06-17-2011, 13:53 | #1 |
İslami haklar güvence altına alınmalıdır
Yeni Anayasa`da özgürlüklerin sınırı tartışılırken başörtüsü ve Kur`an-ı Kerim Kursları başta olmak üzere, bugüne kadar yöneticilerin keyfine bırakılan pek çok hakkın Anayasal zemine kavuşturulup kavuşturulamayacağı merak konusu…
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana yasak sınırları içinde kalan ve zaman zaman yönetici müsamahasıyla kullanılabilen pek çok hakkın yeni Anayasa’da yer alıp almayacağı merak ediliyor. Son dönemde başörtüsü, Kur’an-ı Kerim Kursları, Kürtçe yayın gibi temel haklarda sınırlı da olsa müsamahalı bir yaklaşım söz konusu olsa bile bu haklardan hiçbirinin yasal zemini yok. Bir yönetim değişikliği durumunda başa dönülmesi önünde bir engel söz konusu değil. 82 ANAYASASI DÜŞÜNÜCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRDI Bireysel özgürlüklerin başında düşünce ve inanç özgürlüğünün geldiğini belirten Mustazaf-Der Van Şubesi Başkanı Avukat Mehdi Oğuz, “Düşünce özgürlüğünün sınırlandığı anayasal bir sistemde diğer sorunları çözmek imkansızdır. Sadece düşüncede kalan, ifade edilemeyen ve örgütlenme izni verilmeyen bir düşünce özgürlüğünün de bir kıymetinin olmayacağı açıktır. Kendi ideolojisine ve dünya görüşüne güvenmeyen sistemler düşünce özgürlüğünü sınırlama veya yasaklama yolunu seçerler. Bu anlamda 1982 Anayasası düşünce ve inanç özgürlüğünü büyük oranda sınırlayan veya ortadan kaldıran bir yapıya sahiptir. 1982 Anayasası bireysel özgürlüklerin yerine devleti merkeze alıp askeri-bürokratik vesayeti ve yargı vesayetini devletin merkezine almış, Anayasa’yı buna göre şekillendirmiştir. Haliyle böyle bir Anayasa için gerçek anlamda bireysel özgürlüklerden söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle Anayasa’da yapılacak değişiklikte düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü teminat altına alınmalıdır. En başta Kemalizmi tek yol olarak gösteren Anayasa’nın başlangıç maddelerinin yeni Anayasa’da yer almaması gerekir. Bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti ideolojik-totaliter devletten hak ve özgürlüklere dayalı ve adaleti esas alan bir devlete doğru büyük bir adım atmış olur” şeklinde konuştu. İSLAMİ ESASLARI BENİMSEYEN PARTİLERİN KURULMASINA İZİN VERİLMELİ Yeni Anayasada, Komünizmi parti programının esası yapan Komünist Partilere izin verildiği gibi hemen hemen tamamı Müslüman olan bir ülkede İslami esasları benimseyen partilerin kurulmasına anayasal bir güvence verilmesi gerektiğini ifade eden Oğuz, “Bu düşünce ve ifade özgürlüğü bireylerin benimsediği düşünce etrafında bir araya gelme hakkı için kaçınılmazdır. Bugün Türkiye’de milyonlarca insan mevcut parti programlarında tercihlerini ve isteklerini bulamadıklarından sandık başına gitmemektedir” dedi. BAŞÖRTÜSÜ HER ALANDA SERBEST OLMALIDIR Başörtüsü sorunu da inanç özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirten Oğuz, “ Zira dünyanın birçok yerinde gelenekleri farklı olan insanlar inançları gereği başlarını örtmektedirler. Dolayısıyla inancı gereği başını örtmek isteyen bir bayana izin vermemek ya da sınırlama getirmek en başta Anayasal bir sistemimin olmazsa olmazı olan inanç özgürlüğüne aykırıdır. Son dönemlerde başörtüsü sorunun çözümü konusunda Anayasa’da yapılacak bir değişiklikle başörtüsüne bazı alanlarda izin verilmesi gündeme geldi. Bizce böyle bir yaklaşım bu sorunu çözmekten uzaktır. Başörtüsü inanç özgürlüğünün bir gereğidir. Dolayısıyla başını örtecek kişinin inancı neyi emir ediyorsa o şekilde örtünmesi onun en temel hakkıdır. Bu nedenle “Başını burada örtebilirsin, şurada örtemesin” gibi yaklaşımlar inanç özgürlü teminat altına alacak bir Anayasa’da yer bulmamalıdır” diye konuştu. BU ANAYASA İLE TOPLUMSAL UZLAŞI SAĞLANAMAZ Türkiye’de Kur’an eğitimi ve dini eğitimin büyük oranda devletin tekelinde olduğuna dikkat çeken Oğuz, “Kur’an eğitimi sadece Diyanet’e bağlı Kur’an Kurslarında yapılıp buna da yaş sınırı getirilmiştir. Hangi gerekçe ile? Devletin selameti meselesi… Böyle bir yaklaşım ile toplumsal uzlaşı sağlanamaz. Mevcut sistem 90 yıldır halkın inançlarını yasakladığı için kendi halkı ile barışamamıştır. Bu gün halkın CHP’yi dışlaması bu politikaları sebebiyledir. Yine aynı şekilde halkın bu gün Ak Partiyi’de iktidar yapması bu partinin sorunlara çözüm getireceği ve Kur’an eğitimi ile dini eğitim önündeki engelleri kaldıracağı düşüncesidir. Bu nedenle mevcut iktidar yeni Anayasa’yı düzenlerken halkın taleplerini göz önünde bulundurmalıdır. Aksi takdirde CHP’nin akıbetine uğrar” ifadelerini kullandı. MİLLİYETÇİLİK ZEHRİYLE BU SORUN KANGRENLEŞTİ “Kürd Sorunu” olarak nitelenen sorun çözülmeden Türkiye’de huzurun sağlanamayacağı bugün tüm kesimlerin kabul ettiği bir gerçek olduğunu ifade eden Kürdçe yayınlanan Kelhaamed Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Av. Necat Özdemir “Bu çerçevede yapılması düşünülen yeni Anayasa’nın da en önemli müzakere konularından birinin bu hususa taalluk ettiğini müşahede etmekteyiz. Sorunun kökenleri çok derin olup bugün bu sorun adeta kangrenleşmiştir. Kökenleri itibariyle yaklaşık 150 yılı bulan bir sorunlar yumağı söz konusudur. Ne yazık ki milliyetçilik zehriyle bir halk topyekûn bir soykırım ve asimilasyona tabi tutulmuş, yüz binlercesi katledilmiş, en temel insani hakları ellerinden alınmıştır” ifadelerini kullandı. KÜRDLER’İN BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ SORUNU, ÜMMET SORUNUNA DÖNÜŞMÜŞTÜR Kürd sorununun sadece Türkiye ile alakalı olmadığına dikkat çeken Avukat Özdemir, “Bu sorun bugün ümmetin bir sorununa dönüşmüştür. Zira Kürdlerin yaşadığı coğrafya dört parçaya bölünmüş ve her kısım ayrı bir ırkın milliyetçi iktidarına bırakılmıştır. Dolayısıyla manzarayı doğru okumak gerekmektedir. Sorun ümmetin bir sorununa dönüşmüş ise bunu halletmek de ümmet anlayışıyla meseleye yaklaşmakla mümkündür diye düşünüyorum. Dolayısıyla mevcut milliyetçi yaklaşımlarla soruna sağlıklı bir çözüm geliştirmek ne yazık ki mümkün görünmemektedir” şeklinde konuştu. İSLAM, MİLLİYETÇİLİĞE MALZEME OLMAMALI Özellikle de aziz İslam inancının milliyetçiliğe ve milliyet temelli iktidarın tahkimine malzeme yapılmasıyla soruna yaklaşılmasının da ilk yaklaşımdan çok daha tehlikeli ve yıkıcı olduğunu söyleyen Özdemir, “Bilinmelidir ki İslam ne Ankara’nın, ne Bağdat’ın, ne Şam’ın ne de Tahran’ın iktidarını sağlamlaştırmak için kullanılamaz ve bu tür teşebbüsler aksiyle karşılık bulacaktır. Bunun böyle olduğunu 2009 yılında yapılan yerel seçimlerde gördük, 12 Haziran genel seçimleriyle de bir kez daha görmüş bulunmaktayız. Hükümet ya da etkisindeki yasa koyucular bu gerçeği görmeli ve milliyet menşeli politikaların iflas ettiğini, dolayısıyla kurtuluşun ve çözüm yolunun yüz yıllarca onlarca halkı bir arada, huzur içerisinde yaşatan inanç temelli ümmet anlayışında olduğunun farkına varmalıdır” diye konuştu. ÜMMET ANLAYIŞINDA EGEMEN KİMLİK İSLAM’DIR Ümmet anlayışında egemen kimlik İslam’dır. İslam’ın tüm insanlara eşit bir hukuk vaad ettiğine dikkat çeken Özdemir, “İslam, bir halkı ismiyle ya da cismiyle diğer halklara amir konumuna koymaz. Her halk eşit haklara sahiptir. Bediüzzaman yıllar önce milliyetçilik zehrinin Müslümanlar içerisine Avrupalılar tarafından atıldığını ve onların Müslümanların iç işlerine parmak karıştırmalarına zemin hazırladığını ifade etmişti. Tarihi tecrübelerle sabittir ki milliyeti siyasetin esası yapanlar gerek kendilerine gerekse de İslam ümmetinin diğer milletlerine zarar vermişlerdir. Osmanlı’nın son demlerinde İttihad-Terakkiyle başlayan milliyetçi siyaset Cumhuriyetin kurulmasıyla doruğa çıktı. Bu siyasetten tüm İslam âlemi zarar gördüğü gibi Kürdler ve Türkler fazlasıyla zarar gördüler. Bugün bunun aşılması ümmet anlayışının ve İslam hukukunun ikamesiyle mümkündür. Aksi takdirde halklar bir felaketten diğerine sürüklenecek mağduriyet ve huzursuzluklar devam edecektir” dedi. MEVCUT SİYASAL KONJONKTÜRDE BİRLİK MODELİ ESAS ALINABİLİR Kürd sorununun mevcut siyasal konjonktürde Avrupa Birliği modelinin Asya halklarına uyarlanması şeklinde formüle edilerek çözülebileceğini ifade eden Özdemir, “Bu çerçevede tüm halkların eşit haklara sahip olduğu birliklerin tesisi hedeflenmeli ve bu amaca yönelik adımlar atılmalı, yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Netice itibariyle bilindiği gibi yasaları ortaya çıkaran ve şekillendiren ruh, yasa koyucuların esas aldığı felsefi yaklaşımdır. Dolayısıyla bu yaklaşımın sahih olduğu nisbette isabetli yasal düzenlemelerin yapılması mümkündür. Biz bu yaklaşım tarzının merkeze oturtulmasıyla yapılacak bir anayasanın sorunlara çözüm bulma noktasında mesafe aldırabileceğini düşünmekteyiz” diye konuştu. Şükrü Gündüz/ Emrah Tel Doğruhaber
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|