|
02-15-2009, 16:50 | #1 |
Kâbe ve İnsan
Uzun bir yolculuktayız…
Büyük bir kervan içinde akıp gidiyoruz. Her şey akıyor, çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşlılığımız, dostlarımız, düşmanlarımız… İçinde yaşadığımız dünya, nehirler, dağlar, bulutlar, gezegenler, yıldızlar, galaksiler, bütün âlem… Hiçbir şey durmuyor… Yönsüz yolculuk bir savrulmadır, bir kopuş. Bu sonsuz hareket içinde sahih bir yön edinmek ve oraya yönelmek bu yüzden önemli. Müslümanın yönü Kâbe'dir, yönelişi orayadır. Ve eğer güç yetirebilirse hayat yolculuğunda yolunu bir kez oraya düşürmelidir. Aklımız ermeye başladığında fark ettiğimiz ilk şeylerden biri sürekli bir akış hali. Durduramadığımız, asla durduramayacağımız bir yolculuk devam edip gidiyor. Her şey ayarlanmış, her varlık bir program dahilinde akıyor, bir şeye, bir yere gidiyor. İlk insan, ilk yolculuk İnsanın yolculuğu ilk insanla yani babamız Âdem a.s.'la başladı. Cennet'ten başladı. Şeytanın ilk babamızla anamızı aldatması ile yol gözüktü. Yüce Mevlâ, onların tevbesini kabul buyurdu. Ama ilâhi takdir onları cennetten çıkartıp dünyaya yerleştirdi. Âdem a.s. ile Havva validemiz ve onların neslinden gelecek olan bütün insanlar artık yeryüzünde yaşayacaklardı. Yüce Mevlâ'nın ahlâkını, yani göklerin ve yerin taşıyamadığı o yüce emaneti temsil edeceklerdi. Hem de baş düşmanları şeytanın amansız tacizleri altında… Bir ömür yeryüzünde yaşayacaklar, ocak yuva kuracaklar, çoluk çocuk yapacaklar, kâh ağlayacak kâh gülecekler, ahiret hayatını burada kazanacaklar, nihayet ölümle dünya hayatlarını bitireceklerdi. Onların neslinden gelen bütün çocukları da benzeri bir hayatı yaşayıp dünyadan göçecekler, sonunda da büyük bir mahkemede hesap verip Rablerine döneceklerdi. Bu yolculuk işte o zaman bitecekti. Yüce Mevlâ hükmünü vermişti. Bundan geri dönüş yoktu. Öyle de oldu. Âdem a.s. ile Havva validemiz yeryüzüne indirildi. Tevbelerine devam ediyorlardı. Kim bilir Kur'an -ı Kerim'de haber verilen o içli yakarışlarını kaçıncı kez tekrar ediyorlardı: “RABBİMiz, biz kendimize zulmettik. Sen bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen muhakkak hüsrana uğrayanlardan olacağız..” (Araf, 23) Dualar ediyor ve secdelere kapanıyorlardı. Secde ediyorlardı ama yöneldikleri bir kıbleleri var mıydı? Yedi kat semada bulunan meleklerin ve haklarında bilgi sahibi olmadığımız diğer sema ehlinin bir kıblesi vardı. Yüce Mevlâ'ya kulluklarını yaparken ona yöneliyor, onun etrafında tavaf ediyorlardı. Rasul-i Ekrem s.a.v ., Miraç gecesinde onu görmüştü. Yedinci kat semada Arş-ı Âlâ'nın tam altındaydı. İbrahim a.s. ile orada görüşmüştü. Sonra içine girip namaz kılmış ve hakkında şöyle buyurmuştu: “Her gün ona yetmiş bin melek girer ve kıyamete dek geri dönmezler.” (Taberî, Tefsir, 15/13-14) Etrafında binlerce meleğin sürekli olarak tavaf ettiği yedinci kat semadaki bu mabedin adı “ Beyt-i Mamur”du . Tûr Suresi'nde RABBİMiz'in üzerine yemin ettiği Beyt-i Mamur… Peki yeryüzüne indirilen Âdem a.s. ile Havva validemizin ve onlardan gelecek neslin bir kıblesi, yönelecekleri bir yer olmayacak mıydı?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-15-2009, 17:20 | #2 |
Beyt-i Mamurun gölgesidir bence KÂBE
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|