![]() |
#1 |
![]() "Gözün kör olsun Ertuğrul Özkök, sürüm sürüm sürünesin. Malum (!) kesime yönelik attığın çamurlar tependen aka da boğazına kadar batasın... Malum (!) kesime çamur atmak için masaya oturduğunda uzandığın tuşların her biri akrep olup seni soka, zehirlerine şifa bulamayasın... Sen ne anlarsın bu işlerden ulen Allah'ın odunu, bırak bu mesleği git kışlık odun kır.. Bak sokaktaki adam bile senden daha iyi görüyor Türkiye gerçeklerini... Ben var ya ben, burdan uçar sana bi kafa çakarım, nevrin döner, bi daha iflah olmazsın seni girdi Allahsız..."
Vay be... Kimbilir kaç okur, şimdi bana 'hay ağzına sağlık" diye dua bile etmiştir... Boşuna ağartmışız biz bu saçları, buğday çuvallarını indirip, un çuvallarını kaldırarak değirmende... Yazık etmişiz gençliğimize... Vay be... Bu kadar kolaymış meğer yazarlık: Ülkenin anlı şanlı yazarlarından birini muhatap alıyorsun, okurun istediği gibi bir beddua silsilesi sıralıyorsun, oldu da bitti maşallah. Herkes, "helal be, ne yazarmış" diye sırtımızı okşamaktan kariyerimizi araştırmaya bile gerek görmüyor. Attık yazarlığa ilk adımımızı Elhamdülillah... Eskidenmiş Taptuk'un tapusu... Kul olunan kapusu... Modern çağda tek bir tuşla 40 yıllık 'doğru odun' bir siparişle kapına geliyor, sen de onu şeyhine sunup, tez elden icazet alabiliyorsun... Ben bileydim ki bu iş bu kadar kolay, daha Ünal Tanık, "Artık köşe yazılarına başlasan iyi edersin" dediği ilk gün (ki dört sene öncesine tekabül ediyor) sarılmaz mıydım kaleme! Daha o günden Ertuğrul Özkök'e ya da Emin Çölaşan'a veryansın eder, 40 yıllık yazar gibi göğsümü gere gere dolaşırdım yazarlık aleminde... Öyle ya, hiç soran yok; "Sen kimsin kardeşim?", "Ülkenin 40 yıllık yazarını, aşağılama (eleştirme bile değil) hakkını kendinde nasıl görüyorsun?", "Kaç haberin ülkede gündem belirledi?", "Kaç istihbaratı manşetten verirken vicdanın ile cedelleştin?", "Kaç manşet atarken bu vatanı ne kadar sevdiğini sorgulamak zorunda kaldın?"... "Ertuğrul Özkök kaç yıllık gazetecidir, o köşeyi nasıl ele geçirmiştir, sen kaç yıllık gazetecisin, o köşeyi nasıl elde ettin?" "Neden o kadar köşe yazısı varken, ben, kendimi Özkök'ün her yazısını her gün okumak zorunda hissediyorum ve sen neden benim dikkatimi çekebilmek için ona sövmek zorunda kalıyorsun?" Bu satırlardan sonra asıl niyetimiz sanırım ortaya çıkmıştır. Okurların edeceği beddualar, öncekileri duaları nötrlerse mesele yok, geçerse yandı gülüm keten helva... Evet, sayın Ertuğrul Özkök, ben de sizin adınızı kullanarak bir yazı kaleme aldım. Amacım ne sizi rencide etmek, ne de girişte sıraladığım türden beddualarla kendini tatmin etme keyfi yaşayacak olan okurların dikkatini çekebilmekti... Sadece bir yerden başlamak zorundaydım. Kendi nüfuzlarını daha büyük kabadayıların arkasından atıp tuturak oluşturmaya mecbur "mahalle dayıları"ndan (ki 'yok diye veryansın ettikleri' mahalle baskısının ağa babaları ta kendileridir) olmadığımı ifade ederek başlayayım istedim... Gerçek düşüncelerime gelince, düşüncelerinizin çoğuna katılmıyor olsam da, sizin ve sizin denginizdeki usta yazarların alın terine saygı duyarım. Bir kalemin milyonlarca insanı bir anda coşturup, bir anda nefrete sürükleme gücüne sahip olduğunu bizlere gösterdiğiniz için de teşekkür ederim... Bunca yıldır, kalemi elime almaktan kaçmamın, köşe yazısı olmaya layık pek çok yazımı bile habermiş gibi sunmayı yeterli görmemin nedeni buydu: Ben kendi düşüncelerimi ifade edebilmek için düşmanlarına muhtaçsam, yazar olmaya ne hakkım vardı? Yazar, düşünen, üreten, emek veren ve ortaya koyduğu tahlil ve fikirlerle insanları da düşünmeye sevk eden insandı benim için. Yoksa hepsi bahaneydi, "Biraz daha pişmem lazım, boş ver ağabey rahmetli babam ve yaşlı anama niye küfrettireyim ki... (ebeme sövmek serbest, ebem yoktu benim) Ben anarşist adamım abi, düzenli yazı beni bozar... " tarzı ipe un sermelerin... Asıl kaygım, kendimi yetersiz görmekten çok; birilerine sövmeden, birilerini aşağılamadan ortaya konulan yazılara ilgi duyanların sayısının üç-beş kişiyi geçmemesiydi. Bir oluşumun şakşaklığını yapmayacaksam, bir kervanın ardında koşan üç ayaklı köpek olmayı kabul etmeyeceksem, kim ne yapacaktı benim yazdıklarımı? Ama geçenlerde şeyhi ekber, bizim küfeye taşıması hayli ağır bir odun bıraktı: "O himmetine muhtaç üç-beş kişinin vebalini daha ne kadar omuzlarında taşıyacaksın..." Çaresiz ilk yazıyı kaleme aldık... Her işin zor kısmı ilk adımı atmaktır. İlk adımı attık hayırlısı ile.. Bundan sonra görelim mevla neyler... (Bu arada yazıdan sonra, "Kim bu sözü benim sözünden daha değerli şeyh, haber7 şeyhler ve müritler sitesi olmuş da benim haberim yok.." diyen Genel Yayın Yönetmenimiz Ünal Tanık'a Şeyhi Sani'min bile üzerimdeki etkisinin ondan fazla olduğunu nasıl anlatacağımı kara kara düşünüyorum... Okurun beğenisini boşverip yazar olmaya kalkmadan önce, "Genel Yayın Yönetmeni'nin nefsi nasıl okşanır" babında dersler alsam daha mı iyiyidi acaba... ) [email protected]
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() benim burda dikkatimi çeken şey birbirlerine nasıl hitab ediyor bunlar ya edepten haya dan bi haberler konudan çok bu dikkatimi çekti hepinizde birsiniz işte nedir bu seviyesizlik ya okumuş cahiller
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|