AK Gençliğin Buluşma Noktası
Sahabiler ve Alimler Sahabilerimiz ile ilgili tüm konuları burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-12-2009, 13:52   #1
Kullanıcı Adı
cahide
Arrow İMAM-I AZAM EBU HANİFE (R.A.)
NESEB_ DOĞUMU

İmam-ı Azam Ebu Hanife h.80(m.699)yılında Kûfede doğdu.Adı Numan,babasının adı Sabit'tir.Sabit,Acemistan'ın (İranın)ileri gelenlerinden bir zatın soyundandır ve soylu bir aiedendir..
Aslen Arap olmayan Ebu Hanife'nin dedelerinin Fars menşeli olduğu rivayet edilir.Buna göre kesin olan onun Acem olduğudur.Bir Arap memleketi olan Kûfe de olmasına rağmen neseben Farslıdır.
Kaynaklar Sabitin hür ve müslüman olarak doğup büyüdüğü (köle olmadığı)hususunda görüş birliği içindedir.
Ebu Hanifenin hayatını anlatan eserlerin çoğunun nakline göre babası Sabit,küçüklüğünde,Kufede H.z. Ali (R.A) ile görüşmüş;kendisi,evladı ve zürriyeti hakkında Hz. Ali Efendimizin hayır ve bereket duasına nail olmuştur..
Hz. Sabit bunu anlatırken,"Ben,Hz. İmam'ın (H.z. Ali'nin)duası sayesinde çok nimetler mazhar oldum"der.
Ebu Hanife dünyaya geldiğinde,devletin başında Emevi halifelerinden Abdulmelik bin Mervan bulunmaktadır..

MİLLİYETİ

Aslında bir müslüman için ırk ve ulus çok önemli değildir.Çünkü insan,ırkını kendi isteğiyle seçmiyor.Bununla beraber Ebu Hanifenin ırkı/milliyeti hakkında kısaca bilgi vermeyi uygun görmekteyim..
Güvenilir ulemanın szleri onun "Acem" yani Farslı olduğu yönündedir.Arap ve Babilli değildir.
Zaten Ebu Hanifenin yetiştiği bu devirde ilimle uğraşanların çoğu Arap olmayan unsurlardı..
"Neseb"le övünmeleri yoksa da Allah onlara asıl övünülecek şeyi,yani ilmi vermiştir.İLim şerefi de her şereften üstündür.
Şurasıda muhakkak ki onun şerefi nesebden ve maldan gelmiyor.O,şöhretini,sahip olduğu mevhibelerden (ilahi lütuflardan),izzet_i nefisten,akıl ve takvadan alıyor..
Bu hususta,Ebu Hanife hakkında en önemli kitaplardan birini yazmış olan Muvaffak bin Ahmed el-Mekki şöyle demektedir..:
"Bilmiş ol ki, takva en yüksek neseb ve en büyük sevaptır..Cenab-ı Hak:" Allah yanında sizin en üstününüz/en şerefliniz,en muttaki olanınızdır."yani,Allah'ın buyrukları dışına çıkmaktan en çok sakınanınzdır,buyurdu(1) Allah'ın Rasule de :"Benim ehl-i beytim (ev halkım),her hayır işleyen ve takvâ sahibi olandır"demiştir".
Bunun için Allahın Rasulü,Selman-ı Farisi'yi ehl-i beytinden saymıştır da ,"Selman bizdendir,âli beyt'tendir"buyurmuştur.
Yüce Allah ,H.z. Nuh'un oğlunu Nuh'tan reddetmiş ve:"O senin ehlinden değildir;O,ameli salih olmayandır"(2)buyurmuştur..
Yine Allah'ın Rasulü ,Bilal-i Habeşi'yi akrabası gibi kendi yakınlarından saymış ve amcası Ebu Leheb'i ise uzuk tutmuştur.(3)
İşte , neseb şerefiyle övünmenin hakim olduğu bir devirde Ebu Hanife ,dinden ve ilimden gelen izzet ile yaşamıştır..
Rivayet olunur ki;Beni Teym'den birisi ona:
_"Sen benim mevlamsın!"(yani efendimsin!)demiş
Ebu Hanife ona:
_Vallahi ben senin bana şeref iddia etmenden,kat kat şerefliyim!"(şerefimi nesebimden değil,dinimden alıyorum).
Cevabını vermiştir.
Zaten İmam-ı Azam ,İzzetine /onuruna dokunulmasına asla razı olmazdı.Hayatı da bunu açıkça göstermektedir.(4)
Tabii ki burada söz konusu olan "izzet"ten maksat ancak İslam'ın izzeti ve şerefidir.Müslüman olmanın ona kazadırdığı izzet ve şereftir..Her üslümanda ,kendi hayatı ve tutumuyle İslam'ın izzetini mutlaka korumalıdır.Aşağılık durumlara razı olmamalı,bilhassa kendi tavırlarıyla ,islamın aşağılanmasına sebep olmamalıdır..



1-Hucurat 13
2-Hud 46
3-Menakıbu Ebi Hanife,s.6
4-M.Ebu Zehra,a.g.e..,s.16
not-konumuz İSMİ-KÜNYESİ ile devam edecek inşaALLAH

 

cahide isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 06-12-2009, 13:52   #2
Kullanıcı Adı
cahide
Standart
İSMİ_KÜNYESİ

Lakabı İmam-ı Azam,künyesi Ebu Hanife,ismi Numan bin Sabit..
En büyük İmam manasına gelen "İmam-Azam" tabiri her ne kadar isim yerine kullanılıyorsa da aslında onun ünvanı.Ona bu sıfatın verlmeside çağdaşları arasında seçkin bir yere sahip bulunması,hukuki düşünce ve ictihad metodunda belli bir çığır açması,hepsiden önemlisi de siyasi dirayeti ve mücadelesi sebebiyledir..
"Ebu Hanife" künyesine gelince,bu tabir çeşitli manaları hatırlatmaktadır.:
Hanif,hakka taraftar ve talip olan ,iyiye dönen,Hak Dİn'e uyan,iyi müslüman,şirk ve sapıklığı hiç bir zaman iyi görmeyip tevhid inancını koruyan,müvahhid mümin demektir.Buna göre Ebu Hanife,kelimesi olarak hakka talip,hakka taraftar ve o yola bağlı olan kimse anlamına gelen bir isimdir..
Ayrıca onun bu şekilde anılması,Iraklılar arasında "hanife" denilen bir tür divit veya yazı hokkasıı devamlı yanında taşıması sebebiylede olbilir,denilmiştir..
Bazılarının zannettiği gibi onun Hanife adında bir kızı yoktur ve hatta oğlu Hammad'dan başka çocuğunun bulunmadığı bilinmektedir.

ÇOCUKLUĞU _EĞİTİMİ

Ebu Hanife Hazretleri,Irak'ın hükümet merkezi Kufede yetişti,orada büyüdü,
Elimizdeki kaynaklar,babası Sabit'in ahvalini anlatmıyor.Fakat şukadarı anlaşılıyor ki,o,varlık sahibi bir kimsedir,tüccardandır.Ve de gayet iyi bir müslümandır..
Ebu Hanife,işte böyle varlıklı,aynı zamanda halis müslüman ailenin bir çocuğu olup,iyi bir aile ortamında büyümüş yetişmiştir.Ailesinden , çok üstün bir terbiye ve din bilgsi almıştır..
O zaman ki dindar ailelerin çoğunda olduğu gibi,Ebu Hanife'nin de çocukluğunda Kur'an-ı Kerimi ezberlediğini görüyoruz..
Küçük yaşta babasını kaybeden Ebu Hanife,İslami yaşantının hakim kültür olduğu bir ortamda yetişmiştir.Kıraar ilmi de,Kırat-ı Seb'a (Yedi Kurra) alimlerinden biri olan Asım'dan almıştır.
Numan b. Sabit hakkında.éHayrat'ül -Hısan"isimli çok kıymetli bir kitabı yazmış bulunan İbn-i Hacer Haysemi'nin de belirttiği üzere,bu tesbit,hayatı boyunca onun bilinen ve görülen ahvaline de uymaktadır.
Zira o, en çok Kur'an-ı Kerim okuyan bir kimsedir.
Zaten Ebu Hanife'nin doğup büyüdüğü Kufe ile,bölgesinin ikinci büyük şehri olan Basra,diğer milletler ve eski medeniyetlerle irtibatı bulunan,yeni müslüman olanlara İslam'ın ve Arapça'nın öğretildiği siyasi faaliyetlerin yoğun olduğu önemli yerleşim birimleri idi.Dolayısıyle aileler,bir ilim geleneğine sahipti.Ebu Hanifede böyle bir ortamda ilk eğitimini aileden almıştı.
Yine deniliyor ki,onun ilme yönelmesinde esas itibariyle bazı olayların da tesiri vardır.
16 yaşında iken hacca gitmiştir.Bu sırada Harem'de ders okutan alimleri ve etrafındaki talebe halkalarını görmüş,buda onda ilme karşı bir ilgi uyandırmış,içinde bulunan ilim ateşini parlatmıştır.
Memleketi olan Kufeye dönüşünde de,buradaki derslerine devam etmeye başlamıştır.
Ancak Ebu Hanife,kendisinin tam olarak tahsiline başlaması,İmam Ebu Amr eş-Şa'bi(ö.104) ile karşılaşmasına bağlamaktadır ki,bu karşılaşma biraz ileride anlatılacaktır..


not:Konumuz GENÇLİĞİ ve MESLEĞİ ile devam edecek inşaALLAH
cahide isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-14-2009, 18:55   #3
Kullanıcı Adı
cahide
Standart
GENÇLİĞİ VE MESLEĞİ

Ebu hanife , bir genç olarak,babasının mesleği olan ticaret işiyle uğraşırdı.Başlangıçta bir meslek ve uğraş alanı olarak ilim yoluna girmemiştir.Ulema meclislerine devama başlamadan evvel onu çarşı-pazar gidip gelirken görüyoruz.
İlim tahsiline başlamadan önce kuaş ticareti yağmıştır.Kufede bir kumaş dükkanı vardı.İlim hayatına atıldıktan sonra da ticaret işini ortakları vasıtasıyla sürdürmüştür.Bu verimli kaynak desteğiyle öğrencilerine ve başkalarına parasal-maddi yardımda bulunmuşur.
Dolayısıyle kimse onu,bu ticari meşgale yüzünden ilim adamı olarak tanımazdı.Sadece ticaret hayatını bilirlerdi.Ama üstün aklı ve keskin zekası onu ilme yöneltti..
16 yaşında hacca gitmişti.Kâbe haremindeki ders halkalarına girmesi de onda ilk ilim aşkını doğuran vesilelerden biri oldu.Harem-i şerif'teki ders halkaları ondaki ilim sevgisini körükledi...


İLME YÖNELMESİ

İşte böyle bir çevrede,asli iş olarak ticaretle uğraşan aynı zamanda da parlak bir zekaya sahip bulunan Numan b. Sabite çevresindeki Alimler yakın ilgi gösterdiler ve onu ilme yönelttiler.Ulemadan bazıları ondaki bu parlak zekayı,ilmi ve metodolojik akı sezdiler.Bu yeteneğin yalnız ticaret yolunda harcanmasına razı olmadılar.Ona,ilim meclisleriyle de alakalanmasını tavsiye ettiler..
Ebu Hanife özellikle Ebu Amr eş-Şabi(h.20/104)isimli din bilgininin dikkatini çekti.Şa'bi ona ilme çalışmayı ve kendisinin toplantılarında bulunup bilginlerin görüşlerinden yararlanmayı tenbih ve tavsiye etti.İmam,uyanık bir kişi olduğundan bu ikazı yerinde buldu;çarşıyı terkedip ilim öğrenmeye başladı.
Muvafak b. Ahmed el-Mekki,"Menakıb-ı Ebu Hanife"isimli eserinde naklettiğine göre,Ebu Hanife bu hususu bizzat kendisi şöyle anlatır:
"Günün birinde;Şa'bi'nin yanından geçiyordum.Beni yanına çağırdı ve bana:-"Nereye devam ediyorsun?" dedi.Ben de :"Çarı-pazara !"dedim.Bunun üzerine o :_"Maksadım o değil,ulemdan kimin dersine devam ediyorsun?"dedi.
-"Hiç kimsenin dersine devam üzere bulunmuyorum!"dedim.O da :
-"Ticaetle uğraşma,senin ilme çalışman ve alimlerin meclislerinden ayrılmaman gerekir.Onun için ulema ile görüşmeyi sakın ihmal etme! Ben sende üstün bir zeka ve yüksek kabiliyet görüyorum..."dedi.
Onun bu sözü benim içimde iyi bir tesir bıraktı.Çarşı pazar işlerini bıratım,ilim yolunu tuttum.Allah'ın inayeti ile Şa'bi'nin sözünün bana çok gaydası oldu."(5)
İşte bu konuşmadan ve Şa'bi'nin öğüdünden sonra Ebu Hanife ilme sarıldı.Kufede,ulema meclislerine devama başladı,ticaret işlerine az bakar oldu.Gün geldi,ilerledi ve büyük mesafeler katetti...




(5)Mekki,a.g.e..sayfa 59
not: konumuz İLMİ SERÜVENİ ile devam edecek inşaALLAH
cahide isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-14-2009, 18:56   #4
Kullanıcı Adı
cahide
Standart
İLMİ SERÜVENİ


O devirde ilim halkaları başlıca üç nevi idi..
*Akaid usulleri müzakere olunan halkalar..Yani kelam dersleri ki çeşitli gruplar bunlara katılırdı.
*Hadis halkaları vardı ki,Rasulullah'ın hadisleri bu meclislerde rivayet edilir,müzakere olunurdu.
*Fıkıhhalkaları ki,kitap ve sünnetten hüküm çıkarma usulü,vuku bulan hadisler hakkında nasıl fetva verileceği buralarda okunurdu.
Öyle anlaşılıyor ki,Ebu Hanife , içinde ilim aşkı doğup da derse başladığı zaman ,evvela kelam ve münazara ilmini seçmişti.Kısa zamanda bu sahada ilerledi.Dinin bu akidevi konularında hasımlarıyla mücadele etti,tevhid akidesini savundu.
İmam,başlangıçta,dininasıllarını,kelam ilmi yardımıyla bunlara karşı müdafa etmeyi diğer ilimlerden üstün tutardı.Daha sonra,Sahabe ve Tabiinin ileri gelenlerinin bu ilimle fazla meşgul olmadıklarını gördü.Faihlerin yolunu daha faydalı bulduğundan,kelamdan ziyade şeriatı,fıkıh ilmini ve tatbikatını öğrenmeye başladı.
İmam-ı Zufer'den gelen bir rivayete göre,Ebu Hanife,kendi ilmi serüveni hakkında şöyle derdi:
"İlk zamanlarda "kelam"la meşgul olurdum.Bunda parmakla gösterilir bir seviyeye ulaştım.Mescid'de,Hammad b. Süleyman'ın ders haklasına yakın bir yerde bulundum.Günün birinde bir kadın gelerek bana boşanma ile ilgili bir mesele sordu.Buna cevap veremedim ve kadını fıkıh okutan Hammad b. Süleyman'a gönderdim.Alacağı cevabı bana bildirmesini de rica ettim.Kadın Hammad'dan aldığı cevabı bana bldirince fıkıh konusunda yetişmem gerektiğini düşündüm.Ondan sonra da Hammad'ın ders halkasına oturdum ve oraya deva ettim."
Yine talebelerinden biri olan İmam Ebu Yusuf'un naklettiğine göre,Ebu Hanife,ilme ve özellikle fıkha yönelişi hakkında bir defasında şöyle demiştir :
"Ben,kelamda ve münazarada kuvvetli olan bir kimse idim.Münakaşalar yapıyor,kelam vasıtasıyla dini müdafaa ediyordum.Kelam ilmini ilimlerin en efdali sayıyordum."Kelam dinin aslıdır"derdim.Sonra fıkha baktım.Baktım ki ulema ile,fukaha ile , üstadlarla bir arada oturmak,onlar gibi olmak var.Aynı zamanda farzları işlemek,dinin icaplarıı yerine getirmek,-daha iyi-ibadet etmekde onu bilmekle olacak.Dünya ve Ahiret onu bilmekle kaim.Kimse ilimsiz ibadet yaptığını söyleyemez.Fıkıh:İlimle ameldir."(6)
Demek ki,fıkıh ilminin doğrudan hayatla ilgili olduğunu görmesi kelamdan sonra fıkha yönelmesinde ve bu alanda derinleşmesinde etkili olmuştur.
Onu böyle şeriat ilmine yönelten daha başka saiklerde vardır ki,onlarıda şöyle dile getirir :
"...Ömrümün birazı böyle-kelam ilmi tahsiliyle geçtikten sonra,kendi kendime düşündüm.Dedim ki:Hz. Peygamber'in ashabı olsun,Tabiin olsun,bizim erebileceğimiz şeylerin hiçbiri onlardan kaçmış değildi.Bize gelen konuları bizden iyi anladılar.Onlar herşeyin hakikatine vakıftılar.Bununla beraber kelamî meselelere dalmadılar,münakaşa etmedi ve cedelleşmediler.Kendilerini bunlara dalmaktan nehyettiler.Onlar şeriat meselelerine sarıldılar.İlk müslümanların devri böyle olup,arkalarından gelen tabiinde aynı izden gittiler."
Ve İmam şöyle devam ediyor:
"İşte onların bu hallerini düşünüce münazaralara,münakaşalara son verdim.O kadarla iktifa ettim.Selefin bulunduğu hallere döndüm;onların izine koyuldum.Çünkü bakım ki onların yolu "salihlerin" yoluna benzemiyor.Kalpleri katı yürekleri taş gibi! Öyle ki,Kitab'a ,sünnet'e ve "selef'i salihin"e muhalefetten hiç çekinmiyorlar.Ne takvaları var ne de korkuları!...(7)
Prof. Abdulkerim Zeydan da , "İslam Hukukuna Giriş" adlı eserinde :" Ebu Hanife kelam , hadis ve fıkıh ilimlerinde çok ilerlemişti. Meyli daha çok fıkha olduğundan ona yönelmiştir.O , fıkıhçılarla alaka kurmada,fıkhın dairesini genişletmede herkesden öndeydi"demektedir.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki :
Ebu Hanife,kıraat ilminden sonra akaid ve cedel ilmini öğrendi.Döneminde ki inkarcı ve bid'atçılarla tartışmalar yaptı.Hz. Peygamberden sahabeye ve sonraki nesillere intikal eden itikadi esasları savundu.
Tabii ki çalışmalar gereksiz değildi.Zira bu sıralarda ortaya koyduğu görüşleri ile,Ehl-i sünnet anlayışının oluşumuna katkıda bulundu.
Hülasa,kelamdan fıkha geçiş olmakla beraber,Ebu Hanife , ilimleri bir bütün olarak düşünmüştür ve neticede dindeki fıkhı,yani "usulü'd-din"i,ahkamında ki fıkıhdan daha faziletli görmüş olup,Hammad'ın talebesi olduktan sonra bu alanda otorite olmuştur..
Görülüyor ki İmam-ı Azam,asrındaki İslam kültürünü kavramış,münevver bir kimsedir ve tahsil ettiği ilimler şunlardır...
*Asım kıraartı üzere Kur'an-ı Keri'i hıfzetmiştir..
*Kelam,cedel,akaid, tevhid terimleri ile ifade edilen ilmi okudu..
*Hadis ilmine vakıf olmuştu.İmam Ebu Yusuf der ki :Hadis tefsiri konusunda Ebu Hanife'den daha alim bir kimseyi görmedim.Hadisin sıhhatini o bizden daha iyi bilirdi..
*Edebiyat,şiir,nahiv ve hikmet okumuştu.İmam'ın beliğ şiirlerini Zemahşeri müstakil bir eserde toplamıştır..
*Ve nihayet,fıkıh ilminde derinleşmişti.
Devrinin ünlü fakihi Hammad b. Süleyman'a talebe olarak,Kufe camisindeki derslerine devamla,on sekiz sene kadar ondan fıkıh okudu.Hammad,fıkıh tahsilini İbrahim en Nehai (ö.63/682 )ile Şa'bi'den (ö.104/722)yapmıştı..Bu ilim silsileside Hz. Ömer'e,Hz. Ali'ye ve Abdullah ibni Mes'ud'a dayanmaktadır...


konumuz Fıkıh İlminin Sınırları ile devam edecek inşaALLAH
6 M. Ebu Zehra a.g.e., s.22-24
7 İbnü'l-Bezzazi,menakıp,1/111
cahide isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi