07-30-2007, 22:59 | #1 |
Hayata Yenilen Kadın
Hüzünlü bir sonbahar akşamıydı. Kadın yüzünde sonbaharın hüznü, yüreğinde kanayan yaralarıyla yağan yağmura aldırmaksızın yürüyordu. Ay ışığı vuruyordu iri kara özlerine. Gözlerinden süzülen yaşlar önce yağmura daha sonra denizin derin dalgalarına karışıyordu. klında hemen gelmesi beklenen bir ölüm geçiyordu. Ölmek, toprak olmak... Ya da derin dalgalrın arasında kaybolmak...
Çocukluğu İzmir'in aç ve öfkeli insanlarının arasında geçmişti. Ağlamasını ve acı çekmesini öğretmişlerdi ona. Bir de yağmurlu gecelerde duvarlarla konuşmasını. Hüzün asmışlardı yüzüne. Düşünmenin suç, sevmeninse ayıp olduğunu söylemişlerdi... Düşündü, düşündü ama sevmedi kadın. Korktu sevmekten ayıplanıp dışlanmaktan, kimsesiz gecelere sürgün edilmekten. Korkularına yenildi vebir sigara dumanı gibi yalnızlığı içine çekti... Her şey yabancıydı şimdi. Bu şehir, bu hayat, bu insanlar. Kendini küçük bir çocuğun elindeki oyuncak gibi hissediyordu. Başkalrı için var olmak acı veriyordu. İnsanlar elbiseler diktiler ona. Kiminin içinde sıkıştı, kiminin içinde kaybolup gitti. Yalanlar söyeldi, yalanlarına inandı. Maskeler taktı yüzüne mutluluk maskeleri. Oysa yüreğinde yangınlar çıktı, yüreğindeki yangından koskoca şehr alev aldı... Belki farkına varmıştı, hayatının bir başkasının pantolonu gibi daraltıldığının... Tüm yaşananların ona ait olmadığının... Ve topluma yaklaştıkça kendisinden bir şeylerin kayıp,ebedi bir sonsuzluğa karıştığının... Fakat her şey için çok geçti. Ne sevebilecek bir yüreği, ne de düşünebilecek genç bir beyni vardı. İçinde sevmek, düşünmek ve hayatı anlamak için çırpınan o zavallı çocuk faili mechul bir cinayetti artık. Ve bu cinayetten geriye kalanlar,tozlaştırılmış sevgiler,yozlaştırılmış düşünceler, sivas yangını gülüşler, düşler, düşüklerdi. Bir de bir an önce gerçekleştirilmesi düşünülen ölüm fikirleriydi... Bu düşüncelerle son bir kez gökyüzüne baktı kadın. Gökyüzü her zamankinden dha karanlıktı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu.Deniz bir annenin çocuğunu çağırırcasına çağırıyordu onu. Asla vazgeçemediği hüznü hâlâ yüzünde asılı duruyordu kadının. Yüzünü yalayan asî rüzgâra karşı kollarını açtı ve bir gül gibi kendini denizin enginliğine bıraktı. İşte o anda bir şiir kaydı gökyüzünden. Bir türkü yandı.Fakat kimseler farkına varmadı kayan şiirin, yanan türkünün...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|