02-13-2009, 15:10 | #1 |
jipi olan bana oy vermesin
Ersin Çelik'in röportajı
[email protected] Saadet Partisi Genel Başkan değişikliği ile birlikte yeni bir havaya büründü. Partiye atkılımlar çoğaldı. 2001’deki bölünme ve 2002 seçimleri ile birlikte gidenler, yeni genel başkan Numan Kurtulmuş’un pergel metaforu etrafında yeniden toparlanmaya başladı. Bu isimlerden birisi de 2002’de alınan seçim sonuçlarından sonra istifasını vererek yeni bir siyasi oluşumun içine giren Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu. Sivil siyasetin en kuvvetli temsilcilerinden olan Bekaroğlu şimdi Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı. Kadir Topbaş ve Kemal Kılıçdaroğlu polemiklerinin tam ortasında adının açıklanması ile bir anda dikkatleri üzerine çeken Bekaroğlu, söylemleriyle de tartışma konusu oldu. Dün ajans5.com’da yer alan demecinde, başörtülülerin jipe binemeyeceğini söyleyen Prof. Bekaroğlu özellikle İslamcı kesimi ikiye böldü. Partisinin tabanı da dahil bir gurup Bekaroğlu’na tam destek verirken ciddi anlamda eleştiriler de aldı. Aynı zamanda psikolog da olan Bekaroğlu’nun bu sosyolojik çıkışını kendisi bugün detayları ile konuştuk. Haber7.com’un misafiri olan Bekaroğlu ile sadece başörtüsü çıkışını değil, Saadet Partisi’ndeki değişimi, neden döndüğünü, Numan Kurtulmuş’u, 2002’deki istifası, parti içi demokrasiyi, siyasetin geleceğini ve daha birçok konuyu konuştuk. “Başörtülüler jipe binemez” diye bir açıklama yaptınız. Özellikle İslami kesimden size dair çok ağır eleştiriler geldi Haber7.com’a. Soğukta durakta yanında çocuğu ile bekleyen başörtülü bir kadın ile önünden süratle geçen jipi süren başörtülü kadın fotoğrafını örnek verip, değişimden bahsettiniz. Nasıl bir değişim bu? Başörtüsü üzerinde örnekler veriyorum. Başörtülü bacılarımız kusura bakmasın. Onlarla ilgili bir şey değil. Başörtüsü bizler için çok zor bir mücadelenin simgesi. Bu konu tamamen iffetle, mağduriyetle, mazlumiyetle ilgili. Hele 28 Şubat’ın mağduriyetinin yaşandığı o günleri düşünün. Hala daha yaşayan insanlar var. Aynı anda iki şey birden yaşanıyor. Gerçekten mağduriyetin, mazlumiyetin, itilmişliğin, ezilmişliğin simgesi olan başörtüsünü takan bir kadın ve teşhirciliğin simgesi olan jipte. Ben jipe binmek haramdır demiyorum… Ama ahlaki ve etik değil. Bu resim derin ve vicdani bir çukur açıyor. 28 Şubat’taki horlanma, dışlanma ile değişime uğrayan başörtülüler bu çukuru açanlar mı çukurun için düşenler mi? Düşenler… 28 Şubat’ta baskılar çok yaygınlaştı. Belki toplayıp hapishanelere koymadılar insanları, işkence tezgâhlarından geçirmediler, solculara daha önceden yaptıkları gibi. Ama sürekli bir kayaya su damlası misali, her gün her gün aynı yoğunlukta baskılar geldi. Panik havası oluştu. “Elimizdeki bütün kazanımları kaybedeceğiz” korkusu yaşandı. Nasıl kazanımlar, maddi mi manevi mi? İkisi de. Kişisel ve gurup olarak elde edilen kazanımlar. Çok partili anlayışa geçtikten sonra elde edilen, Kuran kursundan imam hatiplere, yurttan kişisel olarak elde edilen mevki ve makamlara kadar… Bunlar birleşince büyük bir paniğe yol açtı. Manavından tutun üniversitedeki asistanına kadar fişlendi. Korkular oluştu. Başörtüsü özgürlüğü için imza toplayanlar, eylem yapanlar işlerinden oldu… İslamcılar bir anlamda değişime zorlandı yani… Evet. Tam o anda, “Bir yolu var. Siz değişirseniz, gelişirseniz” denildi. Hep demokrasi üzerinden vize gösterildi. Ama hiç kimse “demokrat olun” falan demedi. Herkes “modern olun” dedi. Partiye de demokrat olun denmiyordu. “Yaşam tarzınızı, biçiminizi değiştirin. Bize uyun” denildi. Başörtüsünü açsa problem olmayacak mıydı? Olmazdı. “Başörtünüzü açmadan bizim gibi yaşayın” denildi çünkü. Mesele buydu. Açsa problem değil. Zaten sembol olmaktan çıkar. O zaman ‘bizden’ mücadelemizden ayrılır. Ama hem başörtüsü takarak hem de ‘bizdenmiş’ gibi yaşaması, jipe binmesi… 28 Şubat’tan ve 2002’den olan budur. Başörtüsü kaldı. Çıkarmadı ama onlar gibi yaşamaya başladı. Bununla birlikte açık haramları da yapmıyoruz. İçki içmiyoruz. Zinadan uzağız. Orucumuzu tutuyoruz. Hacca, umreye gidiyoruz. Eve tabi bunlar 2 bin dolarlık haclar değil ama gidiliyor. Hiçbir şey ihmal edilmiyor. Fakat bana göre dinin, namaz ve oruç kadar, hatta topluma taalluk ettiği için daha da önemli şartları var. Onlar ihmal ediliyor.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|