![]() |
#1 |
![]() HERŞEYİN ÇİFT YARATILDIĞI YARATILIŞ MUCİZESİ ALPERENGÜRBÜZER Her şey zıddıyla bilinir sözü yaratılışın çiftler üzerine kurulduğunun bir göstergesi. Zaten yaratılan her şey çift yaratılmış. Dahası on sekiz bin âlemde nice bilmediğimiz çiftler söz konusudur. Üstelik her bir çiftin manyetik etkileşimi sonucu fezada gerçekleşen bir takım gürültüleri işitmiyoruz da. Biz sadece bu gürültü kıyametinden uzak bir halde başımızı semaya çevirdiğimizde sonsuzluğun sahibi olan Allah'ın mükemmel sanatını seyre dalıyoruz. Kaldı ki Yüce Rabbimiz çok öncesinden Kur’an-ı Mucizül Beyanda; ‘O Allah ki, her şeyden münezzehtir. Arzın bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha nice bilmediklerinizden bütün çiftleri yaratmıştır’ (Yasin suresi, 36) diye beyan buyurup, bütün pozitivist bilim dünyasına ışık vermişte. Sinir hücrelerinin dış yüzeyi pozitif ve iç yüzeyi ise negatif elektron yüklü olmak bakımdan çift teşkil ederler. Yani bir sinir hücresi takriben 60–70 mili volt elektrik akımıyla iletişim sağlamaktadır. Düşünebiliyor musunuz volt’un binde birine tekabül eden bir elektrik akımı sinir hücresinin eşik değerini aşan sinyaller karşısında ya evet, ya da hayır şeklinde karşılık bulmakta. Nitekim sinir hücreleri herhangi bir yerden gelen bir mesajla uyarılma durumu söz konusu olmadığı zaman her zaman nötr haldedir. Ne zamanki uyarılıp stabil halden aktif hale geçerse, işte o an sodyum iyonlarının hücre zarından iç kısma doğru akın yaptıkları gözlemlenmiştir. Böylece bu durumda uyarılan nokta negatifleşecektir. Bir anlamda iç ve dışın birbirine zıt bir tarzda iyonlaşması sayesinde elektrik akımı meydana gelip, oluşan bu akım sinir hücresinin dendrit’inden aksona doğru akmasının akabinde çevreye doğru yayılacaktır. Derken çevreye yayılan elektrik akımı kasların kasılmasına veya gevşemesine işlerlik kazandıracaktır. Fakat uyarılma modu geçince ister istemez iyon alışverişi ters istikamette döngüye gireceğinden bu sefer potasyumun hücre içerisine alınması, sodyum iyonlarının ise dışarı tahliyesi gerçekleşip eski konumuna kavuşacaktır. Bazı durumlarda var ki; bir sinir hücresi uyarılmasına rağmen faaliyeti durdurulamıyorsa söz konusu hücrenin faaliyetine son verilip istirahata çektirilebilir de. Anlaşılan sinir sisteminin faaliyetleri olmak veya olmamak denen çift kutup eksen üzerinde cereyan etmekte. Belli ki ortada olmak veya olmamak, “ya hep, ya hiç” kanunlarına tabii bir durum var. Dinamik kanun kâinatın hareketinde olduğu gibi madde de kendisini gösterebiliyor. Değim yerindeyse elektrik yüklü parçacıklarıyla sürekli hareket halinde adeta hayata merhaba diyor. Genellikle metallerin magma akımları meydana geldiği ağırlıkta bir görüş hâkimdir. Bilindiği üzere maddeler iletkenlik yönünden metal ve ametal diye tasnif edilirler. Metaller elektriği iletip ametaller ise iletmezler. Dolayısıyla atomları bir arada tutan metalik bağ üçüncü kuvvet olarak tezahür eder. Fakat canlı âlemde sinir hücreleri hariç asla metalik bağ söz konusu değildir. Anlaşılan bu durum maddeye has olgu olup sadece pozitif yüklü atomlar arasında çekim kuvvetine yönelik bir faktördür. Belli ki çekim kanunundan amaç daha çok elektrik yüklü atomlar arasındaki mesafeyi korumaya yönelik gaye içindir. Şayet canlı organizma metallerden yapılsaydı büyüme, çoğalma gibi birçok biyolojik faaliyetlerin yürütülmesinde birtakım güçlüklerin çıkması kaçınılmaz olacaktı. Zira Biyoloji bilim dalı bitki, hayvan ve insan anatomisini üreme yönünden incelerken karşısına dişi ve erkek türleri çıkar hep. Keza bir fizikçi mıknatısın pozitif ve negatif kutupları kuvvet çizgileri bakımdan manyetik çift teşkil etmesinden hareketle atomu incelerken ya da elektriği analiz yine ederken artı (+) ve eksi (-) kutupta yer alan elektron denen çiftlerle karşılaşır. Bu çiftler ya üçüncü kuvvet iyonik bağ oluştururlar, ya da dördüncü ve son kuvvet diyebileceğimiz kovalent birliktelik şeklinde sahne alır. Malum iyonik bağ oluşurken uzaktan etkiyen kuvvetlerle elektronlar yörüngesinden çıkıp transfer olabiliyorlar. Fakat kovalent bağda tam tersi dışarıdan herhangi bir etkiye maruz kalmaya gerek kalmadan yörüngesinde elektron atomunu tutma becerisini sergileyebiliyor. Yani kovalent bağla birlikte komşu atomlar arasında ikili çiftler, ya da üçlü çiftler halde asal gaz karakterine dönüşerek kararlı ortak bağ oluştururlar. Bu yüzden Kimya dersinde hocalarımız elementlerin periyodik tablodaki konumu veya atomların dizilişini yapısal olarak formüle ederken şayet bir atom çift elektron çifti ile bağ kurmuşsa bir çizgi, üç elektron çifti ile ilişki kurmuşsa üç çizgi ile gösterirler. Anlaşılan atomlar eşlerini seçme yönünden de çok hüner sahibi olup, bu durum kimya dilinde bağ enerjisi olarak tarif edilir. Demek ki tabiatta birçok etkileşim hiçbir şekilde evrim geçirmeden daha önceden var olan elektro manyetik sistem, yer çekimi kanunu ve nükleer kuvvetler diye tanımlanan üç tip kuvvet kanunun kontrolünde gerçekleşiyormuş. Hatta atmosferdeki iyon yoğunluğu hava şartlarına göre insan üzerinde bir takım etkileri olduğu söylenilmektedir. Mesela şimşekler çakmadan evvel hava içerisinde iyon yoğunluğunun had safhaya ulaşmasıyla birlikte ortaya çıkan pozitif yüklü iyonlar insanları olumsuz bir hale sürükleyebiliyor. Fakat ardından yağan rahmet yağmurları ortamda negatif iyonların çoğalmasına vesile olup insanlar üzerindeki stres halin yerini rahatlamaya bıraktığı gözlemlenmiştir. Demek ki iyonosfer ile yer arasındaki gerilim farkının doğurduğu iyon akışı göz ardı edilecek bir husus değilmiş. Nitekim zariyat süresinin; “Ardından bir yükü, ağırlığı yüklenenlere” ayetinde geçen yükü ibaresi gerek güneşten salınan güneş rüzgârları denen elektrik yüklü parçacıklar, gerek yağmur yüklü bulutlar, gerek elektrik yükü, gerekse gebe kalmış tüm canlılar, hemen hemen A’dan Z’ye her türden yüklü olan her ne varsa ona yorumlanabilir niteliktedir. Dahası ortada hiçbir sebep yokken aynı elektrik yüklerin birbirini itmesi, zıt yüklerin ise birbirini çekmesi bilinen bir gerçek olmasına rağmen yine de tam manasıyla izah edemiyoruz. Hatta herhangi bir merkez etrafında dönen bir cismin santrifüj kuvvetle uzaklaşmasını ya da zıt işaretli olanların birbirini çekmesini maddenin birer tipik özelliği der geçiştiririz, oysa elektrik yüklerin her biri emir almışlar emrin gereğini yapıyorlar demeye her nedense dilimiz varmaz. Bilindiği üzere Fransız Otto Von Guericke, sürtünme etkisiyle ilk elektrik makineyi yapan bilim adamıdır. Hatta 1800 yılında ilk bataryayı buldu. Bu yüzden o gün bugündür adıyla müsemma elektrik gerilimine volt demekteyiz. İyi ki de bulmuş, insanlık böylece aydınlığa kavuşuverdi. Aslında elektrik olayı daha çok karşılıklı kuvvetlerin etkisiyle atomdan atoma geçen elektronlu yükler olarak bilinip, halk diliyle cereyan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu cereyan sayesinde fabrika çarkları dönmekte, evlerimiz ise hem ısınır hem de aydınlanıverir. Yüce Rabbimiz bu yüzden; “Üstünüze dumansız bir alev ve bakır salıverilir de ne yapsanız kurtulamazsınız”(Rahman, 35) beyan buyurmakta. Burada “bakır” ister istemez elektriği, “kurtulamazsanız” ibaresi de elektrik çarpması olsa gerektir. İşte bu dumansız alev gerektiğinde büyük bir nimet, gerektiğinde ise felaket kaynağı olabiliyor. Çünkü her şey çift olması hasebiyle hayat acı ve tatlılarla yüklü konumda. Dolayısıyla O’nun lütfü de hoş, kahrı da hoş demek en doğrusu. Hakeza nefislerimizde taşıdığımız zıt karakterlerde bir tür dizayn edilmiş çift örneklerdir. Nitekim Mevlana; ‘İnsan ruhunu emdiren iki kuvvet olduğunu, birinci kuvvetin şeytani ve nefsi, ikincinin ise melek-i kuvvetler’ olduğunu buyurmakla meleki ilhamlara kulak veren insanoğlu iyiye yönelecek, şeytani telkinlere eğilim gösterenler ise kötülük karakterler sergileyeceklerdir. Bu yüzden şair haklı olarak; ‘Oluklar çift, birinden nur diğerinden kir akar’ demiş. Velhasıl; Nobel ödülü kazanan çiftler teorisi, yukarıda zikredilen ayette gizlidir. Vesselam. http://www.facebook.com/pages/Selim-...70156429678799
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|