AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 03:21   #111
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
121. Sahte Mesihlerin Ortaya Çıkışı Hz. İsa'nın Gelişinin Habercisidir


Allah'ın şerefli elçisinin gelişi için hazırlık yapmak isteyen iman sahiplerini gevşekliğe sürüklemek isteyenler olabilir. Bu insanlar çeşitli bahanelerle Hz. İsa için hazırlık yapmayı gereksiz göstermeye çalışabilirler. Bunun için kullanacakları bahanelerden biri de sahte mesihlerin ortaya çıkması olacaktır. Zaman zaman akıl sağlığı yerinde olmayan veya çeşitli çıkarlar peşinde olan kimi insanlar Hz. İsa olduklarını iddia etmişlerdir. Bazı çevrelerse bu cehalet içindeki insanların yaptıklarını kendi menfaatleri için kullanmaya çalışmış, "Hz. İsa gelecek şeklindeki yorumlar, sahte mesihlerin ortaya çıkmasına neden oluyor" şeklinde açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu açıklamalarla Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gelişi için yapılacak hazırlıkları yavaşlatmak ve hatta durdurmak istemişlerdir. Ancak Allah'ın vaat ettiği bu kutlu dönemin gelişini kimse geciktiremeyecektir. Çünkü bu gibi insanlar çok önemli bir gerçeği fark edememektedirler: "Sahte mesihlerin ortaya çıkışı Hz. İsa'nın gelişinin bir alametidir, müjdesidir". Peygamberimiz (sav) hadislerinde şöyle bir haber vermiştir:

Her biri Allah'ın Resulü olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır. (Tirmizi, Fiten: 43; Ebu Davud, Melahim: 16)

Her birisi kendinin Tek Mabud olan Allah'dan Resul olarak gönderildiğini iddia eden altmış yalancının çıkması. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 36)

Yukarıdaki hadisler bizlere günümüz dünyasındaki gelişmeleri anımsatmaktadır. Bazı sahtekarlar Müslümanların ve Hıristiyanların beklentilerini suistimal ederek peygamberlik iddialarıyla ortaya çıkmakta ve bazen de büyük felaketlere neden olmaktadırlar.

Uzmanlar sözde mesih akımlarının 1970'li yıllarda ortaya çıkmaya başladığını, o tarihten bu yana da hızlı bir artış içinde olduklarını ifade etmektedir. Uzmanlara göre, bu artışa neden olan başlıca iki temel husus bulunmaktadır. Bunlardan birisi komünizmin yıkılması, diğeriyse internet teknolojisinin sağladığı imkanlardır.62 Konuyla ilgili aşağıdaki alıntılar konuyla ilgili seçilmiş birkaç örnektir:

Federal ajanlar ve mezhep üyeleri arasındaki 51 günlük gerginlik trajediyle sonuçlandı. Mezhebin Waco, Texas yakınlarındaki tesisleri tamamen yandı. 33 yaşındaki, "Branch Davidians" hareketinin lideri ve sözde mesihi David Koresh de diğer 74 kişiyle birlikte öldü.63

Geçen hafta İsviçre ve Kanada'da, sözde Mesih Luc Jouret'in taraftarlarından ve onların çocuklarından oluşan 53 kişi öldü. Bu iki ülkenin polisleri ölümlerin nedeninin toplu intihar, toplu katliam veya ikisinin bir karışımı olup olmadığını araştırıyor.64

En kötü mezhep katliamının korkunç delili… Uganda'da yeni mezarlar bulundukça, liderleri tarafından kandırılan fanatik bir mezhebin 1000'e yakın taraftarının öldüğünden endişe ediliyor…65

Öyle bir olaydı ki, yol açtığı şok dalgaları dünyanın her yanına yayıldı: Çağdaş tarihin en kötü toplu intiharı. Bir mezhebin üyeleri olan 900'den fazla insan Güney Amerika ormanlarında bulundu. Ölüler Jim Jones'un taraftarlarıydı.66

Sahte peygamberlere Kuran ayetlerinde de dikkat çekilmiştir. Bu konudaki bir ayet şöyledir:

Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)

Ayetin devamında bildirildiği gibi, bu insanlar ayetin hükmüne girebilir ve uydurdukları yalanın karşılığını görebilirler.

Şüphesiz, sahte mesihlerin yalanlarının tümüyle ortaya çıkacağı günler yakındır. Çünkü Peygamberimiz (sav) yalancıların ardından Hz. İsa'nın geri dönüşünü de müjdelemiştir.

Gerçek iman sahipleri, Hz. İsa'yı, alametlerinden hemen tanıyacaklardır. Yaptığı her hareket hikmetli ve benzersiz olacak, bu alametlerle diğer insanlardan ayrılacak ve hiçbir ispata gerek duymadan hemen tanınabilecektir. Sahte mesihlerin kendilerini ispata çalışmaları ise onların sahteliklerinin en açık delilidir.

Hz. İsa'nın delilleri, yaptıkları olacaktır. O, dinsiz akımları, inkarın ve ahlaksızlığın insanlar arasında yayılması için çaba sarf edenlerin sistemlerini çok büyük bir bozguna uğratacaktır. Allah'ın vahyiyle hareket ettiği için inkar edenlerin tuzaklarını bozması, din ahlakını insanlar arasında yayması, küfrün çabalarını etkisiz hale getirmesi onun için çok kolay olacaktır. Mucizeleriyle Allah'ın dininin hak olduğunu ve iman edenlerin mutlaka üstün geleceklerini ispat edecektir. Rabbimiz inananları Kuran'da şöyle müjdeler:

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8-9)
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:28   #112
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
Hz. İsa(as)’ın Yeryüzüne Dönüş Zamanı


Kitabın buraya kadar olan bölümlerinde Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez gelişinin alametlerini gördük. Tüm bu alametlerin birbiri ardısıra gerçekleştiğine, her birinin hadislerde ve Kitab-ı Mukaddes açıklamalarında bildirildiği şekilde meydana geldiğine şahit olduk. Bu alametlerin arka arkaya ve eksiksiz olarak gerçekleşmiş olmasının, içinde bulunduğumuz dönemin Allah'ın büyük bir müjdesinin gerçekleşeceği dönem olduğuna işaret ettiğine dair bir kanaate vardık. Ancak tüm bu alametler dışında Peygamberimiz (sav)'in ve büyük İslam alimlerinin ahir zaman ile ilgili kesin tarihler verdikleri açıklamalar da mevcuttur.

İlerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi Hicri 1400'lü yıllar, Allah'ın izniyle Mehdi'nin gelişi, Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne dönüşü, Deccal'in çıkması ve Hz. İsa'ya yenilmesi, tüm dünyada insanların dalgalar halinde İslam'a yönelmesi gibi büyük olayların gerçekleşeceği olağanüstü bir dönemdir.

Özellikle Mehdi'nin gelişiyle ilgili hadis-i şeriflerde ve alimlerin açıklamalarında bildirilen çeşitli tarih ve dönemler vardır.

Mehdi ve Hz. İsa aynı dönemde birarada olacaklarına göre bu tarihler aslında Hz. İsa'nın da yeryüzüne ikinci kez gelişinin zamanını bize bildirmektedir. Bu konuyla ilgili bilgileri ilerleyen sayfalarda maddeler halinde açıklayacağız.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:30   #113
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
1. Her Yüz Senede Bir Müceddid Gönderilir


Müceddid kelimesinin sözlük anlamı "dini canlandıran, yenileyen"dir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklamak üzere gönderilen bir zattan söz edilmiştir. Bu zat aynı zamanda Peygamberimiz (sav)'in varisidir:

Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuş: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)

Büyük İslam alimi İmam Rabbani'nin bu konudaki açıklaması şöyledir:

Her yüz sene başında bu ümmetin uleması arasından bir müceddid gelecek ve şeriatı ihya edecektir. (Mektubat-ı Rabbani, 1/520)

Bediüzzaman Said Nursi de bu konu hakkında şunları söyler:

Ashâb-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in "Müstedrek"inde ve Ebu Dâvud'un "Kitab-ı Sünen"inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahric buyurdular (meydana koydular): "Her yüz senede bir, Cenab-ı Hak bir müceddid-i din (dini yenileyen) gönderiyor..." (Barla Lahikası, 119)

Bediüzzaman Hicri 12. yüzyılın "müceddidi"nin Hazret-i Mevlana Halid, olduğunu söyler. (Barla Lahikası, 120) Risale-i Nurlar'ın da Hicri 13. yüzyıl için bir "müceddid" hükmünde olduğunu şöyle ifade eder:

"Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş... Kanaat verir ki –nass-ı hadis (hadisin açık ifadesi) ile- Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme, canlandırma) hususunda bir müceddid hükmündedir." (Barla Lahikası, 121)

Bediüzzaman Hicri 14. yüzyılın "müceddidi"nin ise Mehdi olacağını müjdelemiştir:

"Şimdi İslamlar içinde Nur-u Kuran'a muhalif haletlerin (hallerin) ekserisi o su-i kasdların ve Sevr Muahedesi (Anlaşması) gibi gaddarane muahedelerin (anlaşmaların) vahim neticeleridir. Eğer şeddeli (mim) dahi şeddeli "lamlar" gibi bir sayılsa, o vakit bin ikiyüz seksendört e-der. O tarihe Avrupa kafirleri devlet-i İslamiye'nin nurunu söndürmeğe niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un doksanüç muharebe-i meş'umesiyle (kötü savaşıyla) alem-i İslam'ın parlak nuruna muvakkat (geçici) bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resail-in-Nur şakirdleri yerine Mevlana Halid'in şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından bu ayet bu cihette onların başlarına remzen (işaretle) parmak basıyor.

Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve (mim) ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirdleri olabilir." (Şualar, Birinci Şua, s. 85)

Yukarıdaki açıklamada görüldüğü gibi Bediüzzaman, İslam aleminin üzerindeki zulüm ortamının kendisinden "bir asır sonra" ancak Mehdi vesilesi ile dağıtılacağını söylemiştir. Kendisinden bir sonraki yüzyılda yani Hicri 1400'lü yıllarda Mehdi'nin yapacağı çalışmalarla, Müslümanların büyük sıkıntılardan kurtulup feraha kavuşacaklarını açıklamıştır.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:30   #114
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
2. Mehdi ve Hz. İsa İkinci Binde Gelecektir


İmam Rabbani, Mehdi'nin Peygamberimiz (sav)'in vefatından 1000 (bin) sene geçtikten sonra ikinci binin içinde geleceğini bildirmektedir:

"Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletin, iyiliğin) aslı zuhur edip onun zilletini örte... Ve nisbet-i aliyyenin mürevvici Mehdi gelsin. Allah ondan razı olsun." (Mektubat-ı Rabbani, 1/569)

Şeriatın teyit hasletleri, milleti tecdidi bu ikinci bindedir. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın (as) Mehdi'nin (ra) bu bin içinde varoluşlarıdır. (Mektubat-ı Rabbani, 1/611)

Resulullah (sav)'in ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (sav)'ın irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. Onların pek kemalli olmaları şunun içindir ki: Şeriatın takviyesi, pek tamam tekliyle hasıl ola.

Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem'ür-rüsül Resulullah (sav.) müjdelemiştir. İsa (as) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir. (Mektubat-ı Rabbani, 1/440)

Resulullah'ın (sav) bu alemden göçü üzerinden bin küsür sene geçtikten sonra bir zaman gelir ki: Ondaki Hakikat-ı Muhammediye kendi makamından yükselir, Kabe'nin hakikatı ile müttehid olur (birleşir). İşte o zaman Hakikat-ı Muhammediye namına Hakikat-ı Ahmediye ismi hasıl olur, Yüce Sultan Ehad Zat'ın dahi mazharı olur. Her iki isimden, bir müsemma (isim verilen) tahakkuk eder ki, önce makam, Hakikat-ı Muhammediye'den yana boş kalır; taa İsa'nın (as) nuzülüne kadar böyle gider. Nihayet İsa (as) gelir; Şeriat-ı Muhammediye ile amel e-der. O zaman dahi Hakikatı İseviye kendi makamından yükselir, boş kalmış olan Hakikat-ı Muhammediye'de hüküm kılar. (Mektubat-ı Rabbani, c. 1, s. 470)

Peygamber Efendimiz'in vefatından bin sene geçtikten sonra ikinci bin yılına girilir. İmam Rabbani'nin yukarıdaki izahlarına göre ikinci bin yıl içerisinde Mehdi ve Hz. İsa gelecektir.

Celaleddin Suyuti'nin bu konudaki açıklaması ise şöyledir:

Bu ümmetin ömrü bin (1000) seneyi geçecek fakat bin beşyüz (1500) seneyi aşmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, 299; Celaleddin Suyuti'nin "El-Keşfu Fi Mücazeveti Hazin el-Ümmeti El Elfe Ellezi Dellet Aleyh el-Asar" isimli kitabından nakil)

Bu açıklamada da görüldüğü gibi Suyuti, Hicri 1000-1500 senelerine dikkat çekmiştir. O halde bu seneler Mehdi'nin çıkışı, Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar dönüşü, İslam ahlakının hakimiyeti gibi müjdelerin gerçekleşeceği dönemdir. Şu an 1400'lü yıllarda bulunduğumuz hatırlanırsa, Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşünün çok yakın olduğunu söyleyebiliriz. (En doğrusunu Allah bilir)

Bediüzaman Said Nursi de, bu müjdeyi teyid etmekte ve Hicri 1506 yılına kadar yaşanacak olaylara dikkat çekmektedir:

"... Birinci cümle, binbeşyüz (1500) makamiyle ahir zamanda bir taife-i mücahidinin (din için çalışanların, mücadele edenlerin) son zamanlarına; ve ikinci cümle, binbeşyüzaltı (1506) makam ile galibane mücahedenin tarihine işaret eder.

(...) bu tarihe kadar (1506) zahir ve aşikarane, belki galibane devam edeceğine remze (işarete) yakın ima eder." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 46)
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:31   #115
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
3. Peygamberimiz (sav) Mehdi'nin, Hicri 1400'lü Yıllarda Geleceğini Açıkça Haber Vermiştir


Peygamberimiz (sav) bir hadisinde yüzyıl başlarının önemine şöyle dikkat çekmiştir:

Dünya kurulduğundan beri her yüz (yıl)ın başında önemli bir olay olmuştur. Bir yüzün başında da Deccal çıkar ve İsa ibn-i Meryem (as) inerek onu öldürür. (İbn-i Ebi Hatem; Geleceğin Tarihi 3, s.153)

Yukarıdaki hadiste görüldüğü gibi Hz. İsa'nın yüzyıl başında çıkacağı haber verilmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav) bazı hadislerinde Mehdi'nin geliş tarihi olarak da açıkça 1400 yılını vermiştir. Bu hadislerden biri şöyledir:

İnsanlar 1400 senesinde Mehdi'nin yanında toplanacaklardır. (Risaletül Huruc-ül Mehdi, sf. 108)

Bir başka hadis-i şerifte ise Hz. Muhammed (sav) şöyle bildirmiştir:

Hicretten 1400 sene sonraki akidlerden (*) iki veya üç akid say. O vakit Mehdi-i Emin çıkar... (Esme-l Mesalik Lieyyam-il Mehdiyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd, 216)

* Bir akid on senedir.

Kitabın önceki bölümlerinde görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz (sav) hadisleriyle ahir zaman alametleri hakkında bize pek çok bilgi vermiştir. Mehdi ve Hz. İsa'nın gelişinden önce yaşanacak olayları çok detaylı olarak tarif etmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Buhari ve Müslim, Ömer ibnil Hattab ve Huzeyfe'den, İmam Ahmed ve Müslim Ebu Zeyd bin Amr bin Ahtab El Ensari'den şöyle rivayet etmişlerdir:

"Resuli Ekrem (ASM)... Bu hutbelerinde bütün olmuş ve bundan sonra olacak olan hadiseleri haber verdi, onları bize öğretti ve ezberletti." (Buhari, Müslim)

Hz. Huzeyfe bin el-Yeman (ra) da bu konuda şunları söylemiştir:

"Allah'a kasem ederim Resuli Ekrem (sas) dünyanın sonuna kadar gelecek olan fitneleri ve o fitneleri çıkaran reisleri ta üç yüzden daha fazla kimseleri bize isimleriyle, babalarının isimleriyle ve kabilelerinin isimleriyle haber verdi." (Ebu Davud)

Peygamberimiz (sav)'den bize ulaşan bu haberlerin her birinin birbiri ardısıra gerçekleşmiş ve halen de gerçekleşmeye devam ediyor olması, içinde bulunduğumuz dönemin ahir zaman olduğu konusuna kesinlik getirmektedir. (En doğrusunu Allah bilir) Nitekim Peygamberimiz (sav)'in Mehdi'nin çıkış tarihi olarak hadislerinde açıkça 1400 tarihini vermesi de bu alametleri bir kez daha teyid etmektedir. O halde Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez dönüşü de Allah'ın izniyle çok yakındır.


dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:31   #116
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
4. Bediüzzaman'a Göre Mehdi 1400'lü Yıllarda Görev Yapacaktır


Bediüzzaman'ın da, farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Mehdi'nin geliş zamanı olarak Hicri 14. yüzyılın başlarına işaret edilmiştir. Üstad bir sözünde, Mehdi'nin Asr-ı Saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle belirtmektedir:

"İstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler." (Sözler, 318)

Üstad'ın ifadesinde belirttiği, "sahabe döneminden 1400 sene sonrası" Hicri 14. asrın başlarına, yani Miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.

Bediüzzaman, Hicri 1327'de Şam'da Emevi Camii'nde on bin kişiye verdiği hutbesinde, Hicri 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele zamanlarına dikkat çekmektedir. Bediüzzaman, Mehdi'nin göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:

"Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına (kaderine) nazar eden (göz atan) Hutbe-i Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah yarım asır sonra onları darmadağın edecek." (Hutbe-i Şamiye, 25)

Şam'da yaptığı bu konuşmada, Hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere dikkat çekerek, Mehdi'nin göreve başlamasının bu tarihten 30-40 yıl sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise Hicri 1401-1411, Miladi olarak da 1980-1990 yılları arasıdır.

Yine aynı konuşmanın devamında Üstad, Mehdi'nin, inkarcı fikir sistemini fen, ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını bildirmiştir. Bu da Hicri 1421, yani Miladi 2001 senesi demektir.

"Evet şimdi (1371) olmasa da otuz-kırk (30-40) sene sonra...

Fen: Müspet ilimler, biyoloji, fizik, kimya vs.

Hakiki marifet: Hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi.

Medeniyetin mehasini: Medeniyetin iyiliklerini

O üç kuvvetle donatıp gerekli ihtiyacını karşılayıp o dokuz engelleri yenip dağıtmak için,

Taharri-i hakikat meyelanı: Hakikati araştırma meyli

Muhabbet-i insaniyeyi: İnsan sevgisini.

O dokuz düşman sınıfının cephesine göndermiş, inşaAllah yarım asır sonra (50 sene) onları darmadağın eder."

1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001)

Bediüzzaman Hicri 1400 yılı başlarında Mehdi'nin inkarcı felsefe ile mücadeleye başlaması zamanına, 1401-1411 = 1981-1991 yılları arası fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunlarla mücadelesine ve inkarcı felsefeyi fikren darmadağın edeceği tarih olarak da Hicri 1421 = Miladi 2001 yılına dikkat çekmektedir. Bediüzzaman'ın ahir zamanla ilgili bir diğer açıklaması da şöyledir:

"Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak." (Hutbe-i Şamiye, 23)

Fecir: Tan yerinin ağarması, Güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti

Fecr-i Kazib: Sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık.

Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'den sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma

1371 + 30 = 1401 = 1981

1371 + 40 = 1411 = 1991

Bediüzzaman İslam ahlakının dünyaya tekrar hakim olmasını Güneş'in doğuşuna benzetir. Güneş'in battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, İslam ahlakının da dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret eder. Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle ise bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir.

Buna göre Hakkın karşısındaki batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve materyalist felsefenin dağıtılmaya başlamasının 1981-1991 yıllarında, fikren tam anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir. (En doğrusunu Allah bilir)

"Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, 57)

Bediüzzaman Said Nursi, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat" diyerek Mehdi'nin kendi döneminde henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman Hicri 13. asırda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır olan Hicri 14. asır Mehdi'nin çıkış zamanıdır.

Bediüzzaman'ın Risale-i Nur Külliyatı'nda, Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili tarih verdiği başka açıklamaları da mevcuttur:

"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." (Tevbe Suresi, 32) ayetindeki "...Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." cümlesi hakkında Bediüzzaman şöyle demektedir:

"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri olabilir." (Şualar, 605)

Bu ayetin ebced değeri ise Hicri 1424 yani Miladi 2004'tür. Bu tarih de, Mehdi önderliğinde İslam ahlakının hakimiyeti devrelerine işaret etmektedir.

Bediüzzaman "...inkar edenlerin velileri ise tağut'tur..." (Bakara Suresi, 257) ayetindeki "tağut" (batıl fikir sistemi) kelimesinin ebced değerini 1417 (Miladi olarak 1997) olarak vermekte ve bu tarihte "tağut"un kendi içinde çöküş yaşayacağını bildirmektedir.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:31   #117
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
. Kuran'da Ahir Zaman ile İlgili Diğer Bazı Bilgiler


Kuran müminlerin hayatlarının tüm alanlarını kapsayan, her hükmün eksiksiz yer aldığı Allah'ın eşsiz kitabıdır. Kuran'ın en büyük mucizelerinden biri, ilk vahyin inmesinden bu yana, her asırda yaşayan tüm Müslümanların, Kuran'ın kendi asırlarının tüm ihtiyaçlarını çözdüğünü görmeleridir.

Kuran'da, özellikle peygamber kıssalarında ahir zamana bakan işari manada ayetler bulunmaktadır. Bu kıssalar üzerinde düşünüldüğünde günümüzdeki olaylara işaret eden çok önemli sırlar bulmak mümkündür. Allah Kuran'da müminleri kıssalar üzerinde düşünmeye teşvik eder:

Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kuran) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin çeşitli biçimlerde açıklaması ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yusuf Suresi, 111)

Kuran her asra hükmeden bir kitaptır ve ayetlerin birçoğunda birden fazla anlam yüklü olabilmektedir. Ayetlerdeki işaretler de bunun açık delillerindendir. Kuran'da, Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan olaylar anlatıldığı gibi, ahir zamandaki olaylar da işari olarak haber verilmektedir. Ayetlerde Peygamberimiz (sav) döneminde müminlerin yaptıkları mücadele, adaletli uygulamalar ve yaşantıları bildirilirken, aynı zamanda tüm asırlara yönelik öğütler de bulunmaktadır. Her bir ayet, dikkatli okuyanlar için katlanmış anlamlar içermekte, ayetlerde insanların ihtiyaç duydukları herşey açıklanmaktadır.

Bir ayette Kuran'ın bu özelliği "... Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik." (Nahl Suresi, 89) şeklinde bildirilir. Pek çok ayette de Kuran'daki örnekler üzerinde düşünmemiz ve onlardan ibretler çıkarmamız öğütlenmektedir. Allah, Kuran ayetleri üzerine düşünmeyi emrettiği ayetlerden birkaçında şöyle buyurmaktadır:

Andolsun, bu Kuran'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 89)

Andolsun, Biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik. (Zümer Suresi, 27)

İslam ahlakının dünyaya hakim olması, Peygamber Efendimiz (sav)'in vefatından sonra kıyamete kadar gerçekleşecek olan ahir zaman alametlerinin en önemlilerinden biridir.

Kuran-ı Kerim'de, Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar döneceğine dair delilleri önceki bölümlerde detaylı olarak gördük. Bu açık delillerin yanısıra Kuran'da ahir zaman, Mehdi ve Kuran ahlakının dünyada hakim olması hakkında da pek çok işari manada ayet bulunmaktadır. Kuran'da Müslümanların İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılacaklarının haber verildiği ayetlerden birisi Nur Suresi'ndedir:

Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Peygamber Efendimiz (sav)'in de, ahir zaman konusuna Kuran'da işaret olduğunu bildiren çeşitli hadisleri vardır:

Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)

Görüldüğü gibi bu hadis, Kuran'da yer alan Hz. Zülkarneyn ve Hz. Süleyman kıssalarını, Mehdi konusuyla bağlantılı olarak incelememize işaret etmektedir.

Aşağıdaki hadislerle de Kehf ve Talut kıssalarında ahir zamana bakan çok önemli işaretler olduğu haber verilmektedir. Peygamber Efendimiz (sav)'in, ahir zaman ve Mehdi ile ilgili hadislerini burada verilen örneklerde de görüldüğü gibi özellikle Kuran kıssalarıyla bağlantı kurarak anlatması, söylediğimiz meseleye çok kuvvetli bir delil teşkil etmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

Ashab-ı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır. (Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 59)

Mehdi'nin yardımcılarının sayısı Talut ile nehri geçenler kadardır. (Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)

Bu bakış açısıyla incelendiğinde Kuran'da İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı bir dönemin varlığına işaret eden birçok ayet olduğu görülmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. Ahir Zaman ve Dabbetü'l-Arz, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık) Ayetlerdeki gerçekleşecek olan olaylarla ilgili işaretlerin yanısıra, bu olayların tarihlerine yönelik işaretler de bulunmaktadır.

Bu tarihler çeşitli hesap yöntemleriyle tespit edilmektedir. Bu yöntemlerin başında ise ebced hesabı gelir. Bu hesap yöntemi, çok eski tarihlere kadar uzanan ve daha henüz Kuran indirilmeden önce kullanımı çok yaygın olan bir yazım şeklidir. Eski dönemlerden beri, tüm olaylar, harflere rakam değeri verilerek yazılır ve böylece her olayın tarihi de kayda geçilmiş olurdu. Bu tarihler, kullanılan her harfin özel rakam değerlerinin toplanmasıyla elde ediliyordu.

Geçmişteki bazı İslam alimleri, ebced yöntemi ile ayetlere bakarak pek çok olayın tarihini önceden tahmin etmişlerdir. Bugün de Kuran'da geçen bazı ayetlere bakıldığında, bu ayetlerin anlamlarına uygun birtakım tarihlere denk geldiğini görürüz. Ve bu ayetlerde bahsedilen olayların ebced hesaplarıyla elde edilen tarihlerde gerçekleştiğini gördüğümüzde ise, söz konusu ayetlerde olaya ilişkin gizli bir işaret bulunabileceğini anlarız. (En doğrusunu Allah bilir)

İlerleyen sayfalarda bazı ayetlerin içindeki ilgili bölümlerinin ebced hesaplarını vereceğiz. Bu ebcedlerin hesaplandığı ayetlerin anlam açısından içeriklerine bakıldığında, belirli tarihlere yönelik önemli işaretler olduğu fark edilebilir.

Andolsun Kitap Eehlinden ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü o da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)

"... Kitap Ehlinden ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur..."
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:33   #118
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
Hz. İsa'yı Nasıl Tanıyabiliriz?


Samimi iman sahiplerinin Hz. İsa'yı tanıması son derece kolay olacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi İsa Peygamber, alametlerinden hemen tanınacaktır. Sahip olduğu üstün akıl ve hikmetle diğer insanlardan ayrılacaktır. Tanınmak için hiçbir ispata gerek duymadan tanınabilecektir. Kısacası Hz. İsa yaptığı işlerle kendisini tanıtacaktır. İnkarcı sistemleri, din ahlakından uzaklaştıran ideolojileri fikri bir mücadele ile yenecektir. Vahiyle hareket eden bir peygamber olduğu için, kolaylıkla insanları din ahlakından uzaklaştırmak isteyen kişilerin sistemlerini etkisiz hale getirecek, kurulan düzenleri bozacak, tuzaklarını geçersiz kılacaktır.

Ayrıca yeryüzüne ilk gelişinde olduğu gibi ikinci kez gelişinde de Allah'ın izniyle pek çok mucizesi olacaktır. Tüm insanlara Allah'ın dininin hak olduğunu gösterecek, üstün gelecek olanların her zaman için Allah'ın taraftarları olduğunu kanıtlayacaktır. Rabbimiz'in "Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır." (Maide Suresi, 56) ayetinin tecelli etmesine vesile olacaktır.

Ayrıca Hz. İsa, yeryüzünde hiçbir akrabası ve tanıyanı olmamasıyla tanınacaktır. Onu, mesih olduğunu iddia eden sahte kişilerden ayıran en önemli farklılıklardan biri dünya üzerinde annesi, babası, herhangi bir akrabası, arkadaşı, tanıyanı olmaması olacaktır.

Kitabın önceki bölümlerinde de açıkladığımız gibi Hz. İsa Allah'ın "Ol" emriyle babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah, Hz. İsa'nın bu durumunu Kuran'da Hz. Adem'in yaratılışına benzetmekte ve şöyle buyurmaktadır:

Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)

Ayette de belirtildiği gibi Allah Hz. Adem'e "Ol" demiştir ve Hz. Adem yaratılmıştır. İşte Hz. İsa'nın ilk yaratılışı da Allah'ın "Ol" demesiyle gerçekleşmiştir. Hz. Adem'in anne ve babası yoktur, Hz. İsa'nın ilk dünyaya gelişinde ise sadece annesi Hz. Meryem vardır; fakat yeryüzüne yeniden geleceği ikinci seferde onun annesi de hayatta olmayacaktır. Aradan yüzyıllar geçtikten sonra bilinen hiçbir akrabası olmadan yeryüzünde bulunacaktır.

Kuşkusuz bu sayede Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gelişinde, onun Hz. İsa olduğundan şüphe edilebilecek bir durum oluşmayacaktır. Bu yüzden Hz. İsa'yı sahte mesihlik iddiasında bulunan kimselerden ayırmak son derece kolay olacaktır. Çünkü tüm çocukluğu insanlar arasında geçmiş, çok sayıda çocukluk resmine sahip, kendisini küçüklüğünden itibaren tanıyan sayısız kişiye sahip bir insanın Hz. İsa olduğunu iddia etmesi son derece mantıksızdır.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:33   #119
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
DİN ALLAH KATINDA İSLAM'DIR


Tarih boyunca çeşitli kavimlere peygamberler gönderilmiştir. Allah'ın elçileri, gönderildikleri kavimleri doğru yola davet etmişler ve onlara hak dini tebliğ etmişlerdir. Bugün ise insanlar, geçmişte elçilerle beraber birbirinden farklı birçok dinin gönderildiğini düşünmektedirler. Oysa bu son derece yanlış bir düşüncedir. Çünkü Allah'ın farklı dönemlerde farklı kavimlere gönderdiği din aslında tektir. Örneğin Hz. İsa, kendinden önceki dinin bazı yasaklarını kaldırmıştır. Ama temelde Allah'ın gönderdiği dinler arasında çok büyük farklılıklar yoktur. Geçmiş peygamberlere gönderilen de, Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya vahyedilen de ve hatta son peygamber olan Hz. Muhammed (sav)'e indirilen de aynı dindir. Bu gerçeği haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 84-85)

Ayette bildirildiği gibi Allah'ın insanlara gönderdiği hak din İslam'dır. Kuran'dan anladığımız, tüm peygamberlerin ortak bir dini kavimlerine tebliğ ettikleridir.

Bir başka ayette ise "... size din olarak İslam'ı seçip-beğendim..." (Maide Suresi, 3) buyrulmaktadır. Allah Kendi katında seçip beğendiği bu dini zaman içinde tüm kavimlere göndermiş ve elçileri aracılığıyla tüm insanları uyarmıştır. Hak dinin tebliğ edildiği her insan, Allah'ın elçileri aracılığıyla davet ettiği bu dine uymakla yükümlü tutulmuştur.

Ancak kendilerine hak dini tebliğ eden elçiler geldiğinde bazı kavimler onlara uymuş, bazıları ise inkar etmişlerdir. Bir kısmı da peygamberin ölümünden bir süre sonra dejenerasyon yaşamış ve hak dini terk ederek birtakım sapkın inançlara yönelmişlerdir. Bu gerçek Kuran'da şöyle haber verilmektedir:

Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 19)

Kendilerine gelen dinden kopup uzaklaştığı bildirilen kavimlerden biri İsrailoğulları'dır. Kuran'da haber verildiğine göre Allah, İsrailoğulları'na birçok peygamber göndermiş ve onlara hak dini tebliğ ettirmiştir. Ancak onlar her seferinde peygambere baş kaldırmış veya peygamberin ölümünün ardından hak dini bozup, sapkın bir inanca dönüştürmüşlerdir. Hatta Kuran'da Hz. Musa henüz hayattayken, aralarından kısa bir süreliğine ayrıldığında dahi, İsrailoğulları'nın putlara tapmaya yöneldikleri haber verilmiştir. (Taha Suresi, 83-94) Hz. Musa'nın arkasından da hak dinden uzaklaşıp sapkın bir yola giren İsrailoğulları'nı uyarıp korkutması için Allah, çeşitli peygamberler göndermiştir. Bunlardan birisi de Hz. İsa'dır.

Hz. İsa, yaşamı boyunca İsrailoğulları'nı, Allah'ın indirdiği dinin aslını yaşamaya ve samimi birer kul olmaya çağırmıştır. Onlara, tahrif edilmiş olan Tevrat'ın gerçek hükümlerini doğrulayan İncil'i öğretmiştir. Hak dini dejenere etmiş hahamların, kalıplaşmış ve tekdüzeleşmiş öğretilerini eleştirmiştir. Onların çıkar elde etmek için dine dahil ettikleri kuralları ortadan kaldırmıştır. Tüm insanları Allah'ın birliğine, gerçek samimiyete ve güzel ahlakı yaşamaya çağırmıştır. Bu gerçeği Allah bize Kuran'da şöyle bildirmektedir:

"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (Al-i İmran Suresi, 50)

Ancak Hz. İsa'nın dünyadan ayrılmasından bir müddet sonra, bu kez onu kabul eden İseviler dinlerini dejenere etmeye başlamış ve putperest birtakım inançlardan etkilenerek İncil'de yer almadığı halde, "teslis" (Baba, oğul ve kutsal ruh) inancını ortaya atmış, "Hıristiyanlık" adı altında, bambaşka bir din yaşamaya başlamışlardır. Bugün dünya nüfusunun dörtte birine hakim olan ve bir anlamda dünyaya yön veren bu dinin öğreticisi her ne kadar Hz. İsa olarak bilinse de, bu doğru değildir. Hz. İsa'nın getirdiği hak din, tahrif edilmiştir. Bugün elimize ulaşabilen İnciller ise, Hz. İsa'dan çok uzun seneler sonra kimliği belirsiz kişiler tarafından yazılmış ve sonraki dönemlerde yaşamış olan tarihçiler tarafından toparlanmıştır. Dolayısıyla Hıristiyanlık, Allah'ın Hz. İsa'ya indirdiği hak dinden tamamen uzaklaşmıştır.

Allah, Hz. İsa'nın ardından hak dini yeniden tüm dünyaya tebliğ etmesi için, başka bir kavim içinden bir peygamber göndermiş ve ona kıyamete kadar hiçbir şekilde bozulmayacağını vaat ettiği hak kitabı indirmiştir. Allah'ın insanlar için seçip beğendiği dini yeryüzüne tebliğ etmek için gönderdiği bu son peygamber Hz. Muhammed (sav), ona vahyettiği kitap ise Kuran'dır. Kuran tüm insanlığa gönderilmiş, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm ülkelerdeki insanların sorumlu olduğu ve hesap günü sorguya çekilecekleri kitaptır. Özellikle günümüzde gelişen teknoloji ile tüm dünya ülkeleri birleşmiş ve bir anlamda tek kavim halini almışlardır. Bu yüzden bugün dünya üzerinde Kuran'ın varlığından haberdar olmayan, onunla bildirilen İslam'ı tanımayan insan yok gibidir. Ancak tüm bunlara rağmen dünya insanlarının yalnızca belli bir kısmı Kuran'a iman etmektedir. Ona iman edenlerin büyük bir kısmı da Kuran'da bildirilen hak dini gereği gibi yaşamamaktadır.

İşte bu çarpık durumun düzeltilmesi için, Hz. İsa'nın dünyaya bir kez daha gelmesi ve insanları hak kitap olan Kuran'a çağırması beklenmektedir. Bu, Allah'ın Kuran'da Müslümanlara vaat ettiği bir müjdedir. Hz. İsa, ilerleyen bölümlerde de görüleceği gibi, Allah katına ölmeden yükseltilmiştir. Ve bir zaman sonra tekrar gelerek İslam Dinini yeryüzüne hakim edeceği bildirilmektedir. Tüm Hıristiyan ve Müslüman alemi, yüzyıllardır bu kutlu misafiri karşılamak ve tarihte ona karşı işlenen hataları bir kez daha tekrarlamamak için hazırlık yapmaktadır.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:33   #120
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İsa (a.s)
ZORLUK İÇİNDE OLAN KAVİMLERİN "KURTARICI" İSTEMELERİ


Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)

Kuran'ı okuduğumuz zaman, Allah'ın elçi gönderdiği bölgelerde, elçinin gelişinden önce toplumsal ve ahlaki açıdan büyük bir çöküntü yaşandığını görürüz. Elçinin gelişiyle birlikte ise, onun izinden giden insanlar dinin getirdiği bolluk, bereket ve huzuru yaşarlarken, elçiden sonraki dönemlerde insanların bir kısmı bu ortamdan dolayı azgınlaşmış, gittikçe dinden uzaklaşarak inkara yönelmişlerdir. Allah'tan başka ilahlar edinerek kendilerine zulmetmiş, yine kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlamışlardır.

Allah, Meryem Suresi'nde elçilerin Allah'a olan bağlılıklarından, samimiyetlerinden ve ihlaslarından bahsettikten sonra, onlardan sonra gelen toplulukların bu inançlarını tamamen kaybettiklerini haber verir. Bu insanlar şehvetlerine kapılmış ve ahlaki esaslara olan tüm duyarlılıklarını kaybetmişlerdir. Bu kişilerle ilgili olarak ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)un soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar. Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. (Meryem Suresi, 58-59)

Allah Kendi dininden uzaklaşan, neden yaratıldıklarını, kendilerini Yaratana karşı olan sorumluluklarını hiç düşünmeyen bu insanları çeşitli felaketlerle uyarmıştır. Bu yaptıklarının karşılığı olarak onlara olan nimetini değiştirmiş, "Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..." (Taha Suresi, 124) ayeti gereği sıkıntılı ve zorlu bir hayat vermiştir.

Allah "sıkıntılı geçim"i, imanlarından sonra küfre sapan bu halklara çok farklı şekillerde yaşatmıştır. Mallarda ve ürünlerde yaşanan bir kıtlık, bereketsizlik, ahlaki dejenerasyon ve çöküntünün getirdiği manevi sıkıntı, siyasi istikrarsızlıktan doğan ekonomik ve toplumsal sorunlar bunlardan sadece birkaçıdır.

Bu insanlar, üstünlüğü elinde tutan dinsiz sistemler yüzünden de, türlü baskı ve eziyetlere maruz kalmışlardır. Kuran'da bu tür adaletsiz zulüm sistemine örnek olarak Firavun dönemi verilir. Firavun çok ihtişamlı bir zenginlik ve bolluk içinde yaşarken, halkına çok büyük eziyetler yapmış, bozgunculuk çıkarmıştır. Bu durum bir ayette şöyle haber verilir:

Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. (Kasas Suresi, 4)

Ekonomik ve toplumsal sorunların yaşandığı, adaletsiz bir yönetimin hakim olduğu bu tip dönemlerde, insanlar her zaman için bir kurtarıcının ihtiyacını duyarlar. Bu kurtarıcı, içinde yaşadıkları mevcut sistemin olumsuz yönlerini düzeltecek, adaleti, barışı, güvenliği sağlayacak ve kendilerini doğru yola çıkaracaktır.

İsrailoğulları da Hz. Musa'dan sonra aynı zorluklarla, zalim yöneticilerle karşı karşıya kalmış, çok büyük zulümler görmüşlerdir. Yurtlarından çıkarılmış, evlerinden sürülmüş ve içinde bulundukları bu durumdan kendilerini ne şirk koştukları ilahlarının ne mallarının ne de atalarının kurtaramayacaklarını anlamışlardır. Bunun sonucunda da Allah'tan bu zalim yönetime karşı mücadele etmek için bir yönetici istemişlerdir. Allah onların bu dualarına cevap vermiş, onlara yönetici olarak Talut'u göndermiştir. Bakara Suresi'nde şöyle buyrulmaktadır:

Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir. (Bakara Suresi, 246)
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi