|
05-22-2009, 14:30 | #1 |
Hüseyin Öztürk "Nefsine tapanların kutsalı olmaz"
Nefsine tapan insanlar, sürekli ruh sancısı çekerler. Ruh sancısı çeken kişiler, bu acılarını dindirebilmek için; dürüst, namuslu, haysiyetli ve şerefli insanlara karşı büyük bir kin beslerler ve ancak böyle rahatlayabilirler. “Huzuru, barışı, sevgiyi ve güveni” en çok hak eden ülkelerden ve toplumlardan biri olmamıza rağmen, nefis avcılarının yüzenden çekmediğimiz kalmıyor maalesef. Oysa üzerinde yaşadığımız topraklar, mirasını devraldığımız ecdat, yüzyıllar boyunca dünyaya; “sevgi, barış, adalet, hak ve hukuk” götürmüş, tesisi için de bekçilik etmiştir. Böyle bir geçmişten bugüne geldiğimizde görüyoruz ki, dünden gelen ve yaşatılması gereken bütün değerlerimiz ayaklar altına alınmak isteniyor. Bu değerleri yaşatmak isteyenler ise; iftiralara, dedikodulara ve hukuksuzluklara gark edilmek isteniyor. Bir milleti zelil eden pek çok düşman olabilir fakat en esaslı düşman; kişilerin nefislerine tapmalarıdır. Nefsini kutsallaştıran kimselerin gözü, hiçbir iman esasını görmez ve her türlü değer yargısını kendi nefislerine uydurmaya çalışırlar. Nefsi yüceltmek, inkârcılık mesleğini tabulaştırır. İnkârcılık mesleğinde yükselenler ise arzularının dışında meydana gelen canlı cansız her cisme düşman kesilirler. İyilik adına ne bulurlar ne görürlerse yok edilmesi için ellerinden geleni geri koymazlar. Türkiye büyük bir iyi gidişe rağmen ciddi sancılar çekiyor. Bu kıvranmaların sebebi; nefislerini tek güç sayan belli çevrelerin, kendileri dışında hiçbir varlığın selamet bulmasını istememelerindendir. Hâşâ tanrılaşmak gibi bir hastalığın pençesinde düşmüşlerdir. Bu yüzden memleketimizdeki huzur ve güven, devamlı dinamitlenmektedir. Ne yazık ki, nefsini kutsallaştıran insanlarda uhrevi inançlar dibe vurmuş demektir. Onlar sadece günlerini gün etmek ve o güne de hâkim olmak isterler. İşte tehlikenin kaynağı buradadır. İnsanlık tarihine baktığımızda helak olan toplumların mahvoluşlarına tek sebep; nefislerini yüceleştirmek ve tapmak olmuştur. İnsana ve diğer canlılara dair iyilik adına ne varsa hepsi de nefis tapıcıları için birer düşman konumundadır. Nerede ve nasıl olursa olsun, bu düşmanlıkları asla bitmez. Böyleleri başkalarına huzur vermedikleri gibi kendilerine de asla rahat vermez, huzursuzluklarının, hırçınlıklarının, düşmanlıklarının nedeni olarak, hep başkalarını görür, kendi nefislerini akıllarına dahi getirmezler. Çünkü nefsin hâkim olduğu yerden akıl çıkar gider. Nefsinin pençesinde esir olmayanların güzel bir lafı vardır. “Şapkanı dizine koy ve düşün” derler. Şapkadan kastedilen nefistir. Nefsini aklının beş karış yukarısında tutanlar, elbette akıllarıyla düşünemezler. Onun için denilir ki, “Nefsinizi dizinize koyup” düşünün. Fitne ve fesat çağının zirvesindeyiz. İyilerin sayısının çokluğuna rağmen, fitne ve fesatçılar galip geliyorsa, böylelerin nefislerine teslim oldukları kabul edilip; “Hiç olmazsa iyiler ihtilaflarını bir tarafa bırakıp, ittifak ettikleri konularda birleşmeli ve inandıkları değer yargılarında kenetlenebilmelidirler.” İyiler halkalar gibi iç içe geçmedikçe, Allah rahmetini göndermeyecektir. İyiler aralarındaki dünyevi ve nefsi ihtilafları yok ettikleri zaman ancak, nefisçilere karşı ittifak edebilir ve bütünleşebilirler. Bu konuda Müslümanların kitabı Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayet vardır. İttifak yerine ihtilaf etmek; ayete, sünnete ve hadise ihanettir. Bir insanı hidayete erdirmek biz kulların işi değildir. Hidayet ancak Allah’tandır. İyi kullara düşen ise o kişinin hidayete ermesi için sessiz ve gösterişsiz dua etmesi ve hüsn-ü zan beslemesidir. Hüsn-ü zan beslemeyen insanlarda da azami nefse esaret vardır. Niyetim vaaz vermek ya da nasihat etmek değildir. İnançlarını suya salıp, nefsi peşinde koşan fitne ve fesatçıların taarruzları karşısında; imanımızı ve gücümüzü kaybetmeden, haklıdan yana yürümek, kutsal yolculuğu huzurla tamamlamak demektir. Huzur-u Mahşerde de bizden sorulacak olan budur. “Şerde ittifak edenlere karşı, hayırda yarıştınız mı” denilecektir. Bu yarış; Allah’ın birliğine, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in onun kulu ve Rasülü olduğuna iman eden herkesin boynuna borçtur. Düşünce ve duygularımızı nefis terazisi yerine, iman ve vicdan terazisinde tarttığımızda mutlaka iyilik kazanacaktır. vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|