08-23-2009, 16:07 | #1 |
Hayat zordur, ama güzeldir... (YAVUZ BAHADIROĞLU)
Hayat yarışlar ve sınavlarla doludur. Her yarış, her sınav zordur. Ama her yarışın ve sınavın galibi (galipleri) mutlaka vardır: Neden kazanan (ya da kazananlardan biri) siz olmayasınız?
Her yıl on binlerce genç üniversite sınavına hazırlanıyor. Bu da hayatın zor yarışlarından biridir kuşkusuz. Tabii bu da kazanılabilir. Unutmayın ki yarışları daha bilgili, daha soğukkanlı, daha cesur, kaybetmekten daha az korkanlar, daha fazla risk alanlar kazanır. Kaplumbağaları hatırlayın: Bilirsiniz kabukları çok serttir... Başlarını ve ayaklarını kabuklarının içine çekip kendi içlerinde büzüldüler mi, güvende olur, üzerlerinden kamyon geçse bile etkilenmezler. Ancak yeni yerler görmek ve karınlarını doyurmak için yürümek, yürümek için de kafa ve bacaklarını kabuklarından çıkarmak zorundadırlar... Bunu bilirler ve tercihlerini yaparlar: Tercihleri sonucu ya kabuklarında büzülmüş olarak ölürler, ya da ölümü bile göze alarak hedeflerine yürürler. Çoğumuz kaplumbağalara benziyoruz: Kendi içimize büzülüp korunuyoruz. Halbuki dışımızda farklı alanlar, değişik dünyalar, yeni imkanlar var... O dünyalarla buluşup yeni imkanlara ulaşmak için kabuğumuzdan çıkmak, bir bakıma riski göze almak zorundayız. Başarmak için bir hedef koyun önünüze: Öyle bir hedef koyun ki, hem dünyayı kuşatsın, hem de dünya ötesine geçsin. Sonra hedefe doğru tırmanmaya başlayın. Korkmayın: Çok büyük ihtimalle başaracaksınız! • George Herbert Leigh Mallory (1886-1924) Nepal asıllı bir dağcıydı. Bir gün Everest Tepesi’nin (8.882 metre ile dünyanın en yüksek tepesidir) önünden geçerken, aklına bir soru takıldı: “Acaba günün birinde Everest’e de çıkılacak mı?” Bir süre sonra aynı yerden ikinci geçişinde, Dağcı Mallory’nin kafasında daha değişik bir soru şekillendi: “Acaba Everest’e ilk kim çıkacak?” Üçüncü geçişte soru bir kez daha değişti: “Acaba Everest’e çıkan ilk dağcı ben olamaz mıyım?” Ve en son geçişinde “acaba”lar kalktı, merak karara dönüştü, dedi ki: “Ne pahasına olursa olsun, Everest’e tırmanacağım!” Kaplumbağa riskleri göze alarak kabuğundan çıkmıştır artık. Tırmanmaya başlar. Yuvarlanır, yaralanır, incinir, kırılır, ama vaz geçmez. Zira, yol yokuş diye yürümekten vaz geçenlerin hiçbir zaman hedeflerine ulaşamayacaklarını Dağcı Mallory çok iyi bilmektedir. Öyle bir an gelir ki, İngiliz doktor, onun kırık-döküklerini tedavi etmekten bıkar ve çıkışır: “Çıkmayıver gitsin, sanki ne var o dağda?” Mallory dalgın dalgın Everest’e bakar, parmağını diker ve haykırır: “Aradığım şey orada!” Mallory o kadar istedi, o kadar çalıştı ki, en sonunda Everest fatihi olmayı başardı. Başardı çünkü ne aradığını biliyordu... Aradığını nerede bulacağını da biliyordu. Üniversiteye girmeye çalışan, ya da reel hayata ilk adımlarını atmaya hazırlanan gençlerin, kendilerine sormaları gereken iki soru var: 1. “Aradığım şey ne?” 2. “Aradığım şey nerede?” Ne aradığımızı bilirsek, kendimizi (ve aradığımızı) daha kolay buluruz! • İnsanlar bir birlerine eşit kabiliyette değildir, ama bir birlerinden kabiliyet konusunda çok da farklı değildirler... Sadece kabiliyetlerini geliştirenlerle geliştirmeyenler vardır. (Yeterince çalışan az kabiliyetli, yeterince çalışmayan kabiliyetliye üstünlük sağlar) Sadece kabuklarından çıkanlarla çıkmayanlar vardır... Riski göze alanlarla almayanlar vardır... Şanssızlıklarımızın ve başarısızlığımızın en büyük sebebi, “beceriksizlik” yerine başarmayı yeterince istememek olabilir mi acaba? Yüreğini ve emeğini, başarmak istediği işe yeteri kadar vermeyenler asla başaramazlar! George Herbert Leigh Mallory’yi unutmayın.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|