01-26-2012, 05:43 | #1 |
Hizbullah Terör Örgütü.
Hizbullah terör örgütü; 1979 yılında Hüseyin VELİOĞLU (DURMAZ), Edip GÜMÜŞ, İsa ALTSOY gibi şahıslar öncülüğünde “Müslüman Kardeşler” örgütünden etkilenilerek Batman’da kurulmuştur.
Örgütün kolları: AVRUPA YAPILANMASI METROPOL İLLER MARMARA BÖLGESİ AKDENİZ BÖLGESİ D.ANADOLU BÖLGESİ G.DOĞU ANADOLU BÖLGESİ Amacı; mevcut Anayasal düzeni yıkarak yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır. Üç safhalı bir stratejiyi öngörmektedir. Propaganda (Tebliğ), Teşkilatlanma (Cemaat), Silahlı savaş (Cihad) metodudur. Örgütün kurucu lideri Hüseyin VELİOĞLU 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul’da, ikinci lideri Sülhattin ÜRÜK 05 Eylül 2001 tarihinde Adana’da ölü olarak, daha sonra yurt içi sorumluluğuna getirilen M.Beşir VAROL ise 17 Mayıs 2003 tarihinde Konya’da sağ olarak ele geçirilmiştir. Yapılan aramalarda 2’si kadın 70 ceset bulunmuştur. Türkiye’deki irticai kesimin, Hizbullah‘ın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bir “Kürt-İslam Devleti” kurması fikrine sıcak bakmadığı gözlenmektedir.Bu nedenle anılan kesimden destek sağlama konusunda ciddi problemler yaşamaktadır.Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yeniden toparlanma ve taban genişletme gayretlerini sürdürmektedir.Örgütsel faaliyetlerde cezaevleri için kurye olarak kadınlardan faydalanmaya ağırlık verebilir. Birçok örgüt mensubunun ceza evlerinde olduğu göz önüne alındığında, örgütün geleceğe dönük faaliyetlerinde ceza evlerinin etkin bir rol oynayabilir. Halen var olduğunu ispatlayabilmek maksadıyla güvenlik güçlerine yönelik eylemlerde bulunabilir. Dini maske olarak kullanan terör örgütü Hizbullah’ın üst düzey yöneticileri Ermeni ve Süryani Hizbullah terör örgütünün lideri Hüseyin Velioğlu’nun eşi Hayriye Velioğlu’nun dedesi Favlus ve ninesi Saro Hıristiyan Süryani’sidir. Ayrıca, Hüseyin Velioğlu 1978 yılında Durmaz olan soyadını Velioğlu olarak değiştirmiştir. Velioğlu’nun ninesinin ismi olan Suse, Ermeni ve Süryani asıllılar tarafından kullanılmaktadır. Hizbullah terör örgütünün doğal lideri 1961 Batman-Gercüş doğumlu İsa Altsoy’un dedesi Melküm ve ninesi Mence Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütünün para kasası 1961 Mardin-Mazıdağı doğumlu Sulhadin Ürük Ermeni asıllıdır. Sulhadin Ürük, Adana’nın Pozantı İlçesi’nde terör örgütü Hizbullah’a ait yayla evine düzenlenen baskında ölü ele geçirilmiştir. Hizbullah terör örgütünün askeri kanat sorumlularından olan 1972 Diyarbakır-Silvan doğumlu Mahsum Barut‘un dedesi Astur ve ninesi Kute Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütünün askeri kanat sorumlularından olan 1971 Van doğumlu Gürsel Aldemir’in dedesi Akup ve ninesi Sirpahi Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütünün arşivcisi 1977 Mardin-Nusaybin doğumlu Abdulhalim Türe’nin büyük dedesi Birhu ve ninesi Delu Süryani asıllıdır. Hizbullah terör örgütü lideri Hüseyin Velioğlu’nun kayınbiraderi ve İslami Hareket Örgütü Şura üyesi olan İhsan Deniz Süryani asıllıdır. A.Gaffar OKKAN suikastı zanlılarından Ermeni asıllı Hizbullah terör örgütü mensubu Saim Bamidici (Ermeni asıllı): Seyfettin-Nafiye’den olma Saim Bamidici, 1977 Silvan doğumludur. Babasının dedesi Bedros ve ninesi Meryem Ermeni asıllıdır. 24 Ocak 2001 günü gerçekleştirilen ve Emniyet Müdürü A.Gaffar OKKAN ile birlikte 5 polis memurunun şehit edilmesi, 5 polisin de yaralanması eylemi ile ilgili olarak 3 Şubat 2001 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan ve 12 Şubat 2001 günü sevk edildiği Diyarbakır DGM Yedek Üyeliğince tutuklanan Saim Bamidici, Hizbullah terör örgütü mensubu olmak suçundan 22 Eylül 2003 tarihinde TCK 168. maddeden yargılanarak 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası almıştır. Ermeni ve Süryani asıllı Hizbullah terör örgütü mensupları Mahmut Akyol (Süryani asıllı): Süleyman-Caziye’den olma Mahmut Akyol, 1972 Mardin- Dargeçit doğumludur. Ninesi Zefiri Akyol Hıristiyan Süryani’sidir. Hizbullah terör örgütü mensubu Mahmut Akyol, 03 Mayıs 2001 tarihinde TCK 168. maddeden yargılanarak 13 yıl 9 ay ağır hapis cezası almıştır. Ramazan Akyol (Süryani asıllı): Hizbullah terör örgütü mensubu Mahmut Akyol’un kardeşi Ramazan Akyol da Hizbullah terör örgütünün faaliyetlerine katılmak, yardım ve yataklık yapmaktan ceza almıştır. Aydın Akboğa (Ermeni asıllı): Salih-Saniyeden olma Aydın Akboğa, 1974 Lice doğumludur. Büyük dedesi Vahanis ve ninesi Vargik Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütü mensubu olmaktan 20 Haziran 1998 tarihinde tutuklanmıştır. Şükrü Ayazgün (Ermeni asıllı): Muhittin-Havva’dan olma Şükrü Ayazgün, 1969 Diyarbakır doğumludur. Hizbullah terör örgütü mensubu Şükrü Ayazgün’ün büyük dedesi Bogus ve ninesi Suzan Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütüne müzahir Mustazaflar Derneği üyelerinden Ermeni ve Süryani asıllılardan bazıları Aydın Kaysi (Süryani asıllı): 1965 Siirt doğumlu Aydın Kaysi Süryani asıllıdır. Büyük dedesi Görgis ve ninesi Şemuni Süryani asıllıdır. Hizbullah terör örgütüne müzahir Mustazaflar Derneği üyesidir. Mustafa Bozkurt (Ermeni asıllı) : 1968 Kahta doğumlu Mustafa Bozkurt Ermeni asıllıdır. Babası Mehmet ve annesi Hatice Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütüne müzahir Mustazaflar Derneği Şanlıurfa şubesi üyesidir. İsmail Güven (Karısı Ermeni asıllı): 1976 Adıyaman doğumlu İsmail Güven’in karısı Leyla Güven’in büyük dedesi Serkiz ve ninesi Varto Ermeni asıllıdır. İsmail Güven Hizbullah terör örgütüne müzahir Mustazaflar Derneği Şanlıurfa şubesi üyesidir. Cuma Akbalık (Süryani asıllı): Haci-Meryem’den olma Cuma Akbalık, 1963 Nusaybin doğumludur. Hizbullah terör örgütüne özgeçmiş gönderen Cuma Akbalık’ın anneannesi Sitti Kavak Hıristiyan Süryani’sidir. İbrahim Halil Yat (Ermeni asıllı): Mehmet-Fatma’dan olma İbrahim Halil Yat, 1974 Urfa doğumludur. Hizbullah terör örgütü mensubu olmaktan tutuklanan İbrahim Halil Yat’ın büyük dedesi Agop ve ninesi İhsabet Ermeni asıllıdır. Diyarbakır Çınar / Bulutçeker Köyündeki Hizbullah terör örgütüne ait sözde şehitlik Abdullah Akarsu (Ermeni asıllı): Halis-Rabia’dan olma Abdullah Akarsu, 1979 Muş doğumludur. Hizbullah terör örgütü mensubu olmaktan tutuklanan Abdullah Akarsu’nun büyük dedesi Kirkor ve ninesi Varte Ermeni asıllıdır. Mehmet Boğuş (Ermeni asıllı): Süleyman-Behiye’den olma Mehmet Boğuş, 1975 Batman doğumludur. Hizbullah terör örgütü mensubu olmaktan tutuklanan Mehmet Boğuş’un büyük dedesi Karabet ve ninesi Maryem Ermeni asıllıdır. Nevzat Dünsün (Ermeni asıllı): Mehmet Sıdkı-Hanım’dan olma Nevzat Dünsün, 1977 Silvan doğumludur. Hizbullah terör örgütü mensubu olan Nevzat Dünsün’ün dedesi Bedros ve ninesi Maryem Ermeni asıllıdır. Mehmet Yılter (Ermeni asıllı): Ömer-Zeliha’dan olma Mehmet Yılter, 1977 Kahta doğumludur. Büyük dedesi Ohanis ve ninesi Hatun Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütü mensubu olmaktan 20 Mayıs 2002 tarihinde yargılanarak 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası almıştır. İrfan Fidancı (Ermeni asıllı): Ebubekir-Fahriye’den olma İrfan Fidancı, 1964 Silvan doğumludur. Annesinin dedesi Simo ve ninesi Oski Ermeni asıllıdır. Hizbullah terör örgütü mensubu olmaktan 12 Mart 2003 tarihinde TCK 168′nci maddesinden yargılanarak 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası almıştır. Fırat Nart (Karısı Ermeni asıllı): Vehbi-Hanım’dan olma Fırat Nart, 1971 Diyarbakır doğumludur. Hizbullah terör örgüt mensubu olan Fırat Nart’ın karısı Ayten Nart’ın dedesi Abdülhamit Öztürk Ermeni asıllıdır. Hizbullah Evlerinde Hizbullahın Yaptığı Katliamlar Ve Geride Bıraktıkları NE O KOKUYU NE DE O KÜÇÜK KIZI UNUTABİLDİM Soğuk bir kış günü Ankara’dan apar topar yola çıktık. Türkiye Hizbullah operasyonları ile sarsılıyordu. Konya’da aralarında Konca Kuriş’in de bulunduğu bir kısım insanların cesetlerine ulaşılmıştı. Polis, Hizbullah militanlarını sorguladıkça yeni ceset evlerinde ortaya çıkacağı bilgisini vermişti. Biz de kameraman Ümit Kumcuoğlu ile birlikte CNN TÜRK adına haber yapmak için yola çıkmıştık. Diğer bütün televizyon ekipleriyle birlikte otele yerleşip, polisten gelecek haberi beklemeye başladık. Soruşturmayı Ankara DGM Başsavcılığı yürütüyordu. Soruşturma savcısı Nuh Mete Yüksel’di. DGM’nin ve Nuh Mete Yüksel’in en kudretli zamanlarıydı. Sonunda beklenen haber geldi. Konya’nın kenar mahallelerinden birinde iki veya üç katlı küçük bir apartmana yeni mezar ev bulunmuştu. Bütün canlı yayın araçları, onlarca gazeteci nefesimizi tutmuş bekliyorduk. Kepçe ve beton delme makineleri getirilmişti. Sık sık canlı yayına bağlanıp son gelişmeleri bildiriyordum. Ancak çalışmalar uzadıkça uzadı. Neden bu kadar uzadığını ise sonra öğrenecektik. Sonunda cesetlere ulaşıldı. Hemen son dakika haberiyle canlı yayına bağlanıp anlatmaya başladım: Burası ceset kaynıyor!… Şu kadar ceset olduğu tahmin ediliyor… Polisin açıklama yapmasını bekliyoruz… Sürekli toprak çıkartılıyor… Ve tüm Türkiye canlı yayında cesetlerin o apartmandan siyah ceset torbaları içinde tek tek çıkarılışlarını izledi. Kaç kişinin cesedinin çıkarıldığını hatırlamıyorum şu anda. Arşive girip de bakmadım. Sayı önemli değildi. İstatistik üzerine çıkan bir vahşet ve bu vahşetin çırılçıplak gerçekliği vardı ortada. Ve biz gazeteciler bu vahşeti saniye saniye Türkiye’ye anlattık. Türkiye’de dinledi, seyretti. Ama işimiz bitmemişti daha. Hepimiz evin içine girerek görüntü alma derdindeydik. Uzun bir bekleyişten sonra sırayla bizi içeri almaya başladılar. Ben gazetecilik sıcaklığına inanırım. Aynen maç yaparken dizinize aldığınız darbenin vücudunuz sıcak olduğu için kendini hissettirmemesine benzer. Sıcaklık geçince darbenin acısını algılamaya ve çekmeye başlarsınız. O gün de hepimizde gazetecilik sıcaklığı vardı. O gün orada gördüklerimizin acısını sıcaklık geçtikten sonra hissettim bende. Hala gözümün önünde. Bodrum katına merdivenlerle indik. İçerde zayıf bir ışık vardı. Kameranın ışığı sayesinde görebiliyorduk her şeyi. Bodrum katının beton zemini paramparça edilmişti. Toprağa ulaşılınca da 2 metreden fazla kazılmıştı. Gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Kalın bir beton zemin. Altında 2 metreden fazla toprak. Cesetler işte buradan çıkartılmıştı. Elbette genel görüntüleri aldıktan sonra her gazetecinin yapacağı gibi mezarın(!) içine girmek istedim. Kameraman arkadaşım Ümit’in yardımlarıyla güç bela 2 metrelik çukura inmeyi başardım. İşte sonunda insanların Hizbullah tarafından sorgulanıp, domuz bağı yapılarak öldürüldüğü ve gömüldüğü yerin içindeydim. Yukarı doğru baktım. Ümit kayıttaydı. Anons çekmem gerekiyordu. Bir türlü başlayamıyordum. Ne diyeceğimi nasıl anlatacağımı kurgulayamıyordum. En sonunda kendimi zorlaya zorlaya bir anons çektim. Yine bin bir güçlükle o çukurdan çıkabildim. Sonradan düşündüğümde şunu fark ettim. Asıl korkutucu olan o betonun kırılıp, iki metre kazılıp cesetlere ulaşılması değildi. Asıl korkutucu olan bu “işin” hazırlığıydı. Bir dakika düşünün. Bir insanı kaçırdınız. Günlerce sorguladınız. Sonra o insan canlıyken domuz bağını yaptınız. O evin betonunu kimseye fark ettirmeden kırdınız. Toprağı iki metre kazdınız. Sonra domuz bağı halinde olan insanları –belki bir kısmı hala yaşıyordu- o çukurun içine yerleştirdiniz. Toprağı ve kırdığınız betonun parçalarını tekrar doldurdunuz. Ve nihayet yeniden toprağın üzerine beton döktünüz… Eminim yazması kadar okuması da zor bu satırları. Ama bütün bunlar gerçek… Belki yukarıda bir grup sorgu yaparken, bir grupta bodrumda betonu kırıp toprağı kazıyordu. Bu yüzden korkutucu olan cesetlere ulaşılması değildi. Korkutucu olan cesetlerin oraya yerleştirilme süreci ve bu süreci gerçek kılan düşüncelerdi. Bir insanın nasıl böyle düşüncelere ve planlamalara sahip olabileceğini idrak etmek gerçekten çok zor. Bir filmde seyretseniz “yuh, uçmuşlar” diyebilirdiniz belki. Ama hayır. Hepsi gerçekti. Hala televizyonların arşivlerinde saklanıyor bu görüntüler. Bir nokta daha var. En başta anlatmam gereken ama bilerek sona sakladığım bir nokta. Görüntü hafızası yıllar geçtikçe insanı yanıltabilir. Belki beyin hatırlamak istemediği görüntüleri siliyor veya en gerilere atıyordur. Bilmiyorum. Ama bildiğim bir tek şey var. Koku hafızası asla unutmuyor. Bodruma inerken ilk fark ettiğimiz kokuydu. Bulabildiğimiz her şeyi burnumuzu kapatmak için kullandık. Hiçbir işe yaramadı. O kokuyu asla unutmadım. Asla da unutamam. İnsan cesedinin böyle koktuğunu bilmezdim. Bilmem de mümkün değildi zaten o ana kadar. Tarifi imkansız. Biliyorum belki bu satırları okurken rahatsız oldunuz. Ama tekrar etmem gerekiyor. Her şey gibi bu kokuda gerçekti… Çekimi tamamlayıp otele döndük. Hemen duşa attım kendimi. Yaklaşık 1 saat duşta kaldım. Koku geçmiyordu bir türlü. Daha doğrusu o koku içime o kadar işlemişti ki ne yaparsam yapayım üzerime sinmiş gibi geliyordu. O gece iki kez daha duş aldım. Ve ben bugün görüntülerin büyük bir kısmını silmeyi başarmış olsam da o kokuyu hala içimde taşıyorum. Galiba ölene kadarda taşıyacağım. Birkaç gün daha Konya’da çekim yapıp Ankara’ya döndük. Gazetecilik adına iyi iş çıkarmıştık. Bir daha Hizbullah ile ilgili bir habere adliyelerdeki duruşmalar dışında gitmedim. Ta ki 1 sene sonrasına kadar. 1 sene sonra aynı yere döneceğimizi ve Hizbullah ile yeniden yolumun kesişeceğini hiç tahmin etmiyordum… YENİ GÖREVİM: HİZBULLAH EVLERİ 1 sene Ankara’da çalıştıktan sonra İstanbul CNN TÜRK'e transfer oldum. Daha ilk iş günümde Soner Yalçın kafasındaki planı açıkladı. Tüm Türkiye’deki Hizbullah’ın mezar evlerini gezecek ve 3–4 bölümlük bir haber hazırlayacaktık. Hizbullah operasyonunun yıldönümüydü. Türkiye Hizbullah’ı unutmaya başlamıştı. Biz ise haklı olarak insanların unutmamasını istiyorduk bu akıl almaz vahşeti. Bu bu toprakların gerçeğiydi çünkü. Efsane kameraman Atilla Alicikoğlu ile birlikte yola çıktık. Rotamız belliydi. Ankara-Konya-Mersin-Diyarbakır. Ankara’da çalışmama rağmen, Ankara operasyonu sırasında görev almamıştım. Ankara’daki evi ilk kez görecektim. Sora sora yerini bulduk. Zaten mahalledeki herkes evi biliyordu. Evi ilk gördüğümde ağzımdan ilk dökülen cümleler “aaa içerde yaşayan var” oldu. Zaten sonradan haberin manşetini buna göre attık. “Mezar evde yaşam vardı…” Gecekonduydu. İçinde yanlış hatırlamıyorsam iki çocuklu bir aile yaşıyordu. Kiracıydılar. Gecekondunun kirası emsallerine göre daha düşüktü. Bu yüzden burayı tercih etmişlerdi. Daha az kira ödemek için 1 sene önce cesetler çıkartılan evde yaşamayı kabullenmişlerdi. Karı kocayla, mahalle sakinleriyle röportaj yaptık. Ev ahalisi tedirgindi ama alışmışlardı. Gerçeği bile bile o evde yaşamaya devam etmek zorundaydılar. KONCA KURİŞ'İ BİLİR MİSİNİZ Ankara’dan Konya’ya geçtik. 1 sene sonra gene aynı yerde olmak. İnsan gene her yerden ceset çıkacağını düşünüyor. 1 sene önce gözümüzün önünde cesetlerin çıkarıldığı bina harabe haline gelmişti. Bütün camları kırılmış, kapıları sökülmüştü. Ama ben bu kez “diğer ev” üzerinde durmak istiyordum. Konca Kuriş’in cesedinin de bulunduğu ev… Aslında ev demek çok doğru değil. Düpedüz bir villa. Rengi pembeydi yanlış hatırlamıyorsam. Bana çok ironik gelmişti. Ev sahibi bayanı da emlakçı vasıtasıyla bulmuştuk. Kadıncağız aradan 1 sene geçmesine rağmen hala şoku üzerinden atamamıştı. Bütün dengesi bozulmuştu. Gülümsemeye çalışarak bize olanları bir kez daha anlattı. Villa boştu. Aslında 1 sene içinde çok talibi çıkmış villanın. Ancak olayı duyan ya vazgeçmiş ya da hemen taşınmış. Kiraya verememekten şikayetçi olmuştu bize içeriyi gezdirirken emlakçısı gibi. Yine elbette bodrum kata indik. Unutamadığım çok net bir görüntü var. Tavana sabitlenmiş çengeller. Büyükbaş hayvanların kesildikten sonra asıldığı büyük çengellerden. Hizbullah bu çengellere asıp sorgu ve işkence yapmış insanlara. Hala oldukları yerde duruyorlardı. Ama kazılan çukur kapatılmış ve izler olabildiğince silinmişti. Ama Hizbullah sadece zeminde değil tavandaydı. En çok Konca Kuriş’i düşündüm bomboş villanın içinde gezerken. 1 sene önce bu evin içinde son nefesini vermişti. Neydi suçu, günahı? Hizbullah nasıl yargıcı ve celladı olabilmişti diğer onlarca insan gibi? Ben bir cevap bulamamıştım o gün. Hala da bulabilmiş değilim. Konca Kuriş önemliydi. Önemliydi çünkü Hizbullah operasyonunun simgelerinden biri olmuştu. Sırada Mersin vardı. Konca Kuriş’in evine gidecektik. Mersin’e gittiğimizde Konca Kuriş’in eşine ulaşmakta çok zorlandık. İlk başta bizimle görüşmek istemedi. En sonunda ikna ettik. Buluşmaya küçük bir minibüsle geldi. Sonradan hatırladım. Konca Kuriş’de bu minibüsü kullanırken durdurulmuş ve kaçırılmıştı. Aynı araçla bizi evine götürdü. Biraz çekim yaptık. Hayatımdaki en zor röportajlardan biriydi. Sadece düşündüğü için kaçırılan, günlerce işkence yapılan sonunda da domuz bağıyla öldürülüp gömülen bir insanın kocasına ne sorabilirsiniz ki? Yine de bizi en iyi şekilde ağırlamaya çalıştığını hiç unutmuyorum. Ama gözlerinde hala korku vardı. Zaten Hizbullah’ın en büyük gücü insanlar üzerinde yarattığı bu korkudan geliyordu. Evde Konca Kuriş’in küçük kızını da gördük. Okuldan yeni gelmişti. İlkokula gidiyordu. Kamera önünde hiç konuşmadık o küçük kızla. Sadece çok kısa görüntüsünü aldık haberde kullanmak için. Çekimleri tamamlayıp evden ayrıldık. Hava güneşliydi. Benim memleketimdi Mersin. Benim memleketimde devam eden bir hayat, Konya’da bir villada sona ermişti. Olabilecek en kötü şekilde.. O küçük kızı da hiç unutmadım. Aradan 10 sene geçtikten sonra artık bir genç kız olmuştur. Belki üniversitede okuyordur. Belki çalışıyordur. Acaba ne düşünüyordur şimdi? Bu korkunç travmayı nasıl ve ne şekilde saklıyordur içinde? Acaba tahliye olan insanları görünce “annemi öldürenler acaba bunlardan birileri mi?” diye düşünmüş müdür? Ben burada onlarca soru sorarken o binlerce soru sormuyor mudur? Ben hala 10 sene önce o evde bıraktığımız küçük kızı hatırlıyorum… BETONLA KAPATILAN EV Son durak Diyarbakır. Bu kez tedirginiz. Hizbullah hala dışarılarda bir yerde çünkü. Mihmandarımızla birlikte adrese gittik. Kapı numarası 13’dü galiba. Sokağa girdik. Çok dar bir sokaktı. Diyarbakır’ın en eski evlerinin olduğu sokaktı belki de. Hepsi müstakil 2 katlı evler. Ama yok. Bulamıyoruz bir türlü. Mezar evi bulamıyoruz. Elimizde kapı numarasına kadar var. Ama aradığımız numarayı bulamıyoruz. Sonunda gerçek ortaya çıktı. Mezar evin kapısı betonla örtülmüştü. Evet. Evin kapısı yoktu. Çünkü bütün girişler betonla kapatılmıştı ! Ama bizim bir şekilde eve girmemiz gerekiyordu. Sonunda uzun bir merdiven bulup üst pencereden evin içine girmeyi başardık. O merdivenden elimizde malzemelerle kamerayla tırmanmamızda ayrı bir macera olmuştu bizim için. Evin içinde hatırladığım en dikkat çekici nokta her tarafta tünellerin oluşuydu. Köstebek gibi kazmışlardı evin her tarafını. Cesetleri de bu tünellere gömmüşlerdi. Kapısı olmayan bir evden bir an önce çıkmak için can atıyorduk. Çekimleri tamamlayıp yine maceralı bir şekilde merdivenden inerek son mezar evden de uzaklaştık. Diyarbakır’a gitmeden emniyet müdürü Gaffar Okkan’dan randevu almak istemiştim. Diyarbakır’da ki operasyonun beyniydi. Güzel bir habercilik olabilirdi. Ne yazık ki biz İstanbul’a döndükten sonra bize dönüş oldu. Gelecek sefere diye sözleşmiştik. Ama olmadı. Ne yazık ki şehit edildi. İstanbul’a döndükten sonra gece gündüz haberleri hazırladık. Sonunda yeni yayın dönemine yetişti ve yanılmıyorsam 4 bölüm halinde yayımlandı. Baya bir ses getirdi. Başarılı bir habercilik olmuştu. EL-kaide ve hizbullah ve benzeri oluşumların atlamış olduğu büyük Nokta- Günümüz İslam aleminin, Hz peygamber dönemi cahiliye dönemi ile hiç bir farkları yok Hz Allah (cc) o toplumu 23 senede peygamber efendimiz gibi bir önderle ancak islah ettirmiştir. Adım adım, aşama aşama, ayet ayet, tek tek yaşanarak, eğitilerek toplum cahiliye aşamasından Mümin toplum aşamasına gelmiş. Aynı özelliklere sagip ama kendini Müslüman sayan günümüz İslam alemine bir anda Kur’anî emir ve yasakların, toplum eğitilmeden, kademe kademe belli bir seviyeye getirilmeden İslamî bir ortamın içine sokulma gayreti ne nebevi ne de sünnetullah ölçülerine uyar. Hz resul’un (as) 23 senede yapmış olduğu bu devrimi, bilgi- yaşam olarak sahabeden geri olan günümüz İslamî akımlarının bir anda yapma gayretlerini sadece ütopya, hayatın gerçeklerinden kopuk ve en önemlisi de Kur’an’ın ruhunu anlamadan kur’an’a hizmet etme gayreti olarak açıklayabiliriz ki, bu da sadece İslam’a ve Müslümanlara zarar verir. İslam; aşama aşama, kademe kademe, merhale merhale, “toplum, zihnen ve ruhen hazırlanarak” insanlar arasında ancak yer tutar ve devamlı olur. Sadece kabuk, dış görünüş, nâs’ın -Ayet, hadisin- kelimeleri değil ruhu ve amaçları ele alınmadan yapılan çalışmalar sadece İslam’ın toplumca anlaşılmasını geciktirir ki bu da dünya ve ahiret saadeti için hem insanlık hem İslam alemi için hüsran demek olur.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-26-2012, 06:02 | #2 |
şimdi sen konuyu "tartışıyorum" bölümüne açtın ama ortada tartışılacak bir şey bırakmamışsın. hizbullah bir terör örgütü müdür şeklinde açabilirdin konuyu? sonra da üyeler tartışırdı. bu şekilde kim neyi tartışacak? sen çamur atacaksın "terörist" diyeceksin. başkası çıkıp senin pisliğini temizlemeye kalkacak.
hizbullah'ın ermeni ve süryani liderleri de varmış bunu da yeni öğrendim bu yazı vesilesiyle konuda geçen resimler deli saçması, tam bir komedi. resim yeteneğim olsaydı ben de birkaç resim çizip "terörist Blur" adı altında bir başlık açardım ama gel gör ki resim çizmeye yetenekli değilim. |
|
01-26-2012, 12:51 | #3 | |
Alıntı:
Muratcim bu konuda senin fikirlerine itibar ederim.. ne ammar gibi yanli bir yakis acin olacakdir nede hizbullah karsitlari gibi tarafli bir bakis acin olacakdir.. sahsen mustazaf derlerin yaptigi etkinleri destekleyen, onlarin stk lasmasini sonuna kadar önemseyen birisi olarak senin fikirlerine itibar ediyorum.. cünkü sen hem o bölgede yasadin,hem muhafazakar bir yapin var ve süreci az, cok hatirlayabiliyorsun.. kisaca özet gecebilirsen nedir bu hizbullah, günahlari, sevablari nedir.. derin devletle iliskileir, bölge halkinin bakis acisi, pkk yla olan iliskisi, ak partiye bakis acisi, cemaatle olan husumeti.. |
||
01-26-2012, 13:51 | #4 | |
Alıntı:
Bir Hizbullah vardır Lübnan'da Millidir ! Yalnız İsrail'e karşı savaşır ! İran Devleti karşı istihbarat yapmasa oda Terörist olarak zihinlere kazınırdı ! Lakin yüzde ellisi ancak bilmektedir ! Türkiye'deki Hizbullah'a gelince Bir Hizbul-Kontra-Vahşet vardır ! Hizbullah'ın dışında hareket eden bir yapıdır ! Adı Jitemdir ! Bir diğeri vardır Onlar Müslümanlardır ! Devletlerin, Derin Yapıların işleri suyun akışına göre hareket etmek suretiyle, kimseye fark ettirmeden sızmak ve suyun yönünü kendilerine doğru çevirmektir ! Yaftalananlar ise zihinlerde kalanlardır ! |
||
01-26-2012, 13:54 | #5 |
HİZB-İ KONTRA GERÇEĞİ
REJİM'İN KARANLIK VE KİRLİ PERDELERİ ERGENEKON TİPİ YAPILANMALAR VE HİZBULLAH CEMAL TUTAR ''SAVUNMA METNİ'' ( 6 NOLU AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA ) HİZBULLAH CEMAATİ'NİN MANİFESTOSU Konu Ammar tarafından (01-26-2012 Saat 13:57 ) değiştirilmiştir.. |
|
01-26-2012, 14:03 | #6 |
Aç interneti araştır bakalım o resimlerde olan olayları videolu bir şekilde görecekmisin görmeyecekmisin...
Ben çamur at izi kalsın mantığıyla hareket etmiyorum bir insanı domuz bağıyla öldürebilen bir örgüt Müslüman falan olamaz... Siz bunun nesini savunuyorsunuz ben anlamıyorum farklı gezegenlerdemi yaşıyoruz hangi dinde bir insanı domuz bağıyla yada işkence çektirerek öldürmek yazıyor... Hangi dinde canlı bomba olun diye bir telkin var... Canlı bomba olup suçsuz insanların canına kast edenler Müslüman'mı oluyor ? Her gün yeni bir terör örgütünü savunuyorsunuz... |
|
01-26-2012, 14:09 | #7 | |
Alıntı:
|
||
01-26-2012, 14:10 | #8 |
Bu arada el kaide Allah için cihat yapıyor diyen arkadaş...
Allah katında suçsuz bir insanı öldürmenin hükmü nedir ben sana bunu soruyorum ? |
|
01-26-2012, 14:12 | #9 | |
Alıntı:
Terör kelimesi batı sorgulamalı bir kelimedir bu kelime korkutmak, yıldırmak demektir ! Eğer HAKSIZ yere can alınıyor ise bunun adı Teror olur ! Eğer Din Adına İslami hükümlerde yer alan HAKLI yere yapılıyor ise bunun adı cihad olur !!! Ayette belirtildiği gibi bir Müslüman olayların siyak ve sibakını, hakikatini ve muhakemesini yapmak zorundadır ! Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla Hucurat - 6 Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. |
||
01-26-2012, 14:13 | #10 | |
Alıntı:
|
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|