kurul içerisinde yapılması daha sağlıklıdır diye düşünüyorum.

'in bazı haber başlıkları:

Bizim politikacılar Pavlov'un köpekelri gibi
Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'ca Türk liseleri açılması önerisine tepki gösteren çevreleri sert bir dille eleştirdi. Ayni reaksiyon "Almanya'nın yurtdışında 500ün üzerinde partner okulu var. Bu okullarda Almanca ve Alman kültürü öğretilmekte. Almanya'da nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de öğretilmeli. Muhafazakâr politikacılar tıpkı Paviov'un köpekleri gibi hep aynı reaksiyonu gösteriyorlar. Almanya'da çocuklar tabii Almanca öğrenmeli, Almanca konuşmalı. Tedrisat Almanca olmalı. Ama çocuklar anadillerini de öğrenmeli. Nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de okulda öğretilmeli. Biz bu potansiyeli iyi kullanmalıyız. Türk-Alman partner okulu iyi bir model olabilir. Bu ve benzer konulan iç politikada puan toplamak için istismar ediyorlar."

Çağlayan: Dünya krizi 5 yılda, biz 2 yılda aşarız
DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakam Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Aliye Kavaf ile birlikte Denizli'de sanayi ve tüccarlarla buluşup, sorunları dinledi. "Kapitalizmin tarihini ve tarifini değiştiren bir kriz yaşadık" diyen Zafer Çağlayan şöyle konuştu: "Dünya 2008 rakamlarım ancak 2013'te yakalayacak deniyor. İhracatımız değer bazında yüzde 22 azaldı. Dünyadaki azalış yüzde 28 oldu. Rekabetten dolayı tek sent kayıp yok, 29 milyar dolarlık kayıp, pazar daralmasından. Bu ay 25 günde 7.5 milyar dolan geçtik, geçen yıla oranla net 2 milyar dolarlık artış var. 1 Ocak 25 Mart arası ihracattaki artış yüzde 21.7. Görünen o ki krizi dünyadan önce atlatacağız. Bu yıl yeni biri dalgalanma olmazsa ihracatta 115 milyar doları da aşacağız. Dünya krizi beş yılda telafi ederken, biz bu gidişle iki yılda aşarız." İhracat artsın diye dünyanın çevresini 6 kez dolaştıklarını söyleyen Zafer Çağlayan "Eğer bir iş adamı olarak bu kadar dolaşsaydım, bugün 1 değil 11 fabrikam olurdu" dedi. Krizin etkisi hâlâ sıcak olduğunu söyleyen, bu sıcaklık geçince, ne kadar ciddi tehlike atlatıldığının görüleceğini kaydeden Bakan Çağlayan, "Otomotiv ve tekstil ihracatı 2008'i yakaladı. Otomotiv 18-20 milyar dolara çıkacak gibi. Bu da ihracatın yüzde 40'ı, o açıdan çok önemli.
'ın bazı haber başlıkları:

Habur yeniden canlanacak
Kesintiye uğrayan demokratik açılımın Kandil ve Mahmur Kampı ayağı için yeniden düğmeye basılıyor. Bakan Atalay, Irak'ta yeni hükümetin kurulmasıyla sürecin hızlanacağını söyledi. NTV'ye konuk olan Bakan Atalay, anayasa paketi, demokratik açılım, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Atalay'ın açıklamaları özetle şöyle: Habur'dan dönüşler Ricalarımıza rağmen bizi ve toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıkınca gelişleri durdurduk. Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek. Kuzey Irak'taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek. Anayasa paketi Değişiklikte en belirleyici boyut, bireyin biraz daha önce çıkması. Ülkemizde birey haklarının ve bireyin korunmasının daha ön plana çıkması paket içindeki en özel nokta. İkinci olarak toplum iradesinin, milletin kararının daha da belirleyici hale gelmesi. CHP ve MHP baştan beri, daha paketi görmeden, içinde ne olduğunu bilmeden karşı çıktı. Kendileri de ifade ettiler, 'henüz bakmadık ama bizim tavrımız olumsuzdur diye. Bunu anlamak mümkün değil. Tabii ki hafta sonuna kadar bu süreç devam edecek. Gerek kamuoyunda tartışılan hususlar, gerek medyada yer alan teklifler ve tartışmalar, sivil toplum kuruluşlarından da gelirse bütün eleştirileri masaya yatıracağız. Cumartesi (bugün) çalışma grubumuz bir araya gelecek ve şu ana kadar ki gelişmeleri değerlendireceğiz. Muhtemelen STK'ların yeni teklifleri olabilir. Önümüzdeki hafta da teklif Meclis'e sunulacak, imzalar zaten hazır. Salı günü gibi düşünüyoruz. BDP'nin teklifi Biz açıkladık, şu an seçim barajıyla ilgili bir çalışma olmayacak. Balon olur olmaz incelediğim dosyalardan biridir. Kapanmış değil aslında, sürekli gündemde. Basına yansıyan haberlerde bir yanlışlık var, gözaltına alınanların bu konuyla bir bağlantısı yok.

BDP: Seçim barajını yüzde üçe indirelim
AKP'ye teslim edeceği Anayasa taslağı önerilerini tamamlayan BDP, seçim barajının yanı sıra HSYK'nın kendi başkanını seçmesini de gündeme getirdi. Anayasa değişikliğinde kilit rol oynayan BDP'nin önerileri netleşti. AKP'ye teslim edilecek teklifte seçim barajının yüzde 3'e çekilmesi talep edilecek BDP, AKP'nin Anayasa taslağına ilişkin değerlendirmelerini tamamladı. Ancak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa seyahatine çıktığı için son rötuşlar yetişmedi. Dün AKP'ye iletilmesi planlanan taslağın teslim edilmesi ertelendi. Taslakta, baroların Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi, HSYK'nın kendi başkanını seçmesi, seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi talep edildi. BDP, Anayasa paketindeki değişiklikler hakkında önerilerde bulunurken, pakette yer almayan TCK, TMK, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla ilgili de önerilerde bulundu. Sivil toplum örgütleri ve baroların da görüşlerinden yararlanan BDP'nin önerileri şöyle: Anayasa'nın 10. maddesinde kadın, çocuk ve yaşlılara "pozitif ayrımcılık" tanınmasına ilişkin maddeye "Devlet bu eşitliği fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ilavesi yapılsın. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine ilişkin "Kişisel verilerin korunması, bağımsız Kişisel Verileri Koruma Üst Kurulu tarafından sağlanır" ibaresi konsun.Anayasa'nın 41. maddesindeki "ailenin korunması" düzenlemesine "Türk toplumu" yerine "Türkiye toplumu" ifadesi eldensin. "Cinsellik ve şiddete karşı" ifadesi ise "Cinsel istismar ve şiddete karşı" şeklinde değiştirilsin. » Kamu çalışanlarına "toplu iş sözleşmesi hakkı"nın yanı sıra "grev hakkı" da verilsin. Hakkında kapatma davası açılan partilerle ilgili parlamentoda oluşturulması öngörülen komisyona, davalı parti Meclis dışındaysa bile beş üye hakkı tanınsın. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı'na fazla yetki veriliyor. Bu yetkiler Yargıtay, Danıştay ve barolara verilsin. Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi, Meclis'te partilerin beşer üyeyle temsil edildiği bir komisyon tarafından seçilsin. Cumhurbaşkanı beş, Yargıtay üç, Sayıştay ve Danıştay da ikişer üyeyi kendi genel kurullarında seçsin. Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesini de baro başkanları seçmeli. Adalet Bakanı HSYK'da "başkan" olarak değil "doğal üye" olarak yer alsın. Bakanlık müsteşarına bakana vekalet etme yetkisi verilsin. Kurulun başkanı, HSYK üyeleri arasında yapılacak oylamayla salt çoğunlukla seçilsin. Kurulun, asil üyelerinden ikisi Cumhurbaşkanı, üçü Meclis, biri Anayasa Mahkemesi, üçü Yargıtay, biri Danıştay genel kurulları tarafından, yedisi adli yargı ve hâkimler, üçü de idari yargı ve hakimler tarafından seçilsin. » Seçim barajı da yüzde 3'e indirilsin.

'ın bazı haber başlıkları:

Bağış: İmtiyazlı ortaklık ısrarı dayanaksız
AB müktesebatında böyle bir ifade olmadığını belirten Başmüzakereci Bağış, "Biz ayrıcalıklı ortaklığı sadece ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yanıt verdi. Bağış, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü karan almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi. Bağış, Brüksel'de AB yetkilileriyle temaslarının ardından düzenlediği basın toplantısında, Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, "Biz imtiyazlı ortaklığı ancak ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz. 110 bin sayfalık AB müktesebatında ayrıcalıklı ortaklık diye bir şey yok. Olmayan bir konuda tartışma başlatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer AB üyesi ülkeler oy birliğiyle yeni bir üyelik statüsü kararı alırlarsa ve şu andaki 27 ülkenin bir kısmı tam üyelikten vazgeçerek bu yeni statüye geçerlerse, Türkiye de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebilir" dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye taahhüt ettiği Ulusal Programı uyarınca "2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına uyumla ilgili çalışmalarını tamamlayacağım ve bunun ardından tam üyelik beklentisini çok net bir şekille dillendireceğim" dedi.

Seçim barajına AK Partiden set
BDP ve DSP'nin seçim barajının düşürülmesiyle ilgili taleplerine AK Parti yönetimi set çekti. Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, "Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor musunuz?" sorusuna, "Seçim Kanunu ile ilgili hükümler Seçim Kanunu'nda olur, anayasada olmaz. Biz şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz" dedi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, seçim barajının düşürülmesine ilişkin düşünceleri olmadığım belirterek, "Koalisyonlarda, kaostan başka bir sonucu ben görmüyorum" dedi. Bu arada Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AK Parti heyeti sivil toplum kuruluşları turunun son durağı olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkam Şemsi Bayraktar'a anayasa değişiklik taslağını sundu. Bayraktar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sektörleriyle ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı tanınmasını istedi.

İmralı emretti BDP çark etti
Anayasa değişiklik paketine destek sağlayabileceği yönünde sinyaller veren BDP, İmralı ve Kandil'den gelen mesajlar üzerine çark etti. BDP Anayasa Komisyonu üyesi Hamit Geylani, talepleri karşılanmazsa AK Parti'nin taslağını desteklemeyeceklerini söyledi. BDP, hükümete sunulması beklenen paket üzerinde dün geç saatlere kadar çalıştı, İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da dün avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, hükümetin hazırladığı paketi tutarsız bulduğunu ifade ederek, "BDP'nin şartlarını ortaya koymasını olumlu karşılıyorum. Kabul edilirse destekleyebilir. Kabul edilmezse anayasa komplosuna karşı 'hayır cephesi' oluşturulmalı" dedi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan da, "Pakette Kürtler yok. Kürtlerin bu değişikliği desteklemesi söz konusu olamaz" mesajı verdi. PKK'dan gelen bu mesajların ardından BDP'nin anayasa konusundaki tavrı değişti. Partisinin hazırladığı paketi hükümete sunacak olan BDP Anayasa Komisyonu üyesi Geylani, dün ilginç bir çıkış yaptı ve şöyle konuştu: "Taleplerimiz karşılanmazsa, taslağı desteklemek zorunda değiliz. Darbe anayasasının tümden değişmesini istiyoruz. Ancak mevcut durumda böyle bir irade görmüyoruz. Anayasanın başlangıç ilkeleri Türk ırkının menfaatlerini korumak üzerine kurulmuştur." Seçim barajının düşürülmesi yönündeki ısrarım koruyan BDP'nin hazırladığı pakette, anayasa maddelerine ilişkin önerilerin yanı sıra yasa değişikliği gerektiren öneriler de yer aldı. BDP, anayasadaki "Türk vatandaşı" tanımının "Türkiye vatandaşı" olarak değiştirilmesini talep etti.

‘in bazı haber başlıkları:

MHP'YE TARİHİ UYARI
‘Demokratik açılım' ve ‘Anayasa değişikliği' süreçlerinde CHP ile ortak hareket eden MHP'ye eski ANAP ve DYP'liler ‘367' krizini hatırlatarak "Milli iradeyle restleşirseniz, bizim gibi olursunuz" uyarısında bulundular.

Aksu: Muhalefet, statüko muhafızlı üniforma giydi
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefet partilerinin tutumunu eleştirdi. Aksu, kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partisini, eski zamanlardaki gibi' Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa, onu da biz getiririz' aymazlığı içinde olmakla suçladı. Muhalefet partilerinin, bazı odakların etkisinde kaldığını vurgulayan Aksu, "Adeta Ay'ın çekim etkisiyle 'deniz'lerin 'gel-git' yaşaması gibi, siyasetin 'deniz'leri de bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek 'gelgit'ler yaşamakta" dedi "CHP'nin arkasına MHP'yi de alarak bu Meclisin Anayasa yapamayacağı yönündeki açıklamalarını eleştiren Abdülkadir Aksu, "asama organı olan Meclisin elinden yasama yetkisini ve görevini almaya çalışan, hiçbir hukuki mantığa dayanmayan, fantezi bile denemeyecek hayâllerini gerçekleştirmek için bildikleri her yolu denemekteler" şeklinde konuştu. MHP ve CHP'nin, Anayasa değişikliğini Meclisin de, halkın da yapmasına karşı olduklarını anlatan Aksu, Anayasa değişikliği ile ilgili muhalefet partilerine yönelik birlikte hazırlama teklifine 'olmaz' dendiğini belirtti. 1982 Anayasa'nın 12 Eylül şartlarında hazırlandığını ve dönemin psikolojisini yansıttığını vurgulayan Aksu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Son günlerde yaşananlar açıkça ortaya koydu ki; ülkemizin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğu kadar; ilkeleri mevsimlerden ve konjonktürden etkilenmeyen siyasetçilere de ihtiyacı var." Kendilerini gömlek değiştirmekle suçlayanların, kendi üzerlerine giydikleri formalara bakmalarını isteyen Aksu, şunları söyledi: "2002 seçimlerinden sonra kısa bir süreliğine giydikleri 'demokrat' formalarını çıkarıp 'statüko muhafızlı 'üniformaları' giymişler. Üstünüze pek de yakışmış, güle güle giyin arkadaşlar demekten kendimizi alamıyoruz."

CHP'de Anayasa paniği!
Hükümetin hazırladığı taslağın büyük destek görmesi üzerine panikleyen CHP, alternatif bir Anayasa taslağı paketi hazırladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, geçtiğimiz Salı günü Meclis Grup toplantısında "12 Eylül Anayasasına karşı çıkacağız diye AK Parti'nin paketine mahkûm kalamayız" şeklindeki açıklamasının ardından, CHP apar topar bir Anayasa paketi hazırladı ve kamuoyuna açıkladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP'nin paketinde de kişi hakları ve özgürlükler konusunda benzer maddeler bulunuyor. CHP 6 maddelik Anayasa taslağını açıkladı. "Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adı verilen taslak paketinde çalışma hayatına yönelik değişiklikler dikkat çekiyor. CHP'nin kitapçık halinde hazırladığı 6 maddelik Anayasa taslağına göre HSYK, Başkanını kendisi seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurul'dan çıkarılıyor. Böylece HSYK'nın eleştirilen mevcut konumu, CHP'nin Anayasa taslağında daha da perçinlenmiş oluyor. Grev ve lokavt hakkıyla ilgili yeni düzenlemelerin yer aldığı CHP'nin öneri paketinde, milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması ve yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi de yer alıyor. Öte yandan; dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenledi. CHP'liler, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Meclis'e sunulması halinde Anayasa değişiklik teklifini işleme koymayarak, iade etmesini istedi. Toplantıda konuşan CHP Grup Başkanvekili Anadol, "iktidarın, nalıncı keseri gibi kendine yontacağı bir taslağa, CHP elbette itibar etmeyecektir. Anayasa'yı değiştirme konusunda yetkili parlamento, 24. dönem parlamentosudur. Kediye ciğer emanet edilmez" gibi cümleler sarf etti.

'in bazı haber başlıkları:

Baykal: Paket yarıştırmayız
Ankara kulisleri dün CHP'nin de altı maddelik bir Anayasa paketini hafta başında açıklayacağı haberiyle çalkalandı. CHP lideri Baykal: Paket yarıştırmayacağız. Kapsamlı değişiklik ten yanayız. Bu telaşla Anayasa yapılmaz. Önce toplumun her kesiminde ortak görüş oluşmak. Diyoruz ki, yani seçimlere kadar, Anayasa'yı nasıl, kimlere hazır latalım, içinde neler olsun, bunları konuşalım.

Öcalan: Bu bir komplo
İmralı'da müebbet hapsini çeken PKK lideri Abdullah Öcalan Anayasa değişikliği sürecine müdahil oldu. Avukatlarına göre Öcalan, paketin tutarsız olduğunu belirterek, "Benim bu Anayasa konusundaki tespitim şudur; Anayasa paketiyle amaçlanan hukuk, anayasa komplosudur. Benim geliştirdiğim slogan 'Anayasa komplosuna hayır demokratik anayasaya evet' şeklindedir. BDP'nin şartlan kabul edilmezse Türkiye'deki diğer sol ve demokrat çevrelerle birlikte güçlü bir 'Hayır Cephesi', ortak muhalefet bloku oluşturulmalıdır" dedi. BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Geylani ise taslağın "AKP'nin kendi ihtiyaçlarına göre" hazırlandığını belirterek "Desteklemek zorunda değiliz" dedi.

'ın bazı haber başlıkları:

TÜRKİYE'NİN MODERNLEŞMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM
Anayasa değişikliği paketine bir destek de Avrupa Parlamentosunun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin başkanı Martin Schulz'tan geldi. Sosyalist lider, 1 Avrupa'ya yaklaştıracak bir adım' diye nitelendirdiği paketle ilgili ilk izleniminin 'olumlu' olduğunu söyledi. Parti kapatmaların zorlaştırılması ve kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri destekleyen Schulz, muhalefetin eleştirilerini de dinleyeceğini vurguladı. Martin Schulz, anayasa paketinin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştıracağını düşünüyor. 2012 yılında Avrupa Parlamentosu başkam olması beklenen Schulz, AK Partiyi 'mucize' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı hem övdü hem de eleştirdi. 'Kardeş parti' CHP konusunda ise, "Yoğun bir diyalog içindeyiz. Ancak zaman zaman ciddi ihtilaflarımız oluyor." açıklamasını yaptı. Schulz Türkiye'de süren Ergenekon soruşturması ve davaları ile ilgili yargıda olan bir konuda hüküm vermek istemediğini belirtti. Ancak sivil bir hükümetin de anayasal düzene kasteden teşebbüsleri araştırmak gibi bir vazifesi bulunduğunu söyledi. Sosyalist lider, "Eğer birtakım generaller, albaylar ya da memurların demokratik sisteme son vermek için planlar yaptıklan ile ilgili iddialar varsa, hükümet ve yargı tabii ki bunun üzerine gitmelidir." şeklinde konuştu. STV Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programında Selçuk Gültaşlı'ya konuşan Alman Sosyal Demokrat Schulz, anayasa paketinden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretine kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Schulz hem AK Partiyi hem de "kardeş parti" CHP'yi eleştirdi. AK Parti'nin "bir mucize" olduğunu vurgulayan Schulz, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise "Etkili bir siyasetçi ancak tutarlı bir programı yok. Bir gün çok demokrat, bir diğer gün çok muhafazakar. Bir gün ultra-liberal, bir gün İslami eğilimleri ağır basıyor." eleştirisinde bulundu.

Tahta oy sandıkları referandumda kullanılabilecek
Meclis, genel seçimler için hazırlılarına şimdiden başladı. Seçim Kanunu'nda özellikle 'seçim güvenliği' ağırlıklı değişiklikler yapacak olan Meclis, önümüzdeki hafta Genel Kurul'da ele alacağı düzenlemelerde seçim işlerine yeni kurallar getirecek. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'in Meclis Anayasa Komisyonu'nda kabul edilen seçim kanununda değişiklik öngören teklifine göre tahta sandık tarihe karışacak. Bunun yerini şeffaf ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten sandıklar alacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ilk milletvekili seçimine kadar bu sandıklan hazır edecek. Tahta sandıklar ise muhtemel bir referandumda kullanılabilecek. Komisyondan geçen bir diğer teklife göre siyah beyaz oy pusulaları da tarihe karışıyor. Pusulalarda artık partilerin özel işaretlerini içeren renkli amblemleri kullanılacak. Yeni seçim kanununun getireceği diğer bir yenilik ise anketlerle ilgili olacak. Anketler, oy verme gününden önceki 10 gün içinde yayımlanamayacak Anketlerde 'tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uyulması' şart aranacak. 29 Mart yerel seçimlerinde ciddi sorunlara neden olan TC kimlik numarası şartı da yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile üzerinde kimlik numarası olmayan bir kimlikle oy kullanılabilmesi için seçmen bilgi kağıdı ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli YSK tarafından ilan edilen belgenin gösterilmesi yeterli olacak. Teklife göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, kamu bankaların ve üst birliklerin yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar da milletvekili adaylığı için seçimlerin başlangıcından bir ay önce görevlerinden ayılmak zorunda olacak. 'Elektronik seçim'in ise daha sonraki seçimlerde değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

'ün bazı haber başlıkları:


Sırbistan da 'soykırım' demeye hazırlanıyor
ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra Sırbistan da 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanınması için harekete geçti. Aşırı milliyetçi SRS partisi Ermeni soykırımı tasarısı ^ hazırladı. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi, tasarının Sırbistan parlamentosuna sunulacağını duyurdu. Krasi, "Uluslararası toplumun baskısıyla, bazı partiler Srebrenica'da yaşanılanın soykırım olduğunu Sırbistan parlamentosuna kabul ettirmek istiyor. Ancak asıl soykırım Ermenistan'da ve 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda'da oldu" dedi. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki yakınlaşmayı örnek göstererek Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı. Davutoğlu özetle, "Bin yıldır çatışma halinde olduğumuz Sırplarla konuşarak meseleyi hallettiysek, Ermenistan'la da 7 hallederiz. Sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek yakınlaştı. Sırp-Boşnak çatışması, Ermenistan ile Azerbaycan çatışmasından çok daha yakın ve çok daha acılarla dolu. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında 2 saat konuşup sorunu çözdük. Şimdi sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. Bunları, bin yıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım?" demişti.

'ın bazı haber başlıkları:

Taş atan çocuklar için devrede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta düzenlenen sanatçılarla kahvaltı davetinde kendisiyle görüşme talebini ileten Lale Mansur'u dün kabul etti. Mansur, Başbakanlık resmi konutunda gerçekleşen görüşmede 'taş atan çocuklarla' ilgili yasal düzenlemeler konusunda önerilerin konuşulduğunu söyledi. "Buraya 6 bin 800 kişiden oluşan 'Çocuklar İçin Adalet Çağmaları' adına geldim diyen ünlü oyuncu şöyle dedi: "Başbakanımızla görüşmemiz çok olumlu geçti. Bir saat konuştuk. Başbakanımızın da gerçekten ilgilendiğini düşünüyorum. Göstermelik bir şeyin peşinde değil. Biz de bir rapor sunduk. Başbakanımız da UNICEF'in koruma ilkelerini göze alarak çözüm arayacak. Bir hafta içerisinde avukatımızı arayacağını söyledi."

'ın bazı haber başlıkları:

HSYK KAOS PEŞİNDE
Ergenekon savcılarını görevden almak için korsan kararname hazırlayan HSYK üyelerine Adalet Bakanlığı hukuk dersi verdi: Yetki bakanlıktadır. Hukuk dışına çıkarak, çatışma ortamı oluşturmak istiyorsunuz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor." HSYK'nın seçilmiş üyeleri, suç duyurusu ekine, Müsteşar Kahraman'ın salı günü yapılan toplantıyı terk ettiğine ve dünkü toplantıya katılmadığına ilişkin tutanağı da ekledi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşarın cenaze törenine katıldığı için toplantıya katılamadığını belirtmiş ve öğleden sonra yapılan açıklamada ise, "Mazeret HSYK'ya bildirildi" demişti. Adalet Bakanlığı son olarak, HSYK'nın çalışmalarının Adalet Bakanı ve Müsteşarı tarafından engellendiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu belirterek, "Üyeler yasaların Bakanlığa verdiği bir yetkiyi hukuk dışına çıkarak kullanmak istemişler ve Anayasa değişiklik teklifinin kamuoyuna açıklanması üzerine bir çatışma ortamı oluşturma gayretine girişmişlerdir" açıklamasında bulundu.

Reformlar sayesinde Türkiye sıçrama yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Anayasa değişikliği paketimizle birlikte ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak olan bir sürecin içindeyiz" dedi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERİ) üyeleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi. Resmi Konuttaki yemekli toplantıda toplam ciroların 1 trilyon avroyu aşan ERT üyelerine hitap eden Başbakan Erdoğan'ın hükümet olarak son yıllarda Türk ekonomisinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir yapısal reform paketi uyguladıklarını ifade etti. Küreselleşme çağında ülkeler ve şirketler için değişim ve yenilikçiliğin hayati önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, artık değişim ve yenilikçiliğin rekabette öne geçmenin en önemli koşulu olduğunu belirtti. Erdoğan, "Gerek hükümet olarak yaptığımız reform ve değişiklikler, gerek toplumsal olarak değişen koşullara uyum sağlamamız Türkiye'nin son 7-8 yılda birçok alanda sıçramalar kaydetmesini sağladı" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'nin yapısal reformlar sayesinde 1973-2002 yıllan arasında 15 milyar olan uluslararası yatırım miktarını son 7 yılda 83 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Konuşmasında anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Erdoğan, "Toplam 26 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketimizle birlikte -belki biraz daha artabilir madde sayıları- ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak, milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak bir sürecin içindeyiz'" diye konuştu.

'in bazı haber başlıkları:

'Mesleklerini bırakıp siyasetin içine girsinler'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Libya'ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, HSYK'nın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Yasama ve yürütme yargının alanına girmeyeceği gibi yargının da siyasallaşmaması gerekir. Son zamanlarda mikrofonların karşısına çıkanların siyasallaştığını görüyoruz. Çok daha ileri düşünüyorlarsa, bu işi mevcut siyasi partilerin başaramadığını düşünüyorlarsa hemen zaten dernek de oluşturmuşlar, bir partiye dönüşürler, bir parti kurarak bu mücadelenin içine girerler. Bu kadar bu işe meraklıysalar, seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp her hangi bir siyasi partiden gelir aday olurlar."

Süryanilerden paskalya sepeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süryani Ortodoks Ruhani lideri Metropolit Yusuf Çetin (fotoğrafta) ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı da kabul etti. Çetin ve Altınışık 8 yıldır hükümetten gördükleri yakın ilgiye teşekkür ederek hükümetin başarısı ve milletin refahı için dua ettiklerini söyledi. Çetin ve Altınışık, Erdoğan'a içerisinde çörek ve yumurta bulunan geleneksel paskalya sepeti de hediye etti.

'ın bazı haber başlıkları:

İSRAİL KORKMASIN
Gül, Forbes dergisine konuştu: İran'ın atom bombası isteğinden şüphem yok ama El Aksa Camii ve Filistinliler zarar göreceği için İsrail'e karşı kullanmaz! Cumhurbaşkanı Gül, ABD dergisine İran'ın atom bombası elde etme çabalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. Gül, Iran'm eskiden beri 'ulusal gurur' için, atom bombasına sahip olmak istediğine inandığını söyledi ve ekledi: 'İranlı liderleri uyardım' I "İran dini liderleriyle biz çok açık ve net konuşabiliyoruz. Hiç kimseden duymadıkları gerçekleri benden işittiklerini size söyleyebilirim. İranlı liderleri 'Atom bombanız olursa mantıksız davranmaya başlar, kendinize problem yaratırsınız' diye uyardım." Türkiye ilcisine de karşı I "İsrail'i yok etmek gibi bir hataya düşmeyecek kadar akıllı olduklarına eminim. Bunun Kudüs'teki El Aksa'ya ve Filistinliler'e zarar vereceğini biliyorlar. Türkiye, İran'ın atom bombası elde etmesine karşı. Ancak İran'a yönelik askeri operasyona da karşıyız."ABD Başkanı Obama İran'a geçtiğimiz yıl başkan olur olmaz bir çağrıda bulunmuş ve İran ile doğrudan görüşmeye hazır oldukları mesajını iletmişti. Obama, "önümüzdeki aylarda İran ile yüz-yüze görüşmelere başlayabilmemize imkan tanıyacak açılımları bekliyorum" dedi. Gül, Forbes'a Obama'nın bu çağrısının ardından Ahmedinecad'a "Obama'nın çağrısı hiçbir tehdit unsuru içermiyor. Bu fırsatı kaçırmamanız gerek. Obama'nın çağrısına mutlaka olumlu bir yanıt vermelisiniz" dediğini, ancak İran liderinin kendisini dinlemediğini de anlattı.

Bağımsız aday artık 'parti oyu' alamayacak
TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilen seçim yasa teklifine göre, oy pusulasında partilerin adaylarının altında isimlerine yer verilen bağımsız adaylar, artık pusulanın en sağ tarafında, siyasi parti sütunundan sonra yazılacak Bağımsız aday sayısının fazla olması ve bunların isimlerinin oy pusulasına sığdırılamaması durumunda, yine bağımsızların isimleri parti adaylarından sonra kalın bir çizgi çizilerek, alta yazılacak. Komisyon Başkanı Kuzu, bu düzenlemenin gerekçesini savunurken, geçmişte yaşanan bağımsız aday sürprizlerini anımsattı. Kuzu, "Oy pusulasında Ak Parti'nin altında Abdullah Gül adında bir bağımsız vardı. 8 bin oy aldı, neredeyse seçilecekti" dedi. İstanbul'da bir seçim çevresinde AK Parti sırasının altında ismi yer alan bir bağımsız adaya 10 bin oy çıkması herkesi şaşırtmıştı. Düzenleme ile bağımsız adayların seçime katılabilmek için Maliye'ye emaneten yatırdıkları paranın miktarı da artırıldı. Halen en yüksek devlet memurunun brüt maaşı olarak uygulanan miktar, "En yüksek derecedeki devlet memuruna mali haklar bakımından yapılmakta olan her türlü ödemelerin brüt bir aylık tutan" olarak tespit edileli. Görüşmeler sırasında AKP'li Fatoş Gürkan, teklifi hazırlarken oy pusulasına adayların resimlerinin de konulması önerisi üzerinde durduklarım belirterek, "Ama dediler ki yakışıklı olmayan kaybeder. Vazgeçtik" demesi, salondaki herkesi güldürdü.

'nın bazı haber başlıkları:

'Sosyal demokratlara bak'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik paketine destek vermeyeceğini bildiren CHP'yi 'aymazlıkla (olup bitenin farkına varmayan, gafil) suçladı. Abdülkadir Aksu, "Kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partimiz, tıpkı eski zamanlarındaki anlayış içinde 'Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa onu da biz getiririz' aymazlığı içinde" dedi. AK Partili Aksu, CHP ve MHP'ye "Bu arkadaşları memnun etmek mümkün değil. Ne dersek 'Hayır' diyorlar" diye seslendi.

'in bazı haber başlıkları:

Kayısı zararı karşılanacak
Malatya'da üreticiyi ağlatan kayısıdaki don olayı için Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi. Erdoğan, Malatyalı üreticinin durumunu kendisine anlatan AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalıkla görüşmesinin ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na zarar tespiti yapılması talimatı verdi. Bakanlık, bölgede sigorta kapsamına giren girmeyen tüm üreticilerle ilgili inceleme yapıyor. Öznur Çalık, "Afet kapsamına girmek istiyoruz. Zararımız çok büyük. Bunu da Sayın Başbakan'a bizzat anlattık" dedi. 50 bin ailenin geçim kaynağı olan kayısıda, ilk tespitlerde yüzde 58 oranında bir zarar ortaya çıktı.

'nin bazı haber başlıkları:

Economist dergisi:Referandum göründü
Anayasa değişikliği, İngiliz Economist dergisinde "Reform ya da ölüm" başlığıyla geniş yer buldu. Değişiklikler için mecliste üçte iki oranında çoğunluğun gerektiğini kaydeden dergi, bu çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Erdoğan'ın referanduma gitmek zorunda kalabileceğini yazdı. Referandumun riskli olduğuna dikkat çeken yazıda şu bilgilere yer verildi: "Anketlerde Erdoğan yüzde 40'la çok önde gözüküyor. Muhalefet, anayasal ya da diğer reformlara körü körüne direnmeyi sürdürdükçe muhalefette kalacaktır."
'nün bazı haber başlıkları:

Vatandaşa "paket" kitapçığı
Anayasa değişikliği paketinde muhalefetten destek bulamayan AKP'nin umudu referandum... Kürt açılımı sürecini halka "30 soruda 30 cevap" kitapçığıyla anlatan AKP, aynı yolu Anayasa değişikliğinde de izleyecek. Bu çerçevede Anayasa değişikliği "Ne getiriyor, halka ne getiriyor, vatandaşı nasıl etkileyecek yargı nasıl değişecek.." gibi konularda bir kitapçık hazırlığına başlandı. Kitapçık, parti teşkilatlarına dağıtılacak. Ayrıca bakanlar ve milletvekilleri de il il gezerek paketi anlatacak. İngilizce'ye çevrilen taslak metni yabana basına da verilecek.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 13:31   #16
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
KÖŞE YAZARLARI

GAZETESİ

A. TURAN ALKAN
Bu reform, Hammurabi kanunlarına aykırıdır!
"... Hammurabi kanunları, milattan önce 18. aşıra tarihleniyor; bilindiği kadarıyla en eski kanun külliyatıdır ve tasa kazınıp ilan edildiğinde şüphesiz kendinden önce yürürlükte bulunan birtakım kanunlara yenilik getiriyor, değiştiriyordu... Nereden çıktı bu hukuk tarihi dersi diyeceksiniz; Anayasa değişikliğine karşı tam takım muhalefete geçen cepheyi dinlerken böyle bir hisse kapıldım. Hukukta bir üst sınıfa terfi ederken, tutucu çevrelerden bu ve buna benzer itirazlar geliyor, "İstemezük" diyorlar, "Eski düzen neyimize yetmez" diyorlar; bunlar biraz da "Nizam-ı cedit neymiş, biz gâvur talimi istemezük" diyen Yeniçeri taifesini andırıyorlar... Hükümetin reform taslağı, başta Hammurabi kanunları olmak üzere, gelmiş geçmiş bilumum hukuk düzenlemelerine aykırı; öyle olması gerekir; öyle olmasaydı halâ Hammurabi büyüğümüzün koyduğu yasalar hükümfennâ olurdu. Hammurabi yasalarının kadr ü kıymeti bilinmemiştir... Gelgelelim bizim yüksek yargı cephesi On Emirle, Hammurabi ile ilgilenmiyor; onlar 82 Anayasası'na âşık; halbuki 82 Anayasası 61 Anayasası'na buz gibi aykırıydı; o dönemin cuntacıları "Anayasa yapılacaaak yaap!" diye emir verdiklerinde bizimkiler "şaak" diye yapıvermişlerdi anayasayı. Unutmadan hatırlatayım, 61 Anayasası da 24 Anayasası'na aykırıydı ha!... Atatürk'ün anayasasıdır bu anayasa. Atatürk'ün pabuçlarına bile kutsallık atfedip müzelerde saklayan Atatürkçülerimiz, dağ gibi Atatürk anayasasının "gümbüür" diye yıkılmasına aldırış bile etmediler. Kimse de çıkıp, "Menderes'i devirdiniz işte kardeşim, Atatürk anayasasının ne günahı vardı?" demedi, diyemedi. İşte o yüzden bizde hukukçu takımı, o tarihten beri ahrazdır efendim; birşeyler söylüyorlar ama kelâm edemiyorlar. Cevabı ben vereyim elim değmişken; 24 Anayasası'nı Atatürk "Nasıl olsa bizim parti (yani CHP) her daim iktidarda olacak" diye kaleme almıştı. CHP'nin yerine DP geçince şekil bozuldu; CHP'nin anayasal yetkilerini DP kullanınca gariplere dünyayı dar ettiniz, Yassıadalarda Karakuş mahkemesi kurup Menderes ve iki bakanını "Anayasayı çiğnediniz" diye astınız; iki gün sonra da anayasayı kendiniz lağvettiniz. Bu yaptığınızı biz affederiz ama Hammurabi? Zannetmiyorum!..."

MEHMET KAMIŞ
Statükocular, Saadet'ten size oy çıkmaz, başka kapıya
"... Bugün yaşadığımız gerilimin arkasında statüko ile yenilikçiliğin olduğunu dilimiz döndüğünce söylemeye çalışıyoruz. Deniz Baykal ile yüksek yargının söylemlerinin bu kadar benzerlik göstermesinin arkasında da bu gerçek yatıyor... Onlara göre bu değişiklik isteği bir tuzak ve gerçekte yargının 'ele geçirilmesi' çabası var... Yargı şu anda kimin elinde ki, birileri onu ele geçirmek istesin? Bu söz dünyanın en gerici ifadelerinden birisi aslında! Başkasını öteleyen, dışlayan, kendisinden olmayan herkesi devleti ele geçirmek isteyen düşmanın safında gören anlayıştan başka bir şey değil bu... CHP bir taraftan referandumu engellemeye çalışırken bir taraftan da karşı cepheyi bölme ve yanına yandaş bulma çabası içinde. Baykal'ın Saadet Partisi'ne zeytin dalı uzatmasının anlamı da bu. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Saadet Partisiyle seçimlerden sonra koalisyon kurabileceğini söyleyen CHP lideri Deniz Baykal, muhtemel bir referanduma karşı şimdiden hazırlık yapıyor. Saadet oylarının hayır olarak sandığa yansımasını sağlamaya çalışıyor. Referandumu bir statükoyu koruma çabasından çıkartıp AK Parti karşıtlığında bütün partileri birleştirmek istiyor. Ancak herkes de biliyor ki, bu anayasa paketine taraf ya da karşı olmak, AK Parti yanlısı ya da karşıtı olmak anlamına gelmiyor... Bu nedenle muhtemel bir referandumda Saadet Partisi'nin oynayacağı rol, gerçekten çok kritik ve anahtar hükmünde! Saadet Partisi'nin gerek yöneticileri gerekse de partiye gönül verenleri, mevcut yasaların devletle toplumun kucaklaşmasına nasıl engel olduğunun farkında. Refah Partisi'nin 28 Şubat sürecinde nasıl da gayri hukuki yollarla kapatıldığını hiç unutmuyorlar. HSYK'nın karanlık odakların üzerine giden hakim ve savcıların üstüne nasıl kılıç salladığını görüyorlar. Karanlık odakların, faili meçhul olayların üzerine gidemeyen bir ülkede darbe dönemlerinin asla kapanamayacağını çok iyi biliyorlar. Darbe dönemleri kapanmadığı müddetçe de, Türkiye'nin o derin çukurdan asla kurtulamayacağının farkındalar. Aksini düşünmek bugüne kadar yaşananları görmemek olur. Bu nedenle CHP ve yüksek yargı gibi statükoculara Saadet Partisi'nden, Büyük Birlik Partisi'nden MHP tabanından oy yok. Hadi başka kapıya..."

GAZETESİ

SEDAT ERGİN
Yeni HSYK modeli Avrupa ölçülerine ne kadar uygun?
"...Bu konuda getirilen modelin Avrupa ölçülerine uygunluğunu analiz edebilmek açısından en önemli referansı, Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında yargıyı güçlendirmek amacıyla kurduğu Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi'nin (Consultative Council of European Judges) ortaya koyduğu ilkeler oluşturuyor. Söz konusu bağımsız kuruluş, Avrupa'da yargıya ilişkin konulardaki en yüksek otorite... AYDK'nın 2007 yılında hazırladığı 10 numaralı rapor, "Yargı Üst Kurulları"nın nasıl oluşturulması ve çalışması gerektiği hususlarındaki ana ilkeleri düzenliyor. Bu belge ışığında değerlendirildiğinde hükümetin taslağında hem artılar, hem de eksiler var. Belgede, güçler ayrılığı ilkesini kuvvetlendirebilmek için, bu kurulların "her türlü siyasi, ideolojik ve kültürel kaynaklı önyargı ve dış baskıdan korunması" ana hedef olarak vurgulanıyor. Rapor, kurulların tümüyle yargıçlardan oluşması gibi bir zorunluluk getirmiyor, yargıç olmayan (non judges) şahsiyetlerin de üye olmasına kapıyı açık bırakıyor. Hükümet taslağının Konsey'in çeşitlilik beklentisini karşıladığı çok açık... Belgedeki iki önemli noktanın altını çizelim. Birincisi, kuruldaki yargıç üyelerin yargının bütün kesimlerinden gelmesi. İkincisi, bu üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi. Hükümet taslağı, HSYK'nın 21 üyesinden 16'sının yargının muhtelif organ ve kademelerinden (Yargıtay, Danıştay, Adli Yargı, İdari Yargı gibi) ve seçim yoluyla belirlenmesini öngörüyor. Bu haliyle Konsey'in bu iki beklentisinin de taslakta karşılandığı söylenebilir. Taslak, HSYK'ya 4 üyenin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngörüyor. Konsey ise bu yönde bir düzenlemeye kapıyı kapalı tutuyor... Konsey, bu kategorideki üyelerin siyasi olmayan otoriteler tarafından seçilmesini öneriyor. Bu mümkün olmadığı ve seçim parlamentoda yapıldığı takdirde, oylamada "nitelikli çoğunluk" aranmasını istiyor. Bu haliyle taslakta yer alan 4 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanması yolundaki hüküm, ADYK belgesinin temel mantığına ters düşüyor. Ayrıca hükümet taslağında HSYK üyesi olarak yerini koruyan 21'inci üye Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın durumu da Konsey açısından tartışmalı. Rapor, "aktif siyasetçiler, parlamenterler, yürütme ve yönetimin temsilcileri kurula üye olmamalıdır" diyor. Bu durumda hem Adalet Bakanı hem de Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın üyeliği sıkıntılı hale geliyor. Konsey, Adalet Bakanlığı'nın kurul başkanlığına zaten kategorik bir şekilde karşı... Yalnızca Cumhurbaşkanı'nın şekilsel yetkilere sahip olduğu ülkelerde, bu makamın kurula başkanlık yapabileceği belirtiliyor... Konsey, "aksi takdirde başkan bir yargıç olmalıdır" diyor... Konsey, ısrarla "vatandaşların beklentilerinin kurul'un siyaset dışı kalması yönünde olduğunu", bu çerçevede "seçim sürecinde halkın yargıya güveninin tehlikeye düşürülmemesi gerektiğini" vurguluyor. Kutuplaşmanın ülkenin bütün kurum ve katmanlarına yayıldığı, bu çerçevede yargının da iki ayrı örgütlenmeye sahne olduğu bir ülkede bu hedefin nasıl başarılabileceği, yanıtı meçhul bir sorudur..."

FATİH ÇEKİRGE
Van Gölü canavarını gördüm
"... VAN Gölü'nün tam ortasındayız... Devlet Bakanı Egemen Bağış, Gevaş Belediye Başkanı Nazmi Sezer'e soruyor: - Yani bu kiliseyi ayine açsak ne olur? Botun ön tarafında ayağa kalkan Sezer heyecanla cevap veriyor: - Sayın bakanım, muazzam olur. Haçını da koymak lazım... Bu defa ben soruyorum: - Tepki çekmez mi? - Neden çekecek... Her gün onlarca faks alıyorum. Dünyanın her yerinden Akdamar'ın ayine açılmasını isteyen talepler geliyor... Uzun uzun gezdik... Akdamar Kilisesi bakımsız... Dökülüyor. Duvarlarındaki o eşsiz yontmalar, işlemeler sahipsiz... Kiliseye haçı yasaklamışlar. İbadete kapalı... Evet, gölün ortasında sorduğumuz sorunun nihayet cevabı geliyor... Küçük bir adım da olsa kilise yılda bir kez ibadete açılıyor... Ben yine de bu kararı alanları kutluyorum. Aslında kilisenin adı Ağtamar... Ama değiştirmişler... Tıpkı bir dönem Kürt köylerinin isimlerinin değiştirildiği gibi... Bu isim değiştirmeler, yasaklamalar aslında bu topraklardaki "ruh zenginliği"nin "duygu yelpazesi"nin kurutulmasıdır... Mardin'den bir Süryani kardeşim yazıyor: "Bir şarap fabrikası kurmak istedim. Burnumdan geldi... Hâlâ kuramadım..." Niye? Çünkü baskı var... Şimdi bu ülke kıvranıyor... Kürt açılımı diyor. Ermeni açılımı diyor. Rum açılımı diyor... Demokratikleşme diyor... Ağır sancılar yaşıyor... Ne gariptir ki, bütün bunları isteyecek olan "sol" yok... Sesi çıkmıyor. Bu yüzden olmuyor. Özgürlüklerin sol kolu kesik... Kangren... Mardin'de, Van'da, Büyükada'da toprağı biraz eşince görürsünüz ki; oralarda "bastırılmış uygarlıkların tarihi" yatmaktadır... İşte bu yüzden Van Gölü'nün tam ortasında sormuştum: - Acaba aslı var mıdır bu Van Gölü canavarının? Ve yine orada bulmuştum cevabı... Canavarı görmüştüm... Ağtamar Kilisesi'nden ayrılırken bottan göle doğru biraz eğilip bakınca görmüştüm. Gölün üzerine doğru yayılan kendi suretimizdi gördüğüm... Yıllarca, farklılıkları inkâr eden, isimleri değiştiren, türküleri yasaklayan, kendi uygarlıklarını yiyen o suret... Canavarın sureti... Umarım Ağtamar'la ilgili bu karar, o canavardan kurtuluşumuzun ilk işareti olur..."

GAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Bilinçaltı fışkırıyor
"... Anayasa tartışmaları ister istemez, sistemin bütün vidalarını, somunlarını irdeleme imkânı sağlıyor... Yapılmakta olan anayasa değişikliğine karşı itirazlara baktığınızda, en temelde "millete güven" sorununun yattığı, bunun bilinçaltına en derin biçimde nüfuz ettiği ve tartışmalarda farkında olmadan ortaya çıktığı gözleniyor. Mesela; "Ele geçirme" söylemi böyle bir bilinçaltı dışavurumu... "Son kale" söylemi öyle. "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi öyle. "Sivil dikta" söylemi öyle. "Sistem çöker" söylemi öyle... "Bir dönem Cumhurbaşkanı Sezer'in, paralel olarak, askeri veya yargısal vesayetin çoğunluk iradesine karşı supap olabileceği" söylemi öyle... Bunların hepsinde, tepedeki oligarşik yapılanmanın, milletten gelecek ve sistemi zorlayacak oluşumlara karşı mevzilenmesi beklentisi var. "Sistemimiz millete rağmen kurulmuştur ve millet iradesinin yolu açılırsa, bu sistemi değiştirir." Ana korku bu ve sistem bu korkuya karşı tahkim edilmiş durumda. Cumhurbaşkanı'nın Meclis'te, kontrol dışı millet iradesi tarafından seçilecek olması, "Son kale elden çıkıyor" söylemlerini üretmişti. Cumhurbaşkanı değişirse, Anayasa Mahkemesi'nin, YÖK'ün üye yapısının değişmesi de gündeme gelebilir ve bu da "sistemin yukarıdan denetimi" modelini devre dışı bırakabilirdi... Bakın, Bülent Arınç ne demiş:Başsavcılıkta başka birisi olsa, CHP için kapatma davası açabilir! İş bu. AYM'de onların istedikleri olmalı, askerde onların istedikleri olmalı, başsavcılıkta onların istedikleri olmalı, HSYK'yı onlar kontrol etmeli... Medya, iş dünyası, aydınlar vs... Böyle bir güçlü azınlıkla, millet iradesi dengelenmeli, hatta üstten denetlenmeli... Öfke, bu yapının değişmesine... "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi hikâye aslında... Erdoğan, darbe yapıp gelmedi oraya. Millet iradesi ile geldi, millet iradesi "git" derse gidecek. Erdoğan'ın gizli gündemini onlar okuyor da, millet okumuyor öyle mi? Milletin gözü kapalı. Millet uyuya uyuya oy verir, öyle mi?... Ama gel gör ki, millet Erdoğan'a oy vermiş, onlara oy vermemiş... Neredeyse tüm sistemi, "milleti terbiye etmek" üzerine tesis etmişler... Şimdi beylerimiz, seçimden çok rahatsızlar. Çünkü seçim onları seçtirmiyor..."

GAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bugün referandum olsa...
"...Merak edilen sadece sürecin nasıl geçeceği... Bu ihtimallerden biri de referanduma gidilirse sonuç ne olur? İşte bu sorunun cevabını Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar şirketinin son kamuoyu yoklaması veriyor... İlk soru şu; "Hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketi hakkında ne düşünüyorsunuz?"... Yüzde 44.7 olumlu, yüzde 39.8 olumsuz buluyor. Yüzde 15.5 ise fikrim yok diyor. Bir adım da olsa "olumlu bakanlar" önde. Aradaki fark yüzde 5. Uzmanlar bu farkı kritik olarak niteliyor. Her şey sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Ancak olumlu-olumsuz bakanların partilere göre dağılımında iki partinin durumu dikkat çekiyor. AK Partililerin yüzde 68.3'ü olumlu bakarken, AK Parti'deki olumsuzların oranı yüzde 19. MHP'de ise olumlu bulanların oranı yüzde 32.5, olumsuzlar ise yüzde 52.2. MHP'de olumlu bakanların oranının partiye oy verenlerin üçte biri kadar yani yüzde 32.2 olması ilginç. Taban, tavan arasında ciddi bir algı farkı var. Pakete olumlu bakan toplum, yüksek yargının pakete karşı çıkışını ise yüzde 46.1 haklı, yüzde 36.2 oranında haksız buluyor. Bu durum önceki ve sonraki sonuçlarla çelişse de ilginç bir sonuç... Üçüncü sırada CHP'nin değişiklik paketine karşı tavrı değerlendiriliyor. CHP'nin tavrı yüzde 29.2 doğru, yüzde 61.0 yanlış bulunurken fikri olmayanların oranı 9.8. Burada ilginç olan CHP'nin kendi tabanının da yüzde 29.7 oranında partinin tavrını yanlış bulması. Benzer bir durum MHP için de geçerli. MHP'nin "Değişiklikleri bu meclis değil, bir sonraki meclis yapsın" tavrına toplumun yüzde 36'sı katılmıyor, yüzde 56.1 katılıyor, yüzde 7.8 ise "fikrim yok" diyor. MHP tabanın durumu da ilginç... MHP tabanının yüzde 36.7 gibi önemli bir kısmı yönetimin tavrını onaylamıyor. Şimdi gelelim en kritik soruya, değişiklik referanduma giderse nasıl oy verirsiniz? Yüzde 48.1 evet, yüzde 38.2 hayır, yüzde 13.7 fikrim yok cevabı geliyor. Bu cevapların partilere göre dağılımında yine en çarpıcı tavrı MHP tabanı gösteriyor. MHP'lilerin yüzde 38.9'u referanduma "Evet" diyor. Aslında CHP ve MHP dışında kalan SP, DP ve BBP gibi partilerin tabanı da yüzde 50'nin üzerinde "Evet" diyor. BDP'lilerin "Evet" oranı ise yüzde 60.4... Vatandaş anayasa taslağına neye göre oy verecek? İçeriğe mi yoksa oy verdiği partilerin tavrına göre mi? Yüzde 55.1 içerik, yüzde 37.9 parti tavrı, yüzde 6.9 fikrim yok diyor. İlk bakışta şaşırtıcı gelen bu durumu araştırmacı Prof. Sencer şöyle yorumluyor: "Aslında bu yüzde 55 yasanın içeriğine bakmayacak, böyle bir imkânı yok. Ama radyo ve TV'lerde gördükleri, duydukları onları ikna ederse liderlerine rağmen farklı oy kullanabilirler. Bu da siyasi partilerin iletişimdeki başarısına bağlı... Bence vatandaşta 'parti liderinin kapıkulu değilim' duygusu gitgide yükseliyor."..."

MEHMET BARLAS
Seçmen ayrıntıya bakmaz, sadece istediğini duyar...
"... Birbirinden çok farklı konuları içeren Anayasa değişikliği paketinin aynı referandumda halkoyuna sunulacak olması da eleştiriliyor. Aslında bu eleştiri de kafa karışıklığımızın bir göstergesi değil mi? "Anayasa" dediğimiz şey zaten böyle çok konulu bir temel metin değil midir? "Seçmen" denilen ve Kars'tan Edirne'ye uzanan alandaki ortak aklı temsil eden sanal kişi oy kullanırken, ayrıntılara pek bakmaz. Anayasa'nın değişmesini istiyorsa ve bu değişikliği öneren siyasi partiyi tutuyorsa "Evet" oyu verir. Genel seçimlerde de böyle belirlenir seçmenin oyunun yönü. Bir partinin programını falan kimse incelemez. Aslında o partinin milletvekili adaylarının çoğu da o partinin programını ve tüzüğünü okumuş değillerdir. Liderin kişiliği, söylemleri ve verdiği görüntü önemlidir... Adaylar da hangi partinin listesindeyseler, ona göre seçilirler veya seçilmezler. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Muğla'da bağımsız adaydı. Seçim konuşması yapmak için çıktığı kürsüden inerken "Au revoir Muğlalılar" diye Fransızca veda etmiş miting meydanındakilere. Neticede o da seçilmişti. CHP adayı olsaydı seçilmezdi..."

GAZETESİ

TAHA AKYOL
Mahkeme ne diyecek?
"...TASLAK Meclis'te 330'un üstünde oyla kabul edilirse ve CHPAnayasa Mahkemesi'nde "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" diye iptal davası açarsa ne olur? Çok büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi öyle bir davayı reddeder ve değişiklik referanduma gider!... Çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerine ancak "şekil" yönünden, mesela Meclis'te kaç oyla kabul edilmiş diye bakar, "esastan" inceleyemez! İtirazları duyuyor gibiyim: Türban yasağının kaldırılmasında Anayasa Mahkemesi "şekil"den iptal imkânı bulamayınca "laikliğe aykırı" diyerek "esastan" iptal etmemiş miydi?.. Bu defa da yine değişmez nitelikte olan "kuvvetler ayrılığı" ve "demokratik hukuk devleti" ilkelerine aykırı bularak iptal kararı veremez mi? Evet beklenti budur; ama... Ama bu defa aynı yorumu yapmasına hiç ihtimal vermiyorum. "Kuvvetler ayrılığına aykırılık" iddiası, ‘laiklik'le mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Anayasa Mahkemesi baştan itibaren çok dar ve yasakçı bir laiklik içtihadı geliştirmişti. Hatta hiç çekinmeden "Avrupa'daki gibi bir laiklik bizde olmaz" diye yazabilmişti! (Karar: 89/12) Ve, kendisinin yerleştirdiği bu dar ve otoriter laiklik içtihadına dayanarak, başörtü yasağını laikliğin zorunlu bir unsuruymuş gibi kabul etmişti... Ve, yasağın kalkmasını "dolaylı yoldan" laikliğin kalkması gibi yorumlayarak anayasa değişikliğini "esastan" iptal etmişti. Peki, şimdi de Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminin değiştirilmesini aynı şekilde "değişmez ilkelere aykırı" sayarak iptal edemez mi?!Hayır, iptal edemez! Çünkü Mahkeme'nin kendisi 2003 yılında daha ileri bir değişiklik önerisinde bulunmuştu! Laiklik konusundan farklı olarak, Mahkeme'nin yapısının nasıl olması gerektiğine dair içtihatlar da yoktur, olamaz zaten. Üstelik Batılı demokrasilerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl "çeşitli" kaynaklardan ve parlamento tarafından seçildiği de ortadadır. Bir iptal söz konusu olamaz. HSYK için iptal? Peki, Mahkeme HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını "kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti" gibi değişmez ilkelere aykırı bularak anayasa değişikliğinin bu bölümünü "esastan" iptal edemez mi? Hayır, edemez! Çünkü taslak, yargı bağımsızlığını kaldırmıyor, ilerletiyor: Müfettişler, sekretarya ve bütçe bakanlıktan alınıp HSYK'ya veriliyor... Taslak yeterli sayılarla Meclis'ten geçerse, referandum hukuken önlenemez gözüküyor..."

FİKRET BİLA
Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu
"... İktidar, Venedik Komisyonu kararlarını benimsiyor. Kapatma davasında kendisini bu komisyonun belirlediği kriterlerle savunmuştu. Bugün de savunuyor. Ancak Venedik Komisyonu'nun referandumla ilgili kriterleri de var. Buna karşılık, hazırlanan anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulması halinde, bu kriterlere uyulmayacağı anlaşıldı... Venedik Komisyonu ne diyor? CNN Türk'teki Ankara Kulisi'nde Murat Yetkin'le konuk ettiğimiz AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, referandum konusunda Venedik Komisyonu'nda kabul edilen "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu"ndan söz etti. Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği karar şöyle: "Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin bir soruya olumlu yanıt verirken diğerine karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa halka bir dizi soru sorulmalıdır." Komisyon, bir metnin tümden değiştirilmesi halinde -yeni bir anayasa yazılması gibi- referandumda tek soru sorulabileceğini de belirtiyor... Eğer Venedik Komisyonu'nun kararları benimsenecekse, referandum konusundaki kılavuzu dikkate alınmalıdır. Partilerin kapatılması kriteri olarak Venedik Komisyonu'nun belirlediği kriterler, Türkiye'deki siyasi partilerin çoğu tarafından benimseniyor. Ancak anayasa değişiklik taslağının öngördüğü TBMM komisyonuna ciddi itirazlar var. Taslağın öngördüğü TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerden beşer üyenin katılımıyla oluşacak komisyonun siyasetin yargıya müdahalesine kapı açacağı ve işleyişinde önemli tıkanıklar çıkacağı eleştirisi yaygın. Ankara Kulisi'nin diğer konuğu eski Adalet bakanlarımızdan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de DSP adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu konuda yeni bir öneri yaptıklarını belirtti. Türk'ün önerisi, parti kapatılmasına ilişkin ön incelemeyi TBMM'de bu şekilde kurulacak bir komisyon yerine Yargıtay Ceza Daireleri başkanlarından oluşan heyetin yapması. Partilerin kapatılmasının zorlaştırılması konusunda da partiler arasında görüş birliği mevcut... Taslak, adeta yüksek yargıyı cezalandırıyor. Yargıtay ve Danıştay'ın taslaktaki konumu bunu gösteriyor. İktidar diğer eleştirileriyle birlikte yüksek yargının bu konudaki itirazlarını da dikkate almalı..."

GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Halk nasıl izliyor?
Ankara'daki savaşların halk tarafından nasıl algılandığına, nasıl tepkiler oluştuğuna ilişkin bir araştırma açıklandı. Metropoll'un anayasa tartışmasının başlamasının hemen ardından yaptığı araştırmanın sonuçları, kamuoyunda ibrenin AKP'nin tarafında olduğunu gösteriyor. Metropoll soruyor: - Anayasa değişikliğini nasıl karşılıyorsunuz? Olumlu: Yüzde 44,7; Olumsuz: Yüzde 39,8. - Referandum olursa nasıl oy kullanacağı sorulduğunda cevap şöyle geliyor: Evet yüzde 48,1; Hayır yüzde 38.2. Aradaki farktan, kendini AKP'ye yakın hisseden bir kısım seçmenin anayasa değişikliğini en azından gereksiz bulsa bile AKP'nin istediği yönde oy kullanacağı sonucunu çıkarmak mümkün. - Yüksek yargı ile ilgili soruya cevap verenlerin yüzde 46,1'i Yüksek Yargı'yı haklı, yüzde 36,1'i haksız buluyor. Anayasa değişikliğini olumlu bulanların (toplamın yüzde 8'i), referandumda olumlu oy kullanacakların (toplamın yüzde 12'si) önemli bir kesiminin Yüksek Yargı'yı haklı görmesinin iki açıklaması olabilir: Birincisi, bu tür araştırma konularında her yerde olduğu gibi "yüksek ve korkulan bir otoriteden çekinme" olabilir. Ama ikinci bir ihtimal de tartışma alanı ne olursa olsun, halkın kavga istememesidir. Bu araştırmada "Genel seçim olsa oyunuz ne olur" sorusunun cevabı da şöyle çıkıyor: AKP yüzde 36,3; CHP yüzde 18,6; MHP yüzde 12,3. Metropoll'un ilke olarak dağıtmadan verdiği kararsız vs. gibi tercihlerin oranları da araştırmada yüzde 20 dolayında çıkıyor... ANAR'ın "Bugün seçim olsa" araştırmasının sonuçları, kararsızlar dağıtılarak şöyle: AKP yüzde 40,6; CHP yüzde 21,4; MHP yüzde 14,6... İki araştırmadaki "ana eğilimler" bugünkü koşullarda önemli bir değişiklik olmaması durumunda anayasa referandumundan "evet" çıkma olasılığının yüksek olduğunu da gösteriyor...

CENGİZ ÇANDAR
12 Eylül'ün 'balta girmemiş ormanı'na balta vurmak...
"... Ana muhalefet partisi CHP altı maddelik ‘anayasa değişikliği' önerisini nihayet dün ortaya attı. Ciddiye alınabilir bir yanı yok... Örneğin seçim barajının düşürülmesi, ‘ilke' olarak benim de benimsediğim ve savunduğum bir husus. Ancak ‘ilke' başka, ‘siyaset' başka. Gün siyaset günü ve CHP bunu ‘yüzde 10 barajının indirilmesi'ne yürekten inandığı için değil, BDP'ye bir ‘havuç' uzatarak ‘değişiklik paketi'ne olumlu oy vermesinin önüne geçmek amacıyla yapıyor. Belli. Besbelli. Çünkü Ak Parti, barajı düşürmemeye kararlı ve BDP, ‘yüzde 10 seçim barajı'nı daha önce ‘kırmızı çizgi' diye açıklamış ama buna rağmen ‘ibresi'ni ‘değişiklik paketine destek verebileceğine çevirmişti... Yani CHP ‘ilke siyaseti' yapmıyor. Siyasi taktik güdüyor... ‘Milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması' talebinde bir yanlışlık var mı? Yok. Ancak, ‘yüksek yargı organları'nın CHP organları gibi ‘siyasallaştığı' ve her konuya asker-CHP ekseninde tavır aldığı bir dönemde, bu talep de bir ‘siyasi taktik' konusudur ve Ak Parti hükümetinin TBMM zeminindeki CHP ile yüksek yargı arasında kıskaç alınması için kullanılacaktır... Gelelim, günün can alıcı konusu olan yargıda yapısal değişikliği öngören ‘Anayasa değişikliği'ne; ne öneriyor CHP? HSYK başkanını kendi seçecek. Üyelerin seçimi sadece yargı organlarınca yapılacak... Yani, CHP'ye ‘lojistik destek' sağlayan ‘bürokratik oligarşi'nin iktidarının devamı sağlanacak. Kusura bakmayın, almayalım. CHP'nin asıl niyeti, TBMM Başkanı'na şu anda tartışılmakta olan paketin TBMM'ye sunulması halinde Başkan M. Ali Şahin'e ‘işleme koymayın, iade edin' çağrısında ortaya çıkıyor... Bu, tıpkı, daha önce olduğu gibi CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ‘Anayasa değişikliği'ni iptal başvurusunda bulunacağının ilânıdır. 12 Eylül askeri darbe anayasasının mimarisine dokunduğunuz, ‘yapısal değişiklikler'e yani yargının yapısını yeniden düzenle-meye ve parti kapatmaların önüne geçmeye kalktığınız anda, CHP-Anayasa Mahkemesi ittifakı ile Türkiye'de değişimin önüne set çekilmek isteniyor... Türkiye'de ‘hukuk devleti' mücadelesi, siyasetten bağımsız bir mücadele değildir. Bir siyasi mücadeledir. Siyasi mücadele söz konusu olunca, herkesin hukuk uzmanı kesilmesi gerekmez. Siyasi duruşla, siyasi önseziyle duruma bakıp tavır alması gerekir. ‘Çevrecilik' doğrudur da, 12 Eylül askeri darbe anayasasının ‘balta girmemiş ormanı'na balta vurulurken ‘çevrecilik' anlamlı değildir..."

GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan, Erivan'ı çok şaşırtmış...
"... ERİVAN- Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi'nin düzenlediği, Türkiye- Ermeni siyasi gelişmeleriyle ilgili konferansa katılmak üzere buraya geldim... Başbakan'ın, Türkiye'de çalışan 100 bin kaçak Ermeni'nin sınır dışı edilebileceğini söylemesi, Erivan'ı tahminlerin de ötesinde etkilemiş... "Gördünüz mü, hâlâ aynı mantık devam ediyor. Türk'ün aklına hemen Ermenileri sürmek geliyor" diyenler var. Ancak Başbakan'ın dün Ermeni liderlerle görüşmesi ve son konuşmaları, kaçak işçilerle ilgili çıkışının yarattığı olumsuz etkileri giderme çabası olarak da görülüyor. Erivan'da kafalar karışık. Bir yandan protokollerin Meclis'ten geçip geçmeyeceği hesaplanıyor öte yandan Amerikan Kongresi ve Başkan Obama'nın yapacağı açıklamalar bekleniyor. Herkeste soru işaretleri var.

TRT Haber hoşgeldi...
Yaklaşık on günden beri aramıza yeni bir haber kanalı katıldı. TRT HABER, bu kurumun dev olanaklarından yararlanarak yayın yapıyor. Ben özel kanalların da TRT'nin de içinde çalışmış ve olanaklarını bilen bir kişiyim. TRT, özellerle karşılaştırıldığında öylesine büyük ve güçlüdür ki, yanına dahi yaklaşamayız... Tek handikapı nedir biliyor musunuz? Her iktidarın bu kurumu kendi malı gibi görmesi ve sözcülüğünü yapmasını istemesidir. Bu durum da, orada çalışan tüm değerli gazetecilerin üstüne bir kâbus gibi çöker... TRT'nin kendine göre kuralları vardır. Bu kuralların da hiçbir albenisi yoktur. İşte bu canım kurumu, özeller karşısında elini kolunu bağlayan en önemli sorunu da budur. Ne olursa olsun, TRT HABER şimdiden daha fazla olabileceğinin işaretlerini veriyor. Eğer Genel Müdürleri İbrahim Şahin de ön ayak olur Bülent Arınç da desteklerse, bu yeni haber kanalını hiçbirimiz tutamayız. Yeter ki, elleri kolları bağlanmasın..."

GAZETESİ

ERGUN BABAHAN
Yeter artık, söz milletin
"... Anayasanın önemli bir kısmını değiştirmeyi öngören bu paketin Türkiye'de demokrasi ile hak ve özgürlükleri çıtasını yükselteceğini düşünüyorum. Ayrıca böyle bir paketin Meclis tarafından değil de halk tarafından onaylanmasının önemli olduğuna inanıyorum. Elbette pakete karşı çıkmak, eleştirmek de farklı düşünenlerin hakkı. Bunların başında Ertuğrul Özkök geliyor... Böyle bir ruh haline herhalde ‘'Nazizm'e doğru'', ‘'Sivil diktatörlük'' gibi manşetler yakışırdı. Vicdanını ezdirmeye gelince, zamanında o kadar çok masumun vicdanı ezdikten sonra bunu yazmak ilginç geldi. Anayasa değişikliğine gelince, statükocuların öfkesi bile bu paketin ne kadar sağlıklı olduğunun göstergesi. 1980 Darbesine sahip çıkanların onun kurduğu düzenin muhafazasını öngören yazılı metne de sahip çıkmaları doğal. Onlar, ‘'Dediğim dedik, çaldığım düdük'' düzeninin sürmesinden yana. Rekabetten uzak, her türlü pazarlığa açık görüşmelerle güçlerine güç, zenginliklerine zenginlik katmaları bu düzene bağlı çünkü. Yargının şeffaflaşması, topluma karşı sorumlu hale gelmesinden korkuyorlar... Cumhuriyet'in kuruluşundan beri gerçek iktidar sahibi olan bürokrasiye ‘'Yeter artık söz milletin'' deniliyor. Evet, daha iyi, daha kapsamlı olabilirdi... Kadına, çocuğa pozitif ayrımcılık elbette önemli ama Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun lonca benzeri bir kliğin elinden kurtarılması daha önemli. Bu kurulda yargı mensuplarının ağırlıklı bir biçimde temsil edilmesi sağlanırken, savunma ve yurttaşlara söz hakkı verilmesi çok çok önemli. Genelkurmay Başkanı'nın yargıya doğrudan müdahalesini görmezden gelip, görevini yapan savcıları meslekten uzaklaştıran bir zihniyetin tasfiye edilmesi daha da önemli... Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi için bu değişime evet diyorum..."

GAZETESİ

MEHMET ŞEKER
Allah sizi davul etsin
"... Adalet ve Kalkınma Partisi, yargıya karşı geniş çaplı bir harekete girişmiş. Kendi yargısını oluşturma çabası içindeymiş. Kendi hâkimini, kendi mahkemesini... Yargıyı ele geçireceklermiş. Bu çok önemli ve çok değerli bilgileri, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden öğreniyoruz. Allah sizi davul etsin e mi? Etsin de otuz Ramazan boyunca, millete bir hayrınız dokunsun. Suçladığınız o parti, mahkemelerde il ve ilçe başkanları olan kişileri mi görevlendirmek istiyor? Kendi milletvekillerini mi atayacak hâkim olarak? Delegelerini mi? Hangi hâkim olursa olsun, görevlendirilecek kişiler, hâlihazırda görevi başında olan hukuk adamları değil mi? Nasıl oluşturacak kendi yargısını? Bu mantığın sakat tarafı bir tane değil. Bir defa, hâlihazırda görevde olan hâkimlerden bazıları iktidar yanlısı demektir. Bazıları da onların karşıtı demektir. Mahkemelerde hukuk yerine siyaset yapılıyor demektir. Bunca feveran etmenin anlamı başka ne olabilir? Şayet öyleyse, yargıya ciddi şekilde dokunmak gerekir. Yargıya dokunma, anayasaya dokunma çığlıkları, ne anlama geliyor, onu da açıklayalım. Bu çığlıklar, bir açıdan da sen yol yap, baraj yap, enflasyonla ilgilen fakat yönetmeye kalkma, orasını biz hallederiz demek. Az daha "Anayasayı değiştirmek, anayasaya aykırıdır" diyecekler. Hatta bir ara dediler galiba..."

YASİN AKTAY
Baykal Kenan Evren'i seviyor
"... Bu bir falın sonuç cümlesi değil. Anayasa değişikliği ile ilgili son durumda ortaya çıkan açık ve net tablo bu. Çok değil bundan sadece birkaç ay önce hükümete anayasanın geçici 15. Maddesini kaldırmayı dolayısıyla 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasına imkân tanıyan düzenlemeyi yapmayı teklif etti Baykal. İçinde 15. Maddenin kaldırılmasını da barındıran bir anayasa değişikliği teklifinin içeriğini görmeden reddedeceğini, hatta anayasaya aykırılık ihtimali barındırıp barındırmadığına bakmaksızın yapılacak her düzenlemeyi anayasa mahkemesine götüreceğini ilan etti bile. Ama hakkını yemeyelim, 23 maddelik değişiklik teklifinin içinden 15. Madde çıkarılıp ayrıca getirilirse destekleyebileceklerini de söyledi CHP'liler. 15. maddenin kaldırılması demek 12 Eylül'ü yapanların yargılanmasının önündeki engeli kaldırmak anlamına geliyor. Baykal daha önceleri bunu söylüyor muydu? Doğrusu hiç hatırlamıyoruz ama muhtemelen iktidar partisinin buna cesaret edemeyeceğini zannederek bir süre önce böyle bir teklifi bir meydan okuma havasında ilan etti. AK Parti gece yarısı meclisten askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabileceklerine dair bir kanunla Baykal'ın bu çağrısına aslında olumlu karşılık vermekle kalmadı, daha fazlasını da vermiş oldu. Sadece 12 Eylül'ü yapanları değil bundan sonra herhangi bir şekilde darbeye yeltenebileceklerin hepsini yargılamayı mümkün kılan bir kanunu Meclisten geçirince CHP'liler iptal talebiyle Anayasa Mahkemesinin yolunu tuttu. 15. Maddenin kaldırılmasını teklif etmiş oldukları halde bu yasanın iptalini istemeleri şunu söylemiş oldu: darbe yapmak her askerin en doğal hakkıdır. Bunu yargılayacaksak 30 yıl sonra yargılayalım... Çünkü Baykal'ın 15. Maddenin kaldırılmasını istemesi, anlaşılıyor ki bir blöften ibaret. Yoksa 15. Maddenin kaldırılmasını isteyerek 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını talep ederken 12 Eylülcülerin bu topluma attıkları en büyük kazık olan anayasaya bir tür dokunulmazlık kalkanı oluşturmak, uzlaştırılabilir davranışlar değil... Bugün anayasa değişikliği kapsamındaki yüksek yargı 12 Eylül düzenini tesis eden onu sürekli hale getiren en sağlam kurum ve Baykal bir yandan 12 Eylülcüleri yargılamayı teklif ederken bir yandan onların tesis ettikleri en sağlam kurum olarak yüksek yargının bugünkü haline sahip çıkıyor. Dünyanın hukuk standardının her bakımdan çok gerisinde olan bu yargı sistemini cumhuriyetin en sağlam ve dokunulamaz kurumu olarak kutsuyor ve selamlıyor... O varlığını değilse bile bugünkü gücünü büyük ölçüde onların tesis etmiş oldukları düzene borçlu olduğunu çok iyi biliyor. Yüksek yargı ile CHP'nin aynı ağızdan siyasi muhalefet yapıyor olmaları bir tesadüf değil tabi. Baykal Yargıtayıyla, Danıştayıyla, Anayasa mahkemesiyle, HSYK'sıyla Yüksek yargıyı kendisinin "arka bahçesi" olarak görüyor ve bu bahçeyi kendisine 12 Eylülcülerin tahsis etmiş olduklarını ve anayasanın bu haliyle bu bahçeyi sürekli olarak sulayıp beslemeye devam ediyor olduğunu çok iyi biliyor. 12 Eylül Baykal'ın velinimeti. Baykal belli etmemeye çalışıyor ama her halinden belli oluyor: O Kenan Evren'i ve 12 Eylülcüleri çok seviyor..."

GAZETESİ

AYŞEM KALYONCU
Hamudu ile götürmek
"... GÜNLERDİR Anayasa değişikliği paketi ile uğraşmaktayız... Bizler halk olarak Venedik Komisyonu'nun aldığı kararlardan haberdar mıyız? Ya da Venedik Komisyonu'nu biliyor muyduk? 'Demokrasi' diye direten İktidar partisi o kadar rahat bir şekilde "Anayasa taslağı Meclis'ten geçmezse halka gideriz" diyor ki, işin içinde demokrasi harici bir hinlik olabileceğini düşünemiyoruz. Çünkü biliyorlar ki Türk halkı kuzu kuzu denileni yapar... Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularındaki danışma organı konumunda ve "Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu" olarak da anılırmış... ESKİ Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun gündeme getirdiği Venedik Komisyonu'nun 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulu'nda kabul edilen 21 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe giren maddesi bakın meğer neler diyormuş; "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzunun 30. maddesinde şöyle; "İçerik birliği, özgür oy iradesinin önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik, çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır. Ancak, özellikle anayasa gibi bir metnin tümden değiştirilmesi, tabiidir ki, sadece birbiriyle bağlantılı unsurlarla ilişkili olamaz. Dolayısıyla bu durumda, içerik birliği gerekliliği geçerli olmaz. Bir metnin, bir dizi bölümünü içeren, kökten değişikliği tümden değiştirmeye eş sayılabilir; ama bu, farklı bölümlerin ayrı ayrı halkoyuna sunulamayacağı anlamına gelmez." YANİ Sayın Kanadoğlu bu hatırlatmayı yapmasa Meclis'teki vekillerimiz uyumaya, bizler de uyutulmaya devam edeceğiz. Hani 'hamuduyla götürmek' diye bir deyim vardır ya... Anayasa'da kısmen değişiklik yapılmasına ilişkin teklifte bütün maddeleri bir arada oylatmak isteyen AKP iktidarına söyleyecek başka benzetme bulamadım..."

GAZETESİ

HÜSNÜ MAHALLİ
Ortak payda Erdoğan
"... 22 Arap ülkesinin lider ve temsilcisi bugün Libya'nın Sirte kentinde bir araya gelerek kendi aralarındaki ilişkilerin yanı sıra başta Filistin ve Irak olmak üzere Arap dünyasını ilgilendiren tüm bölgesel ve uluslararası konuları konuşacaklar. Her yıl bugünlerde bir araya gelen Arap liderlerin bu konuşmalarının tam anlamıyla işe yarayabileceğini söylemek pek kolay değil. Ama kolay ve kesin olan şey tüm Arap liderlerin zirve açılışında bir konuşma yapacak olan Başbakan Erdoğan'ı ciddiyetle dinleyeceğidir. Çünkü Arap halklarının ortak paydası olan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, son dönem bölgesel politikaları ile herkesin ilgisini çekiyor ve insanlar Ankara'dan gelen tüm sinyalleri merak ve heyecanla izliyor. Durum böyle olunca başta El-Cezire olmak üzere hemen hemen tüm Arap televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak Başbakan Erdoğan'ın konuşması çok daha önem kazanıyor. Bunun bilincinde olan Başbakan'ın da konuşmasında önemli mesajlar vermesi beklenebilir. Çünkü Gül-Erdoğan-Davutoğlu Üçlüsü 2003 yılından itibaren çok önemli bölgesel açılımlara imza atmış ve bu açılımlarla Türkiye bölgesinin tüm denge, hesap, plan ve senaryolarında hiç kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir ülke durumuna gelmiştir. Daha açık bir ifade ile bölgede kim ne yaparsa yapsın mutlaka Türkiye için ayrı bir hesap yapmak zorundadır. Çünkü Türkiye, Batılıların Ortadoğu olarak adlandırdığı bizim coğrafyada dostluk ve kalkınmanın egemen olması ama daha önce barış ve istikrarın sağlanması gereğine inanmış ve bu inancı doğrultusunda politikalar üretip uygulamıştır. Bu politikaların sonucu olarak bölgenin çok daha kötüye gitmesi önlenmiş, Türk vatandaşları Suriye, Ürdün, Lübnan ve Libya'ya vizesiz girmeye başlamış ve son iki ayda bu ülkelerden yüz binlerce insan Türkiye'ye vizesiz gelmiştir. Türkiye'nin bu coğrafya açılımları bölgeyi heyecanlandırmış ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'yı yeni düşünceler üretmeye itmiştir. Son anda vazgeçmezse Musa bugün Arap liderlerine Bölgesel İşbirliği Platformu kurulmasını önerecektir. Bu platforma Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye, İran ve Yunanistan ile İspanya gibi bazı çevre ülkeleri davet edilecek. Başbakan Erdoğan da bir adım ileride olmak amacıyla böyle bir platforma ev sahipliği yapabileceklerini söyleyebilir. Çünkü hem Araplar hem de İran ve Avrupalı ülkelerle iyi ilişkisi olan tek ülke Türkiye... Böylesi önemli ve tarihsel görev ve sorumluluğu bu aşamada taşıyabilecek ve bundan dolayı da herkesin güvenini kazanabilecek tek kişi Başbakan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye'dir... Çünkü bir çoğu anti-demokratik kurallarla ülkelerini yöneten ve ağırlıklı olarak Amerikan talimatı ile iş yapan Arap liderler kendi halklarının yakından ve gıpta ile izlediği Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin artılı-eksili laik demokrasisinden endişe duyuyor. Türkiye'nin tüm demokratik açılımları coğrafya halkları tarafından yakından izlenmektedir. Yani içte tartışmalı olmasına rağmen bu açılımların sonucu yalnız Türkiye'yi değil tüm bölgeyi ilgilendirmektedir. Bir zamanlar 'Bize ne Araplardan ne de Acemlerden' diyen o bildik garip zatlar bugün artık bölge ülkeleri ile geliştirilen çok yönlü ilişkilerin her alanda Türkiye açısından ne denli yararlar sağladığını görmezlikten gelemiyor. Bu politikalar devam ettiği sürece Türkiye bölgesel ve uluslararası alanda çok önemli prestij ve politik-ekonomik güç kazanacaktır..."

GAZETESİ

ABDURRAHİM KARAKOÇ
Siyasetin namuslusu kimin umrunda ki?
"... "Rabbena, hep bana" mantığı caridir şimdilerde... Hakiminizi muhkem tutacaksınız, daha size kurşun geçmez... Yıllar önce verildi işaret: "Avukat tutacağınıza hakim tutsanıza..." Ne diyor memleketin büyük dehası (?).. "Değerli arkadaşlarım, her taraf bir kuşatma altındadır..." "Silkinip doğrulmanız, intikam duygusuyla yoğrulmanız birinci ve de diğer vazifelerinizdir..." Bir zamanlar hükümet ortağının, emrinden çıkmayan, hakaretini bile sineye çeken, Türkiye'yi veya emir uşaklarını hakaretin müsebbibi çitte pazarlayan... Önlerinde sigara içmekten hicab eden "ulusalcı" ya da yalancı pehlivan ellerini sallıyor, bendelerini solluyor, fırsat kolluyor... Burası Türkiye ve her şey normaldir... Anormal olan ise, nevzuhur yiğidin sola hizmette solcuları geçtiği, sık sık er meydanından kaçtığı... En çirkini de kendilerine geçmişten gelen alışkanlıkla kucak açtığı, ayrıca seviye kaybına uğradıkça yükseldim zannetmesidir... Sahi siz kimden yanasınız? Domuzdan yana mı Türk halkından yana mı? Verebilirseniz cevabınıza müştakım..."

GAZETESİ


YİĞİT BULUT
AK Parti'nin alternatifi daha radikal olacaktır!
"...SEÇİMLER yaklaşırken aklıma takılan sorulara cevap arıyorum... En çok sorduğum da: Varolan yapı içinde AK Parti'nin alternatifi var mı veya olabilir mi? Sevgili dostlar, bu soruya cevap ararken önüme şöyle bir tablo çıkıyor: 1946'dan bugüne, tek başına veya daha radikal partilerin koalisyon desteği ile iktidar olan sağ partiler sürekli daha radikal ve din odaklı noktalara kaymışlar... Birlikte alt alta yazalım... Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol-Refah koalisyonu ve son olarak AK Parti... Her parti belli alanda diğerlerine göre daha radikalleşmiş ve en önemlisi daha sağa kaymış... Veya daha açık yazayım: Din motifinin belirginleşmesi sürekli güçlenmiş!... AK Parti sonrası iktidar olacak yapı bana göre; daha sağda, daha radikal veya başka bir ifadeyle; daha milliyetçi ve çok daha dini odaklı olacak! Deniz dalgalanır ve tercihler kayar-yeni bir algılama oluşursa eldeki verilere göre; Türk halkı merkeze gelmek yerine bu serinin gelişimi gereği, daha radikal liderlerin peşinden gidecek... Örnek mi?... Avrupa Birliği projesi Türk halkına pazarlandı, ekonomik refah, kültürel-sosyal açılımlar düşündürüldü, sonuç hayal kırıklığı oldu!... Türkiye, bu yolda giderse ve "Türkiye Batı dünyasının parçasıdır" diyenler, bu şekilde samimiyetsiz tutumlarında devam ederlerse; Türkiye daha da çok değişecek! Türk halkı yerleşik düzeni tasfiye ederken daha da sağa kayacak! Rahatsız mıyım! Bu noktayı çok ciddi tartışmalıyız! Son söz: AK Parti'nin alternatifi daha milliyetçi-daha din odaklı bir söylem ile ortaya çıkacak daha radikal görünümlü bir lider partisi olacaktır! Ve çok kısa vadede de böyle bir gelişme olmayacak, ancak ve ancak AK Parti siyasi ömrünü doldurmaya yaklaştıkça bu akım güçlenecektir! Süslü salonlarda sosyal analizler yapanlara duyurulur!..."

GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Geçici maddeler kalıcı izler
"...Anayasa'daki en tartışmalı operasyonlar "geçici madde'ler üzerinden yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini korumak üzere konulan meşhur "geçici 15. madde" kaldırılırken, 3 yeni geçici madde konuluyor. "Geçici" olması maddenin ağırlığını hafifletiyor gibi görünse de, aslında getirilen 3 geçici maddeden 2'si yüksek yargı sisteminin yapılanmasını temelden değiştiriyor... Şimdi geçici maddelere tek tek bakalım: önce Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapılarını değiştiren geçici 19. ve 20. maddeler. Bu konularda Hükümet kanadından basına verilen brifinglerde Avrupa ülkelerindeki yapılanmaların esas alındığı bildiriliyor. Hükümetin dağıttığı bilgi notlarında, HSYK benzeri yargı kurullarına sahip olan Fransa, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz, İrlanda, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Slovakya ve Romanya'daki uygulamalardan örnekler veriliyor. Söz konusu ülkelerde genel olarak karma bir yapılanmanın oluşturulduğu, parlamentoların bu kurullara üye seçtikleri vurgulanıyor. Ayrıca; ilk derece ve istinaf mahkemelerinde görev yapan hakimlerin mutlaka kurulda ağırlıklı olarak temsil edildikleri belirtiliyor. Geçici 18. maddeye gelince: Aslında gayet açık. Parti kapatmaların zorlaştırılması hedefleniyor. Bu arada yeni bir "kapatma davası" ihtimaline karşı tedbir alınıyor... Yeni esaslar ne diyor? Parti kapatmak için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın talebinin TBMM'de uygun bulunmasını şart koşuyor. Yani TBMM'de grubu bulunan her bir siyasi partinin 5'er üye ile temsil edildiği bir komisyonda, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyuyla vereceği izin üzerine dava açılabiliyor. Bu şekilde parti kapatma izni çıkması zor. Çünkü "demokrasinin sembolü" olan bir organdan "parti kapama"ya yol açabilecek bir kararın çıkmasını kamuoyuna izah etmek mümkün değil. Siyasi nedenlerle de olsa, hiçbir partinin "yasakçı" damgası yemek istemeyeceği, dolayısıyla Yargıtay Başsavcısı'na kolay kolay izin verilmeyeceği hesaplanıyor. Buna rağmen "kapatma"dan yana oy kullanan parti olursa; Onun durumu halka havale ediliyor..."

GAZETESİ

AHMET ALTAN
Kıran kırana
"... Kavganın en sert yerindeyiz. Hem aradan yumruk atıp hem de kavga etmiyormuş gibi durarak "her şey mutabakatla çözülsün" diyenlere bayılıyorum doğrusu... İki tarafın birden "kazançlı" çıkacağı bir "oyun" değil bu, bir tarafın kazanıp, diğer tarafın kaybedeceği bir kavga. Halkın iradesiyle oluşmuş bir parlamentonun "411 oyla geçirdiği" bir kararı "yok sayan" birkaç yüz "hukukçu" mu bu ülkeyi orduyla yönetecek... Böyle bir kavgada kim kimle, niye anlaşıp mutabık kalacak? Anayasa Mahkemesi'nin "türban kararı", halka da, hukuka da, parlamentoya da, demokrasiye de hatta bizzat bu ülkenin "gerici" anayasasına da karşıydı. Ülkeyi, bu Anayasa Mahkemesi mi yönetecek? Türkiye'yi 1923'ün tek partili diktatörlük rejiminin içine hapsetmek isteyen yargıçlarla generaller mi egemen olacak yoksa bu ülkenin 2010 yılının şartlarında yaşayan halkı mı kendi geleceğini belirleyecek?... Ergenekon'u soruşturan, devletin içindeki çeteleri ortaya çıkartan bir hukuk sistemimiz mi olacak yoksa "Ergenekon'un avukatı" olan CHP'nin cüppeli taraftarları, darbecilerle Ergenekoncuları mı koruyacak? Biz çeteleşmiş, disiplinden kopmuş bir aşiret devleti mi istiyoruz yoksa çağdaş, disiplinli, hukuka uygun bir devlet mi istiyoruz?... Bir orgeneralin emriyle savcıları görevden atan hukukçular mı bize istediklerini dikte ettirecek yoksa hukuk neyi emrediyorsa onu yapacak hukukçularla yeni bir sistem mi kuracağız? 28 Şubat darbesini destekleyen hukukçulara mı adalet sitemimizi teslim edeceğiz yoksa darbelere geçit vermeyen bir hukuk sistemi mi kuracağız? Halkı küçümseyenler, halkı aşağılayanlar, halka güvenmeyenler, kendilerini içinden çıktıkları halktan daha üstün görenler mi "efendilik" yapacak yoksa bizzat halkın kendisi mi kendi ülkesinde "efendi" olacak?... Cumhurbaşkanının kim olacağına bir avuç generalle, bir avuç yargıç mı karar verecek yoksa bu halkın seçtiği parlamento mu? Kavganın bir yanı, eski rejimin aynen sürmesini, halkın ezilmesini, generallerle ordunun memleketin "ağaları" olmasını, hukuku, yasayı, anayasayı rahatça çiğneyebilmesini savunuyor. Nasıl uzlaşacağız bu insanlarla?... Bugüne kadar halkı ezdiler, sindirdiler, susturdular, yanlarına aldıkları medyayla bütün istediklerini yaptılar, devletin paralarını istediklerine dağıttılar. Bunun sürmesine mi izin vereceğiz? Halk bunu istemiyor artık... Bu anayasa değişiklikleri yetersiz, eksik ama sistemin en can alıcı yerine, "hukukçu sultasına" dokunuyor, bu sultayı ortadan kaldırıyor. Bu sultadan yana mısınız bu sultaya karşı mısınız? Soru bu. Ve, bu kavganın iki yanı arasında bir uzlaşma ihtimali yok..."

MURAT BELGE
'Esastan' girme yetkisi
"... Nasıl olsa seçime bir buçuk yıl bir şey kalmış, şimdi "anayasa değişikliği" diye telâş etmenin ne anlamı varmış! Zaten otuz yıldır bu anayasa ile oturuyoruz, bir iki yıl daha oturuverelim, ne olacak, değil mi? Bütün bu sözler, "Dokunmayın, değiştirmeyin. Anayasa'ya ilişmeyin" cümlelerinin söylenmesi Türkiye'de dahi epey ayıp kaçan bu cümlelerin yerine söyleniyor... 12 Eylül'ün Anayasası Yüksek Yargı'yı güvenilir bir müttefik ve iş arkadaşı saydığı için, Yargı'yı alabildiğine "bağımsızlaştırmış" (bu bağımsızlığın sınırı Yargı'da kimin nereye geleceğini önce Cumhurbaşkanı sonra da başka bir iki kurum yoluyla Silâhlı Kuvvetlerin belirlemesine kadar uzanıyor tabii) ve yetkilerini de geniş tutmuştu. Ama AKP hükümetine karşı kıran kırana savaş başlayınca, Yargı o genişlikleri iyiden iyiye genişletti... Hükümet ne yapmaya kalksa, bunun Cumhuriyet'in temel ilkelerini değiştirmeye yönelik bir girişim olduğunu iddia ediyor ve metinde yalnızca biçim hatalarını düzeltebileceği açıkça belirtilmişken, 12 Eylül Anayasası'nın bile tanımadığı yetkiler icat ederek "esastan" müdahale ediyor. Bu yetkiye sahip olduğunu iddia etmesi yetki gaspı kapsamında bir şey... Şimdi, Meclis'ten güdük çıkacağı için ancak referandumla onaylanabilecek bu anayasa değişikliği paketinin yürürlüğe girmesini engellemek için bu üslûpta yeni bir demagojiye hazırlandıkları anlaşılıyor. HSYK gibi kurulun ya da doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını değiştirmek, daha önemlisi bu kişilerin seçilmesinde sözgelişi Meclis'e de sınırlı bir yetki tanımak, Yargı'yı Yasama'nın ve Yürütme'nin emrine vermek olacakmış. Onların emrine verince, ne oluyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemez ilkelerinden biri olan "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesi çiğneniyor! Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kendi icadı olan "içtihadı" yeniden yürürlüğe sokup bu değişime de "esastan" bakacak ve tabii değişikliği iptal edecek. Bu muhakemeyi öne sürenler dünyanın neresinde Yüksek Yargı'ya atamalarda Parlamento gibi bir kurumun hiçbir yeri olmadığını da bize açıklayabilirler mi?... Çeşitli andıçlardan muhtıralardan, dünyanın her yerinde suç sayılacak keyfî davranışlardan hiç etkilenmeyerek, tınmayarak mı "bağımsız" olunur?..."
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 13:31   #17
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
KÖŞE YAZARLARI

GAZETESİ

A. TURAN ALKAN
Bu reform, Hammurabi kanunlarına aykırıdır!
"... Hammurabi kanunları, milattan önce 18. aşıra tarihleniyor; bilindiği kadarıyla en eski kanun külliyatıdır ve tasa kazınıp ilan edildiğinde şüphesiz kendinden önce yürürlükte bulunan birtakım kanunlara yenilik getiriyor, değiştiriyordu... Nereden çıktı bu hukuk tarihi dersi diyeceksiniz; Anayasa değişikliğine karşı tam takım muhalefete geçen cepheyi dinlerken böyle bir hisse kapıldım. Hukukta bir üst sınıfa terfi ederken, tutucu çevrelerden bu ve buna benzer itirazlar geliyor, "İstemezük" diyorlar, "Eski düzen neyimize yetmez" diyorlar; bunlar biraz da "Nizam-ı cedit neymiş, biz gâvur talimi istemezük" diyen Yeniçeri taifesini andırıyorlar... Hükümetin reform taslağı, başta Hammurabi kanunları olmak üzere, gelmiş geçmiş bilumum hukuk düzenlemelerine aykırı; öyle olması gerekir; öyle olmasaydı halâ Hammurabi büyüğümüzün koyduğu yasalar hükümfennâ olurdu. Hammurabi yasalarının kadr ü kıymeti bilinmemiştir... Gelgelelim bizim yüksek yargı cephesi On Emirle, Hammurabi ile ilgilenmiyor; onlar 82 Anayasası'na âşık; halbuki 82 Anayasası 61 Anayasası'na buz gibi aykırıydı; o dönemin cuntacıları "Anayasa yapılacaaak yaap!" diye emir verdiklerinde bizimkiler "şaak" diye yapıvermişlerdi anayasayı. Unutmadan hatırlatayım, 61 Anayasası da 24 Anayasası'na aykırıydı ha!... Atatürk'ün anayasasıdır bu anayasa. Atatürk'ün pabuçlarına bile kutsallık atfedip müzelerde saklayan Atatürkçülerimiz, dağ gibi Atatürk anayasasının "gümbüür" diye yıkılmasına aldırış bile etmediler. Kimse de çıkıp, "Menderes'i devirdiniz işte kardeşim, Atatürk anayasasının ne günahı vardı?" demedi, diyemedi. İşte o yüzden bizde hukukçu takımı, o tarihten beri ahrazdır efendim; birşeyler söylüyorlar ama kelâm edemiyorlar. Cevabı ben vereyim elim değmişken; 24 Anayasası'nı Atatürk "Nasıl olsa bizim parti (yani CHP) her daim iktidarda olacak" diye kaleme almıştı. CHP'nin yerine DP geçince şekil bozuldu; CHP'nin anayasal yetkilerini DP kullanınca gariplere dünyayı dar ettiniz, Yassıadalarda Karakuş mahkemesi kurup Menderes ve iki bakanını "Anayasayı çiğnediniz" diye astınız; iki gün sonra da anayasayı kendiniz lağvettiniz. Bu yaptığınızı biz affederiz ama Hammurabi? Zannetmiyorum!..."

MEHMET KAMIŞ
Statükocular, Saadet'ten size oy çıkmaz, başka kapıya
"... Bugün yaşadığımız gerilimin arkasında statüko ile yenilikçiliğin olduğunu dilimiz döndüğünce söylemeye çalışıyoruz. Deniz Baykal ile yüksek yargının söylemlerinin bu kadar benzerlik göstermesinin arkasında da bu gerçek yatıyor... Onlara göre bu değişiklik isteği bir tuzak ve gerçekte yargının 'ele geçirilmesi' çabası var... Yargı şu anda kimin elinde ki, birileri onu ele geçirmek istesin? Bu söz dünyanın en gerici ifadelerinden birisi aslında! Başkasını öteleyen, dışlayan, kendisinden olmayan herkesi devleti ele geçirmek isteyen düşmanın safında gören anlayıştan başka bir şey değil bu... CHP bir taraftan referandumu engellemeye çalışırken bir taraftan da karşı cepheyi bölme ve yanına yandaş bulma çabası içinde. Baykal'ın Saadet Partisi'ne zeytin dalı uzatmasının anlamı da bu. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Saadet Partisiyle seçimlerden sonra koalisyon kurabileceğini söyleyen CHP lideri Deniz Baykal, muhtemel bir referanduma karşı şimdiden hazırlık yapıyor. Saadet oylarının hayır olarak sandığa yansımasını sağlamaya çalışıyor. Referandumu bir statükoyu koruma çabasından çıkartıp AK Parti karşıtlığında bütün partileri birleştirmek istiyor. Ancak herkes de biliyor ki, bu anayasa paketine taraf ya da karşı olmak, AK Parti yanlısı ya da karşıtı olmak anlamına gelmiyor... Bu nedenle muhtemel bir referandumda Saadet Partisi'nin oynayacağı rol, gerçekten çok kritik ve anahtar hükmünde! Saadet Partisi'nin gerek yöneticileri gerekse de partiye gönül verenleri, mevcut yasaların devletle toplumun kucaklaşmasına nasıl engel olduğunun farkında. Refah Partisi'nin 28 Şubat sürecinde nasıl da gayri hukuki yollarla kapatıldığını hiç unutmuyorlar. HSYK'nın karanlık odakların üzerine giden hakim ve savcıların üstüne nasıl kılıç salladığını görüyorlar. Karanlık odakların, faili meçhul olayların üzerine gidemeyen bir ülkede darbe dönemlerinin asla kapanamayacağını çok iyi biliyorlar. Darbe dönemleri kapanmadığı müddetçe de, Türkiye'nin o derin çukurdan asla kurtulamayacağının farkındalar. Aksini düşünmek bugüne kadar yaşananları görmemek olur. Bu nedenle CHP ve yüksek yargı gibi statükoculara Saadet Partisi'nden, Büyük Birlik Partisi'nden MHP tabanından oy yok. Hadi başka kapıya..."

GAZETESİ

SEDAT ERGİN
Yeni HSYK modeli Avrupa ölçülerine ne kadar uygun?
"...Bu konuda getirilen modelin Avrupa ölçülerine uygunluğunu analiz edebilmek açısından en önemli referansı, Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında yargıyı güçlendirmek amacıyla kurduğu Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi'nin (Consultative Council of European Judges) ortaya koyduğu ilkeler oluşturuyor. Söz konusu bağımsız kuruluş, Avrupa'da yargıya ilişkin konulardaki en yüksek otorite... AYDK'nın 2007 yılında hazırladığı 10 numaralı rapor, "Yargı Üst Kurulları"nın nasıl oluşturulması ve çalışması gerektiği hususlarındaki ana ilkeleri düzenliyor. Bu belge ışığında değerlendirildiğinde hükümetin taslağında hem artılar, hem de eksiler var. Belgede, güçler ayrılığı ilkesini kuvvetlendirebilmek için, bu kurulların "her türlü siyasi, ideolojik ve kültürel kaynaklı önyargı ve dış baskıdan korunması" ana hedef olarak vurgulanıyor. Rapor, kurulların tümüyle yargıçlardan oluşması gibi bir zorunluluk getirmiyor, yargıç olmayan (non judges) şahsiyetlerin de üye olmasına kapıyı açık bırakıyor. Hükümet taslağının Konsey'in çeşitlilik beklentisini karşıladığı çok açık... Belgedeki iki önemli noktanın altını çizelim. Birincisi, kuruldaki yargıç üyelerin yargının bütün kesimlerinden gelmesi. İkincisi, bu üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi. Hükümet taslağı, HSYK'nın 21 üyesinden 16'sının yargının muhtelif organ ve kademelerinden (Yargıtay, Danıştay, Adli Yargı, İdari Yargı gibi) ve seçim yoluyla belirlenmesini öngörüyor. Bu haliyle Konsey'in bu iki beklentisinin de taslakta karşılandığı söylenebilir. Taslak, HSYK'ya 4 üyenin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngörüyor. Konsey ise bu yönde bir düzenlemeye kapıyı kapalı tutuyor... Konsey, bu kategorideki üyelerin siyasi olmayan otoriteler tarafından seçilmesini öneriyor. Bu mümkün olmadığı ve seçim parlamentoda yapıldığı takdirde, oylamada "nitelikli çoğunluk" aranmasını istiyor. Bu haliyle taslakta yer alan 4 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanması yolundaki hüküm, ADYK belgesinin temel mantığına ters düşüyor. Ayrıca hükümet taslağında HSYK üyesi olarak yerini koruyan 21'inci üye Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın durumu da Konsey açısından tartışmalı. Rapor, "aktif siyasetçiler, parlamenterler, yürütme ve yönetimin temsilcileri kurula üye olmamalıdır" diyor. Bu durumda hem Adalet Bakanı hem de Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın üyeliği sıkıntılı hale geliyor. Konsey, Adalet Bakanlığı'nın kurul başkanlığına zaten kategorik bir şekilde karşı... Yalnızca Cumhurbaşkanı'nın şekilsel yetkilere sahip olduğu ülkelerde, bu makamın kurula başkanlık yapabileceği belirtiliyor... Konsey, "aksi takdirde başkan bir yargıç olmalıdır" diyor... Konsey, ısrarla "vatandaşların beklentilerinin kurul'un siyaset dışı kalması yönünde olduğunu", bu çerçevede "seçim sürecinde halkın yargıya güveninin tehlikeye düşürülmemesi gerektiğini" vurguluyor. Kutuplaşmanın ülkenin bütün kurum ve katmanlarına yayıldığı, bu çerçevede yargının da iki ayrı örgütlenmeye sahne olduğu bir ülkede bu hedefin nasıl başarılabileceği, yanıtı meçhul bir sorudur..."

FATİH ÇEKİRGE
Van Gölü canavarını gördüm
"... VAN Gölü'nün tam ortasındayız... Devlet Bakanı Egemen Bağış, Gevaş Belediye Başkanı Nazmi Sezer'e soruyor: - Yani bu kiliseyi ayine açsak ne olur? Botun ön tarafında ayağa kalkan Sezer heyecanla cevap veriyor: - Sayın bakanım, muazzam olur. Haçını da koymak lazım... Bu defa ben soruyorum: - Tepki çekmez mi? - Neden çekecek... Her gün onlarca faks alıyorum. Dünyanın her yerinden Akdamar'ın ayine açılmasını isteyen talepler geliyor... Uzun uzun gezdik... Akdamar Kilisesi bakımsız... Dökülüyor. Duvarlarındaki o eşsiz yontmalar, işlemeler sahipsiz... Kiliseye haçı yasaklamışlar. İbadete kapalı... Evet, gölün ortasında sorduğumuz sorunun nihayet cevabı geliyor... Küçük bir adım da olsa kilise yılda bir kez ibadete açılıyor... Ben yine de bu kararı alanları kutluyorum. Aslında kilisenin adı Ağtamar... Ama değiştirmişler... Tıpkı bir dönem Kürt köylerinin isimlerinin değiştirildiği gibi... Bu isim değiştirmeler, yasaklamalar aslında bu topraklardaki "ruh zenginliği"nin "duygu yelpazesi"nin kurutulmasıdır... Mardin'den bir Süryani kardeşim yazıyor: "Bir şarap fabrikası kurmak istedim. Burnumdan geldi... Hâlâ kuramadım..." Niye? Çünkü baskı var... Şimdi bu ülke kıvranıyor... Kürt açılımı diyor. Ermeni açılımı diyor. Rum açılımı diyor... Demokratikleşme diyor... Ağır sancılar yaşıyor... Ne gariptir ki, bütün bunları isteyecek olan "sol" yok... Sesi çıkmıyor. Bu yüzden olmuyor. Özgürlüklerin sol kolu kesik... Kangren... Mardin'de, Van'da, Büyükada'da toprağı biraz eşince görürsünüz ki; oralarda "bastırılmış uygarlıkların tarihi" yatmaktadır... İşte bu yüzden Van Gölü'nün tam ortasında sormuştum: - Acaba aslı var mıdır bu Van Gölü canavarının? Ve yine orada bulmuştum cevabı... Canavarı görmüştüm... Ağtamar Kilisesi'nden ayrılırken bottan göle doğru biraz eğilip bakınca görmüştüm. Gölün üzerine doğru yayılan kendi suretimizdi gördüğüm... Yıllarca, farklılıkları inkâr eden, isimleri değiştiren, türküleri yasaklayan, kendi uygarlıklarını yiyen o suret... Canavarın sureti... Umarım Ağtamar'la ilgili bu karar, o canavardan kurtuluşumuzun ilk işareti olur..."

GAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Bilinçaltı fışkırıyor
"... Anayasa tartışmaları ister istemez, sistemin bütün vidalarını, somunlarını irdeleme imkânı sağlıyor... Yapılmakta olan anayasa değişikliğine karşı itirazlara baktığınızda, en temelde "millete güven" sorununun yattığı, bunun bilinçaltına en derin biçimde nüfuz ettiği ve tartışmalarda farkında olmadan ortaya çıktığı gözleniyor. Mesela; "Ele geçirme" söylemi böyle bir bilinçaltı dışavurumu... "Son kale" söylemi öyle. "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi öyle. "Sivil dikta" söylemi öyle. "Sistem çöker" söylemi öyle... "Bir dönem Cumhurbaşkanı Sezer'in, paralel olarak, askeri veya yargısal vesayetin çoğunluk iradesine karşı supap olabileceği" söylemi öyle... Bunların hepsinde, tepedeki oligarşik yapılanmanın, milletten gelecek ve sistemi zorlayacak oluşumlara karşı mevzilenmesi beklentisi var. "Sistemimiz millete rağmen kurulmuştur ve millet iradesinin yolu açılırsa, bu sistemi değiştirir." Ana korku bu ve sistem bu korkuya karşı tahkim edilmiş durumda. Cumhurbaşkanı'nın Meclis'te, kontrol dışı millet iradesi tarafından seçilecek olması, "Son kale elden çıkıyor" söylemlerini üretmişti. Cumhurbaşkanı değişirse, Anayasa Mahkemesi'nin, YÖK'ün üye yapısının değişmesi de gündeme gelebilir ve bu da "sistemin yukarıdan denetimi" modelini devre dışı bırakabilirdi... Bakın, Bülent Arınç ne demiş:Başsavcılıkta başka birisi olsa, CHP için kapatma davası açabilir! İş bu. AYM'de onların istedikleri olmalı, askerde onların istedikleri olmalı, başsavcılıkta onların istedikleri olmalı, HSYK'yı onlar kontrol etmeli... Medya, iş dünyası, aydınlar vs... Böyle bir güçlü azınlıkla, millet iradesi dengelenmeli, hatta üstten denetlenmeli... Öfke, bu yapının değişmesine... "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi hikâye aslında... Erdoğan, darbe yapıp gelmedi oraya. Millet iradesi ile geldi, millet iradesi "git" derse gidecek. Erdoğan'ın gizli gündemini onlar okuyor da, millet okumuyor öyle mi? Milletin gözü kapalı. Millet uyuya uyuya oy verir, öyle mi?... Ama gel gör ki, millet Erdoğan'a oy vermiş, onlara oy vermemiş... Neredeyse tüm sistemi, "milleti terbiye etmek" üzerine tesis etmişler... Şimdi beylerimiz, seçimden çok rahatsızlar. Çünkü seçim onları seçtirmiyor..."

GAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bugün referandum olsa...
"...Merak edilen sadece sürecin nasıl geçeceği... Bu ihtimallerden biri de referanduma gidilirse sonuç ne olur? İşte bu sorunun cevabını Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar şirketinin son kamuoyu yoklaması veriyor... İlk soru şu; "Hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketi hakkında ne düşünüyorsunuz?"... Yüzde 44.7 olumlu, yüzde 39.8 olumsuz buluyor. Yüzde 15.5 ise fikrim yok diyor. Bir adım da olsa "olumlu bakanlar" önde. Aradaki fark yüzde 5. Uzmanlar bu farkı kritik olarak niteliyor. Her şey sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Ancak olumlu-olumsuz bakanların partilere göre dağılımında iki partinin durumu dikkat çekiyor. AK Partililerin yüzde 68.3'ü olumlu bakarken, AK Parti'deki olumsuzların oranı yüzde 19. MHP'de ise olumlu bulanların oranı yüzde 32.5, olumsuzlar ise yüzde 52.2. MHP'de olumlu bakanların oranının partiye oy verenlerin üçte biri kadar yani yüzde 32.2 olması ilginç. Taban, tavan arasında ciddi bir algı farkı var. Pakete olumlu bakan toplum, yüksek yargının pakete karşı çıkışını ise yüzde 46.1 haklı, yüzde 36.2 oranında haksız buluyor. Bu durum önceki ve sonraki sonuçlarla çelişse de ilginç bir sonuç... Üçüncü sırada CHP'nin değişiklik paketine karşı tavrı değerlendiriliyor. CHP'nin tavrı yüzde 29.2 doğru, yüzde 61.0 yanlış bulunurken fikri olmayanların oranı 9.8. Burada ilginç olan CHP'nin kendi tabanının da yüzde 29.7 oranında partinin tavrını yanlış bulması. Benzer bir durum MHP için de geçerli. MHP'nin "Değişiklikleri bu meclis değil, bir sonraki meclis yapsın" tavrına toplumun yüzde 36'sı katılmıyor, yüzde 56.1 katılıyor, yüzde 7.8 ise "fikrim yok" diyor. MHP tabanın durumu da ilginç... MHP tabanının yüzde 36.7 gibi önemli bir kısmı yönetimin tavrını onaylamıyor. Şimdi gelelim en kritik soruya, değişiklik referanduma giderse nasıl oy verirsiniz? Yüzde 48.1 evet, yüzde 38.2 hayır, yüzde 13.7 fikrim yok cevabı geliyor. Bu cevapların partilere göre dağılımında yine en çarpıcı tavrı MHP tabanı gösteriyor. MHP'lilerin yüzde 38.9'u referanduma "Evet" diyor. Aslında CHP ve MHP dışında kalan SP, DP ve BBP gibi partilerin tabanı da yüzde 50'nin üzerinde "Evet" diyor. BDP'lilerin "Evet" oranı ise yüzde 60.4... Vatandaş anayasa taslağına neye göre oy verecek? İçeriğe mi yoksa oy verdiği partilerin tavrına göre mi? Yüzde 55.1 içerik, yüzde 37.9 parti tavrı, yüzde 6.9 fikrim yok diyor. İlk bakışta şaşırtıcı gelen bu durumu araştırmacı Prof. Sencer şöyle yorumluyor: "Aslında bu yüzde 55 yasanın içeriğine bakmayacak, böyle bir imkânı yok. Ama radyo ve TV'lerde gördükleri, duydukları onları ikna ederse liderlerine rağmen farklı oy kullanabilirler. Bu da siyasi partilerin iletişimdeki başarısına bağlı... Bence vatandaşta 'parti liderinin kapıkulu değilim' duygusu gitgide yükseliyor."..."

MEHMET BARLAS
Seçmen ayrıntıya bakmaz, sadece istediğini duyar...
"... Birbirinden çok farklı konuları içeren Anayasa değişikliği paketinin aynı referandumda halkoyuna sunulacak olması da eleştiriliyor. Aslında bu eleştiri de kafa karışıklığımızın bir göstergesi değil mi? "Anayasa" dediğimiz şey zaten böyle çok konulu bir temel metin değil midir? "Seçmen" denilen ve Kars'tan Edirne'ye uzanan alandaki ortak aklı temsil eden sanal kişi oy kullanırken, ayrıntılara pek bakmaz. Anayasa'nın değişmesini istiyorsa ve bu değişikliği öneren siyasi partiyi tutuyorsa "Evet" oyu verir. Genel seçimlerde de böyle belirlenir seçmenin oyunun yönü. Bir partinin programını falan kimse incelemez. Aslında o partinin milletvekili adaylarının çoğu da o partinin programını ve tüzüğünü okumuş değillerdir. Liderin kişiliği, söylemleri ve verdiği görüntü önemlidir... Adaylar da hangi partinin listesindeyseler, ona göre seçilirler veya seçilmezler. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Muğla'da bağımsız adaydı. Seçim konuşması yapmak için çıktığı kürsüden inerken "Au revoir Muğlalılar" diye Fransızca veda etmiş miting meydanındakilere. Neticede o da seçilmişti. CHP adayı olsaydı seçilmezdi..."

GAZETESİ

TAHA AKYOL
Mahkeme ne diyecek?
"...TASLAK Meclis'te 330'un üstünde oyla kabul edilirse ve CHPAnayasa Mahkemesi'nde "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" diye iptal davası açarsa ne olur? Çok büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi öyle bir davayı reddeder ve değişiklik referanduma gider!... Çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerine ancak "şekil" yönünden, mesela Meclis'te kaç oyla kabul edilmiş diye bakar, "esastan" inceleyemez! İtirazları duyuyor gibiyim: Türban yasağının kaldırılmasında Anayasa Mahkemesi "şekil"den iptal imkânı bulamayınca "laikliğe aykırı" diyerek "esastan" iptal etmemiş miydi?.. Bu defa da yine değişmez nitelikte olan "kuvvetler ayrılığı" ve "demokratik hukuk devleti" ilkelerine aykırı bularak iptal kararı veremez mi? Evet beklenti budur; ama... Ama bu defa aynı yorumu yapmasına hiç ihtimal vermiyorum. "Kuvvetler ayrılığına aykırılık" iddiası, ‘laiklik'le mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Anayasa Mahkemesi baştan itibaren çok dar ve yasakçı bir laiklik içtihadı geliştirmişti. Hatta hiç çekinmeden "Avrupa'daki gibi bir laiklik bizde olmaz" diye yazabilmişti! (Karar: 89/12) Ve, kendisinin yerleştirdiği bu dar ve otoriter laiklik içtihadına dayanarak, başörtü yasağını laikliğin zorunlu bir unsuruymuş gibi kabul etmişti... Ve, yasağın kalkmasını "dolaylı yoldan" laikliğin kalkması gibi yorumlayarak anayasa değişikliğini "esastan" iptal etmişti. Peki, şimdi de Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminin değiştirilmesini aynı şekilde "değişmez ilkelere aykırı" sayarak iptal edemez mi?!Hayır, iptal edemez! Çünkü Mahkeme'nin kendisi 2003 yılında daha ileri bir değişiklik önerisinde bulunmuştu! Laiklik konusundan farklı olarak, Mahkeme'nin yapısının nasıl olması gerektiğine dair içtihatlar da yoktur, olamaz zaten. Üstelik Batılı demokrasilerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl "çeşitli" kaynaklardan ve parlamento tarafından seçildiği de ortadadır. Bir iptal söz konusu olamaz. HSYK için iptal? Peki, Mahkeme HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını "kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti" gibi değişmez ilkelere aykırı bularak anayasa değişikliğinin bu bölümünü "esastan" iptal edemez mi? Hayır, edemez! Çünkü taslak, yargı bağımsızlığını kaldırmıyor, ilerletiyor: Müfettişler, sekretarya ve bütçe bakanlıktan alınıp HSYK'ya veriliyor... Taslak yeterli sayılarla Meclis'ten geçerse, referandum hukuken önlenemez gözüküyor..."

FİKRET BİLA
Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu
"... İktidar, Venedik Komisyonu kararlarını benimsiyor. Kapatma davasında kendisini bu komisyonun belirlediği kriterlerle savunmuştu. Bugün de savunuyor. Ancak Venedik Komisyonu'nun referandumla ilgili kriterleri de var. Buna karşılık, hazırlanan anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulması halinde, bu kriterlere uyulmayacağı anlaşıldı... Venedik Komisyonu ne diyor? CNN Türk'teki Ankara Kulisi'nde Murat Yetkin'le konuk ettiğimiz AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, referandum konusunda Venedik Komisyonu'nda kabul edilen "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu"ndan söz etti. Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği karar şöyle: "Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin bir soruya olumlu yanıt verirken diğerine karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa halka bir dizi soru sorulmalıdır." Komisyon, bir metnin tümden değiştirilmesi halinde -yeni bir anayasa yazılması gibi- referandumda tek soru sorulabileceğini de belirtiyor... Eğer Venedik Komisyonu'nun kararları benimsenecekse, referandum konusundaki kılavuzu dikkate alınmalıdır. Partilerin kapatılması kriteri olarak Venedik Komisyonu'nun belirlediği kriterler, Türkiye'deki siyasi partilerin çoğu tarafından benimseniyor. Ancak anayasa değişiklik taslağının öngördüğü TBMM komisyonuna ciddi itirazlar var. Taslağın öngördüğü TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerden beşer üyenin katılımıyla oluşacak komisyonun siyasetin yargıya müdahalesine kapı açacağı ve işleyişinde önemli tıkanıklar çıkacağı eleştirisi yaygın. Ankara Kulisi'nin diğer konuğu eski Adalet bakanlarımızdan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de DSP adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu konuda yeni bir öneri yaptıklarını belirtti. Türk'ün önerisi, parti kapatılmasına ilişkin ön incelemeyi TBMM'de bu şekilde kurulacak bir komisyon yerine Yargıtay Ceza Daireleri başkanlarından oluşan heyetin yapması. Partilerin kapatılmasının zorlaştırılması konusunda da partiler arasında görüş birliği mevcut... Taslak, adeta yüksek yargıyı cezalandırıyor. Yargıtay ve Danıştay'ın taslaktaki konumu bunu gösteriyor. İktidar diğer eleştirileriyle birlikte yüksek yargının bu konudaki itirazlarını da dikkate almalı..."

GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Halk nasıl izliyor?
Ankara'daki savaşların halk tarafından nasıl algılandığına, nasıl tepkiler oluştuğuna ilişkin bir araştırma açıklandı. Metropoll'un anayasa tartışmasının başlamasının hemen ardından yaptığı araştırmanın sonuçları, kamuoyunda ibrenin AKP'nin tarafında olduğunu gösteriyor. Metropoll soruyor: - Anayasa değişikliğini nasıl karşılıyorsunuz? Olumlu: Yüzde 44,7; Olumsuz: Yüzde 39,8. - Referandum olursa nasıl oy kullanacağı sorulduğunda cevap şöyle geliyor: Evet yüzde 48,1; Hayır yüzde 38.2. Aradaki farktan, kendini AKP'ye yakın hisseden bir kısım seçmenin anayasa değişikliğini en azından gereksiz bulsa bile AKP'nin istediği yönde oy kullanacağı sonucunu çıkarmak mümkün. - Yüksek yargı ile ilgili soruya cevap verenlerin yüzde 46,1'i Yüksek Yargı'yı haklı, yüzde 36,1'i haksız buluyor. Anayasa değişikliğini olumlu bulanların (toplamın yüzde 8'i), referandumda olumlu oy kullanacakların (toplamın yüzde 12'si) önemli bir kesiminin Yüksek Yargı'yı haklı görmesinin iki açıklaması olabilir: Birincisi, bu tür araştırma konularında her yerde olduğu gibi "yüksek ve korkulan bir otoriteden çekinme" olabilir. Ama ikinci bir ihtimal de tartışma alanı ne olursa olsun, halkın kavga istememesidir. Bu araştırmada "Genel seçim olsa oyunuz ne olur" sorusunun cevabı da şöyle çıkıyor: AKP yüzde 36,3; CHP yüzde 18,6; MHP yüzde 12,3. Metropoll'un ilke olarak dağıtmadan verdiği kararsız vs. gibi tercihlerin oranları da araştırmada yüzde 20 dolayında çıkıyor... ANAR'ın "Bugün seçim olsa" araştırmasının sonuçları, kararsızlar dağıtılarak şöyle: AKP yüzde 40,6; CHP yüzde 21,4; MHP yüzde 14,6... İki araştırmadaki "ana eğilimler" bugünkü koşullarda önemli bir değişiklik olmaması durumunda anayasa referandumundan "evet" çıkma olasılığının yüksek olduğunu da gösteriyor...

CENGİZ ÇANDAR
12 Eylül'ün 'balta girmemiş ormanı'na balta vurmak...
"... Ana muhalefet partisi CHP altı maddelik ‘anayasa değişikliği' önerisini nihayet dün ortaya attı. Ciddiye alınabilir bir yanı yok... Örneğin seçim barajının düşürülmesi, ‘ilke' olarak benim de benimsediğim ve savunduğum bir husus. Ancak ‘ilke' başka, ‘siyaset' başka. Gün siyaset günü ve CHP bunu ‘yüzde 10 barajının indirilmesi'ne yürekten inandığı için değil, BDP'ye bir ‘havuç' uzatarak ‘değişiklik paketi'ne olumlu oy vermesinin önüne geçmek amacıyla yapıyor. Belli. Besbelli. Çünkü Ak Parti, barajı düşürmemeye kararlı ve BDP, ‘yüzde 10 seçim barajı'nı daha önce ‘kırmızı çizgi' diye açıklamış ama buna rağmen ‘ibresi'ni ‘değişiklik paketine destek verebileceğine çevirmişti... Yani CHP ‘ilke siyaseti' yapmıyor. Siyasi taktik güdüyor... ‘Milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması' talebinde bir yanlışlık var mı? Yok. Ancak, ‘yüksek yargı organları'nın CHP organları gibi ‘siyasallaştığı' ve her konuya asker-CHP ekseninde tavır aldığı bir dönemde, bu talep de bir ‘siyasi taktik' konusudur ve Ak Parti hükümetinin TBMM zeminindeki CHP ile yüksek yargı arasında kıskaç alınması için kullanılacaktır... Gelelim, günün can alıcı konusu olan yargıda yapısal değişikliği öngören ‘Anayasa değişikliği'ne; ne öneriyor CHP? HSYK başkanını kendi seçecek. Üyelerin seçimi sadece yargı organlarınca yapılacak... Yani, CHP'ye ‘lojistik destek' sağlayan ‘bürokratik oligarşi'nin iktidarının devamı sağlanacak. Kusura bakmayın, almayalım. CHP'nin asıl niyeti, TBMM Başkanı'na şu anda tartışılmakta olan paketin TBMM'ye sunulması halinde Başkan M. Ali Şahin'e ‘işleme koymayın, iade edin' çağrısında ortaya çıkıyor... Bu, tıpkı, daha önce olduğu gibi CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ‘Anayasa değişikliği'ni iptal başvurusunda bulunacağının ilânıdır. 12 Eylül askeri darbe anayasasının mimarisine dokunduğunuz, ‘yapısal değişiklikler'e yani yargının yapısını yeniden düzenle-meye ve parti kapatmaların önüne geçmeye kalktığınız anda, CHP-Anayasa Mahkemesi ittifakı ile Türkiye'de değişimin önüne set çekilmek isteniyor... Türkiye'de ‘hukuk devleti' mücadelesi, siyasetten bağımsız bir mücadele değildir. Bir siyasi mücadeledir. Siyasi mücadele söz konusu olunca, herkesin hukuk uzmanı kesilmesi gerekmez. Siyasi duruşla, siyasi önseziyle duruma bakıp tavır alması gerekir. ‘Çevrecilik' doğrudur da, 12 Eylül askeri darbe anayasasının ‘balta girmemiş ormanı'na balta vurulurken ‘çevrecilik' anlamlı değildir..."

GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan, Erivan'ı çok şaşırtmış...
"... ERİVAN- Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi'nin düzenlediği, Türkiye- Ermeni siyasi gelişmeleriyle ilgili konferansa katılmak üzere buraya geldim... Başbakan'ın, Türkiye'de çalışan 100 bin kaçak Ermeni'nin sınır dışı edilebileceğini söylemesi, Erivan'ı tahminlerin de ötesinde etkilemiş... "Gördünüz mü, hâlâ aynı mantık devam ediyor. Türk'ün aklına hemen Ermenileri sürmek geliyor" diyenler var. Ancak Başbakan'ın dün Ermeni liderlerle görüşmesi ve son konuşmaları, kaçak işçilerle ilgili çıkışının yarattığı olumsuz etkileri giderme çabası olarak da görülüyor. Erivan'da kafalar karışık. Bir yandan protokollerin Meclis'ten geçip geçmeyeceği hesaplanıyor öte yandan Amerikan Kongresi ve Başkan Obama'nın yapacağı açıklamalar bekleniyor. Herkeste soru işaretleri var.

TRT Haber hoşgeldi...
Yaklaşık on günden beri aramıza yeni bir haber kanalı katıldı. TRT HABER, bu kurumun dev olanaklarından yararlanarak yayın yapıyor. Ben özel kanalların da TRT'nin de içinde çalışmış ve olanaklarını bilen bir kişiyim. TRT, özellerle karşılaştırıldığında öylesine büyük ve güçlüdür ki, yanına dahi yaklaşamayız... Tek handikapı nedir biliyor musunuz? Her iktidarın bu kurumu kendi malı gibi görmesi ve sözcülüğünü yapmasını istemesidir. Bu durum da, orada çalışan tüm değerli gazetecilerin üstüne bir kâbus gibi çöker... TRT'nin kendine göre kuralları vardır. Bu kuralların da hiçbir albenisi yoktur. İşte bu canım kurumu, özeller karşısında elini kolunu bağlayan en önemli sorunu da budur. Ne olursa olsun, TRT HABER şimdiden daha fazla olabileceğinin işaretlerini veriyor. Eğer Genel Müdürleri İbrahim Şahin de ön ayak olur Bülent Arınç da desteklerse, bu yeni haber kanalını hiçbirimiz tutamayız. Yeter ki, elleri kolları bağlanmasın..."

GAZETESİ

ERGUN BABAHAN
Yeter artık, söz milletin
"... Anayasanın önemli bir kısmını değiştirmeyi öngören bu paketin Türkiye'de demokrasi ile hak ve özgürlükleri çıtasını yükselteceğini düşünüyorum. Ayrıca böyle bir paketin Meclis tarafından değil de halk tarafından onaylanmasının önemli olduğuna inanıyorum. Elbette pakete karşı çıkmak, eleştirmek de farklı düşünenlerin hakkı. Bunların başında Ertuğrul Özkök geliyor... Böyle bir ruh haline herhalde ‘'Nazizm'e doğru'', ‘'Sivil diktatörlük'' gibi manşetler yakışırdı. Vicdanını ezdirmeye gelince, zamanında o kadar çok masumun vicdanı ezdikten sonra bunu yazmak ilginç geldi. Anayasa değişikliğine gelince, statükocuların öfkesi bile bu paketin ne kadar sağlıklı olduğunun göstergesi. 1980 Darbesine sahip çıkanların onun kurduğu düzenin muhafazasını öngören yazılı metne de sahip çıkmaları doğal. Onlar, ‘'Dediğim dedik, çaldığım düdük'' düzeninin sürmesinden yana. Rekabetten uzak, her türlü pazarlığa açık görüşmelerle güçlerine güç, zenginliklerine zenginlik katmaları bu düzene bağlı çünkü. Yargının şeffaflaşması, topluma karşı sorumlu hale gelmesinden korkuyorlar... Cumhuriyet'in kuruluşundan beri gerçek iktidar sahibi olan bürokrasiye ‘'Yeter artık söz milletin'' deniliyor. Evet, daha iyi, daha kapsamlı olabilirdi... Kadına, çocuğa pozitif ayrımcılık elbette önemli ama Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun lonca benzeri bir kliğin elinden kurtarılması daha önemli. Bu kurulda yargı mensuplarının ağırlıklı bir biçimde temsil edilmesi sağlanırken, savunma ve yurttaşlara söz hakkı verilmesi çok çok önemli. Genelkurmay Başkanı'nın yargıya doğrudan müdahalesini görmezden gelip, görevini yapan savcıları meslekten uzaklaştıran bir zihniyetin tasfiye edilmesi daha da önemli... Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi için bu değişime evet diyorum..."

GAZETESİ

MEHMET ŞEKER
Allah sizi davul etsin
"... Adalet ve Kalkınma Partisi, yargıya karşı geniş çaplı bir harekete girişmiş. Kendi yargısını oluşturma çabası içindeymiş. Kendi hâkimini, kendi mahkemesini... Yargıyı ele geçireceklermiş. Bu çok önemli ve çok değerli bilgileri, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden öğreniyoruz. Allah sizi davul etsin e mi? Etsin de otuz Ramazan boyunca, millete bir hayrınız dokunsun. Suçladığınız o parti, mahkemelerde il ve ilçe başkanları olan kişileri mi görevlendirmek istiyor? Kendi milletvekillerini mi atayacak hâkim olarak? Delegelerini mi? Hangi hâkim olursa olsun, görevlendirilecek kişiler, hâlihazırda görevi başında olan hukuk adamları değil mi? Nasıl oluşturacak kendi yargısını? Bu mantığın sakat tarafı bir tane değil. Bir defa, hâlihazırda görevde olan hâkimlerden bazıları iktidar yanlısı demektir. Bazıları da onların karşıtı demektir. Mahkemelerde hukuk yerine siyaset yapılıyor demektir. Bunca feveran etmenin anlamı başka ne olabilir? Şayet öyleyse, yargıya ciddi şekilde dokunmak gerekir. Yargıya dokunma, anayasaya dokunma çığlıkları, ne anlama geliyor, onu da açıklayalım. Bu çığlıklar, bir açıdan da sen yol yap, baraj yap, enflasyonla ilgilen fakat yönetmeye kalkma, orasını biz hallederiz demek. Az daha "Anayasayı değiştirmek, anayasaya aykırıdır" diyecekler. Hatta bir ara dediler galiba..."

YASİN AKTAY
Baykal Kenan Evren'i seviyor
"... Bu bir falın sonuç cümlesi değil. Anayasa değişikliği ile ilgili son durumda ortaya çıkan açık ve net tablo bu. Çok değil bundan sadece birkaç ay önce hükümete anayasanın geçici 15. Maddesini kaldırmayı dolayısıyla 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasına imkân tanıyan düzenlemeyi yapmayı teklif etti Baykal. İçinde 15. Maddenin kaldırılmasını da barındıran bir anayasa değişikliği teklifinin içeriğini görmeden reddedeceğini, hatta anayasaya aykırılık ihtimali barındırıp barındırmadığına bakmaksızın yapılacak her düzenlemeyi anayasa mahkemesine götüreceğini ilan etti bile. Ama hakkını yemeyelim, 23 maddelik değişiklik teklifinin içinden 15. Madde çıkarılıp ayrıca getirilirse destekleyebileceklerini de söyledi CHP'liler. 15. maddenin kaldırılması demek 12 Eylül'ü yapanların yargılanmasının önündeki engeli kaldırmak anlamına geliyor. Baykal daha önceleri bunu söylüyor muydu? Doğrusu hiç hatırlamıyoruz ama muhtemelen iktidar partisinin buna cesaret edemeyeceğini zannederek bir süre önce böyle bir teklifi bir meydan okuma havasında ilan etti. AK Parti gece yarısı meclisten askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabileceklerine dair bir kanunla Baykal'ın bu çağrısına aslında olumlu karşılık vermekle kalmadı, daha fazlasını da vermiş oldu. Sadece 12 Eylül'ü yapanları değil bundan sonra herhangi bir şekilde darbeye yeltenebileceklerin hepsini yargılamayı mümkün kılan bir kanunu Meclisten geçirince CHP'liler iptal talebiyle Anayasa Mahkemesinin yolunu tuttu. 15. Maddenin kaldırılmasını teklif etmiş oldukları halde bu yasanın iptalini istemeleri şunu söylemiş oldu: darbe yapmak her askerin en doğal hakkıdır. Bunu yargılayacaksak 30 yıl sonra yargılayalım... Çünkü Baykal'ın 15. Maddenin kaldırılmasını istemesi, anlaşılıyor ki bir blöften ibaret. Yoksa 15. Maddenin kaldırılmasını isteyerek 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını talep ederken 12 Eylülcülerin bu topluma attıkları en büyük kazık olan anayasaya bir tür dokunulmazlık kalkanı oluşturmak, uzlaştırılabilir davranışlar değil... Bugün anayasa değişikliği kapsamındaki yüksek yargı 12 Eylül düzenini tesis eden onu sürekli hale getiren en sağlam kurum ve Baykal bir yandan 12 Eylülcüleri yargılamayı teklif ederken bir yandan onların tesis ettikleri en sağlam kurum olarak yüksek yargının bugünkü haline sahip çıkıyor. Dünyanın hukuk standardının her bakımdan çok gerisinde olan bu yargı sistemini cumhuriyetin en sağlam ve dokunulamaz kurumu olarak kutsuyor ve selamlıyor... O varlığını değilse bile bugünkü gücünü büyük ölçüde onların tesis etmiş oldukları düzene borçlu olduğunu çok iyi biliyor. Yüksek yargı ile CHP'nin aynı ağızdan siyasi muhalefet yapıyor olmaları bir tesadüf değil tabi. Baykal Yargıtayıyla, Danıştayıyla, Anayasa mahkemesiyle, HSYK'sıyla Yüksek yargıyı kendisinin "arka bahçesi" olarak görüyor ve bu bahçeyi kendisine 12 Eylülcülerin tahsis etmiş olduklarını ve anayasanın bu haliyle bu bahçeyi sürekli olarak sulayıp beslemeye devam ediyor olduğunu çok iyi biliyor. 12 Eylül Baykal'ın velinimeti. Baykal belli etmemeye çalışıyor ama her halinden belli oluyor: O Kenan Evren'i ve 12 Eylülcüleri çok seviyor..."

GAZETESİ

AYŞEM KALYONCU
Hamudu ile götürmek
"... GÜNLERDİR Anayasa değişikliği paketi ile uğraşmaktayız... Bizler halk olarak Venedik Komisyonu'nun aldığı kararlardan haberdar mıyız? Ya da Venedik Komisyonu'nu biliyor muyduk? 'Demokrasi' diye direten İktidar partisi o kadar rahat bir şekilde "Anayasa taslağı Meclis'ten geçmezse halka gideriz" diyor ki, işin içinde demokrasi harici bir hinlik olabileceğini düşünemiyoruz. Çünkü biliyorlar ki Türk halkı kuzu kuzu denileni yapar... Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularındaki danışma organı konumunda ve "Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu" olarak da anılırmış... ESKİ Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun gündeme getirdiği Venedik Komisyonu'nun 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulu'nda kabul edilen 21 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe giren maddesi bakın meğer neler diyormuş; "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzunun 30. maddesinde şöyle; "İçerik birliği, özgür oy iradesinin önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik, çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır. Ancak, özellikle anayasa gibi bir metnin tümden değiştirilmesi, tabiidir ki, sadece birbiriyle bağlantılı unsurlarla ilişkili olamaz. Dolayısıyla bu durumda, içerik birliği gerekliliği geçerli olmaz. Bir metnin, bir dizi bölümünü içeren, kökten değişikliği tümden değiştirmeye eş sayılabilir; ama bu, farklı bölümlerin ayrı ayrı halkoyuna sunulamayacağı anlamına gelmez." YANİ Sayın Kanadoğlu bu hatırlatmayı yapmasa Meclis'teki vekillerimiz uyumaya, bizler de uyutulmaya devam edeceğiz. Hani 'hamuduyla götürmek' diye bir deyim vardır ya... Anayasa'da kısmen değişiklik yapılmasına ilişkin teklifte bütün maddeleri bir arada oylatmak isteyen AKP iktidarına söyleyecek başka benzetme bulamadım..."

GAZETESİ

HÜSNÜ MAHALLİ
Ortak payda Erdoğan
"... 22 Arap ülkesinin lider ve temsilcisi bugün Libya'nın Sirte kentinde bir araya gelerek kendi aralarındaki ilişkilerin yanı sıra başta Filistin ve Irak olmak üzere Arap dünyasını ilgilendiren tüm bölgesel ve uluslararası konuları konuşacaklar. Her yıl bugünlerde bir araya gelen Arap liderlerin bu konuşmalarının tam anlamıyla işe yarayabileceğini söylemek pek kolay değil. Ama kolay ve kesin olan şey tüm Arap liderlerin zirve açılışında bir konuşma yapacak olan Başbakan Erdoğan'ı ciddiyetle dinleyeceğidir. Çünkü Arap halklarının ortak paydası olan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, son dönem bölgesel politikaları ile herkesin ilgisini çekiyor ve insanlar Ankara'dan gelen tüm sinyalleri merak ve heyecanla izliyor. Durum böyle olunca başta El-Cezire olmak üzere hemen hemen tüm Arap televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak Başbakan Erdoğan'ın konuşması çok daha önem kazanıyor. Bunun bilincinde olan Başbakan'ın da konuşmasında önemli mesajlar vermesi beklenebilir. Çünkü Gül-Erdoğan-Davutoğlu Üçlüsü 2003 yılından itibaren çok önemli bölgesel açılımlara imza atmış ve bu açılımlarla Türkiye bölgesinin tüm denge, hesap, plan ve senaryolarında hiç kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir ülke durumuna gelmiştir. Daha açık bir ifade ile bölgede kim ne yaparsa yapsın mutlaka Türkiye için ayrı bir hesap yapmak zorundadır. Çünkü Türkiye, Batılıların Ortadoğu olarak adlandırdığı bizim coğrafyada dostluk ve kalkınmanın egemen olması ama daha önce barış ve istikrarın sağlanması gereğine inanmış ve bu inancı doğrultusunda politikalar üretip uygulamıştır. Bu politikaların sonucu olarak bölgenin çok daha kötüye gitmesi önlenmiş, Türk vatandaşları Suriye, Ürdün, Lübnan ve Libya'ya vizesiz girmeye başlamış ve son iki ayda bu ülkelerden yüz binlerce insan Türkiye'ye vizesiz gelmiştir. Türkiye'nin bu coğrafya açılımları bölgeyi heyecanlandırmış ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'yı yeni düşünceler üretmeye itmiştir. Son anda vazgeçmezse Musa bugün Arap liderlerine Bölgesel İşbirliği Platformu kurulmasını önerecektir. Bu platforma Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye, İran ve Yunanistan ile İspanya gibi bazı çevre ülkeleri davet edilecek. Başbakan Erdoğan da bir adım ileride olmak amacıyla böyle bir platforma ev sahipliği yapabileceklerini söyleyebilir. Çünkü hem Araplar hem de İran ve Avrupalı ülkelerle iyi ilişkisi olan tek ülke Türkiye... Böylesi önemli ve tarihsel görev ve sorumluluğu bu aşamada taşıyabilecek ve bundan dolayı da herkesin güvenini kazanabilecek tek kişi Başbakan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye'dir... Çünkü bir çoğu anti-demokratik kurallarla ülkelerini yöneten ve ağırlıklı olarak Amerikan talimatı ile iş yapan Arap liderler kendi halklarının yakından ve gıpta ile izlediği Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin artılı-eksili laik demokrasisinden endişe duyuyor. Türkiye'nin tüm demokratik açılımları coğrafya halkları tarafından yakından izlenmektedir. Yani içte tartışmalı olmasına rağmen bu açılımların sonucu yalnız Türkiye'yi değil tüm bölgeyi ilgilendirmektedir. Bir zamanlar 'Bize ne Araplardan ne de Acemlerden' diyen o bildik garip zatlar bugün artık bölge ülkeleri ile geliştirilen çok yönlü ilişkilerin her alanda Türkiye açısından ne denli yararlar sağladığını görmezlikten gelemiyor. Bu politikalar devam ettiği sürece Türkiye bölgesel ve uluslararası alanda çok önemli prestij ve politik-ekonomik güç kazanacaktır..."

GAZETESİ

ABDURRAHİM KARAKOÇ
Siyasetin namuslusu kimin umrunda ki?
"... "Rabbena, hep bana" mantığı caridir şimdilerde... Hakiminizi muhkem tutacaksınız, daha size kurşun geçmez... Yıllar önce verildi işaret: "Avukat tutacağınıza hakim tutsanıza..." Ne diyor memleketin büyük dehası (?).. "Değerli arkadaşlarım, her taraf bir kuşatma altındadır..." "Silkinip doğrulmanız, intikam duygusuyla yoğrulmanız birinci ve de diğer vazifelerinizdir..." Bir zamanlar hükümet ortağının, emrinden çıkmayan, hakaretini bile sineye çeken, Türkiye'yi veya emir uşaklarını hakaretin müsebbibi çitte pazarlayan... Önlerinde sigara içmekten hicab eden "ulusalcı" ya da yalancı pehlivan ellerini sallıyor, bendelerini solluyor, fırsat kolluyor... Burası Türkiye ve her şey normaldir... Anormal olan ise, nevzuhur yiğidin sola hizmette solcuları geçtiği, sık sık er meydanından kaçtığı... En çirkini de kendilerine geçmişten gelen alışkanlıkla kucak açtığı, ayrıca seviye kaybına uğradıkça yükseldim zannetmesidir... Sahi siz kimden yanasınız? Domuzdan yana mı Türk halkından yana mı? Verebilirseniz cevabınıza müştakım..."

GAZETESİ


YİĞİT BULUT
AK Parti'nin alternatifi daha radikal olacaktır!
"...SEÇİMLER yaklaşırken aklıma takılan sorulara cevap arıyorum... En çok sorduğum da: Varolan yapı içinde AK Parti'nin alternatifi var mı veya olabilir mi? Sevgili dostlar, bu soruya cevap ararken önüme şöyle bir tablo çıkıyor: 1946'dan bugüne, tek başına veya daha radikal partilerin koalisyon desteği ile iktidar olan sağ partiler sürekli daha radikal ve din odaklı noktalara kaymışlar... Birlikte alt alta yazalım... Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol-Refah koalisyonu ve son olarak AK Parti... Her parti belli alanda diğerlerine göre daha radikalleşmiş ve en önemlisi daha sağa kaymış... Veya daha açık yazayım: Din motifinin belirginleşmesi sürekli güçlenmiş!... AK Parti sonrası iktidar olacak yapı bana göre; daha sağda, daha radikal veya başka bir ifadeyle; daha milliyetçi ve çok daha dini odaklı olacak! Deniz dalgalanır ve tercihler kayar-yeni bir algılama oluşursa eldeki verilere göre; Türk halkı merkeze gelmek yerine bu serinin gelişimi gereği, daha radikal liderlerin peşinden gidecek... Örnek mi?... Avrupa Birliği projesi Türk halkına pazarlandı, ekonomik refah, kültürel-sosyal açılımlar düşündürüldü, sonuç hayal kırıklığı oldu!... Türkiye, bu yolda giderse ve "Türkiye Batı dünyasının parçasıdır" diyenler, bu şekilde samimiyetsiz tutumlarında devam ederlerse; Türkiye daha da çok değişecek! Türk halkı yerleşik düzeni tasfiye ederken daha da sağa kayacak! Rahatsız mıyım! Bu noktayı çok ciddi tartışmalıyız! Son söz: AK Parti'nin alternatifi daha milliyetçi-daha din odaklı bir söylem ile ortaya çıkacak daha radikal görünümlü bir lider partisi olacaktır! Ve çok kısa vadede de böyle bir gelişme olmayacak, ancak ve ancak AK Parti siyasi ömrünü doldurmaya yaklaştıkça bu akım güçlenecektir! Süslü salonlarda sosyal analizler yapanlara duyurulur!..."

GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Geçici maddeler kalıcı izler
"...Anayasa'daki en tartışmalı operasyonlar "geçici madde'ler üzerinden yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini korumak üzere konulan meşhur "geçici 15. madde" kaldırılırken, 3 yeni geçici madde konuluyor. "Geçici" olması maddenin ağırlığını hafifletiyor gibi görünse de, aslında getirilen 3 geçici maddeden 2'si yüksek yargı sisteminin yapılanmasını temelden değiştiriyor... Şimdi geçici maddelere tek tek bakalım: önce Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapılarını değiştiren geçici 19. ve 20. maddeler. Bu konularda Hükümet kanadından basına verilen brifinglerde Avrupa ülkelerindeki yapılanmaların esas alındığı bildiriliyor. Hükümetin dağıttığı bilgi notlarında, HSYK benzeri yargı kurullarına sahip olan Fransa, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz, İrlanda, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Slovakya ve Romanya'daki uygulamalardan örnekler veriliyor. Söz konusu ülkelerde genel olarak karma bir yapılanmanın oluşturulduğu, parlamentoların bu kurullara üye seçtikleri vurgulanıyor. Ayrıca; ilk derece ve istinaf mahkemelerinde görev yapan hakimlerin mutlaka kurulda ağırlıklı olarak temsil edildikleri belirtiliyor. Geçici 18. maddeye gelince: Aslında gayet açık. Parti kapatmaların zorlaştırılması hedefleniyor. Bu arada yeni bir "kapatma davası" ihtimaline karşı tedbir alınıyor... Yeni esaslar ne diyor? Parti kapatmak için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın talebinin TBMM'de uygun bulunmasını şart koşuyor. Yani TBMM'de grubu bulunan her bir siyasi partinin 5'er üye ile temsil edildiği bir komisyonda, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyuyla vereceği izin üzerine dava açılabiliyor. Bu şekilde parti kapatma izni çıkması zor. Çünkü "demokrasinin sembolü" olan bir organdan "parti kapama"ya yol açabilecek bir kararın çıkmasını kamuoyuna izah etmek mümkün değil. Siyasi nedenlerle de olsa, hiçbir partinin "yasakçı" damgası yemek istemeyeceği, dolayısıyla Yargıtay Başsavcısı'na kolay kolay izin verilmeyeceği hesaplanıyor. Buna rağmen "kapatma"dan yana oy kullanan parti olursa; Onun durumu halka havale ediliyor..."

GAZETESİ

AHMET ALTAN
Kıran kırana
"... Kavganın en sert yerindeyiz. Hem aradan yumruk atıp hem de kavga etmiyormuş gibi durarak "her şey mutabakatla çözülsün" diyenlere bayılıyorum doğrusu... İki tarafın birden "kazançlı" çıkacağı bir "oyun" değil bu, bir tarafın kazanıp, diğer tarafın kaybedeceği bir kavga. Halkın iradesiyle oluşmuş bir parlamentonun "411 oyla geçirdiği" bir kararı "yok sayan" birkaç yüz "hukukçu" mu bu ülkeyi orduyla yönetecek... Böyle bir kavgada kim kimle, niye anlaşıp mutabık kalacak? Anayasa Mahkemesi'nin "türban kararı", halka da, hukuka da, parlamentoya da, demokrasiye de hatta bizzat bu ülkenin "gerici" anayasasına da karşıydı. Ülkeyi, bu Anayasa Mahkemesi mi yönetecek? Türkiye'yi 1923'ün tek partili diktatörlük rejiminin içine hapsetmek isteyen yargıçlarla generaller mi egemen olacak yoksa bu ülkenin 2010 yılının şartlarında yaşayan halkı mı kendi geleceğini belirleyecek?... Ergenekon'u soruşturan, devletin içindeki çeteleri ortaya çıkartan bir hukuk sistemimiz mi olacak yoksa "Ergenekon'un avukatı" olan CHP'nin cüppeli taraftarları, darbecilerle Ergenekoncuları mı koruyacak? Biz çeteleşmiş, disiplinden kopmuş bir aşiret devleti mi istiyoruz yoksa çağdaş, disiplinli, hukuka uygun bir devlet mi istiyoruz?... Bir orgeneralin emriyle savcıları görevden atan hukukçular mı bize istediklerini dikte ettirecek yoksa hukuk neyi emrediyorsa onu yapacak hukukçularla yeni bir sistem mi kuracağız? 28 Şubat darbesini destekleyen hukukçulara mı adalet sitemimizi teslim edeceğiz yoksa darbelere geçit vermeyen bir hukuk sistemi mi kuracağız? Halkı küçümseyenler, halkı aşağılayanlar, halka güvenmeyenler, kendilerini içinden çıktıkları halktan daha üstün görenler mi "efendilik" yapacak yoksa bizzat halkın kendisi mi kendi ülkesinde "efendi" olacak?... Cumhurbaşkanının kim olacağına bir avuç generalle, bir avuç yargıç mı karar verecek yoksa bu halkın seçtiği parlamento mu? Kavganın bir yanı, eski rejimin aynen sürmesini, halkın ezilmesini, generallerle ordunun memleketin "ağaları" olmasını, hukuku, yasayı, anayasayı rahatça çiğneyebilmesini savunuyor. Nasıl uzlaşacağız bu insanlarla?... Bugüne kadar halkı ezdiler, sindirdiler, susturdular, yanlarına aldıkları medyayla bütün istediklerini yaptılar, devletin paralarını istediklerine dağıttılar. Bunun sürmesine mi izin vereceğiz? Halk bunu istemiyor artık... Bu anayasa değişiklikleri yetersiz, eksik ama sistemin en can alıcı yerine, "hukukçu sultasına" dokunuyor, bu sultayı ortadan kaldırıyor. Bu sultadan yana mısınız bu sultaya karşı mısınız? Soru bu. Ve, bu kavganın iki yanı arasında bir uzlaşma ihtimali yok..."

MURAT BELGE
'Esastan' girme yetkisi
"... Nasıl olsa seçime bir buçuk yıl bir şey kalmış, şimdi "anayasa değişikliği" diye telâş etmenin ne anlamı varmış! Zaten otuz yıldır bu anayasa ile oturuyoruz, bir iki yıl daha oturuverelim, ne olacak, değil mi? Bütün bu sözler, "Dokunmayın, değiştirmeyin. Anayasa'ya ilişmeyin" cümlelerinin söylenmesi Türkiye'de dahi epey ayıp kaçan bu cümlelerin yerine söyleniyor... 12 Eylül'ün Anayasası Yüksek Yargı'yı güvenilir bir müttefik ve iş arkadaşı saydığı için, Yargı'yı alabildiğine "bağımsızlaştırmış" (bu bağımsızlığın sınırı Yargı'da kimin nereye geleceğini önce Cumhurbaşkanı sonra da başka bir iki kurum yoluyla Silâhlı Kuvvetlerin belirlemesine kadar uzanıyor tabii) ve yetkilerini de geniş tutmuştu. Ama AKP hükümetine karşı kıran kırana savaş başlayınca, Yargı o genişlikleri iyiden iyiye genişletti... Hükümet ne yapmaya kalksa, bunun Cumhuriyet'in temel ilkelerini değiştirmeye yönelik bir girişim olduğunu iddia ediyor ve metinde yalnızca biçim hatalarını düzeltebileceği açıkça belirtilmişken, 12 Eylül Anayasası'nın bile tanımadığı yetkiler icat ederek "esastan" müdahale ediyor. Bu yetkiye sahip olduğunu iddia etmesi yetki gaspı kapsamında bir şey... Şimdi, Meclis'ten güdük çıkacağı için ancak referandumla onaylanabilecek bu anayasa değişikliği paketinin yürürlüğe girmesini engellemek için bu üslûpta yeni bir demagojiye hazırlandıkları anlaşılıyor. HSYK gibi kurulun ya da doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını değiştirmek, daha önemlisi bu kişilerin seçilmesinde sözgelişi Meclis'e de sınırlı bir yetki tanımak, Yargı'yı Yasama'nın ve Yürütme'nin emrine vermek olacakmış. Onların emrine verince, ne oluyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemez ilkelerinden biri olan "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesi çiğneniyor! Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kendi icadı olan "içtihadı" yeniden yürürlüğe sokup bu değişime de "esastan" bakacak ve tabii değişikliği iptal edecek. Bu muhakemeyi öne sürenler dünyanın neresinde Yüksek Yargı'ya atamalarda Parlamento gibi bir kurumun hiçbir yeri olmadığını da bize açıklayabilirler mi?... Çeşitli andıçlardan muhtıralardan, dünyanın her yerinde suç sayılacak keyfî davranışlardan hiç etkilenmeyerek, tınmayarak mı "bağımsız" olunur?..."
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 13:32   #18
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
DIŞ BASIN ÖZETLERİ

SUUDİ ARABİSTAN:
EL VATAN:
TÜRKİYE, İSVEÇ BÜYÜKELÇİSİNİ STOCKHOLM'A GÖNDERİYOR VE İSRAİL'DEN İNSANSIZ UÇAK ALIYOR
26.03.2010, Fikriye Ahmet
İsveç Parlamentosunda 1915 yılında meydana gelen olayların "Ermeni soykırımı" olarak tanınmasıyla ilgili tasarının onaylanmasından sonra Türkiye, Stockholm Büyükelçisini Ankara'ya çağırmıştı. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün yaptığı açıklamada, "İsveç Büyükelçimiz Sayın Zergün Korutürk, çok yakında Stockholm'deki görevine geri dönecek." dedi. Davutoğlu şunları söyledi: "İsveç hükûmeti, 1915 yılında meydana gelen olayların ve 'Ermeni soykırımı' iddialarının Parlamentoda onaylanmasına açık ve net bir şekilde karşı çıktığını açıkladı yani İsveç'ten sonradan gelen mesajlar çok iyiydi. Yapılan değerlendirmelerimiz olumlu." Öte yandan Türkiye'nin Savunma Bakanı Vecdi Gönül, dün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin, İsrail'den 6 adet Heron İnsansız Uçak teslim aldığını ve mart ya da haziran ayının sonuna kadar 4 tane daha teslim alınacağını kaydetti. Açıklamaya göre Heron uçaklar eğitimli Türk askerleri tarafından uçurulacak. Türkiye'nin satın aldığı Heron uçaklarının, terörle mücadelede istihbarat amaçlı kullanacağı bildirildi.

ALMANYA:
SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG:
ANKARA AYİN YAPILMASINI ONAYLIYOR
26.03.2010
Doğu Anadolu'da 10. yüzyılda Van Gölü üzerindeki bir adada inşa edilmiş olan bir Ermeni kilisesinde yılda bir kez olmak üzere dinî ayin yapılabilecek. Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay, uzun çekişmeler neticesinde, Ermeni kilisesinde yılda bir kez temmuz ayının ikinci haftasında kısıtlı katılımcıyla "inanç turizmi" kapsamında dinî ayin yapılmasına izin verdi. İstanbul'da yaşayan Ermeni cemaati söz konusu kilisede yılda bir kez ayin yapabilmek için uzun zamandan beri talepte bulunuyordu. Türk hükûmeti kilisenin onarımı için 1,5 milyon avro harcadı.

DİE WELT:
MERKEL, ALMANYA'DA TÜRK LİSELERİNE KARŞI
26.03.2010, Miriam Holstein
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın taleplerine Angela Merkel (CDU) çok soğuk tepki gösterdi. Şansölye, Almanya'da Türk liseleri açılması talebini reddediyor. Şansölye, Passauer Neue Presse gazetesine yaptığı açıklamada, "Bence bu ilerleme sağlamaz. Türk kökenli çocuklar ve gençler genel olarak bizde Alman okullarına gitmelidir. Tüm Türk öğrencilerin bir Türk lisesine gitmesi düşüncesini doğru bulmuyorum." diye konuştu. Şansölye, gelecek hafta başında Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesinde, Erdoğan'ın ülkesinin AB'ye tam üye olması talebine de yeniden tepki verdi. Bu konudaki düşüncesinin değişmediğini hatırlatan Merkel, "Ben hâlâ Türkiye ile imtiyazlı ortaklığa gidilmesi gerektiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu. AB üyeliği konusunda Erdoğan ile zaten uzun süredir farklı görüşte olduklarını dile getiren Merkel, "Buna rağmen Türkiye ile AB'ye katılım müzakerelerinde anlaşmalara bağlı kalınması kuralı geçerlidir." ifadesini kullandı. Şansölye, AB'nin yıllardan beri bu temelde Türkiye'nin olası AB üyeliği için müzakereleri ucu açık bir şekilde yürüttüğünü kaydetti.

İSPANYA:
EL MUNDO:
TÜRKİYE BİR İSPANYOL ANAYASASI İSTİYOR
25.03.2010, Fran Martinez
Bahçeşehir Üniversitesi Avrupa İlişkileri Bölüm Başkanı Cengiz Aktar bize Gezi İstanbul Kafe'de, "Türkiye, İspanya'nın 30 yıl önce yaşadığına benzer siyasi bir geçiş süreci yaşıyor. İspanya, geçişi nasıl yaptığı, azınlıkların uyumu, ordunun toplumdaki ağırlığının azaltılması ve sosyal özgürlüklerin artırılması gibi çok karışık konuları barışçı şekilde nasıl hâllettiği açısından bir örnektir." diye açıklıyor. Bu hafta Erdoğan'ın partisi, Türkiye'de anayasal reform teklifi ilan etti. Aktar, "Yetersiz fakat doğru yolda ilerliyor." diye düşünüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bu reformlar, AB kanunlarıyla uyumludur. Yargıtay'ın eleştirilerini anlayamıyoruz. Reformları eleştirenler sadece statükoyu muhafaza etmek istiyor." diye yorumluyor. Şu an hükûmet, bir darbe sonrasında yazılan 1982 Anayasası'nın 26 maddesini değiştirmeyi planlıyor. En önemli değişiklikler yargıyı etkileyecek. Bu reformla Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı 11'den 19'a çıkacak. Üyeler 12 yıllığına seçilecek ve 65 yaşına kadar hizmet edecek. Ayrıca askerler de sivil mahkemelerde yargılanabilecek; parti kapatmalar Mecliste de tartışılacak ve dinî eğitim hakkındaki kararlar siyasi bir partiyi kapatma nedeni olamayacak. Bununla birlikte değişiklik paketi, "devletin birliğini ve Cumhuriyetin laik karakterini tehlikeye atma durumunda" partilerin kapatılmasına imkân tanıyan maddeyi muhafaza ediyor. 1982 Anayasası'nın kabulünden bu yana 20 partinin kapatılmasını sağlayan bu madde AB tarafından da eleştiriliyor. Bu madde yüzünden AK Parti bile, 2008'de bir kapatma girişimiyle karşı karşıya kalmıştı. Başbakan Erdoğan, ordu ve hâkimleri kastederek "Yürütme ve yargıya karışmaktan vazgeçmeliler." dedi. Anayasa değişikliği, üçte ikiçoğunluk oyu gerektiriyor; Meclisteki 550 milletvekilinden 337'si AK Partili. Söz konusu çoğunluğun sağlanamaması durumunda tasarı, halk oylamasına götürülebilir.

KATAR:
EL CEZİRE:
TÜRKİYE ERMENİLERİN ÖLDÜRÜLMESİYLE İLGİLİ GERİLİMİ HAFİFLETİYOR
26.03.2010
Türkiye'nin İsveç Büyükelçisi, İsveç Parlamentosunun 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesinin üzerine ülkeye geri çağırılmasının ardından birkaç gün içinde yeniden göreve başlayacak. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün gelecek haftanın başında görevine geri döneceğini açıkladı ancak Ankara'nın hâlen Washington Büyükelçisini ne zaman geri göndereceğini değerlendirmeye devam ettiğini belirtti. Davutoğlu, bu kararın, ABD'nin konuyla ilgili kararına bağlı olduğunu da sözlerine ekledi. Davutoğlu, İsveç hükûmetinin karara karşı olduğunu açıkça göstermesinin ardından ABD ile İsveç örneklerinin uyumlu olmadığına dikkati çekti. İsveç Büyükelçisini geri gönderme kararı, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecine gölge düşüren Ermenilerin öldürülmesiyle ilgili sorunun yarattığı gerilimi hafifletmek için atılmış bir adım. Bir diğer gelişme ise dün yapılan açıklamada Türkiye, yılda bir kez Van Gölü'ndeki terk edilmiş Akdamar Adası'ndaki kilisede ibadet izni verdi. Akdamar Kilisesi, Ermeniler için büyük bir sembolik değer taşıyor.

PAKİSTAN:
THE NATION:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI 30 MARTTA GELİYOR
26.03.2010
Pakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Abdul Basit, dün düzenlediği haftalık basın toplantısında, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pakistan'a dört günlük resmî bir ziyarette bulunacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari, Başbakan Yusuf Rıza Gilani ve diğer liderlerle görüşecek. Gül 30 Martta İslamabad'da olacak ve Türk Cumhurbaşkanına bakanlar, milletvekilleri, üst düzey yetkililer ve mühendislik, inşaat, enerji, tekstil ve imalat sektöründe iş yapan şirketlerin yöneticileri de eşlik edecek. Sözcü gazetecilere yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Zerdari'nin Cumhurbaşkanı Gül'e düzenlenen bir törenle Pakistan Nişanı vereceğini de belirtti. Gül'e ayrıca İslamabad'daki Quaid'e Azam (Büyük Önder) Üniversitesi tarafından uluslararası ilişkiler alanında fahri doktora da verilecek.

İNGİLTERE:
REUTERS:
TALAT: RAKİBİM SEÇİMLERİ KAZANIRSA KIBRIS
GÖRÜŞMELERİ SONA EREBİLİR
26.03.2010, Simon Bahçeli
Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat, gelecek ayki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybederse Türkiye'nin AB emelleri açısından büyük önem taşıyan Kıbrıs'ın yeniden birleştirilmesi görüşmelerinin durma noktasına geleceğini söyledi. Talat, başlıca rakibi 18 Nisandaki seçimleri kazanırsa Kıbrıslı Rum lider Dimitris Hristofyas ile devam etmekte olan müzakerelerin akıbetinin ne olacağı sorusuna cevaben Reuters'e yaptığı açıklamada, "Benim düşüncem, sürecin biteceği yönünde." dedi. Talat'ın başlıca rakibi sadece Ankara tarafından tanınan Kıbrıs'ın kuzey kesimindeki yönetimin Başbakanı Derviş Eroğlu. Eroğlu, Çek-Slovak tarzı "kadife boşanmaya" atıfta bulunarak yeniden birleşmeye iki devlet biçiminde bir alternatif önerebileceğini söylüyor. Amaç tarafların federasyon şeklinde bir yeniden birleşme konusunda anlaşmaya varmaları ancak birlikte yönetimin nasıl olacağı, tarafların hangi toprakları alacağı ve mülkiyet anlaşmazlıklarının nasıl çözüleceği gibi sorulara cevap aranan potansiyel bir diplomatik mayın tarlasında müzakere ediyorlar. Talat, kendisinin kazanacağını söylediği seçimlerden sonra ne zaman bir anlaşmaya varılabileceğini söylemedi ancak görüşmeler için son tarihin Kıbrıslı Rumların kendi cumhurbaşkanlığı seçim kampanyalarına başladıkları zaman olmasının muhtemel olacağını belirtti ve "En geç gerçekçi tarih 2011 ortası olacaktır." dedi. Talat sözlerini şöyle sürdürdü: "2004'ten önce Kıbrıslı Türkler uluslararası toplumdan tamamen dışlanmışlardı... Onları dünyaya biz yaklaştırdık. Şimdi halk geri mi dönülecek yoksa dünyaya doğru mu ilerlenecek karar vermeli."

REUTERS:
TÜRKİYE ERMENİ MESELESİ KONUSUNDA ADIMLAR ATIYOR
25.03.2010, Daren Butler
Ermenilerin Osmanlı güçleri tarafından Birinci Dünya Savaşı'nda öldürülmelerinin İsveç Parlamentosunda soykırım olarak kabul edilmesini protesto amacıyla çağrılmasından iki hafta sonra, Türkiye'nin İsveç Büyükelçisi birkaç gün içerisinde görevinin başına dönecek. Dün verdiği mülakatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan bu girişim, oldukça hassas olan meselenin yarattığı gerginliğin hafifletilmesi için atılmış bir adımdı. Ermenistan ile ilgili bir başka gelişmeyle ilgili olarak Türkiye bugün, Türkiye'nin doğusundaki Van Gölü'nde terk edilmiş bir adada müze olarak restore edilen kilisede yılda bir ayin düzenlenmesine izin verildiğini duyurdu. Davutoğlu, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün gelecek hafta başı itibarıyla görevine döneceğini söyledi fakat Ankara'nın Washington Büyükelçisinin geri dönüşünü hâlâ değerlendirmekte olduğunu belirtti. Bu karar ABD Temsilciler Meclisinde görüşülecek karar tasarısının akıbetine bağlı olacak. Öte yandan Van Valiliği'nden yapılan açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, kısa bir süre önce restore edilen Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'ndaki Ermeni kilisesinde yılda bir ayin yapılmasına izin verdiği belirtildi. 10'uncu yüzyıla ait kilise, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Ermenilere ev sahipliği yapan Türkiye'nin doğusunda bulunuyor. Kilise 2007 yılında müze olarak yeniden açıldı. Kilisenin Ermeniler için sembolik önemi büyük ve ruhani liderler yılda bir burada ayin yapılmasına izin verilmesini önermişlerdi. Vali Münir Karaloğlu, "12 Eylülde ülke içinden ve dışından misafirlerimizi mümkün olan en iyi şekilde karşılayacağımızdan kimsenin hiçbir kuşkusu olmasın." dedi.

RUSYA:
VZGLYAD:
RUSYA VE TÜRKİYE İÇİŞLERİ BAKANLARI GÜVENLİK ANLAŞMASINI ELE ALDI
25.03.2010
Rusya ve Türkiye İçişleri Bakanları Raşit Nurgaliyev ve Beşir Atalay, yaptıkları görüşmeler sonrasında düzenlenen basın toplantısı sırasında güvenlik konusunda yapılacak ikili anlaşmanın esasları üzerinde durduklarını açıkladılar. Nurgaliyev, "Görüşmemiz dostane bir ortamda ve yapıcı bir şekilde geçti. Türkiye'nin olduğu kadar Rusya'nın da güvenlik makamlarını ilgilendiren konuları konuştuk." dedi. Bakanın belirttiğine göre, "günümüzde hem Rusya, hem de Türkiye güvenlik ve insan hakları konusunda yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyuyor." Nurgaliyev şunları söyledi: "Söz konusu yeni yaklaşımların temelini, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in mayıs ayında yapacağı Türkiye ziyareti sırasında imzalanacak yeni anlaşmayla atacağız. Bu anlaşma, iş birliğinin hukuki ve normatif altyapısının geliştirilmesine, sınır ötesi suçlarla mücadeleye, terörizm ve aşırıcılıkla mücadeleye ve uyuşturucu ticaretinin engellenmesine yönelik olacak." Atalay ise mayısta imzalanacak belgelerin hazırlıklarını özel bir ortak komitenin yürüttüğünü söyledi. Atalay, "İş birliğimizle ilgili mevcut konuların hukuki boyutu üzerinde çalıştık. Anlaşmanın nihai metnini hazırlayan komite nisan ayında bir toplantı daha yapacak. Söz konusu belge güvenlik alanında mevcut konuların hemen hemen tamamını kapsayacak." dedi.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-28-2010, 14:06   #19
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart


Tanıtım ve Medya Başkanlığı




27 Mart 2010 Cumartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU




G Ü N D E M
27 MART 2010 - CUMARTESİ

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İzmir'e gidecek. Gül, Meryem Ana Evi, Efes ve Şirince'yi kapsayan gezisinin ardından İzmir'e geçerek Kızlarağası Hanı'nda İzmirli sanatçılarla sohbet edecek ve Agora Ören Yeri'ni ziyaret edecek. (Saat: 11.00/12.50/15.30/16.30) Cumhurbaşkanı Gül, Ege Bölgesi Sanayi Odası'ndaki toplantıya ve sivil toplum örgütlerinin de davetli olduğu akşam yemeğine katılacak. (Saat: 17.00/20.00) Cumhurbaşkanı Gül'ün İzmir programına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da eşlik edecek.
2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Libya'nın Sirte kentinde, Arap Birliği'nin 2010 yılı zirvesine katılacak ve bazı hükümet ve devlet başkanlarıyla ikili görüşmelerde bulunacak. Başbakan Erdoğan'a Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de eşlik edecek.
3- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Fas'taki temaslarını tamamlayarak Ankara'ya dönmek üzere bu ülkeden ayrılacak.
4- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'da bir iş yerinin açılışını yapacak (Saat: 13.30)
5- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İran'ın başkenti Tahran'da temaslarda bulanacak.
6- Anayasa değişikliği paketi çalışmaları.
- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, yabancı basın kuruluşlarının temsilcileriyle İstanbul'da bir araya gelecek. (Saat: 11.00)
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul'da, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından hayata geçirilen ''Karagöz'ün Avrupa Birliği Dersi'' adlı gölge oyunu gösterisini izleyecek. (Saat: 13.00) Bağış AK Parti Beşiktaş İlçe Teşkilatı Danışma Kurulu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 14.30)
8- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, AK Parti Diyarbakır İl Başkanlığını ziyaret edecek, kentte inceleme ve ziyaretlerde bulunacak, SODES sergilerinin açılışını yapacak ve Farid Farjad konserini izleyecek. (Saat: 14.00-20.00)
9- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Erzurum'da, Hastane Randevu Sistemi Merkezinin açılış töreni ile Erzurum Sivil Toplum Platformu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 12.00/18.30)
10- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Mersin'de ziyaretlerde bulunacak, basın açıklaması yapacak ve ''Yat Limanı Üst Yapı Temel Atma Töreni''ne katılacak. (Saat: 12.30-18.00)
11- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Dubai'de Türk şirket ve işçilerinin de yapımına katıldığı dünyanın en büyük hipodromu ''Dubai Meydan''ın açılışında bulunacak.
12- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Kütahya'nın Simav ilçesinde kaymakamlık ve belediyeyi ziyaretinin ardından Sosyal Güvenlik Merkezini açacak. (Saat: 11.00-11.30) Dinçer, Afyonkarahisar'da da AK Parti İl Danışma Meclisi'ne katıldıktan sonra da valiliği ve belediyeye ziyarette bulunacak, Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle yemekli toplantıda bir araya gelecek. (Saat: 13.30-18.30)
13- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Karaman'da valilik ve belediyeyi ziyaret edecek, Karaman Sanayici ve İşadamları Derneği hizmet binasının açılışı ile ''Altın Elma'' ödül törenine iştirak edecek. (Saat: 11.00-4.00)
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri'de AK Parti milletvekilleri, il ve ilçe başkanları belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, büyükşehir belediye meclisi üyeleri ve basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya gelecek. (Saat: 09.30)
15- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Adana'da incelemelerde bulunacak, AK Parti İl Başkanlığını ziyaret edecek, Devlet Tiyatroları Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nin açılışına katılacak. (Saat: 16.30/18.00/19.00)
16- Siyasi Partilerden.
- AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Yerel Yönetimler Sempozyumu'nun açılış konuşmalarını Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir yapacak. (Saat: 10.15)
- AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, partisinin Antalya İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda konuşacak. (Saat: 14.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, Demokraside Birlik Vakfının Ankara'da düzenlediği ''İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetleri'' konulu konferansta konuşacak. (Saat: 15.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Suşehri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından İstanbul'da düzenlenen ''20. Yıl Birlik ve Beraberlik Yemeği''ne katılacak. (Saat: 19.00)


27 MART 2010 CUMARTESİ GÜNDEM ÖZETİ

GÜNDEM
BAŞBAKAN, ERMENİ CEMAATİYLE GÖRÜŞTÜ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon'u kabul etti. Görüşme sonrası açıklama yapan Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki çok samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi.
BAKAN BAĞIŞ'TAN MERKEL'E YANIT
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü kararı almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi.
HSYK KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor."
HERKES KENDİ İŞİNİ YAPACAK
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, camilerde okutulmak üzere AB hutbesi hazırlığı yapan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne (ABGS) tepki gösterdi. Diyanetin gündeminde böyle bir konunun bulunmadığının altını çizen Bardakoğlu, 'Türkiye'de din ve devlet işleri ayrıdır. Herkes kendi işini yapacak. Diyanet kendi gündemini kendisi belirler' dedi.
BU GECE SAATLER İLERİ ALINACAK
Yaz saati uygulamasına pazar günü geçilecek. Bu gece (cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gece), 03.00'de saatler bir saat ileri alınacak.

EKONOMİ
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 434 puanlık düşüşle 56.610 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 0,76 düştü. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5370 lira, avronun satış fiyatı 2,0610 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,03 puan düşerek yüzde 8,90'ten kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,15 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,18, bileşik getirisi yüzde 8,93 olmuştu.
PASAPORTLARA ZAM GELİYOR
1 Haziran'dan itibaren kullanılmaya başlanacak biometrik pasaportlar ile defter ücreti de artacak. 138 lira olan defter ücretinin en az 300 olması ve 10 yıllığına verilecek pasaportların harç bedelinin bin TL'yi aşması bekleniyor.

POLİTİKA
ERDOĞAN: HSYK SİYASİLEŞTİ PARTİ KURSUNLAR
Başbakan Erdoğan, HSYK'nın Adalet Bakanı Müşteşarı hakkındaki suç duyurusuna ilişkin olarak "Son günlerde mikrofonlara konuşanların siyasallaştıklarını görüyoruz. Önümüzdeki seçimlerde makamlarından istifa ederek bir parti kursunlar ve seçime girsinler" değerlendirmesinde bulundu.
CHP'DEN ALTERNATİF ÖNERİ PAKETİ
CHP, AK Parti'nin Anayasa paketine karşılık 6 maddelik alternatif paket hazırladı. ''Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adlı paket, haftaya kamuoyuyla paylaşılacak.
TÜRKER: "UZLAŞMA OLMAZSA OLMAZ"
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye'nin, 12 Eylül'ün izlerini silmesi gerektiğini bildirerek, "Ancak uzlaşma, anayasaların hazırlanmasında 'olmazsa olmaz' kurallardan biridir" dedi.
"AKP VE BDP'NİN ANAYASA DEĞİŞTİRMESİ SİYASİ ETİĞE UYGUN DEĞİL"
DSHP Genel Başkanı Rahşan Ecevit AKP ve BDP'ye işaret ederek, "Bölücülüğün ve gericiliğin odağı olanların yapacağı Anayasa değişikliklerinin bu ulusa yarar sağlamayacağına inanıyoruz" dedi.

DÜNYA
TÜRK GEMİSİNE KORSAN SALDIRISI
Nijerya açıklarında "Özay 5" adlı Türk gemisi, korsanların saldırısına uğradı. Saldırıda 3 kişi yaralandı.Yaralılar hastaneye kaldırılırken, gemi Lagos limanının 30 mil açığına çekildi.
MERKEL'DEN TÜRK OKULLARINA RED
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ziyareti öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı.
IRAK'TA SEÇİMİ ALLAVİ KAZANDI
Seçim Komisyonundan yapılan resmi açıklamada, Başbakan Nuri El Maliki'nin rakibi olan ve oyların sayılması döneminde Maliki ile dirsek dirseğe yarışı götürdüğü görülen laik Allavi'nin, genel seçimin galibi olduğu kaydedildi. Açıklamada, Allavi'nin, Parlamentoda 91 sandalye kazandığı, Maliki'nin ise 89 sandalyede kaldığı belirtildi.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-28-2010, 14:06   #20
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
YAZILI BASIN ÖZETLERİ

'ün bazı haber başlıkları:

GELİN GÖRÜN SONRA KONUŞUN
Türkiye'de güvendeyiz" diyen Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu, diasporaya sert çıktı: "Gelsinler, bizim Türkiye'deki yaşantımızı görsünler ondan sonra karar versinler." Sözde soykırımı iddialarıyla gerginliği tırmandıran Ermeni diasporasına en anlamlı cevap, Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızdan geldi. Başbakan Erdoğan'la görüşen Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi. "Neden üzeri kapatılmıyor, anlamıyorum" dedi. Şirinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 1915'te bir şeyler olmamıştır demiyorum. Fakat eşelemekte fayda yok. Bu olaylara 'soykırımı' denilmesine gerek yok. Diasporadakiler gelsin, Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mallarını, okullarını ve Ermeni vatandaşlarının yaşantılarını görsünler, ondan sonra karar versinler. Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu'nun Başbakan Erdoğan'la görüşmesinde Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon da hazır bulundu. Şirinoğlu, Osmanlı imparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı'yla gayrimüslimlerin haklarını artıran Padişah II. Mahmut'un portresinin işlendiği kol düğmeleriyle dikkat çekti. Şirinoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin hayata geçirilmesi konusunda umutlu olduğunu söyledi. Hem Ermenistan'ın hem Türkiye'nin geçmişten ders alacağını ve aynı hataların tekrarlanmayacağını ifade etti. Başbakan'ın "100 bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözleri için, sayıyı Erdoğan'a kendilerinin verdiğini ancak yanlış olduğunu söyledi ve özür diledi. Şirinoğlu, Erdoğan'ın sözleri için de "Sözleriyle kalbi bir değil" diye konuştu.

Cam silen eller kalem tutacak
Sokaklarda çalışan çocukların okumasını hedefleyen "Kalem Tutan Eller Projesi" başladı. Toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, "Arabaların camlarını silen o çocuklar güvende olmazsa hiçbirimiz evlerimizde güvenli olmayacağız" dedi Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, Garanti Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de katkılarıyla başlatılan 'Kalem Tutan Eller Projesi' hayata geçirildi. Pilot bölge olarak seçilen İstanbul'da başlatılan proje kapsamında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların eğitimine devam etmesi sağlanacak. Projede yaklaşık bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Garanti Bankası Konferans Salonunda tanıtım toplantısında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu projenin sokakta yaşayan veya çalı şan çocuklara uzatılmış çok önemli bir yardım eli olduğunu vurguladı. Çubukçu, sözlerine şöyle devam etti: "Sosyal sorumluluk sahibi önemli kurumların da 'İşte bu bizim meselemiz' demeye başladığı an sorunların çözüleceği andır. Çünkü biz biliyoruz ki yoldan geçerken baktığımız, arabamızın camlarını hızla kapattığımız o çocuklar, sokaklarda güvende olmadığı sürece hiç birimiz evlerimizde güvende olmayacağız" Ülkenin her çocuğunu sevmek gerektiğini vurgulayan Çubukçu önceki yıllarda konunun önemini anlatmak için bir muhatap bile bulamadıklarını vurguladı.

Akaryakıtta vergiyi düşürmek istiyoruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve bürokratlar, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılarak hem açıklamalar yaptılar hem sorunları dinlediler. Bu kapsamda konuşan Şimşek, ulaştırma altyapısı konusunda 7-8 yılda çok yol kat ettiklerini belirterek, "Bunu söyleyince akla akaryakıt gelebilir. (Akaryakıtta) gönül ister ki vergiler çok daha düşük olsun, o yönde çabalarımız olacak gelecek dönemde" dedi. Akaryakıt, iletişim, tütün ürünleri ve otomotivde kısmen vergilerin yüksek olduğunu, buna karşın sorunun dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergilerdeki performans düşüklüğü olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti: "Vergileri indirdiğiniz takdirde borçlanma gereğini artırırsınız. Bu da zamanla faizi artırır, uzun vadede handikap olur. Bu konuda daha temkinliyiz. Çözüm vergi tabanının genişletilmesi ve kamu harcamalarının sınırlı tutulması. Bütçe açığı ortada. Önceliğimiz makro ekonomik istikrar olmalıdır." Ayrıca, faizlerin tek haneli seviyelerde olduğunu, kamu sektörünün borçlanma ihtiyacının azaldığını ve bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdüğüne işaret eden Şimşek, özellikle faizlerin tek hanede tutulmaya devam edilmesi halinde, kredi temini imkanını sağlayarak hem tüketimin ve hem yatırımların teşvik edileceğini bildirdi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise tüm gündemin üretim ve ihracat üzerine kurulması, kurun da rekabetçi ve istikrarlı olması gerektiğini söyledi. Bu yıl ihracatçı birliklerinin 111 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlediklerini anımsatan Büyükekşi, "2010'nun ilk çeyreğini yüzde 20 gibi bir ihracat artışı ile kapayacağız. Biz yüzde 10 beklenti koymuştuk, ilk çeyrekte bu beklentimizin iki katı bir büyüme yaşadık" dedi.

DHKP-C'nin hain planı deşifre edildi
Korumalar Başbakan Erdoğan'a adeta etten duvar ördü Geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti'ne gelen Başbakan'a suikast yapılacağı yönündeki ihbardan sonra Erdoğan için alınan güvenlik önlemleri arttırıldı. Başbakan dün Cuma namazını Kocatepe Camii'nde kıldı. Korumaları da Erdoğan'ın etrafında etten duvar ördü. Erdoğan'ın yakın korumalarının dışında özel harekat polisleri ve binaların çatılarındaki keskin nişancılar dikkat çekti. Yasa dışı terör örgütü DHKP-C'nin Başbakan Erdoğan ile hükümet üyelerine dönük "suikast" planladığı belirlendi. Emniyet istihbaratından gelen "kripto" üzerine Başbakan'ın yakın koruma polisleri uyarıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Mart-17 Nisan tarihlerini sözde devrim şehitlerini anma ve örgütün kuruluş yıl dönümü ilan eden DHKP-C'nin tasarladığı saldırılara karşı 81 İl Emniyeti'ni alarma geçirdi. Örgütün, 30 Mart 1972'de THKP-C lideri Mahir Cayan ve arkadaşlarının ölü ele geçirilmesinin yıl dönümüne rastlayan tarihte "silahlı ve bombalı" eylem planladığı saptandı. DHKP-C'nin Başbakan ve hükümet üyeleri dışında; Adalet Bakanlığı, MİT ve emniyet mensuplarına suikast ile TSK ve emniyete ait tesislerle bazı kamu kurumlarına yönelik bombalı sabotaj hazırladığı yönünde istihbari bilgiler alındı, istihbarat Daire Başkanlığınca hazırlara raporda, "Olası terörist saldırılara karşı güvenlik önlemlerini gözden geçirin ve istihbari çalışmalara ağırlık verin" denildi. Rapor üzerine tüm polisler uyarılırken, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü de "duyum" konusunda bilgilendirildi. Erdoğan'ın etrafındaki güvenlik önlemlerinin bu yüzden arttırıldığı öğrenildi.

Merkel'den Türk okulu önerisine ret
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Bu yöndeki tartışmalar hiçbir yere varamaz" dedi. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Alman haftalık "Die Zeit" gazetesine verdiği mülakatta, "Türkiye'de Alman liseleri var, Almanya'da neden Türk liseleri olmasın" demişti. Deutsche Welle'nin haberine göre Merkel, Almanya'da Türk lise ve üniversiteleri kurulması isteğine olumsuz yanıt verdi. Başbakan Merkel "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği demeçte, "Almanya'daki Türk kökenli çocuk ve gençlerin Alman okullarına gitmesinin yerinde bir uygulama" olduğunu kaydetti. Almanya Başbakanı, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı. Almanya Başbakanı, gelecek hafta başında 4 yıllık bir aradan sonra Türkiye'de temaslarda bulunacak. 29-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ziyaret çerçevesinde Merkel önce Ankara'ya ardından da İstanbul'a gidecek. Merkel Türkiye temasları çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülle bir araya gelecek. Erdoğan-Merkel buluşmasında ağırlıklı gündem maddelerini, ikili siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve bölgesel sorunların oluşturması bekleniyor. Başbakan Merkel'in görüşmeler sırasında Türkiye'nin Ankara Protokolünü hayata geçirmesini ve limanlarını Kıbrıs'ın güneyine açması talebini de iletmesi bekleniyor.

'ın bazı haber başlıkları:

DARBE ANAYASASI NE DEMEK BİLİRİZ
Anayasa değişikliğine darbenin izlerinden 1981'de kurtulan ve yeni sivil anayasa ile AB'ye giren Dönem Başkanı İspanya'dan tam destek geldi. Dışişleri Bakanı Moratinos, "Sizi en iyi biz anlıyoruz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış üç gün süren ve Brüksel temaslarını tamamladı. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu yetkilileri, Dönem Başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile bir araya gelen Bağış'a temaslarında en çok sorulan soru yargı reformu ve anayasa değişikliği oldu. Moratinos, görüşmede, AB'nin uzun zamandır Türkiye'ye yargı reformu ve sivil anayasaya geçmesi çağrısında bulunduğunu anımsatarak anayasa değişikliğine verdiği desteği şu sözlerle dile getirdi: "Çabalarınızı takdir ediyoruz. Büyük cesaret gösterdiniz. İspanya da bir zamanlar askeri yasalarla yönetiliyordu. O nedenle sizi en iyi biz anlıyoruz. Böyle olumlu gelişmeler İlerleme Raporu'nda Ankara için artı değer olacak." AB kaynakları da Dönem Başkanlığı'nın birkaç gün içinde bir deklarasyon yayınlayarak Türkiye'deki tüm kesimleri sivil anayasaya destek vermeye çağıracaklarını açıkladı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de anayasa değişikliğine büyük destek verdi. Bildt, özellikle parti kapatmayı zorlaştıran maddenin özel bir önemde olduğunu söyledi. Bildt şunları kaydetti: "Değişikliğin AB tarafından çok olumlu karşılanacağına inanıyorum. 1982 anayasası başka bir zaman ve başka bir Türkiye için hazırlanmıştı. Artık Türkiye'nin daha modern, Avrupalı bir anayasaya ihtiyacı var. Bu taslak bunun yolunu açıyor." Bildt, AK Parti'ye yönelik bir kapatma davası açılmasından endişe duyduğunu vurgularken, olası bir davaya AB'nin çok sert tepki göstereceğini söyledi. Muhalefetin tepkisini de değerlendiren Bildt, "Olağan şüphelilerin karşıt tavrı sürpriz olmadı" diye konuştu.

AK Parti %40.6, CHP, MHP düşüyor
ANAR'ın gündem araştırmasına göre AK Parti'nin oy oranı yüzde 40.6 olarak ortaya çıktı. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı ‘AK Parti' yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6'da kaldı. ANAR tarafından 8 - 16 Mart tarihlerinde 26 ilde 5 bin 503 kişi ile ‘vatandaşın siyasi eğilimlerini tespit etmek' için gerçekleştirilen Gündem Araştırması'nda AK Parti'nin oy oranı en yakın rakibinin iki katı olarak gerçekleşti. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz?' sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı AK Parti yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6, BDP yüzde 6.4, TDH yüzde 5.1, SP yüzde 4.5, DP yüzde 2.1, BBP yüzde 1.1, DSP yüzde 1 oy alırken diğer partiler yüzde 2.9 oy oranını paylaştı. Erken seçime hayır: Türkiye'de erken bir genel seçime gerek var mıdır? sorusuna katılımcıların yüzde 54.4'ü ‘hayır' dedi.Yeni anayasaya evet: Araştırmaya katılanların yüzde 58.8'i yeni ve sivil bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunu belirtirken, ‘Türkiye'nin yargı reformuna ihtiyacı var mı?' sorusuna ise yüzde 56.6 ‘evet' cevabı çıktı.Köşk'teki zirve olumlu: ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Çankaya Köşkü'nde yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna katılımcıların yüzde 49.9'u ‘olumlu buluyorum' yanıtı verdi.Açılım ve sanatçılar: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da sanatçılar ile yaptığı açılım toplantılarını olumlu bulanların oranı yüzde 42.2 olarak gerçekleşti.Katsayı kararı yanlış: Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını iptal etmesine ilişkin olarak ise parçalı bir yanıt ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 39'u kararı doğru bulmazken, yüzde 27.1'i doğru buldu, konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenler ise yüzde 29.1 oranında gerçekleşti.

Ermeni vakıf mülkleri ve okul için teşekkür
Ermeni Cemaati lideri Sirinoğlu, vakrfmüMerinin iadesi ve Ermeni çocukların okula alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfımıza ait sekiz mülkü bize teslim etti. Bunun için teşekkür ediyoruz. Hükümet, bütün vatandaşların özellikle azınlıkların sıkıntılarını gözlemliyor ve gereğini yapıyor. Başbakanımız, Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin çocuklarının okula alınması konusunda da Milli Eğitim Bakanımız Çubukçu'ya gereken talimatı vermiştir. Sorunun çözüleceğine inanıyoruz.

İki bakanın hedefinde krizi derinleştiren bankalar var
Devlet Bakanı Çağlayan ve Maliye Bakanı Şimşek, 2009 yılında reel sektöre destek vermeyen bankaların krizi derinleştirdiğini belirtti Dün devletin iki bakanından bankalara eleştiri yağdı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ayrı toplantılarda yaptıkları konuşmalarda kriz döneminde bankaların reel sektöre yeterince destek olmadıklarını söyledi. Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'nin (DETKİB) düzenlediği toplantıya katılan Bakan Zafer Çağlayan, herkesin aynı gemide olduğunu ancak bankacılar güvertede güneşlenirken reel sektörün makine dairesinde motora yağ bulmaya çalıştığını söyledi. Bankacılık sektörünün, iyi günde esnaf ve sanayicinin yanında olurken en ufak bir tehlike gördüğü zaman ilk terk eden haline geldiğinden yakınan Çağlayan, şunları söyledi: "Ben bunu söylediğim zaman, 'Aynı geminin içindeyiz' derler. Doğrudur, aynı geminin içindeyiz ama pozisyonlar farklı. Bankacılık sektörü, geçen yıl 20 milyar dolar kâr ilan etti. Gözümüz yok ama birinin kârı, diğerinin zararıdır. Bu kadar küçülmenin yaşandığı, birçok firmanın battığı bir ortamda bankacılık sisteminin bu kadar kazanmasına söyleyecek şey yok." Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bankaların kriz dönemindeki stratejilerinin, reaksiyonlarının, krizin Türkiye'ye yansımasını sınırlamadığım belirterek, "Hatta belki de derinleştirdi" dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) toplantısında konuşan Şimşek "Ortalık toz dumanken, bankalar tipik reaksiyonu gösterip çok temkinli bir patikada işlerini yürüttü" diye konuştu. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bankalarda sermaye oldukça güçlü, kredi verme imkanları oldukça fazla. Sermaye yeterlilik oranı yüzde 20'nin üzerinde, likidite durumları iyi, varlık kaliteleri iyi, kârlılıkları yüksek. Ellerinde imkan var. Hazine, kamu olarak biz borçlanma ihtiyacımızı aşağı çekiyoruz. Peki, bankacılık reel ekonomiyi desteklemeyecek de ne yapacak? Bence fazla seçenekleri yok. İyimserim. Hem destekleyecek kapasiteleri var, potansiyelleri var, hem de desteklemeleri için gerekli makro ekonomik ortam ve koşullar var. Hatta bu koşullar onları zorlayacak."

Önerileri dikkate aldık paket biraz genişleyebilir
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ‘Ziyaretlerimizden sonra taslak metinde bir kısım değişmeler, genişlemeler, bir takım redaksiyonların olma ihtimali vardır" dedi. Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ve Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile birlikte Anayasa değişikliği paketi çalışmalarıyla ilgili Türkiye Ziraat Odaları Birliğini ziyaret etti. TZOB Genel Başkam Şemsi Bayraktar ile görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Ergin yaptıkları tüm bu ziyaretler esnasında Türkiye'de meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, siyaset kurumunun daha önünde olduğunu gördüklerini dile getirdi. Ergin, önerilerin ardından yapılacak değişikliklerle taslak metnin Mart ayı bitmeden Meclis'e sunulacağını belirtti. HSYK tartışmalarına da değinen Ergin "Elbette ki biz bu görüşmeleri protokol icabı yapmadık. Baştan yola çıkarken de, bu taslak üzerine getirilecek makul, somut önerileri değerlendireceğimizi de ifade etmiştik. Bunun gerçekleştiğini hep beraber göreceğiz. Onun dışında HSYK'da cereyan eden hadiselerin dışarıda ulu orta konuşulmasını doğru bulmam doğrusu. Bu tür değerlendirmelerin kurul içerisinde yapılması daha sağlıklıdır diye düşünüyorum.

'in bazı haber başlıkları:

Bizim politikacılar Pavlov'un köpekelri gibi
Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'ca Türk liseleri açılması önerisine tepki gösteren çevreleri sert bir dille eleştirdi. Ayni reaksiyon "Almanya'nın yurtdışında 500ün üzerinde partner okulu var. Bu okullarda Almanca ve Alman kültürü öğretilmekte. Almanya'da nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de öğretilmeli. Muhafazakâr politikacılar tıpkı Paviov'un köpekleri gibi hep aynı reaksiyonu gösteriyorlar. Almanya'da çocuklar tabii Almanca öğrenmeli, Almanca konuşmalı. Tedrisat Almanca olmalı. Ama çocuklar anadillerini de öğrenmeli. Nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de okulda öğretilmeli. Biz bu potansiyeli iyi kullanmalıyız. Türk-Alman partner okulu iyi bir model olabilir. Bu ve benzer konulan iç politikada puan toplamak için istismar ediyorlar."

Çağlayan: Dünya krizi 5 yılda, biz 2 yılda aşarız
DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakam Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Aliye Kavaf ile birlikte Denizli'de sanayi ve tüccarlarla buluşup, sorunları dinledi. "Kapitalizmin tarihini ve tarifini değiştiren bir kriz yaşadık" diyen Zafer Çağlayan şöyle konuştu: "Dünya 2008 rakamlarım ancak 2013'te yakalayacak deniyor. İhracatımız değer bazında yüzde 22 azaldı. Dünyadaki azalış yüzde 28 oldu. Rekabetten dolayı tek sent kayıp yok, 29 milyar dolarlık kayıp, pazar daralmasından. Bu ay 25 günde 7.5 milyar dolan geçtik, geçen yıla oranla net 2 milyar dolarlık artış var. 1 Ocak 25 Mart arası ihracattaki artış yüzde 21.7. Görünen o ki krizi dünyadan önce atlatacağız. Bu yıl yeni biri dalgalanma olmazsa ihracatta 115 milyar doları da aşacağız. Dünya krizi beş yılda telafi ederken, biz bu gidişle iki yılda aşarız." İhracat artsın diye dünyanın çevresini 6 kez dolaştıklarını söyleyen Zafer Çağlayan "Eğer bir iş adamı olarak bu kadar dolaşsaydım, bugün 1 değil 11 fabrikam olurdu" dedi. Krizin etkisi hâlâ sıcak olduğunu söyleyen, bu sıcaklık geçince, ne kadar ciddi tehlike atlatıldığının görüleceğini kaydeden Bakan Çağlayan, "Otomotiv ve tekstil ihracatı 2008'i yakaladı. Otomotiv 18-20 milyar dolara çıkacak gibi. Bu da ihracatın yüzde 40'ı, o açıdan çok önemli.
'ın bazı haber başlıkları:

Habur yeniden canlanacak
Kesintiye uğrayan demokratik açılımın Kandil ve Mahmur Kampı ayağı için yeniden düğmeye basılıyor. Bakan Atalay, Irak'ta yeni hükümetin kurulmasıyla sürecin hızlanacağını söyledi. NTV'ye konuk olan Bakan Atalay, anayasa paketi, demokratik açılım, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Atalay'ın açıklamaları özetle şöyle: Habur'dan dönüşler Ricalarımıza rağmen bizi ve toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıkınca gelişleri durdurduk. Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek. Kuzey Irak'taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek. Anayasa paketi Değişiklikte en belirleyici boyut, bireyin biraz daha önce çıkması. Ülkemizde birey haklarının ve bireyin korunmasının daha ön plana çıkması paket içindeki en özel nokta. İkinci olarak toplum iradesinin, milletin kararının daha da belirleyici hale gelmesi. CHP ve MHP baştan beri, daha paketi görmeden, içinde ne olduğunu bilmeden karşı çıktı. Kendileri de ifade ettiler, 'henüz bakmadık ama bizim tavrımız olumsuzdur diye. Bunu anlamak mümkün değil. Tabii ki hafta sonuna kadar bu süreç devam edecek. Gerek kamuoyunda tartışılan hususlar, gerek medyada yer alan teklifler ve tartışmalar, sivil toplum kuruluşlarından da gelirse bütün eleştirileri masaya yatıracağız. Cumartesi (bugün) çalışma grubumuz bir araya gelecek ve şu ana kadar ki gelişmeleri değerlendireceğiz. Muhtemelen STK'ların yeni teklifleri olabilir. Önümüzdeki hafta da teklif Meclis'e sunulacak, imzalar zaten hazır. Salı günü gibi düşünüyoruz. BDP'nin teklifi Biz açıkladık, şu an seçim barajıyla ilgili bir çalışma olmayacak. Balon olur olmaz incelediğim dosyalardan biridir. Kapanmış değil aslında, sürekli gündemde. Basına yansıyan haberlerde bir yanlışlık var, gözaltına alınanların bu konuyla bir bağlantısı yok.

BDP: Seçim barajını yüzde üçe indirelim
AKP'ye teslim edeceği Anayasa taslağı önerilerini tamamlayan BDP, seçim barajının yanı sıra HSYK'nın kendi başkanını seçmesini de gündeme getirdi. Anayasa değişikliğinde kilit rol oynayan BDP'nin önerileri netleşti. AKP'ye teslim edilecek teklifte seçim barajının yüzde 3'e çekilmesi talep edilecek BDP, AKP'nin Anayasa taslağına ilişkin değerlendirmelerini tamamladı. Ancak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa seyahatine çıktığı için son rötuşlar yetişmedi. Dün AKP'ye iletilmesi planlanan taslağın teslim edilmesi ertelendi. Taslakta, baroların Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi, HSYK'nın kendi başkanını seçmesi, seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi talep edildi. BDP, Anayasa paketindeki değişiklikler hakkında önerilerde bulunurken, pakette yer almayan TCK, TMK, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla ilgili de önerilerde bulundu. Sivil toplum örgütleri ve baroların da görüşlerinden yararlanan BDP'nin önerileri şöyle: Anayasa'nın 10. maddesinde kadın, çocuk ve yaşlılara "pozitif ayrımcılık" tanınmasına ilişkin maddeye "Devlet bu eşitliği fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ilavesi yapılsın. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine ilişkin "Kişisel verilerin korunması, bağımsız Kişisel Verileri Koruma Üst Kurulu tarafından sağlanır" ibaresi konsun.Anayasa'nın 41. maddesindeki "ailenin korunması" düzenlemesine "Türk toplumu" yerine "Türkiye toplumu" ifadesi eldensin. "Cinsellik ve şiddete karşı" ifadesi ise "Cinsel istismar ve şiddete karşı" şeklinde değiştirilsin. » Kamu çalışanlarına "toplu iş sözleşmesi hakkı"nın yanı sıra "grev hakkı" da verilsin. Hakkında kapatma davası açılan partilerle ilgili parlamentoda oluşturulması öngörülen komisyona, davalı parti Meclis dışındaysa bile beş üye hakkı tanınsın. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı'na fazla yetki veriliyor. Bu yetkiler Yargıtay, Danıştay ve barolara verilsin. Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi, Meclis'te partilerin beşer üyeyle temsil edildiği bir komisyon tarafından seçilsin. Cumhurbaşkanı beş, Yargıtay üç, Sayıştay ve Danıştay da ikişer üyeyi kendi genel kurullarında seçsin. Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesini de baro başkanları seçmeli. Adalet Bakanı HSYK'da "başkan" olarak değil "doğal üye" olarak yer alsın. Bakanlık müsteşarına bakana vekalet etme yetkisi verilsin. Kurulun başkanı, HSYK üyeleri arasında yapılacak oylamayla salt çoğunlukla seçilsin. Kurulun, asil üyelerinden ikisi Cumhurbaşkanı, üçü Meclis, biri Anayasa Mahkemesi, üçü Yargıtay, biri Danıştay genel kurulları tarafından, yedisi adli yargı ve hâkimler, üçü de idari yargı ve hakimler tarafından seçilsin. » Seçim barajı da yüzde 3'e indirilsin.

'ın bazı haber başlıkları:

Bağış: İmtiyazlı ortaklık ısrarı dayanaksız
AB müktesebatında böyle bir ifade olmadığını belirten Başmüzakereci Bağış, "Biz ayrıcalıklı ortaklığı sadece ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yanıt verdi. Bağış, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü karan almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi. Bağış, Brüksel'de AB yetkilileriyle temaslarının ardından düzenlediği basın toplantısında, Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, "Biz imtiyazlı ortaklığı ancak ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz. 110 bin sayfalık AB müktesebatında ayrıcalıklı ortaklık diye bir şey yok. Olmayan bir konuda tartışma başlatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer AB üyesi ülkeler oy birliğiyle yeni bir üyelik statüsü kararı alırlarsa ve şu andaki 27 ülkenin bir kısmı tam üyelikten vazgeçerek bu yeni statüye geçerlerse, Türkiye de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebilir" dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye taahhüt ettiği Ulusal Programı uyarınca "2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına uyumla ilgili çalışmalarını tamamlayacağım ve bunun ardından tam üyelik beklentisini çok net bir şekille dillendireceğim" dedi.

Seçim barajına AK Partiden set
BDP ve DSP'nin seçim barajının düşürülmesiyle ilgili taleplerine AK Parti yönetimi set çekti. Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, "Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor musunuz?" sorusuna, "Seçim Kanunu ile ilgili hükümler Seçim Kanunu'nda olur, anayasada olmaz. Biz şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz" dedi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, seçim barajının düşürülmesine ilişkin düşünceleri olmadığım belirterek, "Koalisyonlarda, kaostan başka bir sonucu ben görmüyorum" dedi. Bu arada Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AK Parti heyeti sivil toplum kuruluşları turunun son durağı olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkam Şemsi Bayraktar'a anayasa değişiklik taslağını sundu. Bayraktar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sektörleriyle ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı tanınmasını istedi.

İmralı emretti BDP çark etti
Anayasa değişiklik paketine destek sağlayabileceği yönünde sinyaller veren BDP, İmralı ve Kandil'den gelen mesajlar üzerine çark etti. BDP Anayasa Komisyonu üyesi Hamit Geylani, talepleri karşılanmazsa AK Parti'nin taslağını desteklemeyeceklerini söyledi. BDP, hükümete sunulması beklenen paket üzerinde dün geç saatlere kadar çalıştı, İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da dün avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, hükümetin hazırladığı paketi tutarsız bulduğunu ifade ederek, "BDP'nin şartlarını ortaya koymasını olumlu karşılıyorum. Kabul edilirse destekleyebilir. Kabul edilmezse anayasa komplosuna karşı 'hayır cephesi' oluşturulmalı" dedi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan da, "Pakette Kürtler yok. Kürtlerin bu değişikliği desteklemesi söz konusu olamaz" mesajı verdi. PKK'dan gelen bu mesajların ardından BDP'nin anayasa konusundaki tavrı değişti. Partisinin hazırladığı paketi hükümete sunacak olan BDP Anayasa Komisyonu üyesi Geylani, dün ilginç bir çıkış yaptı ve şöyle konuştu: "Taleplerimiz karşılanmazsa, taslağı desteklemek zorunda değiliz. Darbe anayasasının tümden değişmesini istiyoruz. Ancak mevcut durumda böyle bir irade görmüyoruz. Anayasanın başlangıç ilkeleri Türk ırkının menfaatlerini korumak üzerine kurulmuştur." Seçim barajının düşürülmesi yönündeki ısrarım koruyan BDP'nin hazırladığı pakette, anayasa maddelerine ilişkin önerilerin yanı sıra yasa değişikliği gerektiren öneriler de yer aldı. BDP, anayasadaki "Türk vatandaşı" tanımının "Türkiye vatandaşı" olarak değiştirilmesini talep etti.

‘in bazı haber başlıkları:

MHP'YE TARİHİ UYARI
‘Demokratik açılım' ve ‘Anayasa değişikliği' süreçlerinde CHP ile ortak hareket eden MHP'ye eski ANAP ve DYP'liler ‘367' krizini hatırlatarak "Milli iradeyle restleşirseniz, bizim gibi olursunuz" uyarısında bulundular.

Aksu: Muhalefet, statüko muhafızlı üniforma giydi
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefet partilerinin tutumunu eleştirdi. Aksu, kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partisini, eski zamanlardaki gibi' Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa, onu da biz getiririz' aymazlığı içinde olmakla suçladı. Muhalefet partilerinin, bazı odakların etkisinde kaldığını vurgulayan Aksu, "Adeta Ay'ın çekim etkisiyle 'deniz'lerin 'gel-git' yaşaması gibi, siyasetin 'deniz'leri de bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek 'gelgit'ler yaşamakta" dedi "CHP'nin arkasına MHP'yi de alarak bu Meclisin Anayasa yapamayacağı yönündeki açıklamalarını eleştiren Abdülkadir Aksu, "asama organı olan Meclisin elinden yasama yetkisini ve görevini almaya çalışan, hiçbir hukuki mantığa dayanmayan, fantezi bile denemeyecek hayâllerini gerçekleştirmek için bildikleri her yolu denemekteler" şeklinde konuştu. MHP ve CHP'nin, Anayasa değişikliğini Meclisin de, halkın da yapmasına karşı olduklarını anlatan Aksu, Anayasa değişikliği ile ilgili muhalefet partilerine yönelik birlikte hazırlama teklifine 'olmaz' dendiğini belirtti. 1982 Anayasa'nın 12 Eylül şartlarında hazırlandığını ve dönemin psikolojisini yansıttığını vurgulayan Aksu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Son günlerde yaşananlar açıkça ortaya koydu ki; ülkemizin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğu kadar; ilkeleri mevsimlerden ve konjonktürden etkilenmeyen siyasetçilere de ihtiyacı var." Kendilerini gömlek değiştirmekle suçlayanların, kendi üzerlerine giydikleri formalara bakmalarını isteyen Aksu, şunları söyledi: "2002 seçimlerinden sonra kısa bir süreliğine giydikleri 'demokrat' formalarını çıkarıp 'statüko muhafızlı 'üniformaları' giymişler. Üstünüze pek de yakışmış, güle güle giyin arkadaşlar demekten kendimizi alamıyoruz."

CHP'de Anayasa paniği!
Hükümetin hazırladığı taslağın büyük destek görmesi üzerine panikleyen CHP, alternatif bir Anayasa taslağı paketi hazırladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, geçtiğimiz Salı günü Meclis Grup toplantısında "12 Eylül Anayasasına karşı çıkacağız diye AK Parti'nin paketine mahkûm kalamayız" şeklindeki açıklamasının ardından, CHP apar topar bir Anayasa paketi hazırladı ve kamuoyuna açıkladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP'nin paketinde de kişi hakları ve özgürlükler konusunda benzer maddeler bulunuyor. CHP 6 maddelik Anayasa taslağını açıkladı. "Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adı verilen taslak paketinde çalışma hayatına yönelik değişiklikler dikkat çekiyor. CHP'nin kitapçık halinde hazırladığı 6 maddelik Anayasa taslağına göre HSYK, Başkanını kendisi seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurul'dan çıkarılıyor. Böylece HSYK'nın eleştirilen mevcut konumu, CHP'nin Anayasa taslağında daha da perçinlenmiş oluyor. Grev ve lokavt hakkıyla ilgili yeni düzenlemelerin yer aldığı CHP'nin öneri paketinde, milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması ve yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi de yer alıyor. Öte yandan; dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenledi. CHP'liler, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Meclis'e sunulması halinde Anayasa değişiklik teklifini işleme koymayarak, iade etmesini istedi. Toplantıda konuşan CHP Grup Başkanvekili Anadol, "iktidarın, nalıncı keseri gibi kendine yontacağı bir taslağa, CHP elbette itibar etmeyecektir. Anayasa'yı değiştirme konusunda yetkili parlamento, 24. dönem parlamentosudur. Kediye ciğer emanet edilmez" gibi cümleler sarf etti.

'in bazı haber başlıkları:

Baykal: Paket yarıştırmayız
Ankara kulisleri dün CHP'nin de altı maddelik bir Anayasa paketini hafta başında açıklayacağı haberiyle çalkalandı. CHP lideri Baykal: Paket yarıştırmayacağız. Kapsamlı değişiklik ten yanayız. Bu telaşla Anayasa yapılmaz. Önce toplumun her kesiminde ortak görüş oluşmak. Diyoruz ki, yani seçimlere kadar, Anayasa'yı nasıl, kimlere hazır latalım, içinde neler olsun, bunları konuşalım.

Öcalan: Bu bir komplo
İmralı'da müebbet hapsini çeken PKK lideri Abdullah Öcalan Anayasa değişikliği sürecine müdahil oldu. Avukatlarına göre Öcalan, paketin tutarsız olduğunu belirterek, "Benim bu Anayasa konusundaki tespitim şudur; Anayasa paketiyle amaçlanan hukuk, anayasa komplosudur. Benim geliştirdiğim slogan 'Anayasa komplosuna hayır demokratik anayasaya evet' şeklindedir. BDP'nin şartlan kabul edilmezse Türkiye'deki diğer sol ve demokrat çevrelerle birlikte güçlü bir 'Hayır Cephesi', ortak muhalefet bloku oluşturulmalıdır" dedi. BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Geylani ise taslağın "AKP'nin kendi ihtiyaçlarına göre" hazırlandığını belirterek "Desteklemek zorunda değiliz" dedi.

'ın bazı haber başlıkları:

TÜRKİYE'NİN MODERNLEŞMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM
Anayasa değişikliği paketine bir destek de Avrupa Parlamentosunun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin başkanı Martin Schulz'tan geldi. Sosyalist lider, 1 Avrupa'ya yaklaştıracak bir adım' diye nitelendirdiği paketle ilgili ilk izleniminin 'olumlu' olduğunu söyledi. Parti kapatmaların zorlaştırılması ve kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri destekleyen Schulz, muhalefetin eleştirilerini de dinleyeceğini vurguladı. Martin Schulz, anayasa paketinin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştıracağını düşünüyor. 2012 yılında Avrupa Parlamentosu başkam olması beklenen Schulz, AK Partiyi 'mucize' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı hem övdü hem de eleştirdi. 'Kardeş parti' CHP konusunda ise, "Yoğun bir diyalog içindeyiz. Ancak zaman zaman ciddi ihtilaflarımız oluyor." açıklamasını yaptı. Schulz Türkiye'de süren Ergenekon soruşturması ve davaları ile ilgili yargıda olan bir konuda hüküm vermek istemediğini belirtti. Ancak sivil bir hükümetin de anayasal düzene kasteden teşebbüsleri araştırmak gibi bir vazifesi bulunduğunu söyledi. Sosyalist lider, "Eğer birtakım generaller, albaylar ya da memurların demokratik sisteme son vermek için planlar yaptıklan ile ilgili iddialar varsa, hükümet ve yargı tabii ki bunun üzerine gitmelidir." şeklinde konuştu. STV Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programında Selçuk Gültaşlı'ya konuşan Alman Sosyal Demokrat Schulz, anayasa paketinden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretine kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Schulz hem AK Partiyi hem de "kardeş parti" CHP'yi eleştirdi. AK Parti'nin "bir mucize" olduğunu vurgulayan Schulz, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise "Etkili bir siyasetçi ancak tutarlı bir programı yok. Bir gün çok demokrat, bir diğer gün çok muhafazakar. Bir gün ultra-liberal, bir gün İslami eğilimleri ağır basıyor." eleştirisinde bulundu.

Tahta oy sandıkları referandumda kullanılabilecek
Meclis, genel seçimler için hazırlılarına şimdiden başladı. Seçim Kanunu'nda özellikle 'seçim güvenliği' ağırlıklı değişiklikler yapacak olan Meclis, önümüzdeki hafta Genel Kurul'da ele alacağı düzenlemelerde seçim işlerine yeni kurallar getirecek. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'in Meclis Anayasa Komisyonu'nda kabul edilen seçim kanununda değişiklik öngören teklifine göre tahta sandık tarihe karışacak. Bunun yerini şeffaf ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten sandıklar alacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ilk milletvekili seçimine kadar bu sandıklan hazır edecek. Tahta sandıklar ise muhtemel bir referandumda kullanılabilecek. Komisyondan geçen bir diğer teklife göre siyah beyaz oy pusulaları da tarihe karışıyor. Pusulalarda artık partilerin özel işaretlerini içeren renkli amblemleri kullanılacak. Yeni seçim kanununun getireceği diğer bir yenilik ise anketlerle ilgili olacak. Anketler, oy verme gününden önceki 10 gün içinde yayımlanamayacak Anketlerde 'tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uyulması' şart aranacak. 29 Mart yerel seçimlerinde ciddi sorunlara neden olan TC kimlik numarası şartı da yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile üzerinde kimlik numarası olmayan bir kimlikle oy kullanılabilmesi için seçmen bilgi kağıdı ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli YSK tarafından ilan edilen belgenin gösterilmesi yeterli olacak. Teklife göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, kamu bankaların ve üst birliklerin yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar da milletvekili adaylığı için seçimlerin başlangıcından bir ay önce görevlerinden ayılmak zorunda olacak. 'Elektronik seçim'in ise daha sonraki seçimlerde değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

'ün bazı haber başlıkları:


Sırbistan da 'soykırım' demeye hazırlanıyor
ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra Sırbistan da 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanınması için harekete geçti. Aşırı milliyetçi SRS partisi Ermeni soykırımı tasarısı ^ hazırladı. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi, tasarının Sırbistan parlamentosuna sunulacağını duyurdu. Krasi, "Uluslararası toplumun baskısıyla, bazı partiler Srebrenica'da yaşanılanın soykırım olduğunu Sırbistan parlamentosuna kabul ettirmek istiyor. Ancak asıl soykırım Ermenistan'da ve 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda'da oldu" dedi. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki yakınlaşmayı örnek göstererek Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı. Davutoğlu özetle, "Bin yıldır çatışma halinde olduğumuz Sırplarla konuşarak meseleyi hallettiysek, Ermenistan'la da 7 hallederiz. Sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek yakınlaştı. Sırp-Boşnak çatışması, Ermenistan ile Azerbaycan çatışmasından çok daha yakın ve çok daha acılarla dolu. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında 2 saat konuşup sorunu çözdük. Şimdi sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. Bunları, bin yıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım?" demişti.

'ın bazı haber başlıkları:

Taş atan çocuklar için devrede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta düzenlenen sanatçılarla kahvaltı davetinde kendisiyle görüşme talebini ileten Lale Mansur'u dün kabul etti. Mansur, Başbakanlık resmi konutunda gerçekleşen görüşmede 'taş atan çocuklarla' ilgili yasal düzenlemeler konusunda önerilerin konuşulduğunu söyledi. "Buraya 6 bin 800 kişiden oluşan 'Çocuklar İçin Adalet Çağmaları' adına geldim diyen ünlü oyuncu şöyle dedi: "Başbakanımızla görüşmemiz çok olumlu geçti. Bir saat konuştuk. Başbakanımızın da gerçekten ilgilendiğini düşünüyorum. Göstermelik bir şeyin peşinde değil. Biz de bir rapor sunduk. Başbakanımız da UNICEF'in koruma ilkelerini göze alarak çözüm arayacak. Bir hafta içerisinde avukatımızı arayacağını söyledi."

'ın bazı haber başlıkları:

HSYK KAOS PEŞİNDE
Ergenekon savcılarını görevden almak için korsan kararname hazırlayan HSYK üyelerine Adalet Bakanlığı hukuk dersi verdi: Yetki bakanlıktadır. Hukuk dışına çıkarak, çatışma ortamı oluşturmak istiyorsunuz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor." HSYK'nın seçilmiş üyeleri, suç duyurusu ekine, Müsteşar Kahraman'ın salı günü yapılan toplantıyı terk ettiğine ve dünkü toplantıya katılmadığına ilişkin tutanağı da ekledi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşarın cenaze törenine katıldığı için toplantıya katılamadığını belirtmiş ve öğleden sonra yapılan açıklamada ise, "Mazeret HSYK'ya bildirildi" demişti. Adalet Bakanlığı son olarak, HSYK'nın çalışmalarının Adalet Bakanı ve Müsteşarı tarafından engellendiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu belirterek, "Üyeler yasaların Bakanlığa verdiği bir yetkiyi hukuk dışına çıkarak kullanmak istemişler ve Anayasa değişiklik teklifinin kamuoyuna açıklanması üzerine bir çatışma ortamı oluşturma gayretine girişmişlerdir" açıklamasında bulundu.

Reformlar sayesinde Türkiye sıçrama yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Anayasa değişikliği paketimizle birlikte ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak olan bir sürecin içindeyiz" dedi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERİ) üyeleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi. Resmi Konuttaki yemekli toplantıda toplam ciroların 1 trilyon avroyu aşan ERT üyelerine hitap eden Başbakan Erdoğan'ın hükümet olarak son yıllarda Türk ekonomisinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir yapısal reform paketi uyguladıklarını ifade etti. Küreselleşme çağında ülkeler ve şirketler için değişim ve yenilikçiliğin hayati önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, artık değişim ve yenilikçiliğin rekabette öne geçmenin en önemli koşulu olduğunu belirtti. Erdoğan, "Gerek hükümet olarak yaptığımız reform ve değişiklikler, gerek toplumsal olarak değişen koşullara uyum sağlamamız Türkiye'nin son 7-8 yılda birçok alanda sıçramalar kaydetmesini sağladı" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'nin yapısal reformlar sayesinde 1973-2002 yıllan arasında 15 milyar olan uluslararası yatırım miktarını son 7 yılda 83 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Konuşmasında anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Erdoğan, "Toplam 26 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketimizle birlikte -belki biraz daha artabilir madde sayıları- ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak, milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak bir sürecin içindeyiz'" diye konuştu.

'in bazı haber başlıkları:

'Mesleklerini bırakıp siyasetin içine girsinler'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Libya'ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, HSYK'nın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Yasama ve yürütme yargının alanına girmeyeceği gibi yargının da siyasallaşmaması gerekir. Son zamanlarda mikrofonların karşısına çıkanların siyasallaştığını görüyoruz. Çok daha ileri düşünüyorlarsa, bu işi mevcut siyasi partilerin başaramadığını düşünüyorlarsa hemen zaten dernek de oluşturmuşlar, bir partiye dönüşürler, bir parti kurarak bu mücadelenin içine girerler. Bu kadar bu işe meraklıysalar, seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp her hangi bir siyasi partiden gelir aday olurlar."

Süryanilerden paskalya sepeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süryani Ortodoks Ruhani lideri Metropolit Yusuf Çetin (fotoğrafta) ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı da kabul etti. Çetin ve Altınışık 8 yıldır hükümetten gördükleri yakın ilgiye teşekkür ederek hükümetin başarısı ve milletin refahı için dua ettiklerini söyledi. Çetin ve Altınışık, Erdoğan'a içerisinde çörek ve yumurta bulunan geleneksel paskalya sepeti de hediye etti.

'ın bazı haber başlıkları:

İSRAİL KORKMASIN
Gül, Forbes dergisine konuştu: İran'ın atom bombası isteğinden şüphem yok ama El Aksa Camii ve Filistinliler zarar göreceği için İsrail'e karşı kullanmaz! Cumhurbaşkanı Gül, ABD dergisine İran'ın atom bombası elde etme çabalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. Gül, Iran'm eskiden beri 'ulusal gurur' için, atom bombasına sahip olmak istediğine inandığını söyledi ve ekledi: 'İranlı liderleri uyardım' I "İran dini liderleriyle biz çok açık ve net konuşabiliyoruz. Hiç kimseden duymadıkları gerçekleri benden işittiklerini size söyleyebilirim. İranlı liderleri 'Atom bombanız olursa mantıksız davranmaya başlar, kendinize problem yaratırsınız' diye uyardım." Türkiye ilcisine de karşı I "İsrail'i yok etmek gibi bir hataya düşmeyecek kadar akıllı olduklarına eminim. Bunun Kudüs'teki El Aksa'ya ve Filistinliler'e zarar vereceğini biliyorlar. Türkiye, İran'ın atom bombası elde etmesine karşı. Ancak İran'a yönelik askeri operasyona da karşıyız."ABD Başkanı Obama İran'a geçtiğimiz yıl başkan olur olmaz bir çağrıda bulunmuş ve İran ile doğrudan görüşmeye hazır oldukları mesajını iletmişti. Obama, "önümüzdeki aylarda İran ile yüz-yüze görüşmelere başlayabilmemize imkan tanıyacak açılımları bekliyorum" dedi. Gül, Forbes'a Obama'nın bu çağrısının ardından Ahmedinecad'a "Obama'nın çağrısı hiçbir tehdit unsuru içermiyor. Bu fırsatı kaçırmamanız gerek. Obama'nın çağrısına mutlaka olumlu bir yanıt vermelisiniz" dediğini, ancak İran liderinin kendisini dinlemediğini de anlattı.

Bağımsız aday artık 'parti oyu' alamayacak
TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilen seçim yasa teklifine göre, oy pusulasında partilerin adaylarının altında isimlerine yer verilen bağımsız adaylar, artık pusulanın en sağ tarafında, siyasi parti sütunundan sonra yazılacak Bağımsız aday sayısının fazla olması ve bunların isimlerinin oy pusulasına sığdırılamaması durumunda, yine bağımsızların isimleri parti adaylarından sonra kalın bir çizgi çizilerek, alta yazılacak. Komisyon Başkanı Kuzu, bu düzenlemenin gerekçesini savunurken, geçmişte yaşanan bağımsız aday sürprizlerini anımsattı. Kuzu, "Oy pusulasında Ak Parti'nin altında Abdullah Gül adında bir bağımsız vardı. 8 bin oy aldı, neredeyse seçilecekti" dedi. İstanbul'da bir seçim çevresinde AK Parti sırasının altında ismi yer alan bir bağımsız adaya 10 bin oy çıkması herkesi şaşırtmıştı. Düzenleme ile bağımsız adayların seçime katılabilmek için Maliye'ye emaneten yatırdıkları paranın miktarı da artırıldı. Halen en yüksek devlet memurunun brüt maaşı olarak uygulanan miktar, "En yüksek derecedeki devlet memuruna mali haklar bakımından yapılmakta olan her türlü ödemelerin brüt bir aylık tutan" olarak tespit edileli. Görüşmeler sırasında AKP'li Fatoş Gürkan, teklifi hazırlarken oy pusulasına adayların resimlerinin de konulması önerisi üzerinde durduklarım belirterek, "Ama dediler ki yakışıklı olmayan kaybeder. Vazgeçtik" demesi, salondaki herkesi güldürdü.

'nın bazı haber başlıkları:

'Sosyal demokratlara bak'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik paketine destek vermeyeceğini bildiren CHP'yi 'aymazlıkla (olup bitenin farkına varmayan, gafil) suçladı. Abdülkadir Aksu, "Kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partimiz, tıpkı eski zamanlarındaki anlayış içinde 'Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa onu da biz getiririz' aymazlığı içinde" dedi. AK Partili Aksu, CHP ve MHP'ye "Bu arkadaşları memnun etmek mümkün değil. Ne dersek 'Hayır' diyorlar" diye seslendi.

'in bazı haber başlıkları:

Kayısı zararı karşılanacak
Malatya'da üreticiyi ağlatan kayısıdaki don olayı için Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi. Erdoğan, Malatyalı üreticinin durumunu kendisine anlatan AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalıkla görüşmesinin ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na zarar tespiti yapılması talimatı verdi. Bakanlık, bölgede sigorta kapsamına giren girmeyen tüm üreticilerle ilgili inceleme yapıyor. Öznur Çalık, "Afet kapsamına girmek istiyoruz. Zararımız çok büyük. Bunu da Sayın Başbakan'a bizzat anlattık" dedi. 50 bin ailenin geçim kaynağı olan kayısıda, ilk tespitlerde yüzde 58 oranında bir zarar ortaya çıktı.

'nin bazı haber başlıkları:

Economist dergisi:Referandum göründü
Anayasa değişikliği, İngiliz Economist dergisinde "Reform ya da ölüm" başlığıyla geniş yer buldu. Değişiklikler için mecliste üçte iki oranında çoğunluğun gerektiğini kaydeden dergi, bu çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Erdoğan'ın referanduma gitmek zorunda kalabileceğini yazdı. Referandumun riskli olduğuna dikkat çeken yazıda şu bilgilere yer verildi: "Anketlerde Erdoğan yüzde 40'la çok önde gözüküyor. Muhalefet, anayasal ya da diğer reformlara körü körüne direnmeyi sürdürdükçe muhalefette kalacaktır."
'nün bazı haber başlıkları:

Vatandaşa "paket" kitapçığı
Anayasa değişikliği paketinde muhalefetten destek bulamayan AKP'nin umudu referandum... Kürt açılımı sürecini halka "30 soruda 30 cevap" kitapçığıyla anlatan AKP, aynı yolu Anayasa değişikliğinde de izleyecek. Bu çerçevede Anayasa değişikliği "Ne getiriyor, halka ne getiriyor, vatandaşı nasıl etkileyecek yargı nasıl değişecek.." gibi konularda bir kitapçık hazırlığına başlandı. Kitapçık, parti teşkilatlarına dağıtılacak. Ayrıca bakanlar ve milletvekilleri de il il gezerek paketi anlatacak. İngilizce'ye çevrilen taslak metni yabana basına da verilecek
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
ak, akp, basın, forum, haber, ishak, köşe, medya, parti, rapor, tanıtım, yazı, yılmaz


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta