03-06-2008, 16:20 | #1 |
*İsmet Özel*
tarzı farklıdır...biraz ağırdır biraz bağımsız ve uçarı...bazen anlaşılmaz..ama okunur..İsmet Özeldir işte... burnu havada bir şairimizdir.. işte kendi ifadesi ile "kötü vaiz, iyi şair İsmet Özel".... Mataramda Tuzlu Su West Indies,Kızıl Elma,İtaki,Maçin! Uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Beyazların yöresinde nasibim kalmadı yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim zorbaların arasında tehlikeli bir nifak uyrukların arasında uygunsuz biriyim vahşetim beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı kendime dünyada bir acı kök tadı seçtim yakın yerde soluklanacak gölge bana yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Uzak nedir? Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir? Başım açık, saçlarımı ikiye ortadan ayırdım kimin ülkesinden geçsem şakaklarımda dövmeler beni ele verecek cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim korsanlardan kaptığım gürlek nara işime yaramıyor rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta askerken kantinden satın aldığım cep aynası bazı geceler çıkarken uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta gibi lükslerim de burda kalacak siparişi yargıcılar tarafından verilmiş bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım burada bitti artık işim, ocağım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. İsmet Özel
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-06-2008, 16:22 | #2 |
*İsmet Özel*
Amentü İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı. Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmıyacak kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın yanık yağda boğulan yapıların arasında delirmek hakkını elde bulundurmak rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için bana deha değil belgeler gerekli kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza gençken peşpeşe kaç gece yıllarca acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım bilmezdim neden bazı saatler alaturka vakitlere ayarlı neden karpuz sergilerinde lüküs yanar yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma Tokat aklıma niye gelmezdi babam onbeşli olmasa. Meyan kökü kazarmış babam kırlarda ben o yaşta koltuğumda kitaplar işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları kafamda yasak düşünceler, Gide mesela. Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar resimli bir kitaptan çalardım hayatımı oysa hergün merkep kiralayıp da kazılan kökleri Forbes firmasına satan babamdı. Budur işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku işte şehirleri bayındır gösteren yalan işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla güçbela kurduğum cümle işte bu; ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan tenimin olanca ağırlığı yok oldu. Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak bile bir bir çınlayan ihtilal haberidir ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu nisan ayları gelince vücudu hafifletir şahlanan grevler için kahkahalarım küstah bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim gider şehre ve şaraba yaltaklanarak biraz ağlayabilmek için fotoğraflar çektirir babam seferberlikte mekkâredir. İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağda marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak belki ruhların gölgesi düşer de marşlara mümkün olur babamı varlık sancısıyla çağırmak: Ezan sesi duyulmuyor Haç dikilmiş minbere Kâfir Yunan bayrak asmış Camilere, her yere Öyle ise gel kardeşim Hep verelim elele Patlatalım bombaları Çanlar sussun her yerde Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur polistir babam Cumhuriyetin bir kuludur bense anlamış değilim böyle maceralardan ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur yalnız coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan nüfus cüzdanımda tuhaf ekmek damgası durur benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu etin ıslak tadına doğru yavaş yavaş uyanmak çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp hırsız cenazelerine bine bine temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme korkak dualarından cibinlikler kurarak dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz nakışsız yaşamakları silâhlanmak sayarak çıkardım boğaza tıkanan lokmanın hartasını çıkınımda güneşler halka dağıtmak için halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa fly Pan-Am drink Coca-Cola Tutun ve yüzleştirin hayatları biri kör batakların çırpınışında kutsal biri serkeş ama oldukça da haklı. Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır hayatsa bir başka hayata karşı. Orada aşk ve çocuk birbirine katışmaz nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı kendi tehlikesi peşinden gider insan putların dahi damarından aktığı güne kadar sürdürür yorucu kovalamacayı. Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan? Nerde, hangi yöremizde zihnin tunç surlardan berkitilmiş ülkesi ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan parti broşürleri yoksa kafiyeler mi? Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim takvim yapraklarının arasını dolduran nedir o katı şey ki gücü gönlün dağdağasını durultacak? Hayat dört şeyle kaimdir, derdi babam su ve ateş ve toprak. Ve rüzgâr. ona kendimi sonradan ben ekledim pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu ham yüreğin pütürlerini geçtim gövdemi alemlere zerkederek varoldum kayrasıyla Varedenin eşref-i mahlûkat nedir bildim. (1974) İsmet Özel |
|
03-06-2008, 16:22 | #3 |
*İsmet Özel*
Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında. Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar ben yaşarken koptu tufan ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat her şeyi gördüm içim rahat gök yarıldı, çamura can verildi linç edilmem için artık bütün deliller elde kazandım nefretini fahişelerin lanet ediyor bana bakireler de. Sözlerim var köprüleri geçirmez kimseyi ateşten korumaz kelimelerim kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına uçtum ama uçuşum radarlarla izlendi gayret ettim ve sövdüm bu da geçti polis kayıtlarına. Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa laboratuvarda çalışanlara sorarsanız ruhum sahte evi Nepal'de kalmış Slovakyalı salyangozdur ruhum sınıfları doğrudan geçip gerçekleri gören gençlerin gözünde. Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben kıyı bucak kaçıran ben ruhumu sanki ne anlıyorum? Ola ki şeytana satacak kadar bile bende ondan yok. Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir devlet sırrıyla birlikte insanın sinematografik bir hayatı olabilir o kibar çevrelerden gizli batakhanelere yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri ve sonunda estetik bir idam belki! Evet, evet ruhu olmak bütün bunları sağlayamaz insana. Doğruysa bu yargı bu sonuç bu çıkarsama neden peki her şeyi bulandırıyor ertelenen bir konferans geç kalkan bir otobüs? Milli şefin treni niçin beyaz? Ruslar neden yürüyorlar Berlin'e? Ne saçma! Ne budalaca! Dört İncil'den Yuhanna'yı tercih edişim niye? Ben oysa herkes gibi herkesin ortasında burada, bu istasyonda, bu siyah paltolu casusun eşliğinde en okunaklı çehremle bekliyorum oyundan çıkmıyorum korkuyorum sıram geçer biletim yanar diye önümde bir yığın açalya bir sürü çarkıfelek gergin çenekli cesetleriyle önümde binlerce çiçek korkuyorum sıra sende sen de başla ve bitir diyecek. Yo, hayır yapamaz bunu, yapmasın bana dünya söyleyin aynada iskeletini görmeye kadar varan kaç kaç kişi var şunun şurasında? Gelin bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar! Bana kötü bana terkettiğiniz düşünceleri verin o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar onları verin, yakınmalarınızı artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar ben aştım onları dediğiniz ne varsa bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı verin bana verin taammüden işlediğiniz suçları da. Bedelinde biliyorum size çek yazmam yakışık almaz bunca kaybolmuş talan parayla ölçülür mü ya? Bakın ben, bir çok tuhaf marifetimin yanısıra ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim üstüme yoktur ödeme hususunda sözün gelişi üyesi olduğunuz dernek toplantısında bir söyleve ne dersiniz? Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında! Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim kazanana vertigolar, nostaljiler karasevdalar çıkar. Yapılsın adil pazarlık yapılsın yapılacaksa işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları sizin geçmiş hatalarınız karşısına. Ne yapsam döl saçan her rüzgarın vebası bende kalacak varsın bende biriksin durgun suyun sayhası yumuşatmayı bilen ateş öğüt sahibi toprak nasıl olsa geri verecek benim kılıcımı. (1984) İsmet Özel |
|
03-06-2008, 16:23 | #4 |
*İsmet Özel*
Münacaat
Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi. Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. Çeşme var,kurnası murdar yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi. Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim. Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık. Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış,bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık. Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni,anladım gençken almadın canımı,bilmedim demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher. Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster,kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde? İsmet Özel |
|
03-06-2008, 16:24 | #5 |
*İsmet Özel*
ÖLÜM KERE ÖLÜM / ÖLÜM KARE İsa Golgota'ya çıkarken tökezlemeden önce Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim Yâr idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca Dert oldum Hira'ya beni teskine geldi Efendim İlk ben üşüdüm sonradır Tur-i Sina'daki sağnak Dağa çıktım, kurdu geberttim beni korkuttu keme Çalmadığım kapı kalmadı can evimden taşarak Duyan olmadı âvâzım ki desin Hallaç kekeme İlenen oylumsuz kalır kargışın imza yeri boş Aşka düşmek eceliyse bedeni coşturur anız Ruh körelten çare bulmaz ilaç olmaz telâşlı döş Pis mürekkeple çürük dil tokuşturanlardansanız Kul beni bilmeyişin vakti ecelden kim sıyıra Bir benim sayıklayan Adem'i imlâ eden adı Bu yüzden bana değmeden dünyadan bir üvendire Gittim çekip başımı gittim hakikat duraksadı. |
|
03-06-2008, 16:24 | #6 |
*İsmet Özel*
Erbain: ÇÖZÜLMÜŞ BİR SIRRIN ÜZÜNTÜSÜ
Yaşamaktan öte özür bulamayınca aşka sonuçları bir bir gözden geçiriyorum pulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki can madenlerin buharından elde edilen büyü bazı yasak kitapların verdiği dinç duygular nelerse ki yaşamak sözünü âsi kılan nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala. Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan ipte boynum, ağzım şehvet yalaklarında çapraştım, and içip ayna kırdım doğadan bir vahiy bekledimse boşuna baktım akşam herkesin kabul ettiği bir akşamdı hiçbir meşru yanı kalmamıştı hayatımın. Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor böylesine hazırlıklı değilim daha. Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum: Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda. İsmet Özel... |
|
03-06-2008, 16:25 | #7 |
*İsmet Özel*
Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir? -Yaşama! -Ya bileydim? Yazar: Mıydım Hiç: Şiir. çok sevdğim kelime oyunlarına bir örnek de İsmet Özel'den... |
|
03-06-2008, 16:25 | #8 |
*İsmet Özel*
SEVGİLİME BİR KEFEN -ismet özel
Alçak sesle uçuyor üzerimden saçları kına yakılmış bir kadının mihrâbı bu gövermiş güz günleri çıldırtır çileden ve kitaplardan çıkartır insanı urlar, karınca cesetleri titreyişlerle örtülür üstüm merak bir devrimcinin hazırlığıdır ve alçacık bir sesle uçar üzerimden kanser, begonya, ölüm. Beyaz tülbentler camın arkasında ve çıkarılmış insan gözleri kırk batman ağırlığında sahici insan gözleri bağrına taş basan ana o ananın ölüsünde kalkan toz ey acılar gardiyanı, ey güz günleri. Bir isyankâr çetecinin yağmuru altında kendi kavruk güzelliğimi yumrukluyorum kulunç gibi giriyor öğleden sonraları cumartesinin umudum ki hırçın bir hayvandır durmadan kalgıtır banknotları, miting alanlarını. Ve tarçın kokusu ve yorgunluklarla oturduğumuz evleri tıkayan merak bir devrimcinin hazırlığıdır. Yıkanır bazı bakır dövücüleri çarşılarda şakırtılarla sürüklenir bazlama açan kadınlar dibeklerinde inatlarını döven hınzır umutlarını döven kadınlar şakırtılarla. Benim harcım değil bir yar sevmek gizliden her yanım bin türlü merakla dalanmakta o loş buhur kokuları, analarımız aşererken toprak yiyen analarımız yüreğimin palamarlarını çözüyor aya karşı gökçe sancım zonkluyor bileklerimde zonkluyor talaşlar, talaşlar şakağıma vuran balyozun talaşları. |
|
03-06-2008, 16:26 | #9 |
*İsmet Özel*
son şiiri..idrak noktamın üstünde bi şiir...anlayan anlatsın... ;)
DID VEBLEN DO SOMETHING? No, none. Öksürdü belki, sen hiç öksüren okaliptüs diye bir şey duydun mu? Sanmam. Duyamazsın. Yine de okaliptüsün öksürüğe Tıpkı ayva çekirdeği gibi iyi geldiği bilgisine yakınsındır Herkes kadar en az Bir bilmediğin varsa beş vakit namaz Sana hiç kimse esenlik ıssı demez Senden kaygan çıkar, kovcuca, yıvışık çıkar avaz. Were you indeed a part of leisure class? No, never. Ne mümkün aylaklığa fırsat Vereler İsviçre Alpleri’nde adama. Kendini teleferikten atarak intihar edecek olsaydın Bankada hesabın olmazdı. Olmazdı, uymazdı, söverdin sadece, böylesi Takatinin sadece sövmeye yettiğindendi. İşitir işitmez çiftetelliyi İçinden şıkır şıkır oynamak geçtiği Ortaya çıkacak korkusu çatlatır seni Çatlarsın delil göstererek Darlığını Yerinin ve yeninin Aşırı uçlarla benim hiçbir ilgim yok Ne dedilerse yaptımdersin Bilmezsin kaçkınlarda kaçanın Üstünde mi altında mı yemeni Kiraya verebilmek yüzündeki ifadeyi Aileye bir grand faça temin edebilmek Ayak sürümek Tez vakitte boylamamak Yemen’i Mayasılına deva Büyük üçlünün kapısındaki ladinin Ucunu kes iyice zımparala Ola ki yarın en meşhur terzidesin Ortayı bul diyorum sana Ne hoşu hoşt ne hoştu hoş anla Arabana taktığın tekerleği Gerdiren ölüm olsun gevşeten para Have humiliation had a better home than currency? Nope, nope, nope. |
|
03-20-2008, 22:40 | #10 |
*İsmet Özel*
KARLI BİR GECE VAKTİ
BİR DOSTU UYANDIRMAK Benim adım insanların hizasına yazılmıştır. Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu. Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım ölüm ve acılar çatsaydı beni düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı. Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım diri-gergin kasları konuşsaydım “Kardeşler!” deseydim “Kardeşlerim!” “Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan “Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan “Bakın yaklaşıyor...” yazık, şairler kadar cesur değilim çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor. Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların inanmazdım dosyalara sığacağına gittikçe ışıldardım dükkânlar kararırken hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı. Benim adım bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş ellerim tütsülenmiş evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında dirgenler, bakraçlar, tornavidalar bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa gövdem açık bir hedef kılındı belâlara. Ve bu yüzden yakışıksız oluyor insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak ve bu yüzden göğsümde dakikalar ince parmaklar halinde geziniyor konvoylar geçiyor meşelikler arasından bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına ölümden anlayan, ciddi bir yaprak unutulacak diyorum, iyice unutulsun neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak. selamlar |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|