Hayati Yazıcı: 27 Nisan muhtıradır - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

**Necip Fazıl** · 11-19-2012, 13:53

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, 28 Şubat süreci ile 27 Nisan bildirisi konusunda bilgisine başvurduğu Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’yla ilgili tutanakları açıkladı. Tutanaklara göre Yazıcı, Erdoğan ve Büyükanıt’ın aksine 27 Nisan bildirisini ‘muhtıra’ olarak nitelendirdi. 28 Şubat için ise “En etkili darbeydi.” dedi.

Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Başbakan Tayyip Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın aksine 27 Nisan'ın ‘muhtıra' olduğunu düşünüyor. Yazıcı, 28 Nisan'da hükümet sözcüsünün yaptığı karşı açıklamayı da Genelkurmay'a ‘ihtar' olarak değerlendirdi: “Bir ihtardır o, o bir uyarma ya da ihtar. “Sen yerinde dur.” demişiz, “İşine bak.” demişiz. Hükümet ihtarı memur görevlendirmek suretiyle yapmamış -müfettiş- doğrudan doğruya hükümet sözcüsü aracılığıyla yapmış oluyor.” dedi.

Darbe Komisyonu'nun açıkladığı tutanaklara göre Yazıcı, Erdoğan'ın Siirt konuşması, 28 Şubat'taki kurgulanmış davalar, cezaevi günleri ile 27 Nisan bildirisi ve sonrasında yaşananlar hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Yazıcı, 28 Şubat'ın en etkili darbe olduğunu ve toplumun yeniden yapılandırıldığını ifade ederken, darbelerin bitip bitmediği yönündeki bir soruya “O kadar yoğun bir şey yaşamayız ama hala belki o dönemlerin özlemini çekenler var, fırsat kollayanlar var diye düşünüyorum.” karşılığını verdi. Bakan Yazıcı'nın açıklamaları özetle şöyle:

Hükümet, Genelkurmay'a ihtar verdi: 27 Nisan bildirisi bana göre de o bir muhtıradır. Çünkü o “gereği yapılacaktır” bir şey deniliyorsa, o bir ihtardır, “Bak, biz buradayız.” der gibi. Ha, nitekim, ona karşı cevabı ertesi gün hükümet münasip şekilde hükümet sözcüsü tarafından verilmiştir. Biz duruş gösterdik, “yerinde dur” demişiz. Yani bir adama, siz amiri durumunda iseniz, Devlet Memurları Kanunu'na göre uyarma var, ihtar var, kınama var. İhtar vermişiz biz o bildiriyle, “Dur.” demişiz, “Yerine bak.” O, belki de böyle soruşturma yapmadan, muhakkik atanmadan da ona verdiğimiz bir şeydir, yani 657 anlamında bir disiplin, yaptırımdır yani o uyarma, ihtar etmişiz. Hükümet ihtarı memur görevlendirmek suretiyle yapmamış -müfettiş- doğrudan doğruya hükümet sözcüsü aracılığıyla yapmış oluyor.

En etkili darbe 28 Şubat: Darbeler içerisinde kıyaslamak çok doğru olmayabilir ama nihayet etkileri bakımından bana göre en etkili, en yaygın olan 28 Şubat darbesi ya da müdahalesi ya da post-modern darbesi. Bu darbenin aktörlerini sınıflandırmak mümkün. Bir defa üniformalı aktörleri var, üniformasız aktörleri var, destekçileri var, onaylamasa bile korktukları için destekler gibi gözükenler var ve sindirilen bir kesim var, alt katları var. Genelde darbeler iktidarı değiştirir, işte bir anayasa yapar, yeni anayasaya göre seçimlere gider ve seçimler yapılır, işte kazanan parti gelir, yoluna etkileri azalmış olarak devam eder. Ama 28 Şubat'ta toplumun tamamen sosyal doku başta olmak üzere, toplumu oluşturan tüm unsurlar, tüm değer hükümleri yeniden şekillendirilmiş, şunlar doğrudur, şunlar yanlıştır diye bir tasnif yoluna gidilmiş ve halkımız belki de çok büyük ölçüde özellikle sosyal doku içerisinde hareket halinde bulunan kişiler ve sivil toplum kuruluşları ayrımcılığa tabi tutulmak suretiyle fişlenmiştir.

Tayyip Bey'in önü mutlaka kesilecekti: Tayyip Bey, Türkiye'yi dolaşıyordu. Siirt'e gitti 6 Aralık 1997. Hemen soruşturma başlattı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi. Milliyet Gazetesi, bir süre sonra soruşturmayla alakalı takipsizlik kararı verildiğine ilişkin yayın yaptı. Ama bize gelen bilgiler, ‘Burada sizi kıstıracaklar her ne olursa olsun, ister suç olsun ister olmasın, dolayısıyla 312'den dava açılacak ve Tayyip Bey'in önü kapanacak.' yönündeydi. İddianameyi görünce gerçekten ürperdim. Başsavcı (Vural Savaş) tatilini kesip döndü geldi, zehir zemberek bir tebliğname hazırladı.

Kimse görmesin diye mahalle aralarında bekledim: 3 Kasım 2002 seçim günü belirlendi. O zamanki Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesi gereği adli sicilden eski kanuna göre verilmiş sicil kaydının çıkartılması istendi. Diyarbakır 3 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne başvurduk ve Diyarbakır'a gittik, başvurumuzu yaptık. Neyse, dilekçeyi savcıya havale etti. Ben de bekliyorum orada, Diyarbakır'da kimse de bizi görmesin diye hep mahalle aralarında oturuyorum. Gidiyoruz küçük kahvelere, orada çay içiyoruz falan, çok sıcak bir hava yani ağustos ayında. Sonuçta, beni adliyeye çağırdılar. Bir on-on beş gün bekledik. Hiç dışarıya da sızdırmamışlar ama Başkan “Talebinizi reddettik.” dedi.

Nuh Mete Yüksel, taşeron savcı: Erdoğan'ın 22 Mayıs 1992 tarihinde Rize'de yaptığı bir konuşma var, üç yerde birden soruşturma başlatıldı. Bu dosyanın müştekisi ve müdahili Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı adına Köksal Karabayır, Korgeneral, İkinci Başkanı Vekili, o Rize'deki konuşmayla alakalı müşteki, müdahil durumunda. Rize Cumhuriyet Başsavcılığı'na geliyor ve biliyorsunuz o süreçlerde adeta bir taşeron gibi her şeye abanan bir savcı vardı Ankara'da, o hemen bu dosyaya el atıyor, yani Rize'de yapılmış bir konuşmayla alakalı bir konuya el atıyor Ankara'da. Tayyip Bey için tutuklama istedi. Hakim reddetti. O savcı Nuh Mete Yüksel'di.

ZAMAN

11-19-2012, 13:53	#1
Kullanıcı Adı Necip Fazıl	Hayati Yazıcı: 27 Nisan muhtıradır TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, 28 Şubat süreci ile 27 Nisan bildirisi konusunda bilgisine başvurduğu Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’yla ilgili tutanakları açıkladı. Tutanaklara göre Yazıcı, Erdoğan ve Büyükanıt’ın aksine 27 Nisan bildirisini ‘muhtıra’ olarak nitelendirdi. 28 Şubat için ise “En etkili darbeydi.” dedi. Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Başbakan Tayyip Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın aksine 27 Nisan'ın ‘muhtıra' olduğunu düşünüyor. Yazıcı, 28 Nisan'da hükümet sözcüsünün yaptığı karşı açıklamayı da Genelkurmay'a ‘ihtar' olarak değerlendirdi: “Bir ihtardır o, o bir uyarma ya da ihtar. “Sen yerinde dur.” demişiz, “İşine bak.” demişiz. Hükümet ihtarı memur görevlendirmek suretiyle yapmamış -müfettiş- doğrudan doğruya hükümet sözcüsü aracılığıyla yapmış oluyor.” dedi. Darbe Komisyonu'nun açıkladığı tutanaklara göre Yazıcı, Erdoğan'ın Siirt konuşması, 28 Şubat'taki kurgulanmış davalar, cezaevi günleri ile 27 Nisan bildirisi ve sonrasında yaşananlar hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Yazıcı, 28 Şubat'ın en etkili darbe olduğunu ve toplumun yeniden yapılandırıldığını ifade ederken, darbelerin bitip bitmediği yönündeki bir soruya “O kadar yoğun bir şey yaşamayız ama hala belki o dönemlerin özlemini çekenler var, fırsat kollayanlar var diye düşünüyorum.” karşılığını verdi. Bakan Yazıcı'nın açıklamaları özetle şöyle: Hükümet, Genelkurmay'a ihtar verdi: 27 Nisan bildirisi bana göre de o bir muhtıradır. Çünkü o “gereği yapılacaktır” bir şey deniliyorsa, o bir ihtardır, “Bak, biz buradayız.” der gibi. Ha, nitekim, ona karşı cevabı ertesi gün hükümet münasip şekilde hükümet sözcüsü tarafından verilmiştir. Biz duruş gösterdik, “yerinde dur” demişiz. Yani bir adama, siz amiri durumunda iseniz, Devlet Memurları Kanunu'na göre uyarma var, ihtar var, kınama var. İhtar vermişiz biz o bildiriyle, “Dur.” demişiz, “Yerine bak.” O, belki de böyle soruşturma yapmadan, muhakkik atanmadan da ona verdiğimiz bir şeydir, yani 657 anlamında bir disiplin, yaptırımdır yani o uyarma, ihtar etmişiz. Hükümet ihtarı memur görevlendirmek suretiyle yapmamış -müfettiş- doğrudan doğruya hükümet sözcüsü aracılığıyla yapmış oluyor. En etkili darbe 28 Şubat: Darbeler içerisinde kıyaslamak çok doğru olmayabilir ama nihayet etkileri bakımından bana göre en etkili, en yaygın olan 28 Şubat darbesi ya da müdahalesi ya da post-modern darbesi. Bu darbenin aktörlerini sınıflandırmak mümkün. Bir defa üniformalı aktörleri var, üniformasız aktörleri var, destekçileri var, onaylamasa bile korktukları için destekler gibi gözükenler var ve sindirilen bir kesim var, alt katları var. Genelde darbeler iktidarı değiştirir, işte bir anayasa yapar, yeni anayasaya göre seçimlere gider ve seçimler yapılır, işte kazanan parti gelir, yoluna etkileri azalmış olarak devam eder. Ama 28 Şubat'ta toplumun tamamen sosyal doku başta olmak üzere, toplumu oluşturan tüm unsurlar, tüm değer hükümleri yeniden şekillendirilmiş, şunlar doğrudur, şunlar yanlıştır diye bir tasnif yoluna gidilmiş ve halkımız belki de çok büyük ölçüde özellikle sosyal doku içerisinde hareket halinde bulunan kişiler ve sivil toplum kuruluşları ayrımcılığa tabi tutulmak suretiyle fişlenmiştir. Tayyip Bey'in önü mutlaka kesilecekti: Tayyip Bey, Türkiye'yi dolaşıyordu. Siirt'e gitti 6 Aralık 1997. Hemen soruşturma başlattı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi. Milliyet Gazetesi, bir süre sonra soruşturmayla alakalı takipsizlik kararı verildiğine ilişkin yayın yaptı. Ama bize gelen bilgiler, ‘Burada sizi kıstıracaklar her ne olursa olsun, ister suç olsun ister olmasın, dolayısıyla 312'den dava açılacak ve Tayyip Bey'in önü kapanacak.' yönündeydi. İddianameyi görünce gerçekten ürperdim. Başsavcı (Vural Savaş) tatilini kesip döndü geldi, zehir zemberek bir tebliğname hazırladı. Kimse görmesin diye mahalle aralarında bekledim: 3 Kasım 2002 seçim günü belirlendi. O zamanki Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesi gereği adli sicilden eski kanuna göre verilmiş sicil kaydının çıkartılması istendi. Diyarbakır 3 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne başvurduk ve Diyarbakır'a gittik, başvurumuzu yaptık. Neyse, dilekçeyi savcıya havale etti. Ben de bekliyorum orada, Diyarbakır'da kimse de bizi görmesin diye hep mahalle aralarında oturuyorum. Gidiyoruz küçük kahvelere, orada çay içiyoruz falan, çok sıcak bir hava yani ağustos ayında. Sonuçta, beni adliyeye çağırdılar. Bir on-on beş gün bekledik. Hiç dışarıya da sızdırmamışlar ama Başkan “Talebinizi reddettik.” dedi. Nuh Mete Yüksel, taşeron savcı: Erdoğan'ın 22 Mayıs 1992 tarihinde Rize'de yaptığı bir konuşma var, üç yerde birden soruşturma başlatıldı. Bu dosyanın müştekisi ve müdahili Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı adına Köksal Karabayır, Korgeneral, İkinci Başkanı Vekili, o Rize'deki konuşmayla alakalı müşteki, müdahil durumunda. Rize Cumhuriyet Başsavcılığı'na geliyor ve biliyorsunuz o süreçlerde adeta bir taşeron gibi her şeye abanan bir savcı vardı Ankara'da, o hemen bu dosyaya el atıyor, yani Rize'de yapılmış bir konuşmayla alakalı bir konuya el atıyor Ankara'da. Tayyip Bey için tutuklama istedi. Hakim reddetti. O savcı Nuh Mete Yüksel'di. ZAMAN

Seçenekler
Yazdırılabilir şekli göster Sayfayı E-Mail olarak gönder
Stil
Normal gösterime geğ Hybrid-Şeklinde gösterime geç Ağaç şeklinde

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)