![]() |
#1 |
![]() Balyoz davasında yaşanan son gelişmeler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndaki reform ihtiyacının aciliyetini ortaya koydu. Çünkü bugünkü yapısıyla HSYK, devletçi, vesayetçi, otoriter yargı anlayışının tüm yargı teşkilatında kökleşmesine yolaçıyor. Bu sistem, bireye karşı devletten yana taraf. Yüksek yargının dar alanda kısa paslaşmaları sonucu seçilen üyeler, tayin, terfi gibi kriterlerde vesayet sistemini koruyucu, kollayıcı yargıçları gözetiyor. Bu durum, tüm yargı mensuplarını benzer kararlar vermeye zorluyor. Sonuç, bağımlı ve taraflı bir yargı sistemi oluyor. Taraflılığa iki örnek dün birçok köşe yazarı tarafından kaleme alındı. Hatırlatalım, Sabah yazarı Nazlı Ilıcak, Sincan hakimi Osman Kaçmaz’a ‘’işgüzar’’ dediği için 11 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu yargı sistemi Başbakan Erdoğan için sarfedilen ağır sözcükleriyse eleştiri kapsamında değerlendirdi. Tıpkı Kürtleri öldürme çağrısı yapan yazıları düşünce özgürlüğü olarak kabul ettiği gibi. Bir başka olay Yeni Asır yazarı Hüseyin Kocabıyık’ın başına geldi. HSYK’yı eleştiren Kocabıyık tam 320 bin TL tazminata mahkum edildi. Şamil Tayyar’ın yazısından öğrendiğimize göre, HSYK üyeleri de bu kararı veren Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Hürriyet Yıldırım’ı Yargıtay üyeliğine önerdi. Dar alanda kısa paslaşma yani... Bütün bu kararların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidip orada bozulacağından kuşkum yok. Burada esas olan yargının işleyişindeki çarpıklığı, yanlılığı görmek. Geçen gün alıntı yaptığım ‘’3’üncü Reich’in Yükseliş ve Çöküşü’’ isimli kitapta, yargının Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşündeki etkisine vurgu yapılıyordu. Eski düzene bağlılığını sürdüren yargı sistemi özgürlükçü, solcu yazarları acımasızca mahkum ederken, eline kan bulaşmış sağcı katilleri ya çok az cezaya çarptırıyor ya da serbest bırakıyordu. Sürekli o döneme atıf yapıyorum, çünkü yargının tarafsızlığı demokratik cumhuriyetin sağlıklı işlemesi, tehlikeye düşmemesinde hayati öneme sahip. Balyoz Davası’nda yeni atanan bir yargıcın toplu tahliye kararları, yargının içinde bulunduğu durumu ortaya koyan bir başka örnek. Bu sistem artık böyle yürümez. Ama eski düzenin kalemşörleri Cumhurbaşkanı Gül’ün son atamasına kafayı takmış. Gözleri ne Osman Paksüt’ün durumunu ne de yargının bu acı tablosunu görüyor. Genç bir hukuk doktoru polemik konusu oluyor ama Paksüt’ün Anayasa Mahkemesi Başkanvekili olarak gizlice Genelkurmay Başkanı ile görüşmesi gözden uzak tutuluyor. Çünkü bunlar askerin yazarı. Birinin açacağı davanın tebligatı hale gelmedi, hergün posta kutuma bakıyorum yok. Olsa da askerliğini mahkemede kanıtlasak. Sizi gidi vesayetçiler sizi. Anayasaya aykırı, bağımsızlığa aykırı diyerek karnınızdan konuşmayın, nesi, neden, neye aykırı net söyleyin. Bu vesayet sistemi bitmezse, bu toplumun sağlıklı bir biçimde yola devam edemeyeceği gerçeğini görün. Talas’ta anti-semitizm Talas Amerikan Koleji’nde müfettişler, Nazi zulmüne karşı iki küçük kızın mücadelesini anlatan bir kitabı sakıncalı bulup yasaklamış. Muhafazakar kafanın hastalıklı halinin dışavurumu. Kitaptan korkan bir zihniyetin demokrat olması mümkün değil. Bu düşünce, bilgi alma özgürlüğüne doğrudan müdahale. Daha da ötesi, Nazilere sempati göstergesi. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun ben bu satırları yazarken olaya müdahale etmiş olduğunu umut ediyorum. 03.04.2010 Cumartesi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|