![]() |
#1 |
![]() Hani o meşhur hadis–i şerif vardı ya; “Sizden kim bir kötülük görürse, önce eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse, içinden buğzetsin/muhalefet etsin/gönlünden imanî tepkisini koysun. Fakat bu gönülden tepki de imanın en zayıf halidir.” Görünen ve işlenen bir çirkinliğe müminin nasıl bir tepki koyulacağını, bu hadis–i şerifte Hz. Peygamber (as) haber verirken bir sıralama şekli de belirliyor. Hadis–i şerifte “münker” olarak ifade edilen kötülük, gerek Kur’an’da ve gerekse de hadis–i şeriflerde “maruf” karşıtı olan herşeydir. Genel manada “maruf” iman olduğuna göre, zıttı olan “münker” en yerinde manasıyla küfür demektir. Biraz daha umumileştirerek söylersek, “münker”; Allah ve Resulü’nün hoşnut ve razı olmayacağı her türlü söz ve harekettir diyebiliriz. Hadiste müminin “münker” karşısında nasıl bir tavır koyacağı da sıralanmıştır. a– eliyle düzeltmek, b– diliyle düzeltmek. c– kalpten buğzetmek/nefret. Eliyle düzeltmeyi, ille de vurmak, kırmak, çekmek, koparmak şeklinde anlamak gerekmez. “El ile düzeltmek” bir manada “münker” aleyhine eldeki bütün imkanları seferber edip, yerine “marufu” yerleştirme anlamına gelir. “Dil ile düzeltmek”, nasihattir, sohbettir, yazmaktır–çizmektir, konuşmaktır, anlatmaktır. İmanın en zayıf hali olarak kabul edilen “kalpten buğzetmek/nefret etmek, karşı gelmek, tiksinmek, hoşlanmamak...” en kolayıdır, bu sıralamanın. En kolayı ve değersizi. İşte maalesef bizler, “imanın en son noktası” olarak tarif edilen “bu’z” halini bile terketmiş durumdayız. En yakın çevremizde meydana gelen nice “münker” için, nerede kaldı nefret etmek, bizim “hayra yorma” tavrımız yüzünden, “münker” günden güne katlanarak, büyüyerek adeta kökleşiyor. Misal mi?; Kur’an’dan başlarsak. Kur’an eleştiri konusu oluyor, “hayra yoruyoruz.” Ayetler inkar ediliyor, yine hayra yoruyoruz. Aynı ayetler tahrif ediliyor, bırakın tepkiyi “vardır bir hayrı” şeklinde yorumlanıyor. Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed (as) inkar ediliyor. Bunda da “hikmet” arayabiliyoruz. Hükmü küfür olduğu çok açık ve net olmasına rağmen, bunda da “hikmet” arıyoruz. Ezan, çan ile sentezleniyor, bunda da “keramet” arıyoruz. Hem de, müminleri namaza çağırma konusunda ashabın peygambere, “çan çalalım ya Resülallah” teklifine, O yüce peygamberin; “hayır, olmaz, çünkü o Hıristiyanların adetidir” beyanına inat bunu yapıyoruz. O peygamberi yalanladığımız yerde, onun “çan olmaz” sözünü yalanlamamız çok mu önemli sanki? diye düşünebilirsiniz. Hz. Peygamberin, ahir zamanda kişilerin iman ile küfür arasında çok rahat bir şekilde gidip geleceklerine işaret ettiği zamanı mı yaşıyor yoksa? Bu “sabah mümin varıp, akşama kafir olma” hali, iman ile küfür arasında pek fazla bir fark görmeme halinden başka nedir ki? Önemsememek, hafife almak. “Amaaan sende” demek. “Olur mu öyle, benim çocuk o kadar güzel subhanekeyi okuyor” demek. İman ile küfür farkı bizim çocuğun “subhanekesine” kalınca... Evet evet tıpkı o zaman. İslam akaidi açısından gayet net “münker/küfür” olan nice fiiller karşısında, bırakın kalpten tepki koymayı, savunma durumunda olmak, işte o iman–küfür ikilemini yaşamanın dışında başka nedir ki? Allah encamımızı hayreylesin! Resulüllah’ın “kıyamet alametleri” olarak haber verdiği günleri yaşıyoruz. Haberimiz var mı? alıntı
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|