AK Gençliğin Buluşma Noktası
Videolar Videolar; komik videolar, dini videolar.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-15-2010, 16:13   #1
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart İnsanlık tarihinin utanc sayfası ''Halepçe katliamı''

Her savaşın bir kirli yüzü vardır. Her savaşta masum insanlar mutlaka can verir. İşte Halepçe İran Irak savaşında masum insanların katliamının bir simgesi oldu. Herkesin aklına kazındı o masum bebeğin cansız bedenin pozu. O sabi bebek dünyada en güvenli bildiği yerde annesinin koynunda can verdi. Büyüklerinin yaptıkları hatalarının bedelini ödedi belkide, dünyada verebileceği tek şey olan o ufacık canını vererek. İşte o insanın içini parçalayan masum insan katliamı Halepçe ile ilgili görüntüler ve halepçe katlıamının tarihi.
Halepçe Katliamı olarakta bilinir İran-Irak Savaşı esnasında, Saddam Hüseyin’in, 1986-1988′de Irak’ın kuzeyinde isyan çıkartan Kürtlere karşı düzenlettiği El-Enfal Harekâtı adlı isyanı bastırma operasyonunun bir parçasıdır.
Saddam Hüseyin’in 23 Şubat – 6 Eylül 1988 tarihleri arasında El-Enfal Harekâtını şiddetlendirdiği dönemde Mart ayının ortasında İran ordusu Zafer-7 Harekâtı adlı genel taarruzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne bağlı Peşmergeler de İran Ordusu ile işbirliği yaparak Halepçe kasabasına girdi ve isyan başlattı.
Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî’ye (batı medyası tarafından ‘Kimyasal Ali’ lakabı ile bilinir)’e zehirli gaz bombaları kullanmayı emretti.
‘Kimyasal Ali’16 Mart 1988′de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Halepçe sakinleri , İran askerleri ve Peşmergelerle birlikte 5.000′den fazla insanın öldüğü, 7.000′den fazla insanın da yaralandığı tahmin ediliyor. Ancak Irak Savaşı’ndan sonra bölgeye giren yabancılar tarafından bu rakamın daha da büyük olduğu tespit edildi.
19 Ağustos 1988′de Irak ve İran, ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Irak ordusu ateşkesten 5 gün sonra Halepçe’yi geri aldı ve bu işgal esnasında 200 sakinin öldürüldüğü söylenmektedir.
Süleymaniye Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Fuat Baban, 7 Aralık 2002 tarihli ‘The Sydney Morning Herald’ gazetesinde yayımlanan ‘Experiment in Evil’ başlıklı makalesinde, Halepçe’de özürlü doğum oranının Hiroşima ve Nagasaki’nin 4-5 katı olduğunu iddia etti. Amerika ise bu iddiayı suistimal ederek Zayıflatılmış Uranyum mermilerini kullanmasını meşrulaştırmaya çalıştı.


Şivan perver-Halepçe

Google Video
ERROR: If you can see this, then Google Video is down or you don't have Flash installed.


http://video.google.com/videoplay?do...27913455&hl=tr#

 

Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 03-15-2010, 16:37   #2
Kullanıcı Adı
ALmi´
Standart
Bu vicdansızlığın bir daha yaşanılmamasını , yaşamamamıızı umud ediyorum.
ALmi´ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-15-2010, 16:39   #3
Kullanıcı Adı
redyellow
Standart
Tüm katliamları kınıyorum, lanetliyorum.

Kahrolsun bütün zalimler.
redyellow isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-15-2010, 16:41   #4
Kullanıcı Adı
redyellow
Standart




HALEPÇE:

Duydukları bir helikopter sesiydi. Gittikçe yaklaştığını anladıklarında hemen sığınağa giriverdiler.


Duydukları bir helikopter sesiydi. Gittikçe yaklaştığını anladıklarında hemen sığınağa giriverdiler. Önce dönen pervanesine takıldı gözler. Sonra ağır ağır tüm cüssesiyle evlerin arkasından ortaya çıkan helikopterlerde bir hareketlilik göze çarpıyordu.

Nesrin, kızım ne oluyor? dedi ihtiyar kadın.

Nesrin 16 yaşında genç bir kız idi.

- Helikopyerdeki insanlar, dedi Nesrin. Kameralarla görüntü alıyor, fotoğraf çekiyorlar anne.

- Ne düşünüyorlar bilmiyorum, dedi annesi. Ama geçen gün de bir helikopter geldi. İçindeki askerler beyaz kağıt parçaları fırlattılar.

- Kağıt parçaları mı... Peki, ne yazılıydı anne?

- Boş kağıtlardı kızım.

- İyi ama niçin atsınlar ki?

- Bilmiyorum. Fakat rüzgarın hızını ve yüzünü ölçüyorlar gibime geldi.

Bulundukları yerin çok yakınında olan helikopter, ansızın uçup kayboldu. Sesi gittikçe uzaklaşıyordu.

Burası Halepçeydi. Tarih 16 Mart 1988...

Helikopterlerin gidişinden bir saat sonraydı. Nesrin, mutfakta yemek hazırlarken bombalama sesleri duydu. Halepçe bombalanıyordu. Kanıksamıştı artık bu sesleri. 8 yıldır süren bir savaşta her gün böylesi sesler, artık olağanlaşmıştı.




Mutfağa girince annesi:

- Anne, dedi genç kız. Bombalama sesleri değişti gibi, sana da öyle gelmiyor mu?

- Sanki, dedi annesi. Eskisi kadar yüksek değil.

- Tuhaf şey! Garip bir sessizlik var. Ses... nasıl söylesem anne. Patlamadan düşen metal parçaları gibi geliyor.

- Neyse kızım. Acele et de yemeği bitirelim.

- Peki anne...

Fakat genç kız elindekini doğrarken aklını bu tuhaf sessilikten alamıyordu. Neler oluyordu? Uzun zamandır Irak askerlerinin saldıracağı konuşulurken, halk korku içindeydi. Saddam yönetimi bu şirin beldeyi/Halepçe'yi yok etme kararı almış, planlar kuruyordu. Son günlerdeki hareketlilik, helikopter, bombalanmalar bir uğursuzluğun habercisiydi.

Vakit ikindiydi. Evlerinin üst katında oturan Nesrin, rahatsız edici bir koku aldı birden... Burun kemikleri kırılmıştı adeta. Annesi ve kardeşlerine baktı. Onlar da aynı durumdaydılar.

- Çok rahatsız edici bir koku, dedi. Her neyse çöp gibi kokuyor.

- Ne olabilir ki, dedi kız kardeşi? Nerden geliyor bu koku?

Ortalık kokuya boğulmuştu. Ansızın bir değişiklik fark edildi.



- Hayret, dedi annesi gülümseyerek. Kızlar benim aldığım kokuyu siz de alıyor musunuz?

- Evet anne. Çok güzel bbir elma kokusu.

Sonra suratlar tekrar değişti.

- Aman Allah'ım! Abla neler oluyor? Şimdi de yumurta kokusu... Üç saat önceki bombalamadan sonra rüzgar, garip kokular taşıyor.

Nesrin'in gözleri besledikleri kuşa takıldı. Kafesinde can çekişiyor gibiydi. Yerinden fırlayıp ona doğru yaklaşması diğerlerinin gözünden kaçmadı. Gayri ihtiyarı pencereye yöneldi. Manzara korkunçtu dışarda. Ürktü adeta. Sokakta boylu boyuna uzanmış koyunlar, keçiler vardı. Şaşırtıcı sessizliğin hikmeti yavaş yavaş anlaşılıyordu.

- Anne, dedi Nesrin telaşla. Bakın bakın, hayvanlarımız ölüyor! Can çekişiyor gibiler. Bir şeyler oluyor anne!

Ev halkını bir telaştır aldı. Öğleden bu yana gariplikler birbirin kovalıyordu. Küçük kardeşleri kusmaya başladılar birden. Yüzlerinden çok fazla acı çektikleri belliydi. Sürekli ağlıyorlardı.

Gözlerinde şiddetli bir acı hissedince Nesrin, elleriyle dokunuverdi. Kız kardeşi yaklaştı:

- Abla, dedi. Gözlerin kan çanağı adeta, kıpkırmızılar...

Bir kusma sesi duyunca döndüler. Anneleriydi. Herkes kusmaya başladı. Hemen dışarı çıktılar. İnekleri bir köşede yatıyor, hızlı hızlı adeta koşuyormuşçasına soluk alıyordu. Mevsim ilkbahardı. Fakat ağaçların yaprakları hazan mevsimiymiş gibi dökülüyordu. Etrafta duman bulutları gibi yere çöken bulut kümeleri vardı.




- Bu, dedi anneleri soluk soluğa. Zehirli gaz. Çabuk çocuklar. Uzaklaşalım. Yoksa hepimiz öleceğiz.

Rüzgarın estiği yöne bakan anne, küçük çocukların ellerini tutup ters yöne doğru koşmaya başladı. Koşmak zorlaşıyordu gittikçe. Çocuklar kusmaktan bitkindiler. Yürüyemiyor, rahatsız oluyorlardı. Geçtikleri sokaklar ve şahit oldukları manzaralar toplu bir kıyımın göstergesiydi. Herkes kaçıyor, biran önce kurtulmak istiyordu.

Manzara gittikçe korkunç bir hal alıyordu. Çoğu kadın ve çocuk yollarda, sokak aralarında bitap düşmüştü. Kimi can çekişirken, kimi de ölmüştü. Her taraf insan ölüleri, hayvan leşleri... Yere yakın kimyasal bulutları ağır ağır rüzgarın önünde, kasabının içindeydiler.

Bir grup insan ara sokaktan çıktı. Elinde çocuk olan bir adam güçlükle ilerliyordu. Çocuk ise yürüyemeyecek durumda bitkindi. Adam artık çıldıracak boyuttaydı. Birden çocuğu yolun kenarına bırakıp koştu. Can tatlıydı ve insanı evladından da uzak tutabiliyordu. Fakat fazla ilerlemeden adam da yere düşüp öldü.

***

Aynı gün Cebrail, kardeşleriyle ev yalnızdı. Aile fertleri biraz ötede oturan kız kardeşine gitmişlerdi. O gün kaymakamlığa bombardımandan dolayı bilgi almak için gittiğinde bir caminin bodrumunda akşam 17.00'ye kadar saklandı. Bir ara sükunet hasıl olunca camiden çıkıp kız kardeşinin evine doğru koşmaya başladı. Her sokakta yüzlerce insan yerlerde ölü ölü yatıyordu. Dikkat kesilince çoğunun tanıdık simalar olduğunu gördü. Kimi akrabası, kimi aile dostu, kimi de komşusuydu.




Henüz kız kardeşinin evine varmadan gözü bir eve takıldı. Tanıdık bir arkadaşının eviydi. Kapıya yanaştı. Açtığında gördüğü manzara karşısında küçük dilini yutacak gibiydi. Çıldırmak işten değildi. Üst üste yığılmış tüm aile fertleri, karşısındaydı. Ne yapacağını bilmeden şaşkınlık ve çaresizlik içinde oturup ağladı. Biraz sonra doğrulup ayağa kalktı. Tam yürüyecekti ki arkadan bir el birden ayaklarına sarıldı. Çok korktu. Dönük baktığında yaşlı bir kadın gördü. Takati kalmamıştı. Kucakladığı gibi hemen dışarı çıkardı. Yardım için gelen İranlı askerlere yaşlı kadını teslim etti. Uzaklaşırken:

"Bizimle gel!" diyen askere arkasını dönüp:

"Kız kardeşimin evine gitmem gerek" dedi ve koştu.

Avlunun kapısı açıktı. "İnşaallah gitmişler" dedi içinden. Gözleri yerde yatan cansız bedenlere takılınca takatsiz kaldı. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi yere çöktü. Herkes üst üste yığılmıştı adeta. Bedenleri yanmıştı sanki. Karşısında sekiz beden/sekiz can vardı. Sekiz ölü aile ferdi...

***

Birden yerinden doğrulan Nesrin, gece olduğunu zanneti. Yatağındaki Nesrin'i kollarından tutan görevliler teskin ediyorlardı. Fakat neden her taraf karanlıktı? Neden ışıklar açılmıyordu? Bağırıp çağırınca yorgun yorgun yatağına uzandı.

Bir müddet sonra sınır bir kentte/bir İran hastanesinde olduğunu öğrendi. Gözlerini kaybetmiş, kör olmuştu. Annesi ve 5 kardeşi hardal ve sarin gazlarıyla zehirlenmiş, ölmüştü. Bir zulmün, bir çağdaş Nemrut'un imhasına maruz kalmıştı mazlum Halepçe, mazlum şehir... İnsanlarından tutun da hayvanlarına kadar...

***

Elinde kazma ve kürek evinin avlusundaydı Cebrail. Birden nasıl kurtulduğunu düşündü. Allah'ın bir lütfuydu. Gelirken gördüğü sokakların manzarasını nasıl unutabilirdi ki. Kimi bebeler annelerinin göğüslerini emerken o hal üzere ölmüş, bazı insanlar da bulundukları pozisyon üzere zehirlenmişlerdi. Yemek yerken, elbise giyerken bulunan hal üzere olan ölümler gibi...

Fakat gözünden kaçmayan ise ölülerde hiçbir yara olmayışıydı. Ne bir damla kan, ne de kanama... Erkeklerin, kadınların, çocukların ve evcil hayvanların yığınla cesetleri... Evlerin yıkıntıları arasında ve toprak yollara yayılmış bir halde... Vücut renkleri acayipti. Cansız cesetlerin açık gözleri ve ağızlarında gri bir maddenin bıraktığı izler... Öylece yatıyorlardı. Ölüler tıpkı yama bebekler gibiydiler. Cesetlerin feci kokusu her yeri sarmıştı.

Düşüncelerinden sıyrılıp mezar niyetine bir çukur açtı uzunca. Yerde yatan sekiz can, sekiz aile ferdini yüreği kan ağlayarak gömdü. Bitkin bir halde evinin üst katına çıktı. Bağıra bağıra saatlerce ağladı. Ailesinden toplam 33 kişiyi kaybeden Cebrail için yaşam ve ölüm arasında çok ince bir çizgi vardı.

Hayat anlam ifade etmiyordu artık. Halepçe bir zulmün, bir insanlık trajedisinin adı... Yüreğine ansızın bir muştunun rahmet damlaları düşüverdi. İlahi rahmetin damlaları..." Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma..." (İbrahim/42)


MEHMET ALİ GÖNÜL

http://www.bitlisnews.com/guncel/408-HALEPCE_.html

İNSAN olan herkes bu katliamı, bu vahşeti lanetler, kınar.
redyellow isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-15-2010, 17:13   #5
Kullanıcı Adı
CeVHeR
Standart
HAlepçede katledilenleri çocukları torunları, bu katliamların mümessilleri ile bir olarak Irak' a özgürlük getirmeye çalişıyorlar ve onlardan destek alarak başka kökenden olan insanları katletmeye çalışyorlar...
TArihden ders alamamış olmak ne kadar acı...
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-15-2010, 17:44   #6
Kullanıcı Adı
Özgür Çağrı
Standart




HALEPÇE



Hey gidî dinyayê!
Hey gidi Dünya!
Dinya bi xweşî û bi zilm!
Zulmü ve güzelliği ile Dünya!
Ma qey tu tera însana nakî
Sanki sen insanlara yetmiyor musun?
Te İnsanên xweş û delal afirandî û çêkirîye
Sen hoş ve güzel insanlar yaptın, yarattın.
Bo çi çavê İnsanan bar û têr nabê?
Neden insanların gözleri dolmuyor ve doymuyor. ( bar = yük, burdaki anlamı dolu)

Geh li ser te xweş dikin,
Kâh senin üzerinde güzellikler yapıyorlar,
Geh dûman û ewrê reş û tarî bi sertede dibarînin...
Kâh kara duman ve bulutlar yağdırıyorlar senin üzerinde.
Hevdu diqelînin.
Biribirlerinin soyunu kurutuyorlar.

Hey gidî insan! Bo çi çavên te têr û bar nabê?
Hey gidi insan! Senin gözün neden dolmuyor ve doymuyor?
Ma rûkê dinyayê têra te nakê?
Yoksa dünya yüzeyi sana yetmiyor mu?
Pêr Nagazakî, Hiroşîma...
Önceki gün Nagazaki, Hiroşima...
Doh li Vietnam'ê...
Dün Vietnam'da....
Û iro li Kurdistan'ê
Ve bugün Kürdistan'da
Ma Helepçe hindik e?
Halepçe az mı sanki?

SAl 1988, meha Adarê...
Yıl 1988i Mart ayı...
Gulê Newrozê disa dipişkivîn...
Newrozun gülleri yine yeşermekteydi...
Ewrên reş û tarî li ser Newrozada hatin,
Newrozların üzerine (aniden) kara, karanlık bulutar geldi,
Be kêf û şâhî, bê xweşî Newroza disa serê xwe xarkirin,
Newrozlar; keyifsiz ve şenliksiz başlarını gerisingeri önlerine eğdiler,
Û tovê xwe berda binê erdêda..
Ve tohumlarını yerin altına saldılar...
Jibo carek din şîn werin..
(Günü gelince) bir kere daha yeşermek için...


Wey lo lo, wey lo lo wey lo
Vay oğul oğul, Vay oğul oğul
Wezê daketim kel û kaşxanan

Ben kalelere, köşklere indim…
Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/kurtce-lyrics/363312-sivan-perwer-halepce-turkce-cevirisiyle-birlikte.html#post2498432
Wezê daketim serê birc û van dîwaran

Ben burçların zirvesine, o duvarlara indim
Wezê bi ser kela dilê xwe de mijûl ji xeman û kulan û derdan birîn in ax de wey lo lo lo wey lo...

Ben kaynayan kalbimin üstündekiler; kederler, irinler, dertler ve yaralardır ah, vay oğul, vay oğul
Dîsa bombe û baran e

Yine bombalar yağmur,
Her derê girtî mij û dûman e
Her yeri sis vu duman kaplamış
Dîsa nale-nala birîndaran e

Yine yaralıların inim inim iniltileridir.
Dengê dayika tê li ser lorikê wan e

Annelerin sesleri geliyor onların ninnileri üzerinde
Bavik bi keder xwe davêjine ser zarokan e

Baba kederle kendini çocukların üzerine yatırıyor
Lê zarok mane bê nefes, bê ruh û bê can e

Lakin çocuklar; nefessiz, ruhsuz ve cansız durmakta…
Ax birîndar im wey lo lo lo wey lo…

Ah yaralıyım vay oğul, oğul, oğul. Vay oğul
Hey lê lê.... wey lê lê... Ferman e ûy... hawar... hawar...

Ey kızım kızım… Vay kızım kızım… Fermandır oy… İmdat! … İmdat!
Dîsa li me ferman e

Yine bize fermandır!
Li jor tête gire-gir û hume-huma bavirok û têyaran e

Yukarıdan jetlerin gümbürtüleri, homurtu (sesleri) geliyor.
Her der xistiye nava agir û mij û dûman e

Her yeri ateş, duman ve sis içinde bırakıyor.
Li jêr tête qîre-qîra zarokan, hawara dayik û bavan e
Aşağıdan ise çocukların çığlıkları, anne babaların imdatlarının (sesleri) geilyor
Dîsa dîrok xwe nû ve dike weke carek ji caran e

Tarih yine kendini tekrarlıyor ; zamanlardan bir zaman gibi ( her zamanki gibi)
Weke Diyarbekir, weke Palo û Gênc û Agirî, Dêrsim

Diyarbakır gibi, Palu, Genç , Ağrı ve Dersim gibi
Weke Mahabat û weke Berzan e

Mahabat gibi ve Berzan gibi
Îro dîsa li Deşta Silêmaniyê, li kêleka Hendirê, li bajarê helebçê

Bugünkü tekrar Süleymaniye ovasında, Hendir’in kenarında, Halepçe şehrinde…
Fermana me Kurdan e, ferman e, ferman e...

Biz Kürtlerin fermanıdır, Fermandır, fermandır…
Dîsa hatin qelandin zarok û zêç tev dayik û bavan e

Yine gelip kızarttılar çocukları, kadınları, bütün anne ve babaları…

Ax hawar... li me ferman e... li min ay... ax birîndarê we me, li min oy...

Ah imdat!... Ferman bizedir… Ban ayy! Ah! Yaralınızım ben… Oyy bana…
Erê hey lê lê... Here hey lo lo...

Evet ey oğul oğul. Git ey oğul oğul…
Hawar Kurdno hûnê bikin bilezînin

İmdat! Kürtler siz acele etmelisiniz.
Hûnê kaxiz û pênûsekê bibînin binivsînin

Siz, bir kâğıt ve kalem getirip yazın:
Dinya alemê pê bihesînin

Dünya alemi bundan haberdar edin (duyurun)
Serok û rêberên Kurda li hev bînin

Kürtlerin rehberlerini, başkanlarını barıştırın
Bila yek bi yek bin ji halê me Kurdan re tiştekî ji dinyayê re binnivsînin

Evet… birlik olsunlar. Biz Kürtlerin hali için dünyaya bir şeyler yazsınlar.
Bila xelq û alema pê bihesînin

Evet… alemleri, halkları haberdar etsinler
Da ku çarekê ji halê me Kurdan re bibînin

Biz Kürtlerin haline bir çare bulsunlar diye…
Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/showthread.php?p=2498432
Me ji bin vê bindestiyê derînin hawar hawar…

Bizi bu esaretten çıkarsınlar imdat! İmdat!
Heyfa Kurdistan ku îro dişewitînin

Yazık, Kürdistana ki bu gün yakıyorlar…
Agir li serê me Kurdan dibarînin ax de ay ay... lo lo ax de li min birîndarê we me...

Biz Kürtlerin başına ateş yağdırıyorlar ah da ayy ayy! Oğul oğul ahlar bana. Yaralınızım sizin!



Şivan Perwer

  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-15-2010, 17:44   #7
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Halepçe katliamı yapılırken tüm dünya bunu seyretmişti tepkisiz ve duyarsız bir şekilde....katliamı yapanlar cezalandırıldı idam edildi ancak onlara bu fırsatı tanıyanlar ellerine kimyasal silahları verenler hala Irakta katliam yapmaktalar..




Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi