09-24-2007, 03:58 | #1 |
İşte Amerikancı TÜRKEŞ...
27 Mayıs 1960...
Türkeş... 'İhtilalin parası yok...' 1999 yılının sonbahar günleri, Washington, her zamanki gibi güzeldi... Bir kente sonbahar yakışır mı... Mesela benim göz nurum İstanbul, ilkbahar ile güzelleşen bir kenttir... Washington' a da sonbahar yakışır... Kuşkusuz, kentin Beyazsaray'a yakın bir bölgesinde bulunan ve kurulduğu günden beri savaşı eksik olmamış bir ülke olarak tüm savaşların da anılarını duvarlarında sergileyen 'Emekli Askerler Kulübü'nün bir masasında oturan hayli yaşlı fakat bir o kadar da dinç kişi, bana, bugüne kadar yazmadığım bir anısını aktarıyordu... Fred Haynes... İkinci Dünya Savaşı'nda ünlü Okinawa adasına çıkan deniz piyadelerinin en ön saflarında yer alan iyi bir asker... Kore Savaşı'nda Türk Tugayı'nın inanılmaz kahramanlıklarına şahit olmuş ve Türkiye ile gönül bağını o yıllarda kurmuş emekli bir Amerikalı general... Bir de... 1950'li yıllarda, yani Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti'nin ülkeyi tek başına taşıdığı günlerde Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği'nde askeri ataşe olarak görev yapmış bir isim... Washington'daki 'askeri kulüpte' bir yandan yemeğimizi yerken, diğer yandan, Amerikan-Türk Dostluk Konseyi Başkanı olarak geçmişin ilginç labirentlerine girmeyi tercih etmişti: 'Menderes ile son konuşmamızı çok iyi hatırlıyorum. Büyükelçi ile birlikte gitmiştik. Kendisinden çok emin bir ifadesi vardı. Oysa bizim elimizdeki raporlar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin alt kadrolarının çok hareketli olduğu, hatta, başbakanın evlilik dışı hayatının bile kurmaylar arasında sohbet konusu yapıldığı yönündeydi. Bunu, büyükelçinin yanında kendisine aktardım, siyasi olduğu kadar özel yaşamından kaynaklanan bazı iddiaların ileride büyütülerek kendisinin hırpalanacağını ifade ettim...Biraz durgunlaştı ama üzerinde durmamayı tercih etti...' TÜRKEŞ: İHTİLALİN PARASI YOK... Fred Haynes, bu girizgahın devamında Türk tarihi açısından önemli bir dönüm noktasındaki rolünü de aktarmaktan çekinmemişti: 'Neyse... İhtilal oldu... Biz, bütün personelimiz ve ailelerimizle büyükelçilik binasındaydık. Ön güvenlikte görevli deniz piyadeleri, bir Türk tankının elçilik dış kapısına dayandığını ve üzerindeki albayın bizden biriyle mutlaka görüşmek istediğini bildirdiler. Askeri ataşe olarak görüşmekle ben görevlendirildim. Gittim. Gerçekten de büyükelçiliğin Atatürk Bulvarı'na bakan tarafındaki kapısına dayanan bir Türk tankının namlusu, bahçemize kadar girmişti ve üstünde son derece sert görünümlü bir Türk albayı bulunuyordu. Kapıya yanaşınca albaya selam verip kendimi tanıttı, o da tanktan aşağıya atlayıp kendini tanıttı:Albay Türkeş!.. Ne istediğini sorduğumda son derece düzgün bir ifadeyle, yıkılan hükümetin devletin kasasında bir tek dolar bile bırakmadığını, acil para bulunmazsa devletin işini yapamayıp, memur maaşlarını bile ödeyemeyecek duruma geleceğini ve ihtilalin parasızlık nedeniyle daha başlamadan biteceğini söyledi. İsteği, benim, kendisiyle başbakanlığa gitmem, oradaki kriptolu teleksten Washington ile temas kurarak, ihtilalin acil ihtiyacı olan 50 milyon dolarlık transferin gerçekleşmesini sağlamamdı. Büyükelçi izin verdi, Türkeş'le birlikte başbakanlığa geçtik, ben teleksi ilettim, sonra Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı'ndakilerin saat farkı nedeniyle uyanıp işlerinin başına gelmelerini beklemeye başladık. Saatler sürdü bu ve çok sıkıntılı bir bekleyişten sonra teleksten, istenilen paranın Türkiye'ye transferin yapılacağı bildirildi. Albay Alpaslan Türkeş çocuklar gibi sevinmişti... O günden sonra Türkeş'le ne zaman karşılaşsam, 27 Mayıs'ta olduğu gibi selamlaşırım...' Fred Haynes'in anlattıkları bunlar... Türkiye, bir darbe sonucu idam ettiği üç önemli politikacısının ağırlığını hep hissetti... Bu idamlara karşı intikam için darağacına yollanan 'üç fidanının' acısını da içinden atamadı... Yarım asır... Anılar kendisinden sonra gelen bütün kuşakları esir alıyor...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|