![]() |
#1 |
![]() Hikmete Yolculuk
Hikmeti idrak edilmeyen, hikmetinin bilinmediği bir hayat; hayrın ve bereketin bulunmadığı öylesine bir hayattır. Hangimiz hikmetle donanmak, hakikatleri duru bir şekilde müşahede etmek, düşünce ve aksiyonlarımızdaki eksiklik ve hataları minimuma düşürmek istemeyiz ki? Peki bu nasıl gerçekleşebilir? Hikmete nasıl ulaşılabilir? Hikmet nedir? —Hikmet, eşya ve hâdiseleri net, yani olduğu gibi görebilmektir. —İnsan, hayat ve kâinat ilişkisine vâkıf olmaktır. Bildiklerimizi nasıl kullanabileceğimizi bilmektir. —Külli bir bakış açısıyla tesirli aksiyonda bulunmaktır. —İhtiyatlı hareket etmek, muhtemel problemleri fark edip, bunların ortaya çıkmasına meydan vermemektir. — Neyin, ne zaman, nasıl yapılacağını bilmektir. — Zuhur eden her şeyi soğukkanlılıkla, tesirli ve hassas bir şekilde, külli bir biçimde ele alabilmektir. — Hikmet, sağlıklı kararlar alma kabiliyetidir. En iyi kararı alma yeteneğidir. Zekânın, basiretin ve sağduyunun tecrübeyle ve ilhamlarla şekillenmesidir. Hâkim (hikmet sahibi) insanlar, hep hakikat peşinde koşarlar. Reaksiyoner davranmazlar. Şuurlu ve şevkli bir şekilde, müspet hareket ederek zamanın her dilimini gerektiği şekilde yaşar ve değerlendirirler. Sağduyuları geliştiği için tercihleri isabetlidir. Seçmesini bilirler. Bakır düşünceleri, altın düşüncelerden ayırt edebilirler. Çoğu insan, dikkat ve enerjisini, mevcut duruma, aktüel gelişmelere odaklar. Zaman, mekân ve ilişki açısından “uzaktaki” durumlar, insanlar ve hadiselerle olan alâkaları zayıftır. Hâlbuki hikmet sahibi insanların alâkası, âcil ve şahsî işlerin ötesine uzanır. Önemli ve kalıcı meseleleri ihmal etmezler. Herkesin fark etmediğini farkederler. Gregory Bateson temel bilgiyi, “farklılık meydana getiren her türlü farklılık” şeklinde tarif eder. Mekânda, zamanda, sıfatlarda ve hâldeki değişiklikler bilgiye işaret eder. Bilim adamları, filozoflar ve bilgeler hep bu farklılıkları arar, bilgi edinir, eşya ve hâdiselerin hakikatini bulmaya çalışırlar. Aynı hakikati farklı perspektiflerden tarif ve tasvir ederler, zira aynı soruları sormazlar. Niyet ve nazarları farklıdır. İmtihan dünyasında yaşadığımız için irademizi anlamsız kılacak derecede bir “vuzuh”un bulunduğu söylenemez. Buradaki vuzuh, hadiseler ve eşyanın arkasındaki hakikatlerin herkesin çıplak gözle göre sıfatlardan bileceği derecede açık olması mânâsındadır. Niyet ve nazar saflaşmasıyla nasip edilen îmân bu vuzuhu kazandırır. Îmândaki mertebelerde kâinattaki muğlak tılsımları ard arda çözer. Ama imtihan dünyası kıyamete kadar kapanmaz. Gayb âyan olsaydı, beyâna lüzum kalmazdı. Hâlbuki insanlar asırlardır tartışıyorlar. Demek ki, siyah ile beyaz, doğru ile yanlış, hak ile bâtıl bu dünyada birbirinden mutlak mânâda ayrılmamıştır. Nisbetler, dereceler, mertebeler, kıyaslar ve imtihanların ortaya çıkması için zıtlar iç içe yaratılmıştır. Zıtlıklar içinde insicamı fark etmek ve vasatı yakalamak hikmetle gerçekleşir Hikmetle tezâhür eden sıfatlardan bir kısmı: Azim, centilmenlik, cesaret, cömertlik, dostluk, dürüstlük, esneklik, fedakârlık, hürmet, iffet, iltifat, inanç, istikrar, itimat, izzet, merhamet, mesuliyet, metanet, mucitlik, mükemmellik, nezaket, olgunluk, özveri, sebat, sevgi, şecaat, şefkat, şevk, tahkik, tefekkür, temizlik, tevâzu, vefâ... Hikmet, insanın bilmediğini bilmesi, haddini bilmesi ve bu “ilim haddi”ni, iradesini kullanarak genişletebileceğini fark etmesidir. Bununla ilgili G. K. Chesterton’un Orthodoxy adlı kitabında şöyle bir hikâye anlatılır: Bir zamanlar dağlarla çevrili bir köyde bir çocuk yaşarmış. Bu çocuk, köyün yaşlılarından, insan yüzüne benzeyen büyük bir dağın hikâyesini dinlermiş. Duyduğu şeyler yüzünden merak ve hayret hisleriyle o kadar dolmuş ki, bu meşhur dağı araştırmak üzere küçük yaşta evden ayrılmış. Yıllar boyu bütün ülkeyi gezmesine rağmen, aradığı görüntünün izine rastlayamamış. Bir gençlik hevesine kapıldığını düşünerek ümidi kırılmış bir şekilde eve dönmeye karar vermiş. Köyüne yaklaşırken birden karşıdaki dağın bir insan yüzüne benzediğini keşfetmiş. Küçükken bulunduğu yerden, “resmin tamamını” görecek kadar uzaklaşmayan bu genç, evden ayrıldığı anda ise arkasına bakmamış. Ancak her şeye rağmen, yaptığı seyahatler sayesinde eskisinden çok farklı bir perspektif edinmiş. İşte hikmet de böyle farklı bir perspektif sayesinde şuurlu bir idrâke ulaşmaktır. Yaprakları olmadan ağaçların çoğu birbirine benzer. Kesret içinde vahdeti görebilmek, analitik düşünceden ziyade sentezci, holistik(külli) düşünceyi gerektirir. Bu da kâinat ağacının meyvesi olan insanın imân ederek, kaos içinde kozmosu görmesiyle, harici nazarı olduğu kadar dahili nazarı, iç görüşü, enfüsi tecrübeleri de dikkate alması, önemsemesiyle gerçekleşir. Bütün bunlar için de sükûnet gereklidir. Peki sükûnet nedir? Bazı sesler bizi rahatsız etmediği halde bazıları niçin gürültü olarak algılanmaktadır? Bir ormanda binlerce ağacın hışırtısı ve yüzlerce kuşun uzaktan uzağa duyulan cıvıltısı bizim sessizliğimizi ihlal etmezken, ufak bir mekânik gıcırtı sükûnetimizi bozmaktadır. Zira gürültü, dikkati dağıtır. Aktüel, medyatik, fuzûli gürültüden zaman zaman uzak kalmasını becerebilenler gerçek sessizliğe ulaşırlar. Edindikleri iç sükûnetle “tek başlarına” kalırlar. Tek başına kalmak, “yalnız” kalmaktan farklıdır. Yalnızlık iç boşluktur. Tek başına kalmak ise. içteki boşlukları doldurmak için bir vesiledir. Gürültü iç kaosa, sükûnetle kaynaklanan hikmet ise iç huzura götürür. Sessizlik ve tek başına kalmanın gayesi; “görebilmek” ve “duyabilmek”tir. Sükûnetin anahtarı, gürültüden tamamen uzak kalmak değil, onu denetim altına almaktır. Hikmet sahibi insanlar bilgelikle şekillenen bakış açılarıyla ve değerler ışığında yaşarlar. Dolayısıyla yaşadıkları çevrelerini ma’mur eder, başkalarının kemâle ermelerine yardımcı olurlar. Şefkatle doludurlar. İhtilafları çözer, ahengi ve huzuru yaygınlaştırırlar. Zaman ve enerjilerini faydasız şeylere sarf etmezler. Atilla Alan
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|