AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 07-29-2008, 19:33   #1
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam


Ergenekon soruşturmasının Konya ayağında, örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra, malum çevrelerin Milli Görüşçü olarak yansıttığı Ahmet Akgün kimdir? Prof. Dr. Erbakan’a bu yolla çamur atmaya kalkışanlar hangi gerçekleri gizlemeye kalkıştı? İşte cevabı:



Bu sorunun en çarpıcı cevabını, 28 Şubat mağdurlarından, Nasname yazarı Cevdet Akbay verdi. “Ahmet Akgül’ün, Milli Görüşle hiçbir ilgisi olmadığını, Ulusalcılarla dans eden bir kişi olduğunu göstermek gerekiyor” diyen Akbay, kendisini hem Milli Görüşçü, hem Nurcu, hem Akıncı kimliğiyle tanıtan Akgül’ün aslında nasıl hızlı bir ulusalcı, katıksız bir Atatürkçü ve aşırı bir militarist olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.


Ulusalcılar Erbakan’a çamur atmaya çalıştı

Kartel yazarı Can Ataklı’nın, Ahmet Akgül'ü; “İslami kökenden geliyor. Necmettin Erbakan'ın da eğitiminden geçmiş. Milli Görüş'ün önemli yazarlarındanmış” seklinde sunduğunu, Akgül’ün de kendisini “Milli Görüş’ün temel taslarından biri” olarak tanıttığını hatırlatan Akbay, önce, Akgül'ün “temel taş” mı “çakıl taşı” mı olduğuna bakılması gerektiğini belirterek tespitlerini bir bir sıraladı.

İşte “bu kadarına da pes” dedirtecek Ahmet Akgül portresi:

Milli Görüş’ün sıradan çakıl taşı bile olamaz

“Ahmet Akgül, partili yetkililerce kovulduğu için Milli Görüş’le hiçbir ilişkisi kalmamıştır. Değil ‘Milli Görüş’ün temel taşlarından biri’ olmak, Milli Görüş’ün sıradan bir çakıl taşı bile değildir simdi. Buna rağmen kendisini hala Milli Görüşçü olarak, hatta ‘Milli Görüş’ün temel taslarından biri’ olarak tanıtması gayri ciddi, hatta gayri ahlakidir.”

İstediğini alamayınca Erbakan’a saldırdı

“Her hafta Cuma günü Konya'dan kalkıp Ankara'ya gelmek, Erbakan Hoca'ya gül verip elini öptükten sonra geri Konya'ya gitmek, Genel Merkez'deki camide Erbakan lehine sloganlar atıp orayı miting havasına sokmak, Ahmet Akgül'ün yalakalığını ve ciddiyetsizliğini gösteriyor. Böyle yalaka tipler, yalakalık yaptıkları liderlerden istediklerini koparamayınca, bir zamanlar karşılarında el pençe durdukları liderlere en ağır hakaretleri etmekten geri durmazlar. Bir zamanlar Fethullah Gülen Hoca’nın karşısında el pençe duran, umduğunu bulamayınca cemaatten ayrılıp Fethullah Hoca'ya saldırmaya başlayan Nurettin Veren'i buna örnek gösterebiliriz.”

Perinçek’in İP’inde sallanıp duruyor şimdi

“Kısacası, Fethullah Gülen Cemaati ile Nurettin Veren arasındaki ilişki nasılsa, Milli Görüş Camiası ile Ahmet Akgül arasındaki ilişki de aynidir. ‘Derinlerle’ ilişkili olduğuna inandığım Nurettin Veren, Gülen Cemaati'ni normal yolundan saptırmayı ve umduğunu elde etmeyi başaramayınca, Doğu Perinçek'in İP'iyle ulusalcıların karanlık kuyusuna inip oradan garez, nefret ve hezeyanlarını kusuyor simdi. Ahmet Akgül'ün Milli Görüş Camiası hakkında ne düşündüğünü tam bilmiyorum ama bazı önde gelen zatlar hakkında, mesela Oğuzhan Asiltürk hakkında, pekiyi düşünmediğini tahmin edebiliyorum. O da tıpkı Veren gibi, Perincek'in İP'inde sallanıp duruyor simdi.”

İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam

“Arslan Tekin'in “Lozandan Notlar (1)” baslıklı yazısından (9 Mart 2007, Yeni Çağ) öğrendiğimiz kadarıyla, Doğu Perinçek'in İP'ine asılıp şov yapmak için Türkiye’den Lozan'a giden 180 kişi arasında, Rauf Denktaş, ANAP Genel Sekreteri Muharrem Doğan, SHP'den Bahadır Tanrıkulu gibi zevat varmış. Yazarın ifadesiyle, ‘Milli Görüş çizgisinden gelen’ ve ‘Kur'anlı, ezanlı, bayraklı, hamasetin uçlarında bir konuşma yapan’ Ahmet Akgül de varmış! Doğu Perinçek'in Ulusal Kanalı’na göre Akgül, ‘Ilımlı İslamcılara, BOP'un eşbaşkanlarına, Moon'lara, masonlara bu ülkeyi yedirtmeyeceğiz’ demiş. Orada bulunan Arslan Tekin'e göre, İP'lilerin en çok alkışladığı kişi de Akgül'müş! Bildiğim kadarıyla, Veren gibi Akgül de Perinçek'in Ulusal Kanal’ında program yapıyormuş. Epey yakışır, ne diyelim!?”

Akgül dindar insanlara nasıl kin kusuyor?

“Demek, yazdıklarıyla antidemokratik, ulusalcı, darbeci cenahın dikkatlerini celbeden Akgül ve Veren, şimdilerde hızlı birer ulusalcıdırlar. Çok açık bir şekilde din karşıtlığı yapan Ulusalcılarla bütünleşen Akgül, dindar insanlara kin kusmaktan geri durmamaktadır. Mesela, 2007'de basılan ‘Cumhuriyet Türkiye’sinde nifak hareketleri’ başlıklı kitabin içeriğini su cümlelerle özetliyor: ‘Din istismarı ve sistemin yol açtığı manevi boşluğu doldurma suiistimali girişimleri; Fethullah Gülen'in hangi karanlık merkezlerce hormonlaşıp şişirildiği ve hangi kirli ve gizli planlara hizmet ettirildiği; Monocuların ve Masonların hangi ilahiyat Proflarını ve ne maksatla desteklediği; Radikal Dinci geçinen sahtekârların, nasıl evrimleşip göstermelik demokrasi maymunlarına çevrildiği; Bazı İslamcı Yazar ve Aydın kesiminin AB teslimiyetleri, ABD icazetleri ve AKP kerametleri…’

Namaz’a “beden eğitimi” hakareti

“Basta AK Parti olmak üzere önüne geleni ‘ABD ve Siyonist uşağı’ olarak damgalayan kafası karışık Akgül, Bediuzzaman'ın, Ankara'da milletvekillerini dini meseleler hakkında aydınlatmasını ve namaza davet etmesini de çok seviyesiz bir şekilde eleştiriyor: ‘Ancak Bediüzzaman'ın, 'Beyin eğitiminden önce Beden eğitimi' yaptırmak cinsinden bir davranışı ve önce namazla ise başlaması, Atatürk'ün bu girişimini başlamadan bitirdi.’ Akgül, İslam’ın şartlarından olan namazı ‘beden eğitimi’ olarak aşağılamakla kalmıyor, Mustafa Kemal'e karşı Bediuzzaman'ı kabahatli görüyor.

“Nurlu Süleyman” benzetmesi

“Fazla detaya girmeden su sonucu çıkarabiliriz; Ahmet Akgül, Bediuzzaman'ı ve Risale-i Nur'u anlamaktan acizdir. Anladığını da yanlış anlamış veya doğru anladığını küstahça çarpıtmaktan çekinmemektedir. Bazı önde gelen Nurcu arkadaşlarımız, temiz kalpli Nurcuları yarım asırdan beri ‘Nurlu Süleyman’ diye beynamaz, 28 Şubatçı ve CHP'li Süleyman Demirel'in peşine taktıkları gibi, anlaşılan Ahmet Akgül de Nurcuları Mustafa Kemal'in peşine takmakla meşgul. Bu saf arkadaş, bir müddet sonra, ‘Mustafa Kemal, aslında Bediuzzaman Said Nursi'nin has talebelerindendi!’ zırvasıyla karşımıza çıkarsa hiç şaşırmayacağım! Maalesef, bu tur cahil ve saf insanların söylediklerini hakikat zanneden çok temiz kalpli insanimiz var.”

Bediuzzaman’ı anlamaktan aciz biri

“Doğu Perinçek gibi ne idüğü belli birini göklere çıkarırken Tayyip Erdoğan ve etrafındaki arkadaşlara çok seviyesiz bir şekilde hakaret etmesi bile Ahmet Akgül'ün Bediuzzaman'ı anlamakta aciz kaldığını gösteriyor. Çünkü Bediuzzaman, bu tur körü körüne siyasi tarafgirliği kesin bir dille reddediyor.”

Milli Görüş ve Nurculuk maskesi düştü

“Milli Görüş’ten kovulduğu için Ahmet Akgül'e Milli Görüşçü diyemeyiz. Risale-i Nur'ları ve Bediuzzaman'ı anlamakta aciz kaldığı için Nurcu da sayılamaz. Milli Görüş ve Nurculuk maskesi düştükten sonra geriye Atatürkçülük, Ulusalcılık ve Militaristliği kalıyor. Mustafa Kemal hakkında yazdığı "Bizim Atatürk" kitabından ve Bediuzzaman'a karsı Mustafa Kemal'i ustun tutması, bu şahsin hakiki bir Atatürk hayranı ve/veya samimi bir Atatürkçü olduğunu gösteriyor. Doğu Perinçek'in İP'ine tutunarak ta Lozan'a kadar gidip nutuk çektiğine göre ulusalcılık yönünün de kuvvetli olduğunu kabul etmek zorundayız.”

Klasik militarist zihniyetin tezahürü

“Geriye militarist kimliği kaldı. Ekim 2006'da Milli Çözüm Dergisi'nden yayınlanan ‘Ordumuzun özel konumu ve misyonu' başlıklı yazısından çeşitli pasajlar vererek Akgül'ün tam bir militarist olduğunu göstereceğiz. Kendisinin ordu hakkındaki görüşlerini aktarmakla yetineceğim: ‘Şanlı tarihler yazan ve "Nizam-ı Alem" (Yeryüzüne adalet düzeni ve huzur sistemi) ülküsü taşıyan ve bunu nice bin yıllarca başaran Aziz Milletimizin: a) Hem devlet olmaları, b) Hem medeniyete ve hakimiyete ulaşmaları, c) Hem de devamlılık kazanmaları ve ayakta kalmalarında; 1- Kurucu, 2- Koruyucu, 3- Kugucu özelliği taşıyan ordumuz, en temel unsur ve en hayati kurumdur. Bir devletin oluşması için en önemli öğe olan halkın ‘kalabalık’tan ‘millet’e dönüşmesi için gereken:1- Organize, 2- Ortak İrade, 3- Otoriteyi sağlamak da, bu kalıcı ve akılcı kurum olan ordumuzun sorumluluğudur.’ Özetle, her şey ordunun kontrolü altındadır demeye çalışıyor. Çok klasik militarist zihniyetin tezahürü…”

Can Ataklı ve diğer ulusalcı zevata son söz

“Son sözü, Can Ataklı ve bu şahsin hezeyanlarına sarılan diğer ulusalcı ve militarist zevata söylemek istiyorum: Atatürkçü, ulusalcı ve militarist bir adamı bize Milli Görüşçü diye sunmaktan utanmalısınız. Bu adamı Milli Görüşçü diye sunmakla Emin Çölaşan’ı müftü, Bekir Coşkun’u cami imamı olarak sunmakla aynidir. Alın Atatürkçü, ulusalcı ve militarist adamınızı tepe tepe kullanınız, hayrını görünüz. Artik tursusunu mu kurarsınız, paspas mı yaparsınız, orası sizin bileceğiniz şey, ama bizimle alakası olmayan bu gibi ahmakları bize meletmeyiniz lütfen!”

Engin Kaşdaş-habervaktim.com

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-29-2008, 19:38   #2
Kullanıcı Adı
eddie
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
kafirlerden çok münafıklardan koru bizi Allahım..+
eddie isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 19:48   #3
Kullanıcı Adı
Kemalist59
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
İPli falan değilim.Olmam da sözkonusu olamaz.Milli Görüşün de sadece gazetesini okuyorum.Gerçi İP'in Aydınlığınıda dergi olarak zaman zaman okurum.Ancak bu yazıyı milli çözümden alıp konuya bir nebze yanıt olarak kullanmak istedim.
[color=red]Yazar Necati AKGÜL

Yazar Necati AKGÜL

Aslında, dünya dengeleriyle oynayabilecek kadar güçlü ve büyük akıllı milli bir otorite ve organizenin;

"Ilımlı İslamcı açık Amerikancılarla, katı Laikçi-Mason gizli inkârcıların, kendi ikbal ve iktidarlarını ve Türkiye'deki gizli saltanatlarını koruma adına giriştikleri kavgaya, birbirilerini deşifre edip bitirme adına, kontrollü izin vermesi" şeklinde okunması gereken Kapatma Davası ve Ergenekon soruşturması sürecini herkes kendi hesabına ve kafasına uygun yorumlamaktadır.



Devlet, Millet, Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi; hepsi bahane ve palavradır. Bunların ki, "şahsi etkinlik ve siyasi yetkinlik, sizin değil bizim olmalıdır" kapışmasıdır. Küresel Siyonist odaklar, kâhyalığa sizi değil bizi oturtmalıdır hesabıdır. O malum ve mel'un merkezler ise; vahşi hayat kanunları gibi, bu kavgadan galip çıkan tarafı iktidar taşeronluğuna taşımakta, artık iyice yıpranıp kendilerine mahkûm ve mecbur olan kukla takımı, daha rahat oynatmaktadır. Bu kuklaların; solcu, sosyalist ve Kemalist söylem ve sloganları kullanmaları, veya dinci, milliyetçi ve liberalist takılmaları, sadece iç politikada kendi taban ve taraftarlarını tatmin edip avutmaya yönelik bir ruhsattır... Yoksa dünyadaki dinsizlik ve dengesizlik düzenine, zulüm ve sömürü sistemine karşı; her yönüyle bağımsız, milli ve insani bir adil düzen istemediğiniz müddetçe, solcu veya sağcı takınmanıza, dinci veya devrimci rolü oynamanıza fırsat tanınacaktır.

Bunlar bazen kendi ihtiras ve intikam duyguları için, ülkede kaos ve kargaşa çıkarmaktan, toplumu kışkırtıp isyana kalkışmaktan, halkı kamplara ayırıp birbirine kırdırmaktan bile sakınmayacak kadar sorumsuz davranmaktadır.

Ve zaten hangi konumda ve hangi makamda olursa olsun; bürokratından üniversite hocasına, din adamından devlet başkanına, bordro mahkûmundan ordu paşasına, köylü amcasından holding patronuna, ilahiyatçısından köşe yazarına herkes:

1- Ya masonik zihniyetin (ister liberalist ister sosyalist) ve Siyonist hakimiyetin işbirlikçi figüranıdır.

2- Veya, milli, haysiyetli ve şerefli bir diriliş ve direniş hareketinin gönüllü kahramanıdır.

Ve tabi, tarihi her zaman kötüler ve köksüzler değil, bu sefer iyiler ve milliler yazacaktır.

Kulağı deliklerin bile kafası karışıktı...

Demek ki deprem çok derinden geliyordu ve dip dalga dengesiz dengeleri sarsmıştı!

"Türkiye'nin zengin darbeler tarihinde bir tek darbe veya darbe girişimi yoktur ki, emekli subaylar tarafından yapılmış olsun. Darbe yapabilmenin tek şartı, emrin altında askerler, birlikler, ordular bulunmasıdır. Bir asker hangi rütbeden emekli olmuş olursa olsun, emir verebilir konumda değildir.

Şimdi, emekli generaller "Darbe hazırlığında olmakla" suçlanıyorlar.

Bunun mümkün olması için bu emeklilerin ordu içinde üst düzeyde işbirlikçileri bulunması lazım. Peki onlar nerede?

Eğer bazı komutanlar, Oramiral Özden Örnek'in günlüklerinden yola çıkılarak gözaltına alındılarsa, o zaman yeni bir hukuki sorun başlıyor:

O günlükler, bu komutanların görevde oldukları dönemde darbe yapmayı düşündüklerini iddia ediyor. İşte hukuki sorun da burada ortaya çıkıyor. Eğer bu komutanlara isnat edilen suç, üniformayla dolaştıkları döneme ilişkinse, soruşturmayı Genelkurmay Askeri Başsavcılığı yürütmek durumundadır. Beğenelim beğenmeyelim, demokratik bulalım bulmayalım, yasal durum budur. Genelkurmay Başsavcılığının, bu kişilerle ilgili dosyanın kendilerine iletilmesini isteme hakkı vardır.

Bu yolla hem sapla saman, darbeci ile mafyacı birbirine karışmayacak; karanlık çetelerle, darbecilikle suçlananlar birbirinden ayrışacak; hem de biri sayesinde diğeri haksız biçimde aklanmayacaktır!

Özden Örnek'e niye sorulmuyor?

Ergenekon soruşturmasının, "Darbecilikle" ilgili bölümü, belli ki, Oramiral Özden Örnek'in günlüklerini temel alınarak yürütülüyor. Fakat ortada çok ilginç bir durum sırıtıyor:

Özden Örnek'in ifadesine, bu soruşturma kapsamında başvurulmuyor.

Her nedense savcı Zekeriya Öz, yazılanları ciddiye alıyor fakat yazanı ciddiye almıyor olmalı ki, çağırıp bildikleri, gördükleri sorulmuyor!?

Bu işin altında bir iş var, ama ne olduğu şimdilik bilinmiyor."[1]

Sözleri bu şaşkınlığı yansıtmaktaydı.

Ve hele "Aman yıkmaya çalıştığımız binanın altında kalmayalım" uyarısı tam bir panikatak havasıydı!.

Örnek'in Erdoğan ve Çalık'la İlginç Bağlantıları

Ergenekon soruşturması, hepimizin artık öğrendiği üzere Oramiral Özden Örnek'in Nokta dergisinde yayınlanan günlüklerindeki iddialar temel alınarak yürütülüyor. Ve Oramiral Özden Örnek'le ilgili çok ilginç bazı bulgulara ulaşılıyor.

Biliyorsunuz, Oramiral Özden Örnek'in kamuoyunca tanınan bir oğlu var.

Yönetmen-yapımcı Tolga Örnek.

Oramiral Özden Örnek'in oğlu Tolga'nın çektiği Hititler filminin sponsorları arasında İMKB, Çalık Holding, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, THY, İstikbal ve Nur İnşaat gibi kuruluşlar yer alıyor.

Amiral'in oğlu Tolga Örnek'in diğer filmi Gelibolu'nun sponsorları arasında dikkat çekenler ise şöyleydi:

Çalık Holding ve İstikbal.

Şimdi diyeceksiniz ki, "Ne var canım bunda. O filmlerin başka sponsorları da vardı.

Doğru.

Bu yüzden soruşturma biraz daha derinleştiriliyor.

Ve çok ilginç başka bir bulguya rastlanıyor:

Çalık Holding yani kamu bankalarının parasıyla Sabah ve ATV'yi alıp iktidarın emrine tahsis eden grup, 2004 yılının Mayıs ayında Çalgaz Doğalgaz Dağıtım Pazarlama Taşımacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. adında bir şirket kuruyor.

Şirketin ortakları arasında Çalık Enerji, Ahmet Çalık, yine Çalık'a ait Altındağ Yatırım, Aksel Goldenberg, Ruben Goldenberg ve Aşer Goldenberg yer alıyor.

Büyük bölümü ve yönetimi Çalık Grubuna ait Çalgaz A.Ş., 20 Haziran 2005'te adını değiştirip Naturelgaz Sanayi ve Ticaret A.Ş. oluyor.

Ve sıkı durun şirketin yönetim kurulu üyeliğine Çalık Enerji'yi temsilen Oramiral Özden Örnek'in diğer oğlu, Burak Örnek getiriliyor. İlginç bir buluşma değil mi?!

İlginçlik bu kadarla da sınırlı kalmıyor.

Aynı şirkette Başbakan'ın damadı Berat Albayrak 1. derece imza yetkisiyle danışmanlık yapıyor.

Nokta Dergisi'nin eline nasıl geçtiği hala anlaşılamayan "Darbe günlükleri"nin yazarı Oramiral Özden Örnek'in oğulları, iktidar tarafından medya sahibi yapılan ve bu dönemde rafineri lisansı almayı başaran Çalık Grubu'nun şirketleriyle son derece içli dışlı bulunuyor.

Tabii başka tesadüfler de mide bulandırıyor.

Mesela Başbakan Erdoğan'ın oğlu Burak Erdoğan Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nden askerliğe elverişli değildir raporu aldığı sırada Oramiral Özden Örnek bu Hastane'nin bağlı olduğu Donanma Komutanı.
Ve yine Başbakan'ın oğlu, Tolga Örnek'in Kalendar Orduevi'nde yapılan düğününün davetlileri arasında yer alıyor. (Bu bilgi o dönem basına da yansımıştı).

Değerli okurlar Türkiye'de çok garip şeyler oluyor.[2]


Kemalist59 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 19:50   #4
Kullanıcı Adı
Kemalist59
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Devamı:
"Çekidüzen Verecek Bir Aktör Aranıyor!"

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün:

"Son zamanlarda ülkemizde cereyan etmekte olan olaylar halkta büyük bir endişe yaratmıştır. Bu endişenin büyüklüğünün nedenlerinden en önemlisi, olup bitenlerin sebep ve muhtemel sonuçlarının yetkililerce halka, onların anlayabileceği bir dille, anlatılamamasıdır. Olup bitenler, halk tarafından anayasal kurumlar arasındaki güven ortamının sarsıldığı, aralarında nüfuz kavgasının yapılmakta olduğu, ülkenin bir kaosa doğru gitmekte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Resmi bir aktörün, daha geç olmadan, ortaya çıkıp, ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi, halkı da arkasına alarak, gerçekleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kurumlar arası tesanüdü kimin sağlayacağı Anayasa'da açıkça belirlenmiştir. Ama bu görevin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek, halkın güvenini kazanmış, politik beklentileri olmayan diğer akil adamların da davet beklemeksizin devreye girmesi bir zorunluluk haline gelmiştir."[3] Çağrıları da önemli bir telaş ve tedirginlik mesajı taşımaktaydı...

İşte böyle bu sırada ABD'nin en üst düzey Yahudi kuruluşunun Ankara ziyareti şaşırtıcıydı!

ADL, Erdoğan ve Gül ile neyi görüştü ve hangi karar alındı?

ABD'nin en büyük Yahudi lobi kuruluşu Anti-Defamation Leagua (ADL) Direktörü Abraham H. Foxman ve beraberindeki heyet Başbakan Erdoğan'la yaklaşık bir saat süren bir görüşme yaptı.

Türkiye, çete soruşturması ile ilgili şok tutuklamalar ve AKP'nin kapatma davası ile çalkalandığı bir günde ABD'den çok önemli bir heyeti ağırladı. ABD'nin en büyük Yahudi lobi kuruluşu Anti-Defamation Leagua (ADL) Direktörü Abraham H. Foxman ve beraberindeki heyet Temmuz başında akşam Başbakan Erdoğan'la görüşüp yaklaşık bir saat baş başa kalmıştı. Görüşmenin tamamen basına kapalı bir şekilde gerçekleşmesi dikkat çekerken, ABD'nin İran'a yönelik operasyon iddialarının yeniden gündemde olduğu bir dönemde gerçekleşmesi manidardı. Foxman ve beraberindeki heyet görüşmenin ardından görüşmeyle ilgili hiçbir açıklama yapmadan Başbakanlık'tan yan kapıdan ayrılması, görüşmenin içeriği hakkında ki kaygıları daha da artırdı. Foxman ve beraberindeki heyet bir gün sonra da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile buluşmuşlardı.

ABD'nin İran'a yönelik gizli operasyonlarına hız verildiğine dair iddiaların yeniden alevlendiği bir dönemde ve Ergenekon soruşturmasının tamamlandığı bir süreçte, ABD'deki, dünyanın en güçlü siyasi baskı grubu olan ADL yani ‘İftira ve İnkârla Mücadele Birliği'nin Direktörü Abraham H. Foxman'ın Başbakan Erdoğan ile çok özel bir görüşme yapması hayra alamet sayılmamıştı. Foxman, Erdoğan ile bu ‘özel' görüşmeyi gerçekleştirirken, ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen ise İran'dan dolayı İsrail'de bulunmaktaydı. ABD'den İsrail ve Türkiye'ye eş zamanlı gerçekleştirilen bu özel ziyaretler anlamlıydı.

ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen, İran'ın nükleer dosyasını görüşmek üzere İsrail'de bulunduğunu açıklamıştı. Mullen, İsrail Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Gabi Eşkenazi ile görüşerek, istihbarat konusunda brifingler aldığı ve ülkenin kuzey ve güney sınırlarını ziyaret ettiği vurgulanmıştı. Mullen'in aynı zamanda İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'la bir görüşme yaptığı ve görüşmede aralarında İran'a yönelik operasyonda olmak üzere bazı bölgesel konuların ele alındığı saptanmıştı.[4]

3 Temmuz 2008 Perşembe günü ABD Genel Kurmay 2. Başkanı Orgeneral James Cartwright'ın sürpriz bir ziyaretle Ankara'ya gelmesi de: "AKP'yi İran saldırısına razı etme pazarlığı" şeklinde anlaşılmıştı.

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili, İbrahim Karagül'ün:

"Bir cunta mı çökertildi. Bir darbe mi önlendi? Ortada çok büyük, çok boyutlu bir hesaplaşma var!" diye bitirdiği yazısındaki:

"Erdoğan-Başbuğ görüşmesi"yle ilgili iddialarla birleştirilince, olayın AK Parti dışında boyutları olduğu, bu kişilerin sanıldığı gibi bazı çevrelerin koruması altında olmadığı veya gözden çıkarıldığı, gerçek boyutlarıyla bir çeteleşme olduğu, bu oluşumun Türkiye'ye ciddi zarar verecek eylemler tasarladığı düşüncelerini güçlendiriyor. Öyleyse gerçekten "kayıt dışı" bir müdahale ve kalkışma hazırlıkları mı var? Ya da bu bir "önleyici operasyon" mu? Bir darbe girişimi mi engellendi? O zaman şu soruları tekrar sormak lazım:

"Ulusalcı" olarak anılan çevrelere yönelik geniş bir tasfiye süreci mi başlatıldı? Bugüne kadar cesaret edilemeyen, emniyetin ve yargının diz çöktüremediği, "milli iradenin üstünde", "vatanseverlik tekeli"ni eline tutan, devlet iktidarından himaye gördüğü iddia edilen dokunulmaz bir yapı mı dağıtılıyor? Yoksa suç işlemiş, cinayetlere karışmış, çeteleşmiş, birbiriyle bağlantılı karanlık olayların içinde yer alan ama bütün bunları "ülke çıkarları" zırhı altında yapan tamamen güvenlik önlemleriyle sınırlı bir çalışma mı?

O zaman bu operasyonun (darbeye), azmettiricileri köşeye sıkıştırma ile birlikte asıl bundan sonra olabileceklerin önüne geçme amacı taşıdığı gerçeği çıkıyor ortaya. Peki önüne geçilen ne? İşte bunu bilmiyoruz. Suikastler mi, bombalı saldırılar mı, silah stokları mı, iç istikrarı sarsacak, toplumsal hezeyan uyandıracak ve sokağı harekete geçirecek eylemler mi? Ortada bir "önleyici operasyon" olduğu gerçek, ama önlenen ne?

Bunun sadece hükümet karşıtlığıyla sınırlı olmadığı ortada. Ulusalcılıkla, vatanla milletle ilgili olmadığı da. Bu ülkenin, devletinin kurulu düzenine, sistematik değişimine karşı durumdan vazife çıkarıp kendilerine iktidar bahşedenlerin tehlikeli, endişe verici, kaosa sürükleyici girişimlerinin önüne geçilmesi var ortada. Milleti ve ülkeyi hiçe sayan ama ikisini de kullananların, kendilerini devletin ve milletin sahibi sananların aymazlıkları..."[5] yaklaşımını, Erhan Göksel'in itirafıyla birlikte değerlendirmek daha yararlı olacaktır:

"Türk halkı mevcut siyasal sistemi değiştirmezse Türkiye konusunda çok karamsarım. İnsanların tahayyülü almıyor belki ama benim dünyadaki popülerliğim geleceği görmek üzerinedir. Ben Türkiye'yi çok vahim görüyorum. Türkiye'nin bölünmesine, bir iç savaş çıkmasına kadar gidecek. Mevcut siyasal sistem 10 seneden bir kutuplaşmaya oturdu. Ya o ya o diye bir tercih sunuluyor halka.

Abdullah Gül'ü vatana ihanetten Yüce Divan'a gönderebilecek şok belge açıklaması:

"Gazeteciler haber almaz ki... Devlet içinden kimi adamlar gazetecilere bilgi verir. Derin gırtlak derler Amerika'da. Bana bu ülkede bilgi veren derin gırtlağım çok bugünlerde" diyerek keramet kaynağını açığa vuruyor.

"Türkiye'deki gazeteciler gerçekleri açık bir şekilde tesis edemiyorlar. Amerika 200 yıllık bir devlet, Watergate olayında bir derin gırtlak çıktı; iki gazeteci dünya basın şeref ödülü aldı. Türkiye 3 bin yıllık bir devlet. Bir sürü derin gırtlak var. Siz işinizi iyi yaparsanız bir yığın derin gırtlağınız olur. Bana Abdullah Gül ile ilgili bir mektup geldi. Gayri resmi kriminal raporlarıyla kayıtlı. Talabani'ye 2002 yılında Kürdistan diye mektup atıyor başbakanken. Muhtemelen Gül atmıyor onu. Zarfın yapıştırma yerinde parmak izi var. O açıdan kriminal olarak önemli. O parmak izi de birkaç Kürt danışmanından birine ait muhtemelen. Yalakalık için yapıyorlar. Ben hakimlerle ve savcılarla da konuştum. Eğer zarf doğrulanırsa Gül vatana ihanetten yargılanır."

AKP-CHP tahterevallisi ve toplumun aldatılıp oyalanması:

"Çünkü hükümetle kartel medyası birbirine göbekten bağlı. Buzdağının üstündeki kısmı büyüterek buzdağının altı gibi gösteriyorlar. Gerçek sorunları göstermiyorlar. AKP Hükümeti istese 24 saatte Cem Uzan gibi kartel medyasının defterini dürer. Ama dürmüyor. Çünkü bu bir pazarlık. CHP de bu büyük pazarlığın bir parçası. Örneğin büyük akaryakıt araştırma komisyonu, meclisten geçen raporda suçlanan şirketlerden bir tanesi İş-Doğan ortaklığı. İş bankasında CHP'nin yönetimde 4 üyesi var. Erdoğan'a soru önergesi verdiğinde Kemal Kılıçdaroğlu bütün belgeleri ile, Ak Parti CHP'ye zımni olarak "bu işin içinde sen de varsın" diyor ve CHP kımıldayamıyor.....

CHP Ağzını açması gereken konuların birinde tek söz ediyor mu? Sadece Salı günü grup konuşmalarında taş atıyorlar. Kamuoyunda da CHP muhalefet ediyor gözükmüyor. Öyle gözükseydi CHP ayakta kalırdı. Bugün seçim olsa CHP'nin barajı aşması mümkün değil.

Böyle baktığınız zaman CHP ile Ak Parti'nin birbirinden hiçbir farkı yok. Türkiye'deki CHP Ak Parti kutuplaşması CHP'nin de işine gelmektedir. Kutup siyaset olmasa CHP barajı aşamaz. Ak Parti'den korkan kesim CHP'ye oy veriyor. Çünkü kutup teorisine göre iki ucu akordeon gibi çektiğinizde orta erir. Kutuplaştığınızda aradaki gri tonlar kaybolur. 22 Temmuz seçimlerinde Ak Parti ve CHP'nin yüksek oy alıp diğer partilerin ezilmesinin nedeni bu kutuplaşmadır.

Bütün anlatmak istediğim şu: Kurulu düzen yıkılmadıkça hiçbir şey değişmez. Kurulu düzen bir sacayağı. Kamuoyu yaratmak için siyaset, İstanbul sermayesi ve medya arasında bir sacayağı oluşmuş. Siyasetçi devlet pastasından ulufe dağıtıyor. O ulufenin karşılığı medya ve sermaye siyasetçiye kamuoyu servisi yapıyor. O yüzden iktidara göbeğinden bağlı. Bu ilişkiyi yok etmek lazım.

Bunun tek bir yolu var. Türk halkının önünü tıkayan İstanbul Dükalığı dediğimiz 13-15 aileden oluşan İstanbul burjuvasıdır. İkincisi kartel medyasıdır. Bakın, hükümet yandaşı medyayı kastetmiyorum. Hükümet yandaşı medyayı okuduğunuz zaman tavrını biliyorsunuz, süzgecinizden geçiriyorsunuz. Ama kartel medyası sanki hükümete karşıymış gibi gözüküp hükümetin ekmeğine yağ sürüyor. Ve üçüncü olarak siyaset suçludur. Kartel medyası ve İstanbul Dükalığı büyük bir imaj atağıyla Türkiye'deki bütün sorunların günah keçisi olarak siyaseti ortaya çıkartıyorlar. Üçüncü sırada olanı birinci sıraya çıkartıyorlar, kendi sorumluluklarını gizliyorlar. Bu sistemi değiştirmediğiniz sürece Türk halkını uyandıramazsınız. İkinci olarak, iyi bir savaşçı çıktığı zaman, savaşçının başarılı olması için arkasında halk desteği olması lazım. Ama o savaşçının çıkmasına kartel medyası ve İstanbul Dükalığı engel oluyor."

Erhan Göksel'e göre, İsrail ve ABD'ye rağmen hiçbir şey yapılamazdı!..

"1 Mart tezkeresinde fatura orduya çıkmıştı. Ama ondan sonraki süreçte en büyük hata Meşal'in getirilmesi oldu. Türkiye Öcalan hakkında ne düşünüyorlarsa Yahudiler de Meşal için onu düşünüyor. Onun için bu konuda uyardılar. Türkiye anlamadı bunu. Cheney nihai noktada ABD'ye tam olarak egemen haline geldi. Tayyip Erdoğan'a hiçbir şekilde güvenmiyorlar. Tayyip bey artık yalnız adam ve ipi çekildi. Bundan sonra siyaset sahnesinde olmasının imkânı yok. Bir daha siyaset sahnesine çıkamayacak şekilde ortadan kaldıracaklar. Siyasi yasak geldikten sonra yargılama sürecinden kurtulamayacak. JP Morgan da Tayyip beyi hızla yargılayarak yok edecekler diye yazdı."

Ak Parti kapatılıp kapatılmayacağı gibi konuların karar verici mekanizması iç faktörler değil dış faktörlerdir. Eğer Ak Parti'nin kapatılması olmasa Türkiye'de rejim kesilir. Bir kuvvet komutanı ne dedi? Anayasa mahkemesi topu tutamazsa biz tutarız. Ak Parti'nin kapatılması uluslararası bir sorun haline geldi. Çünkü Türkiye'nin sorunları milli sorun olmaktan çıkmıştır. Türkiye'nin sorunları, uluslar arası siyasetin Orta Doğu bağlamındaki sorunlarının bir parçası hale gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye burada senaryoyu yazan da değildir yöneten de. Sadece figürandır. Bu çok acı. Artık Türkiye'nin masada yeri yoktur. Bunun da en büyük sorumlusu Ak Parti iktidarıdır. Müesses nizam da iç siyasetle uğraşmaktan körleşmiştir, önünü görmüyor.

Fetullah Gülen ve cemaatinin acı akıbeti yaklaşmıştı!

"Cemaatin ipi çekildi çoktan. Gülen'i ABD dışarı atıyor. Yani askere teslim ettiler. Fetullah Gülen Türkiye'ye gelmeyecek, başka bir ülkeye gidecek. Yıllardır kerhen göz yumuyorlardı ama artık sınır dışı ediliyor. Bu olayı doğru okumak lazım. 3 ay önce Konya'ya inip 1,5 milyon kişiyle karşılanacak büyük bir organizasyon yapıyorlardı. Çünkü yüksek mahkemenin yeşil kart vereceğine inanılıyordu. Yeşil kart demek gerektiğinde geri dönmesi için önünün açık olması demekti. Bu arada Gülen'e kefil olanlardan birinin Emin Başer olduğunun altını çizmek istiyorum. Cemaatin nerelere kadar uzandığının işaretidir. Cemaat hatayı ordunun içine uzanmakla yaptı. Ve o yüzden bu bir tarihi hesaplaşmadır. Türk devleti 3 bin yıllık bir devlettir. Aslında Türk devleti diye bir şey yoktur, Türk ordusu diye bir şey vardır."

Mesut Yılmaz'la ilgili tahmin ve tahlilleri çarpıcıydı:

"Halk üzerinde pek gücü olmayabilir ama Mesut Bey Türkiye'nin en güçlü adamlarından biridir. Almanya ve Rusya devletinin büyük müttefikidir" diyor. Alman ve Rus Yahudileri Mesut Yılmaz'ı destekliyor, demeye getiriyor.

Mesut Yılmaz Askere destek olarak ABD Yahudi Lobilerine mesaj mı veriyor?

"Mesut Yılmaz bu mesajı Türkiye için vermedi. Ben askeri destekliyorum dedi çünkü şu anda askeri Cheney destekliyor. ABD Mesut beyin üstünü iki kere çizmiştir. Ve Mesut Bey bu dönemde askere destek vererek aslında ABD'ye mesaj verdi. Bu mesaj da alındı. Türkiye ile ilgili her şeyin kararını ABD'de Cheney veriyor. Cheney askerlere destek vererek Ak Parti'nin ipini çekecek. Bu arada Fethullah Gülen'i ve cemaati de yok edecekler. Türkiye tarihi bir devlet hesaplaşmasına gidiyor. Ve bu hesaplaşma çok katı olacak!?"

Bu bir siyasi hesaplaşma değil. Fiziki bir çarpışma olmaz. Cemaatin böyle bir gücü yok. Ama fiziki olarak çok cismin ortadan kaldırılacağına eminim. Putin birçok yöntem geliştirdi biliyorsunuz. İnsanlar kendiliğinden ölüyor.

Aydın Doğan - Erhan Göksel kapışması

Aydın Doğan Bana müfterisin diyor, ben de ona "sen göbeğinden hükümete bağlısın" diyorum. Bana geri al diyor, almam diyorum. "Aydın Bey unuttunuz mu? Oturduğunuz bütün başbakanların masalarında ben de vardım." dedim. Bunun üzerine paniğe kapıldı ve kapattı. Mesut Yılmaz'ın kendilerine biat etmeleri koşuluyla CNN TURK'ün başına Taha Akyol'u, Yalçın Doğan'ı Milliyet'e getirdiğini söylüyorum tekzip yok. Olamaz çünkü benim yanımda oldu."

Siyasilerle ilgili tespitleri ve Erbakan'a karşı saygılı tavrı:

"Tayyip bey için açılan kredi de ne Özal'a ne Menderes'e açılmıştır. Tayyip bey de sanal gerçeklerle uğraşmak yüzünden o krediyi ve Türkiye'nin geleceğini berhava etmiştir.

"Başbakan birikimi çok olmayan birisidir. İyi eğitimli değildir. İyi kadroları dinlediği zaman iyi yapan, kötü kadroları dinlediği zaman kötü yapan bir adamdır."

"Türkiye'de Demirel ve Erbakan hariç, Erdoğan dahil siyasetten kimi imtihan etsem sınıfta bırakırım. Elime su dökemezler. Bunu kabul edenle çalıştım bu güne kadar. Bu konuda hiç mütevazı değilim."

Sınır ötesi operasyonları çarpıtması ve ayarını ortaya çıkarması

"Ben Amerika'nın izni olmadan hareket olmaz dedim. Ve olmadı da zaten. Biz neden çekildik apar topar? Çünkü ABD bize hava sahasını kapattı. Biz kuzey Irak'ı tanıyarak girdik. Bir sene önce Talabani'yi, Barzani'yi kabul etmiyorduk. Şimdi ne oldu da Talabani'nin elini öpüyoruz. Zap kampı kaç kilometre? Sadece 14. Evet, bizim yaptığımız hareket 14 km. Sanıldığı gibi büyük bir harekât falan yapılmadı. Sadece orayı burayı bombaladılar. Zaten çekilmenin ertesi günü Zap kampı tekrar PKK'nın eline geçti. Bunu da Yaşar Büyükanıt kendisi açıkladı. Ben tüfeklerin ağzında mantar tıkalı olduğunu gösterdim ekranda. Darmadağın oldular. Biz apar topar neden çekildik hiç düşündünüz mü? Çünkü çekilmezseniz saat 05'te hava sahasını kapatırız dediler.

Hava sahasının kapanması demek, uçakların kodlarının bilgisayardan silinmesi demektir. Kuzey Irak'taki tüm ABD uçak ve radarları o anda bütün uçakları düşman uçağı görür ve düşürürler. Harekâtın bittiğini ben mesajla bildirdim üst elite ilk kez, haber oradan yayıldı. Sonra Talabani açıkladı."[6]

Peki Bay Erhan Göksel;

1- Üst elite mesajla ilettiğiniz "Harekâtın bittiği" haberini zatıalinize kim bildirdi? Türkiye'deki "derin gırtlak"larınız mı, ABD ve İsrail'deki "bilgi kaynaklarınız" mı?

2- TSK ile Kuzey Irak operasyonlarında işbirliği yapılan hangi Amerika'ydı? Fetullah Gülen'e ABD'de oturma izni bile alamayan Siyonist Lobiler diktatoryası mı, yoksa karşı taraf mı?

3- Kendi aklınca ve ayarınca küçümsemeye ve ABD kuklası gibi göstermeye çalıştığın bu Genelkurmay kadrosu, sizin ifadenizle "üç bin yıllık devleti" temsil etmiyorlar mı?

4- "Artık tıkandığını mutlaka yıkılması ve yeniden yapılandırılması gerektiğini sık sık vurguladığınız bu "müesses-kurulu düzen"den kastınız Atatürk'ten sonra rayından saptırılan ve tamamen sabataist şebekeye kaptırılan masonik diktatorya mı, yoksa; "AB aşıklığına, ABD uşaklığına ve BOP alçaklığına karşı çıkan milli ve manevi değer ve dinamiklerimizle barışıp bu bağımlılık zincirlerini kırmaya çalışan" otorite ve odaklar mı?



--------------------------------------------------------------------------------
[1] 03.07.2008 / Fatih Altaylı

[2] www.ekoayrinti.com / 04.07.2008

[3] Fikret Bila / Milli yet / 03.07.2008

[4] 03.07.2008 / Sadettin İnan / Milli Gazete

[5] 02.07.2008 / Yeni Şafak

[6] Türk Time'nin özel röportajından
Kemalist59 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 20:09   #5
Kullanıcı Adı
Demokrat
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
neyci oldugunu bilemem ama artniyetli oldugu kesin ;).. böyle tipleri oldum, olasi sevmem!
  Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 20:15   #6
Kullanıcı Adı
Kemalist59
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Alıntı:
Demokrat Nickli Üyeden Alıntı
neyci oldugunu bilemem ama artniyetli oldugu kesin ;).. böyle tipleri oldum, olasi sevmem!
Teşekkür ederim Canınız sağolsun
Kemalist59 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 20:20   #7
Kullanıcı Adı
Demokrat
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Alıntı:
Kemalist59 Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
Demokrat Nickli Üyeden Alıntı
neyci oldugunu bilemem ama artniyetli oldugu kesin ;).. böyle tipleri oldum, olasi sevmem!
Teşekkür ederim Canınız sağolsun

Böyle tipler yanar, döner tiplerdir bir gün milli görüscü olurlar yarin ip li bunlarin görüsü filan yoktur aslinda, bunlarin görüsü menfaattir..
O yüzden söylemlerini samimi bulmuyorum, böyleleri siyasi münafiklardir!
  Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 20:20   #8
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Şeriata karşı laiklik.
Ne kadar çirkefce,pis kokan bir cümle.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 20:34   #9
Kullanıcı Adı
Kemalist59
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Kandil akşamı size ters cevaplar verip kırmak istemiyorum.Çabuk sinirlenen bir yapım da yok zaten.Her ne kadar siz beni kırsanızda ben kandilinizin mübarek olmasını diliyor ve arkadaşlarımla buluşmak üzre dışarı çıkıyorum.
NOT:Görüşüm ortadadır.Kemalistim.NE İP'li NE DE MİLLİ GÖRÜŞÇÜ
Ancak doğruları vardır.Savunurum.Görüşlerini okurum beğenirsem paylaşırım.
Saygılarımla
Kemalist59 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-29-2008, 20:36   #10
Kullanıcı Adı
Demokrat
Standart İşçi Partililerin en çok alkışladığı adam
Alıntı:
Kemalist59 Nickli Üyeden Alıntı
Kandil akşamı size ters cevaplar verip kırmak istemiyorum.Çabuk sinirlenen bir yapım da yok zaten.Her ne kadar siz beni kırsanızda ben kandilinizin mübarek olmasını diliyor ve arkadaşlarımla buluşmak üzre dışarı çıkıyorum.
NOT:Görüşüm ortadadır.Kemalistim.NE İP'li NE DE MİLLİ GÖRÜŞÇÜ
Ancak doğruları vardır.Savunurum.Görüşlerini okurum beğenirsem paylaşırım.
Saygılarımla
kardes benim söylediklerimi umarim üstüne alinmadin ben ahmet akgüle söyledim, sana degil senin hakkindaki görüslerimi defalarca dile getirdim ;)
bu arada hayirli kandiller..
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi