05-10-2008, 02:22 | #1 |
Hataların sebebi, yargıya baskı mı?
Danıştay’a baskın düzenleyip, bir hakimi öldüren Alparslan Arslan ve ona yardımcı olduğu ileri sürülen kişilerin yargılandığı davada, mahkeme heyeti cezayı hesaplarken yanlışlık yapmış! Hesap yanlışlığını ben söylemiyorum, yetkili savcı, verdiği temyiz dilekçesinde bunu yazıyor! Sanıklardan dördüne verilen ceza; 5 yıl 3 ay olması gerekirken, mahkeme heyeti yanlış toplama yapmış ve 4 yıl 9 ay ceza vermiş! “Arada 6 ay bir fark var. çok mu önemli?” diyebilirsiniz. Tabii; olaya basit bir toplama hatası olarak bakarsanız, haklısınız. Ama bir de şu pencereden bakın, “Bu kadar önemli bir davada, 2 yıla yakın süren bir davada bile toplamayı yanlış yapan hakimler, ya eylemi değerlendirirken de başka yanlışlar yapmışlarsa?” Evet, aslında sorun bu! Toplamayı yanlış yapan, eylemin arkasında yatan gerçeğin tesbitinde de, suçun niçin işlendiğinde de, suçun diğer önemli unsurlarında da yanlış yapmış olamaz mı? Bence olabilir. Bu kapsamda, bir numaralı failin, eylem öncesinde şifreli görüşmelerinin anlamının ne olduğunun sorgulanması gerektiğini, defalarca yazmamış mıydık? Mahkeme heyeti, nasıl ki toplamayı yanlış yaptı ise, olayın değerlendirmesini de yanlış yaptı ve “Ergenekon soruşturması” ile bağlantıyı kurmadı! Olayın arkasındaki tüm gerçekleri ortaya çıkarmadı.. Cinayetin üzerindeki sis perdesi kaldırılmadı.. Sadece Ankara’daki davada değil, İstanbul’daki gazetemiz aleyhinde açılan, Danıştay bağlantılı davada da çok açık bir hata yapıldı.. Suçun sübut bulup bulmadığı tartışmasını sonraya bırakıp, verilen cezanın miktarına bakalım.. önceki kanundaki ceza miktarı 23 milyar.. Mahkeme, yeni kanunun sanık lehine olduğunu ileri sürüp, 100 milyar ceza veriyor! Suç olarak isnat edilen eylemin gerçekleşmesinden sonra kanun değişmiş ise, sanık lehine olan kural hangisi ise onu uygulamak; evrensel bir hukuk ilkesidir. Mahkeme, ‘Lehe olan kanunu uyguluyorum’ derken, normalde verilmesi gereken cezanın dört mislini veriyor.. Burada da çok açık bir yanlışlık var işte.. Danıştay ismi geçen davalarda, hakimler sürekli hata yapıyorlar sanki! Üzerlerinde bir baskı vardır da, onun için mi yapılıyor bu yanlışlıklar, yoksa başka bir sorun mu var, bilemiyorum. Ama görüyorsunuz işte, bir davanın içinde, Danıştay bağlantısı varsa, matematik adeta iflas ediyor. Toplama yanlış yapılıyor.. Hangi rakamın küçük, hangi rakamın büyük olduğu birbirine karıştırılıyor! Ve Danıştay bağlantılı davalarda sadece matematik değil, hukuk kuralları da iflas ettiriliyor. Suç olan eylemler görmezlikten geliniyor.. Danıştay cinayetini işleyen adamın emir aldığı üst düzey yetkililerin eylemleri gözardı edilip, azmettiriciler masum gibi gösterilmeye çalışılıyor.. Diğer taraftan; tamamen gazetecilik anlayışıyla, bir kararı haberleştiren gazete suçlu gibi gösteriliyor! Bakın aleyhimize mahkûmiyet kararı veren mahkemenin kısa kararında, gazetenin eylemi nasıl tanımlanıyor: “.. gazetenin 13 Şubat 2006 tarihli baskısında manşetten verilen ‘örtü sokakta bile yasak diyen üyeler.. İşte o üyeler..’ başlığı ile, büyük puntolar kullanılmak suretiyle Danıştay 2. Dairesi’nin türban ile ilgili verdiği kararda imzası bulunan Danıştay 2. Daire Başkanı ve 3 üyesinin fotoğrafları ve isimleri yayınlanarak irticai çevrelere ve şeriatçı terör örgütlerine hedef olarak göstermek suçunu işlediği ..” Danıştay’da her dairede kaç üye olduğunu bilenler hemen soracaklar, “Niçin başkan ve üç üyeden bahsediliyor? 5. üye ile ilgili anlatım niye yok?” Evet, haklısınız. Danıştay’daki her dairede 5 üye bulunur. Vakit’in suç olarak gösterilen yayınında da, 5 üyenin fotoğrafı vardı zaten. Sadece “başkan ve üç üye”nin değil, “başkan ve dört üye”nin fotoğrafı vardı! Peki mahkeme niye dördüncü üyenin fotoğrafının da yayınlandığını atlıyor? Daha açıkçası gizliyor?.. Diğer üyenin de isminin yazıldığı, fotoğrafının basıldığı notunun düşülmesi, gazetenin gerçek amacının, tamamen haber vermeye yönelik olduğunu ortaya çıkarır da onun için.. Biraz gizemli bir anlatım oldu değil mi? Açayım.. Suç olarak gösterilen yayında, Danıştay kararının altında, başkan ve dört üyenin imzası olduğu, ama üyelerden birisinin, çoğunluk kararına karşı çıktığı ve “Sokaktaki memurun örtüsü, devleti ilgilendirmez” dediği belirtiliyordu. Vakit, o üyenin de fotoğrafını yayınlamıştı. Çünkü amaç, tartışılan kararın haberleştirilmesinden ibaretti. Kararı kimler vermiş, kimler karşı çıkmış, objektif olarak sunmaktan ibaretti!.. Eğer amaç; hedef göstermek olsaydı, sadece aleyhe kara verenlerin fotoğraflarını yayınlamak yeterli idi. Amaç hedef göstermek ise, karara karşı çıkanın fotoğrafı niye yayınlansın ki? İşte görüyorsunuz; hatalar, hatalar, hatalar.. Ama bence tüm bu hataların sonu, “Ergenekon soruşturması” dosyası ile son bulacak! Gerçekler ne imiş, hep beraber göreceğiz. Ali KARAHASANOĞLU / VAKİT 10/05/2008
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|