|
07-06-2010, 11:34 | #1 |
ibrahim KARAGÜL "Bunlar doğru mu?"
Türkiye İsrail'e askeri uçuşlar için hava sahasını kapattı. Ortak tatbikatlar iptal ediliyor, askeri ortaklıklara son veriliyor. En son, on yıldır Akdeniz'de yapılan ve üç ülkenin katıldığı Güvenilir Deniz Kızı tatbikatından Türkiye çekildi. Akdeniz'de ortaklık bitti. Ortadoğu'da ortaklık bitti. Türk iç politikasını dizayn etmede ortaklık bitti. Özür ve tazminat tartışmasıyla birlikte "İsrail'i yalnızlaştırma" adı altında hemen bütün uluslararası platformlarda diplomatik girişimlerde bulunuluyor. On yıllardır adeta "Türk-İsrail derin devleti" görünümü veren ortaklığın cıvataları gevşedi. Yakın gelecekte, Türk-İsrail ilişkilerinin eski düzeyine geleceğine dair hiçbir ciddi işaret yok. Eğer Türkiye'de olağandışı bir değişiklik, güç kayması, tersine yönelişi başlatacak çok keskin bir hal söz konusu olmazsa bu böyle devam edecek. Öncelikle, iki ülke arasındaki ortaklığın psikolojik temelleri sarsıldı. İki ülke Filistin meselesine aynı bakmıyor, Suriye'ye/İran'a aynı bakmıyor, terörle mücadeleye aynı bakmıyor, küresel güvenlik meselelerine aynı yerden bakmıyor. Bırakın ortak hareket noktasını, ortak hedefi, son gelişmelerle İsrail Türkiye için adeta güvenlik sorunu görüntüsü vermeye başladı. Her ne kadar gerilimin sebebi İsrail'de iktidarda olan aşırı sağ koalisyon gibi görülse de, kriz çok daha derdin... Çünkü; Türkiye'nin bölgesel perspektifi ve geleceğe yönelik arayışı ile İsrail'in bölgeye ve Türkiye'nin gelecek hesaplarına bakışı arasında adeta uçurum var. Bu uçurum her geçen gün daha da derinleşiyor. Uçurumun kapanması, küresel eğilimler böyle seyrettiği sürece mümkün olmayacak. Bu eğilimleri tersine çevirecek tek şey; bölgesel hatta küresel düzeyde yıkıma, tektonik kaymalara neden olacak olağanüstü bir sarsıntıdan başka bir şey olmayacak. Halen varolan sarsıntının daha sonuna gelmiş değiliz ve ülkeleri yeni pozisyon arayışlarına sevkeden bunun sonucu olarak iki ülke ayrışmasının neden olan da bu sarsıntı/değişimin kendisi zaten. Bu yüzden Tel Aviv, ABD'nin siyasi gücünü ne kadar kullanırsa kullansın, Türkiye üzerine ne kadar baskı uygularsa uygulasın, Türkiye'nin arayışını tersine çevirme, onu İsrail'in bölgesel perspektifine mahkum etme, sınırlama şansına sahip değil artık. Yakın hatta orta gelecekte de böyle bir imkanı bulamayacak. Ayrıca, İsrail'in böyle bir gücünün kalmadığı, sadece bölgesinde değil, Batı'da da bezginlik verecek duruma geldiği, Batı başkentlerinde rahatsızlıklara neden olduğu biliniyor. Bütün dünya 21. yüzyıla dönük eğilimlere yatırım yaparken İsrail tek başına ve umutsuzca bu eğilimi tersine çevirmeye çalışıyor. Elbette bu arayış kendisini yalnızlaştırıyor. İsrail sadece Türkiye'yi kaybetmedi. Türkiye içindeki en güçlü destekçilerini, müttefiklerini kaybetti. Daha doğrusu bu müttefikleri, iki ülke ilişkilerini ideolojik bir ortaklığa, ortak bir hedefi sabitleyebilecek gücü, manevra alanını kaybetti. Yahudi lobisi ve İsrail aşırı sağının, sanki böyle bir güç hala varmışçasına sağa sola saldırmasının, hırçın tavırlar göstermesinin bir sonuca ulaşmayacağının artık bilinmesi gerekiyor. Benjamin Netanyahu'nun ABD ziyaretinde "Türkiye'ye baskı" çıkacağını sananlar bu yüzden ciddi yanılgı içinde. Hem ABD'nin Türkiye'yi istediği gibi evirip çevirme lüksü eskisi gibi yok hem de Barack Obama yönetimi bu noktada değil. Dolayısıyla, Netanyahu yönetiminin ziyaret öncesi Türkiye'ye mesaj verir açıklamaları, Türkiye'den çok Washington'ı etkileme, Obama-Netanyahu görüşmesinde ele alınacak konular için bir perdeleme çalışmasından başka bir şey değil. Bu konu açılmışken, daha yerel ve çok önemli bir noktayı da hatırlatmak gerekiyor. Türkiye-İsrail ilişkilerinin her yönden sorgulandığı bir dönemde, haftalardır tartışılan ama kamuoyuna yeterince bilgi aktarılmayan bir konu bu. Türkiye'de, özellikle kamu kurumlarının internet güvenliğinin İsrail şirketlerine emanet edilmesi meselesi. Mavi Marmara saldırısının yaşandığı günlerde IHH'nın internet sitesini bloke eden Check Point isimli internet güvenlik şirketinin bilgilerinin Tel Aviv'den güncellendiği, İsrail bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı. Ancak sonradan birçok kamu kurum ve kuruluşunun aynı durumda olduğu iddia edilir oldu. Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank, Eximbank, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve bağlı tüm birimleri, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Milli Eğitim, Sağlık ve Adalet Bakanlıkları, ÖSYM, Dışişleri Bakanlığı gibi bir çok kamu kurumunun internet güvenliğinin İsrail bağlantılı bir şirketle anılması ürpertici gerçekten. İsrailli şirketler bu ülkenin iletişim hatlarını kontrol altına mı aldı? Şirketlerin hangileri doğrudan İsrailli hangileri taşeron kullanıyor? Taşeron değillerse bu şirketlerin verdiği hizmetleri İsrailli firmalar neden referans gösteriyor? Türkiye'de İsrail'e bu bağımlığı kimler güvence altında tutuyor? Hangi büyük şirketler, hangi 'devlet' kurumları bu bağları kuruyor? Olay sadece ticari bir şey mi? Sadece askeri teknoloji bağımlığı değil, Türkiye'nin bütün mahrem bilgileri devletler üzerinden, şirketler üzerinden, taşeronlar üzerinden, vatanperver görünenler üzerinden İsrail'e bir şekilde aktarılıyorsa, burada sorulacak çok soru, alınacak çok cevap, ortaya serilecek çok bilgi var demektir. Emin olun bu durum, tatbikatların ertelenmesinden, askeri ortaklıklara son verilmesinden, siyasi hesaplaşmadan çok daha önemli. Bu iddialar gerçekten doğru mu?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|