![]() |
#1 |
![]() Baykal'ın CHP'sinin 22 Temmuz'da uğradığı seçim yenilgisini en iyi tahlil eden yazılardan birini, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun yazdı. Değerli siyaset bilimcisi ve anayasa hukukçusu Prof. Özbudun, aynı zamanda AKP'nin sivil anayasa çalışmalarında başı çekiyor. Yazının geniş bir özetini köşeme alıyorum.
*** " 2007 seçimlerinin başlıca mağlubunun, iki merkez sağ ile birlikte CHP olduğunda hemen hemen herkes, hatta bu partiyi inançla desteklemeye devam etmiş birçok analist hemfikir. CHP'nin şahsına çok saygı duyduğum genel başkan yardımcısının seçim sonuçlarını seçmenin mantıksızlığı ve akılsızlığıyla açıklaması (bir adım daha ileri gidilerek Aziz Nesin'in dediği gibi, Türk halkının yüzde altmışı aptaldır da denebilirdi), CHP'nin genlerinde mevcut olan elitist yaklaşımın belki en iyi ifadesidir. Benzer şekilde, Ak Parti'nin seçim zaferini din sömürüsüne ya da birkaç kilo bulgur veya nohuda atfetmek, kendi kendini kandırma egzersizinden başka bir şey olmadığı gibi, Türk milletinin sağduyusuna ağır bir hakarettir. CHP'nin zaman zaman saklayamadığı, 'Biz doğruları söylüyoruz; ama halkın çoğunluğu bunları anlayacak eğitim ve rasyonellik düzeyinde değil' psikolojisinin bu partiyi hiçbir zaman seçim başarısına götüremeyeceğinin artık herkesçe anlaşılması gerekir. Türkiye'de modernleşmenin öncüsü, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yükselen burjuvazi değil, Tanzimat'tan başlayıp Cumhuriyet'in ilk on yıllarına kadar süren uzun dönemde hep asker ve sivil bürokrasi, diğer deyimle devlet elitleri olmuştur. Bu elitlerin gerçekleştirdikleri reformların getirdiği büyük kazanımların değeri asla inkâr edilemez. Ancak bu reformların otoriter yönetimler tarafından, tepeden inme yöntemlerle ve 'halk için halka rağmen' mantığıyla gerçekleştirildiği unutulmamalıdır. Burada söz konusu olan, bu reformların değerini sorgulamak değil, altmış yıllık bir demokrasi deneyiminden sonra hâlâ bu tür elitist ve vesayetçi yaklaşımlara ihtiyacımız olup olmadığı ve böyle bir yaklaşımın demokratik bir rejim içinde sürdürülüp sürdürülemeyeceğidir. Değerli devlet adamı rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil'in özlü ifadesiyle, 'Türkiye'de her zaman iki ana parti mevcut olmuştur. İkisi de vatanseverdir. Bunlardan birisi devletin, diğeri milletin partisidir.' Bu saflaşmada devlete değil, millete dayanan partilerin daima çoğunluk sağlamalarını garipsememek gerekir. CHP'nin yüzde 40 çizgisini aştığı tek seçim, 1977 seçimleri olmuştur. Bu dönem, rahmetli Ecevit'in liderliğindeki CHP'nin elitist yaklaşımlarını terk edip halkla bütünleşmek için ciddi çaba harcadığı tek dönemdir. Daha sonraki dönemlerde CHP, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde devlet partisi hüviyetine geri dönmüş, buna paralel olarak ortalama yüzde 35 civarında olan oyu, bugün yüzde 20'ler seviyesine düşmüştür. CHP'nin son aylarda Genelkurmay muhtırasını destekler tutum takınması, normal siyasal süreçleri tıkayarak siyasal bir sorunun, hukukun çarpıtılması yoluyla mahkemede çözülmesine yol açması, bu devletçi ve vesayetçi tutumunun açık örnekleridir. Son yıllarda CHP'de gözlemlenen diğer bir değişim, daha önce de geçerliği çok kuşkulu olan sosyal demokratlık iddiasını tümüyle terk ederek, siyasal söylemini bir yandan şeriat korkusu, öte yandan aşırı milliyetçi (ulusalcı) sloganlar üzerinde inşa etmesidir. Şeriat korkusu seçmenlerin ancak sınırlı bir bölümü üzerinde etkili olduğu gibi, milliyetçilik konusunda MHP'nin söylemine yakınlaşması, seçimlerde bazı eski sağcı politikacılardan medet umması, açıkça görülüyor ki, bu partiye hiçbir kazanç sağlamamıştır. Kürt sorunu konusundaki duyarsız tutumu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da CHP'nin hemen hemen tamamen yok olmasına yol açmıştır. Sayın Baykal'ın seçimlerden az önceki bir televizyon konuşmasında, Kürt sorunuyla ilgili bir soruya, 'Ben Kürtleri çok severim; en iyi arkadaşlarım arasında Kürtler var' tarzında cevap vermesi, ne yazık ki, bir vakitler Nazilere atfedilen, 'En iyi arkadaşım Yahudi'dir' söylemini hatırlatmaktadır. 1990'lı ve 2000'li yıllarda yapılan sayısız seçim araştırması, CHP'nin kırsal kesimde, yoksul kitleler arasında, şehir varoşlarında değil, toplumun yüksek gelirli, yüksek eğitimli tabakaları arasında daha güçlü olduğunu göstermiştir ki, bu, sosyal demokratlık iddiasında bulunan bir partinin mutlaka göz önüne alması gereken ironik bir durumdur. Sonuç olarak: Siyasal yelpazenin solunda tam bir boşluk göze çarpmaktadır." (Zaman, 27.07.07, s.26) *** Baykal'ın CHP'si bu haliyle yeni Türkiye'nin bir parçası olabilir mi? Hayır. CHP'deki Baykal düzeni devam ettikçe bu parti ne yazık ki köhne düzen içindeki yerini muhafaza eder.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|