08-14-2011, 20:44 | #1 |
İnönü Cami Arsasına Villa Dikti
İnönü Cami Arsasına Villa Dikti Atatürk ü kullanan İnönü, cami yapılması için bağışlanan arsaya villa mı yaptırdı? Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü, cami yapılması için bağışlanan arsaya nasıl villa yaptırdı? Bu hikaye CHP'lilerin canını çok sıkacak... Chronicle dergisinin yeni sayısında yine çok ses getirecek dosyalar var. Aydın Tepeli imzasıyla yayınlanan "Vandallık ki en çok anlatandır bizi" adlı yazıda, Türkiye'de özellikle de İstanbul'da yıkılan ve yok edilen vakıf eserleri anlatılıyor. Yazıda, bir hikaye var ki çok dikkat çekici. Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Maçka'daki villasının yapım hikayesi, tarih ve devlet malı yağmasına çok çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. İnönü ailesinin adının karıştığı bir diğer yağma hikayesi ise Ayaspaşa Kabristanı ile ilgili. Kabristanın nasıl arsaya dönüştürüldüğü ve İnönüler'in burada nasıl apartman yaptırdığı da yazıda anlatılıyor. İşte o hikaye: CAMİ ARSASIYDI VİLLA OLDU Bugün İstanbul – Beşiktaş’tan Taksim’e gitmek için Dolmabahçe yol ayrımından içeri girmeniz ve İnönü Stadı’nı dolanmanız gerekir. Yine aynı yoldan Nişantaşı’na da çıkılır. Nişantaşı’na isterseniz Maçka Parkı’nın altındaki yoldan isterseniz, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin önünden geçen Maçka yolundan gidebilirsiniz. Tercihiniz Maçka istikameti ise yeşillikler içinde yolculuk yapacaksınız demektir. Çünkü Beşiktaş’tan giderken yolun sağ tarafı Swiss Oteli’n geniş bahçesidir ve buraya çivi bile çakamazsınız. Swiss Oteli’n bittiği noktada içinde bir İsmet İnönü heykelinin de bulunduğu bir park vardır. Parkın bitiminde de iki katlı bir villa. İşte bu park ve villa aynı zamanda müthiş bir vurgunun, açgözlülüğün hikayesidir. Bu vurgundan haberdar olmamızı sağlayansa Habertürk televizyonunda Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı’nın ortaklaşa sundukları “Tek’e Tek – Özel” programına katılan Reha Oğuz Türkkan’dı. Türkkan vefatından kısa bir süre önce katıldığı programda, babası Halit Ziya Türkkan’ın başına gelen bir olayı anlatırken dile getirmişti bu yolsuzluk hikayesini. Birkaç hafta sonra da bu konu Yeni Aktüel dergisinde, “İnönü’nün ‘Gözden Irak’ Akrabaları” başlığıyla haber oldu. Reha Oğuz Türkkan'ın babası Halit Ziya Türkkan, Mustafa Kemal Atatürk'ün mesai arkadaşlarındandı ve genç cumhuriyetin ilk Tapu ve Kadastro Genel Müdürü’ydü. Programda Reha Oğuz Türkkan, ilk gençlik yıllarını, o yıllarda yaptıklarını anlatırken söz döndü, dolaştı babasına geldi. Bir ara Halit Ziya Türkkan'ın görevden alınışını hikâye etti. Osmanlı hanedanına ait İstanbul - Maçka'da bir arsa vardı. Bu arsanın bulunduğu muhite Taşlık denmekteydi. İşte İstanbul'un son derece güzel manzaraya sahip bu semtindeki arsa cumhurbaşkanlığı yıllarında İsmet İnönü'nün dikkatini çekmişti. Bir şekilde arsaya sahip olmak istiyordu ve bunun için de baskı yaptığı isim Halit Ziya Türkkan'dı. Türkkan, bu isteğe sonuna kadar direndi. Zaten istifasını cebinde taşıyan bir bürokrattı. Ancak istifasına fırsat verilmeden, 1946 yılında emekliye sevk edildi. Reha Oğuz Türkkan bu durumu son derece tabii, sıradan bir olayı anlatıyormuş gibi dile getirdi. "Tabutluktan Gurbete" başlıklı kitabında da aynı konuyu işlemişti ve İnönü ailesinden hiçbir tepki almamıştı. Türkkan’ın iddialarını güçlendiren bir başka tanık daha vardı: Ahmet Gürkan. Gürkan o günlerde yaşadıklarını ve ulaştığı yolsuzluk dosyalarını "İsmet Paşa'nın Beytülmâli" isimli kitapta toplamıştı. Reha Oğuz Türkkan’ın televizyon ekranında anlattıklarının teferruatı da bu kitapta bulunuyor. Taşlık arsasının ele geçirilmesi içinse hayli dolambaçlı bir yol izlenmiş. Maçka’da Sultan Abdülaziz bir cami yaptırmak ister. Bu yüzden önce arsa alınır, daha sonra hazırlıklar yapılır ve caminin temeli atılır. Ancak Abdülaziz tahttan indirilip, katledilince temeli atılmış cami bitirilmeden olduğu gibi bırakılır. Semt de inşaat için buraya yığılmış taşlardan dolayı “Taşlık” adını alır. Arsa Osmanlı hanedanına aittir. Özel mülk olduğu için sahiplerinin rızası olmaksızın el değiştirmesi imkânsızdır. Ama devrin idaresi oldukça ilginç bir biçimde bu işi sonuçlandırır. Arsa şahıslara aittir ama üzerinde cami inşaatına başlanmıştır; o halde bu arsa Evkâf’ın yani Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün olmalıdır. Nitekim arsanın tapusu vakıflara geçirilir. Vakıf malları ise o tarihlerde haraç-mezat satılmaktadır. Daha sonra da satışı yapılır ve İnönü ailesi adına tescil edilir. Arsanın önünde, boş bir arsa daha bulunmaktadır. Bu arsa da istimlâk edilir ve park haline getirilir. Böylece cami arsasına yapılacak olan evin önü kapanmayacak, deniz manzarası dünya durdukça kesilmeyecektir. Ancak arsadan birkaç metre yola gitmektedir. Bunun için de yol güzergâhında küçük bir düzeltme yapılır ve yol biraz kaydırılır, yamaçta yer olmadığı için de direkler üzerine inşa edilir. İnönü ailesinin adının karıştığı tek olay bu değildir. İstanbul’da Ayaspaşa arsaları ve Dragos’ta yapılan kooperatif evleri de devrin iktidar partisi CHP ile ilintilendirilir. SONUN BAŞLANGICI 3 MART 1924 Bu konuyla ilgili de Şafak Altun, “Rüşvetten Özelleştirmeye: Yolsuzluğun 100 Yıllık Tarihi” kitabında Ahmet Gürkan’ın kitabından ilginç bir alıntı yapar: “Ayaspaşa / Talimhane Apartmanları” başlıklı yazı direkt İsmet İnönü ve ailesini hedef almaktadır; “Halk Fırkası sosyetesine mahsus apartman inşaatı faaliyeti son günlerde biraz gevşemiştir. Bunun iki nedeni var: Birinci sebep Başvekil İsmet Paşa'nın zevceleri hanımefendi ile diğer vatanperver zevatın Ayaspaşa kabristanı (ki, Şinasi de burada yatardı) üzerine kurdurdukları onar, on beşer daireli mükellef apartmanların tamamen bitirilip kiraya verilmiş olmasıdır. İkinci sebep ise, bir kısım muteber zevatın Taksim'den biraz yukarıdaki Talimhane'ye göz koymuş olmalarıdır. Harbiye mektebine ait bu meydanlık, aralarında kavgasız dövüşsüz taksim edilebilirse, yeni inşaatların derhal başlanacağı ümit ediliyor. Ayaspaşa kabristanını Ayas Paşa torunlarından birine verdiren Başvekil İsmet Paşa'ydı. Bu kişi koca kabristanı alır almaz, önce İsmet Paşa'nın hanımefendilerine bir apartmanlık yerceğiz hediye etmiş, sonra da asırlık servileri kestirip, mezar taşlarını söktürerek geri kalanını yüz binlerce liraya hükümet rüesasına satmış, ardından da Mısır'a savuşmuştu. Hanımefendinin apartmanı bu arsa üzerine kurulmuştu ki, arsanın bedeli elli bin lira tahmin ediliyor. Apartman Başvekil Paşa'nın mahdumları küçük Ömer beyefendinin cep harçlıklarından tasarruf edilen iki yüz küsur lira ile vücuda getirilmiştir.” Yıllar içinde Ayaspaşa mezarlığının olduğu yer İstanbul’un göbeğinde koca bir semte dönüşmüştü. Ancak bu büyük mezarlıktan geriye yine de bir şeyler kalmıştı. O kalan 2240 metrekarelik yere halk Selime Hatun Mezarlığı adını vermişti. O mezarlık da 15 Nisan 1976 günü yerle bir edildi. Hem de dozerler marifetiyle. Mezarlığın yerine lüks bir otel inşa edilecekti. O yüzden mezarlık Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından alelacele ihale edilmiş ve satılmıştı. Sultan II. Beyazıt Vakfı olan mezarlıktan bugün geriye kalan sadece Almanya Konsolosluk bahçesindeki sekiz – on mezardır… CHRONICLE DERGİSİ 06 Haziran 2011 11:38 *******
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|