02-03-2009, 15:31 | #1 |
İsrail basını ''Türkiye'de darbe'' dedi (İbrahim Karagül)
AÇIKÇA TÜRKİYE'YE DARBE YAPMAKTAN SÖZ EDİYORLAR İsrail basını ''Türkiye'de darbe'' dedi Davos'ta Peres'e sert çıkışından sonra İsrail, Erdoğan'ı hedefe koydu. İçerideki işbirlikçiler harekete geçirildi. İsrail gazeteleri bunu açık açık yazdı. Türkiye oyun bozdu, İsrail darbe istiyor! İsrail'in bu bölgede en büyük projesi Türkiye'dir. Türkiye'siz bir Ortadoğu, İsrail'e mesafe koymuş Türkiyeli bir Ortadoğu onlar için belki de en büyük yıkımdır. Bugün, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos çıkışıyla bacakları titreyenlerin öncelikle bunu anlaması lazım. Türkiye olmadan Mısır'la mı, S. Arabistan'la mı, tek başına Ürdün'le mi bölgesel etkisini güçlü tutabilecek? Hal böyle iken; Türkiye kaybetmiş, İsrail silah ambargosu uygulayacakmış, İsrailli turistler gelmeyecekmiş, Yahudi lobisi bizi cezalandıracakmış gibi hezeyanlarla içeriye korku salanlar aslında hiçbir şey söylemiyor. Bundan sonra kendi korkularıyla baş başa kalacaklar. Şimon Peres hemen özür diliyor. Bir gün sonra tekrar arıyor. Başbakan Ehud Olmert, Türkiye'ye karşı sert konuşanları uyarıyor. Gerilimi düşürmek için Ankara'ya temsilci gönderiyor. Neden? Türkiye'nin İsrail'den teknoloji transferine ihtiyacı yok. İsrail savunma sanayini ihya eden Türkiye değil mi? İsrailli turist gelmiyorsa üç yüz milyon Arap potansiyel turist var, Türkiye daha çok kazanır. Şunu kabul edin artık: Bu bölgede Türkiye'nin İsrail'e duyduğu ihtiyaçtan daha çok İsrail Türkiye'ye muhtaç. Bölgenin hiçbir ülkesi İsrail'i Türkiye kadar yalnız ve çaresiz bırakamaz. Ankara ne kadar sertleşirse sertleşsin onlar sürekli alttan almak zorunda kalacaklar. Çünkü kar-zarar hesabını iyi yapacaklar. Haaretz gazetesi; “İsrail'in Başbakan Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmek için çalışacağını, Ermeni meselesinden Kürt meselesine kadar bu amaçla her şeyi kullanacağını, Türk ordusunu AK Parti'ye karşı kışkırtacağını, içerideki bürokratlarla zayıflatmaya çalışacağını” yazıyor. Yediot Ahranot; “İsrail'in Türkiye'ye zarar verme imkanları Türkiye'nin İsrail'e karşı kozlarından daha fazla” olduğunu iddia ederek, “Günümüzde Kürtler, Ermeniler, Rumlar, ABD ve Avrupa var. Sizin dükkan bizimkine nazaran kırılıp dökülecek daha fazla eşya ile dolu” şeklinde küstahça yayınlar yapıyor. Şu cümlelere bakın! Birilerinin stratejik ortak gördüğü ülkeye bakın! Açıkça Türkiye'de darbe yapmaktan söz ediyorlar. Kışkırtıyorlar. Buna güçlerinin yeteceğini iddia ediyor. İşte Türkiye'nin dostları bunlar! “Türkiye'nin başbakanını tasfiye etmek” gibi utanmazca cümleler kurabiliyorlar. Bugüne kadar yaptıklarını deşifre ediyorlar. Daha önce yapmadılar mı? Yaptılar… 28 Şubat, onların, Likudcu İsraillilerin, ABD'deki Yahudi lobisinin, neoconların ve içerideki bir takım “generallerin” ortak projesiydi. Biliyoruz bunu, Benjamin Netanyahu'ya sunulan proje söz konusu darbenin yol haritasıydı. Daha bir yıl önceye kadar, belki hala devam ediyordur, İsrail'den Kuzey Irak'a ve Türkiye'ye sokulan patlayıcıların, silahların, karargah evlerin tartışmasını yapmadık mı? Kime karşıydı bunlar! Zaten tasfiye etmeye çalışmıyorlar mıydı? Yeni ve farklı bir 28 Şubat denemiyorlar mıydı? Hangi güçleri öne sürüp operasyonlar yaptılar, bugünlerde daha iyi görmüyor muyuz? ”Dost”ken bile yapıyorlardı bunları. Ne farkedecek? Bugünkü siyasi iktidar İsrail desteğiyle mi ayakta? İsrail özel temsilcisi Yuval Rotem, Avustralya'da, kameralar kapandıktan sonra “Gazze'ye saldırı İran'a saldırının ön adımıydı” diyor. Bu seçimlerde iddialı olan Benjamin Netanyahu; “İran'ın nükleer güç olmasının önüne geçeceğiz, İran'ı durduracağız” diyor. Gazze saldırıları sırasında, Türkiye'nin de ricasıyla, İran mesafeli duruyor. Belki de bir büyük savaşın böylece önüne geçiliyor. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, “Belki bazıları bir oyun kurdu ve duruşumuzla biz bu oyunu bozduk” sözü burada bir anlam ifade eder mi? Geoge Bush yönetimi, giderayak bütün bölgeyi ateşe atmak istemiş olmasın! Türkiye bu oyunu bozmuş olmasın! “İsrail Başbakan Tayyip Erdoğan'ı tasfiye edecek” sözü çok önemli. “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözüyle bu tasfiye olayı bir arada kullansak nasıl bir görüntü çıkar ortaya! Bundan önce yaşananları, operasyonları, darbe planlarını, henüz deşifre edilmemiş İsrail bağlantıları… Gazze saldırısı bölgesel savaşın ön adımıydı, Türkiye'nin kararlı tutumu hesapları bozdu. Türkiye, bölgesel savaşa ilişkin hesapları bozan, Gazze'deki kitlesel kıyıma şiddetle karşı çıkan ülke olduğu için mi birileri bu kadar kızdı! Peki, İsrail Türkiye'de ne haltlar karıştırıyordu? Bunu tartışmadan olmaz! Suikastlerden örtülü operasyonlara, darbe planlarından silah sevkıyatlarına kadar sorgulanacak çok şey var. Sorgulamaya 28 Şubat'tan başlamayı öneriyorum. Bu ülkede, Ergenekon tartışması kadar İsrail tartışması da yapmak zorundayız. Yoksa gerçek bir temizlik yapılmış olmayacak. Türkiye, İsrail'in bölgesel oyununu bozarken içeride başka bir oyunu da bozmuş olmasın! Bu oyun, suikast miydi yoksa darbe miydi? Ya da başka hangi kirli tezgahtı?... İBRAHİM KARAGÜL - YENİŞAFAK
Konu Üç mevsim tarafından (02-04-2009 Saat 06:27 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-04-2009, 06:16 | #2 |
İbrahim Karagül - Yeni şafak [email protected] Türkiye yepyeni bir tehditle yüzleşiyor! Uzun zamandır Karadeniz'e ilişkin yazılar yazıyorum. Özellikle Doğu Karadeniz'in yakın gelecekte Doğu Akdeniz'i andıracak gelişmelere sahne olacağına ilişkin her gelişmeyi izliyor, mümkün olduğunca da paylaşmaya çalışıyorum. “Ukrayna ve Gürcistan'daki Kadife Devrim”lerden Ukrayna merkezli gaz krizine, Gürcistan iç savaşından Bulgaristan ve Romanya'da kurulan ABD üslerine, NATO'nun Karadeniz'e yerleşmesinden Türkiye'nin bölgesel çekincelerine kadar geleceğin Karadeniz'ini ilgilendiren o kadar temel gelişmeler oluyor ki, bunlara bakıp da önümüzdeki yıllarda neler olabileceğini anlamamak mümkün mü? Dikkatlerin Ortadoğu'ya yoğunlaştığı, Türkiye'nin bütün ağırlığını bölgedeki krizlere verdiği, İsrail'in Gazze'ye yönelik vahşi saldırılarından sonra Irak merkezli yeni bir kriz dalgasının beklendiği bir dönemde Afganistan-Pakistan-Hindistan merkezli sıkıntı dünyanın dikkatini Güney Asya'ya çekecek gibi. Üstelik bizim için bu krizin anlamı; Pakistan'la yakın dostluk, Afganistan trajedisi ve oradaki Türk askerleri ya da Hindistan-Pakistan savaşı endişesiyle sınırlı değil. Güney Asya krizi Karadeniz'de patlayacak gibi. Sadece Kafkaslar'daki gelişmeler, Ukrayna merkezli sorunlar ya da Balkanlar'daki güç mücadelesi değil. Çok uzaklardaki gerilimler de Karadeniz'i bu kadar önemli hale getiriyor. İşte bu yüzden yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bu yüzden Karadeniz'e ilişkin her gelişmeyi dikkatle izlemekteyiz. Barack Obama'nın bir yandan Müslüman dünyaya barış elini uzatıp diğer yanda İsrail'e tam destek vermesinin, aynı zamanda Pakistan'ı açık hedef göstermesinin yeni yönetimin politikalarına nasıl yansıyacağını yakında görme fırsatı bulacağız. “Pakistan'ı füzelerle vurma”, “ABD için en büyük tehdidin Pakistan merkezli olacağı” söylemleri ne kadar gerçekçi sonuçlar doğuracak… Pakistan yönetimi, Bombay'daki terör saldırısından sonra Afganistan sınırındaki askerini Hindistan sınırına kaydırırken, Hindistan Pakistan sınırlarında füze denemeleri yaparken, ABD ve NATO'nun Afganistan'a en büyük tedarik yolu Pakistanlı gruplar tarafından kesilirken, yüzlerce araç imha edilirken, İslamabad yönetimi “ABD ile terörle mücadele ortaklığına son vereceklerini” açıkladı. Daha önce, Pakistan ve Afganistan kökenli silahlı gruplar ve siyasi partiler tarafından kesilmeye çalışılan, Karaçi limanından Afganistan'a ulaşan tedarik yolunun kapatılacağının işaretlerini verdi. Paniğe kapılan ABD, Rusya ve Orta Asya ülkeleriyle pazarlığa başladı. Hatta Özbekistan-ABD yakınlaşması yeniden başladı. “Rusya ile anlaştık” iddiası Moskova tarafından doğrulanmadı. Pakistan'dan kesilen tedarik hattı, Rusya ve Orta Asya üzerinden açılmaya çalışılıyor. Ama asıl hat, Karadeniz üzerinden, Kafkasya üzerinden Afganistan'a ulaşacak. “Taliban'la mücadele Karadeniz'de başlar” diye bu konuyu uzun uzun anlatmıştım. Öyleyse Karadeniz ve Kafkaslar'da çok önemli gelişmeler olacak demektir. Bölgenin barış denizi mi yoksa savaş denizi mi olacağını o zaman göreceğiz. Türkiye için yeni ve çok ciddi bir tehdit algılaması söz konusu. Türkiye ile İran, Trabzon limanının İran'ın ithalat kapısı olması konusunda anlaştı. Artık İran'ın kuzeyi dünyaya bu limandan açılacak. Bölge, Kafkaslar ve Orta Asya için de aynı işlevi görebilir. Barış, işbirliği denizine dönüştürülebilir. Bölgesel ortaklıkların zemini olabilir. Ama Washington merkezli satranç oyununun getirdiği stres, barış ve işbirliğine yönelik bütün girişimleri boşa çıkaracak güçte. Bu yönüyle Karadeniz Türkiye-ABD ve Rusya arasında büyük bir jeopolitik savaş alanı olacak. Bugün İran'ın ithalat kapısı olarak belirlediğimiz Trabzon limanı o zaman savaş gemilerin demir attığı bir yere dönüşecek. Peki, Afganistan'da başlayıp Karadeniz'e kadar uzanan bu tehlike ne? İki yıl önce NATO karargahlarında ve Washington'ın güvenlik merkezlerinde şu senaryo tartışılıyordu: Pakistan'ın nükleer silahlarının İslamcıların ya da ordu içindeki şahin grubun eline geçmeyeceği garanti altına alınacak. ABD'nin, Pakistan nükleer silahlarını korumak için hazırladığı gizli plan uygulanacak. Pakistan hattı kapanırsa Afganistan'daki ABD/NATO birliklerinin hezimete uğramadan ülkeden çıkarılması için hazırlık yapılacak. “Afganistan'da durum kötüleşir, çekilmek zorunda kalırsak ve aynı anda Pakistan da kontrolden çıkarsa ABD ve NATO güçleri, Sovyet güçleri gibi, Afganistan'da kapana kısılır” endişesi ile başka koridorlar aranmaya o zaman başlanmıştı. O günden bu yana, terörle mücadele adı altında Pakistan'a saldırılar düzenleniyor. O günden bu yana Pakistan'a alternatif yollar aranıyor. O günden bu yana Karadeniz-Orta Asya-Afganistan hattı üzerinde çalışılıyor. O günden bu yana Karadeniz'e ABD üssü tartışmaları şiddetini artırıyor. O günden beri Türkiye, çok ciddi biçimde kuzeyinden tehdit alıyor. Afganistan'daki NATO ve ABD birliklerinin kaderi iki ülkenin elinde. Biri Türkiye diğeri Rusya. Türkiye, Karadeniz'de Atlantik baskılarına boyun eğmek yerine bu kartı kullanabilir. Dahası, bugünlerde Ortadoğu'da hissettirdiği etkinliği Karadeniz ve Kafkaslar üzerinden Orta Asya'ya kadar uzatabilir. Her tehdit algılaması beraberinde stratejik açılımlar da getiriyor. Bu yüzden Karadeniz'i bir Amerikan gölü haline getirmeye dönük dayatmalara boyun eğmek zorunda değiliz. Eğer boyun eğersek, Kırım Savaşı sonrasında olduğu gibi, merkez güçler arasında yem olmaktan başka bir şey kalmıyor geriye. Türkiye, Hamas konusunda olduğu gibi, Taliban konusunda da bütün itirazlara rağmen bir açılım sunma gücüne sahip. Taliban'ın aynı zamanda bir Karadeniz, bir Türkiye sorunu olduğu apaçık ortada değil mi. O zaman yeni bir Orta Asya çıkışı, yeni bir Afganistan inisiyatifi bekliyoruz. Savaş isteyenleri Karadeniz'e sokmayalım! 29 Ocak 2009 |
|
02-04-2009, 06:26 | #3 |
İbrahim Karagül - Yeni Şafak [email protected] İsrail'in AK Parti'yi tasfiye planı ve 'aydın yosmaları' Malum tetikçiler, bugünlerde tekrar serbest bırakıldı. Her kriz döneminde olduğu gibi, her kriz çıkarmak istediklerinde olduğu gibi, her ABD ya da İsrail için “kutsal savunma” hatları kurdukları zamanki gibi. Onları biliyoruz biz. Çok iyi tanıyoruz. Bugüne kadar bu ülkede hangi senaryolarda görev aldıklarını, ne tür kirli ve onursuzca roller üstlendiklerini biliyoruz. O “aydın yosmaları”nın iç çatışma tezlerini, mezhep savaşları projelerini, Irak'taki kitlesel kıyımdaki misyonlarını, medeniyetler çatışması uğruna yürüttükleri Haçlı Savaşı'nı biliyoruz. İslam'a karşı yürütülen, Müslümanlara karşı projelendirilen o acımasız kampanyanın küçük figüranları onlar. Türkiye'de kadınlar Suudi Arabistan'dan bile geriymiş, Türkiye cezalandırılmalıymış, Türkiye'nin önü kesilmeliymiş, askerler darbe yapmalıymış.. AK Parti tasfiye edilmeliymiş.. Bunlar ve daha niceleri onların teziydi. Onları günü gününe izliyoruz, her yazdıklarını, konuştuklarını not alıyoruz. Kimler adına söz söylediklerini, ne zaman ortaya çıktıklarını ve çıkacaklarını biliyoruz. Hal böyleyken, Türk medyası “ABD'nin büyük tepkisi” diye bu küçük adamların sözlerini satıyor hâlâ. “Çankaya'ya İslamcı bir Cumhurbaşkanı mı?”, “Türkiye şeriata gidiyor” şeklinde daha önce kopardıkları yaygaraların, Türkiye'ye yönelttikleri utanmazca saldırıların başarısız olması kudurtuyor onları. Bu aydın bozuntularının ne olduğunu defalarca burada ifşa ettik. ABD'deki Likudcu ırkçılardan maaş alanlar, o cemaatte yuvalananlar bu saldırılarını her zaman yapıyordu. Daha beter sözler de söylediler, organizasyonlar yaptılar, insanları fişlediler. Evet, bu ülkede olan bir çok kişiyi belli merkezlere fişlediler bunlar. Bunu da yaptılar. Davos'ta olanlardan sonra kaldıkları yerden devam ediyorlar şimdi. Onları önemsemiyoruz. Gerçekten de ABD'de “Türkiye uzmanı” olarak maaş alanları, o saçma sapan değerlendirmelerini önemsemiyoruz. Önemsediğimiz başka şeyler var. Başka projeler var. İşte onlar bu projelerde rol alıyorlar. Mesela Barack Obama yönetimine Türkiye'den uzaklaşma çağrısı yapan Barry Rubin, İslam dünyasında etnik ve mezhep eksenli çatışmaları öngören, ılımlı-radikal çatışması isteyen projelerde imzası olan biri. Irak işgalinden sonra İsrail komandolarının Kuzey Irak'ta yapacağı operasyonlarda ne gibi tehditlerle karşılaşabileceğine ilişkin istihbarat bilgilerini İsrail'e aktaranlardan. Bilgileri hazırlayan “İslam'la savaş”ın öncülerinden Michael Rubin. Skandalın merkezindeki yer alan İsrail istihbaratına bağlı Herzilya Center, Irak'ın kitle imha silahları olduğunu dair bütün dünyayı kandıran yalanların da sahibi. “Ilımlı İslam” projesini hazırlayanlardan Barry Rubin bu merkezde çalışıyor ve dosyayı o hazırladı. Tony Blair'in “Saddam bizi 45 dakikada vuracak silahlara sahip” yaygarasını bu dosyaya göre yaptı. Aynı çevreler şimdi İran dosyasını hazırlamakla meşgul. Davos sonrası Türkiye'ye karşı taarruza geçenler işte bunlar. Onlar Amerika değil, onlar dar, ideolojik bir cemaat. İstihbaratçı ama aynı zamanda ırkçı. Şimdi asıl konuya gelelim. İsrail'in Başbakan Tayip Erdoğan'ı tasfiye etme yaygarasına dün kaldığımız yerden devam edelim. İsrail Savunma Bakanlığı'nın hazırladığı, 5 Temmuz 2007'de medyaya sızan bir rapor var: AB üyeliği ile Türk-İsrail ekseninin biteceği, Türkiye'nin genişleyen AB blokuna katılmasının Ortadoğu'nun bütün ülkelerinde domino etkisine yol açacağı, bunun da kurbanının Türk-İsrail ilişkileri olacağı belirtiliyor. Ancak İsrail raporu bu tespitlerle kalmayıp son derece rahatsız edici ifadelerle devam ediyor: AK Parti iktidarı ile ordu arasındaki çatışma tezinden hareket edilerek, yeni bir “28 Şubat senaryosu”nu davet eden ifadelere yer veriliyor: Türkiye-AB sürecinin Erdoğan hükümetini devirmek için orduya büyük bir fırsat sunduğu belirtilen raporda, eğer Aralık'ta Türkiye'ye müzakere tarihi verilmezse, ordunun, 1997'de Necmettin Erbakan'ı devirdiği gibi Erdoğan'ı da iktidardan devirebileceği ifade ediliyor. Türkiye'yi hedef alan politikalarından kaynaklanan gerginliğin faturasını Türkiye'ye çıkarmaya çalışan İsrail, Türkiye-AB ilişkilerinin seyrini etkilemeye çalışırken aynı zamanda Türkiye-Suriye-İran arasındaki yakınlaşmayı sabote etmeye, Kuzey Irak'ta yaptıklarına karşı Türkiye'nin tepkisini yok etmeye, Türkiye'nin ABD-İngiliz-İsrail merkezli dış politika tercihini güvence altına almaya, 1996'dan sonra yaptığı gibi Türkiye'yi yine kendi çıkarları doğrultusunda seferber etmeye, milyarlarca dolarlık silah pastasını kaybetmemeye ve bütün bunları sağlamak için belli çevreleri harekete geçirmeye çalışıyordu. Bu, tasfiye senaryolarından sadece bir tanesi… Hangi birini anlatalım! Necmettin Erbakan'ı deviren 28 Şubat müdahalesinin A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm adlı proje çerçevesinde yapıldığını hatırlatmaya gerek yok sanırım. O projeyle yıllar sonra Türkiye'de iç çatışma senaryosunu hazırlayan kadro aynı. Artık hep başarısız olacaklar. Şartlar değişti. Çok şey değişti. Değişmeye de devam edecek. Bundan sonra bölgede Türkiye'siz oyun kurulamayacağını artık her güç biliyor. Bundan sonra Türkiye'yi tek yanlı bağımlılık ilişkilerinde olduğu gibi, istedikleri şekilde yönetemeyeceklerini onlar da anlayacak. Hemen her yıl içeride bir tezgah planladılar. Darbe yaptırmaya çalıştılar. ABD ile korkuttular, İsrail ile korkuttular, Yahudi lobisiyle korkuttular. Kendilerince siyasi hesaplar yaptılar. Liderler seçtiler, iktidarlar planladılar. İçerideki ortaklarıyla kriz pazarladılar. Başaramadılar, başaramayacaklar. Türkiye bunların hepsini aştı, üstesinden geldi, gelmeye de devam edecek. “Türkiye uzmanı” olarak kendilerini pazarlayanların, bu değişimi anlamaktan aciz olanların kavrayamayacağı bir şey bu. Onların hangi senaryoların içinde olduklarını biliyoruz biz. Onlar eski hikayeleri anlatmaya devam etsinler. Bu yüzden bugün bağırıp çağrılanları hiç önemsemiyorum. Siz de önemsemeyin! 04 Şubat 2009 |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|