02-02-2018, 08:23 | #101 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER *Mu’înüddîn Pervane, Konya’nın hatırı sayılır zâtlarını yemeğe da’vet etti. Hocası Mevlânâ hazretleri de mecliteydi. Yemekten sonra, sohbete Herkesin önüne, bir tabak içinde bir mum konuldu. Mevlânâ’ya altınla süslenmiş bir mum koydular. Mevlânâ; “Önüme mumun yerine küçük bir mum getirin” dedi.Mevlânâ; “Bu küçük mum, sizin iri mumlarınızdan iyidir onların canıdır, diyerek Küçük mumdan sonra herkesin mumları sönüverdi. Mevlânâ; “Meraklanmayın, tekrar yakarız” diyerek elini salladı ve mumların hepsi yandı*Emîr Ahmed anlatır: “Mevlânâ’nın ismine vasıflarına âşık olmuştum. Hergeçen gün ona olan kavuşma arzum artıyordu Bir gece iki rek’at namaz kılıp, Allahü teâlâya çok duâ ve niyazlarda bulundum.En’âm sûre-i şerîfini okuyarak uyudum. Rü’yâmda Mevlânâ hazretlerini gördüm. *Simâsıyla aynen oydu. Rüyamda mevlana Bizim eve gelmişti. koşarak huzûruna yaklaştım hürmetle ellerinden öptüm. Beni kucakladı ve alnımdan öptü. Eline aldığı makas ile alnımdan saçımı keserek; “Bu, Mesnevî âlimi olacaksın ” buyurdu. Uyandığımda, saçlarım ve makas yastık üzerindeydi rü’yânın te’sîri altında idim. Annem ve babamın izini ile Konyada Mevlânânın talebesi olmakla şereflendim.Kısa zamanda Mesnevî hakkındaki her soruyu cevaplandırdım *Bedreddîn Tirmizî simya ile uğraşırdı, Mevlânânın ziyâretine geldi. oğlu Sultan Veled’e Altın vereceğini va’d eyledi. Mevlânâ cevap vermedi. Birkaç gün sonra Bedreddîn’in laboratuvarına gitti. Mevlânâ, demirden ve diğer madenlerden yapılmış eşyaları Bedreddîn’e vermeğe başladı. Bedreddîn, her eeşyanın en yüksek som altından yapılmış olduğunu hayretle gördü. *Mevlânâ, talebesi Bedreddîne simya ile uğraşmayı bırak. Çünkü âhırete gidince, simya dünyâda kalacaktır. öyle bir simya ile uğraş ki, seninle âhırete gitsin. İşte o dîn ilmidir. Bu, kalbden mâsivâyı çıkarıp. Allahü teâlânın beğendiğini kalbe doldurmakla olur” buyurdu.*Hafız Muhammed anlatır: “Hacca gidip vazîfemizi yaptık Hacı arkadaşlarımızı zaman zaman Mevlânâ’ya götürüyor, sohbetlerine teşvik ediyorduk Birgün mevlana şöyle bir cevap verdi: “Hacda bir konakda uyumuştum. kâfilem beni unutmuştu yol bilmiyordum. Cenâb-ı Hakka yalvararak göz yaşlarıyla istikâmete yürüdüm büyük bir sahrada heybetli kimseler helva pişirmekteydiler kime pişiriyorsun? diye de sordum. Bana; “Bu helvayı Sultân-ül-Ulemâ’nın oğlu Mevlânâ için pişiriyorum. Hergün buradan geçer Birazdan gelir. Sabredersen görürsün” dediler *Kaybolmuş ve kafilemden ayrılmıştım Mevlânâ geldi. İkram edilen helvadan yedi, kerem sahibi Mevlânâ hazretleri bana tebessüm ederek; “Hiç merak etmeyiniz, yalnız gözünüzü yumup biraz sonra açınız” buyurdular. gözlerimi Açtığımda kâfilenin yanındaydım, işte Mevlânâ hazretlerini sevmemin arkadaşlarıma tavsiye etmemin sebebi *Mevlânâ’yı sevenlerden biri ticârete İstanbul’a gitmek için Mevlânâ’dan izin istedi. Mevlânâ hazretleri izin verdim İstanbul’da şu adreste bir kilise ve içinde şu vasıflarda bir zat bulacaksın. selâm söyle” buyurdu. Tüccâr; emredileni yaptı O Mevlânâyı gördü.ve bayıldı. Kendisine geldiğinde, kilisede sâdece selâm getirdiği zat vardı. *Ayrılmak için izin istedi o zât da; “Mevlânâ’ya selâm söyledi Tüccâr oradan ayrılıp, Konya’da Mevlânâ’nın huzûruna gitti, uzaktan selamını getirdiği zat Mevlânâ’nın önünde diz üstü oturuyordu tüccar bayıldı Ayıldığında, Mevlânâ; “Ey tüccâr! gördüklerini, kimseye söyleme” buyurdu. tüccâr, tüm malını İslâma harcadı ve Mevlânâ’nın talebesi olmakla şereflendi. Dünyâ ve âhıret saadetine kavuştu |
|
02-02-2018, 08:24 | #102 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER *Eflâtun kilisesinde bir kimse Üzerine rahip elbisesi giyer, kilisede İslâmiyetin üstünlüğünü anlatır, insanların müslüman olmasına vesile olurdu Mevlânâ hazretlerinin talebelerin çok saygılı davranırdı. sebebi nedir diye sordular. O da Biz Mevlânâ’nın kerâmetlerini gördük,isterseniz anlatayım. *Birgün kırk papaz, Mevlânâ’ya suâl için giderken, kendisiyle bir fırında karşılaştık. biri; “Kur’ân-ı kerîm Meryem sûresinde yetmişbirinci âyetde İçinizden, hiçbiri istisna edilmemek üzere, müslüman ve kâfir herkesin Cehennemden geçeceği bildiriliyor. Madem herkes Cehenneme girecek, o zaman İslâmiyetin üstünlüğü nerededir dedi. Mevlânâ; Âyet-i kerîmede herkes Cehenneme uğrayacaktır. Mü’minler Cehenneme uğradığında, Cehennemin ateşi te’sîr etmiyecektir. Cehennem; “Ey mü’min, çabuk geç, nûrun ateşimi söndürüyor” diyecektir. *Mevlana şöyle buyurdu ateş, Allahü teâlânın emriyle ateş kâfiri yakacaktır. şimdi size göstereyim” diyerek elbiselerimizi çıkarmamızı istedi. hırkasını çıkarıp, bizim gömleklerimizi sardı. fırına attı. fırının kapağını açıp, elini aleve soktu. hayretler içindeydik Hırkada en ufak bir yanık yoktu, bizim gömleklerimiz yanıp kül oldu *Mevlânâ Ey rahipler biz ateşe böyle uğrarız. Siz de uğrarsınız” deyince, insanlar insaf edip, Kelime-i şehâdeti getirerek müslüman olduk.İslâmiyet için çalıştılar, hıristiyanların doğru yola gelmesi için uğraştılar İşte Mevlânâ ve talebelerine hürmet ve iltifât edilmesinin sebebi budur.” *Mevlânâ’nın Celâleddîn isimli talebesi vardı “Birgün Mevlânâ hazretleri bir at hazırlamasını emretti. O da atların en güçlüsünü eyerlemek için huzûrdan ayrıldı. at huysuzdu eğerlenemiyordu Mevlânâ’nın yanında, at sakinleşti, huysuzluğu kalmadı. Mevlânâ ata binip, kıble istikâmetinde yola çıktı. *Mevlana atın üzerinde ter içindeydi Atı çok zayıflamıştı Cesâret edip sebebini soramadık. Ertesi gün bir at daha emretti. Akşama geldiğinde; “Elhamdülillah! Ey cemâat’ Müjdeler olsun ki, kâfir, Cehennemin dibini boyladı” dedi. *Şam tarafından bir kâfile müslümanlar ile Moğolların savaşını anlattılar. Dediler ki; “Düşman çoktu. Müslümanlar mağlup olmak üzere idi Mevlânâ hazretleri, bir atın üzerinde savaş meydanında göründü. En ön saftaydı; “Allah, Allah” nidalarıyla düşmana hücum edip önüne geleni tek vuruşta ikiye bölüyordu. *Müslümanlar, Mevlânâ’nın akıl almaz yardımıyla morali düzeliyor yapılan hücumlarla düşman püskürtülüyirdu. Mevlânâ hazretleri düşman komutanını öldürdü, kâfirler kaçmaya başladılar.” *haberi işitince, hocam Mevlânâ’nın huzûruna çıktım. Beni görünce Ey gözümün sultânı Müslüman askerlere yardım ederek zafere kavuşturan süvari kimdir?” deyince, mübârek ellerini öptüm. Lütfedip buyurdular ki: “Ağlama ey Celâleddîn! Bize cân-ı gönülden hizmet edenler, dünyâda ve âhırette gam ve kederden kurtulur.” *Kâdı Sirâceddîn talebelerine; “Bugün Mevlânâ’yı soru yağmuruna tutalım. Ve hiç birisine cevap veremesin” dedi. Mevlânâ hazretleri tecessüm etti. Kâdı Sirâceddîne bakıp kayboldu. Kâdı, Mevlânâ geldi” talebeler; görmedik efendim” dediler. Sirâceddîn’in düşüncelere daldı. Mevlânâ tekrar göründü. kadı ve talebelerine selâm verip ayrıldı. kadı ve talebeleri, odaya çıktıklarında, odada yazılar gördüler, , Mevlânâ’ya soracağı soruları ve cevaplarını yazmış idi. *Kâdı Sirâceddîn ve talebeleri,mevlananın karşısında hayretden dona kaldılar. büyük âlim ve evliyânın hakkındaki kötü düşüncelerinden pişman oldular. Hep birlikte Mevlânâ’nın talebesi olmakla şereflendiler. *Salâhaddîn Malatî anlatır: “Gençliğimde İskenderiyye’ye ticârete gitmiştim. Gemimiz girdaba yakalandı, kurtulmamız imkânsızdı. Korku içinde idik.adaklar adadık Tövbeler ettik Helâllaşip. kurtuluş duaları duâları ettik *Konyalı olmam sebebiyle, aklıma Allahü teâlânın evliyâ kulu Mevlânâ hazretleri geldi. Hemen; “Yâ hazret-i Mevlânâ! İmdâdımıza yetişmen için yalvarıyorum” diye seslendim.herkesin gözü önünde, Mevlânâ hazretleri gemimizin yanıbaşındaydı Gemimizi girdaptan kurtardı ve kayboldu. * Mevlânâ’nın huzûruna çıktığımızda bize; “Elhamdülillah. Allahü teâlânın sevdiği kullarından birine tâbi olanlar, dünyâda da âhırette de halâs olur, kurtulurlar” buyurdu. hepimiz Mevlânâ’ya talebe olmakla saadete kavuştuk.” |
|
02-03-2018, 09:06 | #103 |
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*
Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin." |
|
02-03-2018, 09:07 | #104 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER *Tebrîzli bir tüccâr, ticârete Konya’ya gelmişti. evliyâdan biri var mıdır? dedi. Ona Mevlânâdan bahsettiler. Tebrîzli Mevlânâyı duymuştu. huzûra çıktı“Efendim, namazımı kılıyor, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınıyorum. Hayır-hasenât yapıyor, kimseye zararım olmuyor. kalbimde ibâdetlere bir soğukluk var. Huzûrum yok. Sebebini bulamıyorum. yardım etmenizi istirhâm ediyorum” *Mevlânâ, şöyle buyurdu“Ey Tacir Allahü teâlânın velî kullarından biriyle karşılaştın. Onu beğenmedin, ona hakaret ettin. huzûrsuzluğun sebebi budur. Tüccâr duvara baktığında, duvardan pencere gibi bir boşluk meydana geldi boşluktan velî bir kul içeri girdi. Mevlânâ huzûrsuzluğun çâresi odur gidip, özür dile, affına kavuş buyurdu. *Mevlânâ, Muhakkak o kulu bul, hakkını helâl ettirip duâsını al. selâmımızı söyle” dedi. Tacir; “Peki efendim” deyip mübârek zâtı buldu. özür dileyip Mevlânâ’nın selâmını söyledi. Affedip hakkını helâl etmesini istirhâm eyledi. mübârek zât; “Öyle bir kapıya sığınmışsın, öyle bir kimseden yardım taleb etmişsin ki, reddetmek mümkün değil. Seni Mevlânâ hazretleri hürmetine affettim. *Mevlânâ’nın talebelerinden biri, hac yapmaya Hicaz’a gitti. hanımı, Arefe gecesi bir tepsi helvayı , Mevlânâ ve talebelerine gönderdi. Mevlânâ, helvayı talebelerine dağıttı tepsiden hiçbir şey eksilmedi. Alanlar doyuncaya kadar yediler, yine eksilmedi. *Mevlânâ mübârek elleriyle helva tepsisini sahibine gönderdi ancak helvayı getiren hanım, tepsisini bulamadı. hanımın beyi Kâ’be’den dönünce tepsi, eşyalarının arasındaydı Kadın hayretden dona kaldı. *Kadın Beyine; “Ben Arefe gecesi bir tepsiyi Mevlânâ’nın talebelerine göndermiştim. Tepsiyi bulamadım.deyince, hacdan gelen kocası Arefe gecesinde hacı arkadaşlarımla sohbet ediyorduk. çadırın kapısından bir el tepsiyi uzattı. elin sahibini araştırmadık. tepsiyi eşyaların arasına koydum. Bu Mevlânâ’nın bir kerâmetiydi *Mevlânâ’nın talebesi hacca gitti. Hicaz’da her yerde Mevlânâ ile karşılaştı. Kendisine yardımda bulundu. Mekke-i mükerremede, Kâ’be-i muazzamada, Medîne-i münevverede, Minâ’da, Arafatda, ziyâretlerde, her tarafta yanındaydı hac bitince talebesi Konya’ya döndü. Ve mevlana şöyle buyurdu Sen Hicazda giderken izin istedin ve himmet rica ettin. Biz de her tarafta görünerek yardımda bulunduk” buyurdu.*Mevlânâ “Ey Emîr! Allahü teâlânın sevdiği kulları olan velîler, Hakkın kudret deryasında balık gibidirler, istedikleri zaman, istedikleri yere giderler. sevenler ve talebeleri yardım talebinde bulunursa, imdata yetişir, müşkülden kurtarırlar. *Mevlânâ’yı sevenlerden biri, Mısır’a ticâret için gitmeye hazırlandı. Akrabası gitmemesi için çok zorladı ise de, o vazgeçmedi. yakınları, Mevlânâ’dan onu engellemesi için rica ettiler. Mevlânâ o kimseyi dinlemedi yola çıktı. Gemisine bir küffâr gemisi saldırdı. genç de esîr alındı *büyüklerinin sözünü dinlemeyen genç esir alındı Memleketinden uzak diyarlarda çalıştırıldı başındaki felâketlerin sebebini Allahü teâlânın sevdiği kulunun sözünü dinlememekten olduğunu anlayıp,pişman oldu, kırk gün kırk gece tövbe etti. *Tövbe eden genç rü’yâsında Mevlânâ’yı gördü. Ona; “Yarın senden şeyler soracaklar. sorulara biliyorum, de” ve. Bir ilâç ta’rîf etti. Genç sevince gark olup, sabahı iple çekti. Sabahleyin ona“Doktorlukla ilgin var mı?” diye sordular. Genç Var” deyince, onu hükümdâra götürdüler. *hükümdâr hastalıktan kurtulamamıştı genç, şu otlardan getirin” dedi. Genç, hepsini karıştırdı Hasta, Allahü teâlânın izniyle şifâ buldu. Hükümdâr şifâya kavuşunca, gence; “Bir muradın varsa söyle, Mal, mülk dedi genç; “Ben, hiçbir şey bilmeyen bir kimseyim. Ailemden izinsiz para için evden çıktım. Beni esîr getirdiler. tövbe ettim ve af diledim. kurtulmam için Allahü teâlâya vesile eyledim. *hocam Mevlânâ, sizi kurtarmam için ilaç ta’rîf eyledi. Gördüğünüz himmeti ve bereket iledir Hükümdâr Mevlânâ’nın büyük bir velî olduğunu anladı. Esirleri serbest bıraktı. Çok parayla zengin eyledi, memleketlerine gönderdi. Mevlânâ’ya da pekçok hediyeler verdi. |
|
02-03-2018, 09:07 | #105 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER *Mevlânâ, talebeleriyle beraber cellâda rastladı cellâda olan iltifâtlarına talebeleri şaşırdı. Efendim! Bu kimse insanların ölümüne sebebtir Onunla ilgilenmenize hayret ettik. Acaba hikmeti nedir?” diye sorunca Mevlânâ Bu kimse, Allahü teâlânın sevdiği ve insanlar arasında gizlediği evliyâ kullarındandır. Evliyâ olduğunu kendisi bilmemektedir. iltifât etmemin sebebi budur” diye cevap verdi. Talebeler, cellâda durumu bildirince cellat Şükür secdesine kapandı. Mevlânânın talebesi oldu *Moğolların Anadolu vâlisi Noyan Hân, Konya’yı muhasara etti. Konyalılar ızdıraplı günler yaşadı. Mevlânâya Efendim merhamet ediniz. Noyan, Konya’yı kuşattı Çoluk- çocuk Korkuyoruz. yardım etmezseniz, sonumuz felâket olur. Çünkü Noyan, halkı kılıçtan geçirip, malları yağmaladı tedbir istiyoruz” dediler. *Mevlânâ; Allahü teâlâya tevekkül edin.i’tikâd ile cenâb-ı Hakka duâ edin. İnşâallah sıkıntınız def olur” buyurdu.*Mevlana meydanın ortasında Kıbleye dönerek namaz kıldı. binlerce Moğol askeri vardı. Askerler noyana koşup; “Şehirden yaşlı biri çıktı. Mavi kaftanlı, gri sarıklı, heybetli biri” Meydanda namaz kıldı. Hiç bir korkusu yoktu yanına yaklaşmaya cesâret edemedik..” dediler. *Noyan, mevlanayı “Ok yağmuruna tutarak derhal öldürün!” dedi. okçular ellerini sadaklarına attıklarında kolları yerinden kalkmaz hâle geldi. Hiçbiri ok atamıyordu. Noyan, süvarilere; “Atlarla kılıçlarla saldırın!” emrini verdi. fakat atların ayakları toprağa battı. atlar, askerleri çekemez hâle geldiler*Noyan’ın okunu çekip yayını gerdi. Nişan alarak Mevlânâ’ya fırlattı. Attığı üç ok da kendi önüne düştü. Vâli Noyan, iyice öfkelenip atını emretti. Atını bir türlü hareket ettiremedi. Hiddetlenen noyan mevlanaya hücum etmek istedi. Fakat ayakları tutulup yüzüstü düştü. Konya halkı hep bir ağızdan tekbîr getirdiler. *Noyan Mevlânâ karşısında acizliğini anlayınca; “Bu hiç bir insana benzemiyor. Bu Allahü teâlânın himâyesindedir Bu kadar askerî gücüm var ve, kendisiyle mücâdele edemedik bir adım bile atamadık. bununla iyi geçinmekte, anlaşma yapmakta fayda vardır” diyerek, askerini toplayıp konya muhasarasından vaz geçti. *Mevlananın Celâleddîn isimli talebesi anlatır: “Hocam Mevlânâ, beni Kayseri’de Emîr Pervaneye gönderdi tenbîh eyledi. Huzûrdan ayrıldığımda Emîr Pervaneye cevap verme. Sâdece ağzını aç, gerekeni senin ağzından biz konuşuruz” buyurdu. Emîr, gönderilen mektûbu okudu sonra Mübârek hocamızı sordu sâdece ağzımı açtım. sonrasını hatırlamıyorum, Ayıldığımda, Pervane ve talebeleri ağlıyordu Mevlânâ hazretlerinden uzak kalmak, hizmetiyle şereflenememek ne kötü, yazıklar olsun bize” dediklerini işittim. *Emîr Pervane bana; “Ey Celâleddîn! Seninle sözlerinin bu kadar te’sîr ettiğini hiç hatırlamıyorum. sözlerinde müthiş bir kuvvet var. sebebi nedir?” diye sorunca. anlattıklarıma. hayret ederek; “Allah! Allah! Mevlana Konya’dan uzak diyarlara sesleniyor binlerce yıl ötesinden bugüne sesi ulaşıyor Rabbimizin sevdiği kulunu, bizim gibi yarım akıllı kimseler anlıyabilir mi? Onun üstünlüğünü ta’rîf edebilir mi?” dediler. |
|
02-03-2018, 09:07 | #106 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANANIN VEFATI *Mevlana Buyurdu ki: “Ey bizi sevenler! Sevgili Peygamberimizin gittiği Ehl-i sünnet yolundan yürüyüp, bu yolu ihyâ etmelidir. Allahü teâlânın sevdiği ameller ve ibâdetler ile, helâl yoldan rızk kazanarak, râzı olunan kullar zümresine dâhil olmalıdır. *Hep helâli istemeli, helâl yiyip, içmeli ve helâlinden giymelidir. Söylediklerimiz, dinlediklerimiz, düşündüklerimiz helâl olmalı. Her hareketimiz efendimizin hareketlerine uymalıdır *Herkes, san’ata sahip olmalı din ilimlerini öğrenmelidir. Talebelerimden bunu istiyorum. Bizim yolumuzda olanlara, kıyâmet günü bu yol yardımcı olur, yüzlerin ak olmasına çalışırız. Ancak, edebe riâyet etmeyenler ve Ehl-i sünnet yoluna muhalefet edenler, kıyâmet gününde huzur göremiyeceklerdir.”*Mevlanaya Birbirine dargın olan iki kişi getirdiler şöyle buyurdu Allahü teâlâ, insanları su gibi latîf, mütevâzi, yumuşak huylu, ba’zılarını da toprak, taş gibi sert mizaçlı yarattı. *Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini, canlıların içerek hayatlarına devam etmesini sağlar. sulardan rûhlara ve bedenlere gıda te’min edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmese, topraktan ve sudan istifâde edilemez. *Ey Nûreddîn! arkadaşın toprak hükmünde olup, yerinden kalkmaz ve barışmaz ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaş. iki küs olan kimseden hangisi önce davranırsa, Cennete önce girecek sevâb kazanacaktır. Dolayısiyle, barışdan herkes istifâde edecektir.Bunu dinleyen iki küs sevâb kazanmak gayretiyle hemen barıştılar. *Bir kimse, geçiminden şikayet etti Mevlânâ hazretleri a’zâlarından birini kesip, yerine bin altın verseler râzı olur musun?” diye sordu. Hayır, dedi Mevlânâ buyurdu ki: “Ey kardeşim! Madem ki râzı olmazsın, niçin şikâyet edersin Fakirim diyorsun, altından kıymetli a’zâların var ve vücûdun sıhhatte iken bunları bedavadan ihsân eden Allah'a niçin şükretmiyorsun? Allahü teâlâ; “kulum ni’mete şükrünü eda ederse, ben ni’meti arttırırım” buyurdu. *Mevlana hastaydı birisi gelerek, “Döşeği kaldırın” buyurdu. Talebeler hayret etti Çünkü hoca hasta idi. Siz kimsiniz ki, hocam hasta iken yatağından kaldırıyorsunuz size ne eyledi?” diye sordular. O da; “Ben Azrail’im. Rabbimizin emrini yerine getirip Mevlânâ’yı âleme da’vete geldim” dedi. *Mevlana“Rabbimiz. hazretleri bizi kendi yanına da’vet ediyor. gitmek zamanı gelmiştir. Yâ Azrâil Beni Rabbime çabuk kavuştur!” deyip, şehâdet getirdi.fânî hayâta gözlerini yumdu.” *Mevlânâ vefât edince, Gasl gördüklerini şöyle anlatır: “Mevlânâ’nın mübârek cesedini yıkadım. ayrılık acısıylan ağlamaktan kendimi alamadım. hareket etmeye kadir olamadım. vücûduna sarılınca. Mevlânâ’nın eli bileğimi tuttu. Korkumdan aklım gitti. Bayılmışım.*Mevlana Diyordu ki: “Nûr, nûra karıştı. Âşık, Ma’şûka kavuştu. endişe yoktur. Çünkü, Allahü teâlânın velî kulları için, korku yoktur onlar mahzûn olmazlar. Mü’minler ölmezler, fânî âlemden, sonsuz âleme nakil olunurlar.” *Mevlânâ’nın vefâtında, köylerden, şehirlerden, kadın-erkek, gayr-i müslim, yahûdiler ve hıristiyanlar, her mezhebten mahşeri bir kalabalık Konya’ya toplandılar. herkes cenazede hazır oldular. Herkes kendi inancıyla cenâzeye hizmet ediyordu |
|
02-03-2018, 09:08 | #107 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANANIN VEFATI *Mevlânâ’nın vefatında kitapları, güzel sesle okunup ağlanıyordu insanlar göğüslerini yumrukluyor elbiselerini yırtıyor cenâzenin etrâfında dolanıyorlardı. bu hâl müslümanları rahatsız etti Mu’înüddîn Pervane halka şöyle seslendi Mevlânâ; müslüman, ilim ve irfan sahibiydi Sizin, çığırtkanlık yapmanızın sebebi nedir? halkı izdihama sokmanızın hikmeti nedir? Böyle bir kimseyle sizin uzaktan ve yakından ne münâsebetiniz vardır?” dedi. *Gayrı müslimler mevlanayı şöyle anlatır “O, bizim Peygamberlerimizin güzel huylarını, üstün sıfatlarını üzerinde taşıyan büyük bir güneş idi. Bütün âlem onun ışığı ile aydınlanıyordu. O, her düşküne, her çaresize yardımcı oluyordu. *“Mevlânâ dünyâda bir ekmek gibi idi. Ekmekten vazgeçen, onu sevmiyen varmıdır biz Mevlânâ’dan vazgeçemeyiz. hasret acısına sabredemeyiz” dedi. *Mevlânâ hazretlerinin tabutunu götürmek için halk hücum ediyordu. çiğnenenlerin haddi hesabı yoktu. Mahşerî kalabalık tabutu elden ele alıyordu. izdihamdan tabut parçalandı, yerine yenisi getirildi altı tabut değiştirildi. Nihâyet musalla taşına kondu. *Şerâfeddîn-i Kayserî anlatır: “Sadreddîn-i Konevî hazretleri, Mevlânâ’nın cenâze namazını kıldırmaya geldiğinde, hıçkırık geçirdi. Mevlânâ’nın vefâtına çok üzülmüştü. Talebelerinden ba’zıları; “Efendim Namazdaki hâlinizin hikmeti nedir?” dediler. Ve o şöyle açıkladı “Namaz kıldıracağım vakit, meydanda meleklerin saf saf dizilip,efendimizin arkasında cenâze namazı kılmaktaydılar Gökteki meleklerin hepsi mavi elbiseler giyinmiş ağlıyorlardı” buyurdu.*Mevlânâ’nın talebelerinden Fahreddîn anlatır: “hocam Mevlânâ’nın emriyle kitab yazdım bana, hırkasını hediye etti. gönlüme; az değil mi?” gibi düşünceler geldi.düşüncemi Allahü teâlânın izniyle anlayıp bana Yanlış düşünüyorsun” diyerek bir hikâye anlattı*Bir zamanlar Bağdadlı biri geçimi için sepetiyle kapı kapı dolaşırdı birgün Sarayda sepetine,bir kâğıt koyuverdiler. İçinde yiyecek vardı hayret koskoca saraydan ufacık bir yiyecek diyerek çok kızdı pâdişâhın şânına yakışır mı?” dedi Kâğıdı açtığında pişirilmiş bir tavuk tavuğun karnına ise altın doldurulmuştu *Mevlânâ hazretlerinin hikâyesini dinleyince utandım. pişman oldum. özür diledim. Bir daha kötü düşünmeyeceğime söz verdim. uzun yıllar geçti.hocam vefât etti. Konya’da kıtlık başladı Yağmurlar yağmadı, insanlar ve hayvanlar yiyecek bulamadı. Mahlûkâtlar perişan oldu. *Konyalılar yağmur duâsı için, Mevlânâ hazretlerinin hırkasını istediler. Duâ yerine vardıklarında, hoca, hırkayı giydi. Mevlânâ’yı vesile ederek Allahü teâlâya yalvardı, bereketli bir yağmur yağdı Günlerce devam etti. Kuraklık kalktı. Konyalılar Hırkanın bereketiyle çok zengin oldu*Mevlânâ’yı talebesi Fahreddîn vefât etmiş idi. Onu rü’yâda gördüler. Hâli iyi idi. “Bu mertebeye nasıl kavuştun?” diye sordular, “Mevlânâ’nın türbesi yapılırken bir direk lâzımdı. cân-ı gönülden yardım ettim istedikleri direği verdim, İşte bu sebeble Allahü teâlâ beni mağfiret eyledi” diye cevap verdi.*Muhammed Hadim şöyle anlatır: “Mevlânâya kırk yıl hizmet ettim. odasında yatak, ve yastık yoktu Bir gece bile, yatarken yan yattığını bilmiyorum. ezan sesini duyunca dizleri üzerine oturur veya ayağa kalkarak, ezan bitene kadar vaziyetini bozmazdı. ömründe ezan okununca hiç bir zaman ayağını uzatmamış ve yatmamıştır.”*Mevlânâ olgun, âlim ve velîydi tüm mezhepleri ve alimleri hayran bıraktı merhameti, insan sevgisi, gibi üstün vasıfları, İslâm dîninin emrettiği güzel ahlâkın nümûnesiydi. İslâm ahlâkının kemâli onda mevcûttu. Hazreti Mevlânâ’ya, yalnızca şâir demek Mevlânâ’yı çok eksik ve anlamaya, sebep olabilir. *Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim. Ben Muhammed aleyhisselâm yolunun tozuyum. |
|
02-03-2018, 09:08 | #108 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com MEVLEVİLİK
*Mevlânâ tasavvufta Hak âşığıdır, İlmi ve nasihatleri deryadan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarikat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibâdet şekilleri ihdas etmemiştir. Allahü teâlânın aşkı ile dolu, evliyâ Celâleddîn-i Rûmî ney ve çalgı çalmadı. Mûsikî dinlemedi raks etmedi. Kırkyedibinden ziyâde beyti ile dünyâya nûr saçtı *Ney, rebap, tambur gibi çalgı âletleriyle yapılan törenler ve âyinler, ilk defa onbeşinci asırda ortaya çıkmıştır, ilk mevlevî besteleride bu döneme rastlar. Bu târih, Mevlânânın devirinden 3-4 asır sonrasıdır. Mesnevîde geçen “Ney” kelimesi, edebiyatçılar tarafından çalgı âleti ney şeklinde düşünülmüş yanlış olarak, kendisinin ney çaldığı veya dinlediği sanılmıştır.*“Mesnevîye her memlekette, açıklama ve şerhler yapıldı. Mrsnevinin en meşhuru Abdülmecîd Hân zamanında, 1847’de Matba’a-i Âmire’de bastırılan mevlana camii mesnevisidir Mesnevî’nin birinci beytinde Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor derken ney kelimesiyle kastedilen kâmil, yüksek insan demektir. Bunlar herşeyi unutmuştur. Zihinleriyle Allahü teâlânın rızâsını aramaktadır. *Ney, Fârisî dilinde, yok demektir. varlıkdan yok olmuştur. Ney çalgı, içi boş bir çubuktur Neyin üçüncü ma’nâsı, kamış kalemdir, ney derken insan-ı kâmil kasd edilir. Kalemin yazması kendinden olmadığı kâmil insanın hareketleri ve sözleri Allahü teâlânın ilhamı iledir.”*Abdülhamîd Hân zamanında Ankara vâlisi Abidin Paşa, Mesnevîde ney’in insan-ı kâmil olduğunu, isbât etmektedir. Mevlevîlik, câhillerin eline düşdüğünden, ney’i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmağa, dans etmeğe başlamışlar, ibâdete haram karıştırmışlardır. *Dînimizin ve Celâleddîn-i Rûmî’nin beğenmediği oyun âletleri, tekkelerden toplanarak, tasavvuf türbelerine konmuş türbeyi ziyâret edenlerden ise mevlananın çalgı kullandığını zan ederek aldatmaktadır hakîkat güneşini tanıyanlar, elbette aldanmayacakdır. *Mevlana hazretleri Ney çalmaz, ilâhi okumaz oynayıp zıplamaz yüksek sesle zikr bile yapmazdı. Mesnevî”sinde sevgiliye kavuşmağı, cân-u gönülden iste. Dudağını ve damağını oynatmadan, Rabbin ismini kalbinden söyle!” demektedir. *Mevlânâ’yı tanımıyanlar, ney, saz, def gibi çalgılar çalarak, gazel okuyup dönerek, dans ederek, nefslerini zevklendirmişlerdir. dînimize uygun olmayan hâllere ibâdet adını vermişler kendilerini din adamı olarak tanıtmışlar Mevlânâ böyle yapardı. Ve Biz mevleviyiz, onun yolundan gidiyoruz diyerek, asıldan uzaklaşmışlardır. |
|
02-03-2018, 09:09 | #109 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
Mevlana mesnevî ve hikayeler Mesnevî’de 47 bin, Dîvân’da ise 50 bin beyit bulunmaktadır. Celâleddîn-i Rûmî Mesnevî”sini nazm şeklinde yazarak, düşmanların değiştirmesine imkân bırakmamıştır. Mesnevî’sinden başka; Dîvân-ı kebîr, Fîhi Mâfih, Mektûbât. Mecâlis-i Seb’a gibi kıymetli eserleri de vardır.Papağanın hürriyeti ve verdiği ders:Bir tüccârın, kafeste hapis mehâretli bir papağanı vardı.Tüccâr, Hindistan’a doğru gitmeye niyet etti. köle ve câriyelerine ne istediklerini sordu. Ve hepsine söz verdi.Papağana isteği sorulunca Oradaki papağanlara benim hâlimi anlat.*Kafeste hapsedilmiş, zavallı papağan size âşıktır.O biçarenin size selâmı var. Âciz vücûdunun kurtuluşu nedir, ayrılıktan dolayı hasretinizle inlemem lâyık mıdır?*Sizin yeşil ağaçlarda dolaşmanız, benim hapis hayâtı yaşamam reva mıdır Ben mahpusum, siz ise gül-bahçelerindesiniz Bu mudur dostların vefası? *İncîl’de Peygamber efendimiz ismi, safa denizinin incisidir O’nun pâk cemâl-i şerîfi, mübârek cismi ve güzel ahlâkını hiristiyanlar vasf etmişti. Peygamberimizin temiz ismiyle sevâba girmek niyetiyle,Nâmını yüceltirler, hürmet ederler yüz sürüp öperlerdi.*değersiz biri. Peygamber ismiyle alay ederken ağzı çarpıldı.Peygamberimizin huzûrunda yalvardı. Dedi ki; “Ey ma’rifet ilminde yücelmiş insan Ben, sana cahilliğimden kızıyordum. Şimdi halkın alay ettiği kimse oldum.” *Allahü teâlâ bir kimseyi zelîl etmek isterse, önce ona sâlih kimseleri zemmettirir.*Eğer bir kula da iyilik murâd ederse, o sâlih kimsenin ayıplarını ve kusurlarını ona göstermez.*Hak teâlâ, kimin mağfiretini arzu ederse, onu acz ve tevâzu sahibi eyler.*Allah rızâsı için ağlayan göz ile, O’nun için yanan gönül ne güzeldir.*Her ağlamanın sonunda gülmek vardır. Âkıbeti görenler, zevk ve safânın kölesi olur.*Su bulunan yerde yeşillik olur. Gözyaşı, Allahü teâlânın rahmetine vesile olur.*Ağlayan göz ile kuyu dolabı gibi inle ki, can bahçen bahar gibi yeşersin.*Gözyaşı dök ki, ağlayanlara şefkatin olsun. Rahmet dilersen, zayıflara merhamet et. *Bir kimse Azrailden korkup,Kuşluk vaktinde Süleymân aleyhisselâmın adâlet sarayına koştu. Süleymân aleyhisselâm sordu O da; “Azrail bana heybetle baktı” Rüzgâra emredin,Beni Hindistan’a bıraksın! canımı kurtarabilirim” dedi.*Hz süleyman İnsanlar fakirlikten kaçarlar. Hırs ve emelleri için kavga ederler.*Sen fakirlik, gayret ve hırsını Hindistan kabûl et.Hz Süleymân rüzgâra emr etti.ve yanındaki zat bir anda Hindistan’a götürüldü. *Süleymân aleyhisselâm, Azrail aleyhisselâma sordu nasıl heybetli göründün de,o zat gurbeti vatana tercih etti?*Ey Allahü teâlânın elçisi! heybetli olmanın sebebini söyler misin Bu nasıl bir hâldir ki, can korkusu verdi biçâreye evini yurdunu terk ettirdi.”Azrail aleyhisselâm; “Ey kemâl sahibi! O yanlış anladı.Ben ona hışımla bakmadım. teaccüb ettim.*Allahü teâlâ, Onun rûhunu Hindistan’da al” diye emretti. O Hindistan’a nasıl gider, diye düşündüm. Allahü teâlânın emriyle, onun canını orada aldım” dedi.*Dünyânın bütün işlerini, bilip kıyasla! Gözünü aç, iyi düşün.Kimden kaçıyorsun? İnsanın kendinden kaçması imkânsızdır. Allahü teâlâya teslim ve râzı olmak en güzelidir. |
|
06-15-2018, 10:04 | #110 |
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MİMÂR SİNAN *Türk’e şeref, cihâna yüzlerce eser veren bir san’atkâr ve Osmanlı mîmârıdır Koca Sinân 1490 da Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Sultan Selîm zamanında devşirme olarak İstanbul’a geldi. iyi bir eğitim ve öğretimden sonra acemi oğlanlar kışlasına verildi. Acemi oğlanlar çok sıkı bir askerlik eğitiminin yanında büyük inşâatlarda ve gemilerde hizmet eder askerlik ve meslek öğrenirdi. Sinân marangozluk öğrendi. Acemi oğlanlığı dokuz yılda tamamladı, 1521de Sultan Süleymân’ın Belgrad seferine yeniçeri olarak katıldı. kabiliyeti sebebiyle yeniçerilikte terfî etdi. 1522’de Rodos seferine atlı sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç muhârebesinden sonra, takdir edilerek acemi oğlanlar bölük komutanına terfî ettirildi. Daha sonra kapıbaşı olup, 1534 Alman ve Bağdâd seferlerine zemberekçi başı oldu *1533 te Sultan Süleymân’ın İran seferinde Van gölüne geldiklerinde, sadrâzam Lütfi Paşasahile gitmek ve düşmanı gözetlemek istedi. Mîmâr Sinân’a kadırga yapması emredildi. Sinân’ın iki haftada üç adet kadırga yaptı Lütfi Paşa, gemilerin idaresini ona verdi. büyük bir îtibâr kazandı. İran seferinden dönüşte, yeniçeri ocağında itibârı yükseltildi hasekilik rütbesi verildi.1537 Korfu, Pulya ve 1538 Kara Boğdan seferlerine katıldı. batı ve doğunun mîmârîsini tedkîk etdi doğu ve batı üslûbunu birleştirerek orijinal eserler verdi. Kendisi şöyle anlatmaktadır: “Asker ocağına girdikten marangozluğa merak ettim, iyi ustalar yanında, yetiştim. Bıkmadan çalışarak san’atın inceliklerini öğrendim. Kendimi göstermek için fırsat gözledim *ülkeler gezip görgümü arttırmak istiyordum. fırsat çıktı. Selîm Han’ın ordusunda Acem ve Arab diyarlarını gezdim. Mimarlığı öğrendim. Gördüğüm her binadan, harabeden ibretle dersler aldım.” Kara Boğdan seferinde, ordunun Prut nehrini geçmesi için köprü yapılması gerekiyordu. bu işi kimse başaramadı. Lütfi Paşa, Sultan Süleymâna bunu ancak Sinân’ın yapabileceğini arzetti. Pâdişâh’ın verdiği emirle Sinân, ordudaki bütün mîmâr ve neccârları toplayarak on üç gün gibi kısa sürede köprüyü yapıp ordunun karşıya geçmesini sağladı.olaydan sonra, başmîmâr Acem Ali, ve vezîriâzam Ayas Paşa vefât ettiler. Ayas Paşa’nın türbesini yapmak için yeni başmîmâr Mîmâr Sinân tayin edildi. 1538 yılında Mîmâr Sinân, hassa başmîmârı oldu.*Mîmâr Sinân’ın, mîmârbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun san’atını gösterir ilki, İstanbul Şehzâdebaşı Câmii ve külliyesidir. Şehzâdebaşı Câmii, bütün câmilere öncülük etmiştir. Külliyede imâret, mutfak kervansaray ve medrese bulunur Süleymâniye Câmii, Mîmâr Sinân’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. kalfalık eseridir Yirmi yedi metre çapındaki büyük kubbe, gayet nisbetli ve ahenklidir Sükûn ve asaleti ifâde eden sâde ve ahenkli görünüşü ile Süleymâniye Câmii, olgun bir mimarîyi temsil eder Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymâniye Câmii ve külliyesi, Fâtih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesidir Mîmâr Sinân’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı ve ustalık eserim dediği Edirne’deki Selimiye Câmii’dir. *Edirne’deki Selimiye Câmii için Mîmâr Sinân şöyle der: minareleri hem nâziktir san’attan anlayanlar takdir eder. Ayasofya kubbesi gibi bir kubbenin İslâm ülkelerinde yapılmadığını söyleyip duran kefere-nin mîmâr geçinen takımına cevâb olarak Allah’ın yardımı ile Selimiye kubbesinin bir zra’ ziyâde eyledim” mimarbaşı çok değişik konularla uğraştı. 1573’de Ayasofya’nın kubbesini onararak duvarlar yaptı. Bu günlere sağlam gelmesine sebeb oldu. Eski eserlerin görünümlerini bozan yapıların yıkılması onun göreviydi Zeyrek Câmii ve İstanbul hisarına yapılan ev ve dükkanların yıkımını sağladı.caddelerin genişliği, evlerin yapımı ve lağımlar ile uğraştı. yangın tehlikesine dikkat çekip ferman yayınlattı. *Hassa başmîmârı olarak çok değişik konularla ilgilendi Mîmâr Sinân, yapım işlerinin en ufak detaylarıyla bile ilgilenirdi. İslâm ahlakıyla ahlâklanmış mütevazı bir insan idi.Mühründeki El-hakîr-ül-fakîr Mîmâr Sinân” yazısı, bunun en iyi isbâtıdır Türk mimarîsinin ve, İslâm âleminin büyük mîmârı doksan küsür hayat sürdü. 364 yapıya imza attı. Eserlerinin büyük kısmı İstanbul’dadır. Osmanlı ülkesinde damgasını vurmadığı köşe yoktur. 1538’de vefât edip, Süleymâniye Câmii’nin yanında kendi yaptığı mütevazı ve sâde türbeye defnedilen Sinân, uzun bir ömre yüzlerce eserini İslâm âlemine yadigâr bıraktı Mîmâr Sinân dinlenmeden çalışıp, alın teriyle elde ettiği servetini bağışladı |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|