![]() |
#1 |
![]() Sultan II. Abdülhamid iftiracılara bizzat cevap veriyor: “Yönetim şekli son derece liberal olan hatta cumhuriyetle idare olunan memleketlerde bile, hükümetin esasına dokunan ve umûmî ahlâkın ifsâdına ve tebaanın bağlı olduğu devletine sadâkat ve râbıtasının ihlâline sebeb olan kitap, risâle ve evrâkın yayınlanması ve dağıtımı yasaktır. Bu gün memâlik-i şahânede matbuat serbest ise de; bu serbestînin usul ve kanun dairesinde olduğu açıktır.
Sultan II. Abdülhamid; II. Meşrutiyet sonrası ve Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, her zaman sansür uygulaması yapmakla ve Osmanlı halkını -özellikle de aydınları- baskı altına almakla suçlanmıştır. Gerçi onun vefatı sonrası en büyük düşmanlarından Şair Süleyman Nazif bile; “Padişahım gelmemişken yâda biz, İşte geldik senden istimdada biz, Öldürürler edersek feryada biz, Hasret kaldık eski istibdada biz” diyerek bu suçlamaların çok da doğru olmadığını ortaya koymuştur ama günümüzde hâlâ Sultan II. Abdülhamid’i “müstebid” olmakla suçlayan sözde aydınlara rastlamak mümkündür. Bunların mühim bir bölümünün adının başına -ne mânâya geliyorsa- İslâmcı(!) sıfatını ekleyenlerden olması bizi daha da üzmektedir. Dahası, bunlardan bir kısmı “Sultan güya Halife olmasına rağmen İslâmî eserleri bile imha ettirdi” bühtanında bulunmaktan bile geri durmamaktadırlar. Onların bu iddia ve bühtanlarına; âdeta bu iftiraları hissederek bundan tam bir asır önce Sultan II. Abdülhamid merhum bizzat cevap vermektedir. Biz bu konuda iki vesikayı sadeleştirerek, okuyucularımıza sunacağız. İlk vesikamız; 20 Kasım 1902 tarihli bir irade. Bir başka deyişle Sultan II. Abdülhamid iftiracılara bizzat cevap veriyor: “Yönetim şekli son derece liberal olan devletlerde ve hatta cumhuriyetle idare olunan memleketlerde bile, hükümetin esasına dokunan ve umûmî ahlâkın ifsâdına ve tebaanın bağlı olduğu devletine sadâkat ve râbıtasının ihlâline sebeb olan kitap, risâle ve evrakın yayınlanması ve dağıtımı yasaktır. Bu gün memâlik-i şahânede (Osmanlı memleketinde) matbuat serbest ise de; bu serbestînin usul ve kanun dairesinde olduğu açıktır. Yasaklanacak kitap ve risâleler; maâzallâhu teâlâ din-i mübîn-i İslâm’a dokunan kitaplar ile bağlı olduğumuz için şükrettiğimiz muazzam padişahımız efendimiz hazretlerine sadık tebaasının sağlam rabıtayı sadâkat ve ubûdiyetlerine halel getirmek ve âdab ve umûmî ahlâkı ifsad eylemek garazıyla tertip olunan ve edebiyat adı altında Ziya Paşa ve Namık Kemal Bey ve benzeri birtakım adamlar tarafından neşr olunmuş ve olunmakta bulunmuş olan risâlelerdir. Ayrıca Mısır’da ve Avrupa’nın bazı cihetlerinde İslâm din-i celîlesi, Osmanlı saltanatı ile Büyük Osmanlı Devletinin kanun ve nizamları aleyhinde çıkarılan zararlı ve haince emeller için çıkarılan evrak ve eserlerdir. Son zamanlarda Zât-ı Şahânenin (II. Abdülhamid Han’ın) kulağına kadar gelen dinî kitap ve eserlerin neşrinin engellenmesi gerçek ise, bu Padişahın çok büyük bir üzüntüsüne sebeb olmuştu. Sultanımıza göre eğer dinî itikatlara dair birtakım kitap ve risâlelerin basımının yasaklanması sahîh ise, maâzallâhu teâlâ İslâm itikadını bütünü ile zaafa uğratmak maksadı ile meydana getirilmiş bir hareket olacağı cihetle, bu harekette bulunanlar velînimetimiz, takva sahibi pâdişâhımız, halifemiz, efendimiz hazretleri tarafından lanetle anılmaktadır. Bundan sonra Hz. Halifemizin rızasına aykırı bir muamele meydana gelmemesine ve bu gibi din ve imana ait kitap ve risâlelere daima büyük bir ihtiram gösterilip, bir yanlışlıkla yayınlanması ve dağıtılmasının yasaklanması gibi bir şey olmamasına itina edilmelidir. Daha önce de ayrıntıları ile belirtildiği üzere; yüce İslâm dini, yüce saltanat makamı ve yüce Osmanlı Devletinin kanun ve nizamlarının aleyhinde olan ve ahlâkı ifsad için hazırlanan şeylerin vazifelilerce neşrinin yasaklanmasına ve gümrüklerden geçirilmemesine dikkat edilmesi Hz. Halifemizin iradesinin gereğidir.”1 Tahsin Paşa’nın kaleme aldığı bu iradeye göre; bu raporlar Padişah tarafından Sadârete gönderilmiştir. Sadaretten de; Dâhiliye ve Maarif Nezaretlerine bir yazı yazılarak; emredilen tebligata uygun olarak gerekli işlerin yapılması, verilen emirlerin harfiyen îfâsıyla, hilâfında bir muamele ve uygunsuzluk vukuuna meydan bırakılmaması istenmişti. Yıldız Sarayı’ndan Sadârete; Sadâretten Dâhiliye ve Maarif Nezaretlerine gönderilen 21 Kasım 1902 tarihli yazı aynen şöyle: “Bazı din ve fıkıh kitablarının, birtakım memur ve hizmetlilerin cehaleti sebebi ile toplattırılmakta olduğu işitilmiş ve bu husus Hazreti Halifemiz nezdinde çok büyük bir üzüntüye sebeb olmuştur. Bu gibi dinî ve mukaddes kitabların neşrine mani olmak şöyle dursun; bu gibi kitabların çoğaltılmasına ve yayılmasına çalışılmak lâzımdır. Yayınlanmasına mani olması gerekli kitablar ve yayınların ise; yüce hilâfet ve saltanat makamı aleyhinde yazılan ve halkın zihnini ifsat için Avrupa’da ve diğer yerlerde basılan ve neşredilen zararlı risâleler ve gazetelerden ibaret olması gerekir. Durum böyle iken; bu hususun bazı memurlar tarafından yanlış yorumlanması ve tevil edilmesi neticesi, bazı gereksiz güvenlik tedbirlerine başvurulduğu öğrenilmiştir. Bu hususa dair Padişahımızın vaki olan suali üzerine Maarif Nazırı Celâl Bey Efendi Hazretleri tarafından takdim kılınan arizada; Encümen-i Teftiş ve Muayene azasından bu hizmette yeterli ve ehil olmayanlarının, ileride kabiliyetlerine uygun işlerde kullanılıncaya kadar – maaşları kesilmemek şartıyla- bu vazifelerinden alınmaları kararı verildiği bildirilmektedir. Ayrıca bu heyet azalarından vazifede kalanlar ile, maarif memurlarının ehliyet ve dirayeti hâiz olanlarından müteşekkil olarak yeni üç heyet teşkil olunacağı da belirtilmektedir. Maarif Nazırı Celâl Beyin arizasına göre bu üç heyetten biri dinî ve şer‘i kitabları, ikincisi ise diğer kitabları inceleyecek ve yayınlanmalarının uygun olup, olmadığı konusunda rapor hazırlayacaklardır. Maarif Nazırının başkanı olacağı üçüncü heyet ise; bu iki heyetin incelediği ve olumlu bulduğu eserlere zaman ve miktar yönü ile ruhsat vermekle vazifeli olacaktı. Ayrıca dinî ve şer‘i kitabların Meşîhatta (Şeyhülislamlıkta) toplanan Tedkîkât-ı Müellefat Heyetine gönderilip oradan alınacak karara göre basımına müsaade edilmesi veya edilmemesi gerektiği de vurgulanmıştı. Her gün Maarif Nezaretine; Posta ve Rüsumat (Gümrük) dairelerinde bulunan inceleme heyeti tarafından incelenen kitap, risâle ve diğer evrakın isimleri ile yapılan incelemenin neticesinin yer aldığı bir raporun gönderilmesi de kararlaştırılmıştı. Maarif Nazırı Celâl Bey; kendisinin bakan olmasından evvel yayınlanması yasaklanmış olan dinî kitabların asıl nüshaları ile birlikte Meşîhatta yeniden incelenerek, her türlü tezvir ve tahriften uzak oldukları Tedkîk-i Müellefat Heyeti tarafından tasdik olunduktan sonra yayınlanmasına ruhsat verileceğini, ayrıca ana nüshaları kaybolmuş olan dinî kitabların ise bedelli bedelsiz neşrine çalışılacağını bildirmişti. Ayrıca müteveffa Ziya Paşa ve Namık Kemal Bey ile Ebuzziya Tevfik Bey gibi aşrı ve zararlı fikir erbabının; daha önce basılan ve yayınlanan eserlerinin yeniden basılmasına kesinlikle müsaade olunmayacaktı. Basım ve yayınına izin verilecek bütün eserlerin basımı sırasında alınması lâzım gelen tedbirlere dair, Maarif Nâzırı ile Dâhiliye Nezâreti Müsteşarı Fuat Bey Efendi Hazretleri tarafından müştereken takdim kılınan arizada ise; yayınlanan eserlerin basım ve yayınlanmasına ruhsat verilirken; basım ve yayınla ilgili bundan sonraki faaliyetlerin daha iyi takip edilebilmesi ve alınması gerekli güvenlik tedbirlerinin matbuat müdüriyetince kanunlara uygun olarak ve daha güzel bir şekilde yapılabilmesi için, basılan kitapların birer nüshasının Dâhiliye Nezâreti Müsteşarlığı’na gönderileceği bildirilmekte idi. Ayrıca ruhsatsız ve zararlı kitap, risâle ve gazetelerin basılmaması konusunda, şimdiye kadar gösterilenden daha çok dikkat ve itinanın da gösterileceği vurgulanmakta idi. Bu konudaki kanunî hükümlerin güzel bir şekilde tatbiki ve îfâ kılınması veya basımı ve neşrine ruhsat verilen eserlerin basımı sırasında; izin verilen nüshadan farklı olarak, esere muzır ilaveler yapılmaya kalkışıldığı görülür ise; duruma derhal müdahale edilecekti. Böyle bir mesele çıkarsa; hem o eserin basımı tehir edilecek; hem de durum derhâl Maarif Nezâreti’ne bildirilecekti. Bu vesile ile dinî kitaplar gibi âsâr-ı mukaddese-i İslâmiyenin tehirine mahal kalmamak için de, esbâb-ı mucibe ve edille-i lâzıme derciyle; durumun müsteşarlık tarafından derhal Hz. Halifeye de bildirilmesi kararlaştırılmıştı.”2 İşte Ulu Hakanın müdafaanamesi… Şimdi ey sözde aydınlar!... Acaba hâlâ iftiraya devam mı edeceksiniz, yoksa Namık Kemal gibi; “Edebsizlikle tekleriz, Kimi görsek etekleriz, Hakk’dan da yardım bekleriz Ne utanmaz köpekleriz” diyerek hakikatleri itiraf mı edeceksiniz? Karar sizin beyler!... Copyright © Arifan Dergisi Tüm hakları saklıdır.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|