|
![]() |
#1 |
![]() Kaynak vehbi tülek.com
TEK KOLLU REİS 1514 te Oruç Reis, dört gemisiyle Kuzey Afrika’da Becaye kalesinde, dokuz gemilik İspanyol filosunu denize batırır, ikisini zapteder Diğer İspanyol gemisi ise Becaye limanına sığınır. Oruç Reis kaleyi toplarla döğmeye başlar ikiyüz levendimiz şehid olur. Ancak osmanlı levendleri yılmaz ve sekizinci gün kalede, gedik açılır Oruç Reis kaleden içeri girer Fakat düşman güllesi ile yaralanır. muhasara kaldırılır Oruç Reis’in kolu kangren olmuştur ve kesilir mikrop kapmaması için kızgın zeytinyağına daldırılır bu kaleyi Oruç ve kardeşi Hızır, iki sene sonra onbir gemiyle tekrar kuşatır. Oruç Reis tek koluyla kılıç sallarken levendlerine şöyle haykırır“Ben bu kal’ada bir kolumu bıraktım. kellemi dahi bıraksam n’ola ve Muhasaranın beşinci günü Becaye kalesi fethedilir BIRAKMA BİZİ BABA İspanyollar 1518 de Oruç Reis’i Tlemsen kalesinde ablukaya alır Oruç Reis bir huruç hareketinde 700 düşman askerini öldürmüş, 100 tanesini esir almıştır Ancak cephane tükenmiş,ve Oruç’un yanında sadece kırk levend kalmıştı. Gerisi şehid olmuştur kırk kahraman ve Oruç Reis İspanyolların gaflet anında kaleden çıkıp muhasarayı yararlar. Oruç reis ve 40 cengaver Sanaldo ırmağına varır İspanyollar 20 levendi kuşattılar. Bunlar Oruç Reis’e:“Bırakma bizi baba!...” diye seslenince Bu feryad, büyük Türk denizcisini can evinden vurur. babalık ruhu, onu evlatlarının yanına sürükler Fakat leventleri şehid edilmiştir. kalan levendleriyle düşmana son kez saldırır kılıç kaldıracak kuvvet kalmamıştır Hepsi şehid düşer Oruç Reis tek koluyla düşmanı haklar bir mızrakla göğsünden vurulur ve şehid edilir Mübarek başını göğsünden ayıran ispanyollar onun başını Cezayir Valisine gönderirler KANUNİNİN ATININ ÜZENGİSİ Sultan I. Murad devrinde kurulan ve daima padişahın yanında olan Yeniçeriler, yalnızca askerlikle uğraşır ve zanaat ile meşgul olmazlardı Sultan Süleymanın seferde üzengisi kırıldı. bir yeniçeri tamir etti. padişah, atına bindi. Üzengiyi kimin yapdığını sordu. Kanuni:“Yeniçeri neferinin zanaatla uğraşması kanuna aykırıdır.” Diyerek, yaptığı iyilik için önce ihsanda bulundu, sonra kanuna aykırı iş yaptığı için ordudan ayırıp memleketine gönderdi. YÜZ SOPA Sultan Süleyman, gençliğinde zamanın meşhur alim ve hocalarından çok iyi eğitim almıştı. diğer şehzadeler gibi sanat öğrenmesi gerekiyordu İstanbul’un en meşhur kuyumcusuna gönderildi. mesleğinin bütün inceliklerini öğrendi ustasının verdiği işi yapmayınca. Ustası Sana yüz sopa vuracağım” diye yemin etti. Şehzade Süleyman annesine söyleyince Valide Sultan ustaya oğlunun affını rica etti ve bin altın ihsan etti. ustası Şehzade Süleyman’a bin altın vererek, yüz adet altın tel yapmasını emretti. Telleri bir araya getiren usta tellerle Süleyman’a bir defa vurarak yeminini yerine getirdi. OSMANLILAR KARŞISINDA Avrupa Hristiyan dünyası Osmanlılara karşı daima birleşmişlerdi. I.Viyana kuşatmasında, şehri savunan Haçlı subaylarından bir Alman ile Portekizli münakaşa etmişler ve sabahleyin birbirlerini düelloya davet etmişlerdi. tam kılıçlarını çektikleri sırada, Osmanlı topçu ateşi başladı ve Osmanlı askeri hücum etti. Alman subayının sağ, Portekizlinin sol kolu kopmuştu. iki düşman, hücum eden Osmanlı askerine karşı tek vücut gibi bitiştiler. Biri sol, diğeri sağ eline aldığı kılıçla Osmanlı askerine karşı savaşdılar. 1 Osmanlı askerimiz şehid düşerken kendileri de ölmüştü KILIÇ ALİ PAŞA HAMAMI Kılıç Ali Paşa, Tophane’de yaptırdığı cami inşaatında işçileri kontrol ediyordu. Güzel yüzlü, saf bir Anadolu çocuğu olan işçi, sırtına kocaman bir taş almış, iskele basamaklarından çıkıyordu, taşı yere koyacağına tekrar iskeleden iniyor taşı yere koyuyor, tekrar sırtına alıp yukarı çıkıp, tekrar aşağı iniyordu. Bu durumda Kılıç Paşa, genç amelenin yanına vardı ve sordu. Kılıç Paşa’yı tanımayan bu genç: “Efendi Baba, ben ameleyim, ücretle çalışıyorum inşaat mübarek bir camidir Ben gece elimde olmadan kirlenmişim. gusletmem icabeder Halbuki burada hamam yok, mesai başladı. Bırakıp gitsem, iş geri kalacak ve ücretim helal olmayacak. kirli vaziyette taşın camiye konmasına da gönlüm razı olmuyor. Bu amelenin samimiyet ve sadakati Kılıç Ali Paşa’yı duygulandır dı bir miktar para vererek hamama gönderdi. camii mimarı Koca Sinana Mimarım, muradım odur ki, acele hamam inşa oluna. Bırak camimiz geri dursun. Evvel hamamı inşa ile Ümmet-i Muhammed’in istifadelerine, Allah rızası için hizmete âmâde kılaım. Sonra camiyi tamamlarız” dedi ve hamam inşasından sonra cami inşaatı tamamlandı. DERYA ÜZRE CAMİ Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, padişah III. Murada çıkarak, bir cami yaptırmak istedi. Fakat şair ve nüktedan bir padişah olan 3. Murat Sen ki deryalar serdarısın. Muktedir isen camii derya üzre inşa et! Sana karada yer yoktur” diye ferman buyurdu. Kılıç Ali Paşa gayet soğukkanlı Hünkarımız doğru derler evimiz de, mekanımız da deryadır mabedimizin derya üzredir deyip huzurdan çıktı. Fakat deniz üzerinde cami nasıl yapıla caktı? en büyük mimar Koca Sinana vardı Tophanede inşaatın yapılabileceğini söyledi Mimar Sinan’ın inşaat yerini beğenmesiyle Kılıç Ali Paşa, kadırgalarla Anadolu sahillerinden iri kayaları taşıttı Tophane denizini doldurdu. birkaç günde küçük bir ada meydana geldi. sahilde ahşap bir köprü inşa edildi. Mimar Sinan Eserini tamamlayınca Deryalar kudursa ve azgın dalgalar kubbenin tepesinden aşsa, yine bu mabed kıyamete kadar kalacaktır” dedi. Sonraki asırlarda, sahil ile caminin bulunduğu ada doldurularak cami denizden içeride kalmıştır. HAKANİ MEHMED BEY’İN RİCASI 1600 senesine kadar, küçük devlet memurları ve halk İstanbul’da ata binemezdi. “Hilye-i Peygamberî” adlı eseri yazan Hâkânî Mehmed Efendi 1598 de yetmiş yaşını geçmişti Vazifesi Babı âlî , evi de Edirnekapı’da idi. Padişah III. Mehmed, eserine karşılık ne mükafat istediğini sordu. Mehmed Efendi ihtiyar oldum. Her gün yayan gidip gelmeğe kudretim kalmadı, müsaade buyurulursa hayvan ile gidip gelmek istiyorum” dedi. Padişah, bu kadar kıymetli esere rağmen kanunu bozmadı. Bâbıâlî civarında bir ev alındı ve arzusunu bu şekilde yerine getirildi TOPRAK TAŞIMAYA GİDERÜM 14.cü Osmanlı Padişahı I. Ahmed 14 yaşında tahta çıkmış ve 14 sene hükümdarlıktan sonra 28 yaşında vefat etti. Ölüm döşeğinde hocası Mustafa Efendiye Hocam, 28’de kaç 14 vardur” dedi. Mustafa Efendi:“İki defa devletlûm cevabını verdi. Sultanahmed camiinden ezan sesi gelmeğe başladı. Sultanın hocası, padişahın, cami inşaatında eteği ile toprak taşıdığını hatırladı.sultan ahmet sultan ahmet camiinin inşaatında İşçileri şevke getirmek için her hafta inşaata gitmiş ve eteği ile toprak taşımıştır Ezandan sona Sultan Ahmed ayağa kalkmak istedi hocası Mustafa Efendi sordu Ne oluyorsun Devletlû?” dedi. Padişah Toprak taşımaya giderim hocam!...” dedikten sonra Kelime-i Şehadeti söyleyerek ruhunu teslim etmişti. KOCA CAFER PAŞA Avusturya ordusu serhad kalemiz Temeşvar’ı muhasara etmişti. Kaleyi, ihtiyar fakat çok tecrübeliolan Koca Cafer Paşadan almak zordu. Kale 4 sene düşmana karşı koydu. Açlık, yorgun luk muhafızları bezdirmedi. kaleye 4 yıldır yardım gelmemişti. Avusturyalılar kaleyi alamayınca kumandanı Koca Cafer Paşa’ya bir mektup gönderdi Zahireniz tükenmiştir, büyük bir Avusturya ordusu üzerinize doğru geliyor. Kaleye imdad ihtimali kalmamıştır. Kaleyi teslim ederseniz harçlık olarak size birkaç bin duka altın verilecek tir.” Deniyordu. Koca Cafer Paşa mektubu gülümseyerek okudu. gözlerini, mektubu getiren elçiye dikti. Yanındaki askerden ekmek istedi. Osmanlı askerinin yediği ekmeği düşman elçisine gösterdi ve: muhafızlarımın çektiği ızdırap ve mahrumiyet doğrudur işte askerimizin yediği ekmek. Bu kale benim değil milletimindir. Ben kaleye muhafız edilmişim. Bana ait olmayanı başkasına veremem. Sonuna kadar müdafaayla mükellefim. Ben servet sahibi değilim. Rüşvet muradım değil dir. Miras olarak evladıma, getirdiğiniz mektubu bırakacağım.” Dedi ve topallayarak yürüdü. Muharebede sakatlanmıştı. Elçiye dediki Görüyorsunuz ki ihtiyarım, ayağım sakattır. Sizin kumandan genç ve dinçtir. birer kılıç alıp. İkimiz Temeşvar kalesinde döğüşelim kumandanınız beni öldürürse kaleyi derhal size teslime söz veriyorum. kumandanınızı haklarsam buradan gitmeyi taahhüd eder misiniz?”düşman elçisi ihtiyar kumandanın cesareti karşısında dona kaldı. Kaleyi bırakmayacaklarını anlayıp, gitti. Muhasara devam etti. Taarruzu şiddetlendiren düşman hiç bir netice alamadı Padişah II. Mustafa ordunun başında Macaristan seferine çıktı. Temeşvar yakınlarına geldiğinde Avusturya muhasarayı kaldırıp geri çekilmek zorunda kaldı DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR Mısır Valisi Kavalalı Ali Paşa’nın isyanı büyüyünce Sultan II. Mahmud çaresiz kaldı. Mehmed Ali Paşa Kütahyaya kadar geldi. II. Mahmud Han, İngiliz ve Fransızlardan yardım istedi ise de onlar bunu “Baba-oğul arasındaki mesele” addederek yardım etmediler. yapacak bir şeyi kalmayan Sultan II. Mahmud Ruslardan da yardım istedi. Anadolu’da gözü olan Rus Çarı, severek kabul etti. Ruslara tepki gösteren vezirlere, sultan Mahmud:“Ne yapalım, denize düşen, yılana sarılır” diye cevap verdi. ÇAPANOĞLU GİBİ ARKAN VAR Sultan II. Mahmudun hakimiyetlerine son verdiği Anadolu’nun* meşhur derebeyi sülalelesi Yozgat’taki Çapanoğullarından Çapanoğlu Süleyman Bey, merhametli ve zayıfları koruyan bir beydi. zayıflıktan iskeleti çıkmış bir eşek, Çapanoğlu konağında dolaşırken, açlıktan kapı ipini kemirir İp sallanınca çıngırak çalar kapıyı açan uşaklar, eşeğe acır ve Çapanoğlu’na haber verirler. Hayvancağızı gören Süleyman Bey, eşek sahibini buldurur ve okkalı bir sopadan sonra hayvana günde beş okka arpa yedirip tımar yapacak ve her hafta göstereceksin der. bakım sonunda hayvan semirir avazınca anırır. Eşek anırdıkça sahibi mahzun mahzun şöyle der Anır eşeğim anır, Çapanoğlu gibi arkan var. BEN NASIL BİRİ İKİ EYLEDİMSE Sultan Abdüllmecid zamanında 1853-1856 Kırım harbinde Serdar-ı Ekrem Ömer Paşanın Osmanlı ordusu Tunaya sevk edilmiştir Koca Halil ismindeki topçu neferi, ruslara kök söktürmüştür düşman ateşinde bir şarapnel karnına isabet etmiş bağırsakları çıkmış. Bir eliyle bağırsaklarını karnına teperken bir eliyle de koynundaki bir tüfek mermisini siper arkadaşı ve hemşehrisi Mehmed’e vererek:-Hemşerim, bu kurşun, Moskof harbinde babamı şehid etmiş. Ben çocuktum. Babam bu kurşunu bana yadigar göndermiş. Şimdi bu kurşunu ve kanımla boyanan gülle parçasını al ve sağ salim köye dönersen, oğluma ver ve de ki; “Baban Allah yolunda, vatan uğrunda ben basıl biri iki ettiyse o da ikiyi üç etsin gücü tükenen Koca Halil yere yıkıldı ve Kelime-i Şehadetle şehid oldu. BU ASLAN İSTİRAHAT ETSİN 1762 de Prusya kralı II. Frederik, Fransa, Avusturya ve Rusya ile harpteydi. Osmanlıdan yardım istedi. Sadrazam Ragıb Paşa, yardıma niyetli değildi. III. Mustafa, Ragıb Paşa’ya kızarak: Lala, ne düşünürsün para lazımsa Edirnekapı’dan Rusçuk’a altın döşeye bilirim” dedi. Ragıb paşa:“Devlet-i Aliyyemiz savaşlarda aslan olduğunu düşmana göstermiştir. Fakat tırnakları aşınmış, dişleri dökülmüştür düşman halimizi anlarsa müşkil olur. Bırakalım aslan istira hat etsin” cevabını verdi. ASTAZE Osmanlı seferde iken, ekine zarar vermemeye dikkat gösterirdi Sultan Süleyman devri. Osmanlı ordusu Sadrazam İbrahim Paşa kumandasında Avusturyaya sefere çıkmış. Düşman topraklarında ilerliyordu Serdarın otağının yanında bir yanda Tuna nehri, diğer tarafta ekili tarlalar vardı. otağın çavuşu, tarlaya girme diyince askerler bir adamı yakaladılar.Serdar-ı Ekremin emri vardır deyip Serdarın otağına götürdüler serdar Nasıl ekin tarlasına girersin?” dedi.“Sultanım kulun Ekin olduğunu bilir amma, ekinde “astaze” vardır, dedi serdar ibrahim paşa Merakla sordu:“Ya astaze dediğin nedir?”“Ekin içinde yaya yoludur Sultanım. Bura halkı ekinde yaya bir yol bırakır.” Paşa hazretleri döndü:“ içim rahat eyledi. askere söyleyin, zorda kalırsa astazelerden geçsinler. Sakın ekine basılmaya. Allah indinde mes’ul oluruz.”* EŞEKLERİN YARDIMI Osmanlı ordusu 1645 de Yusuf Paşa kumandasında Girit adasına çıkmıştı. adada pek çok eşek bulunuyordu. Sahile çıkan Osmanlılar, eşekleri toplayıp eşyalarını bunlara yükleyerek, kuşatmaya aldıkları Hanya kalesine taşıdılar. Kaleyi savunan Venedikliler “Çok yazık, eşeklerin Osmanlılara yardım ettiklerini bilseydim, Osmanlılar gelmeden eşeklerin hepsini öldürtürdüm” diye üzülmüştür TAVSİYE ETMEM MAJESTE Fransa İmparatoru III. Napolyon, sarayda Osmanlı sefiri Ahmed Vefik Paşaya yaklaşıp vilayetimiz Beyrut’a sözü getirerek Beyrut’u işgal için Fransız askeri yola çıkıyor, diye sefirimizi tehdid eder. Paşa Tavsiye etmem Majeste, der. Osmanlı süngüleri Fransız askerini denize döker... İmparator alayla :-Ekselans, bu sonuca askeri bilgilerle mi varıyorlar, diye sorunca, Vefik Paşa:-Hayır, tarihi bilgilere dayanarak... amcanız I. Napolyon da Akka kalesinde böyle bir ders almışdı, diye cevap verir. İPEK TÜCCARLARI Bir gün Yavuz Sultan Edirne’ye giderken, onu uğurlayan kafilede Şeyhül islam Ali Efendi de vardı. Dönüşte 400 kişi lik bir grup esir edilmişti Nereye götürüldüğünü sorunca yasağa rağmen ipek satın alıp, idama mahkum edildiler diyince Şeyhül islam Ali Efendi Edirne’ye giden padişaha yetişti ve:“Bu 400 kişinin katli helal değildir, mes’ul olursun, katlettirme Yavuz kızınca Sultanım, bunların suçu halk nizamını bozar mahiyette değildir.Ümmet-i Muhammed’in erkeklerine haram olan ipek, kadınlarıa helaldir. Diyen Zembilli Ali Efendi’nin sözleri, çok kızan Yavuz’un öfkesini dindirir ve hak vererek 400 kişinin serbest bırakılmasını emreder BENİM PEYGAMBERİM BENİ KURTARIR * Oruç Reis esir edilmiştir Bir süre sonra zindandan çıkartılarak gemide küreğe çakılır Papazlar ve Şövalyeler, İtalyanca, Rumca ve İspanyolca bilen ve sözü olan Oruç Reis ten zevk alırlar Şövalyeler ona hürmet duyarlar ona: Ey Osmanlı! Sen güzel sözlüsün Bizim lisanımızı fevkalade konuşursun. Müslümanlıkta ne buldun? Gel dinimize geç! Adı sanı belli olursun. Büyük şövalye ve kaptan yaparız seni” dediler. Oruç Reis:“Kâfirlerin iyiliği bu mudur? Dinimden dönüp hükümdar olmaktansa müslüman esir kalmayı tercih ederim. Şu resimlere taparsınız. onları ateşe atsalar çölde kuyuya bıraksalar, balta ile pare pare eyleseler, kendilerini kurtarmaya kadir değildirler.” Dedi. Şövalyeler:“Görelim Peygamberin neyler, dediler. Benim Peygamberim iki cihan fahridir. evliya* ve enbiya ondan şefaat umar. Hepsine şefaati o eder. Hak teâlâ’nın avni ve inayeti ile gelip beni kurtaracaktır.. Şövalyeler gülerek:“Hele küreği çekmeğe devam et. gönlünü hoş tut. Peygamberin seni kurtarsın.” Dediler. Bir gün gemi şiddetli fırtınaya yakalandı. Oruç Reis’in zincirleri de koptu kendisini denize bıraktı. Dalgalarla boğuştu sahile ulaştı. .Bir muharebede kendisini esir eden Şövalyeler Oruç Reis’e esir düştü Onlara şunları söyledi:“Ben demedim mi, Peygamberim beni kurtarır diye! İşte , kurtardı. reisinize söyleyin, ben ona varayım, ne kadar demiri varsa vursun, Peygamberimiz bize, Allah’ın izniyle yine yardım eder.” BENDENİZ BÎPERVA GEÇERİM Sultan Abdülaziz Sadrazamlığını yapan Fuad Paşa’ya, zamanın devlet adamlarından Âlî Paşa ile Rüşdü Paşa’nın kendisinden farklarını sorduğunda Efendimiz, yeni yapılmış bir köprüye Üçümüz de gelmiş bulunalım. Bendeniz hemen Besmele çeker ve köprüyü geçerim. Âlî Paşa Besmele çeker ve köprüyü defa larca muayeneden sonra geçer. Rüşdü Paşa kulunuz da, Besmele çeker, bir tabur insanı köprüden geçirir, sağlam olduğuna kanaat etdikten sonra geçer.” ELÇİ HAZRETLERİ MERAK ETMESİNLER Kırım harbinde Rusya, elçi olarak Prens Mençikof’u İstanbul’a gönderir. Elçi, Sadrazamdan sonra Hariciye nazırını da ziyareti icabederken Mençikof, sadrazamı ziyaretten sonra Hariciye nazırı Fuad Paşa’yı görmeden elçiliğe gider Hariciye Nazırı Fuad Paşa bunu şahsına hakaret kabul ederek istifasını verir İngiliz elçisi, Fuad Paşa’nın dargın olmasından istifadeyle :-Efendim size olan bu hakaret nedir? bu devletin hali ne olur? Dedi.Fuad Paşa:-Elçi hazretleri, devlet, o makama benden emin ve daha erbab bulup getirmekte zorluk çekmez. makama ehil birini getirmek lazımdır. Devlet-i Aliyye’de zor işlerin ehli eksik değildir. Elçi hazretleri merak buyurmasın benim istifamı kabul edenler, devleti bizden daha iyi düşünürler, cevabını verdi. BENDENİZDE İKİ FUAD VARDIR Sultan Abdülaziz Han, Sadrazamı Fuad Paşa ile sürekli istişare ederdi. Sultan İstanbul’daki Mısır Hidivi İsmail Paşa ile görüşecekti. Fuad Paşa mahzurlu buluyordu. Fakat Sultan Abdülaziz’in isteğini gördüğün den, Hünkarımız nasıl arzularsa öyle olsun” dedi. aradan birkaç saat geçince Padişah, Fuad Paşa’nın niçin net cevap vermediğini düşündü. Fuad Paşa bir kağıda şu satırları yazadı Efendimiz, bendenizde iki Fuad vardır. Birincisi Padişahımızın tebeasın Vatandaş Fuad’dır. Vazifesi, Padişaha itaattir. Efendimizin her arzusu ve emri baş üstündedir, her fermanını kabul eder.* İkincisi ‘Sadrazam Fuad’dır. vazifesi ise, padişahımın isteklerine karşı gelmek değil, işin devlete, millete ve padişahıma, faide veya zararı nedir diye düşünmek, bilgi ve tecrübesiyle o iş hakkında fikir beyan etmek verilen vazifeyi bihakkın yerine getirmekdir Padişah Efendimiz meseleyi iki Fuad’dan hangisine sual buyurursa o, cevab verecekdir.” AĞIRLIĞINCA ALTIN EDERDİ 1780 de İsanbul’a gelen Fransız mühendisi, yanında logaritma cetveli getirir Bâb-ı Âlî’de hükûmte verip: bu cetvelden anlayan var mıdır? Diye sorar. Kendisi ne, Gelenbevî İsmail Efendi adında bir zatı söylerler.Fransız mühendis, Gelenbevîyi ziyaret eder. Bir kulübeden farkı olmayan İsmail Efendi’nin evinden giren mühendis, karşısına çıkan üstü başı perişan adamın, aradığı kimse olduğunu güçlükle anlayınca, konuşmağa tenezzül etmeden elindeki kitabı uzatır ve:-Bır haftaya cevab bekliyorum, deyip harap evden çıkmak ister. İsmail Efendi bekletmeden, kendisinin telif etmiş olduğu logaritma cetvelini Fransıza verir. Bu cetveli gören Fransız, hayretler içinde kalır ve:-Bu adam Avrupa’da olsaydı ağırlığınca altın ederdi, diyerek hayranlığını izhar eder. MAHKEMEYE HAZIRIM Tayyarzade Ata Bey, “Enderun Tarihi” kitabında Sultan III. Selim ile ilgili şöyle bir hadise nakleder:III. Selim cesur silahşör ve hüner sahibidir tebdil-i kıyafetle halka karışırdı Bir gün Sultanahmede çıktı. kalyoncu neferi gibi giyinmişlerdi. Sultanahmed Camiinden bir kadın feryadı işittiler. Yeniçeri tulumbacılarından bir zorba, bir kadını çevirmiş; zorluyordu. Kadın Kardeşim! Ben ehl-i namus um Çocuğum hasta. Eczaneden ilaç aldım. Evime dönüyorum. Bana ilişme. diye feryad ediyordu. Tulumbacı sarhoş, gözü kararmış, küfürlerle bıçağını çekmiş, tehdide başladı. Kadın, kalyoncu kıyafetindeki padişahı farketti ve onlara:-Aman kaptan ve kalyoncu din kardeşlerim!... beni bu herifden halas edin diye yalvardı.tulumbacı azıttı ve padişahın üzerine yürüdü. Fakat silahını çıkarmağa vakit bulamadan, Sultan Selim kılıcını çekerek adamı belinden ikiye böldü. Babıâlî’ye şu tezkereyi gönderdi:“Sokollu Paşa yokuşunda maktul olan tulumbacıyı öldürdüm. Veresesi var ise şer’an mahkemeye hazırım” KAVUK YERİNE MİĞFER Osmanlı da en büyük yenileşmeyi yapan Sultan II. Mahmud, bütün icraatları için Şeyhülislam Mehmed Efendi’den fetva almıştı. Yeniçeri ocağının kaldırılması fetvasına çok memnun olan padişah, ona çok kıymetli bir elmas yüzük hediye etmişti. Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla kurulan Nizam-ı Cedid ordusunun kıyafetleri Avrupa’dan alınmıştı. Yeniçeri kavuğu yerine miğfer giyilmesi gerekiyordu. Şeyhülislam’ın fetvası gerekliydi. Mehmed Efendi sarayda Padişahın yanına oturtuldu. İkindi güneşi, mehmed Efendi’nin gözüne geliyor ve rahatsız ediyordu. istediği fetvayı almak isteyen padişah sordu:-Efendi Hazretleri, güneşe dayanamadınız, ya askerlerim, kafirlerle güneşe karşı nasıl harbederler, diye sorunca Şeyhülislam kavuk yerine miğfer giyilebilir, şeklinde padişahın istediği fetvayı verdi. EMREDİYORUM PAŞA! Sultan II. Abdülhamid döneminde Ferik(Orgeneral) Hasan Paşa ile oğlu Müşir(Mareşal) Deli Fuad Paşa merasime gideceklerdi. Arabada rütbeye göre önce Müşirin binmesi gerekiyordu. Fakat Müşir, Ferikin oğlu olduğundan, babasına -Buyurun, dedi. Babası:-Hayır, siz Müşirsiniz. Önce siz deyince Fuad Paşa Paşa hazretleri emrediyorum, arabaya bininiz, der. Ve hem askeri adab, hem de ahlaki edeb yerine gelmiş olur Sultan Abdülhamid, ertesi gün Hasan Paşa’yı da Müşir rütbesine yükseltir BİN YIL YAŞASAK YİNE CİHAN BU Sultan Mehmed Reşad’a mesane ameliyatı yapılacaktı. Güçlükle yürüyerek ameliyat masasına gelince ellerini açarak ve kıbleye dönerek, duada bulundu:-Ya Rabbi! Milletimin ve memleketimin mukadderatını hayırlara tahvil et! memleketim ve milletime muzır olacaksam ameliyatdan kaldırma!.. dedi. Etrafıyla helalleştikten sonra ameliyat için cesaret ve metanetle yattı.Ameliyat başarıyla geçtikten sonra tebrike gelenlerin; “Mâşaallah iyileştiniz. Artık yüz seneden fazla muammer olursunuz!” gibi sözlere Sultan Reşad:-Ne kadar yaşayacağımızı bilemeyiz. Cenâb-ı Hak bilir. Mukadder ne ise ömrümüz o olur. Yalnız diyebiliriz ki:Bin yıl yaşasak yine cihan bu ,Gerdiş bu, zemin bu, asuman bu!.. DÜŞMAN ASFALT YOLLARDAN MI GELDİ I. Balkan Harbinde Osmanlı İttihatçıların orduya siyaseti sokmaları ve subayların fırkalara ayırmalarıyla devamlı geri çekiliyordu Edirne düşmana geçince Osmanlı Çatalcada savunmaya geçtiler. Yunanlılar denize Bulgarlar ise demir yoluna hakim olmuş Osmanlının zorda kalmıştı. Sultan Reşad üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor, çareler arıyordu. fikrini açıkladı:-Ben Sancak-ı Şerifimle bizzat cepheye gidiyorum. Asker, padişahını görünce büyük bir şevkle düşmana saldırır ve durdurur.Harbiye Nazırı Nazım Paşa padişaha gelerek:-Bu kış cepheye gidip ne yapacaksınız padişahım? Çamurdan çıkılmaz. Hayvanların ayağı, araba tekerlekleri çamura gömülür, deyince Sultan Reşad:-Paşam! Düşman buraya hep asfalt yollardan mı geldi? Cevabını verdi. neticede padişah yaşlı olmasından dolayı devlet onun cepheye gitmesini doğru bulmadı ve İstanbul’da kaldı. toparlanan Osmanlı ordusu, hücuma geçerek Edirne’yi geri aldı. BENİM MİLLETİMİN OCAĞI YANIYOR Bir Ramazan gecesinde Yıldız Sarayı yanmaya başladı. İstanbul işgal edilmiş İngiliz itfaiyesi yangını söndürmeye çalışlıyordu. Devletten kimse gelememişti. Çünkü saray ablukadaydı Padişah Zat-ı Şahane, sırtında gecelik entarisi ve üzerinde pardesüsüyle ayaktaydı. Telaşlı değildi. Köşkün bekçibaşısı ağlıyordu. Hünkar:-Benim milletimin ocağı yanıyor, ben onu düşünüyorum... kendi evim yanmış, ne ehemmiyeti var, dedi. DİN VE DEVLET UĞRUNDA ÖLMEYE GELDİ 1853 te Rus ordusu, Tunadaki Silistre kalesini kuşatmıştı yardım için memleketin her tarafından gönüllü geliyordu. Aydın’ın tanınmış efeleri Isparta eşrafıda vardı. en çok dikkat ise 7 yaşında, mükemmel silahlanmış bir çocuktu. Kale kumandanı çocuğa hayretle bakarak:-kimdir? Diye sordu. Babası öne çıktı ve:-Oğlumdur efendim. Moskofa karşı harpi duyunca yanımdan ayrılmadı. Din ve devlet uğrunda ölmeye geldi.Bu sahne bütün askerlerin gözlerini yaşarttı. Kumandan çocuğu okşadı. Harpte Anadolu çocuğu babasından ayrılmadı beraber savaştı. bir hücumda babası esir düşerken onu kurtarmağa muvafak oldu. PADİŞAH MEMLEKETE HAİNLİK ETMEZ Sultan Abdülhamid in son senesinde İttihad ve Terakki iktidarı ele geçirince, halkı padişah aleyhinde kışkırttılar Dr. Nazım, Aydın’da tütün tüccarı sıfatıyla ileri gelenlerle görüşü yordu. meşhur efeler Çakıcı Mehmed in yanına da gitti. Efe’ye:“Sultan Abdülhamid devlete hainlik ediyor. ortalığı hafiyelerle doldurdu. Bunların dağıtılması lazım” demesiyle Efe, Nazım Bey’e dönerek:“Padişah hainlik etmez. Hafiye işine gelince, ben eşkıyayım. Dağda gezemem için jandarmadan haberdar olmam lazım. köylerde yirmi den fazla hafiyem var. onlar olmasa dağlarda dolaşamam. eşkıyanın hafiyeye ihtiyacı oluyor da devletin padişahının niçin olmasın. Onun hafiyeleri olmasa, bir gün bile devlet ayakta kalamaz. münasebetsiz laflar etmeyin ve derhal burayı terkedin” diyerek Nazım Bey’i kovdu ASİL RUH 1854 kışında Silistre kalesini kuşatan Ruslar, bir avuç Osmanlı karşısında zordaydı Ağır kış şartlarında erzak tükenmiş, açlık ve soğuktan kırılıyorlardı Zabitlere:-Açız!... ekmek,. diye bağırdıklarında, zabitler:-İşte kale... zaptedin karnınızı doyurun... diye cevap veriyorlardı. aç kalan Rus askerleri Osmanlı siperine yanaşarak:-Ekmek... diye el uzatıyor Osmanlı askeri asil ruhlarıyla süngülerine ekmek takıp Rus siperine uzatıyorlar ve kana susamış Rusların aç karınlarını doyuruyorlardı. Rusların cevabı ise şu oldu: şehri zaptedemiyeceklerini anlayınca yağlı paçavraları ateşe verip, şehirde yangın çıkardılar. yangınlar bir felaket oldu bir derviş:-Ey Müslümanlar korkmayın!... Moskof Kadir gecesi kaçacak, Müslümanlar muzaffer olacaktır, diyerek askerin maneviyatını arttırdı.Kadir gecesi Ruslar Silistre muhasarasını bırakıp, mağlup vaziyette gittiler. Silistre müdafileri kale burçlarında ezanlar okuyarak zafer şenlikleri yaptılar. PATRONA HALİL VE SULTAN AHMED 18. Yüzyılda, Osmanlı teknolojide geri kaldığını görerek, dinin emrini yerine getirmek için memleketi geliştirmek istediler. Buna ilk öncülük yapan, Sultan Üçüncü Ahmed idi.Lâle Devrindeki yenilik lere orduyu da ilâve etmek isteyince ilimden uzaklaşmış, rezaletin hakim olduğu Yeniçeriler telaşlandı nizâmi ordu için Fransızlar getirtilerek kışla kurdurulması, bozulmuş Yeniçerileri ve yenilikleri yanlış anlayanları ve Osmanlı düşmanlarını hareketlendirdi.kışkırtıcılığa müsait olan Patrona Halil 1730 da isyâna başladı. Bâbıâlî’nin tâtil olduğu ve Sultan Üçüncü Ahmed in İran Seferine Hareket etmesi isyancıların işini kolaylaştırdı. İsyana, Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, 300 kadar kuvvetle karşı koymak istediyse de, kardeş kanı dökülmemesi için geri çekildi. Bu âsîlere güç verdi. İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa, isyânı haber alır almaz, pâdişâhı haberdâr etti. Sultan Ahmed İstanbul’a geldi Lâle Devrinin barış, ve huzûruna alışan devlet adamlarının kardeş kanı dökülmesini istememeleri, isyâncıları cesaretlendirdi. Âsîler 41 kişinin teslimini istediler. Listede; Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa, Kaptan-ı deryâ ve İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyhülislâm Abdullah Efendiyle otuz yedi kişinin daha isimleri vardı. Sultan Ahmed, âsîlerin istediği şahısları vazifeden alıp, İstanbul’dan uzaklaştırarak, hâdiseleri önlemek istedi. Vezirliğe Silâhtar Mehmed Paşa tâyin edildi. Dâmâd İbrâhim Paşa, âsîlerin eline geçince, Kaymakam Mustafa ve Mehmed paşalarla berâber hunharca öldürüldüler Sultan Ahmed tahtını; katliamları önlemek için yeğeni Şehzade Mahmûd’a bıraktı. Birinci Mahmûd 15 Kasım 1730 da Patrona Halil ve ekibini imhâ ettirip, İstanbul’da âsâyişi sağladı. Devlete tâyinlerde bulunup, isyâncılardan eser bırakmayarak, devlet otoritesini tesis etti. devlet isyandan büyük zarar gördü. idareciler yeniliklere yönelemedi SULTAN III. SELİM VE KABAKÇI MUSTAFA On sekizinci yüzyılda Osmanlı iç ve dış düşmanla mücâdele ediyordu. 1789 Fransız ihtilâlinden sonra Avrupa’daki olaylar Osmanlıyı etkilemedi. Sultan Üçüncü Selim“Nizâm-ı Cedîd” adlı askerî, mülkî, idârî, ticârî, içtimâî ve siyâsî ıslâhâtlara girişerek devlete hayât ve canlılık getirdi. Bu durum Rusya, Fransa ve İngiltere’nin hoşuna gitmedi. Osmanlının toparlanmasını istemiyorlardı. Selim Hanın kurduğu modern Nizâm-ı Cedîd ordusunu istemeyen Yeniçeriler ile menfaatçi ve Osmanlının yıkılmasını isteyen hâinleri harekete geçirdiler. Akka mağlubiyetini unutamayan Fransızların İstanbul Sefîri Sebastiani’nin teşvik ve Selânikli dönme Sadâret Kaymakamı Köse Mûsâ’nın tahrikleriyle âsîler ayaklandı Haseki Halil Ağa’nın parçalanarak öldürülmesiyle isyân başladı. Kabakçı Mustafa lider seçildi. Kabakçı Mustafa yıllarca Balkanlarda dolaşmış, Rusya’da ihtilal eğitimi almış profesyonel bir ihtilalciydi. Türk tarihinde ihtilaller devri başlıyordu. Sultan Üçüncü Selim Müslüman kanı dökülmesini istemedi. “Bu işlere sebep, benim hilmim yumuşak huyumdur” demesi üzerine, Nizâm-ı Cedîd askerleri kaldırıldı Köse Mûsâ ile Çardak ve Unkapanına gelen âsîlerle, Yeniçeriler birleşip, Nizâm-ı Cedîd taraftârı devlet adamlarını katlettiler. Pâdişâhı istemiyoruz diye bağıran âsîler, 29 Mayıs 1807’de Sultan Üçüncü Selim i tahttan indirip, yerine Sultan Dördüncü Mustafa yı geçirdiler. Bütün ilerleme ve yenilikler durduruldu. Kabakçı Mustafa Turnacıbaşılıkla Boğaz’a tâyin edildi. Hükûmetde nüfûz sâhibi oldu. Temmuz 1808’de Boğaz’daki evinde öldürüldü. isyanın bedeli ağırdı. Devlet, elli sene kaybetti. Teknolojide, Batıya yetişmek hayal oldu.*yeniliklere devam edildi. Batı Osmanlının ilmi ve teknik ilerlemelerine mani olmak; ve zayıflatmak için bütün güçleriyle çalıştı Osmanlıya gönderilen sefirler, tüccarlar, bilgin ve ajanlar azınlıkları tahrik ederek, devlet adamlarını kullanarak Osmanlıyı tarihten silmek istediler. Okumak, ilim irfan sahibi olmak için Avrupa’ya gönderilen Türk gençlerinin beyinlerini yıkayarak, bedeni Türk; fakat düşünüşü, anlayışı ve yaşayışı itibariyle tam bir Avrupalı haline getirdiler. Osmanlı Padişahları ve Osmanlı elitleri, örf ve âdeti muhafaza ederek, Batı’nın sadece teknolojisini istiyordu. Fakat beyni yıkanmış Batı hayranları teknolojiyi değil, Batı’nın rezilliklerini getirdiler. BENDEN BUNLARI İSTEMEYİNİZ Sultan Abdülmecid zamanında, Rus işgaline karşı Lehistan’da, Avusturya baskısına karşı Macaristan’da ayaklanmalar olmuş, fakat şiddetle bastırılmıştı isyanlara karışanlar Osmanlıya sığınmışlardı. Avusturya ve Rusya, kaçakların iadesi için Osmanlıyı sıkıştırı yordu. mesele büyüdü. Rus sefiri bizzat padişahtan mültecilerin verilmesini istedi. Fakat Sultan Abdülmecid şu sözlerle reddetti: “Benden bunları iadeyi asla beklemeyiniz. Ben, kendisine sığınmış adamlardan bir tanesini geri vermemek için devletini feda eden Yıldırım Han’ın torunuyum. size yüzlerce kahramanı verip namusumu kirletir miyim sanıyorsunuz? MAHMUD HAN ZAFERE ULAŞTI Sultan Birinci Mahmûd İrana ordu gönderdiğinde, Mehmed Emin Tokâdî hazretleri talebesi İshakzâde Yahyâ Efendiye gitti. Mübârek gözleri kan çanağına dönmüştü. "Benim için bir oda ayırınız!" dedi. tefekküre, başladı. ikindi namazı için dışarı çıktı. Talebesi; "Bir mikdâr yemek yeseniz münâsib olurdu deyince; "Yok Yahyâ Efendi. Ben Ertesi gün neşelice dışarı çıkıp; "Elhamdülillah! Allahü teâlâ duâlarımı kabûl buyurdu. Mahmûd Han zafere ulaştı. Sultan Mahmûd'dan çok ikrâm gördüm. ona duâ ederek zaferine vesîle olduk. hakkını ödedik. Bu günü bu saati bir yere yazınız." buyurdu.Sultan Mahmûd'un zafer haberi geldi. Tam Mehmed Tokâdî hazretlerinin zaferi müjdelediği gün ve saate rastlıyordu. ŞEHİD SULTAN GENÇ OSMAN 26 Şubat 1618 de babasının yerine tahta geçen amcası birinci Mustafa’nın rahatsızlıktan tahtı bırakmaya mecbur olunca genç Osman sultân oldu.İkinci Osman’ın tahta çıkışıyla İran ile barış antlaşması imzâlanarak harbe son verildi. 1620 de Halil Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması İyonya Denizini geçerek Otrantodan Adriyatik’e geldi. Dırazda iki İtalya gemisini ele geçirdi. Adriyatik Denizine geçerek Manfredonia Körfezine girdi İtalya’ya asker çıkardı. Manfredonia liman ve şehrini fethetti. Halil Paşa zaferini Pâdişâha ve şeyhi Üsküdarlı Azîz Hüdâi hazretlerine bildirdi hayır duâ aldı.Boğdan Voyvodası Gratiani Osmanlıya cephe almıştı. İhânetiyle azledilen Gratiani Lehistan’a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlıya saldırdı. Özi Beylerbeyi İskender Paşa, harekete geçip bu kuvvetleri Turlada imhâ etti. Düşman ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahîre ganîmet alındı. Boğdan Voyvodası Gratiani Osmanlıya cephe almıştı. İhâneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan’a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi Beylerbeyi İskender Paşa, harekete geçip kuvvetleri Turla Nehrinde imhâ etti. Düşman ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahîre ganîmet alındı. Sultan Osman, Lehistan’ı ele geçirip, Baltık Denizine çıkmak, için bir donanma kurrak, Atlas Okyanusuna geçip Avrupa Hıristiyanlığını, Akdeniz ve okyanus donanmalarıyla çembere almak gâyesiyle 21 Mayıs 1621’de Cumâ namazınıdan sonra sefere çıktı. 1 Eylül 1621’de Hotine varıldı ve kale kuşatıldı 35 gün devâm eden muhârebede kale düşmek durumuna geldiyse de yeniçerilerin itâatsizliği ve devletteki geçimsizlikler, kesin netîcenin elde edilmesine mâni oldu Nogay tatar beyi Kantemir Mirzâ Kırım Hânının oğlu Nûreddîn, Lehistana akınlarda bulunarak ganîmetle döndüler. kış gelmesi üzerine Lehistan’la barış yapılarak geri dönüldü. Lehistan Seferinde muvaffak olamadığına Sultan, asker lerin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve ıslâhâtlar istiyordu. Kapıkulu ocakları nı kaldırarak, yerine Anadolu, Sûriye ve Mısır Türklerinden müteşekkil, sâdece askerlikle uğraşan, pâdişâh emirlerine itâat eden bir ordu istiyordu. saray, harem ve ilmiye teşkilâtlarında esaslı değişiklik düşünüyordu. Ancak onun ıslâhât fikirlerine kapıkulu ocakları karşı çıkıyor, ilmiye sınıfı çok çekimser davranıyordu. Osmannın hacc arzusunu bahâne eden yeniçerilerle sipâhiler ayaklandı lar. Osman Hanın haçtan vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyân, devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. isyan Sultan Osman Hanın hal’i ve Sultan Mustafa’nın ikinci defâ tahta geçirilmesiyle son buldu.İsyan sırasında Sultan Osman’ı ele geçiren câniler, ağır ve kötü sözlerle Orta Câmiye Genç pâdişâhın mâruz kaldığı hakâretin haddi hesâbı yoktu. Yaptıkları ezâ ve cefâ onu boynu bükük ve perişan koymuştu. İkinci Osman, kendisine eziyet eden ocak ağalarına“Dün sabah pâdişâh-ı cihân idim, şimdi uryân kaldım; merhamet edip hâlimden ibret alın; dünyâ size kalmaz; hangi pâdişâhın kulları pâdişâhlarına ihânet ettiler.” diyerek yalvardı ise de, sözlerin cânilerde tesiri olmadı.Orta Câmide Genç Osman’ın muhâfazasına Haseki Sarı Mehmed Ağa tâyin edildi. Yeniçeriler, Sultan Osman’ın hayâtına dokunulmayarak kafes hayâtı yaşamasını istiyorlardı., çok hâin bir kimse olan yeni Sadrâzam Dâvûd Paşa onu öldürtmek için cebeci başına emir verince, yeniçeri ağaları mâni oldu Osman Hana kasd eden Dâvûd Paşaya; “Behey zâlim, sana neyledim? İki defâ mûcib-i katl cürmünü affedip öldürmedim, bana gadrin nedir?” diye bağırdı.Dâvûd Paşa, cumâdan sonra en güvendiği adamları cebecibaşı ile kalender uğrusu denen zâbite, Sultan Osman’ı Yedikulede boğmalarını emretti. sultanın Yedikule’ye götürülüşünü seyreden halk, o târihte kadar görülmemiş bir kalabalıktı Yedikule’ye vakit akşama yaklaşıyordu. Dâvûd Paşanın emriyle cebecibaşına ve kalender uğrusuna dönerek; “Yanınıza sekiz cellâd alıp, Osman’ın işini bitirin. Yarına kalmasın.” dedi.Sultan Osman, perişân, aç ve uykusuz olduğu hâlde kendisini son nefesine kadar müdâfaaya karar vermişti. On cellâdın ilk hücûmu netîce vermedi. Bire on olmasına rağmen, cellâtlar, silâhsız pâdişâhla mücâdele edemedi Kementten başka silâh kullanmak istemiyorlardı. Çünkü hânedânın kanı akıtılamazdı. Buna rağmen, balta alan cellatlara genç sultan, büyük bir ustalıkla karşı koydu. arkasından gelen bir cellat, baltası ile omuzuna vurarak yaraladı. cebecibaşı kemendi Osman Hanın boynuna geçirdi ve yere düşürdü. câniler üzerine yüklenerek genç pâdişâhı şehit ettiler (20 Mayıs 1622). Şehit Sultanın cenâzesi Topkapı Sarayına götürüldü. cenâze törenine hazırlandı. Sultanahmed Camiinde babasının türbesine defnedildi. Genç Osman’ın şehit edilmesi târihimizin en acıklı olayıdır. Anadolu’da bâzı isyânlara sebep oldu. Millet, pâdişâhın öldürülmesini hazmedemedi kâtillerini nefretle andı.Sultan İkinci Osman Han güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sâhibi, bahadır bir pâdişâhtı iyi bir binici, silâh ve harp âletlerinde mâhirdi. binicilikte akranı pek azdı, şirin çehreli ve güzel tavırlıydı. Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sâdık bir yardımcıya mâlik olmayışı, kendisine hâzin sonu hazırlamıştı. Niyyeti hidmet idi saltanat ü devletine Çalışırdı hâsid ü bedhâh onun eceline nekbetti Sultan Genç Osman dînî ve fennî ilimlerde âlimdi. Fârisi mahlasıyla dîvân’ı vardır. BU DEVLETİN AYAKTA KALMASI İÇİN Sultan II. Mahmud Han zamanında Harput’ta yetişen büyün alimlerden Abdurrahmân-ı Harpûtî, İstanbulda bir vazîfe verilmemesi üzerine memleketine döndü. dersler verdi . Bir müddet sonra memleketini terk ederek İstanbul'a gitti. vakit namazı için girdiği Ayasofyada bir levhaya gözü takıldı. Bu levhadaki ibâreyi,kim doğru hâllederse, mükâfatlandırılacaktır." yazıyordu. ibâreyi çözen Abdurrahmân-ı Harpûtînin kâğıdları sultânın huzûrunda tetkik edildi Abdurrahmân Efendinin yüksek bilgilerle donatıldığı anlaşıldı ve saraya dâvet edildi. sultânın huzûruna çıkarıldı. İkinci Mahmûd Han; "Siz hocamsınız." diyerek onu yanına oturttu büyük iltifâtlarda bulundu. Üsküdar'da ev verildi ve evlendirildi. Osmanlı Devletinde yeniçeri isyânları önlenemez olmuştu Tâlim ve eğitim istemiyorlar, savaşı reddediyorlardı. harp öğretilmesini isteyen din ve devlet adamlarına karşı harekete geçtiler. İkinci Mahmûd Han vezir ve ulemâyı topladı. Abdurrahmân-ı Harpûtî hazretleri de bunlar arasında idi. Yeniçeri zorbaları isyân ederek devletten kelle istemeye başlamışlardı. bid'at yuvası hâline gelen bektâşî tekkeleri yenicerileri tahrik ediyordu. ulemâ bunların öldürülmeleri câizdir diye fetvâ verdi. Savaşın başlangıcı sancak-ı şerîfin çıkarılması kararlaştırıldı. Osmanlıda sancağı şerîfin açılması önemliydi. dönüşü yoktu. Yeniçeriler ile yapılacak mücâdelede son kestirilemiyordu. herkeste tereddüd vardı. devlet adamlarının çekingen ve kararsızlığı sırasında Abdurrahmân Harpûtî hazretleri Bu din ve devletin ayakta kalması Allahü teâlânın istediği şeyse yeniçerileri yok ederiz. Değilse biz de bu din ile berâber batıp gideriz, diyerek kalplerdeki şüpheleri giderdi. Herkes tek bilek tek yürek oldu. inanç ve îmânla harekete geçilerek yeniçeri ocağı ortadan kaldırıldı bozuk bektaşî yuvaları kapatıldı Kürd Hoca ünvânı ile de meşhûr olan Abdurrahmân-ı Harpûtî hz leri sonradan Şam'a giderek Emevîyye Câmii İmâmı Saîd Efendinin derslerinde bulundu. Nakşibendiyye yolunu Muhammed Sâdık Erzincânî'den öğrenerek icâzet ve diploma aldı.Abdurrahmân Efendi 1851 de Üsküdar'daki evinde vefât etti. Karacaahmet mezarlığındaki türbesine defnedildi. HEDİYE BASTON 1897 Osmanlı-Yunan harbi zaferle neticelenmişti. Sultan II. Abdülhamid sevinç içndeydi. Harpte yaralananların hepsini İstanbul’a getirtmiş, Gümüşsuyu hastanesi ile yeni yaptırdığı Şişli Etfal hastanesine yerleştirmişti. Hergün yaralıların vaziyetini öğreniyordu. Sultan Abdülhamid’in marangozluğa merakı vardı. Yıldız Sarayında marangoz atelyesi vardı ve yorulduğu zaman dinlenmek için buraya gelir, her biri sanat şaheseri olan ahşap eşyalar yapardı. atelyede marangoz Mehmed Usta ile karşılaştı. ustaya Haydi Mehmed Usta! 150 tane baston ağacı kes...-Ferman efendimizin. Lakin bu kadar baston ağacı ne olacak? -Araştırdım, gazilerimizden 150 kadarı ayaklarından yaralandı iyi olsalar da yürümek için bastona muhtaç kalacaklar. Bunlara baston yapacağım ve hastaneden memleketlerine giderken kendilerine hediye* edeceğim.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kaynak vehbi tülek.com
SALTANAT TAHTINA OTURACAKTIR Sultan İkinci Selîm’ın oğlu Şehzâde Murâd, Manisa'da vâlisi idi. Şehzâde Murâd, Hüsâmeddîn-i Uşâkî hz lerine sultân olup olmayacağını anlamak üzere, bir elçi gönderdi. haberci mektubu Hüsâmeddîn-i Uşâkî hazretlerine vermeden Uşâkî hazretleri Git! Şehzâdeye söyle İstanbul'a hareket etsin. Filan gün saltanata oturacaktır." dedi. Sultan İkinci Selîm’ın oğlu Şehzâde 3. Murâd Hüsâmeddîn-i Uşâkî hz lerinin tahtı müjdelemesiyle tahta çıkmıştı Hüsâmeddîn-i Uşâkî hazretlerine hürmeti çoğaldı onu İstanbul'a dâvet etti. Hüsâmeddîn-i Uşâkî, Uşak'tan İstanbul'a geldiğin de; Pâdişâh, erkânı ve halk onu hürmetle karşıladı. Aksarayda bir ev tahsis edildi. Uşâkî hazretleri, Pâdişâha yakınlığından istifâde isteyenlerin verdiği sıkıntıyla Uşak'a dönmeye karar verdi Pâdişâh, büyük zâtın İstanbul'da kalması için ricâda bulundu. Uşâkî hazretleri, Sultan Üçüncü Murâd ın ricâsını kabûl edince Kasımpaşada Hüsâmeddîn-i Uşâkî'nin adına bir dergâh inşâ edildi. çok talebe yetiştirdi talebelerini Anadoluya , halka doğruyu göstermesi için gönderdi. SELİM DAHİ EVLİYANIN DIŞINDA DEĞİLDİR Yavuz Sultan pâdişâh olmadan Trabzon'da vâliyken Halîmî Çelebinin talebesi oldu Gece-gündüz huzûrundan ayrılmadı ve devamlı sohbetde bulundu. Abdülhalîm Efendiye pekçok ihsânlarda bulundu. Allahü teâlânın ihsâniyle Osmanlıya pâdişâh olunca, onu yanından ayırmadı. Devamlı ilmî sohbetlerde bulundu. Halîmî Çelebi, Yavuz Han ile birlikte Mısır Seferine katılmışdır Sultan Selîm Han zamânında, Molla Şemseddîn diye bir saray hocası vardı. Teheccüd namazı kılan, iyi huylu bir zâttı. Yazması süratliydi ki, on günde bir mushaf-ı şerîf yazıp bitirirdi. Yavuz Han, Mısır feth olununca, hocası, Halîmî Efendiye buyurdu ki: "Şemseddîn bize Tarih-i Vassâf yazsın." emriyle Şemseddîn Efendi yirmi beş gün mühlet aldı, Halîmî Çelebi'yi ziyârete gelenler Molla Şemseddîn'le tanıştı ona sık sık uğrar ve çalışmasına mâni olurdu. O da odasını kilitleyip hızla yazmayı sürdürürdü Sultan Selîm zamanında Molla Şemseddîn diye bir saray hocası vardı. Sultan selim tarafından tarih yazmak ile görevlendirilmişti yine bir gün tarih yazarken âniden bir kimseyi yanında oturur gördü. Korkup heyecanlandı. Bunun üzerine "Korkma, biz de senin gibi insanız. Seni ziyârete geldik." dediler. Molla Şemseddîn, kapıları kilitli görüp, bu kimsenin gâipten olduğunu anladı. sohbete başladılar. Ve sordu: "Arap diyârı fethedilip Osmanlıya katılacak mı? Yoksa tekrar başka milletlere mi geçecek?" O zât dedi ki: Yavuz Hân bu vazife ile vazifelendirildi. Mübârek beldelerin, Mekke ve Medîne'nin hizmeti ona ve nesline verildi İslâm pâdişâhları arasında makbûl olan Âl-i Osman'dır. Selîm Hân evliyânın dışında değildir." dedi. SAVAŞIN ZORLUKLARINA KATLANMADAN ZAFERE ULAŞILAMAZ Şehzâde 3. Murâd tahta çıkmak üzere Manisa'dan İstanbul'a gelirken, Sâdeddîn Efendi de berâberinde idi. O zaman Sultan Murâd'ın özengi ağası olan Tiryâkî Gâzi Hasan Paşanın naklettiğine göre, şehzâde yolculuk sırasında yanında göremediği Hoca Efendiyi sordu. Yanındakiler onun bindiği atın ham olması dolayısıyla biraz geride kaldığını söylediler. Bunun üzerine Sultan Murâd derhal kendi yedek atlarından birini altın işlemeli eğer ve süslü takımlarla donatarak ona gönderdi ve yetişinceye kadar bekledi." Şehzâde 3. Murâd hocası Sâdeddîn Efendiye Hâce-i sultânî (sultan hocası) ve Reîs-ül-ulemâ ünvânları verildi. Devletin iç ve dış siyâsetine yardımcı oldu. Üçüncü Mehmed Han tahta çıktığı zaman (1595) hocası Nevâlî Efendi, vefât etmişti. pâdişâh hocalığı makâmı Sâdeddîn Efendide kaldı. İki sultâna hocalık yaptı kendisine Câmiü'r riyâseteyn denildi. Aynı ünvânı şeyhülislâmlardan Erzurumlu Seyyid Hacı Feyzullah Efendide almıştır Osmanlı ile Avusturya 1595 de savaşlarda ağır kayıplar vermiştir Estergon, İbrail ve Kili düşmana geçmiş Sultan 3. Mehmed, hocası Sâdeddîn Efendinin tavsiyesi ile Avusturya seferine çıkmıştır Sultan Süleymânın vefâtından 30 yıl geçtiği hâlde, hiçbir pâdişâh başkomutanlık etmemiştir. 21 Haziran 1596 da Hoca Sâdeddîn ve, 100.000 kişilik bir ordu İstanbul'dan hareket edip Dîvân kurmuşlar vezirlerin Viyana'yı kuşatma teklifine karşılık Hoca Sâdeddîn; Viyana merhum Kânûnî zamânında kuşatıldı. Fakat alınamadı Viyanada düşman bizimle karşılaşmayacak biz Viyana'yı kuşatırken, onlar arkamızdan çekilme yolunu kapatacaklardır. Müşküle düşebiliriz Viyana'yı değil, Eğri kalesini teklif ederim. Eğri kalesini alırsak Avusturya ile Romanya yollarını ele geçirip, düşmanı, dize getirmek mümkün olacaktır." deyince Hoca Sâdeddîn Efendiye güvenen Sultan 3.mehmet Eğri kalesini, 20 günde fethetmiştir Sultan 3.mehmet Eğri kalesini, fethedince Haçovada Alman ve Macar ordusu ile karşılaşmış Hoca sadettin efendinin isteğiyle savaşa çıkmıştır Sultan rahatsız olunca. İstanbul'a dönmek istemiş Hoca Sâdeddîn sultânım rahatsızlığınızı biliriz. Unutmamalılıki, meşakkatsiz zafer olmaz küffârı ezmeden dönmek, yılanın kuyruğuna basıp kaçmaktır. Kur'ân Düşmanlarınız aman dileyip silah terkedinceye kadar savaşınız Düşmana sırt çevirmeyiniz." buyrur. Düşman aman dilememiştir etmemiştir. Düşmana sırt çevirirsek Allahü teâlâya ne yüzle varırız. Osmanlı düşmanı imhâ etmeden, gazâyı terketmez Ecdâdımız ayıplar. Dîn ve devletin şerefini göklerden düşürmemek için Din düşmanları ile savaş farzdır. can verinceye kadar savaşmak Allahü teâlânın emridir. biz düşmanı yok etmezsek, onlar bizi yok edecekler." diyerek Sultânın dönmesine mâni olur. Sultan 3.mehmet ile macar alman ve diğer devletlerden kurulu iki ordu haçovada harp vaziyeti alır Osmanlı sancağı savaş meydanında dalgalanır Sultânın sağında vezirler, solunda kadıaskerler ile Hoca Sâdeddîn Efendi bulunmaktadır. Muhârebenin başlamasıyla düşman Pâdişâha saldırır. Pâdişâh, otağında sırtına efendimizin hırka-i şerîfini giyip, eline mızrağını alır düşman ise ordumuzun içine girince Vaziyet tehlikeli bir hâl alır Sultan 3. Mehmed Hoca Sâdeddîn Efendiye; ne yapmamız gerek?" diye sorunca, Hoca Efendi; "Sultânım lâzım olan,sebat ve karar etmektir. Ecdâdın muhârebelerinde Resûlullah efendimizin mûcizeleri ile inşâallahü teâlâ zafer ve nusret ehl-i İslâmın olmuştur der Haçovada macar ve almanların düşman ordusu osmanlı ordugahına girince panik başlamış Düşmanın çadıra girdiğini gören seyis, aşçı, deveci, katırcı, ve hizmetçi grubu, düşmana kazma, kürek, balta ve odunla hücum etmiş, Düşman kaçıyor." diye bağırınca osmanlı, askeri geri dönmüştür ön kol kumandanımız Çağalazâde dgizlendiği pusu dan çıkarak süvârileriyle yirmi bin düşmanı, imhâ etmiştir, Sultan 3. Mehmed atının üzerinde Kırım atlılarıyla düşmana korkunç bir darbe indirmiştir. elli bin düdman öldürülmüş Haçova savaşı büyük bir zaferle netîcelenmiştir. On bin duka altın ile Alman topları ele geçirilmiştir Târihçi Hammer haçova savaşı için; "Hoca Sâdeddîn'in cesâret ve tesiriyle kazanılan Haçova savaşı, Mohaç ve Çaldıran savaşı ile mukâyese edilen parlak zaferdir." demektedir Hoca Sâdeddîn Efendi, Eğri seferinden sonra kendisini ilme ve eğitime verdi. ulemânın Kutbu" hâline geldi talebeleri meşhûr oldular. talebeleri onun irfân halkasından olmakla övünüyorlardı. Mevlânâ Ali Nakîb, Molla Ali, Seyyid Kâsım Gubârî ve Azmizâde, Hoca Sâdeddînin yetiştirdiği talebelerdendir Sultan 3. Mehmed Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendinin vefâtı üzerine 1598 de, Sâdeddîn Efendiyi şeyhülislâmlığa getirdi. Hoca Efendi bir yıl sekiz ay şeyhül islâmlık yaptı. müslüman halkı ihmâl etmedi fetvâ hazırlamakta mahâret gösterdi. Her Cumâ müslümanların dertlerini dinledi. Türkçe, Farsça ve Arabça cevaplarla halkı memnûn eddi. halk arasında, hocası Ebüssü'ûd Efendiyi hatırlatırdı Şeyhül islam Hoca Sâdeddîn Efendinin kardeşleri de kendisi gibi âlim idi. Hoca Efendinin vâlidesine; "Senin çocukların bu şerefe ne ile kavuştu?" diye sorulduğunda vâlide Ben hiç birisini abdestsiz emzirmedim. Hepsinin akîkasını kestim. her Cumâ her birine bir koç kesip fakirlere sadaka dağıtırdım." demiştir.1599 da merhum 3. Murâd Hanın vefâtının dördüncü yılı Ayasofya Câmii şerîfinde hatim ve mevlid duâsı okunacaktı. Hoca Sâdeddîn Efendi evinde abdest tazelerken fenâlaştı. Öylece câmiye gitti. Duâsı biterken vefat etti. Tâbutu şeyhülislâm ve kazaskerliğe yükselen dört âlim oğlu taşıdı. Fâtih Câmiindeki cenâze namazından sonra Eyyûb Sultan'da yaptırdığı Dârü'l-kurrâ bahçesine defnedildi. 1599 da vefât ettiğinde 63 yaşında idi. Sevgili Peygamberimizde o yaşda, Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu FATİH VE HOCAZADE Sultan Fâtih âlimlere muhabbeti ve lütf-uyla ün salmıştı meşhur âlimlerden Hocazâde onun yanında şeref kazanmak istedi. talebesinden borç aldı pâdişâhın otağına vardı Molla Seyyid Ali, ve Molla Zeyrekte Pâdişâhın yanındaydı Hocazâde ilimdeki üstünlüğünü ortaya koydu. Pâdişâh ona ihsânda bulunmamıştı Hocazâdenin talebeleri ileri geri konuşmaya ve hizmet görmemeye başladı. bir gün Hocazâdeye dergâh-ı âlî kapıcılarından üç kapıcı geldi Hocazâde şu ağaç altındaki eski giysili kişidir diyince kapıcılar onun herkes gibi çadır ve çardağı olacağını düşünerek îtibâr etmediler. Onu âlemlere gölge olan Pâdişâh istiyor, diyerek azarladılar. mecburen Mollaya selâm verdiler. hürmetle eğilip elini öptüler ve Devletlü Pâdişâha hoca oldunuz deyip tebrik ettiler. Fatih Han zamanında saraya hoca olarak istenen Hocazâde buna inanmadı. Pâdişâh konakçılarının gelip çadır at ve on bin akçesini görünce şüphesi kalmadı. Onlar buyurun yüce Pâdişâh bekler dediler. Hocazâde ona saygısızca davranan talebelerinin yanına vardı sözünü sakınmayıp; bağırdı. Talebeleri büyük bir devlete erişen Molla'nın hemen ayaklarına kapanıp özür dilediler Hocazâde Pâdişâh ihsân borcunu fazlasıyla ödedi diyerek gönül rahatlığı ile pâdişâhının elini öptü. Hocazâde'nin Pâdişah katındaki değeri arttı. bâzıları hasedlendi Fâtih Han Edirne'deyken Vezir Mahmûd Paşa, Hocazâde'nin kazaskerlik istediğini Sultana bildirdi. Sultan "Bizi sohbetden mahrûm etmek mi istiyor?" diyerek üzüldü. onu Edirne'ye kazasker tâyin etti. Fatih Hanın hocalarından Hocazâde'nin babasına, oğlunun kazaskerlik haberi ulaşınca inanmadı. oğullarıyla oğlunu ziyâret için, Bursa' dan Edirne'ye yola çıktı. Babasının geldiğini duyan Hocazâde, babasını âlimlerle karşıladı. Baba-oğul kucaklaştı Babası Hocazâde'den özür dileyip kusurlarının affını isteyince; hocazade Olsun, siz öyle yapmasaydınız, biz böyle olmazdık." diyerek, babasına güzel muâmele etti. Babasına ziyâfet hazırladı ileri gelenler ve âlimler rütbeye göre oturunca, kardeşlerine yer kalmayıp, hizmetçilerle birlikte ayakta kaldılar. ilim ehline verilen önem ortaya çıktı. Molla Velî Şemseddîn'in sözlerini hatırladı.Cenâb-ı Hakk'a şükretti. Hocazâde Sultan Mehmed tarafından Bursa Sultaniye Medrese sine, ve İstanbul'daki Sahn-ı Semân Medresesine müderris tâyin edildi. İstanbul' da Sultan Mehmed'in emriyle Tehâfüt-ül-Felâsife adlı eseri yazdı. Edirne kâdılığı ve İstanbul müftîliği yaptı. Fatih Hanın hocalarından Hocazâde İznik müftîliğine ve müderrisliğine tâyin edildi. Sultan Mehmed vefât edinceye kadar İznik'te kaldı. Sultan İkinci Bâyezîd tahta geçince, İstanbul'a geldi. Bursa Sultâniye Medresesine müderris tâyin edildi iki ayağı ve sağ eli felç oldu. Sol eliyle yazıyordu Sultan İkinci Bâyezîd'in emriyle Şerh-i Mevâkıf adlı eserini yazdı. 1488 de vefât eden Hocazâde, Bursa'da Emir Sultan medreseleri karşısına defnedildi. YAVUZ SULTAN VE İBRAHİM GÜLŞENİ Memlûkler Safevîleri destekleyince Osmanlılarla arası açıldı. Sultan Gavri, İbrâhim Gülşenî hz lerinin karşı çıkmasına rağmen, devlet adamlarının ısrarıyla Sultan Selîmin üzerine yürüdü. savaşta hayâtını kaybetti. Onun yerine tahta çıkan Tomanbay, İbrâhim Gülşenîden duâ istedi. Şeyh dedi ki: "Siz duâya kâbiliyet ve istidâd hâsıl eyleyin ki duâ size ulaşsın. Sultanların duâya istidâdı adâlettir. Allahü teâlânın kitâbı ile hüküm vermektir. Her kim Allahü teâlânın emri üzere hüküm etmez ise zâlim dir. Sultanım Eğer makâm-ı selâmette istersen, Selîm'e tâbi olasın." Bu nasîhate rağmen Tomanbay Ridâniye'de Yavuz'un karşısına çıktı. Bozguna uğradı yakalanarak îdâm edildi. Sultan Selîm Mısır'ı fethettiğinde, İbrâhim Gülşenî hz leri onu Azîzim ömrümün vârı gönlümün sultânı safâ geldin. diyerek karşıladı. Yavuz Han büyük âlime hürmet gösterdi yeniçeri ve sipâhiyle onun, duâsı feyz ve bereketinden istifâdeye çalıştı Mısır'da Gülşenî hazretlerinin talebeleri çoğaldı. Nâmı Kânûnî Sultana erişti. Sultan onu İstanbul'a dâvet etdi. ikrâmda bulun du. Gülşenî yüz dört yaşındaydı. Gözleri zayıflamıştı. Sultanın emri ve Allahü teâlânın izniyle gözleri açıldı Gülşenî sıhhate kavuşunca, Atik İbrâhim Paşa Câmiinde vâaz verdi İstanbulun gönlünde taht kurdu devlet erkânı ve halk ona talebe olmakla şereflendi. Pâdişâh, şeyhülislâm, âlimler onun ilimdeki üstünlüğünü takdir etti Bir müddet İstanbul'da kalan Gülşenî hz leri, Pâdişâhın iziniyle Mısır'a döndü. FETİH VAKTİDİR Sultan 3. Mehmed Hanla Eğri Seferine çıkan Şemseddin Sivasi hz leri bir gün talebesi Receb Efendiyi çağırıp; "Din düşmanlarının müslümana baskı ve zulümü haddi aşmıştır İçimde sefer arzusu belirdi." buyurdu. Recep efendi ihtiyâr olduklarını zayıf bünyenin sefere çıkmaya engel olacağını ve pâdişâhtan haber gelmediğini söyledi . Şemseddin Sivasi hz leri işâret ve tenbih olundu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer mukarrerdir." buyuruldu. Recep efendi "Şüphesiz ben hak dîne boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış Allah'a çevirdim ve ben ortak koşan müşriklerden değilim." meâlindeki En'âm sûresi 79. âyetini okudu sivasi hz leri Bize müjde verildi güçlü bir pâdişâh gazâ edip, fetihlerde bulunacak ve müminlerin kalpleri sevinçle dolacaktır." buyurdu. Çok geçmeden 3. Mehmed Han, Osmanlı pâdişâhı oldu. 3. Mehmed zamanında şeyh Şemseddîn Sivasî hazretleri, bir at satın alıp, sefer hazırlığını tamamladı. mübârek bir günde şehir ahâlisi Şeyh Sivâsî'yi uğurlamaya toplandı bir kapıcıbaşı pâdişâhtan Eğri Seferi için ferman getirdi Şeyh Şemseddîn hazretleri: İşittik ve itâat ettik. iki senedir hazırlıklıydık. Bismillah, hemen gidelim." diye el kaldırıp duâ buyurdu. Oradakiler onu duâ âmin ve, gözyaşıyla uğurladı Üsküdarda onu genç Azîz Hüdâyî onu karşılayıp, elini öptü. Şeyh Sivâsî, Hüdâyî'ye; "Oğlum siz yegâne ve bir tânesiniz diye duâ edip, çok büyük bir velî olacağını müjdeledi. Azîz Hüdâyî; "Yaşınız seksen vücûdunuz zayıftır. Kendinize eziyet etmeseniz, nefsiniz ile cihaddasınız." diyerek, seferden alıkoymak istedi. şeyh sivasi "Peygamberimiz aleyhisselâmın bütün emirlerine uymak lâzımdır. Büyük cihâdı yaptık.küçük cihâd kalmıştı. Bu emire ihtiyâr olarak uymak isteriz." buyurdu Şemseddin Sivasi hz leri pâdişâh 3. Mehmed tarafından gönderilen bir kadırga ile Ayasofyaya yerleşdi. Sultan onu Sinan Paşa köşküne dâvet eddi. pâdişâh, Şemseddîn Sivâsî'ye; sizi sefere dâvet eden kapıcıbaşımız sizi sefere hazır bulmuş. bu işin sonunu bilirsiniz. bizi müjde ile sevindirmenizi isteriz." dedi. Şemseddîn Sivasî; "Hadîs-i şerîfte; "Amellerin en fazîletlisi, müminleri sevindirmektir." buyurdu. Eğri Zaferi kazanılacak Düşman yenik ve perişân olacaktır. müjdesini verdi. Şemseddîn Sivâsî hz leri eğri zaferini pâdişâh, 3. Mehmed e müjdeleyince ona samur kürkünü giydirildi. iki yüz altın sikke, ihsân edildi Şeyh hazretleri; "Allahü teâlânın emriyle her geleni Allahü teâlâdan bilip, hediyeleri ve ihsânları kabûl etti pâdişâh ve orduyla Eğri Kalesine ulaşıldı Kale fethedilip, harab yerler tâmir edildi düşman kale yakınındaydı Küffârın sayısı çoktu yedi yüz bin kişiydi İslâm ordusu küffâr ordusuyla karşılaştı. İslâm ordusunda bozgun başgösterdi. Pâdişâh 3. Mehmed Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır dök. Ayaklarımıza kuvvet ver, bizi kâfire muzaffer kıl." meâlinde Bakara sûresini okudu. Ancak Hazîne ve cephâne düşmana geçmişdi. her şeyin bittiğini zanneden pâdişâh, Sivâsî hazretlerine Söylediklerinin tersi oldu." deyince, Sivâsî; söylediklerim doğrudur. Kafirin hezîmetine yarım saat kalmıştır. kuvvet sâhibi ortaya çıkmak üzeredir. Bu fethin başlangıcıdır. diye cevap verdi. 3. Mehmet döneminde eğri kalesinin fethini Şemseddîn Sivâsî hazretleri müjdelemişti savaş kaybedilmek üzere İken Sivâsî hazretlerinin târif ettiği bir zât ortaya çıktı. şeyh,pâdişâha çıkarak; "Fetih vaktini müjdeledi. Ortaya çıkan zât, dağılan orduya "Ey müminler! Nerede İslâm ve Peygamberimizin gayreti? Nerede cömertler cömerdi sultan gayreti?" diye nida edip; "Şehid olmak, dîni yüceltmek isteyen yanıma gelsin!" buyurdu. birkaç bin kişi düşmana hücûm ettiler düşman neye uğradığını şaşırdı osnanlı düşmanı bozguna uğratıp, zafer kazandı o zâtın kim olduğu Şemseddîn Sivâsî'ye sorulunca, Hızır aleyhisselâm olduğunu haber verdi. Şeyh Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri eğri zaferini müjdelemek için pâdişâh 3. Mehmete gelir Pâdişâh "Buyur ey gönül sultânı." der Şemseddîn Sivâsî hz leri "Vâdini yerine getiren, kuluna yardım eden ve kâfiri hezîmete uğratan Allah'a hamd olsun diyerek dua eder ve sultana şu nasîhati eder pâdişâhım üstâdım. Hakk sözü söylerim Allah halîfesinin niyeti rızâ kazanmaktır dayanıp güvendiği, Allah olmalıdır asker çokluğuna değil kudret sâhibi Allaha tevekkül gerekir. Âyet-i kerîme düşmana güç yettiği kadar, kuvvet ve cihâd için atlar hazırlayın." (Enfâl sûresi: 60) ve îmân edenler! Düşmana karşı cihâda hazır olun birlik hâlinde savaşa çıkın toptan seferber olun." (Nisâ sûresi: 71) savaşta Allahü teâlâya tevekkül gerekir. Allahü teâlâya güvenmeyip asker ve cephâneye güvenilir ise sonu hezîmet ve yenilgidir Hakk'a tevekkülle zafer mukadder olur. hüznü gideren Allah'a hamd olsun Şeyh Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri eğri zaferi kazanılınca sultan 3. Mehmede pâdişâhım! Bilesin ki, deden Fâtih Han, İstanbul'un fethinde Akşemseddîn'in duâsının bereketiyle müyesser oldu. Akşemseddîn hazretleri; pâdişâhım! fethin şükrü olarak nice câmi, mescid, medrese ve hamamlar inşâsı gerekir." buyurmuştu. Sultan Mehmed nice hayır ve hasenât yapmıştı sizin de isminiz Sultan Mehmed, duâcınızın ismi Şemseddîn'dir. Bu güzel fethin şükrü olarak halk ve fukarâ üzerinden sıkıntıyı kaldırıp, İslâm askerine ihsânda bulunup, her makâma dindar, adil kimseler tâyin etmeniz gerekir." buyurdu. nasîhatları can kulağıyla dinleyen pâdişâh Üçüncü Mehmed şu cevâbı verdi: "Bin can ile kabûl ettim ve nasîhatinize riâyet edeceğim." Pâdişâh 3. Mehmet hocası Şemseddîn-i Sivâsîden İstanbul'da kalmasını ricâ ettiyse de kabûl ettiremedi. Sivasî ihtiyârlığınıda, seferlerinden zayıf düşmüştü son anlarını yaşadığını anladığından, rûhunu âilesi ve sevenlerinin yanında teslim etmek istedi Sivas'a döndü. amcazâdesi ve dâmâdı olan Receb Efendiye vazifesini bıraktı Sivâsî hz leri vefâtında talebelerini çağırdı. Allahü teâlânın zikri ile meşgûl oldu ve son duâsını edip, rûhunu teslim etti. HAMDOLSUN İSLAM ASKERİ Sultan 1. Mahmûd un vezîr-i âzamı Yeğen Mehmed Paşa, 1737 de Nemçe Avusturya seferiyle görevlendirildi. Aksaray da kızının evini Mehmed Emîn Tokâdî hz lerine tahsis eddi Emîn Tokâdî teşrif etti. Burada ikâmetinde Yeğen Mehmed Paşa sık sık onun , sohbetinde bulunurdu. pâdişâhın huzûrunda gibi hürmet gösterirdi. Mehmed Efendi, ona latîfe Ederdi o dâimâ edeble huzûrunda dururdu. Yeğen Paşa, çıkacağı Avusturya seferi için duâ istedi. Mehmed Emîn Efendi, gözyaşıyla zafer için duâ etti. Yeğen Paşa, Mehmed Emîn Efendinin, tahsis ettiği evde ikâmetini arzuluyordu. Sefer için tekrar ziyâretine geldi. Emîn Efendi, evine döneceğini söyledi. Yeğen Paşa üzülüp, tahsis ettiği bu evde kalmasını ve duâ etmesini, böylece zafere kavuşacağını ümid ettiğini söyledi. Sultan 1. Mahmûd un vezîr-i âzamı yeğen mehmet paşa amca ve hocası Mehmed Emîn Tokâdî hz lerine kızının evini tahsis etmişti avusturya seferine çıktığında dua istiyor tahsis ettiği evden ayrılmamasını arzuluyor aksi halde vazifesinden istifâ edip, seferden vazgeçeceğini söylüyordu Mehmed Efendi, Vezîr-i âzam Yeğen Paşayı bağrına bastı. ağlayarak zafer için duâ etti. Fâtiha-i şerîfe okudu. Mehmed Paşaya; "Bizi eve dâvet edmeni kim tavsiye etti?" dedi. O da; "İş çokluğundan hatırıma böyle bir şey gelmemişti. Fakat İstanbul vâlis Beşîr Ağa birâderiniz hatırlattı." dedi. Yeğen Paşa, çok sevdiği hocası Emîn Efendinin duâsını alarak, Avusturya seferine çıktı Osmanlı Vezîr-i âzam Yeğen Mehmed Paşa komutasında Avusturya seferine çıktı, Mehmed Emîn Efendi, orduya ve zafere duâlar etti. Allahına yalvardı. Bu hâl yirmi gün sürdü. rahatsızlandı. Talebesi Seyyid Yahyâdan ilâçlat istedi, talebelerinden Kafesdâr Abdülbâkî Efendiye gittiğinde talebesi, Mehmed Emîn Efendiyi neşeli görünce bana; "Hamdolsun İslâm askeri mansur ve muzaffer olmuştur. İnşâallah birkaç güne fütûhât haberi gelir!" dedi. dostlara ziyâfet ve sadakalar verdi. Dört gün sonra Tatarlar, Ada kalesinin İslâm ordusu tarafından fethedildiği haberini getirdiler. İslâm askeri İstanbul'a geldi. gazâ tebrik edildi. Sultan 1. Mahmûd un vezîr-i âzamı Yeğen Mehmed Paşa, hocası Mehmed Emîn Efendiyi ziyârete geldi, ağlayarak mübârek ayaklarına kapandı. Paşa, Efendisine seferi anlattı. iki atlas kese altını, seferde fakir lere adamıştı fakirlere dağıtmalarını ricâ etti. Emîn Efendi adağını övdü kendisinin dağıtmasının daha kolay olacağını söyledi. "Haftada iki gün tebdîl-i kıyâfetle çık. cebini doldur. Yedikuleden başla. Orada çok fakir evi vardır. Kim çıkarsa elindekini ver. Ve İnşâallah iki haftada dağıtırsın. Şimdi biz versek,Geç verilir. Çok versek halk alışır. Hep umar. Bu bize yakışmaz" buyurarak, keseleri zorla Paşaya vermişdir SULTAN AHMED VE MEHMED TOKADİ Cennetmekân Üçüncü Ahmedin vefâtında ulemadan biri şöyle bir rüyâ görür Geniş sahrada orduyu hümâyûn kurulmuştur Bir tepede sultan çadırı çadırda ise büyük bir kalabalık vardır Kalabalıktan biri kumandan kimdir?" diye sordu Âhir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâmdır." dedi. Cehennem'e götürülecekler büyük çadıra götürülüyor, şefâat edilirse Cehennem'den kurtuluyordu. Peygamber efendimiz nerede bulunuyor?" diye sorulduğunda; "Tepedeki büyük çadırda" dediler kapıya varıldığında, Emîn Tokâdî hazretleri çadırın kapısında Şefâat istiyenleri çadıra götürüp, getiriyor du. Biz bu zâtı anlayamamışız diye çok üzüldüm. elleri bağlı birini çadıra getirdiler "Bu Sultan 3. Ahmed'dir deyip Tokâdî hazretlerine teslim ettiler. O da çadıra girdu Peygamber efendimiz ona iltifât buyurdu. Çadırdan çıktıklarında Emîn Tokâdî hazretleri; "Şefâat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı. Cennetmekân Üçüncü Ahmedin vefâtında ulemadan biri şöyle bir rüyâ görür kıyamet günü peygamberimizin çadırı önünde sultanlara layık bir at duruyordu. Mehmed Emîn Tokâdî hazret leri ise bu çadıra geleni cennete yolcu ediyordu sultân 3. Ahmetide hürmetle çadırdan çıkarıp, süslü ata bindirip tebriklerle cennete uğurlamıştı. rüyâyı gören Emîn Efendinin talebesi hocası Emîn Efendinin elini öptü Hocayı buyur etti rüyâsını anlatdı Emîn Efendi ağladı. şükredip bana; "Ben hayatta iken ilâhî sırları yayıp hâlimizi teşhire rızâ göstermem. Vefâtımdan sonra anlatmanda mahzûr yoktur." buyurdu. TAYİNİM DERHAL YAPILDI Seyyid Yahyâ Efendi anlatır: "Sultan Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfiinde ilim-irfân sâhibleri sohbet eder çok kıymetli sohbetler olurdu hoş bir sohbette iyi bir kâdı dükkana geldi. Kâdıasker, kâdıya, Ben kâdıasker olduğum müddetçe, sana kadılık vermem!" diyerek yemin etti Dükkandakiler çok üzüldü Emîn Efendi, hakîkati gören gözleriyle, yardım için gelen kâdıya vermek üzere, oyma ustası İbrâhim Halebîden bir duâ istedi. Ve mağdur olan kâdıya verdi. kadı, Emîn Efendiye büyük hürmetle memnûniyeti arzetti. Kâdı Beni görünce değişdi. Feryâdla "Kâtibi çağırın." dedi. Bu kâdı için münâsib bir yer varsa hemen tâyin edelim, çektiğim sıkıntı ve ağırlığı bilmezsin!" dedi.ve tâyini derhal yapıldı." Mehmed Emîn Efendinin yazdırdığı duâlar onun en büyük kerametiydi ondan başkası yazamazdı her ay on beş kuruş geliri vardı. Koynundaki Keseyi çıkarmadan açardı içine para koyulmadığı her ay o keseden üç yüz kuruş sarfeder, fakirlere sadaka dağıtırdı. aslâ kendisine soramaz ve ifşâ etmezdik.. Emîn Efendi, hâl ve şânlarını halktan gizler, talebelerini bu tarz yetiştirirdi. Ömrünün sonlarında arkadaşı merhum Tatar Ahmed Efendi, 1743 de vefât eddi, fetvâ makâmındaki eski şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi, Tatar Ahmedin dergâhına, Mehmed Emîn Efendiyi tâyin ettirdiler. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Kaynak vehbi tülek.com
Osmanlı alimi Mehmed Emîn Efendi, büyük bir kırgınlık ile şeyhülislâma Sultânım ben erbâb değilim dyerek şeyhlik nişânlarını vermek ve bir medreseye müderris olmak istedi özür dileyip dergâhta görev istedi şeyhülislâm kardeşim pîrdaşımızsınız. Ömür sona yaklaştı Mızrak çuvala sığmaz, tevcih pâdişâhındır görevi Kabûl etmemek, ülu'l-emre itâatsizlik deyince; Mehmed Emîn Efendi görevi evde oturmak şartıyla kabûl eddi ağlayarak şeyhülislâmla vedâlaştı tekkeye taşınmayıp evde kaldı Resûlullah efendimizin mihmândârı Eyyûb el-Ensârî hz lerinin türbesinde türbedârlık vazife aldı. Fakat ziyâretçilerin hallerini beğenmeyip, ayrıldı.Bir defâ Kâbe'de bir kerre Mısır'da ve bir kerre de İstanbul'da Fâtih Câmiinde Hızır as ile görüştü Yüzüğünde "Emîn-i sırr-ı Hak ârif Muhammed" yazılıydı. ASIL KAHRAMAN BUNLARDIR Gazi Osman Paşa ve ordusunun yenilmez olduğuna inanan Ruslar, orduyu kuşatarak, açlık ile teslime karar verdiler. Plevne’de Süleyman Paşa ve Mehmed Ali Paşanın irtibatını kesip osmanlıyı yeneceklerine şeref ve namuslarını Osman Paşa’yı esir almakla kurtarabileceklerine inandılar Plevnede kanlı çarpışmalar oldu Hafız Ahmed Paşa ile 53 zabit ve 2235 askerimiz Ruslara esir düştü. 2000 askerimiz şehid oldu Rusların zayiatı da 118 zabit ve 3203 askerdi. Rus generali Gorko, esir alınan Hafız Paşa’yı getirterek elini uzattı sizi bir kahraman tanırım, dedi. Hafız Paşa yerde kanlar içindeki şehidlerimizi göstererek, Asıl kahraman bunlardır, dedi. GAZİ OSMAN PAŞA VE ROMAN PRENS Gazi Osman Paşa esir edilince karargahına götürülüyordu. Romanya Prensi Karol kendisini tebrik etmek istedi Osman Paşa, Karol’e sert sert baktı. Prens elini uzatırken Paşa şiddetle reddetti. Çünkü Romanya asırlarca Osmanlı hakimiyetinde kalan isyan edmişti osman paşa şahin bakışlarını Karol’e dikti Rus başkumandanı Grandük Nikola, Gazi Osman Paşaya yaklaştı. Osman Paşa’nın elini sıkı sıkı tuttuktan sonra:-Plevne’yi müdafaada gösterdiğiniz iktidardan dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa, tarihin en parlak vak’alarındandır, dedi. NE DEDİLER Rusya ile Osmanlı arasında anlaşmak için Avrupa elçileri İstanbul’a gelmişdi. 23 Aralık 1876 da konferansa, Osmanlı hariciyesi Saffet Paşa başkanlık ediyordu.yüzlerce top gümbürdedi Saffet Paşa Atılan toplar, Osmanlıda meşruti idare ve anayasayı müjdeliyor, dedi. Yabancı elçiler, hiçbir ilgi göstermediler.Meşrutiyetin öncüsü Midhat Paşa, heyecanla yabancı elçiler meşrutiyet için ne düşündüklerini sormak istiyordu. Saffet Paşa’ya Ne dediler, Deyince, Saffet Paşa:-Ne diyecekler, çocuk oyuncağı dediler, cevabını verdi. SENİN GİBİ BİR KUMANDANIN KILICI ALINMAZ Plevne kahramanı Osman Paşa, kaleyi büyük kuvvetlerle kuşatan Ruslara esir düşmüştü. Topallayarak merdivenden çıkarken Rus Çarı II. Alexandr onu odada bekliyordu Çar ve Osman Paşa bakıştılar. Herkes çarın huzurunda heyecanlıydı çar. Alexandr Kumandan! Plevne’den nereye gidiyordunuz? Rus askeri sizi muhasara etmişti, dedi.* Osman Paşa:-Biliyorum. Fakat askerinizi yarıp çıkacaktım.-Niçin silahlarınızı teslim etmediniz?Devletim , düşmanı gördüğün zaman silahını terket demedi. Buraya beni kavgaya gönderdi. düşman çok olduğu halde yine harp kazanılır. sizinle olan muharebelerimiz gibi.Bu sözler Rus Çarı’nın hoşuna gitti siz Osmanlı ordusuna şeref veren Hakikatli ve cesur bir adamsınız. üniformanızı, kılıcınızı ve nişanlarınızı taşımak hakkına sahipsiniz. Sizin gibi bir kumandanın kılıcı alınmaz. Rusya’da kılıcınızı taşıyın bir Mareşal gibi kabul olnacaksınız BİZİM SİLAH FABRİKAMIZ YOK İstanbul’daki Ermeni isyanından sonra Sultan II. Abdülhamid’i ziyaret eden Avrup elçileri Sultanı sorguya çekmeye kalkışmışlardı. Elçilerle görüşmeye kalkan Abdülhamid Han, Ermeni meselesinin konuşulmak istendiğini görünce elçileri salona götürdü. Ermeni komitacılarından toplanmış silahları gösterdi efendiler Rus tebeası Ermeniler, tebea-yı şahanem olan Müslüman lara bu silahlarla tecavüz etmişdir. Sonra sefirleri ikinci bir odaya götüren padişah, bir yığın sopayı gösterip ve: tebeam da bu sopalarla kendilerini müdafaa etmişdir. Bu değnekler ormanlarımızdan tedarik edilmiştir.* AVRUPA'DAKI OSMANLI KORKUSU Fransa Kralı I. Fransuva, 1525 te Almanlara esir düşünce, annesi Osmanlıdan yardim ister Kânûnî'nin krala gönderdiği mektup Avrupa devletlerine bakışını çok güzel ifade eder Ocak 1526 tarihli mektup şöyledir: Sen Françe kralı Françesko'sun. Hükümdarların sığındığı kapıma uzattığın tezkereden mâlûmum oldu memleketin düşmanlarca zaptolunup, sen dahi onlara esir bulunmaktasın Kurtulmak için bizden yardım dilemektesin dünyanın sığındığı, padişahlığıma yakışan her halinden haberdar oldum. Yüce selefleri miz, Allah kabirlerini nur içinde tutsun, düşmanı kahretmek ve fetihlere ermek maksadıyla her vakit cihat için kılıç çekme fırsatını kaçırmayıp, ben onların açtığı çığırda harekete geçip, zorlu kaleler ve şehirler feth etmiş bulunmaktayım. gece ve gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanmıştır. "Fransa'da dans icat edildiğinde Padişaha bildirilir. Padişah der ki: "Ben 48 krallığın Imparatoru Sultan Süleyman'ım. memleketinizde, dans namıyla, kadın erkek sarılmak suretiyle, halk önünde seviştiği haber olmuştur. hududumuzda bu rezalete son verilmediği takdirde ordumla bizzat gelip bu rezaleti men ederim Hammer bu mektupla, Fransa da dansın yüz yıl yasak edildiğini belirtir Kanuni Bir mektupla bir bir kralı kurtarır ve bir ülkede ki ahlaksızlığı önlerdi tüm dünya ile savaştı ve galip geldi Selimiye'yi inşa eddi onunki Fas'tan Hindistan'a, Avusturya'dan Yemen'e , ayrı ırktan, ayrı kavimden, ayrı dilden, ayrı dinden milyonlarca insanı kardeşce yaşatan bir ruhtu Çarlık Rusyası Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak için Balkan milletlerine gizli silah dağıtıp, fitne tohumlarıyla halkı ayaklandırmıştır Rus generali Çirmayev'in 1877 de Bulgaristan'dan Çar'a gönderdiği raporda:" Buraya ordular meydana getirdim. askerlerimi ölüme gönderiyorum. Fakat insanları sendeleten bir engel var; Türklerin yaşayan hatıraları! Ölümden korkmuyor hâtıralardan korkuyorlar Türklerin tarihlerini yenmek lazım. Onlarda sihirbaz zekası var. Bir değil, bir kaç istila, onları yıkmaya kâfi gelmeyecektir." diye itirafta bulunur. okullarımızda Kızıl Sultan diye gençlere öğretilen Cennet mekan II. Abdülhamit Han Hz lerinin, dinimize ve kitabımıza küfredenlere amansız mücadelesi Dışişleri bakanlığı arşivinde şu şekilde ifade ediliyor:"Hz Muhammed'in nam-ı kudsiyetlerine tertip olunan oyuna Fransız yazarlardan Marki de Bornier "Muhammet" isimli manzum bir dram yazmıştır Komediyi kabul ettirmiş ve sahnelettirmiş (1890). Piyes, Hz Muhammed ve islamı aşağılamaktadır. Sultan Abdulhamid derhal mudahale eder bütün Fransa da oyunun sahnelenmesini yasaklattırır islam ve Müslüman düşmanı yazar, emeline Fransa'da ulaşamayınca, ingiltere'de ulaşmak ister. Oyunun Londrada hazırlanınca Abdülhamid, devreye girer oyunu bozar 1900'de Paris'te "Muhammed'in Cenneti" isimli piyesin ismi değiştirilmiş, islam karşıtlığı piyesten çıkarılmıştır. 1893'te Roma'da "II. Mehmet isimli piyesle ilgili italyadan Fatih’i, ve islam’ı küçültücü hususların yasaklanacağı garantisi alınmıştır. Markide Bornier,, 1893'te Fransız akademisi'nde hain emelinden vazgeçmemiş Londra'da islamı küçültücü bir oyun sahneye koymaya çalışmış Sultan Abdülhamit ve hariciyemiz bu hain oyuna engel olmuştur ve fransız yazar Bornier hain emeline ulaşamamıştır İKİNCİ BAYEZİD HÂN’IN TUĞLASI Sultan II. Bayezid her sefer dönüşü elbisesine bulaşan tozları toplar bir kavanozda biriktirirdi Hanımı Gülbahar Hâtun, sordu:— Pâdişâhım, hoş görün, tozları niçin biriktirdiğinizi sorabilir miyim? Pâdişah:— Elbette Hâtun, diye karşılık verdi senden gizlim yoktur. Bu tozlardan bir tuğla döktürüp mezarıma koyulmasını vasiyet edeceğim. Çünkü Allah, ayakları Hak yolunda tozlananları cehennemden koruyacağını buyurmaktadır. Hak yolunda küffarla savaşırken üstümüze bulaşan tozları topluyoruz. Vasiyetimdir öldüğümde tozları kabrime koysunlar.Sultan II. Bayezid, biriktirdiği tozlardan tuğla yaptırdı. Ve, vasiyetinde, öldüğünde kabrine konuldu. EY CESUR YENİÇERİ BU TARAFA YETİŞ Fatih'in torunu Sultan Selim zamanında* Bizans soyluları Bisans’ı ihya sevdasına düşmüştü Yavuz öfkelenmiş Bizans halkının müslüman olmalarını veya Istanbul'u terkini emretmişti. Bu emirle sıkıntıya düşen devlet ricali Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi'ye müracat etmişdi. Zembilli Yavuz'a dedesi Fatih'in bunlara eman verdiğini bu uygulamanın uygun olmayacağını fetva verdi.Bu hadise Yavuz adalet timsaliydi hukuku üstün tutar ve korurdu ve rum halkına sonuna kadar inanç özgürlüğü tanıdı Sultan Süleyman Devleti ihtişamın zirvesine çıkaran cihangir bir Padişahtır son seferi zigetvarda şehit düşmüştür şehadetten önce Şeyhülislâm Ebussud Efendi'yi çağırmış bir çekmece vererek bu çekmece ile defnedilmek istemiştir Kanûninin vefatında alimler islâm'da eşya ile gömülmek caiz değildir demişlerdir çekmece açıldığımda Kanunî'nin idareyi devraldığı andan vefatına kadar verdiği kararlar ve Şeyhülislâm fetvaları bu çekmecede durmaktadır Ebussud Efendi gözyaşlarını tutamaz ve " Ah Süleyman, kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız?"demiştir. adâlet ve mülkün temelsilcisi osmanlıda ahâli mes'ud ve bahtiyar olmuştur Tarih şahittir…Osmanlı gerileme döneminde dahi adaletin koruyucusudur 1758 de Rus ve Avusturya baskısındaki Prusyalılar, müslümanları adaletin koruyucusu olarak görüyorlardı müslümanları imdada çağıran ibret dolu şu şiiri 1761 de Imparator II. Frederic yazmıştır ve Osmanlı medeniyetini göz önüne sermektedir:" Baskı altında olanların dostu, mazlumun kırbacı, Şark'ın zafere aşina çocuklarına Ey cesur yeniçeri yetiş zaferinle yakala düşmanı Kazan harp meydanında zaferi zaferlerin düşmana korku sarıyor Çekiyor kötülüklerinin cezasını Zaferinle zilletimiz sona eriyor Talihin cesaretini mukafatlandırsın Hilal, Tuna'yı hakimiyet altına alsın Yetiş, yetiş korkusuz elinle Avrupa'nın günahları Asyanın faziletine kurban OSMANLI'NIN AHLAKI VE HOLLANDA Osmanlı medeniyetini, tekke-medrese kışla üzerine kurup doğruluk ve adaleti cihana ışık saçmıştır, Hollandada oylar eşit çıkınca, oda reisi "Içinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sormuş ve onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy kabul edilip karara varılmıştır. Türklerle alışveriş eden Avrupa'da itibar ve güven kazandırırdı imtiyazlı konuma gelirdi Osmanlı ticaret ve her alanda dürüst ve ahlaklıydı Yabancı bir tacir Osmanlıdan kumaş almak istedi mal sahibinin bir top kumaş ayırdığını görüp sebebini sormasıyla Osmanlı esnafı " Onu veremem, kusurludur" cevabını verir. Yabancı tacirin önemli değil" demesine rağmen Osmanlı o kumaşı vermemekte direterek: " Ben malımın kusurunu söyledim, Fakat siz onu memleketinizde satarken, alıcı bilmeyecekdir. müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım Osmanlı'nın gurur ve şerefi rencide olacak, bizi hilekâr sanacaklardır. Onun için bu kumaşı asla veremem…" diyerek kumaşı satmaz XVIII. asrın sonlarında Türklerle çeyrek asır yaşayan d.'Ohsson, şöyle der: "Osmanlılar, kur'âna doğruluk, ahlâk ve namusa çok bağlıdır münasebetleri , iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkeler gibi yazılı anlaşmaya luzum görmezler. İyi niyet ve söz, herşeyi halleder. Osmanlaılar, sözünün esiridir tutumları, yalnız dindaşlarına değil Hangi dinden olursa olsun, yabancılara karşı böyle hareket ederler. Söz tutmada, müslim ve gayri müslimin hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru her kazancı, ahlaksız ve dine aykırı görürler. Gayri meşru servetin, dünyada ve öteki dünyada da insanı bedbaht edeceğine inanırlar." Osmanlı'nın son dönenmi 1850 de Istanbul'da uzun yllar kalan batılı bir tarihçi Ubicini'nin şehirdeki değişik milletlerin karakterini hatıralarında: Ermeniye istediği paranın yarısını, Ruma üçte bir, Yahudiye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanın istediği fiattan emin olunuz ve istediğini veriniz" diye yazar.1717- 1718 de Istanbul'da Ingiliz elçiliği yapan Montagu'nun hanımı Lady Montagu'nun, Osmanlı ticaret ahlâkını şöyle anlatır "İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla övünürler. Osmanlı'da ise yalancının alnına kızgın demir basılırdı. Bu kanun bizde uygulanırsa güzel yüzlüler bozulur, kibar kişiler kaşlarına inen perukla dolaşmaya mecbur kalır ibret olur diye yazar. Türkiye'deki ticaret ahlakını esnaf diyoloğunu düşünürsek Osmanlı torunu olmakla ve 600 yıllık Osmanlı tarihiyle övünebiliriz Osmanlı'da ki ticaret ile günümüzde ki ticareti karşılaştırırsak kutsal değerlerimizin kaybolduğunu Görebiliriz KANUNİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ Halk içinde mûteber bir nesme yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.Saltanat dediklari bir cihan kavgasıdır.Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi.Batılıların üzengisini öpmek için yarıştıkları, 30 Eylül 1520 de 27 yaşında Osmanlı tahtına çıkan Muhteşem Süleyman vefat tarihi 9 Eylül 1566'ya kadar 45 yıl 3 ay 7 günlük saltanatında tam 10 yıl 3 ay 5 gününü 2745 gün at sırtında i'la-yı kelimetullah adına ömrünü seferlerde geçirmiştir. Sultan Süleyman hükümdarlığında, devlet 15 milyon kilometre kareye yayılmış 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan Osmanlı Devleti'ni dünyanın en büyük gücü olmuştur Kanûnî devrinde Osmanlı zenginleşmiş Kırk altı yıl İslamiyet diyardan diyara yayılmıştır Kanuni Han 'ın islamdan başka düşüncesi olmamış bunu halazadesi, Gâzi Bâli Beye yazdığı mektupta çok güzel ifade etmişdir. Yâdiğarım ve muhterem Berhudar olasın, yüzün ak olsun. Bizden tuğ arzu eylemişsin. zamanı değildir. Sana Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in fetih tuğunu verdik. Bu ihsân üzerine iyilik olmaz. şükrünü bilip, yerine getir bey olmak iki kefeli terâzidir. Bir kefesi Cennet bir kefesi Cehennem'dir. Bir an adaletle hükmetmek, yetmiş yıllık ibâdetten efdaldir. Âhireti hatırdan çıkarma Serasker olduğun yerde zulüm ve düşmanlıktan sakınasın. Âhirette yakana yapışırım. "vilayetleri kılıcımla fetheyledim." Demiyesin. Memleket, Allahü teâlâ hz lerinindir. Sakın nefsine gurur getirmeyesin mal ve erzâkını islam askerlerine dağıtasın. İslâm askerini ihtiyar baba, kardeş ve gençleri bilesin. Babalara hürmet oğullara şevkat gösteresin. 1526 da kazandığı Mohaç zaferinde Macarları yokeden Semendire Sancak Beyi Gazi bali Bey, Mohaçtan yıllar sonra sancak alametinin yükseltmek ister bunu sultan süleymandan rica eder Terfi nin yaş, ve hizmetle olduğunu bilen Kânûnî, Gâzi Bâli Beye şu ibretlik cevabı verir Yâdiğarım ve muhterem Berhudar ol yüzün ak olsun. Nimeti bol ver. hazinen tükenirse sana göndermekten aczim yoktur. Halkı rencideden kaçın halkımıza küffar imrensin muhabbeti bize olsun kimsenin evvelki haline itimat etme Çok kimseler elinde fırsat olmadığı zaman zâhidlik ve iyilik gösterip, eline fırsat geçtiğinde Firavun ve Nemrut olur. O kimseleri göre evvelki hâli son hâle uygunsa hizmetinde kullan Gâzi Bâli Bey atın yürüğünü, kılıcın keskinini ve bahadırı sakla Allahü teâlâ yolunu açık ve kılıcını keskin eyleye seni küffâra muzaffer eyleye Sultan Süleyman'ın ibretli cevabını bütün Devlet Başkanları ibretle okumalıdır büyük bir karekter ve kişilik sahibi Sultan Süleymana dönemine büyüklüğünden dolayı " Türk Asrı" Süleyman Asrı" denir ."Capitol" Amerika meclis binasıdır. ilk Cumhurbaşkanı Washington tarafından inşa ettirilmiştir Binayı yenilemek amacıyla 1945 te Temsilciler Meclisine, ünlü kanun yapıcıların portrelerinin koyulması kararlaştırmıştır. tarihin büyük kanun yapıcılarından 23'ü tesbit edilmiştir mermer plakalar üzerine işlenen kabartma portrelerde biri de, Kanunî Sultan Süleyman'a aittir. Osmanlı padişahı, dünyanın en büyük kanun yapıcılarındandır Portre, heykeltraş Joseph Kiselewski tarfından yapılmıştır. YUNAN SUBAYININ İNTİKAMI Yunan askerleri Bursa’ya girince başlarında Venizelos’un oğlu Sofokles vardır tarih 600 sene öncesinin intikamını alır gibi bursa şehrini Tutsak alırlar Sofokles bir manga askerle Osman Gazi’nin türbesine gider kapıya saldırıp kırarlar venizelosun oğlu sofokles türbeye girerler.askerler tüfeklerini mübarek türbeye doğrultur Osman Gazi nin sandukası öylesine haşmetlidir ki irkilirler. Hain Sofokles sandukayı tekmeler Koca Osman Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim...diyerek kılıcıyla dolaşır sanki zafer kazanmış gibi bir ayağını sandukaya koyarak utanmadan Fotoğrafcısına seslenir:“ Çek bakalım bir Bursa hatırası...Sofokles fotoğrafa şu satırları yazar Ordularımız Bursa’ya hakimdir Osmanlı kurucusu Osman ayağımın altındadır. Bizans’ın intikamını aldım.sıra Osman Gazi’dedir., o mezarından kalkamasada Bizansa soktuğu kılıç sandukasının tekmelenmesiyle, yeni bir dirilişin kıvılcımını oluşturur ŞEYH EDEBALİ’NİN NASİHATLERİ Ey Oğul Yükün ağır, işin çetin. Allah yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yolunu yararlı etsin, Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin, Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. “Ey Oğul!Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen savulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey Sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisizlik ve kılıç tıpkı ham armut gibidir. Millete sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten ve, diri tutan irfandır. Oğul Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmiş gizlilikler senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bilki bereket, büyüklerle beraberdir. inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme bildir, deme Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye yani cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!.. Unutma yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli korkusuz, kahraman derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. atalarımız devletlerini oğul ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun için yaşayamadılar, yaşatamadılar. İnsan bir kere oturdu mu, kalkamaz. kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca gayri iflah etmez. Dost, düşman olur, düşman, canavar kesilir... Kişinin gücü günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Savaşı sevmem. Fakat bu yaşatmak için olmalıdır. kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az! Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz, Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağı bilebilsin Sevgi davanın esası olmalıdır. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez, Osman! Geçmişini iyi bil ki, nereye gideceğini unutmayasın...Osman Osman Gazi nin oğlu Orhan Gazi’ye nasihatleri Her işin başında emirlere dikkat ve riayet et, ihtimam göster. Devlet’in kuvvet ve kudreti dinle mümkündür. İslâma ihtimam ve riâyet olmayanı bozuk fikir ve mezheplere meyledeni büyük günahdan kaçınmayanı devlette çalıştırma. Zira Allah’tan korkmayan kulundan da korkmaz. Büyük günah sahiplerinin sadâkati olsaydı, ümmeti ve peygamberine olur islâma uyar ve din dışına çıkmazdı. Bütün işlerinde Hakkı ve adaleti gözet başka pâdişahların idaresinde bulunanlar, senin idarene saâdet ve mutluluğuna gıptayla senin idarene girmenin yollarını arasınlar. Zulümden ve istibdattan çekin, zulm ve istibdada teşvik edenleri yanından uzaklaştır. bunlar devletin zevalini istiyenlerdir Daima cihatla ülkeyi genişlet. Uzun müddet harp etmeyen askerin şecaâti yiğitlik ve cesareti kaybolur, idareci ve kumandanların görüş ve tedbirleri zayıflar. muharebe tecrübesi olmayanların tedbirleri noksan olacağından mağlubiyete sebep olurlar. Devlete sadâkatle ömür geçirenleri gözet. Vefatlarından sonra çoluk cocuklarını himaye et, mallarını koru. Askere ve askerde olanların ailelerine yardımı eksik etme. Böyle yaparsan gönüllerini kazanmış olursun Alimlere ve faziletlilere iyilik ve ikrâmı ziyâde eyle. Bir yerde âlim, sanatkar veya kemâl ehli birini işitirsen davet et, iyiliklerde bulun. saltanatında âlimler çoğalırsa islâm hakiki temsilcileri vasıtasıyla nizam bulursun. Sakın mal ve asker çokluğuna mağrur olma. Islâm âlimlerine uzak kalma. Benden ibret al bu diyâra zayıf gelmişken, haddimiz olmayarak, Allah’ın sayısız nimetlerine nâil oldum. benim yolumda gidip islâma ve idarendekilere mürüvvet eyle ÇEŞME FACİASI 1768’de ki Osmanlı-Rus Savaşında Rus donanması İngiliz Amirali ile Ege Denizinde harekâta girişmişti. 18 parçalık Rus Donanması Otuz parçalık Osmanlı Donanmasına Çeşmede hücûm etti. Ruslar, Osmanlı gemisini ateşe verdi kendi gemileri ateş aldı ve Rus kalyonu havaya uçtu Cafer Beyin filosu Çeşmeye girdi Cezâyirli Hasan Bey tehliketi Kapdân-ı deryâya söylemiş, fakat iknâ edememiştir. 6 Temmuz 1770 de Ruslar Çeşmede Osmanlı gemilerini topa tuttu, İngiliz ateş gemileri limana girdi. Osmanlı donanması mahv oldu. ateşten kurtulan gemiler, Rusların eline geçti. Kaptân-ı Deryâ Hüsâmeddîn Paşa, görevinden azledildi. Cezâyirli Hasan Paşanın gemisi havaya uçtu kendisi kurtuldu. Çeşme Savaşında Limniyi kuşatan Orlov, Cezâyirli Hasan Paşaya yenilerek çekilmek zorunda kaldı DÜNYANIN EN DÜRÜST MİLLETİ Ecdâdımız Osmanlı bütün milletlerden medenîydi. Avrupalı bir yazar içinde para dolu bur torba ile beyoğluna gidiyordu paraları rıhtıma dağıldı onun yardımına koştular paralarını torbasına doldurdular. Paranın sahibi endişeliydi. Paranın çalınacağından korkmaktaydı. Ancak denize düşen paralar dahi kendisine teslim edildi adam büyük bir iyilikte bulundunuz. soğukta denize dalıp paralarımı çıkardınız. zahmetiniz karşılıksız kalmamalı. borcumu ödemem lâzım, dedi Ancak Bize borcun yoktur, vazifemizi yaptık. kim olsa, yapardı.Adam iyilik karşılıksız yapılır mı diyince Neden olmasın? İnsanlık yardımı gerektirir. ne yaptık ki?.. dediler Adam defalarca teşekkür eddi ve şunları düşündü Acaba halkın en fakir tabakasındaki incelik ve zarafet yalnız Türkler’e mi mahsustu? bu ulvî karakterler onlara şeref verirdi. ahlâk bakımından Türk siyâseti ve medenîyeti bütün cihana örnek olacaktı HACI BAYRAM-I VELİ’NİN SULTAN MURAD’A NASİHATİ Tebean içinde herkesin yerini tanı, ileri gelenlere ikrâmda bulun. İlim sâhiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Hiç kimseyi küçümseme ve hafife alma. İnsanlığında kusûr etme, sırrını hiç kimseye açma, iyice yakınlık peydâ etmedikçe, kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. bir toplantı akdedilir veya insanlarla aranızda bâzı meseleler görüşülürse, onlara hemen muhâlefet etme. Sana bir şey sorulursa, herkesin bildiği şekilde cevap ver. Sonra görüş ve delillerini söyle. Seni dinleyen halk, hem senin değerini, hem de başka türlü düşünenlerin değerini tanımış olur Sana bu görüş kimindir diye sorarlarsa, fakîhlerin de. Onlar, cevâbı benimserler ve sürekli yaparlarsa, kadrini daha iyi bilir ve mevkiine hürmet ederler Seni ziyârete gelenlere ilim öğret, faydalansınlar. Herkes, öğrettiğini belleyip tatbik etsin. umûmî şeyleri öğret, ince meseleleri açma. güven ver, ahbablık kur. Zîrâ dostluk, ilme devâmı sağlar. Bâzan yemek ikrâm et. İhtiyaçları temin et. değer ve îtibârları iyi tanı ve kusur görme. Halka yumuşak muâmele et, müsâmaha göster. bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran." Kaynak islam ansiklopedisi android programı RESULULLAH'TAN HİKAYELER ATEŞTEN BİR ÇUKUR İbni Abbas ra anlatıyor:* Ebu Cehil Peygamber aleyhisselamın "namazını kastederek Muhammed, sizin karşınızda yüzünü toprağa sürüyor mu? diye sordu. Kendisine «Evet» denince Lat ile Uzza'ya yeminle onun boynunu ayaklarım altında ezeceğim, dedi. Peygamber as namaz kılarken onun yanına geldi. Ebu Cehil önündeki bir şeyden korkunca ne oluyor, ey Ebu Cehil? diye soruldu. Cehil:*— Benimle Muhammed arasında ateşten bir çukur, korku ve kanatlar var, dedi. Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:* o bana yaklaşsaydı, melekler onu paramparça edeceklerdi.. .*Allahü Teala «Muhakkak ki, insan taşkınlık gösterir Asla boyun eğme!» (Alak Suresi) ayetine kadar olan ayetleri inzal buyurdu.* Ibni Abbas ra anlatıyor :*Allah'ın Rasulü namaz kılmaktaydı. Ebu Cehil — Ben sana bunu yasaklamamış mıydım? dedi. Peygamber as kendisine ağır söyledi Ebu Cehil:*—'burada ailemden kalabalık bir aile yoktur, dedi. Allahü Teala «O, ailesini çağırsın, biz de zebanileri çağırırız...» (Alak Suresi) ayetlerini buyurdu.*Allah'a yeminle Cehil ailesini çağırsaydı, Allah'ın zebanileri onu helak edecekdi.* CEHENNEMDE BİRAZ SU Ebu Leheb ölünce kendisini çok kötü bir vaziyette gördü kendisine:* — Ne ile karşılaştın? diye soruldu. Ebu Leheb:*— Sizden ayrıldıktan sonra iyilik ile karşılaşmadım. Ancak Suveybe Peygamber as ı emziren kadın ı azad ettiğimden cehennemde biraz su içirdiler, dedi.* EBÜ LEHEB'İN ATEŞİ İbni Abbas ra anlatıyor:*En yakınına onlardan ihlas sahibi topluluğu dine davet et akibeti bildir.» (Şura Suresi) nazil olunca, Peygamber as Safa'ya çıktı ve:*Allah'ın Resulü şu dağın dibinden bir at çıkacak desem tasdik eder misiniz? diye sordu, insanlar Senin yalan söylediğine rastlamış değiliz, diye karşılıkta bulundular.* Peygamber as şiddetli bir azabı size haber veriyorum, dedi Ebu Leheb:* — Kuruyup helak olaydın, yuh sana!.. Bunun için mi bizi topladın? dedi Peygamber as kalkınca Ebu Leheb'in iki eli kurusun. Ve yuh olsun, kuruyup helak olsun. malı ve kazandığı bir şeyi kendisinden defedemeyecek O, alevi şiddetli ateşte yanacak Odun taşıyan karısı da boynunda bükülmüş ip olduğu halde mealli Tebbet Suresi nazil oldu.* DENİZDE BİR ŞEHİD Ümmü Haram ra anlatıyor:* Peygamber as bir gün kuşluk uykusuna yattı. Uyandığında, gülüyordu.— Babam, anam sana feda olsun, ey Allah'ın Resulü, niçin gülüyorsun, diye sordum.* Peygamber as Rüyamda ümmetimden cihad eden bir kavmin, melikler tahtında rahat oturdukları gibi, denizde vasıtaya bindiklerini gördüm, diye cevap verdi.*— Allah'a dua et de, beni o kimselerden kılsın! dedim.*Resulullah sen onlardansın, buyurdu. Sonra yine uyudu. Ümmü Haram ra ile Ubade bin Samit ra evlendi denizde harbettiler. Ümmü Haram a bir katır getirildi ve katır onu düşürdü ve Ummü Haram ra şehide oldu. Şehide olduğu yer Kıbrıs'tır ve Peygamber as halası olduğundan «Hala Sultan» diye anılmaktadır. AMEL NİYETE GÖREDİR Ümmü Kays ra Mekke'nin güzel ve varlıklı kadınlarındandı. Bir adam evlenmek teklif etti. Ummü Kays Medine'ye hicret etmek şartı ile kabul etti. Ummü Kays ra Muhacirlerle, Allah ve Resulünün rızası için Medine'ye hicret eddi evlendiği adam hicretini Allah ve Resul rızası için yapmış gibi gösteriyordu. Peygamber as buyurdu:* Ameller niyetlere göredir. Kişiye niyetinin karşılığı verilir. Kimin hicreti Allah ve Resulü için ise, hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de bir dünyalık, veya evleneceği bir kadın için ise hicreti o kadınadır.* DEVENİN AĞLAMASI Allah'ın Resulü, Ensarın bahçesine girmişti. bir deveye rastladı. Deve Peygamber as mı görünce, inledi ve gözlerinden yaşlar aktı Resulullah devenin ensesini, yahut okşadı, deve sustu.*Allah'ın Resulü:* devenin sahibi Allah'ın sana mülk olarak verdiği bu hayvan için Allah'tan korkmuyor musun bu hayvan, senin kendisini aç bıraktığını çok yorduğunu söyleyerek şikayetçi oldu, buyurdu.* KALBİNİ YARDIN MI? Üsame bin Zeyd ra anlatıyor::* Resulullah aleyhisselam bir seriyye bazı kabileler gönderdi. Onlar bizden kaçtılar. birisini yakalayınca, «La ilahe illallah = Allah'tan başka ilah yoktur» deyiverdi. kendisini öldüresiye dövdük. Allah'ın Resulü:*Kıyamet de,bu tevhid karşılığında sana kim yardımcı olacak? dedi. Ey Allah'ın Resulü, adam bunu silahtan korktuğu için söyledi, dedim.* Peygamber as Kalbini mi yardın ki, bilesin?! Kıyamet de «La ilahe illallah»'ın karşısında kim senin yardımcın olacak? buyurdu. o kadar tekrar etti ki, müslümanlığa o günden evvel girmemiş olmayı arzu ettim.* GANİMET BU ÜMMET İÇİNDİR Peygamber as savaşa giderken kavmine dedi ki; Bir kadınla nikahlanıp zifafa girmeyen Bir bina inşa edip tavanlarını tamamlamayan gebe develer alıp, doğumlarını bekleyen harbe gelmesin...» buyurmuştur Peygamber as fethetdiği şehre yaklaştı.*Güneşe hitabederek:* Sen memursun, ben de dedi ve Allah'ım, güneşin durdurt, diye niyazda bulundu. Allahü Teala fethi müyesser kılıncaya kadar güneşi tuttu. ganimetler toplandı Ganimeti yemek için ateş kaçındı.* Peygamber as hıyanet var, her kabile biat etsin! dedi. üç el Peygamberin eline yapıştı.*Peygamber:*Hıyanet sizde, dedi. bunlar Peygambere inek başı kadar bir parça altın çıkardılar, Ateş bunu yedi.»*peygamber as bizden önce kimseye ganimet helal değildi. Allahü Teala za'fımızı ve aczimizi gördüğü için ganimeti helal kıldı.* Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Hayberde Peygamber as ile beraber harbe çıktık. ganimet elde etmedik. Allah'ın Resulü, Kura Vadisine yöneldi. Kendisine Mid'am isminde bir zenci köle hediye edilmişti. köle, Peygamber as ın hayvanını hazırlarken ok isa-betiyle öldü. «Cenneti mübarek olsun!» dediler.*Allah'ın Resulü Asla, dedi. Hayatımı kudreti ile tutan zata yemin ederim ki, Hayberde ganimetler paylaştırılmadan önce, gizlice aldığı örtü, ateş olarak üstünde yanıp parlayacaktır, buyurdu.*Müslümanlar bunu işitince, Peygamber as a iki nalın kayısı getirdi ateşten ibarettir, bende kaldığı takdirde kıyamette beni yakan ateş olurlar, dediler Peygamber as Kabe'de namazdayken Ebu Cehil ve arkadaşları devenin rahim zarını secdede iken Hz Muhammed'in omuzlarına koydular*müşrikler güldüler. Peygamber as secdeden kalkmıyordu. küçük bir kızcağız olan Hz Fatıma pisliği Resulullahın üzerinden attı. eşkiyalara sövüp saydı. Peygamber as namazını tamamlayınca yüksek sesle müşriklere beddua etti. Allah'ın Resulü beddua ettiği ve, dua ettiği vakit üç kez tekrar ederdi.*Peygamber as üç defa:*Allah'ım, Kureyş'in hakkından gel! diye beddua etti. Ebu Cehil ile arkadaşları gülmeyi bırakı sus - pus oldular.*Peygamber as Allah'ım, Ebu Cehil Utbe Şeybe Umeyye Ebi Muayt'ın hakkından gel diye beddua etti. Resulün beddua ederken isimlerini saydığı şahıslar Bedirde öldürüldü Kalib-i Bedir kuyusuna atıldılar İŞKENCE ETSELER BİLE Hazreti Aişe ra Allah'ın Resulü, Uhud gününden şiddetli bir gün geçirdin mi? diye sordu. Peygamber as Kavmimin işkencelerine uğradım. en şiddetlisi Akabe günüydü idi. o gün Abd-i Yalil'in oğluna islamı tebliğde bulundum. cevap vermedi. Üzgün bir çehre ile döndüm. Karn-i Sealib'e geldiğimde beni gölgelendiren bir bulut ile karşılaştım. Cibril as bana nida ederek Allahü Teala, kavminin, seni nasıl reddettiklerini işitti ve sana dağlara hükmeden meleği gönderdi; ne emredersin, diye.*sordu dağlara hükmeden melek Ey Muhammed, muhakkak Allah kavminin söylediklerini işitti. Ben dağlara hükmeden meleğim.. Rabbin beni emretmen için gönderdi.. emret; iste Ebu Kubeys dağı ve dağları yıkıvereyim, dedi.*Peygamber as aleyhisselam Hayır, istemiyorum; aksine, onların neslinden bir olan Allah'a şirk koşmayan iman ve ibadet edecekleri çıkarmasını istiyorum, buyurdu.* |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Kaynak kuraan mucizeleri android prog
Unutmayın bedeninizi yaratan Rabbiniz, sizi ölümünüzden sonra yaratacak ve hesaba çekecektir. Bu, sonsuz güç sahibi Allah için çok kolaydır. Kendi yaratılışını unutarak Allah`ı ve ahireti inkar edenler gaflettedir Allah Kuran`da buyurur ki İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu o düşman kesilmiştir. yaratılışını unutarak bize örnek verdi; dedi ki: Çürümüş bozulmuş kemikleri kim diriltecekmiş De ki: "Onları, ilk yaratıp-inşa eden diriltecek. Olan her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 77-79) Haeckel, teorisini ortaya atan evrimciler yine geleneklerini bozmadı ve hayali çizimler üretti. embriyoloji çizimlerinin sahte olduğunu ortaya çıkarttı heckel arkadaşlarından farklı yol izlemediğini itiraf etti yaptığım sahtekarlıkdan sonra kendimi ayıplanmış ve kınanmış görmem gerekir. Fakat avuntum şudur ki; suçlu bulunduğumuz yüzlerce arkadaş güvenilir gözlemci ve ünlü biyologlar vardır onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında, tez ve dergilerinde yapılmış sahtekarlıklar, kesin olmayan bilgiler, tahrip edilmiş, düzenlenmiş şekiller bulunuyor. Haeckel`in embriyolojiyi evrime delil kullanma çabaları tamamen boş bir safsatadır insanın yaratılış mucizesi, yaratılış gerçeğinin inkar edilemez bir delilidir. Çok üstün bir yaratılış delili olan doğumu evrimciler, evrim yalanına delil olarak kullanmışdır. Oysaki insanın yaratılışındaki her aşama çok hassas bir tasarıma göredir, evrimciler bunu yalanlamıştır Evrimci biyolog Haeckel 19. yüzyılda canlı embriyoların atalarının geçirdiği evrimi tekrarladığını iddia eddi insan embriyosunun, anne karnında önce balık, sonra sürüngen özellik gösterip insana dönüştüğünü öne sürdü Bu tez gerçek değildir embriyonun ilk döneminde ortaya çıktığı iddia edilen solungaç insanın orta kulak kanalı ve timüs bezlerinin başlangıcıdır Embriyonun yumurta sarısı kesesine benzetilen ise bebeğe kan üretiminden sorumlu bir kesedir Kuyruk olarak tanımlanan kısım insanın omurga kemiğidir Evrimci Haeckeli evrimciler bile yalanlamıştır canlıların embriyolojik gelişimi geçmişlerinin yansıtmadığı ve Haeckel teorisinin geçersizliği 1920 de kabul edilip 1950 de ders kitaplarından çıkarılmıştır Bebek Anne karnındaki korunmuş ve mikropsuz alandan dünyaya gelip mikroplarla savaşır Anne sütünün en önemli özelliği bebeği enfeksiyonlara karşı korumasıdır Anne sütünden bebeğe geçen koruyucu antikorlar bebeğin mikroplarla savaşmasını sağlar. doğumdan sonra salgılanan "kolostrum" adlı sütteki bulunan antikorlar koruyucudur Anne sütünün hafif ve çok ağır enfeksiyona karşı sağladığı koruma, babek için büyük önem taşır ve emzirme süresinde yararı artar. Anne sütü bebeğe faydalıdır Bilimin anne sütü ile ilgili yeni keşfettiği gerçeklerden biri de bebeğin anne sütü ile 2 yıl boyunca beslenmesinin faydalı olduğudur. Allah bizlere bunu 14 asır önce bildirmiştir: Biz insana anne ve babasını onlara iyiliği tavsiye ettik. Annesi onu, zorlukla karnında taşımıştır. Onun sütten ayrılması, iki yıl içindedir. bana, anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır." (Lokman Suresi, 14) Anne sütü dışındaki başka besinler bebeğin ihtiyacını tam karşılayamaz. bebeğin bağışıklığı için gerekli antikorları içeremez. Bebekler için bir besin olan inek sütüyle anne sütünü kıyasladığımızda üstün olan anne sütüdür İnek sütünde insan sütünden daha fazla kazein bulunur. Kazein pıhtılaşmış mayalanmış sütteki proteindir midede büyük parçacıklara ayrılır, sindirimi zorlaştırır. Ve inek sütünün sindirimi anne sütüne göre daha zordur. Bu maddenin anne sütünde az bulunuyor olması bebeğe kolaylıktır.İnek sütü ve anne sütü amino asitlerin bileşimi açısından farklıdır. inek sütüyle beslenen bebeklerin plazmasında amino asit miktarının daha fazla, bazılarında ise yetersiz olmasına yol açar. Bunun merkezi sinir sisteminde olumsuz etkileri vardır, fazla protein böbreklerin yükünü artırır Anne sütünü farklı yapan özellik içerdiği şekerdir. Anne sütünde ve inek sütünde laktoz isimli şeker bulunur. insan sütündeki laktoz inek sütünden daha fazladır. inek sütünün pıhtılaşmış parçacıkları ince bağırsaktan çok yavaş geçer Bu son derece gerekli olan su ve laktozun ince bağırsakta emilmesine neden olur. Anne sütünün pıhtılaşmış parçaları ise incebağırsağı kolayca geçer su ve laktoz kalın bağırsağa ulaşır. Ve insanlar için çok yararlı olan, içinde yararlı bakterilerin geliştiği bağırsak yapısı oluşur. İnsan sütünde bol miktarda laktoz bulunmasının faydası sinir sisteminin oluşumunda rol oynayan "serebrozit" adlı maddeyi sağlamasıdır. Anne sütü ve inek sütündeki yağ miktarı aynı olmasına rağmen nitelikleri farklıdır. Anne sütündeki linoleik asit bebeğin alması gereken tek yağ asididir. Anne sütünün en önemli özelliği içindeki tuz ve mineraldir. İnek sütünde insan sütünden çok fazla tuz ve mineral bulunur. inek sütünde kalsiyum ve fosfor yüksektir. bunların birbirine oranı farklıdır bebeğin metabolizması bundan olumsuz etkilenir. ilk günlerinde bebeğe inek sütü verilmesi, kandaki kalsiyumun düşmesine ve bazı bozukluklara yol açar. insan sütünde demir % 50 dir İnek sütünde bu oran düşüktür inek sütüyle beslenen bebeklerde demir eksikliği ve kansızlık ortaya çıkar. Vitamin değeri anne sütünü bebekler için vazgeçilmez kılar Anne ve inek sütü vitamince birbirinden farklıdır. Her iki sütte A vitamini aynıdır ancak E, C ve K vitamini anne sütünde fazladır. D vitamini ise bebeğe yetecek kadardır Dünyaya gözlerini açan bebek hayata uyum sağlamak zorundadır. Bunu kolaylaştıracak her faktör gebelikte oluşturulmuştur. Buna en açık örnek anne sütüdür Hamilelikte anne hormonları anne sütünü hazırlar. Süt üretimi, beyindeki ön hipofiz bezinin ürettiği "prolaktin" hormonuna bağlıdır. Hamilelikte bu hormonun süt üretimini başlatması, plasentada üretilen progesteron ve östrojen adlı hormonlarca engellenir. Ancak plasenta, doğumdan sonra atılınca, progesteron ve östrojen hormonlarının kandaki düzeyi düşer sütün oluşumuna katkıda bulunan prolaktin devreye girer. Hormonlardaki haberleşmeyle anne sütü gibi çok kıymetli bir besin tam bebeğin ihtiyaç duyduğu anda hazır olur. Kuşkusuz bu muazzam bir bilgidir. Plasenta vücudda son derece hayati görevler üstlenir, ancak vücut dışına atılma zamanı da gelmiştir. Bu insan hayatı için çok önemli bir gelişim meydana getirir. yaratılışda her saniye her detay birbirini tamamlayan, biri olmazsa diğeri olmayacak olaylardır. her insan üstün bir kudretle inşa edilmiştir bu apaçık yaratılışın delilleridir. Tüm aşamalar bebek dünyaya geldikten sonra başlar ve sürekli devam eder. Annedeki süt üretimi bebeğin beslenmesine göre artar. İlk günlerde 50 gram olan üretim, altıncı ayda bir litreye çıkar Anne sütünü çözmeye çalışan bilim buna imkan olmadığını fark etmişdir. Çünkü standard bir anne sütü yoktur. Her annenin bedeninde, süt kendi çocuğunun ihtiyacına göre üretilir bu süt bebeği hiçbir besinin besleyemeyeceği ölçüde besler. Anne sütündeki antikor, hormon, vitamin ve mineraller bebeğin ihtiyacına göre ayarlanır Allah, sizi anne karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı şükredersiniz diye işitme, görme duyularını verdi Nahl Suresi, Yeni bir dünyaya adım atacak cenin için hazırlıklar tamamlandığında, amniyon sıvısı doğum faaliyetlere başlar. Rahim ağzını genişletecek su kesecikleri oluşturup rahmi bebeğin geçeceği büyüklüğe ulaştırır. Bu keseler ceninin doğumda rahimde sıkışmasını engeller doğumdaki keseler delinip içindeki sıvılar aktığında ise ceninin gideceği yol kayganlaşıp sterilize olur doğum rahat mikroplardan arınmış şekilde gerçekleşir. bebeğin dünyaya gelmesi için Rahimde ki hazırlıkların yanısıra pek çok şartın da aynı anda gerçekleşmesi gerekir. bebek dışarı çıkış için en uygun pozisyonu almalıdır. Bunun için ayak hareketleriyle yavaş yavaş döner ve başı annenin rahim boynuna girer. bebeğin hareket kabiliyeti kısıtlanır ve başını buradan çıkaramaz. henüz dünyaya gelmemiş bir bebek pozisyona nasıl karar verir Doğum için en uygun pozisyonu nereden bilir? doğum zamanıni nasıl tesbit eder bunların üzerinde düşünülmelidir şuursuz bir varlığın şuurlu davranış sergilemesi, onun kendi iradesiyle değil, yaratıcısı Allah`ın ilhamı ile hareket ettiğinin apaçık göstergesidir. Bebeğin dünyaya gelişi mucizevidir sağlıklı doğum için bebeğin kafatası doğum kanalında zarar görmeyecek bir yapıda olmalıdır. Bebeğin kafatası bu ihtiyacı karşılayan 5 kemik tabakası ve fontanel" adlı yumuşak dokudan oluşur. yumuşak yapı kafatası esnekliğine olanak tanır ve doğumdaki basınçta bebeğin beynine zarar gelmez. doğumdan önce çok sıkı önlemler alınır doğumun kolaylığı ve enfeksiyonları önlenmek için amniyon sıvısı devreye girer peki hazırlıkların tamamlanıp vaktin geldiğini kim kontrol eder Gözlerin görmesi akciğerlerin nefes alması eklemlerin eksiksiz olması kimin sayesindedir Vücudumuzu kim kontrol etmektedir ceninin kontrol mekanizması yoktur. Vücudun kontrol merkezi beyin ceninle birlikte gelişir anne karnında gelişen enin, dışarıdan habersizdir. Hiç görmediği bir ortama uyumunu tesbit etmesi mümkün değildir. Doğum belirleyen annenin kendisi değildir. Annenin, vücuddaki işleyişe müdahale etme imkanı yoktur Şüphesiz bu kontrolleri yapan ve her insanın yaşamına başlayacağı zamanı takdir eden Allah`tır. İnsanı yaratan, odur yaşamın her anını bilen insan dünyaya gelirken dahi ölüm gününü takdir eden yalnızca Allah`tır. Her insan Allah tarafından belirlenen vakitte ölümü tadacaktır. gerçeklerden haberdar olan akıl sahibi her insanın yapması gereken, yaratılışını düşünmek Rabbinin sonsuz kudretine şahit olmak ve yaşamını Allah`ı razı edecek şekilde düzenlemektir. Allah insanlara Kuran`da seslenmektedir Ey insanlar, dirilişten yana kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, bir alak`tan (embriyo), yaratılış biçimi belli belirsiz çiğnem et parçasından; size kudretimizi açıkça göstermek için. Dilediğimizi, bir süre rahimde tutuyor sizi bebek olarak çıkarıyoruz, erginliğe erişmeniz için sizi büyütüyoruz Sizin kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz ömrün en aşağı ucu yaşlılığa geri çevrilmektedir... (Hac Suresi, 5) Anne rahmindeki büyüme 9 ay boyunca kusursuz devam eder. İlk başta tek bir su damlası olan cenin, giderek insana dönüşür. bu dönüşümde uyumsuzluk olsa, cenin can verir. eğer beyin, kafatası kemiklerinden hızlı büyüse, ceninin beyni sıkışıp zarar görür Organların uyumlu gelişimi çok önemlidir. dolaşım sistemi oluşurken böbrek geç kalsa, kan temizlenemez vücut zehirlenir Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmez dünyaya gözlerini açan insanın her aşaması kusursuz yaratılır. Önce tek bir damla su iken onu yaratıp düzgün bir insan kılan tek kudret Alemlerin Rabbi Yüce Allah`tır. Allah, insanı nasıl yarattığını Kuran`da şöyle anlatır: İnsan, `kendi başına ve sorumsuz` bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? bir alak (embriyo) oldu, derken Allah, onu yarattı ve biçim verdi.`ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. Allah, Ölüleri diriltmeye güç yetirendir Kuşkusuz bu gerçektir insana düşen, kendisini bir damla sudan yaratan ve bizleri gören, işiten, düşünen bir insan kılan Rabbine şükredmektir Kuran`da insana gerçek şöyle hatırlatılır: Sizi inşa eden, kulak, göz ve gönü veren O`dur. Ne az şükrediyorsunuz? (Mülk Suresi, 23) Cenin giderek dış dünyaya hazır hale gelirken, organlarda olağanüstü bir işbölümü yapılır. Bu işler dünyanın şartlarına göre belirlenir Anne karnında kullanılmayan gözler dünyadaki ışığa, kulaklar dünyadaki seslere göre inşa edilir. mide ve sindirim organları dünyadaki besin maddeleriyle uygun çalışır Sindirimde görev alan hücreler tanımadıkları yiyecekleri analize ayarlıdır . Karbonhidrat protein ve yağları analiz eder hangisinin gerekli olduğunu bilir besinlerin vücudun hücrelerine gönderir Cenin planlı ve programlı bir şekilde dış dünyaya hazırlanır. organ ve hücreler, görmedikleri, duymadıkları, bir ortama hazırlık yapar. Annenin bedeninden ayrılan cenin dış ortamı bilir Bebeği oluşturan hücrelerin şuurlu ve bilinçli hazırlığı Allah tarafından ilham edilir bu yaratılış delilidir. Son aylarda cenin kilo alıp yağ dokusu oluşur Kahverengi özel bir yapıya sahip olan yağ tabakasını üreten hücreler, cenininböbreklerinin ve göğüs kemiğinin oluşmasını sağlarlar özel yağ tabakalarının görevi doğduktan sonraki bebeğin vücut ısısını yüksek tutmaktır. yağlar yedek besin görevi görürler. Bu yağ tabakalarına ilham edilir onlar görevleri kusursuz yerine getirir bebekte beyaz yağlar ince bir tabaka halinde oluşup yağ, ceninin derisini bir tabaka halinde sarar. deriyi içindeki sıvıdan koruyan yağ üretimini deri hücreleri yapar. yağların oluşumu son derece önemlidir, çünkü deri ile su arasına yağ tabakası girip suyun cenindeki olumsuz etkisini ortadan kaldırır annenin kanındaki savunma sistemi bebeğin kanına geçmez çünkü bu elemanlar bebeği yabancı görüp, yok edebilirdi. Ancak dokuzuncu ayda bu durum değişir ve anne kanındaki savunma hücreleri antikorlar plasenta aracılığıyla cenine geçer. Bu son derece çarpıcı bir örnektir Doğumdan sonraki ilk altı ayda bebeğin bağışıklık hücresi oluşmaz Ama bebek kendini dünyadaki mikropdan koruyacak antikora ihtiyaç duyar. son ay, ceninin kanına geçişine izin verilen anne antikorları bebeğin ilk dünyaya geldiğinde bulaşıcı hastalıklara yakalanmasını önler İlerleyen aylarda bebeğin savunma sistemi kendi antikorlarını oluşturunca, bu antikorlar duracaklardır. insanın yarıtılışı kusursuzdur detaylar ince ince hesaplanmıştır. Cenine zarar verecek maddeler mükemmel sistemlerle engellenmiştir |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Kaynak kuraan mucizeleri android prog
Evrimciler DNA`nın nasıl ortaya çıktığını açıklayamazlar DNA konusunda çıkmazdadırlar Balıklar, sürüngenler, böcekler, bitkiler, kuşlar ve insanlar nasıl olup da, farklı DNA ve genetiğe sahip olmuştur Evrim bu soruya cevap olarak, DNA`daki bilgilerin zamanla tesadüflerle arttığını ve çeşitlendiğini ileri sürer bu tesadüflere mutasyon derler Mutasyon DNA`da radyasyon ya da kimyasal etkilerle meydana gelen değişiklikdir. bir radyoaktif ışın DNA zincirine isabet eder ve orayı tahrip eder ya da yer değiştirir. Evrimcilere göre, canlılar, tek bir DNA`nın mutasyonlar kazalarla farklılaşıp mükemmel hallerine ulaştığını iddia ederler DNA`yı bir kitaba benzetirsek. DNA bir kitaptaki gibi yanyana dizilen harflerden oluşur Mutasyonlar kitabın yazılımındaki harf hatalarıdır Kalın bir dünya tarihi kitabını baştan sona bilgisayara yazarsak Bu iş yapılırken dizgiye müdahale edip dizgiyi yapana tuşlardan birine gözü kapalı rastgele basmasını söyleyelim. Bu şekilde yazılan harf hatalı metni, bir başkasına verip yine aynı şeyi yaptıralım. Bu yöntemle harf hatalarıyla bir kitap gelişir mi? var olmayan bir bölüm oluşabilir mi? Elbette ki gelişemez ve kitap tahrip olur Hata ne kadar artarsa, o kadar bozuk bir kitap elde ederiz. evrim in iddiası, "harf hatalarının bir kitabı geliştirdiğidir. Evrimde DNA`da ki mutasyonlar (hatalar) birikerek tesadüfen faydalı sonuçlara yol açmış, canlılara göz, kulak, kanat gibi kusursuz organlar; düşünme, öğrenme mantık gibi şuurlu özellikler kazandırmıştır. Kuşkusuz evrimci iddia, akıldışıdır. Doğada mutasyon çok nadir oluşur Evrimin canlılığın kökenine getirdiği açıklama akıl ve bilim dışıdır Fransız Bilimler Akademisi eski başkanı Fransız zoolog Pierre Grassé`bir evrimcidir, Darwinin canlılığı açıklayamadığını savunmakta ve Darwinizm`i oluşturan "tesadüf" hakkında şunları söyler mutasyonların havyan ve bitki ihtiyaçlarını karşılanması çok zordur. Darwinizm bundan fazlasını ister: Tek bir bitki, tek bir hayvan, binlerce faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. mucizeler kural haline gelmeli, inanılmaz olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işe dahil edilmemelidir. cansız maddelerin kendi kendine bir araya gelip DNA gibi muhteşem sistemlere sahip canlılar oluşturduğunu iddia eden evrim, bilim ve akla aykırı bir hayalciliktir. Tek gerçek bir Yaşamın bir planı (DNA) vardır tüm canlılar bu plana göre yapılmışlardır, bu kusursuz plan üstün Yaratıcımızın emriyle varolur tüm canlılar, sonsuz güç ve akıl sahibi Allah tarafından yaratılmışdır. Allah Kuran`da gerçeği şöyle bildirir O Allah ki, yaratandır, kusursuzca varedendir, şekil ve suret verendir. En güzel isimler O`nundur. Gök ve yer O`nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakim`dir. (Haşr Suresi, 24) İnsanların teknolojiyle başardıkları Allah`ın insan DNA`sında tecelli eden ilminden bir parçadır ibret tablosudur Benzersiz Bir Yaratılıştır DNA` Hücrede tek bir DNA zinciri vardır. yeni doğan hücrenin DNA`ya ihtiyaç açığını gidermek için DNA, her aşaması bir mucize olan işlem yapar. hücrenin bölünmesinden önce kendisinin kopyasını çıkarır ve bunu yeni hücreye aktarır Hücrenin bölünmeden önce büyümek büyüklük sınırı aştığında bölünme süreci başlar. Hücrenin şekli bölünmeye uygun şekilde yayvanlarken, DNA kendini eşlemeye başlar. Hücre bir bütün olarak bölünmeye "karar vermekte" hücrenin içindeki farklı parçalar bölünmeye uygun davranmaya başlar. Hücre bilince sahip değildir. Bölünme işlemi, gizli bir emirle başlar DNA vr hücrenin tümü Rabbimize boyun eğer DNA, kendini çoğaltırken iki parçaya ayrılır. Bu olay çok ilginçtir Yapısı sarmal merdivene benzeyen DNA molekülü, merdivende fermuar gibi ikiye ayrılır DNA iki yarım parçaya bölünür. Her iki parçanın da eksik yarıları hazır bulunan malzemelerle tamamlanır iki yeni DNA molekülü üretilir. Operasyonun her kademesinde enzim denilen ve gelişmiş robotlar gibi çalışan uzman proteinler görev yapar. İlk bakışta basit görünse bu operasyon işlemleri çok ve karmaşıktır anlatmak sayfalar tutar. Atomlardan oluşan enzimler, DNA da eksik bölümleri tespit eder, eksikleri temin ederek, en uygun yerlere ekler ve DNA`nın kopyalanması gerçekleşir. Şuursuz, ve akılı olmayan küçücük yapılar bilinç ve akıllı işlemleri kusursuz yapar bilen insan düşünmelidir Kopyalamadaki DNA molekülleri denetleyici enzimlerce defalarca kontrol edilir. hata varsa—ki hayati olabili tespit edilip düzeltilir. doğrusu baş döndürücü bir hızla yapılır dakikada 3.000 basamak nükleotid üretilirken enzimlerce defalarca kontrol edilip düzeltilir DNA`nın çoğaltılması büyük bir hızdadır şu bilgiler açıklayıcı olacaktır hücre bölünmesi 20 ila 80 dakika sürer ve bu esnada DNA`daki bilgi de kopyalanıp çoğaltılmalıdır. DNA`daki 3 milyar bilgi, 20 ila 80 dakikalık sürede hiçbir hata, unutma veya eksik olmadan kopyalanır . Bu, bir kütüphane dolusu bilginin veya 1000 kitabın veya milyon sayfalık yazının bu kadar kısa sürede hiç hata ve eksiklik olmadan çoğaltılması kadar mucizevi bir olaydır. Bu sefer mucizevi işlemleri gerçekleştirenler teknolojik aletler, üstün nitelikli fotokopi makinaları değil, atomların birbirine eklenmesiyle oluşan enzimlerdir. Büyük bir hızla üretilen yeni DNA molekülünde, dış etkiler sonucunda normale göre daha fazla hata yapılabilir hücredeki ribozomlar, DNA`dan gelen emirle DNA onarım enzimleri üretir DNA kendi kendini korur kendisini ve soyun devamını güvenceye Hücreler insanlar gibi doğar, çoğalır ve ölür. hücrelerin ömrü meydana getirdikleri insandan daha kısadır. altı ay önce bedenimizi oluşturan hücreler bugün hayatta değildir. zamanında bölünerek yerlerine yenilerini bırakırlar ve, biz hayatta kalırız hücrelerin çoğalması, DNA`nın kopyalanması kadar çok karmaşık olsa da insanın varlığını sürdürmesi açısından en ufak bir hataya yer yoktur hayati işlemlerdir çoğaltma işlemi kusursuz işler hata oranı 3 milyar basamakta yalnızca birdir. Bu hata herhangi bir probleme sebep olmadan vücuttaki üst kontrol mekanizması tarafından yok edilir. DNA`nın üretimini sağlayıp denetleyen enzimlerin, yine DNA`da kayıtlı bilgilere göre ve DNA`nın emir ve kontrolünde üretilmiş proteinler olmasıdır. Ortada muhteşem bir sistem vardır ki, böyle bir sistemde tesadüf mümkün değildir. enzim için DNA`nın olması, DNA`nın olması için de enzimin olması, her ikisinin olması içinse hücrenin zarından diğer bütün organellere kadar eksiksiz var olması gerekir. Canlıların tesadüfler" sonucu "aşama aşama" geliştiğini öne süren evrim söz DNA-enzim paradoksu tarafından yalanlanır DNA`nın ve enzim aynı anda var olmalıdır. Bu bilinçli bir yaratılışın varlığını gösterir. Biz farkında değilken, vücudda yaşamımızın problemsiz devamı için akıl almaz bir titizlik ve sorumlulukla sayısız işlem ve denetim yapılır, tedbirler alınır. Herkes görevini eksiksiz ve başarıyla yerine getirir. Allah en büyüktür sayısız atom ve molekülü yaşamı güzel ve sağlıklı sürdürmek için hizmetimize vermiştir. bu lütuf ve nimet bile hiç durmadan şükretmemiz için yeterlidir. Allah, sükun bulmanız için geceyi, aydınlık olarak gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) fazl sahibidir. insanların çoğu şükretmiyorlar. (Mü`min Suresi, 61) Matematik bugün DNA`da ki bilgilerin oluşumunda tesadüf olmadığını kanıtlamıştır. milyonlarca basamaktan oluşan DNA nın ve DNA`yı oluşturan 200.000 genden tek bir tanesinin bile tesadüfen oluşma ihtimali imkansızdır Evrimci biyolog olan Salisbury bu imkansızlığı şöyle itiraf eder Orta büyüklükteki protein molekülü, 300 amino asit içerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde 1000 nükleotid bulunur Bir DNA zincirinde dört çeşit nükleotid vardır, 1000 nükleotidlik dizi, 4 üzeri 1000 farklı şekildedir Küçük logaritma hesabıyla bulunan rakam aklın kavrama sınırının çok ötesindedir.insan vücudundaki ortalama bir proteinin DNA`daki şifresinin şans eseri, kendi kendine oluşma ihtimali, yoktur böyle bir dizilim akıllı ve şuurlu bir gücün bilgi ve kontrolü altında gerçekleşir okumakta olduğumuz yazı ve Harflerin kendi kendine ve rastgele oluştuğunu iddia eden birine ne gözle bakardınız? Bir yazı akıl ve bilinç sahibi birisi tarafından kaleme alınmıştır. DNA`da böyledir DNA`yı keşfeden biyokimyacı Francis Crick, Nobel ödülü almışdır Crick koyu bir evrimcidir ancak DNA`nın mucizesine şahit olunca bilimsel gerçeği şöyle ifade eder sahip olduğumuz bilgilere, dürüst bir adamın yapacağı tek yorum, hayatın bir mucize eseri ortaya çıktığıdır."Crick`e göre hayat kesinlikle kendiliğinden var olamazdı. DNA da en uzman kişi bir evrimci olmasına rağmen, yaratılışta tesadüfe yer vermemektedir. DNA`da ki bilgiler hassas bir düzen ve dengeye sahiptir tesadüfen oluşması imkansızdır Üç milyar harften oluşan DNA`daki bilgiler, A-T-G-C harflerinin birbiri ardına özel ve anlamlı bir sıra içinde dizilmesi ile oluşur. tek bir harf hatasının dahi yapılmamalıdır Ansiklopedideki hata önemsenmez, fark bile edilmez bile. DNA`da bir basamaktaki, örneğin 1 milyar 719 milyon 348 bin 632`nci basamaktaki harfin yanlış kodlanması hücre ve insan için korkunç sonuçlara yol açar çocuklarda görülen hemofili (kan kanseri) bu yanlış kodlamanın sonucudur. Genetik bozukluğun neden olduğu birçok kalıtsal hastalık vardır. Herbiri çok ciddidir bu hastalıkların tek nedeni, genetik şifredeki milyarlarca harften yalnızca bir tanesinin yanlış yerde bulunmasıdır. Down Sendromu yaygın bir hastalıktır Nedeni her hücredeki 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunmasıdır. Huntigton koreside Hasta 35 yaşına kadar sağlıklıdır, bu yaştan sonra birdenbire kol, bacak ve yüz kaslarında istemsiz kasılmalar başlar. Tedavisi olmayan ölümcül hastalık beyni etkilediğinden hastanın belleği ve düşünmesi zayıflar. Tüm genetik hastalıkların gösterdiği önemli gerçek; genetik şifre hassas, dengeli ve kusursuz hesaplanıp planlanmıştır en küçük bir değişiklik sorun oluşturur Sadece bir harf eksikliği veya fazlalığı ölümcül hastalıklara veya hayat boyu sürecek ciddi sakatlıklara neden olur. hassas bir denge ve düzenin tesadüfen oluştuğunu, ve evrim yada mutasyonlarla geliştiğini söylemek kesinlikle imkansızdır. DNA`da ki muazzam bilgi nasıl oluşmuş ve şifrelenmiştir? Hayatı tesadüflere dayandıran evrimciler, hayatın kökeni ile ilgili her soruda yanıtsızdırlar. Kaynak vikipedi.com Yaratılışçılık Paganizm*döneminde çok sayıda tanrı yani yağmur, fırtına, bereket, koruma vb. tek tanrılı dinlere geçiş ile insanüstü olaylar*tek bir Tanrı'da toplanmış yaratma Tanrının en büyük ve eşsiz icraatı olmuştur. Yaratılış her toplumda görülen geleneksel bir görüştür bu inanç Kitab-ı Mukaddes*ve*Kur'ana dayanır ilk örneğine*Sümer*efsanelerinde rastlanır. Evren büyük bir su üzerindedir içinden bir dağ çıkar, yer ve gök birbirinden ayrılır Adapa efsanesi insanın yaratılışı konusunda dikkat çeken bir metindir. Evren Allah*tarafından yaratılmıştır Eski Ahit ve*Kur'an bundan bahseder.* Hristiyanlık ve Musevilikte yaratılış kavramı aynıdır. İbrani takvimi Tanah'a göre dünyanın yaratılış yılı 2017 den 5777 yıl önce başlar. Yeniyaratılış* inancında,*Sümer Zerdüşt, Yahudi ve İslam kaynaklarında 7000 yıl önce, Dünya merkezli*evren*6 günde yaratılmış çamurdan*hz Adem'in, O'nun kaburga kemiğinden hz*Havva yaratılmıştır yaratılışçılıkta gibi biyolojik*evrim reddedilirken evrenin varoluşunda big bang teorisi tek bilimsel gerçek kabul edilir yaratılışçılıkta insanlık yaşam ve*evrenin, üstün*bir yaratıcı güç tarafından yoktan meydana getirilmiştir Yaratıcı*her dinde farklı şekilde isimlendirilir Yaratılışçılık *dini yaratılış*veya*kitabi*yaratılış*olarak ifade edilir*Dünyada yaşayan canlıların yaratılması dini inançlarda farklılık göstermez Yaratılıştan 1654 yıl geçtiğinde*Allah insanları sapıttıkları gerekçesiyle*Nuh tufanı*ile cezalandırır. Bazı hadislerde Dünyanın ömrü 7 bin yıldır Hz Muhammed’in zamanına kadar 5.600 yıl geçmiştir: Enes b. Malik'ten, "Resulullah buyurdu: Dünyanın ömrü, ahiret günlerinde yedi gündür. Allah-u Teala buyurdu ki: Rabbin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. Kim din kardeşinin Allah yolunda ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için gündüzlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçirmişcesine dünyanın yedi bin yıllık ömrü müddetince sevap yazar." Dakkak b. Zeyd-ü Cüheni'den rivayettir gördüğüm rüyayı Resulullah'a anlattım. Peygamber yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi buyurdu ki, Yedi basamaklı gördüğün minber dünyanın ömrü olan yedi bin senedir. Ben O'nun son bininde olacağım."*Ahmet İbni Hanbel nakletti: "Dünyadan beş bin altı yüz yıl geçmiştir".Din ve yaratılışa inananlar dinle uyuşmayan bilimsel kuramları reddeder.*Evrim,*insanın evrimi*ve*ortak ata*kuramları *Semavi dinlerle çelişir. Hristiyan yaratılışçılar Dünya'nın jeolojik tarihi,*Mendel genetiği,*güneş sisteminin oluşumu*ve*evrenin kökeni*kuramlarına inanırlar insanın tarihsel gelişimini inceleyen*antropoloji* yaratılışçılıkdaki Adem,*Havva,*Nuha dini metinlere inanıp insan kültürlerindeki çıkış süreçlerine ışık tutmuştur. Yaratılış*kavramı Köktenci Hristiyanlıkla sıkı ilişki içerisindedir Tekvin'in yaşam türlerinin ortaya çıkışında gerçeği yansıttığını düşünürler kitap temelli inançlarda evren ve dünyanın yaşının da yansıtıldığına inanılır. Yaratılışçılık eğitimde*tanrıcı*dünya görüşünün baskın çıkması için yürütülen dinî, siyasi ve toplumsal girişimlerde kullanılır.Akıllı tasarım,*evrenin*ve canlıların modern bilimin kabul ettiği süreçler oluşabileceğini bu süreçlerin zeki ve bilinçli bir varlık tarafından tasarlandığını iddia eder.Akıllı tasarım iddiası, bilimde*yeni yaratılışçılık olarak anılmaktadır. akıllı tasarım evrimin gayesel bir içerik taşıdığını iddia eder “evrimsel” bir yaklaşımdır. Canlı genomlarındaki bilginin kökeni ancak tasarımla açıklanabilir İlk canlı organizmadaki tasarım ve tüm canlılık öğrenme süreci olarak belirli bir amaçda, genomun çevreye uymasını sağlayacak şekilde veriler üretip seçtiğini iddia eder. Doğal seçilim, mutasyon ve evrim mekanizmaları şekillendiren parçalardır canlı*organizmaları üstün ve akıllı bir tasarımcı yaratmıştır Akıllı tasarımı benimseyenler, yaratılanların kim tarafından yaratıldığını açıklamaktan kaçınır ve herhangi bir ilah ismini zikretmezler Bunun nedeni akıllı tasarımın okullarda* evrim*teorisi yerine *bilimsel*olarak okutulmasını sağlamaktır.Akıllı tasarımın önderi*ABD'dir din reklamı ve dinin yaygınlaştırılması anayasaya aykırıdır. Akıllı tasarımda iki kol vardır ilki*yaratılışı savunan ve türlerin ortak atadan gelişini anlatan*evrimi*reddeden kısımdır. Akıllı tasarım kuramını bunlar oluşturur. Diğeri evrimin var olduğunu ve ortak atayı kabul eden fakat yaratılıştan sonraki süreçlerin ve evrendeki tüm süreçlerin bir tasarımcı tarafından yönlendirildiğini savunur Evrim*teorisine alternatif olarak ortaya çıkan akıllı tasarımın liderliğini merkezi Amerika'daki*Discovery Institute yapmaktadır. Tasarım kuramı ilk olarak 1802 de*İngiliz*Anglikan din adamı*William Paley*tarafından ortaya atılmıştır. Paley,*Yerde cep saati bulursanız, böyle bir şey görmemiş olsanız bile onun zeki bir varlık tarafından yapıldığını hemen anlardınız.*diyordu.aynı şeyin doğa için de geçerli olduğunu düşünüyordu. Ona göre doğanın karmaşıklığı bir tasarımın kanıtıydı. Akıllı tasarım kuramı, 1990'lardaki Darwinci biyolojik*evrimi* reddi olarak ABD'de ortaya çıktı. Biyokimyacı* Michael Behe'nin*Darwin'in Kara Kutusu*kitabı bu kuramın ilk büyük çıkışıdır 1743-1805 te yaşamış* Anglikan*din adamı William Paley Akıllı tasarımın temellerini atmıştır Yaratılışçılar ve akıllı tasarımı savunanlar*Evren'in,*Dünya'nın ve canlıların mükemmelliği, karmaşıklığı ve sanatsallığının evrim ve rastlantıyla açıklanamayacağını düşünürler. Akıllı tasarımın en yaygın kullanılan kavramı*indirgenemez karmaşıklıktır. Bu kavram önde isimlerden Michael Behe tarafından "her biri temel işleve katkıda bulunan, birbiriyle etkileşimde olan, iyi eşleşmiş parçalardan oluşan ve parçalardan birinin çıkarılmasıyla işlevini gerçekleştiremez hale gelecek tek bir sistemi" ifade için icat edilmiştir. Akıllı tasarım doğadaki sistemlerin kademe kademe doğal süreçle oluşamayacağını basit bir sisteme indirgenemeyeceğini iddia eder. Uçma işlevini yerine getiremeyen yarı-kanatlıların, yüksekten atlarken düşüşü yavaşlatma özelliği vardır ağaçlarda yaşayan ve toprağın kendilerine tehlike arz ettiği canlılarda, bu özellik hayati öneme sahiptir ağaçtan ağaca atlamaya olanak sağlar. Renkleri veya şekilleri ayırt edemeyen gözler ilkeldir algı dereceleri düşüktür. hareketleri görüp kaçmaya olanak sağlar. Akıllı tasarım Evren'deki anlaşılabilirlik gibi somut ve gözlenebilir kaynakları bilimselliğe kanıt gösterir. fizikçilerin*tespitleri ve yorumlar fikrin bilimselliğini ispatlanabilir kılar akıllı tasarımın bilimsel çalışmalar ya da evrim ile çürütülmesi söz konusu değildir Tasarım fikrinin evrim ile çatışması olmadığına akıllı tasarımcılar tarafından dikkat çekilir. Bilim camiasında akıllı tasarım,*doğal seçilim konusundaki yanlış anlamaya dayanır ve canlının evrimsel tarihi inkar ettiğini savunur. deneysel ve bilimsel değildir. Bilim camiası akıllı tasarımı bilimsel olarak görmez sözel bilim olarak görür Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi gibi bilimsel birlikler, hayatın kökenine dair akıllı tasarım ve ilahi müdahele iddialarının, deneysel olarak test edilecemeyip hiçbir tahminde bulunamayacakları ve hipotezlerini*yaratamayacaklarını söyleyip bilim*olmadığını belirtmiştir. tartışmalar devam etmektedir. Kaynak kuraan mucizeleri android prog Evrimcilere DNA`nın, ve genetik şifrenin kökeni sorulduğunda da her kafadan ayrı ses çıkar önde gelen evrim biyokimyacısı Leslie Orgel şu yanıtı verir: Genetik şifrenin kökenini anlayabilmiş değiliz... Genetik şifre hayatın kökenlerinin en şaşırtıcı yönüdür. asıl olan bir buluşa ihtiyaç vardır. Milyonlarca sayfalık, milyarlarca bilginin tesadüfen yazıldığını iddia edenler elbetteki cevapsız kalacaklardır. Nasıl her eserin her bilginin bir yazarı ve sahibi varsa, DNA`daki bilginin de sahibi ve yaratıcısı vardır; ve O Yaratıcı, üstün ve güçlü, sonsuz ilim ve akıl sahibi Rabbimizdir Moleküler biyolojinin en önemli buluşu bazı genlerin bazılarında daha etkili olduğunun keşfidir. genlerin çok komplike bir sıra ile organize olurlar Genetik hiyerarşide tekrar eden işlevlerle görevlendirilmiş genler vardır: hemoglobin yapmak, saçın uzaması veya sindirim enzimlerinin üretilmesi gibi. moleküler işçilerin üzerinde düzenleyici" genler bulunur, işçi genleri çalıştırır ve durdurur. çocuklukta hemoglobin genini durdurur. işçilerin, ve "orta dereceli yöneticilerde seri ana kontrol geni bulunur. Bunların kararları düzinelerce, yüzlerce altbirimi etkiler. Bu genler hayatidir ki, embriyo döneminde zarar görmeleri ölümcül olabilir. Genler, atomlardan oluşan moleküllerdir. aralarında düzenli bir organizasyon kurmuşlardır? Nasıl olup da, bir molekül bir insanın uzamasını durdurma kararı alır, bu kararını nasıl anlayıp, itaat edip, uygulamaya koyar? disiplinin kurucusu kimdir? milyonlarca yıldır, trilyonlarca gen, aynı disiplin, itaat, akıl ve şuuru eksiksiz yerine getirir. Böyle bir sistemde tesadüfü iddia etmek, safsatadır. Genleri, en akılcı ve en kusursuz biçimde programlayan şüphesiz, herşeyin Rabbi Allah`tır. Hücrenin çekirdeğindeki DNA, sarmal bir yapıdır. Bu sarmal yapı açılırsa DNA, bir metre uzunluğunda ipince, uzun bir şerit haline gelir bir metre uzunluğundaki DNA`nın, küçücük hücre çekirdeğinde paketlenmiş halde yer alması dikkatle düşünülmesi gereken bir konudur. DNA atomların kendine has dizilimleriyle maksimum şifreyi, minimum alana taşıyacak üstün bir tasarıma sahiptirler Birbirine geçmiş iki spiral merdivende üç türlü element bulunur: şeker, fosfat ve DNA şifrelerini oluşturan azotlu organik baz. insanlarda malzeme ve fonksiyonların aynı olmasına rağmen, birbirlerinden farklı olmalarını sağlayan özel şifreler, azot bazlar tarafından oluşturulur. Dört çeşidi olan bazların dizilişindeki farklılıklar insanlar arasındaki farklılıkların sebebidir. Bu bazlar; Adenin, Guanin, Sitozin ve Timin olarak adlandırılır. Bazlar belirli kurala göre birbirlerine bağlanır. Bilimadamlarının yeni yeni çözdüğü bu dört azotlu organik bazda, biyolojik varlığımızın tüm şifresi gizlidir. DNA molekülünü oluşturan bazlar, isimlerinin baş harfi ile anılır; A, T, G ve C. çekirdekteki bilgiler bu şekilde depolanmıştır. DNA molekülünün bir bölümü olan her gen insan vücudundaki bir özelliği kontrol eder. Boyun uzunluğu, gözün rengi gibi sayısız özellik genlerin emriyle meydana gelir. genleri bir kitaba benzetebiliriz. Sayfaların üzerinde A- T- G- C harflerinden oluşmuş yazılar vardır. İnsan DNA`larında 200.000 gen bulunur. Her gen, protein türüne göre, sayıları 1000 ile 186.000 arasındaki nükleotidlerin özel bir sıralamada dizilmesiyle oluşur. genler insan vücudunda görev yapan 200.000 proteinin kodlarını saklar ve protein üretimini denetler.Hiçbir Tasarım Tesadüfen Gerçekleşemez binaların önündeki çiçekler bazen bina ismi yazılacak şekilde düzenlenir. Uzaktan veya tepeden baktığınızda, çiçeklerle binanın veya şirketin adının yazılı olduğunu fark edersiniz. çiçekler rastgele büyümez bahçıvan ve peyzaj mimarlarınca tasarlanırlar bir kelime oyununda harfleri masada karışık bırakıp gittiğinizi düşünün. harflerle OYUNU BEN KAZANDIM yazdığını görseniz, bunu yazan birinin olduğunu anlarsınız. Hiçbir zaman harfler yanyana gelerek anlamlı cümleyi tesadüfen oluşturamazlar Kısacası, bir yerde tasarım varsa, bunun mutlaka tasarımcısı vardır. Siz tasarımcıyı görmemiş olabilirsiniz, eserinden veya bıraktığı izden onun varlığını ve amacını anlarsınız. bir yerde en ufak planlanmışlık varsa, mutlaka bir akıl sahibinin izleri vardır. Hiçbir akıl ürünü tesadüfen oluşmaz. bir binanın isminin tesadüfen oluşmaz. bir yerde bir kelime, varsa, mutlaka biri yazımıştır. Yazarsız kelime, olmaz. İnsanın bedeni ise, bir binadan trilyonlarca kez daha karmaşıktır kendiliğinden ve"tesadüfen" oluşması kesinlikle mümkün değildir. milyonlarca yıldır, milyarlarca canlının sahip olduğu trilyonlarca DNA kusursuz ve en mükemmel haliyle yazılmakta, gözle görülmeyecek küçük bir mekana sığdırılmakta ve en akılcı şekilde kullanılmaktadır. insanı hücreyi DNA yı kusursuz ve mükemmelce planlayıp düzenleyen bir Yaratıcı vardır. aksini iddia etmek, akılsızlık akla ve mantığa saldırmaktır ne yazık ki, harflerin kendi kendine dizilip üç küçük kelimeyi yazmasının imkansız olduğunu söyleyecek birçok kişi, milyarlarca atomun tek tek planlanmış bir dizilimle DNA gibi muhteşem işler başaran bir molekül oluşturmasının "tesadüfl sonucu olduğu aldatmacasını itiraz etmeden dinlemektedir. DNA`daki kusursuz tasarımın örnekleri sınırsızdır her. Bilginin DNA`da şifrelenişi muhteşem ve hayranlık uyandıracak bir tasarımdır kabul etmek gerekir ki, midedeki ya da kulaktaki herhangi bir hücre insandan kat kat bilgilidir ve bilgiyi en doğru ve en kusursuz şekilde değerlendirir insandan çok daha akıllıdır. aklın kaynağı nedir? Nasıl olur da insan vücudundaki 100 trilyon hücrenin herbiri inanılmaz bakla, bilgiye ve beceriye sahip olabilir? Bunlar atomlardan oluşmuş ve bilinçsiz yapılardır. tüm elementlerin atomlarını birbirlerine bağlayarak milyonlarca farklı molekül oluştursak, yine de akıl elde edemeyiz. bilinçli ve organize iş başaracak bir zihin asla ortaya çıkmaz. nasıl oluyor da, belli sayıdaki akılsız ve bilinçsiz atomun dizilmesinden meydana gelen DNA molekülü ve onunla uyumlu çalışan enzimler bilinçli işler yapıp, hücredeki sayısız karmaşık ve farklı işlemi kusursuz ve mükemmel organize edebiliyor Bunun cevabı basittir; akıl, bu moleküllerde ya da hücrede değil, bu molekülleri var edenin Kendisi`ndedir. Akıl eseri eseri yaratandadır En gelişmiş bilgisayar onu dizayn eden, tasarlayan, bir akıl ve zekanın ürünüdür. hücre de, içindeki DNA ve RNA`lar da hücrelerden oluşan insan da, yaratanın eseridir Eser mükemmel, kusursuz ve etkileyicidir işte o akıl sahibi en üstü olan Rabbimizdir Masada deftere yazılmış tek bir cümle görseniz, yazarının merak edersiniz. Defter ile kalem tesadüfen bir araya gelerek, rüzgarın etkisiyle bir cümle yazdığını düşünmezsiniz. DNA`da milyarlarca bilgi söz konusudur bilgilerin her biri insan için son derece önemlidir üstün ve ileri bir teknolojiye sahip olan DNA, kim tarafından en mükemmel şekilde tasarlanıp, yaratılıp, bir mucize olan minicik hücrenin içine özenle yerleştirilmiştir? binlerce yıl öncesinden günümüze hiçbir özelliğini kaybetmeden. okumanız, görmeniz, nefes almanız, düşünmeniz, var olmanız ve her an görev başındaki bu hücrelerin kim tarafından niçin yapıldığını sormaktan daha önemli ne olabilir en çok merak etmeniz gereken, bu sorunun cevabı değil midir Gökyüzüne baktığınızda gördüğünüz Güneş`ten, vücudunuzdaki DNA`ya kadar muhteşem bir tasarım, plan ve düzen vardır. Bunların tesadüf eseri oluştuğunu saymak kesinlikle kabul edilemez ve ciddiye alınamaz bir safsatadır. Bir yumurtanın spermle döllenmesi, yeni bir insanın başlangıcıdır. Milyonlarca sperm, yumurtayı döllemek için yarışır ve bir tanesi başarılı olur. bu şansa veya tesadüfe dayalı değildir, her aşaması Allah tarafından kaderde tespit edilerek yaratılmıştır. Allah ayetinde gerçeği şöyle bildirir: Sizleri biz yarattık tasdik etmeyecek misiniz? rahimlere döktüğünüz meniyi gördünüz mü? siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59) Babanın sperm hücresi, annenin yumurta hücresini döllediğinde, doğacak bebeğin kalıtsal özelliklerini belirlemekte baba ve anne genleri birleşir. binlerce genden her birinin özel işlevi vardır. Saç ve göz rengini, yüz biçimini, iskelet ve, iç organlardaki, beyin, sinirler ve kaslardaki sayısız ayrıntıyı belirleyen genlerdir. Sperm ile yumurta birleştiğinde oluşan hücre ile beraber, insan hayatının sonuna kadar her hücresinde şifresini taşıyacağı DNA molekülünün ilk kopyası oluşmuş olur. Döllenmiş yumurta dediğimiz ilk hücrenin, insana dönüşmek için, çoğalması gerekir ve bunun bilinciyle, yüksek bir şuurla hücre bölünür yüksek şuur kendini her aşamada belli eder. Hücreler bölündükçe başkalaşıp vücutta gereken bölgelere giderler. aynı hücrelerden oluşan bir et yığını değil göz hücresi olup tam gerektiği yere, bir kısmı da kalbi oluşturup göğüs kafesine gider deri hücresi olarak bütün vücudu kaplar. Tüm hücreler, oluşturacakları dokunun gerektirdiği kadar çoğalır ve dokular da gerekli yapıyı oluşturmak üzere yanyana gelip organları oluştururlar başkalaşım ve yapılanma koordinasyonu DNA tarafından sağlanır. unutmamak gerekir ki DNA, ne en son teknolojiyle donatılmış laboratuvarlarda çalışan bir biyokimyager, saniyede trilyonlarca işlem yapan bir süper-bilgisayardır. DNA, karbon, fosfor, azot, hidrojen ve oksijen atomlarından oluşur düşünüp ibret alalım vücudda trilyonlarca hücre, bölünerek çoğalır. her hücre ve her biri farklı gen farklı zamanda aktive olup hücrede başkalaşımı sağlar.bölünerek çoğalan her hücrede genetik bilgi vardır; kalp kası, deri, alyuvar ve vücud dokusunu üretme yeteneğine sahiptir. Her hücre tam bir DNA tarifine sahip olsa da, gelişmede ve farklı organlarda sadece bazı genler aktiftir. böbrek kodları her hücrede bulunur; ancak sadece ilgili genler, gelişmede, belirli zamanda, aktif olur. glükoz fosfat karaciğerde bulunur, organların her hücresi bu protein tarifine sahiptir, ama asla üretemezler göz hücresi göze gerekli olanı üretir; tüm hücreler uzmanlaşır hiçbiri hataya düşmez. Peki kusursuz işbölümünü kim yapmaktadır? Hücrelere bölünme ve bölündükten sonra uzmanlaşma emrini kim vermektedir?, tüm hücreler itaat şuuruna sahiptir kusursuz bir disiplin ve organizasyonla çalışırlar? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() *Türkiyede yetişen hayvanlar
Kangal'lar dövüşürken ön bacaklarını kullanırlar. Ayaklar iri yapılı, kuvvetli parmaklar bombeli ve siyahtır. Ayakların tümü gövdesinin rengindedir. Bazılarında ayak pençesinin üstünde bir tırnak olur. Ön parmak 4 adet ve kalın küt tırnaklıdır.* Tabandaki tırnaksız olan beşinci yassı parmak topuk görevini yapar.pençe tırnağı çift olabilir. iyi bir özelliktir Pençe ön ayaklarda olup, arka ayaklarında olmaması mahsur sayılmaz. Dört ayağın pençeli olması iyidir Bel ve sırt aynı genişlikte gövde renginden koyu renkt seyrek siyah kıllarla kırçıllıdır.* Post, sık, kısa ve yoğun tüy yapısına sahiptir. Vücut rengi bozdan çelik rengine değişiklik gösterir. Göğüste beyaz bir madalyon bulunabilir. Yüzünde Kangal beni veya benleri ile üst damağındaki siyah leke Kangal'ın soy saflığının garantisidir. Kangal köpeklerinin küçümsenmeyecek derecede zekâları,alıngan ve hassas bir ruh yapıları vardır. Çok cesur, kuvvetli, çevik hızlı koşan bir hayvandır. Verilen görevi canı pahasına yaparlar. Sevinçlerini ve elemlerini kolayca belli ederler.* hislerini yalnız hal, hareket, mimiklerle havlamalarla açığa vururlar. söyleneni anlarlar övüldüklerini ve yerildiklerini bilirler. İyi niyetli ve kötü niyetli kişileri anlarlar.* Üzüntüsünü durgunluk, donukluk,kederli bir görünüm,isteksizliklerle ifade eder. Sevincini ise canı gönülden davranışlarla gösterir. Sevdiğini kıskanır Sahibinin başka bir* köpeği sevip, ilgilenmesini hazmedemezler. Kan asaletine sadıktırlar. başka bir köpek ırkı ile çiftleşmezler. aynı ana-babadan doğan kardeşlerin de birbirleri ile çiftleşmedikleri tespit edilmiştir. en kötü şartlarda bile ırk vasıflarından ruh yapısından fedakârlık yapmayarak saf kalmayı başarmıştır. TİGEMDE CEYLANCILIK * Ceylanpınar'a ismini veren ceylanların 1960 yıllarına kadar Suruç' tan Cizre'ye kadar olan alanda İşletme sınırları haricinde 500-1.000 başlık sürüler halinde dolaştığı bilinmektedir. usulsüz avlanma ticari amaçla ceylanların yavrulama döneminde satılması nedeniyle nesli büyük ölçüde azalmıştır* 1968 yılında urfa ceylanpınarda ceylanlar hakkında ilk resmi çalışmalar yapılmıştır.1977 Yılında ceylan neslinin azalmasıyla İşletme sınırları içinde Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Avcılık Genel Müdürlüğünce ceylanların korumaya alınması için ceylan üretim istasyonu projelendirilmiştir* 1978'de Çırpı Deresi kenarında 26 hektar açık arazi çitle çevrilmiş,ceylanlar satın alınarak cey*lan üretim istasyonu faaliyete geçirilmiştir. Ceylan yetiştirme ve üretme çalışmaları Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Avcılık Genel Müdürlüğünce yürütülmüştür. *1982 tarihinde ceylan yetiştirme ve üretim istasyonu 23 ceylanla İşletme Müdürlüğümüze devredilmiştir. Ceylan üretim istasyonunda üretime devam edilmiş ceylan sayıları hızla artmıştır. İşletmemizde damızlık satışı 15 Temmuz-15 Ekim tarihlerinde yapılmaktadır.* 1993 yılında İşletmemizdeki konukeviyle merkez sığırcılık arasındaki çamlığın etrafı çitle çevrilmiş olup, 1993 te 246 1994 487 ceylan olmak üzere toplam 733 baş ceylan bırakılmıştır. Yetiştirme ve üretim devam etmektedir. 2011 üretimi 124 baş dişi , 112 baş erkek olmak üzere toplam 236 baştır. Efsanelere konu olmuş ceylanlar çok hızlı kaçabilen hareketli, hassas ve çok iyi koku alabilen bir yapıya sahiptir. tehlike anında bir kaç saniyede 100km/h hıza ulaşabilmekte ve koşabilmektedir. Çevrede kuş uç*ması ürküp kaçmalarına neden olur . Koştuklarında hiç bir şeyi görmez ve süratle koşarlar yaşama süresi 8-12 yıl kadardır İşletmemizde ceylanlar çitli alanda serbest dolaşmakta meradan yararlanmaktadırlar.kaba yem olarak önlerinde sürekli kuru yonca otu bulunmaktadır. Kesif yem olarak 0,3 Kg besi yemi verilmektedir. Hayvanların yazın çok fazla suya ihtiyaçları olduğundan önlerinde sürekli temiz su bulundurulmalıdır.* OSMANLININ GÜVERCİNLERİ Osmanlı Devletinde,Kuşçuluk saray tarafından desteklenmiş protokolde de yeri olan bir meslek…kuşların ayrı ayrı özelliği var. Sanmayın ki sesi veya görüntüsü için avlanıyorlar veya tutuluyorlar …Bizzat savaşta kullanıldığı için özel bir öneme haizdir.*Osmanlı Devleti’nde güvercinler sarayın değerli hayvanlarındandır sarayda yetiştirilen güvercinlerde kesinlikle melez ırk bulundurulmaz güvercin eğitiminde, yurtdışından uzmanlar getirilmiştir.* Kuşçuluk Selçuklulardan Osmanlılara geçmiştir. 17. yüzyılın sonuna kadar kuşçuluk bir saray uğraşıydı avlanma gereksinimi ile birlikte yürümüştür.ilk padişahlar ava meraklı olduklarından sarayda Doğancıbaşı, Atmacacıbaşı, Şahincibaşı, gibi kuşlarla ilgilenen rütbeli kişiler bulunmaktadır… Padişahlar V. Mehmet’ten sonra av ile ilgilenmemişlerdir. “şikar halkı” denilen av teşkilatı korunmuştur. 1600’lü yılların başında sarayda görevli 30 doğancı, 271 çakırcı, 276 şahinci, 45 atmacacı olmak üzere 592 görevli çalışmaktadır.* hocamız Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde 1600 lü yıllarda İstanbul’da kuşbazlar 500 dükkan ve 600 kişiden oluşmaktaydı.diyip yetiştirilen güvercin ırklarını sıralamıştır Pal, taklabaz, şeber, cevizi, Şami, Mısıri, Bağdatlı, munakkit, alare, marselos (martoloz), demkeş, sabe, talazlı, pelenk, jebar,* Osmanlı toplumunda kuşlarla ilgilenen kişilere kuşbaz”denir Saray kuşbazları saraydaki“kuşluk”denilen bölümde kuşlarla ve güvercinlerle ilgilenirler. Osmanlıda güvercinlerle ilgili belgeler titizlikle ve düzgün olarak kayıt edilmiştir Güvercinler İnsanlık tarihinde MÖ. 10 bin yılından başlayıp en eski zamanlara uzayan döneme paleoletik çağ adı verilmektedir. Dünyada bilinen en eski kuş betimlemesi üst paleolitik çağda günümüzden yaklaşık 30–35 bin yıl öncesine aittir. Bu betimleme bir baykuşa ait olup Chauvet mağarasında duvar resmi olarak bulunmuştur.* Polonya Bilimler Akademisi güvercinin paleolitik çağın sonlarına doğru günümüzden 12 bin yıl önce Anadolu’da evcilleştirildiği ve dünyaya yayıldığı görüşündedir. Anadolu’da paleolitik çağ günümüzden 12 bin yıl önce başlayıp gerilere doğru devam etmektedir.* Ülkemizde paleolitik çağın merkezi Antalya yakınlarındaki Karain mağarasıdır. mağarada dönemi aydınlatacak bulgular elde edilmiş kuşlar ve güvercinlerle ilgili bir bulguya ulaşılamamıştır. kazı çalışmaları devam etmektedir. MÖ. 10 bin ve 8 bin yılları arasındaki 2 bin yıllık dönem mezolitik çağ olarak adlandırılmaktadır. Antalya Beldibi ve Belbaşı mağaraları, Samsundaki Tekeköy başlıca merkezlerdir Beldibi mağarasında geyik figürü bulunmaktadır.ancak güvercin figürü bulunamamıştır. Anadolu’da neolitik çağ MÖ. 8 bin ile 5500 yılları arasıdır 10.000 yıl önce başlayan bu çağda avcılığın sistemli hale geldiği başta köpek olmak üzere hayvanların evcilleştirildiği arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Neolitik çağın sonlarına doğru güvercinin evcilleştirildiği düşünülebilir. Ancak arkeolojik bulgu yoktur. Neolitik dönem, kuş betimlemelerinin arttığı bir dönemdir.Göbeklitepede kuş betimlemelerine rastlanır. leylek figürü dikkat çekicidir.taş stellerinde kuşların ağ ile yakalanışlarını gösteren sahneler vardır. Neolitik çağda Kuşların canlı yakalanmasının evcilleştirmeyi de getirmiş olması doğaldır. Anadolu’da dönemin en önemli merkezlerinden Konya Çatalhöyük’teki kazılarda Çatalhöyük sakinlerinin kentsel yerleşime sahip oldukları tarım ile hayvancılıkta ileri gittikleri anlaşılmıştır.* Çatalhöyük’te meolitik çağa ait akbaba figürlerine rastlanmıştır. figürlerin ölümü simgelediği düşünülmektedir.Anadolu’da akbabanın ölümü simgelediği uğursuzluk olarak nitelenmediği kutsal olarak değerlendirildiği sanılmaktadır.* Eski neolitik çağda tanrıların gökyüzünde yaşadığına inanılması ve uçma yeteneği bulunmayan insanoğlu ile tanrılar arasında uçabilen kuşların aracılık yapabileceğine inanılır ölünün gömülmeden akbabalar tarafından yenmesine izin verildiği tahmin edilmektedir.* Çatalhöyük’te ölülerin akbabalarca yendiğini gösteren betimlemeler bulunmuştur. ölünün tanrılara ulaşabileceği düşünülmektedir. bu görevi yerine getiren akbabalar kutsal bir kuş olarak kabul edilmektedirler. Neolitik dönemde güvercin ile ilgili bir bulguya rastlanmamıştır.Neolitik çağı izleyen kalkolitik dönem, Anadolu’da 7 bin yıl önce başlamıştır. Kalkolitik çağ, MÖ 5500 ile 3 bin yılları arasında yaşanmıştır. Şehirleşme hızla gelişip çanak çömlek yapımı Maden ve özellikle de bakır kullanımı yaygınlaşmıştır Bu çağda Anadolu’da Burdur Hacılar, Denizli Beycesultan, Afyon Kusara Tuz gölü Canhasan, Mersin Yümüktepe gibi şehirleşmiş yerleşim bölgeleri bulunmaktadır. Bu yerleşim ağı Anadolu’nun uygarlık tarihinde ne denli önemli bir bölge olduğunun çok güzel bir göstergesidir. Kalkolitik dönemde Halaf’da bulunan kap üzerinde güvercingiller ailesinden kumru figürüne rastlanmıştır. Bu çağ hayvanların evcilleştirilip geliştirildiği bir çağdır. Dünyada güvercin evcilleştirilmesine ilişkin ilk bulgular bu döneme aittir.* Güvercincilik konusundaki en eski bilgiler, MÖ. 4500 yıllarına,günümüzden yaklaşık 6500 yıl gitmektedir. Köken olarak evcil güvercinin ilk Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmektedir. Prof. İlhami Kiziroğlu, güvercinlerin günümüzden 6000 yıl önce Ön Asya’da evcilleştirildiğini Anadolu’da devam ettiğini belirtmektedir.* Evcil güvercinlerin kalkolitik çağda Asyada gelişip Mısır ve Mezopotamya’ya dağılıp Anadolu’ya geldiği kabul edilmektedir güvercin Anadolu’da eskiden beri vardır olduğunu Anadolu kökenli olarak yayılmış olabileceği de düşünülmektedir.* Hitit döneminde Anadolu’da ayrı bir kuş kültürü bilinmektedir. Asya’da bulunmayan kuş türlerinin bu kültürde yer alıyor olması,güvercin kültürünün Asya kökenli olmadığını göstermektedir. Mısır ve Mezopotamya’da saygı gören baykuş karga akbaba gibi kuşların Anadolu kültüründe ölümü ve uğursuzluğu çağrıştırdığı için yer almıyor olması, Anadolu’nun kendine özgü bir kuş kültürü geliştirdiğini ortaya koymaktadır.* Güvercinler TUNÇ ÇAĞI Tunç çağı Anadolu’da MÖ. 3 bin ile 2 bin yılları arasında yaşanmıştır. Çorum yakınlarındaki Alacahöyük, Malatyadaki Arslantepe, Çanakkale Troya ile Horoztepe, Hasanoğlan, Mahmatlar gibi önemli yerleşim yerleri dikkat çekicidir.* Bu çağa ait çanak ve çömlekler üzerinde bir çok kuş türü kumru ve güvercin figürlerine rastlanmaktadır. bulgular güvercinin günümüzden 5 bin yıl önce Anadolu’da yaygın olarak bulunduğunun kanıtlarıdır.* Anadolu’ya komşu ülkelerin sanatında benzer bulgulara rastlanmaktadır. Tunç çağına ait Mezopotamya buluntularında Sümer kalıntılarında güvercin ve kumru figürleri bulunan mühür ve bazı arkeolojik eserler elde edilmiştir.Sümer şehirlerinden Ur’da tabaka ve Kişteki mezar buluntularından güvercin yetiştirildiği anlaşılmaktadır.* MÖ. 3 bin yılına ait Mısır kayıtlarında, Mısır hanedanlığı zamanında güvercinlerin yemek amacı ile yetiştirildiği anlaşılmaktadır. güverci eti ve gübresi için yetiştirilmekte güvercin eti sofraların makbul bir yiyeceğiydi. Güvercin gübresinden yararlanmak için güvercin kulesi adı verilen yüksek kuleler yapılmaktaydı.* Anadolu’da erken dönemlerde başlayan şehirleşme ve hayvanların evcilleştirilmesine bağlı olarak gelişen güvercin yetiştiriciliği, Avrupa ve dünya ülkelerine yayılmıştır.güvercin ırklarının çoğu Anadolu kökenlidir Evcil güvercinlerin Avrupa’ya gelmesi anadoludan sonra olmuştur. Avrupa’ya ilk güvercin MS. 2. yüzyılda Romalılar döneminde girmiştir. Avrupa’da güvercin yetiştiriciliğinin yaygınlaşması ise MS. 14. yüz yıla rastlamaktadır. Güvercin, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş türüdür en eski bilgiler, M.Ö 4500 yıllarına, günümüzden 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. evcil güvercinin ilk Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmekle Anadolu kökenli bir gelişim olabileceğide düşünülmektedir bilim insanlarında evcil güvercinin atasının kaya güvercini (Columba livia ) olduğu görüşü yaygındır. Bu görüş 1850’li yıllarda evrim teorisinde çalışırken güvercinlerle ilgili araştırmalarda bulunan Charles Darwin’e aittir. Darwin, yabani bitki ve hayvan türleri üzerinde durmuş Evcil güvercinin beslenmesi ve üretilmesi ile ilgili deneyler yapmış. farklı ırkları birbiri ile eşleştirerek yeni güvercin ırkları elde etmiştir. evrim teorisini geliştirmiştir.bilim insanları da aynı kanıyı paylaşmakta evcil güvercinin, kaya güvercini olmak üzere 2 ya da 4 yabani güvercin türünün melezlenmesiyle ortaya çıktığı görüşünde birleşmektedirler. * Arap Bülbülü O’nu Hudeybiyede Gördüm: Bizim Beşir yavruyken beslendiği için uyumlu ve evcil bir kuştur.ele gelir, insanlarla arkadaşı gibi oynar. başınızda kalıp sizi bıktırırcasına uğraştırabilir. Evcilleştirmek için beslemeli nazik davranmalı, elle yakalamamalı, ürkütmemelisiniz. Evcilleştirmenin en etkili yolu kafesindeki yemi alıp acıktığında elle yemeğe davet etmektir.* birçok kuş evcilleştirilebilir. yaklaştırmak için sürekli ilgi şarttır. elde tutmamak, sıkmamak önemlidir. Arap Bülbülümüz Beşirde şaşırtan bir şey yaşadım.dayanamayıp mıncıkladım Sandım ki kaçacak Tam aksi avcumu açtığımda elimde durmaya devam etti. Arap bülbülümüz beşiri mıncıklayarak sevdiğimiz halde kaçmadı. İşte evcilleştirmenin ileri bir safhası ile karşı karşıyayız. Size hiç yabancılık çekmiyor elinizden korkmuyor. Sizden zarar gelmeyeceği konusunda herşeyi ile emin.Yemen, Mısır Ürdün Kudüs Arabistan Suriye ve güney illerimize kadar birçok yerde gördüğüm bu sevecen kuş coğrafyanın neşesidir. Hareketli tavırları, güzel ötüşleri, kafalarındaki tüyleri kabartarak çalı tepesindeki duruşları ve kafes hayatında hızlı evcilleştirilebilmeleri ile müstesna canlılardan biridir. Saka Kuşu; Kırmızı Yüzlü Bir Tutku Tüm kuşlarda olduğu gibi sakalarda da sadece erkek sakalar nameli öter.çiftleşme mevsiminde ötüşleri artar. Dişi kuş yuvadayken bölgede hakimiyetini* ilan etmeyi amaçlayan erkek saka yüksek bir ağaç yada elektrik teline konarak muhteşem bir konsere başlar. Çocukluğum Manisa Demirci ilçesinde geçti. Elimizde sapan dağ tepe tarla bahçe gezer kuş vurmaya çalışırdık. önümüze ne gelirse. Serçe, kumru, ispinoz, iskete tabiki saka. Annem Akhisarlıdır. Akhisar’ın sakası meşhurdur.* Akhisarlılar sakaya çok meraklıdır. yolunuz düşerse Akhisar’da dükkan önlerinde tahta kafeslerde sakanın ötüşleri ile ortalığı yıktığına şahit olursunuz.* Akhisarda sakalar dikkatimi çekti. özelliklerini öğrenince, gözüm sakaları aramaya başladı.tam evimizin önünde duruyorlardı. evimizin elektrik teline çıkan alev kırmızısı erkek saka mahalleyi sesi ile inletiyordu.yuva yapıyorlardı.* Erkek ve dişi sakalar ot çöp yün toplarlar.erkek dişiye nezaret eder. “yuvayı dişi kuş yapar”. birlikte* yuva yapacakları ağaca gelirler. Erkek tepelere çıkar dişi yuvaya gelip ağzındakiler ile yuvayı örmeye devam eder.* birkaç dakika sonra saka kuşları çıka geldiler. Erkek yukarıda yerini aldı, dişi ise evimizdeki dut ağacına sokuldu.Kuşun yerini belledim.usulca çıkıp baktım.dalların arasında yün ve ipliklerden fincan şeklinde yuva vardı.o kadar iyi kamufle olmuştu ki kuşları takip etmesem görmem mümkün değildi. Akhisar’da ilk saka kuşumu aldım aklıma girenler, kapanlı bir kafes aldırdılar. Hiç kimse bu kuşun ötücü yönünü bilmiyor. Şehrin içinde ağaçlara yuva yapacak kadar insanlarla iç içeler. Aldığım saka yavru idi. Yani kafası kırmızılaşmamış.bir dala kafes astım. kapan bölümünde bir kuş vardı* baştankara sakanın yanına koydum. baştankara etcildir kurtcuklarla beslenir İğne gibi gagaları vardır. O akşam saka ile kavgaya girdiler. “Cı cıcıcıcı” şeklinde atışıyorlardı Saka kuşunu bahçeye götürdüm.kafesin ortasında hem saka hemde baştankara vardı Bir saat sonra geldim bir de ne göreyim, saka kuşum yerde yatıyor. Baştankara kuşumun kafasını yusyuvarlak delmiş ve beynini yemiş. Aklım başımdan gitti. Çok üzüldüm.ablamın zoru ile saka kuşları hayatıma girmişti.* beslemeye başladım.kapanlı ile on civarında saka yakalamıştım. Annem çok merhametlidir. Kuşların esaret durumuna çok üzüldü ve hepsini tek tek saldı. O günü de unutamam. İnsan üzülüyor bu tabiatın nadide kuşları için. Güzel olmaya gör, düşmanların peytah olur çevrende. Bu, saka kuşu içinde geçerlidir. Tüyleri ve sesinin güzelliği nedeniyle ökseler, ağ ve kapancılarla tutulagelir. Nisan sonunda bir araya gelen sakalar mayısta yuvalarını kurmaya Haziran başından itibaren de yavrular yuvalardan uçurulmaya başlanır. Kuş tutucuları Ağ ve kapanları ile saka yavrularını tutmaya çalışırlar. Ağa yakalanan kuşlar dişi ise salıverilir.dişi kuşlar ötmedikleri için makbul değildir. Kış döneminde “kınalı” sakalarda tutulur. bunlar tabiata alışık oldukları için esaret hayatına alışamaz ve çırpınırlar. sakacılar kuşları kafeste çırpınıp tüylerini bozmasın diye kafes etrafını fermuarlı bez ile sararlar. Böylece kuş çırpınmaz* Birde “Kasım Sakası” vardır. Balkanlardan sonbaharda Afrikaya göçen bu kuşlar ülkemizdeki* sakalarımızdan iri ve gösterişlidirler.* Kasım sakaları Göç yolu ile geldikleri için halk arasında “geçim sakası” olarak adlandırılırlar.* Trakya’dan İstanbul’a uzanan coğrafyada ağlarla yakalanır ve alıcılara sunulur.Nisan ayı gibi saka çiftleri birbirini bulur Eşleşip yuva aramaya başlarlar. Mayıs gibi fincanı andıran yuvalarını çalı dalına yapmışlardır. Dişi yuvanın içine 4 ile 6 arası yumurta bırakıp kuluçkaya yatar. baba saka ise ağacın yakınlarındaki yüksekliğin üzerinde en güzel namelerini döktürmeye başlar. 14 gün minik yumurtalardan yavru sakalar çıkmaya başlar. çıkışta muhteşem bir hikmet vardır. Anne saka yumurtalarını gün gün yumurtladığı için yavrular bir anda değil gün be gün çıkarlar. ilk çıkan daha iridir iki hafta anne itinası ile beslenir ve tüylenirler. Artık yuvadan ayrılma zamanı gelmiştir. İlk yumurtadan çıkan yavru yuvanın en gelişkinidir uçma sırası ondadır. Ekmek elden su gölden” geçinen yavru sıcak yuvadan ayrılmak istemez Anne baba sakalar bazen yiyecek sunarak bazen de zorla yavruyu yuvadan uzaklaştırırlar. Dal dal sıçrar yavru saka. Sakalar Her seferinde yavrusunu daha uzuna uçurur bu an yavru için en tehlikeli zamandır dengesini kaybedip tutunamazsa yere inebilir. yer onun için tehlike ile doludur. Aniden fırlayan bir kedi, ayak altında ezilme tehlikesi yada afacan bir çocuğun ellerinde hayatı sona erebilir. Hiç unutmam mahallelede yürüdüğümde kulağıma yavru saka sesleri geldi Yavru sakalar Çıt pat yada siç çuk” diye öterler.bu seslere odaklanarak dev bir çam ağacının altına geldim. rüzgar ağaçları sallıyordu.yukarıdan küçük bir kuşun pırpırlayarak Rüzgarda dengesini kaybetmiş uçarak göğsüme kondu.İşte bu şekilde yuvadaki yavrular tek tek evden uğurlanır.* Her sene sonbaharda yavru sakalar küçük sürüler oluşturarak yetişkinler ile birlikte küçük göçler gerçekleştirirler.tahta kafeste beslenir. Kenevir, aspur en yaygın yedirilen tohumdur. kalın ve ince yem olarak tabir edilirler. saka kuşunuza karışık kanarya yemi de verebilirsiniz.yeni yakalanan* sakanın kafeste yemlenmeye alışması önemlidir.* Doğru yemlenme yapılmadığında sakalar ölebilir. Yavru sakalar keneviri kıramazlar.kenevirin Fazlası kuşu şişmanlatabilir. Sakaların yöresel adı dikenci kuşudur. Sarı yada mor dikenlerin üzerinde tohum yemeye bayılırlar. sakalara diken de verebilirsiniz. Yeşillik önemli bir gıdadır. Çimen, semizotu meyve kuşu kızıştırmak yada ötüşünü arttırmak için nijer tohumu verilebilir.Saka meraklıları bu kuşları tüy renk vb. özelliğine göre sınıflandırmışlardır. Tek ve çift kenesetli, kömürcü, altı payam vb. beslediğiniz kuş ötmüyorsa yapabileceğiniz onu salmaktır. Ötmeyen bsaka beslenmez.ustalara göre her erkek saka öter,maharet onu öttürebilmektir Kuşculukta en yaygın melezleme dişi kanarya ile erkek sakanın çiftleştirilmesidir. farklı genden oluşan kuş, baba ve anneden aldıkları ile benzersiz bir canlı haline gelir. baba saka kadar olmasa da turuncuya yakın yüz maskesi, sarı kanatları vardır. Annenin tüy özelliklerini üzerinde gösterir.* saka iri olup dayanıklı bir kuştur. ötüşü muhteşemdir. melez kuşlara saka sesi dinletmek gerekir. Kanarya ötüşlü melez makbul değildir.dişi melez kuşlar ötmezler. Katır gibi oldukları için üreme özellikleri de yoktur.melezin cinsiyetini anlamak kolay değildir. kuşların ötüyorsa erkektir.küçük tohumcul kuşların erkekleri “fi” kısmından anlaşılabilir. Yetişkin erkek kuşun kuyruk altındaki dışkılama bölgesinde nohut büyüklüğünde bir şişlik olur. Bu kısım dişide olmaz. saka kuşu dünyada çok sevilen bir ötücü kuş türüdür Türkiye ortadoğu Suriye’de de saka kuşları beslenir Balkanlarda da. Orta Asya’da,* Kırgızistan’da bizimkilere göre daha beyaz sakalar yaygındır Türkiye’de bulunmadığı için çok makbul olan beyaz maskeli sakaların ana vatanı Orta Asyadır Arap dünyasına inildikçe saka yerini Arap Bülbülü’ne bırakır Uzak doğuda ise tepelikli kardinal bülbülü oturur sakanın tahtına. Osmanlı Saraylarının vazgeçilmez kuşu olan saray kuşhanelerinde beslenen sakalar dünya üzerinde en büyük ilgiyi bizim ülkemizde görmüşlerdir. TÜRK ATI AHAL TEKE Türkmenistanda iki cins at yetiştirilir biri Ahal-Teke, diğeri Yomut atlarıdır. Ahal-Teke atı, “Ahal” olarak bilinen Kopet dağları ile çevrili olan başkent Askabatda yaşayan Teke Türkmenleri tarafından geliştirildiği için bu adı almıştır. Dünyaca ünlü Türkmen atının güzelliği, görkemi bu atlarda gizlidir. Büyük İskender Asya Seferinde ahal tekenin suretine ve güzelliğine hayran kalmıştır. 15. ve 16. yüzyılda bu at Rusya’da tanındı Rus zenginleri tarafından satın alındı. Almanya’ya götürüldü. Almanların ünlü Trackhaner atının kökeni Ahal-Teke atıdır Türkmen atları Arabistan’a geldi Arap atı oldu. Kuzey Afrika’ya geldi Berberi atı oldu, İspanya’ya geldi Endülüs atı oldu. Zarif ve ince yapısıyla Ahal-Teke nin kulakları dik ve ince; gözleri canlı ve parlak; boynu ince ve uzun; bel kasları kuvvetli; sağrısı geniş hafif eğimli; incikleri kısa, kolları uzun; tırnakları küçük ve sağlam göğsü geniş ve serttir. Halk arasında kamış kulaklı, ince belli, kalkan göğüslü olanlar tercih edilir. Kuyruğu ve yelesi kısa; kuyruk kılları incedir. Ahal-Teke boynunu, saldırıya hazırlanan bir kobra gibi dik tutar. saltanat sahibi padişahı andırır. Gözleri keskindir uzağı görür ve tehlikeyi tespit eder. Tırnaklarının sağlam olması uzun mesafeler kat etmesini sağlar.az yem yer, az su içer. susuzluğa dayanıklıdır çöl şartlarına elverişlidir çöle en dayanıklı atların başında Türkmen atları gelir. Kangal* hayvanlar insanlar tarafından sevilmekte insanların en sadık dostu olabilmektedir. bu konuda akla ilk gelen ise, sadıklığı ve dostluğuyla tanınmış köpeklerdir.Köpek türleri içerisinde bazıları ön plana çıkar ve ilgi fazla olur köpek türleri, bölge ve ülkelere göre değişir. Kangal köpekleri, Türkiye’de en çok sevilen, köpek türleri arasında ilk sıralarda yer alır kangal köpeklerinin nasıl ürediğine dair kesin bilgilere ulaşılamazken,saf ırk olduğu kanıtlanmıştır. Avrupa ırklarında olduğu gibi suni yollarla üretilmemiştir.kangal köpekleri çok özeldir Doğal yollarla kendi içlerinde ürerler en güçlü erkeklerin genleri, bir sonraki kuşağa aktarılır. Bu da, kangal köpeklerinin yüzyıllarca Anadolu’nun sert iklim şartlarına nasıl dayandığını açıklamaktadır. Kangal köpekleri sakin yapılı ve akıllıdır korumalı bir yapıdadır. bunda ise ırksal yatkınlık ve köpeklerin çoban köpekleri olması önemlidir kendi bölgelerinde başka köpeklere bekçilik verilirse agresifleşir kangal köpekleri, Anadolu’da çoban köpekleri olarak kullanılmış kullanılmaya devam etmektedir. bu köpekler, yaşadığı bölgeyi benimser yaşam alanı olmayan bölgelerde saldırgan ve agresifçe davranmazlar. kangal köpekleri insanlar ile sağlam ilişkiler kurmaktadırlar. Buda, bu köpeklerin neden sevildiğini ortaya koymaktadır.kullanım amacına eğitimlerden geçmektedirler. saf ırktan geldikleri Avrupa ırklarına oranla eğitimleri zordur. Kangal köpekleri, doğal yollarla ürerler safkan özelliğindedir. köpeklerin eğitimi 3 aylıkken verilmeli,eğitimi veren kişi uzman olmalıdır. köpeklerin eğitimleri saf ırkı temsil ettikleri için çok zordur. içgüdüler taşırlar. içgüdüler, sürüleri, insanları evleri koruma konusundadır. içgüdüleri zekalarıyla hareket edebilmesini sağlamaktadır.* Kangal köpeklerinin sadıklığı kuvvetlidir. sahipleriyle çok kuvvetli bir dostluk bağı bulunur sahiplerinin istediklerini komutsuz yerine getirirler. Yapısal ve güç olarak son derece kuvvetli ve kaslı bir bedene sahip olduğu görülmektedir. beden yapısı, genetiktir.* Bu köpekler kuvvetlidir ağırlıklarının 2 3 katı ağrılıkları ağızlarıyla sürükler. Gen itibariyle kapalı yerde yaşamaya uygun değillerdir. geniş alanlarda yaşaması uygunudur. çocuklarını ve kendilerini korumak isteyen aileler kangal köpeklerini bahçelerinde besler bu köpekler sahibine karşı dost canlısı ve de tam bir koruyucudur. Kangal köpeklerinin kürkü yoğun tüylerle kaplıdır. kangal köpeği sahiplerini haftada bir kere köpeğin sert kıllı fırçasıyla taramalıdır uygulamanın amacı köpeğin kürkünün sağlıklı ve parlak olmasını sağlamaktır.bakımı kolaydır. özgürce yaşayabilecekleri geniş bir yaşam alanına ihtiyaç duymaktadırlar.Kangal çoban köpeği, Anadolu insanını sürüsünü kötü niyetli kimselerden ve vahşi hayvanlardan korumuş bir köpek ırkıdır. Babiller zamanından beri varlığı bilinmektedir. savaş köpeği olarak kullanıldığı gibi, at ve aslan avında da yararlanılmıştır.arkeolojik kayıtlarda, Osmanlı arşivlerinde ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Kangal çoban köpeğinin varlığı kanıtlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kangal köpeği yetiştirilmiş çoban köpeği olarak kullanılmıştır. İmparatorluğun parçalanmasından sonra çoban köpeği yetiştiriciliği kaybolmuştur.Kökeni Sivas Kangal ilçesidir Yozgat, Kayseri, Çorum, Tokat, Erzurum ve Erzincan'da da saf kanlarına rastlamak mümkündür. saf Kangal çoban köpeğini Sivas Kangal ilçesinde bulmak mümkündür.Kangal Köpeği Aslanı andırır. En önemli özelliği kıvrımlı yukarı kalkık halka biçimindeki görüntüsüdür. Kangal'larda kuyruğun yukarı doğru kıvrımlı olması üstün özellik sayılır. kuyruğun rengi gövde renginden koyudur. Karabaşlık,ırkın belirli özelliğidir.* Kangal'larda kafa iri başın alın kısmı geniş ve yüksek, çene kalın ve güçlü, dişler çok iridir. Çene ve burun orta uzunlukta, burun kısmı küt, kulaklar düşük ve büyükçe,Göz etrafı siyahtır.* Gözler oval, siyah ve kahverengi tonlarındadır. Boyun hafifçe eğik, güçlü ve adaleli, ense başa yakın genişliktedir. Gövde baştan sona kare şeklindedir. Gövde kirli beyaz ile grinin açık veya koyu tonlarındadır. Göğüs yüksek ve geniş olup, üst kısmı öne doğru bombelidir. Göğüs güçlü adalelidir, şişman değildir. Kangal'lar dövüşürken göğsünü çok iyi kullanırlar. göğüs derin, karın hafif içine çekiktir. bacaklar kalın, ve güçlüdür Türkiyede yetişen hayvanlar* Kuşculukta en yaygın melezleme dişi kanarya ile erkek sakanın çiftleştirilmesidir. farklı genden oluşan kuş, baba ve anneden aldıkları ile benzersiz bir canlı haline gelir. baba saka kadar olmasa da turuncuya yakın yüz maskesi, sarı kanatları vardır. Annenin tüy özelliklerini üzerinde gösterir.* saka iri olup dayanıklı bir kuştur. ötüşü muhteşemdir. melez kuşlara saka sesi dinletmek gerekir. Kanarya ötüşlü melez makbul değildir.dişi melez kuşlar ötmezler. Katır gibi oldukları için üreme özellikleri de yoktur.melezin cinsiyetini anlamak kolay değildir. kuşların ötüyorsa erkektir.küçük tohumcul kuşların erkekleri “fi” kısmından anlaşılabilir. Yetişkin erkek kuşun kuyruk altındaki dışkılama bölgesinde nohut büyüklüğünde bir şişlik olur. Bu kısım dişide olmaz. saka kuşu dünyada çok sevilen bir ötücü kuş türüdür Türkiye ortadoğu Suriye’de de saka kuşları beslenir Balkanlarda da. Orta Asya’da,* Kırgızistan’da bizimkilere göre daha beyaz sakalar yaygındır Türkiye’de bulunmadığı için çok makbul olan beyaz maskeli sakaların ana vatanı Orta Asyadır Arap dünyasına inildikçe saka yerini Arap Bülbülü’ne bırakır Uzak doğuda ise tepelikli kardinal bülbülü oturur sakanın tahtına. Osmanlı Saraylarının vazgeçilmez kuşu olan saray kuşhanelerinde beslenen sakalar dünya üzerinde en büyük ilgiyi bizim ülkemizde görmüşlerdir. Keklik, Kınalı Dilber Türkülerimize, destanlarımıza konu olmuştur keklikler. Bir av kuşu olarak bilinse de Anadolu insanı çok sevmiş ve kafes kuşu olarak evlerinin baş köşesinde ağırlamıştır. Kak kak kak Kabarak kabarak? şeklindeki ötüşü nice insanın en sevdiği namelerden biridir.birkaç türü bulunur kekliğin. Ama en güzel görünüşlüsü Anadolu Kekliğidir.* Kırmızı gagası, beyaz yanağı, gagasının üzerinden başlayan gözünün üzerinden ensesine uzanan sürmeli siyah tüyleri gri başı ile sevimli bir yüzü vardır. Gri vücudu üzerinde siyah kesik çizgili kanatları üzerinde harika durur. Anadoluda yaygın olarak avlanır kınalı keklik. Yazın av köpekleri ile izi sürülür. kekliği farketmeniz kolay değildir. Son derece akıllı olan bu canlı, rahatlıkla kamufle olabilir.* Kekliği saklandığı yerden çıkaracak en önemli şey köpektir. Kuşun kokusunu bilir ve saklandığı çalıya atlar. Keklik doğrulduğu anda avcı silahını patlatır. Eti çok lezzetli olan keklik üreme mevsiminde avlanmaz. Çalıların içine yuva yapıp yumurtalarını bırakır. 10-15 arası yumurta bırakan kekliğin yavruları tavuk civcivlerini andırır.minik ve oldukça hareketlidir babam köy öğretmenliği yaparken iki tane keklik yavrusu tutmuş. o kadar minikler ki. Yere sofra bezi serdik civciv yemi yaydık. keklik yavrularını içine saldık.üç gün boyunca fik fik diyerek kalburu turladılar. Yem yemediler su içmediler. Tabi sonra da öldüler. Çok üzüldük.Tabiatta keklik, yavrularını yumurtadan çıktıktan sonra peşine takarak gezdirir tehlike ile karşılaştığında uçar gider. çil yavrusu gibi dağılırlar. tehlike geçer. Anne keklik* gelir farklı bir ötüşle yavrularını yanına toplar. İşte Kainattaki muhteşem sanat. Bu aklı fikri olmayan canlıya bu ince davranışı veren kim ? Anne keklik sıkıntı anında tehlikeyi kendisine çekerek uzaklaşmayı, yavrularda saklanıp anneleri gelinceye kadar ortalıkta görünmemeyi nasıl akıl ediyor. Tabi ki bilen ve yöneten yüce Yaratıcının sevki bunları sağlıyor. Keklikler tavukgillerdendir.tavuklarda olduğu gibi çok kuvvetli ayakları vardır. kırmızı ayakları yeri geldiğinde müthiş bir savaş aracı olabilirler. kekliği elinize aldığınızda doğru yerden tutamazsanız ayakları ile elinizi yaralayabilir. ayaklar beslenmede aktiftir. Tavuk gibi eşelenmeyi severler. Tohumculdurlar. Bitki tohumlarını çok severler.* Keklikler böcek solucan ve kurt yerler.kekliğe buğday, arpa, küçük mısır taneleri verebilirsiniz. Civciv yemi iyi gelecektir. kumlanmayı seven bir canlıdır.beslendiği ortamın eşelenebileceği kumla kaplı olması hoşuna gidecektir. ev ortamında bu olamayacağı için taşlığında biriktirebileceği kumu ona kap içinde sağlamanız gerekir. Türkiyemizin doğusunda keklik beslemek çok yaygındır.Siirt kekliği meşhurdur. Atalarımız keklik beslemek için kafes geliştirmişlerdir. Dallardan örülme kafesin ağız tarafına ortası kalem çubukla bölünen iki boşluk vardır. Keklik buradan başını dışarıya uzatır* Kafesin su ve yem bırakılır. Keklik başını menfezden uzatarak yem ve sudan istifade edebilir. Gerçekten akıllıca bir çözüm. kafes içindeki keklik, aralıklarla dışarıya çıkarılır kafes toprak zemin üzerine konulur. ev kadınları kapı önünde laflarken kekliklerini yanlarında çıkarırlar. keklik* otu çimeni çok sever. yeşilliğini eksik etmemeniz gerekir. Keklik yabanıl bir canlı olduğu için kümeste kuluçkaya yatmaz.tabi bir ortam meydana getirmek gerekir. Ama kafeste mevsimi geldiğinde yumurtlayabilir. kafesinde dişili erkekli iseler yumurtalar döllü olacaktır. yumurtaları kuluçka makinesine koyarak yavru keklikler elde edebilirsiniz.* ülkemizde birçok keklik yetiştiricisi* keklik üretimi gerçekleştirmektedirler. Üretilen keklikler Tarım Köy İşleri tarafından satın alınmakta ve tabiata salınarak sayılarının arttırılması sağlanmaktadır. Yavru keklikler son derece hareketli canlılardır. Anne babaları gibi yürür ve sekerler.ampul altında ısıtılır ve civciv yemi ile beslenir.korunaklı cam kafeslerde bakılır. Büyüdükce büyük tel kafeslere alınır.Tüfekle vurulması yanında kekliğin ağ ile yakalanması doğu yörelerimizde yaygındır. minik kazık ve kazığın yanından çıkan kemetlerden oluşan ağ dağlık bir mevkide serilir. çığırtkan keklik kafes içine yerleştirilir. Kafesin etrafı taşlarla örülür kafesin üst kısmı açıkta bırakılır avcılar saklanırlar. Çığırtkan kekliğin ötüşü* ile keklikler sürü halinde çıkagelirler. Keklikler ağa takılır Böylece keklikler yakalanmış olur.* Kekliği ağ ile yakalama kekliği yemek için değil kafeslerde beslemek için tercih edilir. ağla yakalanan keklikler kesilmez kafese alıştırılır. makbulu kekliği yetişkin halde değil yavru iken yakalamaktır. böyle yapıldığında keklik insana alışık olacak ve kafeste çırpınmayacaktır. Van da okuduğum yıllarda Siirtli bir velimiz hediye keklik getirmişti. Siirtin kekliği meşhurdur.* çok güzel bir kafes yaptık.kütüphanede kekliğe bakıyorduk. dışarıya da saldığımda kaçmıyor ayaklarımızın altında dolaşıyordu. Birgün Kafes boştu. bizim keklikt Söğüt dallarından aşağıya inmiş. O kadar evcildi ki kaçmamıştı eşiniyordu. kışkışlayarak kulübesine soktuk yakalayıp kafesine koyduk. İşte yavruyken yakalanan keklikler bu kadar evcildir. Kekliğin bir başka yakalanış şekli İç Anadolu bölgesinde yaygın olan karda* yakalamadır. Kışın karın ilk yağdığı gece avcılar yola revan olurlar. kışalaya kışalaya giderler. çalıları taşlarlar. saklanmış keklik olabilir bir tanesinden bir keklik parlar. Tırlayarak kalkar ve uçarak uzaklaşır. Bu avda maharet kekliğin nereye gittiğini görebilmekten geçer. hava soğuktur. Keklik* uçamaz.yere düşer her yer kar olunca kara saplanır Avcılar kekliğin uçtuğu tarafa yürürler. karların içinde düştüğü yeri görür ve elleri ile kazarak karların arasından kekliği çıkarırlar.böylece keklik yakalanır Keklik tabiatımızın süsü nadide canlılardandır av hayvanı olarak vurularak azalmasına gönlüm razı değil. keklik bir tutku.çiftliklerde rahatlıkla üretilebilen bu canlıya düşkün olanlar evlerinde besleyebilirler.hem sesini dinler hem de insana son derece alışık olan bu evcil canlılarla daha yakın olabilirler. Florya, Bir İstanbul Kuşu Flurya, Flur vb. isimleri bulunan hafif tombul, iri kuş, Osmanlı Tarihinde kafes kuşlarındandır. İstanbula has bir kuştur eski payitahtta. bugün Florya semti ismini bu güzel kuştan almıştır. Kalın gagası olan Floryalar, yeşilden sarıya çalan renge sahiptirler. Erkekleri gösterişli ve canlı renklere sahiptir. Dişisi kırçıllı ve mattır. Renklerinin yeşilliğinden dolayı seçilmezler. İlkbahar ve yaz boyunca onu, servi tepelerinde çekirdek çatlatırken yada ?Fruuuuuuuuuuuuuuu? diye öterken görebilirsiniz. Floryanın Yemlenmesi, çiftleşmesi bakımı saka kuşu ile benzerdir.kanarya ile florya çiftleşirler. Floryacılar sakacılardan daha fanatiktirler.kuşa tutku ile bağlıdırlar.* Floryanın saka ve kanarya gibi şakımalı ötüşü yoktur. Cızırtıya benzer ötüşü kullanırlar. Floryacılarda sakacılar gibi kuşlarının kafeslerini bir bez ile sarar ve kuşun ortamdan etkilenmemesini bu şekilde sağlarlar. Arap Bülbülü O’nu Hudeybiyede Gördüm: Adını çoğumuz duymuştur. Ama nasıl bir şeye benzediğini bilmeyiz. Arap coğrafyasına ait bir kuştur. Onunla ilk kez Mekke civarında karşılaştım. Hudeybiyede Huneyn vadisinde çalımsı ağaçcıkların arasında oynaşan siyah damlacıklar Ve yine harikulade bir şakıma.* simsiyah kuşlardı bunlar. Gagaları küçük sivri, sığırcık boyunda kuşlar. Peygamber Efendimiz (SAS) gerçekleştirdiği çöl yolculuklarında, istirahatlarında, hayatının herhangi bir bölümünde bu kuşların ötüşlerine kulak vermiş olabilir. Onların şahsında, Allahın sanatını tefekkür etmiş olabilir. Arap Bülbülleri Arap coğrafyasında görülür. Sıcak iklimleri sever sevimli canlılar ülkemizde güney kesimlerde yaşayabilmektedir Antakya Adana Mersin civarında görülmektedirler. Türkiye’mizin güneyi Suriye, Irak, Ürdün, Arabistan Yemen Arap Bülbüllerinin ana vatanıdır Yemende birçok Arap Bülbülü gördüm başkent Sana’da Sula Şehrine giderken önümüzdeki araba Arap Bülbülü’ne çarpmıştı.Yerdeki minik kuşa yaklaştım ölmüş kuşu elime aldım. Az ileride karakol vardı. Birkaç asker Ne yaptığımızı sordu Elimizdeki kuşu gösterince şaşırıp tebessüm ettiklerini hatırlıyorum. Arap Bülbülü O’nu Hudeybiyede Gördüm: Antakyada dükkan önlerinde Arap Bülbülü beslendiğini görebilirsiniz. Kalın tok sesi ile sabahları akşam öten bu kuş Adana Hatay arasında sevilerek beslenen bir kafes kuşudur. Arap Bülbülü etçildir kenevir, aspur ayçiçeği onlara günlerce yeter bülbüller kafeste beslenemez. sadece solucan, böcek vb. ile beslenebilirler. Arap Bülbülünün bakımı kolaydır. Etcil beslenme yanında meyveler, sebzeler ve hububat ile bakılabilir.* Arap Bülbülüme Bukalemunlarım için ürettiğim un kurdundan veriyorum. Deliriyor etcil yemler için gagasının yapısı bile bunu anlatıyor İnce ve sivri. Ağaç çatlaklarından kurt böcek toplamaya müsait yaratılmış. Meyvenin her türlüsünü verebilirsiniz. meyve sebze ürünleri kafeste koku yapabilirler. Bu nedenle katı ürün vermelisiniz.* Evde misafirler için yapılan kek artmıştı. bülbülümüz Beşire özel kek yapıp torbalara doldurduk ve onu besleme konusunda çok rahatladık.onun adı Beşir, çünkü kendisi Arap Yarımadasından ve görünümü siyah. Osmanlı’da arap yarımadasından getirilen siyah tenli nice paşa olup en çok Beşir isimli Ağalar bulunmaktadır. Arap Bülbülleri son derece hareketli, sevimli ve sempatik canlılardır.kuşlardan evcilleştirilmeye en müsaitidir insana yakındırlar.ilgilenenler insansı bir ruhu olduğu izlenimine kapılır.alıştığı kişiye candan tavırlar sergiler. Adana ve Antakya bölgesinde bu kuşlar yuvalarından alınmakta genç yaşta beslenerek insana yakınlaştırılmaktadır.evcil arap bülbülü ev yada iş yeri ortamında, neşe kaynağı olabilir. Kafadan kafaya uçar omuzlarına konar. elinize gelir sizinle oynar solucan tarzı şeyleri sevdiğinden elinizde tesbih varsa bir çocuk gibi tesbihle oynamaya başlayacaktır Kargagillere benzediği için renkli ve ipsi şeylere ilgisi büyüktür. yuvasına taşıyabilir. dezavantajı ise dağınık ve pis olmalarıdır. Tohumcul olmadığı için yedikleri kokuşmaya müsaittir ve yerken sağa sola bulaştırabilir.dışkısı sıvımsı olduğu için koku yapabilir.Arap Bülbülleri devamlı ötmezler. Sabahları ve özellikle de ikindi sonrası ötüşleri ile meşhurdurlar. bülbül ötüşüne benzer tok, kısa ama muhteşem nameleri vardır. Flüt tarzı devamlılık arzeden melodilerde çıkarırlar.güney illerimizde yavruyken devşirme yapılır. Yetişkin kuş doğadan tutulduğunda uğraş gerektirebilir. Safkan Türk Atı Ahal Teke Günde 200 kilometre koşabilen, hızlı, üç gün susuz kalacak kadar güçlü, manevra yeteneği yüksek bir at Ahal Teke. Binicisiyle duygusal olarak bütünleşiyor, tek sahip istiyor. Orta Asya Türklerinin ismini Türkmenistan’daki bir bölge ve aşiretten alan atı Ahal Teke.Akhal-Teke (Ahal Teke) Türk atıdır. 3000 yıl evvel insanlar tarafından ilk evcilleştirilmiş at türüdür Orta Asyada Türk halkları arasında yaygındır. Türkmenler Akhal-Teke atına sahib çıkarak Türkmen atı olduğunu söylerler. Akhal-Teke Manas ve Dede korkut gibi Türk destanlarında geçer.Yaşayan en eski at ırkı olan Akhal – Teke sıra dışı fiziksel gücünü duyarlı kişiliğini Orta Asyanın kendine özgü doğa koşullarından almıştır. kanı birçok modern at ırkının gelişimini etkilemiştir. yüzyıllar boyu safkanlığını koruyabilmiştir.Irkın ismi 19. yılların sonunda anlaşılmıştır. AKHAL-*Türkmenistan'da Pers imparatorluğunun parçası olan Kopet dağlarının eteklerinde bulunan bir vahanın adıdır. TEKE -*Türkmen kabilelerinden sonra egemen olan yüzyıllarca Türkmen atı yetiştiren göçebe boyunun adıdır.Türkiye’de bir tane var Safkan Türk Atı Ahal Teke maalesef Türkiye’de tek O da Türkmenistan Cumhurbaşkanı Berdimuhammedov’un, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hediye ettiği safkan 'Ahal Teke' 'Arkadaş' adlı attır. Abdullah Gül’ün zaman zaman atı ziyarete gittiği biliniyor. * Kafası uzun ve geniş bir alnı vardır. * Manalı bakan iri badem gözleri, dar ve dik kulakları uzun ve yüksek bir boynu vardır. * Vücudu uzun ve eğimli, dar bir göğsü uzun ve güçlü bacakları vardır. * Kas yapısı mükemmeldir. * Birçok rengi vardır, yaygın olarak yağız ve dorudur.* En belirgin özelliği ışıkta parlayan ve değişen metalik altın rengidir. Saf Ahal Teke ırkının ortaya çıkarılması çalışmalarına, TİKA’nın desteklediği projeyle adım atıldı. TİKA’nın Türkmen Atları Devlet Birliği ile Tarım Bakanlığı’ndan uzmanlar başkent Aşkabat’ta Moleküler Genetik Laboratuarı’nda incelemelerde bulundu.Ahal Teke atlarını diğer atlardan arındırmak için yapılacak tahlil çalışmalarındaki kimyasal malzeme Türkmen Atları Devlet Birliği’ne teslim edildi.TİKA ile Türkmen Atları Devlet Birliği işbirliğinde yürütülen proje kapsamında Ahal Teke atlarının kayıt ve tescil işlemleri, DNA testleri, at hastalıklarının teşhisi,* doping analizleri at yarışmalarına katılımlarının sağlanması konularında gerekli eğitim programları ve organizasyonların yapılması öngörülüyor. BOZKURT* BOZKURT kışkırtılmadıkça insana saldırmaz gerekmez. Kuzey Amerika’nın uçsuz bucaksız ovalarında kışın geceleyenler, kurtların, yaktıkları ateşin üç metre yakınına geldiklerini görmüşler. Durup insanları seyretmişler, fakat hiçbiri vahşi harekette bulunmamışlardır. Eski Dünya’da özellikle Rusya’da kurt hücumu hakkında çok hikaye anlatılmaktadır kurtların adamın altındaki ata göz koyduklarına hükmedilebilir. Avrupa kurtlarının. evcil köpeklere karışması sonucunda, insanoğlu karşısındaki korku ve saygıyı kaybetmişlerdir kurtlar, en tehlikeli ve amansız düşmanlarının insanoğlu olduğunu gayet iyi bilirler. Bozkurtlar şimdikinden çok kalabalıktı.Kuzey Kutbu bölgeleriyle Orta Meksika Asya Sibirya ve Hindistanda sürüler halinde yaşarlardı. İnsanoğlu yüzyıllarca boz kurdla manasızca savaşmıştır Medeni insanlar, evcil hayvanlarını taşıyarak dünyaya yayıldıkça, kurt insanlardan uzak,bölgelere çekilmiş ve nüfusu azalmıştır. zeki, ve güçlü bir hayvandır insanlar kurttan korkarlar hak kurt insan,ve hayvanlar için yabana atılır bir hasım değildir zekası filinkinden, atınkinden ve gorilinkinden geri kalmaz. iri ve kuvvetli bir hayvandır.Kanada kurtları 85 -90 kilo olabilirler.İri kurt 120 santim olup 50 santimlik bir kuyruğu vardır. Omuz hizasında boyu 90 santimdir. Kurdun kalın ve sık postunun rengi siyah ile beyaz arasındaki tonlarda olur.kurtların postları sarı veya kahverengi benekli de olabilir. Kurdun kısa kulakları vardır, Kulaklar küçük olursa, donmaları ihtimali azalır. Kurdun uzun ve tüylü kuyruğunun faydası ise Kurt. uykuya yattığında kuyruğunu, çıplak burnunun ve ayaklarının etrafına sarar kuyruk onları donmaktan korur. Kurtlar ve yavruları örnek bir aile tablosu meydana getiriler. İlkbaharda çiftleşirler. Erkek, eşinden ayrılmadığı takdirde,hayatının sonuna kadar tek eşle kalır. Kurt çifti kayalık bir mağarada ıssız yerlerde barınırlar* Yavrular çiftleşmeden iki ay sonra dünyaya gelirler. Yeni doğan yavrunun isli kahverengi veya grimsi mavi renkte sık tüylü bir postu vardır. Doğduğu sırada kördür. Çekik lâcivert gözleri dokuzuncu gün açılır. Yavru kurdun gözleri iki ay sonra yetişkinlerinki gibi sarımsı gri renk alır. yavrunun başlıca gıdası anne sütüdür. anne iki hafta sonra memeden kesmeye başlar. yavrularını midesindeki sindirilmiş etleri kusmak suretiyle besler. Anne yavrularının yanından ayrılmaz onları kendi yiyeceğiyle eşinin ya da yakın akrabasının getireceği etle besler.Erkek kurdun, avlanıp yiyeceği, kusulup yavrulara midesinde getirmesi adettir. Avlanmadığı zaman,nöbet tutar. tehlike anında ailesine işaret verir ve dikkati üzerine çekerek gerilemeye başlar.düşmanı inden uzaklaştırmayı başarır. Kaza annenin hayatına son verirse baba yavrulara bakar onları, kustuğu yiyecekle besler Yavrular çabuk gelişir Üç haftalık olunca anneleri onları inden çıkarırlar. Yavrular günlük hayata katılarak avlanmasını başlarının çaresine bakmayı öğrenirler.Kurtlarda aile bağları kuvvetlidir. Yavrular büyüyünceye kadar ailede sevgi vardır Aile üyesi tuzağa yakalanacak olursa, akrabaları kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar.Genç kurt bir buçuk yaşına kadar büyür. Dişilerin erkeklerden çabuk gelişmeleri enteresandır. Erkekler üç yaşından önce yetişkin sayılmazlarsa iki yaşındaki dişiler üremeye hazırdırlar. on iki yaşındaki kurt ihtiyarlamaya başlar. On dört yaşındakinin dişleri aşınmıştır. kurt en çok yirmi yaşına kadar yaşayabilir. Amansız Bir Avcı:*Kurdun beslenme şekli hakkında çok söylenmiş ve yazılmıştır. Aç kurdun, karnını çamurla doldurduğunu, kurtların dolunay zamanında şişmanlayıp ay ufaldıkça zayıfladıkları kıtlık zamanlarında ön ayaklarını emmek suretiyle hayatta kaldıklarını duymuşsunuzdur. söylenenlerin gerçekle ilgisi yoktur. Kurt sürü halinde avlanır. sürü, hikayelerde anlatıldığı gibi, yüzden fazla canavardan meydana gelmez. Kurt sürüsü ailedir Anne, baba yavrular ve akrabalar birlikte avlanabilir.yüz elli kilometre uzunluğunda avlanma alanları vardır. geyik, dağ koyunu, ren geyiği ve mus geyiği gibi hayvanları öldürürler.* kurtların nüfusu otuz beş bine yakındır insanların bulunduğu bölgelerde evcil hayvanlar koyunlara, sığırlara ve atlara pusu kurarlar. Tavşanlar, kemiriciler,hayvan leşleri kurdun yiyecek listesinde yer alırlar. Kurt yerine göre böğürtlen ve karpuz gibi meyvaları yer, haftada tek öğünle yetindikleri olur.kuvvetten düşmemesi için öğünün bol olması gerekir.ağırlığının beşte birini yer artan eti toprağa gömer. Kurdun gün batarkenki uluması, duyanın asla unutamayacağı derin ve dalga dalga uzayan, tüyler ürpertici bir sestir. Kurdun ulumasında atların ürperdikleri ve titremeye başladıkları görülmüştür. TÜRK ATI AHAL TEKE “Vatanımız, halkımız, bağımsızlığımız gibi atçılığımızı da yüksek tutmak zorundayız. Bizim medenîyetimiz dünyanın en eskisidir insanlara yol göstermiş onları korumuştur. kıymetli sembollerimizden birisi de attır.atalarımız o kadar temiz atlar yetiştirmiştir ki, asırlar boyu yaşamıştır.* “TARİHİ ÇEVİR, NAL SESİ KISRAK SESİ BUNLAR, DELMİŞ ROMA’NIN BAĞRINI MIZRAK GİBİ HUNLAR” ahal-teke atlarımız safkandır. Buna inceliği, eşi emsali olmayan dış görüntüsü şahitlik etmektedir. "* Türk atıdır.ilk evcilleştirilmiş attır Orta Asyada yaygındır. Türkmenler sahip çıkar Türkmen atı olduğunu söyler. Ahal Teke adı Manas ve Dede Korkutta destanlarında geçen Türkmenistan‘ın Ahal vilayetindeki Teke kabilesinden gelmektedir. Asil ve dik duruşu, uzun ince boyunu, dik omuzları, uzun sırtı ve bacakları küçük sert bir kalçası vardır. Boynundaki saçları ipek gibi yumuşak ama azdır. Kulakları atlarınkinden uzun ve Orak şeklindedir. Ahal Tekelerin gözlerinin etrafı siyah olduğu için gözleri badem gibi görünür.* Vücudu hafif metaliktir parlar. Kılları ince ve yumuşaktır. Büyüleyici asil hareketleri elastiktir. Hüner ve eğitim gösterilerinde diğer atların zorlandığı bazı hünerleri kolayca başarır. Soğukkanlı, zeki, duygusal ve inatçıdır, sahibine daima bağlıdır. Ahal Teke atı eski Türk atının torunudur, buz çağında var olmuş dört at türünden biridir. milat dan önce bile doğu Avrupa dan Çin‘e kadar nam salmış ve kıymetli bir atdır. Savaşlardan dolayı sayıları azalmış Timurlenk (1336-1405) tarafından Arap atı kısrakları ile fazlalaştırılmışlardır. Ahal Teke atı Avrupalı at soylarını geliştirmekte rol oynamıştır. Beverly Turk adlı birisi tarafından 3 ya da 4 Ahal Teke atı getirilmiş bugünün en soylu atları olarak görülen “Saf-kan İngiliz”-atı’nın türetilmesinin temeli olmuşlardır. “Türkmen atı” Ahal Teke erkeğinden Alman-imparatorluğunda 17 damızlık at türetilmiş alman yarış atları soylandırılmışlardır.Avrupa’da ki at soyları Ahal Teke damızlıkları ile çiftleştirilip asilleştirilirler.* Her at soyu için resmi bir soy kitabı vardır. Ahal Teke’nin soy kitabı Moskova’da başlatılmıştır. Ahal Teke, Türkmenlerin Türkmen-köpeği ve Türkmen halısının yanında en büyük gururları ve resmi Türkmenistan armasında gösterdikleri milli hayvanlarıdır.Türkmenlerin yetiştirdikleri Ahal Tekeler, Asya bozkırlarında hür olarak sürüler halinde yaşarlar. Başlarında atlı Çobanları vardır. Kaşgarlı Mahmud’un deyimiyle “at Türkün kanadı”dır. kanatsız kuş uçamaz, atsız Türkmen aş bulamaz. Dede Korkut “yaya adamın umudu olmaz”der. At sosyal hayatta kutsal kabul edilir kahramanın en büyük yardımcısı atıdır. Kahramanın kişiliği, kimliği ile ilgilidir. Düşünen, konuşan, uçan bu varlık, kötülükten birlik ve bütünlüğün sağlanmasında rol oynamıştır. Köroğlu’nun kahramanlığında “Kır at” vardır. görkemi, güzelliği, sesi ile sanat şaheseri olan at; yol gösterme akıl verme yönüyle de bilge niteliğine sahiptir. Türkmenin varı, devleti olan at, mitolojiktir At bir yanıyla da insanın ruh, duygu ve düşünce dünyasını ifade eder. Saha (Yakut) Türkleri ilk insanın yarı at, yarı insan olduğuna inanmaktadırlar. Türkiye’de bir partinin sembolü olan at Kazakistan ve Türkmenistan devlet sembollerinin merkezinde yer almaktadır. Türkmenistanda iki cins at yetiştirilir biri Ahal-Teke, diğeri Yomut atlarıdır. Ahal-Teke atı, “Ahal” olarak bilinen Kopet dağları ile çevrili olan başkent Askabatda yaşayan Teke Türkmenleri tarafından geliştirildiği için bu adı almıştır. Dünyaca ünlü Türkmen atının güzelliği, görkemi bu atlarda gizlidir.* Büyük İskender Asya Seferinde ahal tekenin suretine ve güzelliğine hayran kalmıştır. 15. ve 16. yüzyılda bu at Rusya’da tanındı Rus zenginleri tarafından satın alındı. Almanya’ya götürüldü. Almanların ünlü Trackhaner atının kökeni Ahal-Teke atıdır Türkmen atları Arabistan’a geldi Arap atı oldu. Kuzey Afrika’ya geldi Berberi atı oldu, İspanya’ya geldi Endülüs atı oldu. Zarif ve ince yapısıyla Ahal-Teke nin kulakları dik ve ince; gözleri canlı ve parlak; boynu ince ve uzun; bel kasları kuvvetli; sağrısı geniş hafif eğimli; incikleri kısa, kolları uzun; tırnakları küçük ve sağlam göğsü geniş ve serttir. Halk arasında kamış kulaklı, ince belli, kalkan göğüslü olanlar tercih edilir.* Kuyruğu ve yelesi kısa; kuyruk kılları incedir. Ahal-Teke boynunu, saldırıya hazırlanan bir kobra gibi dik tutar. saltanat sahibi padişahı andırır. Gözleri keskindir uzağı görür ve tehlikeyi tespit eder. Tırnaklarının sağlam olması uzun mesafeler kat etmesini sağlar.az yem yer, az su içer. susuzluğa dayanıklıdır çöl şartlarına elverişlidir çöle en dayanıklı atların başında Türkmen atları gelir. Kangal* hayvanlar insanlar tarafından sevilmekte insanların en sadık dostu olabilmektedir. bu konuda akla ilk gelen ise, sadıklığı ve dostluğuyla tanınmış köpeklerdir.Köpek türleri içerisinde bazıları ön plana çıkar ve ilgi fazla olur köpek türleri, bölge ve ülkelere göre değişir. Kangal köpekleri, Türkiye’de en çok sevilen, köpek türleri arasında ilk sıralarda yer alır kangal köpeklerinin nasıl ürediğine dair kesin bilgilere ulaşılamazken,saf ırk olduğu kanıtlanmıştır. Avrupa ırklarında olduğu gibi suni yollarla üretilmemiştir.kangal köpekleri çok özeldir Doğal yollarla kendi içlerinde ürerler en güçlü erkeklerin genleri, bir sonraki kuşağa aktarılır. Bu da, kangal köpeklerinin yüzyıllarca Anadolu’nun sert iklim şartlarına nasıl dayandığını açıklamaktadır. Üveyik, Dağların Nazlı Kuşu Nice şiire konu olagelmiştir üveyik kuşu.* güvercingillerdendir. Zarif narin ürkek bir görünüşü vardır. Güvercin ve kumrudan küçüktür. Renkli tüyleri dikkat çeker. Boyunundaki kanatlarındaki işlemeler göz kamaştırır.kuyruğunun altı beyaz tüylerle süslüdür. Türkiyemizde dağlık kesimlerde ağaçların üzerinde yaşar. Erkek üveyik üreme mevsiminde turrrrg, turrrrg? diye öter. Avcıların önemli av kuşlarından biridir. Tavşan yada keklik vuramayanlar üveyik peşine düşerler. ürkek ve yanına sokulması zor bir hayvandır. ötüşleri ile yerlerini kolaylıkla belli ederler.* Çocukken ava meraklı akrabalarım ile ava giderdik. av hayvanı bulamayınca bizimkiler üveyik avına yönelirdi. vurdukları üveyiğin kanadını itina ile sakladığımı defterimin arasında koruduğumu hatırlıyorum.sapanlarla avlanırken küçük bir çocuğun üveyik yavrusu ile geldiğini gördük. yuvasından almış.kuşu çocuktan kurtardık Evimizde besledik Gagasının arasından su ve mercimek taneleri gönderiyorduk. Ama verdiklerimiz ağır geldi sindiremeyerek öldü. Çok kıymetli bir büyüğümü ziyarete gitmiştim.evin altındaki küçük servi ağacında İki üveyik buraya yuva yapıyorlardı. Arkadaşım Anadoludaki* efsaneden bahsetti. Zamanında yürümekte olan üveyiğin sonradan uçma melekesi kazandığını İnsanlarında ruh dünyalarında kanatlanabileceklerinden bahsetti Gerçekten* üveyiğin farklı bir uçuşu vardır. Havalandığı zaman müthiş diklenir ve sanki bir ok gibi hedefine gider. Üveyiğin bakımı zor değildir. Kolaylıkla evcilleşebilir. Ortama uyum sağlar. Güvercingillerdendir tahılı severek yer. Güvercin kümeslerinde beslenebilir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Kaynak tr kangal.com
Türk Coğrafyası Çoban Köpekleri Afgan Kuchi Kuçi, Afganistandaki Sürü Koruyucu Köpeklerdendir isimdir. Orta Asya Çoban Köpeği’nin soyundandır Afganistan coğrafik ve jeolojik bakımından değişik özelliklere sahiptir Afgan Köpeği dağ, ova ve çöl olmak üzere üçe ayrılır Dağ tipi alçak yapılı arka bacakları daha sağlamdır. Ova tipi uzun bacaklı ve yüksektir. Çöl tipi köpeklerin postu kısa tüylüdür. Afganistan’ın kuzeyinde yerleşen Özbek ve Türkmenlerin olduğu bölgelerde bulunur Cidago Yüksekliği 70-80 cm. Ergin Ağırlık: 90 kg olabilir. Post Rengi: Beyaz, kahverengi, siyah, gri veya boz renk ile bu renklerin benekli ve çizgili formları görülür. Sırt ve yanların koyu, diğer tarafların açık olduğu post rengi yaygındır. Vücudun ayaklar ve burun ucu uç kısımlarında beyazlık bulunur Çok iri ve ağır köpeklerdir. Kısa, yumuşak ve sık postu vardır. ikinci tabaka bulunur. Kuyrukları sakin iken sarkıktır ama hareket ve alarm durumlarında sırtlarına doğru sarmal şekilde kıvrılır. Baş ve boyundaki gevşek deri tabakası, boğuşmada aşırı yaralanmayı önler.* Çok aksi ve kavgacıdır. Sahiplerinden başka kimsenin yanlarına yaklaşmasına ve dokunmasına müsaade etmez Kendilerine karşı nazik tutumlarını yanlış değerlendiren sahipleri, bu köpekleri sakin olarak tarif eder Afgan halkı, geçmişte göçebe bir hayat yaşıyordu. Göçebelikde, koyun ve keçi sürülerini yırtıcılardan koruyan köpekleri vardı. Bu mükemmel köpekler İpek Yolu’ndaki kervanları da koruyordu. Kuçi, Afganistan’da yaygın yetiştirilir koyun ve keçi sürülerinin korunmasında kullanılır. Afganistan’da köpek dövüşleri yaygındır ve Cuma günleri çeşitli merkezlerde bu dövüşler yapılır. Dövüşler genellikle köpek ölene veya çekilene kadar devam eder köylüler veya iki köy arasında mera ve otlak yüzünden kavga çıkar Bu durumda her iki taraf ortaya köpek çıkarmakta ve dövüştürmekte kim yener ise, galibiyetini ilan etmektedir. Köpek dövüşlerinde yenilen köpek ölmezse bile, sahibi tarafından öldürülmektedir.* Tacik Dakhmarda Orta Asya Çoban Köpeklerindendir Tacikistan’a has bir ırktır, bu ülkenin çevresinde görülür.*Cidago Yüksekliği: 61-81 cm, ortalama 70 cm.* Post Rengi: Kırmızımsı-kahverengi postu ile Orta Asya Çoban Köpekleri’nden ayrılır. Kangal Köpeği’ne benzer. Chorashma olarak bilinen ikinci tipi vardır postu siyah ve sarımsı kahverengi ile siyah ve beyazdır Çift renklisi tutulmaz. Ense, göğüs ve bacak uçlarında beyaz lekelere müsaade edilir Akıllı ve ağırbaşlı bir ırktır yabancı kişi ve köpeklere şüphecidir tepki verir. Geniş göğüslü, kaslı ve yağsız vücuda sahiptir. Çevik ve hareketlidir. Kafa geniştir. Kuvvetli ağız ve güçlü çeneleri vardır. Kuyruk ve kulak kesilir. Postundaki kıllar kalın ve sıktır. Güçlü ve sağlamdır Görünüm ve post rengi Kangal Köpeği’ne benzer. Kangalda ki gibi, ağız, burun, göz ve kulaklarda siyah maske bulunur.* Kullanma Alanı: Sürü koruma ve özel mülk korumadır Dövüş amacıyla da yetiştirilir Moğolistan çoban köpeği Orta Asya Çoban Köpeğidir Tibet Mastifi Köpeği’nin Moğolistan alt tipidir Tibet Mastifi Altay Sürü Gütme Köpekleri ve Asya ırkları ile akrabadır Eski Sovyetlerde , Kafkasya Çoban ve Alman Çoban Köpeği ile melezlenmesi sonucunda, sayısı azalmıştır. Moğolistan’a getirilen Tibet Köpekleri ile Moğolistan ırkları melezlenmiştir. Bu melezler Moğolistan Ovcharka olarak isimlendirilir. Moğollar, Moğolistan Çoban Köpeği ırkına çok değer verir Cengiz Han zamanında mevcut olduğuna ve onun en sevdiği hayvanın Moğolistan Çoban Köpeği olduğuna inanırlar. İki ayrı tiptir tüylü, iri ve yüksek tip, daha mülk korumada küçük olan ise sürü korumada kullanılır. yavrularda, her iki tip de görülür büyüyünce, kullanma amacına uygun olarak ayrılır ve yetiştirilir. Her iki tipin melezlenmesinden elde edilen köpeğe Bancars denir. bunlar diğer iki tip kadar değerli değildir. Cidago Yüksekliği: 61 cm. Ve 75 cm. nin üstündedir Ergin Ağırlığı: Post Rengi beyazdan gri ve siyaha kadar bir çok renktedir en çok tutulan post rengi siyah ve sarımsı kahverengidir. sarımsı kahverengide gözlerin üstündeki kaş belli olur. Sağlam yapılı, kuvvetli, iri kemikli v yağsızdır. Çok kıvrak, sert, haşin ve güçlüdür Uzun post kılları dışında, bütün Orta Asya ve Sibirya Irkları’na benzer. Sürü koruma görevi yapan bütün köpeklerin kulakları kesilir. özel mülk koruması yapanların kulakları kesilmeden kalabilir. Kaba, sık kıllarla kaplı postundaki tüyler uzundur.* Güçlü ve inatçıdır Korkusuz ve çok çalışkandır Sahipleri ile oyuna meraklıdır çocuklara karşı çok sabırlı ve naziktir. yabancı köpekler ve insanlara çok az toleranslıdır Asıl görevi koyun sürülerine bekçiliktir Özel mülk korumasında başarılıdır Kent hayatına uygun değildir 4)Balkan Çoban köpekleri a)Bulgar Karakaçan b)Makedon Karaman c)Arnavut Sharplaninac Bulgar Karakaçan Avrupa sürü koruma köpeklerinin en eskilerindendir Bulgar Çoban Köpeği, Tibet, Orta Asya, Kafkasya, Türkiye ve Balkan Çoban Köpekleri ile akrabadır. Çok asil karakteri ve mükemmel çalışması ile Bulgaristan’ın doğal zenginliklerindendir. Bir çok tipi vardır en iyi örnekleri Stara Planina, Pirin, Rila ve Rodop Dağındadır Cidago Yüksekliği: Ortalama 70-72 cm. Ergin Ağırlığı Post Rengi: Eskiden yetiştiriciler sadece iş kabiliyetine baktıkları için, renk ayırımı yapmıyor bütün renkleri kabul ediyorlardı. günümüz yetiştiricileri beyaz zemin üzerine siyah iri lekeli ve kabarık tüylüleri yetiştirmektedir farklı renkte yavrular elde edilir İri, kaslı çok güçlü bir köpektir. kemikler Kuvvetli Çok çevik ve hızlıdır. Saf Bulgar Çoban Köpeği’nin en önemli özelliği uzun yaşamasıdır. 20 yıla yaşayanına rastlanır. Postundaki kıllar uzun, sert ve kaba, kalın ve su geçirmezdir Postun tımarı kolaydır.*Sakin ve güvenilir bir köpektir. Çok akıllıdır ve gerçek ve sahte tehdidi anlar Kolayca eğitilir Sahibine sadıktır.*sürü korumada kullanılır. Sürü korumada kullanılan köpeklere “Hanaka” adlı demir tasma takılır* Makedon Karaman Makedonya Karaman Çoban Köpeği, Sharplanina ırkındandır Makedonya ve Güney Sırbistanda yüzlerce yıldan beri varlığı bilinir Bu ırk son yıllarda Karakaçan, Karavlak Sürü Gütme Köpeği, Sırbistan Sylvan Köpeği ve Sharplanina köpeği ile melezlenmiştir Yugoslav Sharplanina yetiştiricileri, ülke dışından Newfoundland Köpeği getirmişler ve Sharplanina ile melezlemişlerdir. Karaman Köpeği’nin siyah postunda, Newfoundland’ın etkisi vardır bu köpeğin kökenini Türkiye ve İran’da aramak gerekir İkinci Dünya Savaşı’na kadar Makedonya’da az bulunan bu ırk, son yarım yüzyılda artmıştır. Cidago Yüksekliği: Ortalama 70-72 cm Ergin Ağırlığı Post Daima siyah renklidir. koyu kahverengi griden, siyaha bütün renk tonları görülebilir. alacalı köpeklere de rastlanır Balkan ırklarına benzer Makedonya Karaman tipik bir dağ köpeğidir. Sağlam kemik yapılı, kaslı ve güçlüdür Bacakları kuvvetlidir. Kafası geniş ve iridir. kulağı kesilir. Post kılları orta uzunluktadır. Kalın, sık ve bol kıllı ikinci alt tabakaya sahiptir.*Cesareti ve sürü korumadaki başarısı ile ünlüdür sakin tabiatlı çevik ve ataktır.*Sürü koruyucu olarak kullanılır Arnavut Sharplaninac Avrupa’daki sürü koruma köpekleri gibi çok eski çağlarda Doğu’dan gelmiş, bölgeye uyum sağlayarak ve yerli köpeklerle melezlenerek, yeni bir ırk çıkmıştır. 1930 da tanınmıştır. Cidago Yüksekliği: Erkek: 60-80cm Dişi: 60-75 cm. Ergin Ağırlığı: 45-75 kg. Post Açık ya da koyu demir grisidir. beyaz beneklidir.Kemik sağlam, orta büyüklüktedir. Yuvarlak kafası, güçlü çenesi ve dişleriyle, kaba bir görünüşü vardır. Gözler siyah renkli ve bademdir Bakışları yumuşaktır. Kulaklar iki yana sarkıktır. Kuyruk sakin iken aşağıya sarkık, alarm durumunda yukarı kalkar. Post tüyleri en az 10 cm dir Deri üzerinde ikinci bir katman tüy tabakası vardır Cesur, dikkatli, enerjiktir. sadece kendi efendisine itaat eder. Bunun dışındakilere düşmandır Mükemmel bir çoban köpeğidir. Kurtlarla başeder . Kaynak kuraanda yaratılış. Com * CANLILARIN YARATILIŞI SİVRİSİNEK MUCİZESİ * Yağmur mevsiminin yaklaşmasıyla kurumuş gölcüklerde büyük hareketlilik yaşanır. Gölcük tabanlarında ya da suyla dolma ihtimali olan çukurda sivrisinekler hareket halinde uçmadan yürürler birşeyler ararlar Sivrisinek gibi uçan bir canlının, kendisi için dağlar tepeler gibi engelleri yürüyerek aşması ilginçtir Binlerce sivrisinek hep birden, emir almışçasına hareket eder görev zamanı gelmiştir. * Yumurtadan çıkan sivrisinek yavrularının, büyümesini tamamlayabilmesi için küçük bir suya ihtiyaç vardır. Bu, çamurlu bataklık, havuz ya da teneke su olabilir durgun suyu tercih ederler bu sular fotosentez yapan bitkiler sayesinde, oksijence zengindir Sivrisinek yumurtaları su olan her ortamda gelişir, Yumurtadan çıkacak larva, yetişkin bir sinek oluncaya kadar farklı evreler geçirir. Her evrede de yavru sineğin ihtiyaçları olur. Kuraklık ve aşırı sıcak yumurta gelişimini engeller. anne sivrisinek doğacak yavruların gelişmesini rahat tamamlayacağı bir ortam bulmak zorundadır. sivrisinek en uygun yeri nasıl bulur. Bakarak mı, koklayarak mı, tesadüfle mi kendinizi tepecik ağaç ve çukurla dolu bir alanda, düşünün, üstelik de aletiniz olmadan, yürüyerek, sıcak güneşin altında... Ne kadar yorucudur sivrisinek için de uygun yer bulmak zordur. onun böyle bir arama yapacağı bilindiği için, ihtiyacı düşünülmüş en mükemmel sistemle donatılmıştır. yumurtalarını bırakacağı yeri kolayca bulur Karnının altındaki alıcıyla, toprağın nem ve sıcaklığını bilir yumurtalarını bırakmaya uygun olup olmadığını tespit eder. En uygun yer için de toprağı santim santim, hiç yorulmadan tarar. 10 mm .'lik bir canlının toprağın nemini ve sıcaklığını ölçmesinin nasıl bir işlemdir Toprak araştırması zahmetlidir. Toprağın neminin, yaşının, verimliliğinin ölçülmesi, için özel aletlerden faydalanılır. dedektör kullanılır, toprağa sondaj yapılır neyin, ne olduğunu bilmeden yapılacak çalışma ve kazıdan sonuç elde etmek zordur. hatada telafisi güç, emek, zaman ve para kaybı doğar. Sivrisinek de kesin netice için toprağı tarar. bilgiler alır, değerlendirir ve karar verir. O ise tam donanımlı teknik bir alet değil, 10 mm . boyunda küçücük bir canlıdır… Karnının altındaki küçük alıcısıyla toprağı adımlarken tek düşüncesi yavrularına uygun bir yer bulmaktır bu özellikleri nasıl ortaya çıkmıştır 10 mm . büyüklüğündeki küçük bir sivrisinek dahi bilinçli bir arayış içindedir. Amacı yumurta ve yavruların ihtiyaçlarını karşılayacak bir ortam bulmaktır. zahmetli bir işe girer ve yürüyerek yer arar. sivrisinek yumurtanın ihtiyaçlarını nereden bilir Sivrisinek ısı ve, nemden habersizdir. nemin, hacimini topraktaki suyu bilmez. Proteinin ve enzimin ne olduğunu, hangi şartlarda harekete geçerek yumurtanın gelişimini sağlayacağını sivrisineğin bildiğini, ileriyi görerek hareket ettiğini düşünmek akıl karı değildir. Sivrisinek düşünmesi olmayan, 1 cm . büyüklüğünde bir böcektir. eğitim almayan, öğrenme yeteneği bulunmayan bu böcek hangi bilgiyle hareket eder? sivrisineğin araştırmada kullandığı teknik donanımdır: Isı ve nemi en hassas biçimde ölçen ve uygun yere doğuştan yerleştirilen organa sivrisinek nasıl sahip oldu? kendi vücudunda değişiklikler mi yaptı? evrim" içinde, tesadüfen sivrisineğin vücuduna ısı ve nem ölçümü yapan bir organ mı eklendi ne kadar garip ve mantıksız şuursuz evrim teorisi budur. Teoriye göre bütün canlılar tesadüflerin birbirlerine eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. tesadüfü geçersiz kılan yüzlerce soru vardır. organ tesadüfse sivrisinek bu organı hangi amaç için, kullanacağını nasıl öğrenmiştir? bu organ tesadüfse, bir kerede olmalıdır Tam çalışmayan eksik organ işe yaramaz. İşe yaramayan organın muhafazasının, evrim için bile anlamı yoktur. Sivrisineğin kendi vücuduna organ yerleştiremez organın amaç ve nasıl kullanılışını bilip diğer nesillere aktaramaz Ortada kusursuz bir uyum vardır ve tesadüf böyle bir uyum yaratamaz. Mükemmel uyum yalnız sivrisinekte değil, bütün canlılarda ve doğanın her köşesinde görülür. * 1920 de, Kanada'da yeni inşa edilen elektrik santralının jeneratörleri çok kısa sürede bozulmuştu. jeneratörlerin motorlarına sıkışmış yüzbinlerce sivrisinek vardı bu sinekleri jeneratöre çeken neydi? Jeneratörler temizlenince yine aynı olay tekrarlandı Erkek sivrisineğin duyargaları. binlerce seste , dişi kanat sesini tanıması için üstün yetenekle donatılmıştır. Jeneratörlere saldıranların tümü erkek sivrisinekdi. Sebebi makinelerin içinde kendilerine kur yapan dişilerin var olduğunu düşünmeleriydi! Jeneratör vızıltısıyla dişi vızıltısını karıştırmışlardı. Jeneratörlerin hızının değiştirilmesiyle sivrisineklerin aklının karışması önlendi. Bu olay, sivrisinek çiftleşmesini sağlayan çok ilginç bir sistemi hatırlatır Erkek sivrisinekler dişileri kanat seslerinden tanır Sivrisineklerin çiftleşmesi havada uçarken gerçekleşir. erkekler ergin olana kadar, yani kısa yaşamlarının ilk 24 saati çiftleşemezler. antenleri kurumadığından sağırdırlar. dişi kanat seslerini çiftleşme çağrılarını- duyamazlar. Sivrisineklerde işitme yeteneği gelişmiştir. Erkeğin kafasından çıkan 2 tane küçük tüylü antende bulunan çok sayıda duyu hücresinden meydana gelmiş "Johnston organı", ses titreşimlerini alır ve ayırt eder. tüylü duyargalar yalnızca dik durumdayken sese duyarlıdırlar. Erkeğin dişisini havada tutmak için kullandığı kıskaç olmasaydı, çiftleşme gerçekleşemez, sivrisinek nesli son bulurdu. Dişi sivrisineğin kanatlarından çıkan ses erkek sivrisineği etkiler Dişinin kanat sesleri, erkeğin antenindeki reseptör hücreleri titreştirir ve sivrisineğin beynine elektrik sinyali gönderir. Dişiler kanatlarını erkeklerden hızlı çırparlar dişinin kanatlarındaki titreşim erkeklerde çiftleşme isteğini artırır. Sivrisineklerin bol olduğu yaz günlerinde etraftaki sesleri düşünelim. Taşıt sesleri, insan sesleri, pek çok ses. Bu kadar sesten erkek sineğin, dişisinin cılız kanat sesini duyması zordur erkek sivrisineğin hassas "kulakları", bütün seslerden dişi sesini ayırdeder ve erkek sivrisinek çiftleşmek için dişiye uçar. Sivrisinek sürüsüne düşen dişi, erkekler tarafından farkedildiğinde, erkek sivrisineğin cinsel organının yanındaki özel kıskaçlarla tutulur çiftleşme genellikle havada bazen yerde gerçekleşir. Çiftleşmeden sonra erkek, sürüye geri döner ve ölür. Sivrisinekte çok ilginç bir sistem vardır. karşı cinsi kanat çırpma sesiyle tanır her yıl dünyaya gelen trilyonlarca sinek kanatlarını kendi cinsiyetlerine nasıl belli eder Her dişi kanatlarını yavaş, her erkek de hızlı çırpma kabiliyetine sahiptir. burada evrim teorisinin cevaplaması gereken sorular ortaya çıkar. sivrisinek yaratılış değil, tesadüf sonucunda varolmuş olsaydı, doğan her sivrisineğin kanatlarını rastgele çırpması ve kaos yaşanması gerekirdi. erkeğin daha yavaş, dişinin hızlı kanat çırpmasını gerektiren sebep yoktur. her cinsiyet emre uyar, hiçbir mecburiyet yokken, kendi cinsiyetlerini belli edecek hızda kanat çırpar frekans farkının tek başına anlamı yoktur. erkek sivrisinekte yaratılıştan bulunan üstün algılama olmasaydı, kanat çırpışların anlamı olmazdı. Dişi sivrisineğin çıkardığı titreşimler, insan için ne kadar anlamsızsa, erkek sivrisinek için de anlamsız olurdu. erkek dişiyi algılayıp çiftleşemezdi Erkek sivrisinekte üstün bir algılama olsa, fakat erkeği de dişisi de sivrisinekler farklı frekanslarda kanat çırpsalardı, erkekte üstün algılama yeteneğinin anlamı olmazdı. Buda sivrisineklerin yokolması anlamına gelirdi.sivrisineklerin çiftleşmek için birbirlerini tanımalarını sağlayan sistem ilk sivrisinekden itibaren varolmuştur Bu hassas mekanizmanın birdenbire ortaya çıkmasının tek açıklaması yaratılıştır. Çiftleşmeden sonra dişi sivrisinek, erkeğin spermlerini özel bir kesede muhafaza eder, haftalar boyu döllenmiş yumurta yumurtlayabilir. Dişi sivrisinek çiftleşmeden itibaren kan emer yumurtalarının gelişmesi için kana ihtiyaç vardır. Culex türünün yumurtası, alt kısmında huni şeklinde oyuk taşır. oyuğun anlamı yok gibi gelir. son derece önemli bir görevi vardır oyuk, içine dolan hava cansimidi işlevi görür yumurtanın su üzerinde kalmasını sağlar Yumurtanın altında ki yumurtanın "alabora" olup işe yaramaz olması kolaydır. yumurta tek başına suya bırakıldığında, uzun süre suda kalamaz. ufak bir sallantıda dengeyi yitirir, devrilir ve alt tarafda hava bulunan delik su dolarsa yumurta batar yumurtaların yaşayabilmeleri için su üzerinde kalmaları gerekir. akıl sahibi insanoğlu yumurtaların batmaması için siz ne yapardınız? Sivrisinek bu problemde en akılcı yolu kullanır. Yumurtaları yapıştırır Bir disk şeklinde yanyana yapıştırılan yumurtalar, su üzerinde yüzen bir sal oluşturur. Çapı yaklaşık 11 mm . olan disk su üzerinde kolaylıkla yüzer. Sivrisinek Yumurtalarının altındaki oyukta bulunan hava ve yumurtalar arasındaki boşluk, hava yastığıdır diski suyun üzerinde tutar. Bu akılcı yöntem kullanılmazsa, yumurtalar suya batar ve ölür suyun kaldırma kuvvetinden haberi olmayan sivrisinek, en uygun çözümü nasıl bulmuştur. ortada ki problemin farkında mıdır Yumurtaları tek tek birbirine yapıştırmak ve özenle sal yapmak oldukça zahmetlidir yumurtaların bir sonraki mevsim çatlayacağı düşünülürse, sivrisinek sonucu göremeden ölecektir. Yumurtladıktan sonra yumurtalarıyla bağı kalmaz kısa bir süre sonra ölür ölümünden sonra yumurtalarının güvenliği için büyük bir çaba harcar Yaptığı zahmetli işin hayatına etkisi yoktur. hayatta kalmak için değil, neslini kurtarmak için çaba gösterir. Hiçbir zaman görüp ne şartlarda gelişeceklerini, bilemeyeceği bir nesli kurtarmak amacıyla, en doğru kararı verir ve en zor işi başarır. bir böceğin yapması gereken, yumurtlama zamanı yumurtaları rastgele yerlere yumurtlamasıdır. Tek amacı hayatta kalmak, yemek yemek ve çiftleşmek olan böcek, sonucunu göremeyeceği bir iş için neden çaba gösterir? Bu çabayı sivrisineğe gösterten nedir? Çok açıktır ki sivrisineğin yaşam kavgası yoktur. O, yaptığı en doğru ve sağduyulu hareketi, kendisine verilen ilhamla yapar Evrimcilerin, yaratılışa karşı olanların yanıtlamaları gereken soru Sivrisinek, yumurtaların batmaması için en uygun çözümü nasıl bulmuştur? Evrimciler bunu hiçbir şekilde cevaplayamaz imkansız da olsa, sivrisineğin başka yumurtaları gözlemlediğini, çözümü kendisinin bulduğunu varsayalım. böyle olsa bile, yumurtaların altında doğuştan hava oyuğu bulunmazsa, sivrisineğin yapmaya çalışacağı sal işe yaramaz sivrisinek, yumurtalarını birbirlerine yapıştıracak ve suda etkisini yitirmeyecek doğal yapıştırıcıya doğuştan sahiptir. Bu olmazsa ne yumurtaların altındaki hava deliğinin, ne de sivrisineğin sal yapmaya karar vermesinin anlamı olmaz. Sivrisineğin yaptığı salın disk şeklinde olmasının anlamı ve amacı vardır. Sal için disk en uygun şekildir. sivrisinek başka bir geometrik şekil kullansa ince uzun bir dikdörtgen yapsa sal alabora olur. Disk şekli, su kuvvetiyle oluşması muhtemel momentleri dağıtarak, güvenliği sağlar. Birbiriyle uyumlu bir sistemi oluşturan detayların, zamanla , şuursuz tesadüflerle, kendi kendine oluştuğunu iddia etmek akılsız bir durumdur bu detayların birinin eksik olması bütün sistemin yokolmasına sebep olur. Sivrisinek deneme-yanılma" yoluyla geliştiremeyeceği, tesadüf sonucunda oluşamayacak bir biçimde yumurtalardan bir sal yapmaktadır. yegane açıklaması, doğumdan en fazla bir kaç hafta sonra bu salı yapan canlının, bu iş için gerekli bilgi ve donanıma sahip kılınmış ve bu iş için "programlanmış" olduğudur. * |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Kaynak kuraanda yaratılış. Com
CANLILARIN YARATILIŞI SİVRİSİNEK MUCİZESİ Gıdaların bozulmaması için son on yılda çok etkili yöntemler geliştirilmiştir. en önemlisi, ambalajlamadır. sivrisinek de, bu yöntemi kullanır. Yumurtalar, jelatinimsi bir madde yığınına çerçeve veya ip şeklinde bırakılır. Jelatin yumurtaları kurumaktan ısı değişimlerinden ve düşmandan korur. sivrisinek, bu madde sayesinde, yumurtaları bitki ya da taşlara yapıştırır yumurtaların suda kaybolmasını engeller. Yumurta salı ve çatlayan yumurtadan çıkan larva Anaphales sivrisineğinin yumurtaları. Yumurtalarda bulunan hava odacıkları ve yüzey etkisini arttıran yapılar, yumurtaların suda kalmalarını sağlar. bu yapılar yumurtalarda bir seferde oluşmasaydı, anophales sivrisineğinin tüm yumurtaları suya batıp ölürdü. Sivrisineğin küçücük yumurtası bile evrim teorisini çürüten bir delil yaratılışın en güzel örneklerindendir Sıtma mikrobu taşıyan sivrisinek Anopheles'in yumurtaları, suya batmalarını engelleyecek ve suda kalmalarını sağlayacak özel bir şekle sahiptirler. Yumurta kabuğunun dışındaki hava odacıkları ve yumurtayı saran yüzme kenarları yumurtayı suda tutar. Yüzme kenarları suyun yüzey gerilimini artırır ve yumurtanın gerilim sayesinde batmamasını sağlar. Yüzey gerilimi suda oluşan bir güçtür. küçük canlılar bu gücü aşamaz bu olumsuz bir durum değildir böcekler su üzerinde rahatlıkla yürürler. böcekler bacaklarındaki destek sayesinde ayaklardaki tüycükler, ayağı kaplayan yağlı salgılar gibi su üzerinde çok kolay hareket ederler. Anopheles sineğinin yumurtalarındaki hava odacıkları ve yüzme kenarları yüzey geriliminden yararlanır. Ancak ne larvalar ne de anne sivrisinek yüzey geriliminden haberleri yoktur. Bu özellik yumurtada bir seferde ortaya çıkmazsa, Anopheles'in yumurtaları su dibine batar ve sivrisineğin nesli tükenir. Ancak bu durum söz konusu olmaz. Anopheles'in de, diğer canlıların da varlıkları ve ihtiyaçları için en uygun tasarım, Allah tarafından yaratılmıştır. Sivrisinekler yumurtalarını her zaman durgun bir suya bırakmazlar. "Cylindrotoma Sivrisineği", yumurtalarını bırakmada ilginç ve zor bir yöntem kullanır. dişi yumurtalarını bir bitkiye yerleştirir. Ancak bitki dokularını kolayca kesemez. sineğin boyutu düşünüldüğünde bu insanın elinde hiç bir aleti olmadan kalın bir ağacı kesmesine benzer imkansızdır Peki sivrisinek ne yapar? Sivrisinek kendisine yaratılıştan verilen bir özellikle. Başı üzerinde bulunan ve testere görevi gören kesici organla, bitki dokularını rahatça keser. kestiği bitkiye yumurtalarını iter bir yaprakta bu şekilde bırakılmış 70 yumurtaya rastlanır bir yere bırakmak varken, zahmetli bir şekilde, zorlu bir yeri yumurtalarını bırakmak için seçmiştir. Tek amacı yemek ve yaşamak olan bir böcek niçin kendisini zora sokar zahmete kalkışır? Neden diğer türlerde değil sadece bu türdekilerin başında kesici organ vardır? Bu organı kullanma bilgisi, kim tarafından verilmiştir? Yumurtalarını güvenliğe almak için bitki dokularını kesmeyi sivrisinek nasıl akıl etmiştir Sivrisinek, özel bir dizayn ve "programla" birlikte yaratılmıştır. * "Leicester sivrisineği" yumurtayı bambu saplarının deliklerine bırakır. Bambu içi güvenli olduğu kadar, larva ihtiyaçlarına cevap veren bir ortamdır. Sivrisinek yumurta bırakırken diğer sinekler gibi- akılcı bir yol izler. Leicester arka bacaklarını bambu saplarındaki suya sokar, yumurtalar suya düşer ve gelişimlerini sürdürürler. İlk yağmurda yumurtalar kuluçkaya girerler. Yumurtlamayı takip eden 3 gün içinde kuluçka biter kurtçuklar çıkar. Yumurtanın içinden kurtların olgunlaşarak çıkmaları aynı dakikada olur. Bir dakika da kurtlar suda gezer. hiç durmadan, ne bulurlarsa yiyip müthiş bir süratle büyürler sivrisinek türünün ataları, gözlemlerle yavrular için en güvenli ortamın bambu sapı olduğunu tespit etmiş, bütün soyun bu yöntemi izlemesine mi karar vermişdir? bu emir nesilden nesile, mi aktarılmıştır Bu soruların cevabı normal ve vicdanlı insanı tek noktaya yaratılışa götürür. Dünyada bir bambu sapının içindeki su birikintisinde, bilmediğimiz, aklımıza dahi gelmeyen bir hayat vardır ve bu hayat ustaca biçimde yaratılmıştır. İnsana düşen yaratışı görmek yaratan Allah'ın gücünü takdir etmektir. Kuran'a göre; Allah'ın yağdırdığı ve yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda her canlıyı orada üretip-yaymasında düşünen topluluk için ayetler deliller vardır.(Bakara, 164) Yumurtadan çıkan yavru sivrisineğin erişkin haliyle hiç ilgisi yoktur bambaşka bir canlıdır. 1- 1,5 mm . uzunluğundaki larvanın vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere 3 bölümdür Başı oval ve iki yanında birleşik gözler ve göz önünde kısa bir anten mevcuttur. larva, bu halden erişkin bir sivrisineğe dönünceye kadar zorlu bir yolculuk geçirir. Larvalar su altında yaşar Sürekli yedikleri için, bir haftada 6-7 kat büyür Bu dönem sivrisineğin yaşamı boyunca büyüdüğü tek dönemdir. Larva acıkır, yemek yer ve büyür. Larvanın nefes alması için suda boğulmadan asılı durması gerekir Sürekli beslenmesi gereken sivrisinek, su üzerinde asılıyken yemeğine nasıl ulaşır Bunda çok özel bir yöntem gerekir, ancak canlı ne düşünebilen ne de gelişim kabiliyetine sahiptir, yalnızca bir buçuk mm büyüklüğünde bir larvadır. acilen beslenmeslidir, yoksa ölür Larva zorunlu durumda suyun içine dalar. bu uzun süremez nefes almak için tekrar su yüzeyine dönmelidir Larvanın başaşağı suda dururken yemek yebilmesi doğuştan kendisine verilmiş önemli bir mekanizması vardır. Avına her zaman gidemeyen larva, suyu hareketlendirerek avını ayağına getirir. ağzıyla suda akıntı yaratır. sudaki bakteriler, su hareketiyle larvanın ağzına gelir. Larva bakterileri yer. Bir sivrisinek larvası günde 100-1000 cm3 suyu süzebilir. larvanın ağzındaki fırça, hayvanın beslenmesi için yapılmıştır Larva bu sistem sayesinde boğulmadan besinine ulaşır küçücük bir larva bile Allah'ın "rızık veren" Rezzak sıfatının koruması altındadır olduğunu gösterir. Kuran emrediyor Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.(Ankebut, 60) * Tüm sivrisinek larvalarını, suda kendi halinde yüzen ve beslenmede bakterilerle yetinen sakin canlılar olarak tanımlamak doğru olmaz Bazı larvalar yırtıcıdır. sürekli beslenen larva türleri yiyecek bulamadığında birbirini yer. larvalar için temiz değil, bakterice zengin kirli su daha uygundur. temiz sularda, sal şeklindeki yumurtada yalnızca birkaç tane larva hayatta kalır. anne sivrisinek bunu bilir ve yumurtalarını bırakmada kirli suları seçer! Kirli suda, sal şeklindeki yumurtalardan yaklaşık 100 tanesi sağlam çıkar. sivrisinek seçim yapmıştır Sivrisinek biri temiz biri kirli iki farklı sudan kirli suyu seçer sivrisinek, türünün devamı için geçerli önlemleri düşünerek mi yoksa gözlemleyerek mi bulmuştur. ikisini de yapamaz. Sivrisineğin tecrübe kazanması, doğru kararlar vermesi gelecek nesillere aktarması söz konusu değildir. * Mansonya türünün larvası, soluk almak için su yüzeyine çıkmaz. akıllı ve zor bir yöntem izler. Su altındaki oksijen, suda çözünmüştür canlılarca kullanılır Bitkiler kök ve dokularında oksijen biriktirir Mansonya larvası bitkilerdeki oksijeni kullanır. Larvada,bitki köklerini delmeye ve içindeki havayı çekmeye yarayan testere biçimli bir organ vardır. oksijen ihtiyacını rahatlıkla karşılar ve su altında sürekli kalabilir. Burada büyük bir dizayn vardır. Suya çıkmayan mansonya larvasının yapısında, bitki köklerini delmesi ve köklerin içindeki havayı çekmesi için herşey vardır. larva, vücudundaki "alet"lerin ne amaçla verildiğini oksijene ihtiyacı olduğunu ve oksijenin bitki köklerinde olduğunu bilmektedir. 1.5 mm . boyunda ve dünyaya yeni gelmiş larvanın nasıl olup da bunları bildiği ise evrimcilerce cevaplanamamıştır * Akıntılı yerlerdeki larvalar yaşamda bir yerlere tutunmak zorundadır Vücutldaki destek sistemleriyle bu problemden kolayca kalkarlar. hızlı akan sulardaki larva arkalarında 45 derece eğimle vücutlarıyla birleşmiş uzun bir itici bulunur iticinin ucundaki küçük kitin kancalarıyla larva herhangi bir yere tutunur ve kendisini akıntıya karşı korur. Heptegina cinsi sivrisinek larvası vantuz sayesinde güçlü akıntılara dayanabilir. * sivrisinek larvaları doğuştan mimardırlar. Kendilerini bir yere yapıştıracak vantuzları olmayan larvalar, düşmanlarından korunmak ve akıntıya karşı koymak için kendi evlerini kendileri yapar Bu ilginç ve şaşırtıcıdır, her aşaması zorluklarla doludur yumurtadan çıkan larvanın, güvenliğini sağlamak ve akıntıya koymak için bir eve ihtiyacı olduğunu fark etmesi, bir ev yapması gerekir. larva bir plan yapar. Ancak Larvada ne teknik alet ne de organ -gaga, pençe, vardır. bütün ihtiyaçları düşünülmüş olan larva, ev yapması için gerekli malzemeye doğuştan sahiptir. Kolaylıkla şekil verebileceği jelatin bir madde salgılar. Bu malzemeyi en doğru şekilde kullanan larva, kendisi için en uygun boru benzeri bir yuva yapar. yuvayı ya çamur veya kuma gömer, ya da yanında taşır. larvanın doğar doğmaz kendini güvenceye almak için ev yapması ve ihtiyaç maddesini vücudunda hazır bulur Larva kimyager olmadığına göre salgıyı kendi zeka ve bilgisiyle ürettiğini düşünmek akıllıca olmaz. Kendi aklı ve zekasıyla üretse bile bunu üreten bir sistemi vücuduna yerleştirmesi düşünülemez. Mimari eğitimi olmadığına göre, yuva yapıp kuma gömmeyi planlayamayacağı ortadadır. bir larva, evrimcilerin iddia ettiği gibi özelliklerini tesadüfen veya tecrübeyle kazanmış olsa da bilgilerini sonraki nesile aktaramaz. Yeni doğan canlı, kendisine öğretecek biri olmadan öğrenemez. bir canlı bir bilgiye doğuştan sahipse, bilgiyi en doğru şekilde kullanıyorsa tek bir anlamı vardır: bilgi ve özellik her, canlıya, yoktan vareden Allah tarafından verilir. * Larva gelişme döneminde sürekli yer. ağzının sürekli su olması ve başaşağı durması gerekir. larvanın ikinci temel ihtiyacı nefes almaktır. Peki bu iki temel ihtiyacı nasıl karşılayacaktır? İnsanlar suda nefes için bir oksijen tüpü, şnorkel, gibi özel aletlerden yararlanır Sivrisinek larvası, doğuştan dalış teçhizatına sahiptir. Suda başaşağı dururken, vücud arka tarafında bulunan solunum borularıyla nefes alır. Kimi larvalar suya paraleldir karınlarında bulunan üç solunum deliğini kullanır Bu sistem şnorkel ve hava pompalarının benzeridir. ortada akılcı bir dizayn varsa, onu yaratan bir akıl vardır.akıl, "alemlerin Rabbi", yani en küçükten en büyüğe kadar tüm dünyaların, tüm boyutların hakimi, eğiticisi ve düzenleyicisi Allahtır Allah yarattığı varlıklarda eşsiz sanatını tecelli ettirerek insanlara varlığının delillerini gösterir. Bu sanat _ ister insan beyninin karmaşık yapısında bir sivrisinekte ve her yerdedir Bakara Suresi'nin 26. ayetinde, tek başına bir sivrisineğin bile, Allah'ın vermekten çekinmeyeceği büyük bir örnek olduğu belirtilir: Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, örnekten çekinmez. iman edenler, kuşkusuz Rablerinden gelen gerçeği bilirler; inkâr edenler Allah, neyi amaçlamış?" derler. Allah, birçoğunu saptırır, birçoğunu hidayete erdirir. O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara, 26) * Şnorkele Su Kaçarsa... Sivrisineğin şnorkel benzeri bir solunum borusuyla nefes aldığını yukarıda belirttik. Ancak şnorkelle nefes almanın bir tehlikesi vardır. Eğer suda oluşacak bir dalgalanma ya da rüzgar şnorkelin içine su kaçırırsa bu, sivrisineğin boğulmasına neden olur. Ancak çok özel bir tedbir sayesinde bu durum engellenmiştir. Şnorkellerin havayla temas eden uç kısmı özel bir yağla doğuştan kaplıdırlar. Bu yağın özelliği suyu iten (hidrofob) bir yağ olmasıdır. Larva başaşağı su içinde dururken, bu yağ sayesinde solunum borusunun deliklerinden içeri su giremez. Bu salgı özel olarak su için yaratılmıştır. Larva sudan başka bir sıvının, örneğin petrolün içine konulduğunda, salgı görevini yapamaz. Petrol şnorkelden içeri girer ve larvanın boğulmasına neden olur. 10 milimetrelik bir larvanın, birkaç milimetre uzunluğundaki solunum borusunun ucunda böyle özel bir yağın varolması, üzerinde durulmadan geçilebilecek bir konu değildir. Ayrıntılara dikkat edelim: - Suyun şnorkelden içeri girme riskine karşı böyle özel bir önlem alınması. - Salgının tam ihtiyaç duyulan yerdeki, yani solunum borusunun ucundaki hücreler tarafından salgılanması. - Bu yağlı salgının her yeni nesilde kendiliğinden varolması... Bütün bunların varlığı tesadüflerle açıklanabilir mi? Elbette ki hayır. Çünkü tesadüfler karmaşaya neden olur. Milyarlarca tesadüfün ardarda sıralanması ise kaos anlamına gelir. Birbirinden bağımsız parçalardan oluşan ama bu parçaların uyumu sayesinde ortak bir amaca hizmet eden sistemler ve mekanizmalar, kaos sonucunda değil, ancak bilinçli bir dizayn sonucunda ortaya çıkabilirler. Evrim teorisi ise mevcut canlıların bugünkü hallerine daha basit yapıda olan canlıların zamanla gelişmesi sonucunda ulaştığını öne sürer. Evrime göre bu gelişim, zamanla meydana gelen tesadüfi değişimlerin, basamak basamak birbirine eklenmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Her ne kadar Latince isimler ve karmaşık terimlerle "bilimsel" bir kılıfa sokulmaya çalışılsa da, evrim teorisinin temel mantığı tek kelimeyle ifade edilebilir: "Tesadüf". Şimdi sivrisineğin nefes almasını sağlayan özel yapısının nasıl varolmuş olabileceğini, evrim teorisinin iddialarını da göz önüne alarak inceleyelim. Evrime göre bundan binlerce yıl önce daha basit yapılı sivrisineklerin bulunması gerekirdi. Bu hayali senaryoya göre, o zamanki sivrisineklerin solunum borularının daha oluşmadığını varsayalım. Peki o zaman sivrisinek larvaları ne yapacaklardı? I) Larva suyun içinde başaşağı durmayacak, nefes almak için başını suyun üzerinde tutacaktı. Bunun kaçınılmaz sonucu bütün larvaların açlıktan ölmesi olurdu. II) Tesadüfen larvanın vücuduna bir solunum borusu eklendiğini varsayalım (bunun teknik olarak imkansızlığına ileride değineceğiz), solunum borusunun ucunda bulunan ve suyun boruya girmesine engel olan yağ olmadığından larva boğularak ölecekti. Larvanın, bu yağı sentezleyen hücrelerin vücudunda oluşmasını bekleyebileceği tek bir saniyesi bile olamayacaktı. Kısaca bu evrim teorisinin kendi içerisinde çelişkili bir durum oluşturmaktadır. III) Solunum borusunun ve borunun ucunda bulunan yağın aynı anda bir şekilde larvanın vücuduna eklendiğini varsayalım. Bu yalnızca o larvanın hayatını kurtarırdı. Çünkü vücudunda oluşan bir değişimi bir sonraki nesile aktaramayacaktı. (Parmağı kesilen bir kadının çocuğunun eksik parmakla doğmayışı gibi.) Oysa, vücuttaki değişimin bir sonraki nesle aktarılabilmesi için, evrimin yeni organ veya organel oluşturmakla kalmayıp bunun genetik kodunu da canlının üreme hücrelerinde bulunan DNA'ya eksiksiz olarak eklemesi gerekmektedir. Bu nokta çok önemlidir. Bu yüzden konuyu bir başka örnek üzerinde inceleyelim. Örneğin insanın atası olduğunu varsayacağımız bir canlının vücuduna yeni bir organ, mesela karaciğerin eklenmesini düşünelim. Karaciğerin genetik kodu, milyonlarca şifreden oluşur. Bu şifrelerin hepsinin aynı anda, o canlının üreme hücrelerindeki DNA'ya katılması gerekir ki bir sonraki nesilde de ortaya bir karaciğer çıksın. Milyonlarca şifre içinde yapılacak tek bir hata, karaciğerin oluşamamasına, daha doğrusu işe yaramamasına ve canlıya yarar değil zarar vermesine yol açar. Sözünü ettiğimiz hayali canlı yaşamını sürdüremez ve yokolur gider. Burada bir nokta daha vardır. Söz konusu canlı, vücudunda bir karaciğer oluşana kadar ne yapacaktır? Karaciğerin vücutta yürüttüğü hayati fonksiyonları hangi organ yapacaktır? Kısacası böyle bir canlının bir zamanlar varolduğunu düşünmek bile mantıksızdır. İlk insan, tam ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmış; yani yaratılmış olmalıdır. Aynı şekilde sivrisinek de, sahip olduğu özellikleri DNA'sında genetik şifre olarak taşımak zorundadır. Aksi takdirde bir sonraki nesil bundan mahrum kalır. Sivrisineğin atası olduğunu varsaydığımız hayali canlının üreme hücrelerine, hem solunum borusunun, hem de bu borunun ucundaki hücrelerin ürettikleri yağın genetik şifrelerinin aynı anda, eksiksiz, hatasız olarak katılması gerekir ki, bu imkansızdır. Bunun anlamı da yine sivrisineğin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde bir anda varolduğu, yani yaratıldığıdır. Peki sivrisinek soluduğu havayı vücuduna nasıl dağıtacaktır? Sivrisineğin solunumu şu şekilde gerçekleşir: Sivrisineğin aldığı hava, iki ufak torbacığa dolar. Bu torbacıklar vücuda yayılan kılcal hatlara bağlıdırlar ve bu hatlarla havayı her yere dağıtırlar. Torbacıkların arasında sivrisineğin ihtiyacına uygun bir kalp vardır. Kalp, düzenli atışlarla torbacıkları pompalayarak, havanın vücuda dağılmasını sağlar. Kalpten hemen sonra mide ve bağırsaklar gelir. Burada sözünü ettiğimiz kalp, mide ve bağırsakların da eksiksiz olarak sivrisineğin vücudunda bulunmaları gerekir. Üzerinde uzun uzun durduğumuz solunum sisteminin yanı sıra, bu organlar da sivrisinek için vazgeçilmezdir. Bütün sistemleri bulunan fakat kalbi olmayan bir sivrisinek elbette ki düşünülemez. * Sivrisinek larva ve pupa dönemini suyun içinde geçirir suya yakın yerlerde bulunur. Su molekülleri, güneş ışınlarını yansıttığı için, larvanın bundan olumsuz etkilenmesi gerekir. Oysa larva güneşten etkilenmez bu sivrisineğin vücudundaki pigment sayesinde çözülmüştür. pigment, tamamı ürik asit granülleriyle doldurulmuş olan ürositlere benzeyen hücreler ağından oluşur. Ürik asit, şeffaf larva ve pupayı güneşten korur sivrisinek güneşte kavrulmaktan kurtulur. bütün mucizelerin, sivrisinek vücudunda, mucize eseri kendiliğinden ortaya çıktığını varsayalım. bu kalkan bile larva vücudunda olmasa, tüm özellikleri anlamı kalmaz, larva güneşte kavrularak ölür. Sivrisineklerde larva dönemi bir hafta sürer. Bu süre ısıya bağlıdır beslenmeyle ilgilidir. Larva giderek büyür, derisi fazla büyümesini engelleyecek şekilde gerginleşir. Bu ilk deri değişim zamanının geldiği anlamına gelir larva pupa dönemine geçmeye hazırdır. büyüyen larva sert derisini açmak için keskin bir alete ihtiyaç duyar. dışardan hiçbir canlının yardımı olmadığı için, bu problemi kendisi çözmelidir ihtiyacı olan her şeyi kolayca bulur. onun için bir kolaylık vardır. Her şeyi yaratan Allah, larvann ihtiyacı için özel bir organ vermiştir Larvanın baş arkasında, sert deriyi kırmaya yarayan bir organ vardır. Bu organ deri değişiminin ardından atılır. bu organ oluşmasaydı ya da geç oluşsaydı, larva deriden çıkamayacağı için sıkışıp ölecekti. Alttan gelen yeni deri yumuşak ve esnektir. Larvanın büyümesi de bu esnek deri sayesinde kolaylaşır Sivrisinek larvası gelişimini tamamlayıncaya kadar 3 kez deri değiştirecektir. Toplam 4 defa deri değiştirerek gelişir ve 10 mm uzunluğa varır Sivrisinek kurtçukları gerçek bir sivrisinek olmak için son aşama "pupa" dönemine girer. Bu en fazla birkaç gün sürer pupa beslenmez. Sivrisineğin ayak ve kanatlarının yeralacağı göğüs kısmıyla birleşmiş olan kafası büyük ve yuvarlaktır. sivrisinek yepyeni bir canlı gibidir ve ihtiyaçları değişmiştir. * Larvadan pupaya geçişde solunum şnorkelleri kapanır larva nefessiz kalır Ancak ilginç bir gelişme olur ve pupanın ön tarafında iki yeni hava borusu çıkar sivrisinek, kendisi için çok özel tasarlanmış bir gelişim programıyla hayatta kalır. Larva iki yeni hava borusunu su yüzeyine çıkartarak nefes alır.Pupalar, soluk almak için su yüzeyine yakın durur Hareketler süratlidir, beslenmeye ihtiyaç yoktur. Pupa dönemi 3-4 gündür Pupanın sonuna doğru, sivrisineğin rengi esmerleşir, deri şeffaflaşır. Beş günde pupanın şeffaf deri açılır ve erişkin sivrisinek sudan çıkacak hale gelir. çıkış anı, insanı hayran bırakacak bir ustalık gösterisidir. genç sivrisinek, suda yüzen pupasından, suya değmeden çıkar. Bunu başarması şarttır, çünkü ıslanmış kanatla uçamaz. Kanatlar ve bacaklar pupa evresinde gelişir pupanın içinde kullanıma hazır bekler Kozadan çıkmadan önce pupa nefes alarak genişler. genişlemenin etkisiyle koza baş tarafından çatlar. çatlama baş taraftan değil de, alt taraftan başlasaydı, sivrisinek su yüzeyine çıkamaz boğularak ölürdü. Çıkmaya hazırlanan sivrisinek büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Çatlayan kozaya su girerse bu onun sonu olur bunun tedbiri önceden alınmıştır. Kozanın yırtılan baş tarafı, sivrisinek kafasının su ile temasını engelleyecek özelliklere sahip, yapışkan bir sıvıyla kaplıdır. Bu sıvı hayvanın daha önce kullandığı "şnorkel sıvısında olduğu gibi, suyu iten hidrofob yapıya sahiptir. özel sıvı pupanın baş tarafında olmasaydı, çatlayan kozaya su dolardı. Kanatları ve vücudu ıslanan sivrisinek, kozayla beraber batardı.sineğin kozadan çıkarken karşılaştığı tehlike bununla sınırlı kalmaz, onu zorluklar bekler. Suyun içinde kendisini çevreleyen kozanın içinden çıkmaya çalışan sivrisineğin Dengesi bozulup kozayı ters çevirebilir. Çıkarken suda ıslanıp boğulur. Pupa nefes almaya devam eder. Esecek en ufak rüzgar onun suya değip ıslanmasına ve ölmesine neden olur sivrisinek pupadan çıkmak için rüzgarsız bir anı seçer. başını ve ön ayaklarını kozadan yavaşça çıkarır. Ön ayaklarını suya yaslayıp, vücudun kalan kısmını su içindeki kozadan çeker. sivrisineğin ayakları mükemmel bir tasarımla yaratılmıştır suda batmayı engelleyen bir yapısı vardır. ayaklarda bu özellik olmasaydı, hayvan suyua çıkamadan, kozanın içinde boğularak ölürdü. Sivrisinek sualtı dünyasından, dış dünyaya herşey tamamlanmış olarak çıkar kanatları sualtında olumuştur. Kan emeceği özel mekanizma sualtında oluşmuştur. Kurban dokularını uyuşturacak, kan pıhtılaşmasını engelleyecek özel sıvı sualtında oluşmuştur. Karşı cinsin kanat çırpma frekansını ayırt edecek üstün algı yeteneği sualtında olusmuştur. Ve Sivrisinek su içinden dış dünyaya, eksiksiz yaratılmış olarak adım atar. dünyamız yoktan var olmuştur Kozadan çıktıktan sonra sivrisinek suyun üstünde dinlenip uçup gider. hayata başlamıştır. Suyun içinde yaşayan larvanın, uçmayı bilmesine imkan yoktur. uçuş için gerekli kanatlar, o daha suyun içindeyken eksiksiz yaratılır Eğer uçacağı kanatların ve su üzerinde durmasını sağlayacak ayakların gelişimi, sivrisinek suyun içindeyken bitmeseydi, bu onun sonu olurdu. Sivrisinek pupadan çıkınca boğulurdu. Oysa her şey tam zamanında hazırdır. Sivrisineğin dünyaya gelmesindeki tüm aşamalar hayvanın yumurta olarak suya bırakılmasından uçmasına kadar geçen aşamaların hepsi, birer harikadır görürüz. Sivrisinek gözlerini dünyaya açana kadar yüzlerce tehlikeden geçer. Bunların herbirinde hassas dengeler ve ince ayarlar vardır bu dönemeçleri kusursuz aşarak hayata gözlerini açar. son derece etkileyici bir dizayn vardır tek bir sivrisinek dahi Allah'ın yaratışındaki muhteşemliği gösterir "Allah bir sivrisineği örnek vermekten çekinmez" (Bakara, 26). evrendeki her varlık ayetlerle doludur. Suyun içindeki dünyasını bırakıp yeni dünyaya adım atan sivrisinek bambaşka bir canlıdır. canlının bedeni sayısız mucizeyle doludur. sivrisineğin vücudu incelenirse her ayrıntıda çok özel bir yaratma görülür. mucizelere tanık olmak için sivrisineğin yapısını ele alalım. Sivrisinekte 3 bölge bulunur: baş, göğüs ve karın Herbiri tasarım harikasıdır Sivrisineğin başının üst yanından iki anten çıkar. duyu hücrelerince zengin, çok hassas algılayıcılardır. Erkek sivrisinek antenleri, dişilere göre hassastır bu antenler sayesinde, çiftleşme geldiğinde, binlerce sesten dişisinin kanat sesini algılar Dişi sivrisinekde, antenlerin arasında, sivrisineğin kan emmede kullandığı emme tüpü ya da hortumu bulunur. hortum basit yapıda değildir. karmaşık bir sistem barındırır. hortum, çok özel bir kesme ve vakumlama mekanizmasıdır adı "labium"dur. Sivrisinek ısırdığında kılıf geriye esner kesici mekanizma devreye girer. 6 parçadan oluşur. 4 tanesi kesici bıçaktır ve oldukça etkilidir insan derisini kolayca keser kurbağanın ya da bir yılanın pullu derisini de kesebilir Diğer iki parça birleşerek içi boş bir boru meydana getirir Sivrisinek tüpü bıçakların açtığı yaradan içeri sokar ve kurbanının kanını emer Bıçaklardan yaraya akıtılan sıvı dokuları uyuşturur. Bu lokal anestezidir. sivrisinek derinizi kesip, kanınızı emerken bir şey hissetmezsiniz. bu sıvı kanın pıhtılaşmasını engelleyerek, sivrisineğin kan emmeye devam etmesini sağlar. Sivrisineğin ısırdığı bölgenin kaşıntı yapması ve şişmesi bu sıvı yüzündendir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Kaynak yol ve macera .com
6000 Yıllık Gelenek Kazak Avcıları Moğolistan’ın batısındaki Altay bölgesi yeryüzünün en ıssız yerlerindendir Pek yol geçmez Moğolistan, Kazakistan, Çin ve Rusya ile sınır olan Altay Dağları’nın karlı dorukları aşılmaz bu çorak topraklarda*yaşayan insanlar için*avlanmak imkânsızdır Bayan Ölgii* Moğolistan’ın 21 ilinden biridir ülkenin en batısındadır. Bölge nüfusunu Kazaklar oluşturur. Bunlar 1800’lerde Rus İmparatorluğu tarafından buraya sürülmüştür. Bu Kazaklar dünyadan uzak, yurt adını verdikleri çadırlarda zorlu kışlarda yaşar kartalları eğitip at sırtında avlanırlar. Bir kartalla her şeyi avlayabilirsin, dünyada ondan daha iyi bir avcı yoktur. Kartallar insanlardan çok daha güçlü gözlere sahiptirler ve avı 2 kilometre öteden seçer. Kartalların eğitimi yıllar alır ancak eğitimli kartal ile avcı arasındaki bağ çok güçlüdür. Bu güven için kartallar küçükken eğitilir Çocuk ve koyunlara zarar vermemesi öğretilir . Dişi kartal erkekden daha ağır olduğu için daha iyi avcıdır ve daha büyük av getirir*Geleneğe göre Kazak avcılar kartallarını serbest bırakmadan önce yedi yıl onlarla çift olur Eğitilmiş kartal, at sırtındaki avcının sol koluna yerleşir. avcı, kolundaki hafif basınçtan kartalın av kokusunu aldığını hisseder. Kazak avcıları eski Rus tüfekleriyle tavşan avlasa da av işini kartallar yapar En çok avladıkları hayvan tilki dağ sıçanı olsa da baykuş, kurt ve kar leoparını bile avlayabilir Moğol otlaklarında fazla hayvan otlatılınca bölgedeki yaban hayvanları azalmış Kazaklar ek gelir için çocuklarını şehre göndermiştir ancak geriye kalanlar için avlanmak bir ihtiyaçtır şu Kazak atasözü onların hayata bakış açısını çok iyi özetler “Hızlı at ve korkusuz kartal Kazakların kanadıdır.” Babanız hayatta iken, olabildiği kadar çok arkadaş edinin. Atınız hayatta iken, olabildiği kadar çok yer gezin - Moğol Atasözü Kaynak vikipedi.com Kartal ile avcılık Avrasya bozkırlarındaki doğancılık ve geleneksel biçimde kartal ile yapılan av, Kazakistan ve Kırgızistan'da Kazak ve Kırgızlarca uygulanmaktadır, Bayan-Ölgii, Moğolistan ve Xinjiang, Çin'de uygulanmaktadır. Türk halklarında altın kartal*ile avcılık ünlüdür çakır kuşu,*doğan ve ulu doğanlar*eğitilmektedir. Kazak ve Kırgız, Orta Asyasında doğan yırtıcı kuşlar ve Kartal ile avlamak isteyenler için ayrı terimler vardır. Kazakça, "qusbegi" (kuşbeyi) ve "kuş", ve "bek", yani "efendi", kuşların efendisi" anlamındadır.*Eski Türkçede, "kush begi" hükümdarın doğancı kortu ve değerli rolünü yansıtan kağanın en saygın danışmanları için kullanılan bir tanımlamadır. altın kartal*için Kazaklar bürgüt" ve "kartallı avcı" için "bürgütçü" kullanılmaktadır. M.S. 936-45'te Mançurya'da göçebe bir halk olan*Hitaylar, kuzey Çin'i fethetmiş. M.S. 960'ta Çini,*Song hanedanı* fethedmiş Song hanedanı Çin kültüründe asimile olan Hitaylar'ı kontrol edememiş. Çinin 300 yıllık iktidarında Song hanedanı Song topraklarının fethinde Hitaylar'a haraç ödemiştir Hitaylar, Çin kültürüyle asimile olmalasına rağmen, kartal ile av konusunda göçebe geleneklerini korumuşdur Kaynak mynet.com Kartalı Evcilleştiren Orta Asya Türkleri Ve Onlara Özel Kartal Evcilleştirme Yöntemleri geliştirmiştir at ve kartalı evcilleştiren türkler orta Asyada bir gelenek halini alan kartal evcilleştirmeye spor değeri kazandırır Kartalla avlanmak Türklerin en eski geleneğidir. 6.000 yıllıktır kartal evcilleştirme, kolay yapılan bir hayvan eğitimi ya da sporu olmadığı gibi, çok zahmetli ve tehlikeli bir iştir Kartalı evcilleştiren Kuşbeyleri yavru iken yakalayıp eğittikleri kartala ‘kolbala’ yani elde büyütülen kartal, yetişkinken eğitilen kartallara ise ‘tüz kartalı’ oğa kartalı derler Doğa kartalını eğitmek, yavruyken yakalanıp büyütülen kartalı eğitmekten zordur. Kazak kuşbeyleri, kartalı huy açısından ‘akbeyil’ yani munis ve ‘kıngı’ ters mizaçlı olarak ikiye ayırır Akbeyil kuşlar sorun çıkarmadan insana alışır ters huyluların ehlileştirilmesi uzun zaman alır Kazak kuşbeyleri kartalı yakalarken Yerde avını yakalayan kartalın doyması beklenir. Kartalın uçmaya hazırlandığı sırada, hızlı bir atla kartal yakalanır. Doyan kartal uçmakta gecikirse yakalanma kolay olur. Ehlileşmiş kartal ile yabani kartal birbirine düşmandır. Havada uçan yabani kartal görüldüğünde, evcil kartal dövüş için salıverilir. İki kartal havada dövüşür birbirlerine pençe batırarak sarmaş dolaş yere düşerler ve yabani kartal yakalanır. Kartal bölgesine ağ ile tuzak kurulur. yere canlı veya derisi doldurulmuş tavşan veya tilki yem konulur. Havadan yemi gören kartal, yemi için dalış yaptığında ağa takılır. kartal yakalanır. Kartallar dağlık arazilerde, sarp kaya girintilerine yuva yaparak yavrular. Anne kartal yuvası belli olmasın diye sabah erken yuvadan ayrılır akşam geri gelir. Anne kartalın olmadığı esnada yavru kartal çalınır bu tehlikelidir Avcı anne kartala yakalanırsa büyük bir tehlike ile karşılaşır Kartal kapanlada yakalanır ama çoğunlukla kartalın ayağı kırık ve zarar gördüğü için bu yol tercih edilmez. Kartalın evcilleştirilmesinde Yakalanan kartal ‘ırgak’ denilen yerden yüksekçe ucu bağlanarak gerilmiş ipe kondurulur ve ip salınacak gibi sallandırılarak kuş bir kaç gece uykusuz bırakılır. güçlü bir hayvan olan kartal, uykusuzluğa dayanıksızdır gürültüden rahatsız olur kartalın yanında sabaha kadar şarkı söylenir çocuklara gürültü yaptırılır. kartal yorgun düşürülür ve insanlara alıştırılır Uykusuz kartal yere düşer uysallaşır. Kuşbeyleri, vahşi kartalları evcilleştirilirken ona vurup bağırmaz Onlara göre kartallar kincidir ve kötü davranışı asla unutmazlar. efsaneye göre, Naymanlar'ın Tölegetay adlı beyinin oğlu Kıtay’ı, eğittiği kartal saldırarak öldürmüştür. Kartalın yeme alıştırılırken İyice aç bırakılır kartala bi parça et gösterilir. kartal eti yemekten çekinir. kanatlarına basılarak zorla et yedirilir. İlk eti yeyince, kartal verilen etleri yemeye başlar. Etler önce gagadan verilirken, zamanla uzaktan verilir ki, kartal uzaktan yeme gelmeyi öğrenir. Kartalın yemleri, koyun, sığır ve özellikle yılkı etidir . Keçi eti ise kartal için zararlıdır Bazen kartalın midesinde et, yün ve av kemiği erimeyerek kalır. Kartalın midesini temizlemek için at yelesi veya kamış püskülü yumuşak şeyler yutturulur. midedeki kalıntılar aşağıya iner. Tecrübeli kuşbeyleri, hayvanı yemlerken devamlı kursağını kontrol eder Kartallar genelde 2 günde bir beslenir kursaklarının dolmaması ve aç kalmaması gerekir. Kartal iyice evcilleşip yeme geldiğinde, avcılık eğitimine geçilir. ‘şırğa’ veya dalbay denilen sahte av hayvanı hazırlanır Tilki boyutunda hazırlanan sahte av ipe bağlanır ve at süren kişi sahte avı sürükler. Kuşbeyi, aç olan kartalın tomagasını çıkarır ve kartal sahte ava saldırır. Kartal, yakaladığı avı sahibinden bile kıskanarak vermek istemez. Kazak atasözü kartal kendisi için avlanır’ demektedir. avcı, kartala ‘toyat’ yemi vererek kandırır ve avı elinden alır. avcı yetişmezse, kartal avı parçalar Bu yüzden kuşbeyi avı görmeden kartalı uçurmaz Kartalla yapılan avcılıkta en keyiflisi tilki avıdır. ‘ Yüksekte uçan kartal, avı gördüğünde Yüksekten, dikine avına gelir Kartal için tehlikeli olan bu saldırı, avının atik şekilde kaçması sonrası kartalın yere çakılmasına neden olur. Kartal av hayvanınına hızlıca yaklaşır. Bu dalışta kartalın çalı ve çırpıya takılma tehlikesi vardır. Kartalın, avının üstüne gelerek sırtına pençesini batırır yüzünü arkasına çeviren avın burun kısmını pençesiyle yakalar. Kartalın en emniyetli avlanma şeklidir. Bir kartalın iyi bir avcı olduğu yarış atları gibi dış görüntüsünden belli olur. İyi kartallar büyük başlı, gagası iri ve gözleri çöküktür. Kanat tüyleri büyük, paçaları kızıl ve dil altında parmak büyüklüğünde siyah bir ben bulunur. Ayakları kalın ve pütürlüdür. Kartal için en zor av baykuştur Kartala yakalanacağını anlayan baykuş, yere sırt üstü yatar iki pençesini havaya kaldırır. üstüne gelen kartalın kursağını delmeye çalışır. Kartal güçlü ve çevik olmazsa baykuş emeline ulaşabilir. Kartalın Tilkiye oranla tavşan avlaması güçtür. çalılık bölgede yaşayan tavşan kartalın işini zorlaştırır. bir at kartal ve avcı için çok önemlidir. Atın hızı kartaldan ürkmemesi büyük önem taşır. Kartalla avcılık tek bir kişinin yapacağı iş değildir. Görev paylaşımı ve bir kaç kişiyi gerektirir. Turıpşı Bir tepenin üstünde kartalı tutar İzşi Tilki veya tavşan gibi av hayvanlarını takip edip, saklandığı yerden çıkartır Kaguvşı Kaçan av hayvanının tekrar çalıya girmemesini ve düzlükte kalmasını sağlar. Tosuvşı Kartal avını yakalayınca , kartala yem vererek avı kartaldan alır Bakırşı Av çadırında kalan, av peşinde olanlara sıcak içecek ve yemek hazırlar Kartal evcilleştirmek çok zahmetlidir Kartalın evcilleşme sürecinde idman yapıp ava çıkması gerekir. Bu sayede tüylerini yeniler kartal. eylül ve mart aylarında karlı kış günlerinde ava çıkarılır. İdman mevsimi ağustos ve eylüldür Kaynak vikipedi.com kaya güvercini* Güvercinlerde kafatası ile beyin arasındaki manyetik bazı tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlıdır Güvercinler bu sistemle yerin manyetik alanındaki değişimi hisseder. Bu sistem güvercinlerin çok uzaklardan uçurulduklarında bile yönlerini kolayca bulmalırını sağlar. Omurilik omurga kanalının son ucuna kadar uzanır. Omurilikten ayrılan sinir sistemi, bütün organlara ve kaslara kadar dağılır. Trakya Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki topraklarında kalan bölümü tanımlar Bu bölgeye Trakya bölgesi denilir Trakya kelimesi eski Yunan’dan günümüze gelen Balkanlardaki bir bölgeyi tanımlayan coğrafi bir terimdir. bugünkü Bulgaristan’ın güney kesimleri, Yunanistan’ın Tharaki im bölgesi ve Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarını içine alır Trakya güvercinleri, bu bölgede yoğun olarak yetiştirildikleri için Bu güvercinlere Türkiyede “Trakya Makaracısı denilir , Trakyada Trakya Taklacısı”, “Rumeli Taklacısı”, “Rumeli Yerlisi”, “Trakya Yerlisi” ya da “Yerli” adı ile bilinir Dünyada Thrace Roller” adı ile anılır tanınmaktadırlar. Bazı güvercinler Eti için yetiştirilir Lezzetli ve pahalı bir gıda olarak 0.5*kg karkas ağırlığında olmak üzere yumurtadan çıkıştan 28 gün sonra tüketilebilirler. Trakya güvercininin kökeni hakkında fazla bilgi yoktur Türkiye'de uzun yıllardır yetiştirilir bölgesel bir yapısı vardır. Trakya dışında fazla görülmez. makaracıdır Dünyada “Oriental Roller” olarak bilinen ve köken olarak Türkiye'den kaynaklanan makaracı ırk ile, Bulgar ve Arnavutluk makaracısıyla akrabadır Vücut ve büyüklük olarak bu ırka benzer Vücut orta büyüklüktedir Gagaları orta büyüklükte olmalıdır. Gaganın kısa olması farklı melezlemedendir Bu tür kuşlar kıymetli değillerdir. Boyunları uzun değildir. Ayaklar kısa ve dirsekten aşağısı paçasızdır. Dirsek aşağısındaki her tüy paça kabul edilir ve kuşun değer yitirmesine neden olur. Kuyruk telek sayıları 14 ile 18 arasındadır Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Bu karakteristikdir. makaracı ırklardaki kuyruğun kanat altında taşınması bu kuşlarda olmamalıdır. Kanatlar farklı şekil taşıyorsa, bu güvercinlerin saf kan olmadıklarındandır. Gaga rengi beyaz olmalıdır. gaga ucunda kuşun kendi renginde küçük bir koyuluk bulunabilir. Sadece mavi renkde mor gaga rengine rastlanır Trakya güvercinlerinin rengi ne olursa olsun göz rengi açık renktir. beyaz renk olanlar istisna olarak siyah göz rengine sahiptir Trakya güvercinleri tepeli ya da tepesiz olabilir Bütün renklerde tepeli ve tepesiz olanlar bulunmaktadır. güvercinlerde tepe geniştir. ensenin altından başlar enseyi tam olarak sarmalar. Tepenin her ucunda “tepe gülü” adlı şekillenmeler makbuldur Dişileri bir çift yumurta yumurtlayıp kuluçkaya yatar. üç yumurtaya veya tek yumurtaya kuluçkaya yattığı görülmüştür. Güvercin yumurtası ilk yumurtlandığında 15 gram kadardır. 11 gram doğan yavruların yedinci gün ağırlıkları 70, ondördüncü gün 170 grama ulaşır. Yavrular 24-25 günlükken tek başlarına yem yer Trakya ırkında başlıca 5 çeşit renk görülür Bunlar beyaz, siyah, kırmızı, sarı ve mavidir. Yaygın renkleri beyaz ve kırmızıdır. tepelisi ve tepesizleri bulunur. Beyaz: güvercinlerin tüm vücudu beyazdır. İşaret taşımaz. farklı renkte tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözleri siyahtır. Gaga beyazdır. Kanarya güvercinlerin vücutları sarıdır. İşaret taşımaz Vücutta beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır. Pal güvercinin vücutları kırmızı koyu kızıldır. İşaret taşımaz Vücutta beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır. Murakat (Siyah): vücutları siyahtır. İşaret taşımaz Vücutta beyaz tüy bulunmamalıdır Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır. Zavrak (Mavi) güvercinler dumanlı mavi ve mavi-gri renktedir. işaret olarak kanatta iki sıra şerit bulunur. mor renk gagaya rastlanır. az bulunur “Küllü” olarak da adlandırılır. Zavrakların işaret olarak çakmaklıları vardır. Çakmaklıya “Tekir” adı verilir. Tekirler kanat üzerinde iki sıra şerit yerine küçük siyah noktadan oluşan pullu bir yapısı vardır. Trakya güvercinlerinde renkler eşleştirilmelidir. kırmızı kırmızı ile, sarı sarı ile vb. Farklı renklerin eşleştirilmesi sonucu çıkan yavrular ana ve babanın renginde olmakla birlikte iyi yetiştiricilerce tercih edilmez farklı renklerde yapılan eşleştirmelerde renklerden biri beyazsa, yavrular alacalı olur beyazın beyaz ile eşleştirilmeli başka renkler katılmamalıdır. Trakya güvercinleri ürkekrir ve ele gelmezler Makaracı ırkların uçuşuna sahiptir Trakya ırkı performans ırkıdır uçuş kuşudur. Performans ırklarında temel özellik uçuştur renk vb özelliklere de dikkat edilmelidir uçuştan taviz verilmelidir Son yıllarda makaracı ırklarda kostüm öne çıkmış ve uçuş gerilemiştir |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Kaynak yeniasya.com
Şimdi kuşlara bak... Nur Suresi'nin 41. Ayet-i Kerimesi Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlar dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her tesbih ve duâsını bilmiştir. Allah, yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.' Neml Suresi'nin 16. ve 17. Ayet-i Kerimelerini*''Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve her şeyden nasip verildi bu apaçık bir lütuftur." ''Cinlerden, insanlardan ve kuş orduları Süleyman'ın hizmetinde toplandı, hepsi onun tarafından sevkediliyordu.'' Sebe Suresi'nin 10 Ayet-i Kerimesi Andolsun biz Davud'a fazilet verdik. "Ey dağlar! Onunla tesbih edin." dedik ve kuşlara da emrettik ona demiri yumuşattık.'' Sad Suresi 19 Ayet-i Kerimesi'ni*Kuşları onun emrine vermiştik. Hepsi ona zikir ve tesbih ederlerdi.''* RİSALE-İ NUR'DAN BİR VECİZE ''...Şimdi kuşlara bak: Onların söyleşmeleri ve cıvıldaşmaları Sâni-i Hakîmin Herşeyi hikmet ve san'atla yaratan Allahın söyletmesi* olduğuna delil-i kat'î ve kesin delildir hayret verici seslerle müdavele-i hissiyat duygu alışverişi ve maksadı ifade etmeleridir.''*((Sözler, 33. Söz, 20. Pencere)) Risale-i Nur'dan Sözler 33. Söz 'Demek bir Sâni-i Hakîm tarafından ziya ediliyor; çarşı-yı âlem sergilerindeki antika*san'atlarını onunla irâde ediyor. rüzgârlara bak Sair hakîmâne, kerîmâne vazifelerinin şehadetiyle, mühim*vazifelere koşuyorlar dalgalanmak Sâni-i Hakîm tarafından bir tavziftir, bir*tasriftir, Dalgalanmaları emr-i Rabbânînin çabuk yerine getirilmesine sür'atle*çalışmaktır. Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara:*Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. onlara*âsâr-ı rahmet olan faidelerin şehadetiyle ve dağlarda mizan-ı hâcet ifadesiyle ve mizan-ı hikmetle gönderilmelerinin delâletiyle gösteriliyor ki, Rabb-i*Hakîmin teshiriyledir Şimdi yerdeki taşların cevahir ve madenlerin envâına bak:*Bunlar Sâni-i Hakîmin tezyiniyle, tertibiyle, tedbiriyle, tasviriyledir mütlak hakîmin faideleri ve hayatiye ve levâzımât-ı insaniye ve hâcât-ı hayvaniyeye*muvafık bir tarzdadır Şimdi çiçeklere, meyvelere bak:*Bunların gülümseme ve tadları güzellik ve nakışları ve koku*vermeleri Sâni-i Kerîmin, Mün'im-i Rahîmin sofrasında birer davetnamedir Şimdi kuşlara bak:*Onların söyleşme ve cıvıldaşmaları Sâni-i Hakîmin intak ve söyletmesi*olduğuna delil-i kat'îdir, hayret verir bir tarzda birbirine müdavele-i hissiyat etmektedir. Şimdi bulutlara bak:*Yağmurun şıpıltıları mânâsız bir ses olmadığına ve şimşek ile gök gürlemesi boş gürültü olmadığına kat'î delildir âb-ı hayat*hükmündeki damlalar sağmak ve zemin yüzündeki muhtaç ve müştaklara emzirmek gösteriyor*ki, o şırıltı, o gürültü, mânidar ve hikmettardır Rabb-i Kerîmin emriyle o*yağmur bağırıyor ki, "Sizlere müjde, geliyoruz!" Şimdi göğe bak:*Gök içinde yalnız kamere dikkat et. Onun hareketi Kadîr-i Hakîmin*emriyledir , o mütlaktır yeryüzündei her damla mühim hikmetlerdir*ziyadan kamere kadar, küllî unsur geniş tarzda ve büyük mikyasta pencere açar, bir Vâcibü'l-Vücudun vahdetini ve kemâl-i kudretini ve azamet-i saltanatını gösterir, ilân eder ki ey gafil! Eğer gök gürlemesi gibi bir sadâyı susturabilirsen ve güneşin ışığı gibi parlak ziyayı*söndürebilirsen, Allah'ı unut. Yoksa aklını başına al,*سُبْحَانَ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ* Yedi gök ve*yerde olanların Kendisini tesbih eddiği yüce Zat, her kusurdan münezzehtir. Kaynak vikipedi.com Kuş Kuşlar tüylü kanatlı,*sıcakkanlı,* yumurta*ile üreyen,*omurgalı* hayvanlardır Yaklaşık 10.000 civarında türüyle en kalabalık omurgalıları oluştururlar. Kuzey Kutbundan Güney Kutbuna tüm ekosistemlerde yaşarlar. Boyutları*arı sinek kuşunda 5*cm ile*deve kuşunda*2,7 m'ye kadar değişir. Bulunan fosillere göre kuşlar, yaklaşık 200 milyon yıl önce yaşayan dinozorlardan gelmektedir. ilk kuş 150 milyon yıl önce yaşamış olan*Archaeopteryx*'tir. Kuşlar, İlk sıcaklıklı*canlılardır üyelerinin tümü, tüylerle*kaplıdır. çok gelişmiş ses kutuları vardır. Sert kabuklu*yumurta*bırakır kuluçkaya yatarlar.*Embriyo,*yumurta kabuğu ve*amniyon*zarı ile çevrilidir. Kuşların tam işlevli, karmaşık ve gelişmiş, büyük ve küçük dolaşım sistemleri vardır. En eski kuş fosili,*Solenhofen'ın Batı Almanyada bulunmuştur 140 milyon yıl önceye aittir dinazorgillerden Archaeopteryx'dir.*1860 yılında bulunmuştur. bilim dünyasında sansasyon yaratmıştır. bu fosil,*sürüngen ve kuş özelliklerinin her ikisini de taşımaktadır. Fosil, H.V. Meyer tarafından*Londra'daki*British Museum'a konulmuştur. Kuşların ırkı dinozorlardan gelir kemiklerindeki hava boşlukları, göğüs, kanat yapılarındaki benzerlikler, günümüzde sadece kuşlarda bulunan lades kemiğinin dinozor iskelet yapılarında da yer alır. genetik bilimin gelişmesi ile, kuş embriyolarında çalışan bilim insanları genleri açarak kuş embriyolarında kuşların atası olan dinozorlara benzer görüntülere diş, pul, boyun ve kuyruk yapısına ulaşmışlardır. Kuşlarda diş ve salgı bezleri yoktur, pul*bulundurmazlar kafatası omurgaya*bağlanır ve göğüs kemiği iyi gelişmiştir *alyuvarları*çekirdekli ve oval,*akciğerleri*havayı verimli kullanır Devekuşları hariç idrar keseleri yoktur. Bir çift*testis bulundururlar eşeyli canlılardır. Çiftleşme organı (penis) bazı türler (kaz,*ördek) haricinde yoktur. iç döllenme görülür. Beyinden 12 çift*sinir*çıkar. Görme organları diğer duyu organlarına göre çok daha iyi gelişmiştir. Koku duyusu körelmiştir. metabolizma hızları en yüksek olan canlılardır Kuşlarda, beyin gelişmiş davranış karmaşıklaşmıştır. sesle iletişim kurulması gelişmiştir. İnsan dışında başka bir canlı sesini taklit özelliği sadece kuşlarda bulunur. Ses analizleri tür ayrımında bir kriterdir Beslenme- kur yapma, saldırma ve korunma türden türe farklılık gösterir. Kuşlar kural olarak, Çobanaldatanlar haricinde kış uykusuna yatmazlar. Kış uykusunda sırasında* vücut sıcaklığını 70 C'ye kadar düşürmezler Kuşlarda göç, yılın belli bir dönemini, kuluçkaya yattığı yerden uzak geçirmektir Gezici kuşlar, kuluçka yerinden değişik yönlere ayrılırlar Yerli kuşlar ise, sürekli kuluçka bölgesinde kalır. Her kuş grubunda geçiş grupları bulunur. Göç davranışı, kuluçka bölgesinde besinin azalması ile ortaya çıkar. Kuzey kuşları soğuk mevsimle ve bitkilerin yapraklarını dökmesiyle göç eder. su kuşlarının suların buz tutmasıyla ya da güney kuşlarında kuraklıkla yazın kuzeye göç başlar. kuşta, kışlama ve kuluçkaya yatma kalıtsaldır İlkbaharda ya da yazın iç ve dış etkilerle göç başlatılır. Kuşlarda uçma yeteneği gelişmiştir sıcakkanlıdır tüm dünyaya yayılmıştır Bazı kuşlar dünyanın her yerinde görülür. Bazıları sadece belli bir bölgeye özgüdür.*Tür*sayısının en fazla olduğu yer*tropik*ormanlardır. Güney Amerika, ve*Amazon*tür bakımından en zengin bölgelerdir. Türce en fakir yer kutuplar*ve kutuplara yakın soğuk*tundralardır. Soyu tükenmiş kuşlardan*Archaeopteryx Kaynak kelebeklerin.com Kelebeklerin Yaşamı Kelebekler sahip oldukları renk ve desenlerle en çok sevilen hayvanlardır görselliği ve, tüm yaşamları insanoğlu için çok ilgi çekicidir. Bir tırtıl olarak doğarlar kanatları yoktur kelebek olduktan sonra 1 hafta gibi kısa bir yaşam süresine sahipti bitki ve çiçeklerin üremesinde rol oynarlar ekosistemi ayakta tutarlar eşsiz varlıklardır Dişi kelebek 100 taneyle birkaç bine ulaşan yumurta bırakır bazı kelebekler 17 Bin tane göze sahiptir ve çok geniş bir renk görme kapasiteleri vardır kamuflaj için en uygun çiçeği tespit edebilir ve düşmanlarına karşı avantaj elde eder. görme yetisi en iyi şekilde beslenmesini de sağlar. En iyi besin kaynaklarını belirleyen dişi kelebekler, yumurtalarını buraya bırakır. Ortalama olarak 1 ay ile 3 ay arasında yaşayan kelebekler vardır. En sık 6 hafta yaşar Bu sürenin 1 haftası yumurtada, 3 haftası*tırtıl*olarak, 1 haftası koza da ve son 1 haftası kelebek olarak geçer. bir hafta sonra yumurtadan tırtıl olarak doğan*kelebek yavruları, yumurtaları ve anne kelebeğin özenle yanına yerleştirdiği lezzetli yaprakları yer 3 haftalık bir süreçde kendi ağırlıklarının 100 katı veya daha fazlasını yiyen tırtıllar, bu sürede ayaklarının ve organ gelişimini sağlar önseziyle yeterince yediğini hisseden tırtıl, kendisine sallanan bir koza örerek koza içine girer. bir haftalık süreçde uykuya dalan tırtıl, metamorfoz*ve başkalaşım geçirerek, 4 adet kanadı çıkar ve bir kelebeğe dönüşür. Kelebeklerin iki değil 4 kanadı bulunur sağ ile sol kanatlar birbirlerinin aynısıdır. 1 hafta sonra kelebeğe dönüşen tırtıl kozadan çıkar. Kozadan çıkınca hemen uçamaz kanatlarının kurumasını sağlayıp, ilk uçuş için hazırlık yapar Birkaç saatte kanatlarını kurutamayan*kelebekler, hiç uçamadan ölebilir. kozadan*çıktıktan sonraki ilk birkaç saatte yaptıkları uçuş hazırlıkları kelebekler için önemlidir. Dünyanın her bölgesinde kelebeğe rastlanır. bölgenin koşullarına uyum sağlarlar Çok sayıda türe sahiptirler özellikleri değişir 1 ay yaşayan ve 3 ay yaşayan kelebek vardır, normalde 1 haftada çatlayan yumurta süresi, sonbaharda kış ve ilkbaharda çatlayan türleri vardır Doğaya göre değişsede kelebeklerin genel yaşamları aynıdır Kaynak akevler.com Hz. Yunus ve Ambergris * Saffat süresi 144-145. Ayet meali Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz bir halde iken kendisini sahile çıkardık. Kalem 49. Ayet meali:*Levlâ en tedârekehu ni’metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûm Rabbinin katından ona nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı. Hz.Yunus peygamber denize atılmış balık tarafından yutulmuştur. Allah tarafından salih kul olması nedeni ile balığın karnından kurtarılmıştır. Yunus peygamberi yutan balığın çeşidi merak konusu olmuştur. Bu gün insanı yutabilecek tek balık vardır. O da ispermeçet balinasıdır. Bu balina 25 metre boyunda ve 50 ton ağırlığındadır Dev ahtapot ve kalamarlar ile beslenir. Fok gibi deniz memelilerini yutar Çok büyük dişlerine rağmen avlarını bir bütün olarak yutar İspermeçet balinaları yiyecek artıklarını kusarak atarlar. Bu kusmuk bol yağ ve kolesterol içerir. Buna gri amber ambergris denir ve antikçağlardan beri parfüm yapımı için kullanılır. Çok değerlidur yüzen altın” denmektedir. sudan daha hafiftir deniz yüzeyinde yüzer halde veya sahilde bulunur. Eski zamanlarda balina avcıları ambergris içeren bir ispermeçet balinasını avladıklarında kendilerine piyango vurduğunu kabul edermiş. Ambergris maddesi balina dışkısında ve kusmuğunda da bulunabilir Saptanan en büyük tek parça ambergris 400 kg civarındadır. Balinalar geviş getiren hayvanlardan türediğinden bölmeli bir işkembeye sahiptir geviş getirirler İspermeçet balinalarının mideleri üç bölmelidir. Birinci bölme ineklerdeki işkembe gibidir. hazne görevi görür midenin en geniş bölümüdür. Burada biriken ambergris 2-10 gün aralıkla atılır. Ambergris maddesi mideden ağza gelen yiyecek artığıdır. ayette de geçen “arai” kelimesinin kökü “AynRV” dır. Okunurken “ARU” okunur. Bu kelimeye sahil, alan gibi anlamlar verilmiştir. bu isimden önce “nabezna” yani “biz fırlattık” denmektedir. “Akkadça sözlüklerde “aru” kelimesine “kusma, geğirme anlamı verilmiştir. Eru kelimesine boşaltmak, soymak, anlamları verilmiştir. Farsça da “aru” kelimesi geğirmek İngilizcede geviş getirmektir Arapça karşılığı geviş getirmek “ecterar (*اجترار*)”dır. “ecter” kelimesi ise kusturmak, anlamına gelir. Kısacası Arapça daki “ecterar” kelimesinin Akkadça *“aru” kelimesinden türemiştir ayetlerde geçen “Aru” kelimesinin Türkçe karşılığı “geviş getirilen materyal”dir. Bu anlamı kabul ettiğimizde “onu ambergris maddesi ile birlikte fırlattık” anlamı ortaya çıkar Böylece Hz. Yunus ambergris maddesine bulanmış halde çok rahat su üzerinde kalabilir yüzebilir. kendisi çok bitkin haldedir. Ambergris maddesi mumsudur sudan hafiftir. Dış ortamda katılaşır. karaya çıktığında üzerinde pamuk cinsi bitkinin bitmesi yağlı ambergrisin kurumadan pamuklu bir madde ile temizlenmesi içindir. Doğrusunu Allah bilir. * Kaynak yeniasya.com İnsan, balığın karnında yaşar mı? İnsanın balık tarafından yutulması ve onun karnından sağ çıkması aklın alamayacağı mucizelerdendir 1891 sonbaharında Falkland Adalarında Bir balina av gemisi av sonunda tıka–basa geri dönmektedir. Gemi Faklanddan geçerken hiç rastlamadıkları büyük bir balina ile karşılaşırlar. Tayfalar balinayı avlamak isterler Balinaya yaklaşıldığında bir dalga tayfalardan James Bartle’yi denize sürükler. Bratley’in hayatından ümid kesilmiştir.* Balinanın avlanması saatlerce sürer balinada, anormal bir şişkinlik görülür Bu şişkinlik balina midesindeki amber yağıdır onları insanlar zengin olmak için balinanın midesini yarar tayfalardan hayret nidası yükselir Çünkü bu şişkinlik, saatler önce denizde kaybolan James Bartley’den başkası değildir Bartley, balinanın mide öz sularından bembeyaz olmuş vücuduna rağmen hâlâ yaşıyordu.* Bartley kendisine gelinceye kadar bir buçuk gün geçti. sahilde tedâvi altına alındı. Tayfaların anlattıkları hadise önce alayla karşılandı.*Bratley muayene edilince, doktorlar balina balığının midesindeki öz sulara maruz kaldığını tesbit ettiler. James Bratley, gazetelerde ve insanlar arasında senelerce anlatıldı James balinanın karnında yaklaşık bir gün kalmıştı. Yunus As ın balığın karnında kaldığı süre de rivayete göre bir gündür. Balinalar büyüklükleri bakımından hayret vericidir yakalanan balinaların midesinden üç metre boyunda bir köpek balığı çıkmıştır. balinaların boyları 25 metreye ulaşır ağırlıkları 100 tonu geçer Kaptan Kusto Yunus Peygamberi yutan balık konusunda özel araştırma yapmıştır Hz. Yunus Aleyhisselâmın balık tarafından yutulup tehlikeli ve karanlık âlemden sağ çıkması elbette Rabbimizin kudretiyledir Milyarlarca yavruyu anne karnında dokuz ay muhafaza eden ve karanlık âlemde onları besleyip gün ışığına çıkaran Rabbimizin elbette hikmeti sonsuzdur Peygamberini bir balığın karnında muhafaza eder ve zamanı gelince kullarına ibret için gün ışığına çıkarır.* Hz. Yunus Aleyhisselâm kıssasından şu dersi çıkarabiliriz: İnsanoğlu şeytan ve nefsinin tehlikelerinden Cenâb-ı Hakka iltica ile, duâ niyaz, zikir ve anmak kurtlulabilir Dünya fâni ve geçicidir gerçek kurtuluş Rabbimize iman iledir Hz Yunus’u (as) yutan balık bizi esir edip yutan nefis ve dünyanın ebedî hayatı gibidir bizi her an mahvedebilir Cenâb-ı Hak her kavme bir Peygamber yada bir piri önder yapmıştır Hz Yunus (a. s) insanlara şu mesajı verir ’’Ey insanlar! Allah sevgili kulu için balığı bir denizaltı gemisi haline getirdi sizde kullukta ve çalışmada yarışın benzeri binekler yapın Bu âyet aynı zamanda gemi sanayiine ve denizaltı gemisine işaret eder Bu mu'cize olay sonrası insanlar baktılar ki, balıklar suyun derinine inip çıkıyor, insanlar onları taklit edebilir düşüncesi ile çalışmaya yöneldi Gayret ve çalışma sonucu denizaltı gemileri inşa etti Günümüzde nükleer güçle çalışan modern denizaltılar yapılıp füzelerle donatılmaktadır. Kur’ân gençleşen Peygamber mu'cizeleri insanlara iman ve ilham kaynağı olmalıdır |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|