AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



 
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 05-22-2008, 03:41   #11
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İbrâhim as.’ın Tevhide Ulaşması (İrşadı ) ve Tevhidi İspatlama Kanıtları :
İbrâhim as. ailesine sorduğu bu sorular ve aldığı yanıtların kendisini tatmin etmemesi üzerine, kendi kendine düşünmeye başlayarak, soruları bu sefer kendisine sormaya başlamış ve bir dizi cevapsız kalan sorular ve her sorunun sonundaki çaresizlik bir diğer sorunun başlangıcı olmuş ve sonunda bu, İbrâhim as.’ı Tevhid’e götürmüştür. Kur' an-ı Kerim bize bunu şöyle haber vermektedir ;

“İbrahim, babası Âzer’e; “putları ilah mı ediniyorsun? Ben, seni ve kavmini ap-açık bir sapıklıkta görüyorum”demişti. Yakinen iman edenlerden olması için İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdi. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü “Rabbim budur” dedi. Yıldız batınca, “batanları sevmem” dedi. Ay'ı doğarken görünce “Rabbim budur” dedi. O da batınca “Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum” dedi. Güneşi doğarken görünce de, “Rabbim budur” zira bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.”[1]

Cenab-ı Hakkın İbrahim as.’a vermiş olduğu hikmet ile, İbrahim as. kavmiyle istidraç yoluyla münazara etmeye gücü yeterdi.[2]

Çünkü gece karanlıklarına büründükten sonra yıldızı gördüğünde onların mantığıyla konuşan ve onların sözlerine cevap vermek için onların sözlerini ortaya süren bir kişinin alaycı uslûbuyla dedi ki, “Bu benim Rabbimdir.” Bu yıldız kaybolunca da dedi ki, “Ben batanları sevmem.” Sonra onlar ile birlikte yıldızdan aya yükseliyor. Ne zaman ki ay da batıyor, o zaman İbrahim, ayın ilah olmasının mümkün olamıyacağını onlara kuvvetli bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü bazen doğup başka bir zaman da batıyor.

Sonra onlarla birlite güneşe yükseliyor. Güneş cismi de, görünüşte daha büyük, ışık, parlaklık ve güzellik bakımından daha üstün. Derken battıktan sonra onun da bir hizmet için kılınmış olduğu, belli bir göreve ve harekete tahsis edilmiş olduğu ve takdir edilmiş, yaratılmış, bir emir dairesinde görev yapmakta olduğu anlaşılıyor. O kavim seyrederken bütün bunlar (ay, yıldızlar ve güneş) kaybolduktan sonra, İbrahim as. kavminin Allah’tan başka tapmakta oldukları, putların, heykellerin, yıldızların ve zalim tağutların hepsinden beri olduğunu ilan etti. Çünkü bunların hiçbiri en ufak bir fayda ve zarar veremezler. Sonra İbrahim başladı Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarını onlara anlatmaya: O Allah ki, yedirir, içirir, şifa verir, öldürür ve insanları kabirlerinden çıplak, yalın ayak ve sünnetsiz olarak diriltir.

İbrahim as.’ın kavminin önünde sadece zanları kaldı. Bu zan ise, İbrahim as. onların ilahlarını tenkit etmeye ve onları yaralamaya devam ederse, İbrahim’e kötülük ve eziyet verecekleri zannıydı... Halil-ür Rahman İbrahim bu sözleri iptal etti ve bu putlar kendi nefislerini müdafaa etmeye güçleri yetmezken, başkaları onlara zarar verdiğinde o zararı önlemeye güçleri yetmezken, peki nasıl bana zarar vereceklerini bekliyorsunuz, diye onlara meydan okudu. Gerçekte görülen ise; İbrahim as. uzun seneler putlara hücum ettiği halde, peki onların İbrahim as.’a verecekleri zarar nerede?!

Daha önce İbrahim as.’ın kavmi, bu yıldızların batmasını veya putların basitliğini düşünmeyi akıllarına sığdıramıyorlardı. Çünkü bu mesele onların nazarında asla münakaşa kabul etmeyen bir meseledir. Sonra onlar, liderlerinden ve atalarından daha anlayışlı ve çok daha mı akıllılar ki? İşte O Rahman’ın dostu İbrahim, onların bu şekilde atalete uğramış akıllarını istidraç (yavaş yavaş) yoluyla ve üstün bir mantıkla harekete geçirmeye çalışıyor.[3] Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:

“Bunlar, İbrahim’e kavmine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derece derece yükseltiriz. Muhakkak Rabbin Hakim ve Alimdir.”[4]

Bazı müfessirler diyorlar ki: İbrahim’in yıldızlardaki dersi, daha küçükken tünelvari evden çıktığı zamandı. Çünkü ayetler İbrahim as.’ın Allah’a inanmadan önceki karşı karşıya olduğu kararsızlığını ortaya koymakta ve anlatmaktadır.

Bu müfessirler kendi görüşlerini kuvvetlendirme konusunda Cenab-ı Hakk’ın bu kavlini delil olarak ileri sürmektedirler; “İbrahim: “Ya Rabbi! Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster” dediğinde, Allah: “Yoksa iman etmiyor musun?” dedi. İbrahim: “Bilakis iman ediyorum. Fakat kalbim mutmain olsun diye” dedi.”[5]

Hz. İbrâhim’in ay, güneş ve yıldızları görüp önce, “Bunlar benim rabbimdir” demesi, daha sonra da batıp giden şeylerin rab olamayacağını belirtmesi, İslâmi kaynaklarda onun henüz küçük yaşta iken dini bir endişe taşıdığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak bu olaydan, İbrâhim’in kısa bir süre için bile olsa gök cisimlerini gerçekten tanrı zannettiği şeklinde bir sonuç çıkarılmamalı, bu husus, sadece kavminin dini telakkilerinin anlamsızlığını vurgulamak için başvurduğu bir tartışma yöntemi ve muhakeme tarzı olarak kabul edilmelidir.[6]

Aynı zamanda bu söylenilenler peygamberlerin “ismet” sıfatına da aykırı düşmektedir.

Süleyman Ateş diyor ki; Hz. İbrâhim, önce bir yıldız görür, yüksekliğine ve parlaklığına bakarak onu tanrı sanır. Fakat yıldız batınca batanların tanrı olamayacağını anlar. Ay’ı daha parlak görünce onu tanrı sanır, Ay da batınca onun da tanrı olamayacağı kanısına varır. Güneşi bunlardan daha büyük, daha parlak görünce onu tanrı sanır. O da batınca batan, fani olan şeylerin hiçbirinin tanrı olamayacağını anlayarak özünü, gökleri ve yeri yaratan Allah’a döndürür. O’nun bir ve tek olduğuna kesinlikle inanıp, O’na ortak koşanların yaptıklarından uzak olduğunu vurgular.

Hz.İbrâhim’in, yıldızlara önce “Rab” deyip, battıklarını görünce de batanların Rab olamayacağını anlayarak, bunları yaratana döndüğü anlatılmaktadır. Bundan İbrâhim kavminin, yıldızlara taptığı anlaşılıyor. Demek ki Hz.İbrâhim de yetiştiği ortamın etkisinde kalarak çocukluğunda yıldızları tanrı saymış, ama aklı olgunluk düzeyine gelince bunların tanrı olamayacağının düşünüp Allah’ın birliği inancına varmıştır.[7]

“Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbim'in bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Hâla ibret almıyor musunuz? Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır?”[8]

Toplumun insanları kendisiyle tartışırlar. İbrahim as.’ı tanrıların gazabıyla tehdidederler. Fakat İbrâhim, Allah, kendisini tevhid yolu olan gerçeğe ilettikten sonra onların tanrı diye taptıkları şeylerden korkmayacağını, Allah’ın dilediğinden başka hiçbir şeyin olamayacağının söyler. “Siz, hiçbir esasa dayanmadan Allah’a ortak koşmaktan korkmadıktan sonra ben sizin ortak koştuğunuz tanrılardan nasıl korkarım?” der ve delilsiz olarak Allah’a ortak koşanların mı, yoksa delil ile bir tek Allah’a tapanın mı daha güvencede olduğunu onlara sorar ve buna ilaveten şöyle söyler;[9]

“İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlara gelince işte güven onlar içindir; hidayete erenler de onlardır.”[10]

Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde iman edip salih amel işleyenler ve imanlarına zulüm, işkence, haksızlık, isyan, şirk ve inkâr karıştırmayıp bunlara alet olmayanlara gelince işte dünyada mutlu ve huzurlu olmak, ahirette de cehennem azabından emin olmak onlar içindir; hidayete erenler ve dosdoğru yol üzerinde olanlar da onlardır.[11]

“İşte bu, kavmine karşı İbrâhim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir[12].

“İşte bu İbrahim’in Allah’ın birliğine dair getirdiği, güneşin, ayın ve yıldızların batması gibi değişime ve başkalaşmaya uğrayan şeylerin yaratıcılık ve mabudiyet vasfına sahip sahip olamayacaklarına dair gösterdiği kanıt, kavmine karşı onun için kesin bir delil olsun diye ona verdiğimiz, ilham ettiğimiz, öğrettiğimiz, irşad ettiğimiz hüccet ve delillerimizdir. Biz dilediğimize ilim, hikmet, anlayış, risalet, düşmanlarını susturma kabiliyeti vererek makamını derece derece yükseltiriz, ona yüksek rütbeler, mertebeler ihsan ederiz. Sünnetimize, düzenimizin yasalarına uygun olarak, irademizin tecellisine tabi, akıllı ve sorumlu kimseleri dünyada yüksek makamlara getiririz. Muhakkak Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi yerli yerine koyar, gizli açık her şeyi bilir, hiçbir şey O’na gizli kalmaz. Herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlığa uğratmaksızın verecektir.”[13]

Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.”[14]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/74-79.

[2] Bazı müfessirler şöyle diyorlar: İbrahim ile kavminin arasında olan bu münazara Babil’de olmuştur. Başkaları ise, Harran’da olduğunu söylemektedirler. Çünkü ehl-i Şam ve civarı yıldızlara tapıyorlardı. İbn Kesir de böyle diyen müfessirlerdendir. Bizim için mühim değildir. Nerede meydana gelirse gelsin. Bilakis mühim olan, ayetlerin sıyakları böyle bir münazarının kavmiyle olduğudur. M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 178.

[3] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberlerin Metodu I, Guraba Yayınları: s.179,180.

[4] Kur’an-ı Kerim: Enam, 83.

[5] Kur’an-ı Kerim: Bakara, 260.

[6] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21/269.

[7] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/97.

[8] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/ 80-81.

[9] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9, s.97.

[10] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/82.

[11] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet.

[12] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/ 83.

[13] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet.

[14] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/ 84.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi