07-28-2014, 22:21 | #1 |
Hilal Kaplan - Ne Duruyoruz?
Hilal Kaplan
Ne duruyoruz? Geçtiğimiz sene, Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimcilerden gelen talep üzerine Filistinliler ile Yahudileri taşıyan otobüsler ayrıldı. Ayrıca işgal edilen topraklarda yaşayan yasa dışı yerleşimcilerin kullanımına açık olan ayrı yollar var. Yine yasa dışı yerleşimcilerin kullandığı elektrik şebekesi de su şebeke hattı da Filistinlilerinkinden farklı. Araştırmalara göre İsrail mahkemelerinde bir Filistinlinin suçlu bulunma oranı, bir İsraillinkinin tam dört katı. İsrail'de işsizlik oranının en yüksek olduğu 40 ilçenin 36'sında Filistinliler oturuyor. İş bulabilen İsrail vatandaşı Araplar, Yahudilere göre % 30 daha az maaşla çalışıyorlar. Bu sebeplerden ötürü Filistinlilerin % 61'i fakirlik sınırının altında yaşıyor. 2012'de devlet bütçesinin sadece % 6,25'i İsrail vatandaşı Araplara ayrıldı. İsrail devleti, yılda bir Filistinli çocuğa 192 dolar harcarken, Yahudi bir çocuğa 1.100 dolar harcıyor. Hahamlar başta olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütleri Filistinlilere ev kiralanmaması çağrısı yapıyor. Filistinli çocukların gittikleri okullara devlet bütçesinden % 20 daha az pay ayrılıyor. Güneydeki Filistin köylerindeki okullara nerdeyse yardım bile yapılmıyor. Bu bölgelerde sadece birkaç ilkokul var, lise ise hiç yok. İsrail, popülasyon hesaplamalarıyla ve etnik demografiyle kafayı bozmuş bir devlet. Örneğin 2003 yılında, Yahudi Ajansı Haznedarı Shai Hermesh, güneydeki Bedevi popülasyonunun hızla arttığına dikkat çekerek, 'Siyonist bir çoğunluğa' ihtiyaç olduğunu dile getirerek yeni yerleşimler kurulması gerektiğini söylemişti. Yasa dışı yerleşim bölgelerinde yaşayan Filistinlilerin her gün devlet görevlileri tarafından gördükleri baskı, kontrol noktalarında yaşadıkları aşağılamalar da cabası. İsrail'in, eski Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki apartheid rejimi uygulamalarının benzerini hayata geçirdiği pek çok gözlemci tarafından dile getiriliyor. Bunların içinde yer alan eski Birleşmiş Milletler özel raportörü John Dugard, Batı Şeria'daki durumun Güney Afrika apartheid rejiminden bile beter olduğunu söylemişti. 2007 yılında yazdığı raporunda Dugard şöyle sormuştu: 'Gerçekten esas amacın, bir ırk grubunun (Yahudiler) diğeri (Filistinliler) üzerinde tahakküm kurmak ve sürdürmek ve onları sistematik olarak baskılamak olduğunu reddedilebilir mi?' İsrail, kendisini Filistin topraklarının tek ve haklı sahibi olarak gören kolonyalist bir devlet. Bu uğurda toplu katliamdan sistematik işkenceye, temel ihtiyaçlardan yoksun bırakmaktan temel haklarını vermemeye kadar her yolu deniyor. Gazze'yi bir toplama kampından ayıran hiçbir özellik kalmamış. Lawrence Weschler'in dediği gibi bu hakikati reddetmek ancak bir 'Amerikan hezeyanı' olabilir. Haftalardır yapılan kıyım, BM okullarından hastanelere kadar bombalamalar, anne karnındaki bebeklerden engelli kadınlara kadar yapılan katliam ortada. İsrailli milletvekili tüm Filistinli kadınları öldürmeye, İsrailli akademisyen onlara tecavüz etmeye, İsrailli haham da tüm Gazze halkını yok etmeye açıktan çağrı yapıyor. Kibri gözünü kör, milliyetçiliği vicdanını yok etmiş büyük bir çoğunluk yaşıyor İsrail'de. Ama ülke Müslümanları olarak biz 'Kahrolsun İsrail'den ötesini yapamıyoruz. İzzettin el Kassam Tugayları, bizden onlara asker olmamızı istemiyor. Halid Meşal, onlarla omuz omuza çarpışmamız çağrısını yapmıyor. Allah onlardan razı olsun ki en kısıtlı imkânlarla, dünyanın en gelişmiş ordusuna kafa tutmakla kalmıyor, onları sahada askerî olarak dize getiriyorlar. Hamas'ın da Gazze'nin de bizden beklediği, Erdoğan'ın siyasî liderliğiyle yaptığı kamuoyunun altını halk olarak doldurmamız. İsrail'in ırkçı bir apartheid rejimi olduğunu, yıllardır 'terör devleti' tanımına uyan zulümlere imza attığını, Hamas'ın radikal teröristler değil, halkın desteğini kazanmış seçilmiş ve meşru bir hükümet olduğunu, 1967 sınırlarını tanımaya sıcak baktığını ama İsrail'in hâlâ kendi sınırlarını ilan etmemiş tek ülke olduğunu, İsrail'in, Filistin'in var olma hakkını ve kendini savunma hakkını tanımadığını dünyaya haykırmamız... Bunun için ne teknik ne de maddi bir engelimiz de yok üstelik. Soruyorum: O hâlde ne duruyoruz? İsrail'e bir taş da biz atalım. Bir kısa film, bir uzun metrajlı film, bir Youtube videosu, bir şiir, bir flash mob, ne bileyim bir şeyler işte... Slogan atmak da protesto etmek de çok değerli elbette ama daha fazlasını yapmak, mücadeledeki boş alanları doldurmak bizim elimizde. Velhasıl 'one minute' demenin başka yolları da var. Gazze bizi bekliyor. Bayramımız mübarek, Gazze muzaffer olsun! Not: Dünya çapında örgütlü en etkin sivil girişim olan BDS (Boykot, Tecrit, Yaptırım) Ulusal Komitesi'nin Türkiye ayağı da sonunda kuruldu. İşe onlara katılarak başlayabilirz: www.bdshareketi.net, twitter.com/bdshareketi, facebook.com/bdshareketi Kaynak Yeni Şafak 28.07.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|