01-26-2012, 14:46 | #21 |
Hizbullah İnfazları red etmemektedir. ancak iftiraları da kabullenmemektedir. Pkk ile savaşırken ( pkk özerklik ilan etmişti devlet çıt çıkaramıyordu harakollarının yüzde 60-70 ni kaldırmıştı bölgeden PKK sabah akşam kendi evi gibi her yerde geziyodu ) birileri çıkmış insancıl olmuş vahşice yok ya bide hizbullah jitem ve pKK karşısında el pence divan dursaydı değil mi ? sizin gibi... kusura bakmayın Müslümana ancak izzet yaraşır ! kafire boyun eğmek yoktur. 700 den fazla şehit vererek bunu kanıtlamıştır.
Konu Ammar tarafından (01-26-2012 Saat 14:48 ) değiştirilmiştir.. |
|
01-26-2012, 14:46 | #22 |
Mevzuyu ne güzel çeviriyorsun be Ammar...
Konumuz hizbullah'ın terör örgütü olup olmadığı ayrıca Hizbullah'ın domuz bağı görüntüleri kamuoyuna yansımış haberlerde bile çıkmış bu görüntüler ben sana video getirsem ne getirmesem ne Haksız yere 180 değil 1 kişi bile öldürülmüş olsa ben o örgüte örgüt demem arkadaş... Şeyh Sait ülkesine baş kaldırdığı için öldürüldü rejimi değiştireceğim diye Müslüman askere kılıç mı çekilirmiş... Biraz Bediüzzaman Said-i Nursi'yi okuyun... Ben devletin astığı 5000 alim olayını savunmuyorum o dönem büyük yanlışlar yapıldı kabul ediyorum , Güneydoğu ve Doğu'da bir sürü aile katledildi bunları yapanlarda bizim düşmanımızdır biz her zaman haklının tarafındayız... İnsanları öldüren bir örgütün değil... HaArP usta yanlış anladın ben sinirli falan değilim sadece tutanakları gösteriyorum sizlere çıkarılmış olan mahkeme kararlarını gösteriyorum hizbullah'ın açıkça insanları katlettiği ortada iken ben daha neyini araştırayım ki neyine hüküm vereyim bu olayın. |
|
01-26-2012, 14:49 | #23 | |
Alıntı:
pkk ile savaştıda ne oldu hangi dağda kurt öldüde ateşkes çağrısı yapıldı gelin ortak olalım birlikte vuralım kıralım denildi... Elde imkan olsa bunlar mehmetçiğe kurşun sıkacaklardı... Hizbullah'tan PKK'ye ateşkes çağrısı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin yürürlüğe girmesinin ardından askeri ve siyasi liderleri cezaevinden salıverilen ve daha sonra ortadan kaybolan Hizbullah, PKK’ye ateşkes çağrısı yaptı. Hizbullah Basın Bürosu tarafından gece yapılan yazılı açıklamada, “Ateşkes, çatışmazsızlık ve bazı konularda anlaşma dâhil birçok alternatife açığız” denildi. Açıklamada, geçmişte yaşanan çatışmalardan iki tarafın zarar gördüğünü belirtildi. “Haksız bir şekilde fiili saldırıya uğramadıkları müddetçe, silaha başvurma veya güç kullanma gibi bir niyet, plan ve programlarının olmadığı" mesajı verilen açıklamada, örgütün 1990’lı yıllarda PKK’ya karşı eylemlerine ilişkin şu değerlendirmede bulunuldu: “Bizim dağlarda sizi kovalayacak ve çatışacak bir durumumuz olmadığından, bir kısmı kırsal alanda olmak üzere uzun süre devam eden bu çatışmaların çoğu yerleşim alanlarında cereyan etti. Kimin ne kaybettiği, çatışmanın kazanan ve kaybeden tarafının kim olduğu konusundaki hükmü uzmanlara, araştırmacılara ve bölge halkına bırakalım. Ancak genel anlamda, Kürt halkı açısından ve siyasi sonuçları itibarıyla bu çatışmanın her iki taraf için kazançtan çok zarar getirdiğini ve bu çatışmadan direkt ve dolaylı en iyi istifade edenin Kemalist rejim ve onun derin unsurları olduğuna inanıyoruz.” 17 Ocak 2000 günü Beykoz’da üst düzey yöneticilere yönelik yapılan operasyonunun ise "PKK ile çatışmaları durdurdukları için" yapıldığı öne sürülen açıklamada, “Bu tarihten itibaren bilerek ve kendi irademizle silahları bir kenara bıraktık” denildi. -İŞBİRLİĞİNE AÇIĞIZ- PKK ile yaşadıkları bütün sorunlara rağmen aralarında resmi bir ateşkes, çatışmazsızlık veya anlaşmanın söz konusu olmadığı belirtilen açıklamada, şöyle denildi: “Sadece zımni ve fiili bir ateşkes veya çatışmasızlık durumu söz konusudur. Bıçak kemiğe dayanmadıkça sizinle fiili çatışmadan kaçınacağız. Ateşkes, çatışmazsızlık ve gerekirse halkımızın çıkarına olacak bazı konularda anlaşma dâhil birçok alternatife açığız. Ancak her ne olacaksa yetkili kişi ve organlar tarafından yapılmalı ve bunun resmi bir statüye kavuşması gerekir.” |
||
01-26-2012, 14:50 | #24 |
Bu konu uçacak yine..
|
|
01-26-2012, 14:54 | #25 | ||
Alıntı:
Alıntı:
|
|||
01-26-2012, 14:55 | #26 | |
Alıntı:
Şehit Şeyh said en iyisini yapmıştır. rejimi değiştireceğim diye yapılır balgibi yapılır müslüman askerin laik kemalist rejimin tarafında ne işi var. ? kimi savunuyorsan ondansın o kadar basit. müslüman askere sialm mı çekilirmiş ? Hz.Ali hayatını oku da biraz beynin açılsın. milliyetçilik seni esir almış. hz Ebubekiri oku haz Hüseyini oku.. infaz hak edene haktır. bu ayetle de hadisle de haktır ! |
||
01-26-2012, 15:01 | #27 | |
Alıntı:
Hizbullah'ın lider kadrosu ve tetikçilerinin CMK'nın 102'nci maddesinde yapılan değişiklikle salıverilmesine, Hizbullah ve JİTEM tarafından Kuştepe Köyü'nde kurulan karargahta yakınları sorgulanarak katledilen Cizreli mağdurlardan tepki geldi. Hizbullah tarafından eşi katledilen Fatma Yaşar, "Neden insanları öldürenleri de cezalandıracak bir yasa çıkartmıyorlar?" diye sorarken, eşi öldürülen Şefkiye Aslan da, "Herkes bilsin ki bundan sonra yaşanacak olan ölümlerden ve faili meçhullerden hükümet sorumludur" dedi. Hizbullah'ın lider kadrosu ve tetikçilerinin CMK'nın 102'nci maddesinde yapılan değişiklikle salıverilmesine mağdur yakınlarından büyük tepki geldi. Bir dönemin kanlı izlerini taşıyan Cizre'de, adam kaçırma, yargısız infaz ve akıl almaz işkence yöntemleri ile anılan Hizbullah, lider ve tetikçi kadrosunun serbest bırakılmasıyla tekrar gündemde. Hizbullah Örgütü, JİTEM ve korucu başı Kamil Atak'ın adamları Kuştepe Köyü'nü PKK'ye yardım ettikleri gerekçesi ile boşalttıktan sonra Hizbullah ile JİTEM Grup Komutanı Albay Cemal Temizöz tarafından hem karargah hem de sorgulama ve infaz merkezi olarak kullanıldı. Hizbullah operasyonu sırasında ilk cesetler de bu köyde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkmıştı. CMK'nın 102'nci maddesinde yapılan değişiklik nedeni ile dönemin cinayetlerine karar veren Hizbullah'ın lider kadrosu ile tetikçilerinin serbest bırakılması yakınlarını Hizbullah tetikçilerine kurban veren Cizreli aileleri isyan ettirdi. '35 gün akıl almaz işkenceler gördü' 1992 yılında Hizbullah tarafından katledilen Süleyman Turgut'un eşi Fatma Yaşar'ın anlattıkları hem o dönemde Hizbullah'ın kimlerin himayesinde ve talimatı ile cinayetler işlediğini gözler önüne seriyor hem de işkence seanslarının nasıl devrede olduğuna ışık tutuyor. Fatma Yaşar, "Fakir bir aileyiz. 92 yılında eşimi Yafes Mahallesi'nde bulunan emniyete götürdüler. Orda 35 gün işkencede bıraktılar. Eve geldiği zaman öyle bir haldeydi ki biz onu tanıyamadık. Kocam eve geldi ve onu tıraş ettik. Sonra bana dedi ki 'Benim bir resmimi çekin bir gün size lazım olacak. Çünkü bu adamlar beni artık sağ bırakmayacaklar' dedi. Eşimi 25 gün evde çocuk gibi besledim. Ancak sıvı şeyler yiyebiliyordu. Bu 25 gün içinde meyve ve su ile besledim eşimi" dedi. Yapılan işkence sonucu eşinin akli dengesinin de bozulduğunu belirten Yaşar, "Eşimi öyle bir hale getirmişlerdi ki, beni bile kardeşi sanıyordu artık" diye konuştu. 'Savcı gülünce öldürüldüğünü anladık' Yaşar, "25 gün onu evde besledikten sonra yine bir gün gelip evden aldılar. Kuştepe Köyü'ne götürdüler. Bizler aramadık yer bırakmadık. Savcılığa bile gittik. Savcı bize güldü. Savcının gülmesiyle birlikte Süleyman'ı öldürdüklerini anladık. Günlerce aradık ama bir gün onun ölüm haberini duyduk. Süleyman'ın Kuştepe'de öldürüldüğünü oradaki köylüler söyledi. Öldürüldüğü yere gittiğimizde kanlı elbiseleri vardı. Köylüler onu gömmüşlerdi. Eşim Hizbullah ve JİTEM tarafından öldürüldü" dedi. 10 yıllık bir yargılama sürecinde Hizbullah üyeleri hakkında yargının bir karara varmamasına tepki gösteren Yaşar, "Hükümet çıkarttığı yasalarla suçluları ve insanları katledenleri bırakıyor. Neden insanları öldürenleri de cezalandıracak bir yasa çıkartmıyorlar. Bu insanların hiçbir şekilde bırakılmaması gerekiyor. Benim kocamın hiç kimseye zararı dokunmamıştı. Neden öldürdüklerini de anlamadım" dedi. 'Korucubaşı Atak 'Eşini Hizbullah'a verdik' dedi' Korucubaşı Kamil Atak ve JİTEM elemanları tarafından 1994 yılında evinden alınan Hüseyin Aslan'ın eşi Şefkiye Aslan, "Eşimi evden aldıkları zaman, ben onlara engel olmak istedim fakat beni taşlarla kovaladılar. Beni de dövdüler, bebeğim de kucağımdaydı. Onların beni tekme tokat dövmeleri soncu bebeğim yere düşerek yaralandı. Ben yinede eşimi götürenlerin peşine düştüm. Ama engel olamadım. Eşimi götürdüler. Ben daha sonra Kamil Atak'ın evine gittim. Onun ayaklarına kapandım eşimi geri vermesi için. Onun ayaklarına kapanarak eşime bir şey yapmamaları için yalvardım. Kamil Atak, bana 'Ben artık müdahale edemem. Çünkü eşini Hizbullah'a teslim ettik. O günden sonra eşimden bir haber alamadım. O günden sonra eşimin bir kemik parçasını ne de elbiselerini bulabildik" şeklinde konuştu. 'Bu katilleri hiçbir şey olmamış gibi aramıza gönderdiler' Eşini ve daha nice insanı öldürenlerin ceza almadan hükümetin yasa değişikliğiyle serbest bırakılmasını bir türlü anlayamadığının altını çizen Aslan, "Bu hukuk dışı bir şeydir. Hükümet neden tetikçileri ve tecavüzcülere serbest bırakıyor da suçsuz olanların cezaevlerinde tutuyor anlamıyorum. Biz bu kişilerin cezalandırılmadan serbest bırakılmasını istemiyoruz. Şimdi bu katilleri hiçbir şey olmamış gibi bizim aramıza yine gönderecekler. Yine yeni ölümlere yeni kayıplara yol açacaklar. Herkes bilsin ki bundan sonra yine yaşanacak olan ölümlerden ve faili meçhullerden hükümet sorumludur" dedi. 'Bölgedeki cinayetlerin yüzde 80'ini Hizbullah işledi' Mehmet Tunç adlı vatandaş da, "90'lı yıllardan 2000 yıllarına kadarki sürede Cizre'ye baktığımızda 300'ü aşkın kişi öldürüldü, katledildi veya kaybedildi. Bu insanlarımızı öldürenler ve kaybettirenler şimdi hükümetin çıkardığı yasalarla serbest bırakılıyor" diyerek tepki gösterdi. Yaşanan cinayetlerin yüzde 80'ninin Hizbullah örgütünün yaptığını herkes tarafından bilindiğini vurgulayan Tunç, "İşlenen bunca cinayetten sonra Hizbullah örgütü devlete sorun olmaya başladığı için hepsini topladılar. Şimdi de serbest bırakıyorlar. Bu durum şu anlama geliyor, 'bunları tekrar Kürt halkının içine göndereceğiz. Kürtlüğe karşı dursunlar. Yine ölümler yaşansın. Zulümler yapılsın'" dedi. Devletin çıkarttığı yasalar karşısında şaşkınlık içinde olduğunu belirten Tunç, "Cezaevlerinde yıllardır türlü türlü hastalıklarla boğuşanlar, suçsuz bir şekilde yıllardır cezaevinde kalanlar bırakılmıyor. Yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu olanların serbest bırakılması Türk adaletinin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor" dedi. 'Bunlar devletin adamlarıdır' 90'lı yıllarda kellecilik, Jitemcilik, mitçilik ve Hizbullahçılık adı altında kullanılan kişilerden bir kısmı daha önce tutuklanıp cezaevine atıldığını ve bunların devletin adamları olduğunu belirten Mehmet Şerifoğlu da, "O dönemde de bunlar birlikte çalışıyorlardı. Şimdide hükümet çıkardığı bir yasayla bu kişileri serbest bıraktı. Buda devletin bir taktiğidir. Yani hukuki bir şey değildir. Sadece milleti ezmek, yok etmek, zulüm yapmaktır. Tecavüzcüler, rantçılar ve tetikçiler bırakılıyor fakat 20 yıldır cezaevinde bulunan kanser hastalarını bile bırakmıyorlar. Bir sürü hasta tutsak var onları neden bırakmıyorlar. Devlette adaletli bir hukukun işlenmesini istiyoruz" dedi. 'Suçluları bırakıp, suçsuzlara ceza vermeye son versinler' Devletin, tetikçileri, Hizbullahçıları ve tecavüzcüleri serbest bırakmalarını istemediğini dile getiren Abdurahim Dadak ise, düşüncesini dile getirdiği için, hakkını aradığı için ya da ana dilini konuştuğu için 20 yıl ceza alanların serbest bırakılması gerektiğini söyledi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne de seslenen Dadak, "Meclisten ricamız bu konular üstünde dursunlar. Suçluları bırakıp suçsuzlara ceza vermeye son versinler. Suçluları bırakmasınlar" dedi. Bütün bu açıklamalar her şey yalandır değil mi ? Hangi sahabe birisini katletmiş işkence yapmış infaz domuz bağıylamı olur... |
||
01-26-2012, 15:01 | #28 | |
Alıntı:
|
||
01-26-2012, 15:03 | #29 | |
Alıntı:
o bildiriyi buradan oku da bir kerde olsa kaynağından bak kendi gibi kindarları direk birinci kaynak alma. kendi beynin var sen değerlendir. HİZBULLAH BASIN BÜROSUNDAN KAMUOYUNA! ALLAH’IN ADIYLA Bizleri iman nuruyla karanlıktan aydınlığa kavuşturan ve mücadele tarihi boyunca her zaman gaybi yardımlarıyla destekleyen Rabbimize sonsuz hamd olsun. Tüm halkımız tarafından görüldüğü ve gözlendiği üzere son zamanlarda Hizbullah Cemaatine karşı İslam düşmanı değişik kesimler tarafından çirkin iftira ve yalan temelinde bir karalama ve linç kampanyası yürütülmektedir. Şu gerçek herkes tarafından çok iyi bilinmelidir ki; tutukluluk süresini düzenleyen yasadan Hizbullah sanıkları istifade etmesinler diye daha önce bilinçli olarak iki defa ertelenerek uygulamaya konmamıştır. Eğer daha önceki tarihlerde bu yasa uygulansaydı çok sayıda Hizbullahi Müslüman istifade ederek özgürlüğüne kavuşacaktı. Mevcut durumda bu yasadan en az sayıda istifade edecek olanlar Hizbullahi Müslümanlar olmalarına rağmen Kürt ve Türk Kemalist ulusalcılar tarafından bilinçli bir dezenformasyon kampanyası yürütülmektedir. Bu münasebetle genelde tüm kamuoyuna ve bir de özel olarak PKK’ye çağrı ve söyleyeceklerimiz vardır. Kamuoyuna çağrımız: Daha önce değişik münasebetlerle kamuoyuna duyurduğumuz gibi şunu kesin ve açık bir dille belirtmek isteriz ki; “İslam’ı bireysel olarak öğrenme, yaşama ve toplumsal alanda örgütlenip tebliğ etmemize engel olunmadığı ve Müslümanlar haksız bir şekilde fiili saldırıya uğramadığı müddetçe, silaha başvurma veya güç kullanma gibi bir niyet, plan ve programımız yoktur.” Nitekim 2002 tarihinden bu yana farklı alanlarda birçok kez fiili saldırılara uğramamıza rağmen tahammül etmiş, oyuna gelmemiş ve provokasyonları boşa çıkarmışızdır. Aynı zamanda bu kışkırtma ve haksız saldırıları halka duyurmuş ve şikâyette bulunmuşuzdur. PKK’ye çağrımız: Doksanlı yıllarda sizinle bir çatışma yaşamamak için hem yerel düzeyde ve hem de yurt dışında çalmadık kapı bırakmadığımız ve şehid verdiğimiz halde aylarca sabrederek ısrarla size cevap vermeyip silahlı çatışmadan uzak kaldığımız halde, o dönemin zafer sarhoşluğu içinde istemediğimiz ve karşı olduğumuz uzun süreli ve acımasız bir çatışmayı bize tahmil ettiniz. Sizin ölçüsüz dil ve edebiyatınız, iftira, yalan, karalamaya ve dezenformasyona dayalı çirkin ve bir o kadar da acımasız propagandanız, çatışma sürecini hızlandıran ve bölgeyi bir ateş çemberine sürükleyen en önemli ve belirgin etken olmuştu. Bizim dağlarda sizi kovalayacak ve çatışacak bir durumumuz olmadığından, bir kısmı kırsal alanda olmak üzere uzun süre devam eden bu çatışmaların çoğu yerleşim alanlarında cereyan etti. Kimin ne kaybettiği, çatışmanın kazanan ve kaybeden tarafının kim olduğu konusundaki hükmü uzmanlara, araştırmacılara ve bölge halkına bırakalım. Ancak genel anlamda, Kürt halkı açısından ve siyasi sonuçları itibarıyla bu çatışmanın her iki taraf için kazançtan çok zarar getirdiğini ve bu çatışmadan direkt ve dolaylı en iyi istifade edenin Kemalist rejim ve onun derin unsurları olduğuna inanıyoruz. Siz yerleşim alanlarında eylem yapamayacak bir duruma geldiğinizde ve devlete bağlı unsurların bu çatışmaları alevlendirmek ve daha uzun sürmesini sağlamak için hem PKK ve hem de Hizbullah adına iki tarafa karşı eylemler yaptıklarını tespit ettiğimizde, biz de size karşı eylemleri durdurup o ihanet şebekelerine ve onlara bağlı unsurlara yöneldik. Nitekim bizim onlarla olan şiddetli çatışmamız bize yönelik 17 Ocak operasyonunun yapılmasına zemin hazırladığı gibi, süregelen çatışmalar 2002 yılına kadar devam etti. Bu tarihten itibaren bilerek ve kendi irademizle silahları bir kenara bıraktık. Yukarıda belirttiğimiz şartlar oluşmadıkça -ki Allah’tan dileğimiz oluşmaz- silaha başvurma gibi bir düşüncemiz de yoktur. Siz PKK olarak çok iyi biliyorsunuz, ancak kamuoyunun da bilmesini isteriz ki bugüne kadar sizinle yaşadığımız bütün bu sorunlara rağmen aramızda resmi bir ateşkes, çatışmazsızlık veya anlaşma söz konusu olmamıştır. Sadece zımni ve fiili bir ateşkes veya çatışmasızlık durumu söz konusudur. Kürdistan’ın sosyal yapısı gereği karşılıklı olarak birbirimizi iyi tanıdığımız veya bir aileden her iki örgütle beraber olan fertler bulunduğundan, son dönemlerde lokal düzeyde bazı görüşmeler ve karşılıklı mesaj alış verişleri olmuş olabilir ki bunun bir resmiyeti ve genel bağlayıcılığı yoktur. Sürekli olarak ve özellikle son dönemlerde sanki ders ve ibret alınmamış gibi 90’lı yılların başlarında kullandığınız dil, üslup ve yapılan hatalar tarafınızdan tekerrür etmektedir. Bugüne kadar sabrettiğimiz gibi bundan sonrada sabredeceğiz ve bıçak kemiğe dayanmadıkça sizinle fiili çatışmadan kaçınacağız. Kamuoyu huzurunda size çağrımız şudur; geçmişte yaşanılan çatışmaların müsebbibi sizsiniz ve bu çatışmayı siz başlatmışsınız. O dönemde arkadaşlarımızı şehit ettiğiniz halde altı aya yakın size cevap bile vermedik. Dolayısıyla eğer kalıcı ve köklü bir çözüm istiyorsanız bu durumu kabul edin ve bunu kamuoyuna duyurun. Ayrıca ateşkes, çatışmazsızlık ve gerekirse halkımızın çıkarına olacak bazı konularda anlaşma dâhil birçok alternatife açığız. Ancak her ne olacaksa yetkili kişi ve organlar tarafından yapılmalı ve bunun resmi bir statüye kavuşması gerekir. Halkımıza saygıyla duyururuz. Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir. HİZBULLAH BASIN BÜROSU - OCAK 2011 Konu Ammar tarafından (01-26-2012 Saat 15:07 ) değiştirilmiştir.. |
||
01-26-2012, 15:05 | #30 |
Blur..
Bence buraya kopyalayıp yapıştırdığın yazılara pek güvenmemelisin kardeşim.. Onlar kesin bir şey göstermiyor.. Daha dikatli olmanı tavsiye ederim.. Daha hassas olalım lütfen, yoksa hesap gününde altından kalkamayız vesselam.. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|