08-12-2011, 15:22 | #1 |
Halt yemek orucu bozar! | Gökhan Özcan
Dini meseleleri medya üzerinden tartışmaya açmayı neredeyse bir Ramazan geleneği haline getirdi bazıları. Doğal olarak konu seçimi de medyanın reyting-tiraj ihtiyaçları öncelenerek yapılıyor. En çok yaygara kopartacak, en çok merak uyandıracak, en çok şaşırtacak konu başlıkları bulunuyor ve abartılı bir servisle alelusul kurulan bu fıkıh sofrasının menüsüne alınıyor. Bunun ne "dine ilgi göstermek"le, ne de "insanları din konusunda aydınlatmak"la bir ilgisi var. Bu sadece insanların dini meselelere duyduğu tabii ilgiyi sömürmeye, bundan medya kazançları elde etmeye ayarlanmış bir medya çarkı... Fıkıh tarihinde defalarca yazılıp çizilmiş, ihtilaflı halleriyle bile ayrı ayrı karara bağlanmış bir takım küçük ve istisnai 'problem'leri her Ramazan ayında ısıtıp ısıtıp ortaya sürmenin başka izahı olamaz. Normalde kamuoyunun gündemindeki güncel meseleleri benzer bir yaklaşımla sömüren medya anlayışları, Ramazan ayı münasebetiyle "din" vatandaşın gündemindeki ilk konu haline gelince mecbur kalıyor ve bu defa dini meselelerin içinden "flaş flaş" etkisi uyandıracak başlıklar arıyor. Medyanın yeni zamanlarda edindiği kâr öncelikli kör mantık içinde bir yeri var elbet bunun. Ama bu sinsi ve kör mantık, toplumun pek çok önemli sosyal meseleyi olduğu gibi, dini meseleleri algılayış biçimini de ciddiye alınması gereken seviyede tahrip ediyor. Öne çıkarılıp sansasyonlar tutuşturulan bütün bu fıkhi meselelerin, azıcık kitap okuyan, ilmihaline az çok vâkıf, Müslümanlığının iyi kötü hakkını verme gayreti içindeki her insan için asla yeni bir tarafı yok. Bunlar fıkıh tarihi içindeki çok görülmüş, tartışma biçimiyle dahi demode hale gelmiş meseleler... Bizde bu kadar çalkantı oluşturmasının sebebi, insanımızın dini meselelerdeki maalesef pek yaygın 'cehalet'inden başka bir şey değil... Bizler en azından üstümüze vazife olan, kulluğun olmazsa olmazlarından, ilmin farz seviyesindeki gereklerinden olan ilmihal malumatına vâkıf olsaydık, bu meseleleri zaten biliyor, bu konudaki farklı görüşleri de tanıyor olurduk. Bu olmadığı için ortaya atılan bütün 'problem'ler bize çok şaşırtıcı ve sivri meselelermiş gibi geliyor. Hal böyleyken, bu meselelerin fıkıh külliyatımız içindeki 'ehlileştirilmiş' hallerini bilmeyen koca koca kalabalıkların, medya tezgâhından geçmiş bu çalkantılı, abartılı, sömürülmüş halleriyle bu meselelerden kendilerine hayırlı neticeler devşirebilmesini ümit edebilir miyiz? Böyle bir ihtimal var mı? Üstelik bu mesele hakkında kanaatleri alınan isimlerin bir kısmının da (tartışmanın iki taraflılık ihtiyacı gereği) "günümüzün değişen şartları" filan gibi restore edici, tıraşlayıcı, eğip bükücü kimi hal ve takıntıları oluyor. Günümüz insanını dine tâbi kılmanın mümkün olmadığı gibi bir önyargı içinde olan bu insanların, dini günümüz insanına uydurma konusunda geliştirdikleri hücum varyasyonlarını kendi adıma acıklı buluyorum. Bu insanların ekserisinde tuhaf bir "ben buldum, ben keşfettim" psikolojisi var. Oysa bunların evvelce bulunmuş, keşfedilmiş, yazılmış, söylenmiş ve dolayısıyla da aşılmış meseleler olduğunu bilmeye benim güdük birikimim bile haydi haydi yetiyor. Bugünün insanına portatif bir din paketi denkleştirmeye çalışan heyecanlı arkadaşlar biraz sakin olsunlar ve medyanın hatırı için her Ramazan ayının en orta yerine birer tuhafiyeci dükkânı kurma alışkanlıklarından da artık vazgeçsinler. Sükûnet onlardan daha aydınlatıcı çünkü!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|