03-22-2014, 17:23 | #1 |
HEVANIN EGEMENLİĞİ (Ramazan Kayan)
HEVANIN EGEMENLİĞİ İnsanın hüsranı, toplumun helakı, hakimiyet hevanın eline geçince başlar… İnsanın bozulmasına yol açan bütün olumsuz içsel etkenlere ise heva diyoruz… İstek, tutku, nefsin arzu ve hevesi, şehvete yönelik şiddetli eğilimi bu kapsamda görebiliriz… Vahyi ölçü almayan, Allah’ı razı etmeyi amaç edinmeyen her türlü tutum ve davranış hevanın habercisidir… Benliğini vahye tabi kılmayan, arzularının güdümüne kendini kaptıran herkes hevanın hedefindedir… Hevanın egemenliğinde ölçü, kural, kriter, değer yoktur; sadece çıkar, haz, israf ve isyan vardır… Hevaya yönelmek, haktan yüz çevirmektir… Şayet bir yerde heva hakimse orada haksızlık ve hukuksuzluk kaçınılmazdır… O zeminde doğru ve geçerli tek şey arzuların tatminidir… Heva, sonuna kadar hazlarını konuşturmaktır… Zevklerini harekete geçirmektir… Yeni literatürde hedonizmin diğer adıdır… Hatta, hedonizmin, pragmatizmin, opürtinizmin, egoizmin, sekülerizmin, narsizmin döl yatağı hevaizmdir… Tüm cahili yapıların referansı hevadır… Tüm kötülüklerin adresi hevadır… Bu bakımdan Batı, kocaman ve kocamış bir heva imparatorluğudur… O dünyanın artık hayrı yok sadece hazzı var… Epikür felsefe, hedonist duygular, “ye, iç, eğlen, seviş” modunda, hayatı manasızlaştırıyor… Beyinleri midelerine ve cinselliğe indirgenmiş, mide ve haz medeniyetinin çocukları, hevanın esaretinde ve sefaletinde çırpınıyorlar… Sınırsız hazların zararı topyekun insanlığın geleceğini tehdit ediyor… Haşarı, asi ve şımarık nesiller hiçbir kural, değer, ölçü tanımıyor… Daha doğrusu kendini tanımıyor, fıtratıyla zıtlaşıyor, Rabbine ters düşüyor… Hayatın esas gayesini zevk olarak belirleyen bu öğreti, insanı sürekli öğütüyor, değerleri örseliyor… Profan yaşam, popüler kültür aşkın olanı dışlıyor… Hazzın esiri, zevkin zebunu, tadın tabisi kişiler zamanla kimliksiz, kemiksiz bir kulvara kayıyorlar… Hevasını putlaştıran; içgüdülerin kulu, iştahın kölesi, şehvetin esiri olmaktan nasıl kurtulabilir? Huşudan kopup ruhlarına işkence edenler, hazlarını tatmin ile bedenlerini oyalama yoluna gidiyorlar… Kışkırtılan anlık hazlar nice günahların tetikleyicisi… Her şey zevk almak, keyif çatmak için… Dostluklar, kardeşlikler, komşuluklar, akrabalıklar, ilişkiler, yaklaşımlar, evlilikler, sanat, kültür, spor, siyaset, eğitim anlamını, ruhunu, özünü yitirdi… Hiçbir şey kalıcı değil, köklü değil… Günübirlik zevkler, anlık hazlar belirleyici ve sürükleyici… Dolayısıyla hayatın hayrı ve bereketi kalmadı… Zevkler konuşuluyor, renkler tartışılıyor, yaşamın ahengi gitti… Bu gidişatın sonunda başlayacak “ah”ları ve “vah”ları kimse duymak istemiyor… Heva kapısından girmek kolay, çıkmak ise zor… Heva ile heba olan hayatlar… Helak olan kuşaklar… Heder olan halklar… Tüm bunlar neyin habercisi? Hevaya takılı kalanların dava diye bir derdi kalır mı? Heva sahipleri hakikatin şahitliğini sürdüremezler… Hakikat ve hidayet yoluna örülen duvardır, heva… Heva hüdaya mesafe koymaktır… Gayrı meşruya çağrı yapmaktır… Başlangıçta hevalarına tabi olanlar, zamanla tapınmaya başlarlar… Ve şeytan hevacılara yaptıklarını hoş gösterir… Artık vahyi hesaba katmayanların hayatlarındaki vehamet ve vahşetleri görmek lazım… Kendimizle ilgili de bu içsel tehdidin farkında olmamız gerekiyor… Ertelenen sorumluluklarımızın, ölümcül suskunluğumuzun, iflah olmaz sorumsuzluğumuzun, marazi duyarsızlığımızın sebebi sizce ne olabilir? Sefersizliğimizi ne ile izah edeceğiz? İradesizliğe, idealsizliğe, iddiasızlığa, ihmale bir teşhis koymak gerekmiyor mu? Rabbinin isteklerini geçiştiren, canının istediği gibi yaşamayı cana minnet bilen insanımızın acınası haline ne demek lazım? Kimse hevada huzur olmadığını hatırlamak istemiyor… Heva ile gelecek perişanlığı ve pişmanlığı birilerinin anlatması gerekiyor… Biz şu nebevi öğretiye inanıyoruz: “Kişi arzularını benim getirdiklerime tabi kılmadıkça gerçek anlamda iman etmiş sayılmaz.” Allah azze ve celle buyurmuyor mu? “Onların hevalarına tabi olma!” Çözüm mü? Heva değil takva… Heva değil hüda… Heva değil ukba… Çare? Mistik bir yola girip münzevileşmek değil… Nefsi öldürmekte değil… İstikamet ve ihlas üzere bir mücadelede karar kılmak… Evet, nefsimizi hevamıza tabi kılmadan, vahyin aydınlığında sonsuz lezzetlere müşteri olmamız gerekiyor… Bunun içinde Rasulullah (sav) şu uyarısını yaşamın serlevhası kılmalıyız: “Lezzetleri kesen şeyi(ölümü) çokça hatırlayınız.” “Hayat ancak ahret hayatıdır.” İmanın tadını ancak o zaman alırız… Ramazan KAYAN
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|