|
11-25-2012, 03:05 | #1 |
İslâm'a 'evet', ama hakikatine 'hayır'
İnsan davranışlarını yöneten, yönlendiren ve sınırlandıran nedir? İnsan davranışlarını meşru kılan, onlara anlam veren nedir? Bu sorulara kestirmeden verilecek üç cevap vardır; kanunlar, din ve ahlâk kuralları... Kanunların din ve ahlâkla ortak yanı "yap ve yapma" şeklinde formüle edilebilecek insan davranışlarını yöneten karakteridir. Bir anlamda meşru ve meşru olmayan sınırları fayda temelinde ehem mühim sıralamasına göre belirleyen özü. Burada kanunların arkasındaki meşrulaştırıcı mantığı, çizdiği sınırların hikmetini tartışmıyoruz. Kanunlar bir hikmete mebnî olabileceği gibi hikmetten yoksun da olabilir. Ama biz kanunların insan davranışını yöneten yönüne dikkat çekiyoruz. İslâm, insan davranışlarını inanç sistemi, hüküm ve ahlâk kurallarıyla mütekâmil anlamda yöneten bir dindir. "Ahlâk nedir?" sorusuna, Kur'an'ın vereceği cevap İslâm'dır olacaktır. "İslâm nedir?" sorusuna da ahlâk cevabını alabilirsiniz. "Hz. Peygamber'in (sas) ahlâkı Kur'an'dı" diyen Mü'minlerin Annesi Hz. Aişe de, "(Ey Muhammed!) Sen büyük bir ahlâk üzeresin" diyen âyeti celile de, "Güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim" diyen Resül de hep aynı gerçeği dillendirmişlerdir. İnsan davranışlarını fizik ve metafizik bir anlam çerçevesinde örgütleyen ve yöneten İslâm, bunu; itikat, hükümler ve ahlâk kuralları temelinde yapar. Beraber olduğunda anlamını tamamlayan, birliğini yitirdiğinde anlam bütünlüğünü kaybeden bir muhtevayla. Müslüman insan ve toplum algısını bunlar şekillendirir. Şekillendirmiyorsa eğer, orada bir yozlaşmadan sözedebiliriz artık. İslâm'ın Müslüman davranışlarını yöneten bu üç özelliğinden hiçbirisini söküp atamazsınız. Böyle bir girişim dinden onay alamaz ve sadece tahrif anlamına gelir. Modern dönemde İslâm'a uygulanan kaba mühendislik projeleri İslâm'ın insan davranışlarını yöneten özelliklerini hedef alıyordu. Aşkın bir muhteva insan hayatına müdahale etmesin isteniyordu. Uygulanan bütün katı yöntemlere rağmen bu mümkün olmadı. Dünden bugüne ne değişti? Bugün, İslâm'ın insan davranışlarını yönlendiren içeriğini yumuşak yöntemler kullanarak değiştirmeyi hedefleyen postmodern müdahalelerle karşı karşıyayız. Yöntem olarak modern müdahalelerden farklılık arzetse de postmodernite de sonuçta dinin özünde bir tahrifi hedeflemektedir. İnsan din karşısında özgür olsun isteniyor! Özgürlüğün sınırlarını ne belirleyecek peki? İnsan sosyal bir varlık olduğundan yaşam alanını mutlaka başkalarıyla paylaşacaktır. Bu da insan davranışlarının zarureten sınırlanması anlamına gelmektedir. İnsan davranışlarının sınırlarını devlet, toplum ve yerleşik ortak değerler belirleyecekse eğer, çünkü başka yolu yoktur, o zaman karşı çıkılanın insan davranışını sınırlamak değil, bunu İslâm'ın yapmasıdır. Bu sınırlamayı meselâ devlet seküler zeminde yaptığında ve yönettiğinde bir itiraz yok. İtiraz; "Bismillah"ın insan davranışlarına ilahi bir solukla dokunmasına. Postmodern çevreler insanın özgürlüğünü mutlaklaştırdığından, bu özgürlüğü sınırlayacak kutsal tanımamakta. Bu çevreler dinden ve Müslümanlardan ne istiyorlar? Din olsun, ama din tek hakikate sahip olduğunu söylemesin... Din olsun ama dindarlar dinin ibahiyeci yorumlarını da en az kendi yorumları kadar doğru kabul etsinler... Dindarlara özgürlük verilsin ama dindarlar da kendilerine bahşedilen özgürlük kadar homoseksüel ve benzerlerine özgürlük bahşetsin ve bunu savunsunlar... Bir anlamda din olsun ama dinin hakikati olmasın derdinde bunlar. Serdar Demirel - Yeni Akit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|