|
03-16-2008, 12:59 | #1 |
irfan
İrfan Allahû Teâlâ’nın indinde biliyorsunuz ki İslâm, 7 safha ve 4 tane teslimden oluşur. İrfan müessesesi arif olmayı ifade eder. “Urf” kökünden gelen bir dizayn ile karşı karşıyayız. Arif olmak, irfanın sahibi olmak, irfan ehli olmak, irfanla emretmek birtakım ayrı muhtevayı ifade eder. Bir insanın ya kalp gözünün açılmasıyla görme açısından irfan sahibi olması söz konusudur veya işitme hassası açısından kalp kulağının açılması ile Allah’ın söylediklerini işitir olması söz konusudur. Her ikisi de irfanın ayrı bir parçasını oluşturur. İrfan, İlm’el yakinin bittiği, Ayn’el yakinin başlamasından evvelki bir devrede oluşan bir müessesedir. İrfan ehli olmak, arif olmak demektir. Fizik ötesine geçişi kesin olarak muhtevasına alır. Ama irfanın bütün boyutları ile devreye girdiği yer daha ötesidir. Kalp gözünün, kalp kulağının açılmasının ötesinde kişinin her an Allah ile konuşabilmesi, ehli hayır oluşu, ehli hikmet oluşudur. Hepsi bir arada geldiği zaman o kişi daimî zikrin sahibi olmuştur. Hem kalp gözü açılmıştır hem de kalp kulağı açılmıştır. Allah ile olan ilişkilerinizde İlm’el yakine baktığınız zaman bunun 21. basamakta tamamlandığını görürsünüz. 1. basamakta olaylar yaşanır. 2. basamakta davranış biçimleri ortaya konur. Allah’a ulaşmayı dilerse kişi 3. basamaktadır. 4. basamakta Rahîm esması ile tecelli söz konusudur. Allahû Teâlâ müteakip basamaklarda o kişinin görme, işitme ve idrak etme hassasındaki engelleri alır, kişinin kalbine ulaşır. Göğsünden kalbine yol açar, o kişiyi huşû sahibi kılar. Bundan sonra kişi nefs tezkiyesine başlar ve nefsinin kalbinde afetler %7-%7 azaldıkça, yerini fazıllara terk ettikçe, o kişinin ruhu gök katlarında 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. katlara tırmanır ve Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. Buraya kadarı Allah’ın garantisi altında bir müessesedir. Burası 21. basamaktır. Allah’ın Zat’ında yok olmak 22. basamağı ifade eder. Burası velâyetin ilk makamıdır. Artık kişi, ruhu 22. basamakta Allah’ın Zat’ında yok olan birisidir. 23. basamakta kendisine Allah’ın katında taht verilen beka makamının sahibidir. O kişi 24. basamakta günün yarısından daha fazla zikreden birisi olur. Günün yarısından daha fazla zikreden birisi olamadığı sürece 24. basamağa ulaşamaz. Zühd makamı, mutlak olarak günün yarısından daha fazla zikri gerektirir. Bu gerçekleştikten sonra fizik vücudun Allah’a teslimi mümkün olur ve nefsin kalbindeki bütün nurlar %81’e ulaşır. Bu dört basamak; Fenâ makamı Beka makamı Zühd makamı Muhsinler makamıdır. Bu 4 makam, 7 makamlık İslâmî statünün (velâyet makamlarının) 5., 6. ve 7. makamlarındaki hikmet sahibi olmaktan evvelki kesimi ifade eder. Bu dört basamak hikmete geçişin köprüsüdür. Hikmet ehli olmak, ulûl’elbab olmak mutlak bir temel şart gerektirir; bu daimî zikirdir. Daimî zikir olmazsa hiç kimse ulûl’elbab olamaz. Ulûl’elbab, daimi zikrin sahipleridir. Onlar, ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’a zikredenlerdir. 3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.” Bir insan 21. basamağa hatta 22. basamağa ulaşana kadar, ruhu Allah’ın Zat’ına ulaşıp Allah’ın Zat’ında yok olana kadar normal standartlarda irfan sahibi olmaz. Kalp gözü, kalp kulağı açılmaz. Ama bazen Allahû Teâlâ dilerse oralarda da kişiyi irfan sahibi yapar. Fiziğin ötesinde ya görme açısından ya da işitme açısından Allah’ın bir lütfuna ulaşan kişi, daimî zikre ulaşmadan kalp gözü açılan veya daimi zikre ulaşmadan kalp kulağı açılan veya daimî zikre ulaşmadan her ikisi de açılan bir insan irfan sahibidir ama hikmet sahibi değildir. İrfanın var olduğu nokta; 22, 23, 24 ve 25. basamaklardaki köprünün üzerinde, seyr-i sülûktan sonra devam edilen yoldur. 21. basamakta İlm’el yakin bitmiştir ama Ayn’el yakin başlamamıştır. Ayn’el yakin mutlaka 7 tane şart gerektirir. Bu 7 şart şunlardır: Kişi daimî zikrin sahibidir. Kişi daimî zikrin sahibi olduğu için ve devamlı olarak kalbe Allah’ın nurları girip kalbi %100 aydınlık tutacağı için, o kalbin bir daha kararması söz konusu değildir. Kalpteki bütün afetler kapı dışarı edilmiştir. Bir daha kalbe geri dönmeleri, kalbi devamlı nur doldurduğu için mümkün değildir. Bu sebeple nefsin kalbindeki bütün afetler yok olmuştur. Bu, hikmetin 2. vasfıdır. Nefsin kalbinde afetler olmadığı cihetle, Allahû Teâlâ bu kişiye mutlaka kalp gözü nimet olarak verir. Mutlaka kalp kulağı nimet olarak verir. Bu gelen kalp gözü ve kalp kulağı nimetleri kişiyi hikmet sahibi yapar ama temel şart daimî zikre ulaşmaktır. Ayrıca kişi üç vasıf şartı daha kazanır: Ehli tezekkür olur, her an Allah ile konuşmak imkânının sahibi olur. Ehli hayır olur, daimî zikrin sahibi olduğu için. 24 saat boyunca devamlı deracat kazanır. Kişi her saniye 700 deracat kazanmaya devam eder. Bu kişinin ehli hüküm veya ehli hikmet olur. İkisi de aynı kökten geldiği için bir faktör sayılır. O kişi hâkim veya hakem olarak bir görevin sahibi olduğunda mutlaka Allah’tan sorarak karar vereceği için mutlak olarak adaleti tahakkuk ettirir. O kişi Kur’ân-ı Kerim ayetlerine baktığı zaman her ayetin 28 basamaktan hangisine ait olduğunu bir bakışta ortaya koyar. İster ehli hüküm, ister ehli hikmet olsun, kişi bu sebeple 7 ayrı vasfın sahibidir. Hikmet bunların 7’sini de gerektirir. Hikmette bulunan kalp gözünün açık olması ve kalp kulağının açık olması örfün, irfanın temel gereğidir. Her hikmet sahibi mutlaka irfanın sahibidir ama her irfanın sahibi hikmetin sahibi değildir. İşte Kur’ân’ın unutulmuş kavramlarından bir tanesi de irfandır. Allahû Teâlâ: “nehyi anil munker, emri bil ma’rûf” diyor. 3/AL-İ İMRAN-110: Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne). Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. Ma’ruf ile emreder, münkerden (kötülükten) alıkoyarsınız (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım edersiniz). Allah’a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etmiş olsaydı kendileri için elbette hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar da var ama onların çoğu fasıklardır. Ma’ruf, irfan ile aynı muhtevayı taşıyor. Bir kişinin irşad makamına tayin edilmesi, o noktada o kişinin emri bil ma’rûf yapması için Allah’tan yetki alması manasına gelir. Bu o kişinin Allahû Teâlâ tarafından iradesini de Allahû Teâlâ’ya teslim etmek suretiyle irşad makamına “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle tayin edilmesi anlamına gelir. Kime yerlerin melekûtu gösterilmişse o ulûl’elbab olmuştur, hikmet sahibi olmuştur. Sonra göklerin melekûtu gösterilecektir ve kişi muhlis olacaktır, irşad olacaktır. Bu kişi 7 kat göklerin melekûtunu (Sidretül Münteha’ya kadar 7 tane gök katının hepsini) görecektir. 7. katın 7 âlemini de görecektir. 7. âlem olan İndi İlâhi’ye ulaşacaktır. Kişi oradaki en yüksek noktadaki ağacı gördüğü zaman Tövbe-i Nasuh’a davet edilir. Tövbe-i Nasuh daveti o kişinin salâh makamına geçişidir. Salâh makamındaki işlemler ard arda oluşur: Salâh makamının 2. kademesi hemen arkasından otomatik olarak gelir. Allah o kişinin mürşidine ulaştıktan sonraki günahlarını örter. Sonra Allahû Teâlâ o kişiye ni’met olarak salâh nuru verir. Bu, salâh makamının 3. kademesidir. Allah o kişinin örttüğü günahlarını bir de sevaba çevirir. Bu, salâh makamının 4. kademesidir. 5. kademede o kişinin iradesini Allahû Teâlâ teslim alır. İradenin teslimi ile beraber o kişi için artık Allah’ın bütün emirlerini talep etmek ve yerine getirmek söz konusudur. Kişi kendi iradesi ile bir şey yapmama noktasına ulaştırılmıştır. Her an ne yapması gerektiğini Allahû Teâlâ’ya sorar. Allahû Teâlâ da her an emrini verir, kişi de emirleri yerine getirir. Kişi, Allah’ın emirlerini yerine getirdikçe, Allah’ın o emirleri vermekte hangi hikmetleri hedef gösterdiğini, her olayı yaşadıkça idrak eder.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|