![]() |
#1 |
![]() 06 Haziran 2008 Cuma 23:54
M.Ali ÖZTÜRK Araştırmacı-Yazar Ilımlı İslam'a Adım Adım I İbnü Teymiyye merhum bir risalesinde o günlerde Müslümanlar arasında eften püften şeylerin dini meseleler haline getirilip yayıldığından ve bunlarla Müslümanların meşgul edildiğinden, bunu da İlhanlı (Ortadoğu’da hâkimiyet kurmuş istilacı Moğol hanedanı) hakanının yalakası olan bir takım din âlimlerimizin yaptığından yakınır. Maalesef her dinin tarihinde olduğu gibi İslam tarihinde de şöhret ve menfaat budalası bu tip adamlar var olageldiği gibi; bunların ortaya çıkması ve revaç bulmasına neden olan yönetim ve güç odakları da var olmuştur. Emperyalistlerin egemenlik ve sömürülerinin devamı için her devirde başvurduğu bu ve benzeri yöntemler, oryantalist çalışmaların meyvelerinin da kullanılması sonucu bugün oldukça bilimsel(!) ve sistematik bir kimlik kazanmıştır. Proje şimdilerde iki koldan ve koordineli olarak yürütülmektedir. Operasyonun siyasi ayağını BOP, dini ayağını ise “Ilımlı İslam” ve “Dinler Arası Diyalog” teşkil etmektedir. Bu girişimlerin kısa vadeli amaçları; Müslüman ülkelerde fazlasıyla var olan yeraltı zenginliklerden pay almak, bunun da ötesinde bunlara el koymak ve de işgalci terörist İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Uzun vadeli amaç ise İsrail’in kuruluş ve genişlemesinin de nedeni olan, ırkçı emperyalizmin dünya egemenliğidir. BOP’un zeminini teşkil eden alanda Cebelitarık Boğazından Basra Körfezine bir hat çizecek olursanız görürsünüz ki, bu çizginin altında ve üstünde kalan toprakların tamamının sahibi Müslümanlardır. Projenin başarısı, önünde engel bulunmamasına bağlıdır. Bugün ise emperyalizmin önündeki en büyük engel, bu topraklarda yaşayan insanların inancı olan İslam’dır. Çeşitli tecrübelerden sonra İslam’ın ortadan kaldırılamayacağını anlayan Siyonist ve Haçlı zihniyetler bugün çok daha sinsi bir girişimin peşindedirler ve bu girişim çok uzun ve yoğun çalışmaların ürünüdür. Amaç “Diyalog” aldatmacaları ile Müslümanların dini salâbetlerini gevşetmek, “Ilımlı İslam” ile de dinlerinin içini boşaltmaktır. Projenin güvenliği ve başarı şansının yüksek olması için de bu işler Müslümanlara yaptırılacaktır. Nitekim bu amaçla 2005 Nisan ayında İstanbul’da Gönüllü Teşekküllüler Vakfı (TGTV) öncülüğünde İslam ülkeleri STK’ları arasında BOP çerçevesinde toplantılar düzenlenmesi kararlaştırıldı ve 45 Müslüman ülkede bu amaçla yapılan toplantıların finali de 2005 Kasımında Bahreyn’deydi. ABD, İngiltere ve bölgede BOP’un taşeronu olan Türkiye, Ürdün, Yemen yönetimlerinin belirleyici rol üstlendiği, Dışişleri bakanları ve bazı STK temsilcilerinin de katıldığı bu toplantının hedefi: İslam dünyasında sivil toplumu güçlendirebilmek için bir “Gelecek Vakfı”nın kurulması ve BOP paralelinde çalışacak STK’ların finansmanının sağlanması. Bu amaçla bu forumda, bölgedeki STK’lara dağıtılmak üzere 100 milyon dolar temin edilmesi kararlaştırıldı. Ve forum G8 ve Dünya Bankası tarafından desteklenmektedir. Ancak Mısır temsilcilerinin demokratikleşme ve sivilleşme yönüne, özellikle de Hasan Hanefi’nin projeye, “bir Soros operasyonu” nitelemesi yaparak karşı çıkması sonuncu toplantı sessizce dağıldı. Aynı ay içinde ABD’nin Chicago ve Houston şehirlerinde gerçekleştirilen benzer amaçlı toplantılarda ise, Müslüman dünyanın “Siyasal İslam”dan veya “İslamcılık”tan nasıl arındırılacağı; BOP ile paralelleşen, Türkiye yöneticileri ile Fethullah Gülen hareketinin din anlayışlarının “Ilımlı İslam Projesi”ne ne gibi katkılarda bulunacağı üzerinde duruldu. Bu arada Türkiye’deki devlet kontrollü laikçi baskıya da vurgu yapıldı. Şunu sormakta fayda görüyorum; laikçilerimiz, milletimizin dinini yaşamasına müdahale ederek sinsi emelli emperyalistleri bazı kişi ve çevrelerin nazarında nasıl umut kaynağı yaptıklarının farkındalar mı acaba? Bugünlerde yukarıda sözü edilen toplantıların sonuç vermeye başladığı haberlerini alıyoruz. Newsweek dergisinin son sayısında, Christopher Dickey ve Owen Matthews tarafından kaleme alınmış bir analize göre Türkiye’de Ankara merkezli olarak, bir grup bilim adamı tarafından “Hadis”ler üzerinde çağdaş bir yorumlama çalışması yapılmaktadır. Bunlar, Peygamber’in (sav) günlük hayata rehberlik eden sözleri ve fiilleri ile Kur’an’ın bir kısım esrarına anahtarlık yapan 170.000 rivayetin tamamını derlemişler. Dergi “bu hadislerin çoğunun özellikli bir tarihi dönemin sonucu olduğunu, rivayet edenlerin de pek güvenilir olmadıklarını” belirttikten sonra, projede görev yapan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Mehmet Görmez’in; “onlar İslam’ın evrensel değerlerini, kendi zaman ve mekânlarının coğrafi, kültürel ve dini değerleri ile karıştırmışlardır,” dediğini ekliyor. Ve projenin dört yıl önce tasarlayıcısı olduğunu belirttiği, Türkiye’nin (o zamanki) din işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın’dan konuya ilişkin şu örneği aktarıyor: “Peygamber’in (sav) zamanında hayat çok farklıydı. Örnek olarak bir hadis, kadınlara yalnız başlarına yolculuk yapmayı yasaklar. Bu ve diğer söylemler nedeniyle, Suudi Arabistan’da kadına araç kullanma izni verilmez.” Örneğin açıklaması da hemen Prof. Görmez’den geliyor: “Bu net olarak dini değil, özel zaman ve mekânlar hakkında güvenlik açısından verilmiş bir karardır, gerçekte Peygamber başka bir yerde; yakın bir zamanda tek başına bir kadının Yemen’den Mekke’ye seyahat edebileceğini ve o günleri özlediğini söyler.” Görmez; ilk üç asırda, İslam’ın Yunan, İran ve Hindistan kültürlerinden etkilendiğini, her karşılaşmada bilginlerin yeni şartlara göre İslam’ı yeniden yorumladıklarını eklemeyi de unutmuyor ve ilave ediyor; “o zaman İslam’ı yeniden düşünmekten korkmuyorlarmış.” Burada araya girmek istiyorum. Sayın Aydın’ın görmesini beklemiyorum zaten. Ama sayın Görmez de gerçekten görmüyor galiba. Neyi mi görmüyorlar? Bir kere İslam’da seferle ilgili hükümler zamanla ve kolaylıkla ilişkili değil, mekan ve mesafe ile, yani kişinin yurdundan, yuvasından ve çevresinden uzakta olmanın kendisine getirdiği mahrumiyetlerle ilişkilidir. Bugün yalnız 90 km .den uzak mesafelere yalnız başına gitmesi dinen yasaklanmış olan kadınlarımız değil, yüksek teknolojinin geliştirdiği imkan ve araçlara, sağladığı kolaylıklara; devletin elinin, kolunun, gözü ve kulağının her yere uzanmasına rağmen hiç kimse güven içinde değildir. Özellikle maddi refahın, ahlak ve maneviyattan uzak eğitimin, çevrenin ve medyanın oluşturduğu materyalist ortamda kadınlarımız ve kızlarımız değil yolculukta, çelik kapılı evlerinde bile emniyette değildirler. Diğer bir hususta, İslam’ın başka kültürlerle etkileşimi konusudur. Evet, Müslümanlar Yunan biliminden ve İran bürokrasisinden çok şey almışlardı. Antik Yunan’ın yerinde yeller esiyordu, Roma güçsüzdü ve İran Müslümanlara yenilmişti. Güçlü ve hakim olan İslam’dı. İstediğini alıyor, aldığını süzgeçten geçiriyor ve kendine adapte ediyordu. Şimdi ise güçlü ve hakim olan ırkçı emperyalizm. Müslümanların başında ise “bizim medeniyetimiz Batı medeniyeti karşısında yenik düşmüştür” diyebilen yöneticiler var. Ayrıca çağdaş kavram diye yutturulanları biz almıyoruz, onlar ve/veya yerli işbirlikçileri veriyorlar, daha doğrusu dayatıyorlar, biz alıyor görünüyoruz. Yine bunlar bizim kültürümüze adapte edilmiyor, dinimiz, kültürümüz geleneğimiz onlara göre şekillendirilmeye çalışılıyor. Sayın Görmez ve onun zihniyetindekiler bu gerçekleri görmüyorlar mı, yoksa görüyorlar da görmezden mi geliyorlar? Onlara bir din kardeşleri olarak samimiyetle ve Allah rızası için söyleyecek bir tek sözüm var: Yarın hepimizin yaptıklarından da yapmadıklarımızdan da huzurunda hesap vereceğimin bir Hakimler Hakimi var: ALLAH!... Ve bu çıkmaz yolun yolcularına sesleniyorum: ALLAH’TAN KORKUN!... Newsweek yazarları, projenin adım adım başarıya doğru ilerlediğini görmenin sevinciyle ağızları kulaklarında şu açıklamayı yapıyorlar: “Geçmişte de liberal Müslüman düşünürler benzer münakaşaları yapmışlardı, fakat onlar meslek dışı idiler ve çoğunlukla ilahiyatçı değillerdi. Türk projesi, diğer yandan, İslami menşei olmakla birlikte dünyanın çok başarılı bir şekilde demokratik yolla seçilmiş partisi olan iktidardaki Ak Parti’nin sessiz desteğine de sahiptir.” Katılımcı profesörlerin, çalışmalarının bir tür İslam reformu olarak nitelenmesini reddettiklerini, yaptıklarını bir tür “yeniden düşünme” veya kutsal metinlerin “yeniden anlaşılması” olarak adlandırdıklarını belirttikten sonra, bu yeniden anlamanın açıklamasını da yine Prof. Görmez’e yaptırıyor: “Demokrasi, insan hakları, kadın hakları ve evrensel değerler gibi çağdaş kavramlara uyarlamak.” Derginin önceki paragrafta yaptığı açıklama ise daha net: “İslam dünyasının içinde, inancın değişmez gibi görünen ilkelerini yeniden sorgulayacak, tam gerçek olarak algılananları değiştirecek, bazı İslam mezheplerince asırlar önce kapatılmaya çalışılmış olan yorum (içtihat) kapısını genişçe açacak olan yapılanma başlıyor.” (İlgilenenler internette şu adresten analizin tam metnini görebilirler: http://www.newsweek.com/id/139433/page/1) Bu satırlar bize ister istemez Papalık Dinlerarası Diyalog Kurulu Başkanı Kardinal Jean-Louis Tauran’ın; "Müslümanlar, Kur'an'ı Allah kelamı olarak gördükleri için Kur'an'ı derinlemesine tartışmayı kabul etmiyorlar, bu yaklaşımla inancın içeriğini tartışmak zor" dediği basın toplantısı akla geliyor. Yazının baş tarafında Bin Ladin, el-Kaide, 11 Eylül uyarıları(!) yapıldıktan sonra Müslümanların böyle bir çalışmaya nasıl ikna edildikleri de ima ediliyor ve İslam’ın dünya görüşü konusunda İslam Dünyasında Radikaller ve Gelenekçiler olarak iki ayrı gurubun bulunduğunun, bunların ise diğer ikisinden de farklı olduğunun altı çiziliyor. Konuya devam edeceğiz. Kaynak: http://www.haberdem.com/author/MAli-...im-Adim-I.html
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|