![]() |
#1 |
![]() ![]() Mahmut Toptaş milligazete İlköğretimde başörtüsü ve hiç sevmediklerim İnsanlar, olayları hep kendi algıları üzerinden değerlendirirler. Rahatsızlığı nedeniyle yaz gününde üşüyen, tir tir titreyen baba, hanımına bağırır "Çocuğun üzerine hırkasını giydir, üşümesin" der. Yine bir rahatsızlık nedeniyle vücudu yanan bir hasta da kış gününde "Çocuğun üzerindeki hırkayı çıkarın" diye bağırır. Devenin dellal, İlkokulun beş yıl olduğu dönemler olmuştu. Öğrenciler, tahtadan çantalar içindeki kitaplarının yanında, kış gününde ısınmak için birer tane de odun götürdüğü dönemlerde yürüyerek gittiklerinden on iki yaşında çelimsiz bir halde Şehadetname/diplomalarını alırlardı. O dönemlerde okuldan mezun olanlar, on iki yaşındaki bir kız çocuğunu gözlerinin önüne getirerek "İlkokul öğrencisinin kendi isteğiyle başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir. Bu konuda yaşanan bir cehalet varsa, biz bunu da ortadan kaldıracağız" diyebilir. Televizyonların dellallık yaptığı bu günlerde çocuklar servis aracıyla anaokuluna gidip geliyorlar. İlkokula da servisle gidip gelen, yolda en az giderken bir saat, gelirken bir saat oturan bu çocuklar, sınıfta altı saat hareketsiz duruyorlar. Eve dönüşte bilgisayarın karşısında biraz dinledikten sonra kursa gidiyorlar. Eğitimi oturarak yapan kız ve erkek öğrencilerin hantal vücutlarındaki et yığını, kulaklarındaki gıcıklayıcı sesler 13-15 yaş arası çocukların erken uyanmasına sebep oluyor. Söylediklerimin doğruluğunu İçişleri Bakanlığı'na veya Milli Eğitim Bakanlığı'na sorarlarsa kendilerine intikal eden vakaları bildirirler. "Yirminci Asrın Cahiliyyeti" isimli kitabı okuduktan sonra çağın cehaletini kaldırmak için yukarılara çıkanlar, bulundukların yerin karşısındaki İlkokula gidip İlkokul son sınıftaki 13-15 yaş arası bazı çocukların davranışlarını seyrederlerse "cehalet"in ne olduğunu anlarlar. Oraya gidemezlerse google amcaya soruverseler 13- 15 yaş arası çocuklar üzerine dünyada kurulan pazarları, kaçmaları kaçırılmaları görüverirler. Batı'da yirminci asrın cahilleri, her yolu denedikten sonra devletin yetkilerini önce sivil toplum kuruluşlarıyla, sonra mahalle temsilcileriyle daha sonra aile ile paylaşmaya karar vererek, hatta daha ileri giderek aileyi başa alarak Peygamber Efendimizin "Devlet/Sultan, velisi olmayanın velisidir" hadisinin işaret ettiği yere geldiği halde biz, hâlâ devleti, anne ve babanın önüne geçirmeye çalışıyoruz. (Hadis için bak Ebu davud, Tirmizi, İbn-i Mace sünenlerinin Kitab-ün nikah bölümü, Ahmet, Müsned, Aişe hadisleri) Çocuğun velisi ölmedikçe, delirmedikçe, çocuğun zararına karar vermedikçe devletin velayetinin önünde olur. Devletin avlusu hükmünde olan Taksim Meydanı'nda, velayetini üzerine aldığı bir çocuğun intihar bombacısı olmasını engelleyemeyen, otuz iki tane vatandaşını herkesin gördüğü meydanda koruyamayan devlet mi bir çocuk için daha koruyucu olur veya onun anne ve babası mı daha iyi koruyucu olur? Çocuğun başı ağrıdığında kimin yüreği daralırsa, dişi sızladığında kimin ciğeri sızlarsa, karnı acıktığında kim onu doyurursa, ıslattığında kim onun bezini değiştirirse ergenlik çağına kadar başına da o karışır. Hiç sevemediklerim: "Bir zamanlar ben de açıktım" diyerek söze başlayan kadınlar. "Bir zamanlar ben de solcuydum" diyerek sakal sıvazlayan erkekler. "Bir zamanlar ben de mücahittim" diyen müteahhitler.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Çocuğun başı ağrıdığında kimin yüreği daralırsa, dişi sızladığında kimin ciğeri sızlarsa, karnı acıktığında kim onu doyurursa, ıslattığında kim onun bezini değiştirirse ergenlik çağına kadar başına da o karışır.
Allah razı olsun çok güzel açıklamışsınız kimin çocuğa karışması gerektiğini |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|