01-05-2013, 15:12 | #1 |
Kalem satmak bu olsa gerek...
Habertürk Gazetesi 2013'ün ilk şoku diye haber başlığı atmış. Haberin içeriğinde dönemin ünlü isimlerinin Adnan Menderes'e yalvararak para istedikleri anlatılıyor. Necip Fazıl, Orhan Seyfi Orhon, Peyami Safa, Yusuf Ziya Ortaç … Daha bir sürü ismin olduğu iddia ediliyor. Haberin ilk gününde bu isimlerden bir iki satıra yer verilmiş. Devamı niteliğindeki ikinci yazıda ise sadece Necip Fazıl'a yer verilmiş. Dolayısıyla zaten haberin maksadını anlamış bulunmaktayız. Biz bunu anladık anlamasına da, Sayın Gazeteci ve aynı fikri savunan herkes için konuşuyorum, onlar hala "Tüm hayatını bütün gerçeğiyle yazmış, günahını, ailesini, çektiği çileleri, mahkumiyetleri tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş bir çilekeşi karalamaya çalışmanın ne kadar boş olduğunu idrak edememişlerdir. Yusuf Ziya'nın; "2000 dolarcık bulamadım" mektubu, Peyami Safa'nın yurtdışındaki eşi için yardım talebi, Orhan Seyfi'nin kalemini satar üslubuyla kağıt, matbaa masraflarına mukabil talebi karşısında Necip Fazıl, asla üslubundan ve fikrî mücadelesinden ödün vermeyen tavrıyla yalvarmak bir kenara, evde aç ve susuz kalan evlatlarının, tabanı yırtık ayakkabılarla okula giden çoçuklarının adını bile anma dan, fikrî mücadelesinin vasıtası olan Büyük Doğu dergisi için Söz verilen yardıma inanmış, buna mukabil yardım gelmediğinden ötürü yaşadığı maddi sıkıntılardan dolayı Adnan Menderes' e mektuplar göndermiş, ayrıca çıkarttığı Büyük Doğu dergilerinde de iktidara karşı takındığı tavırlardan ötürü kesinleşmiş 102 yıl mahkumiyeti bulunan bir yazara, diğer yazarlarla aynı muameleyi yapmak hiçbir ahlaka sığmaz! İşte Üstad'ın hayatının diğer tüm gerçekleri gibi ortaya koyduğu Yassıada şahitliği ve mahkemesi … " Sual: -Örtülü ödenek vaziyetine ne dersiniz? -Evet aldım. Alırken de bir rejim ve hükûmet meddahlığı vazifesini üzerime almadım. Ben, Tanzimattan beri sökün edici oluşların köksüz olduğunu, hiçbir zaman Doğu ve Batı arası bir nefs muhasebesine yanaşılmadığını ve mahsup sırrına varılmadığını, her kıymetin ruh ve kökünde, yani İslam'da bulunduğunu ve aklımızı Batıdan devşirirken, ruhumuzu Doğuda tutmamız gerektiği üzerinde bütün bir dünya görüşü ve ideal savunucusuyum. İşte Adnan Beyde. Tanzimattan bu yana gelmiş sadrazamlar ve başvekiller arasında bu davayı tutmaya müstaid biricik insanı buldum ve yardımını davamın hakkı olarak kabul ettim. Bütün aldıklarımı, mücadelesini ettiğim yolda harcadım. Ve sadece harcamakla kalmayıp, evimdeki eski koltuk ve halılara kadar da bu uğurda satmaya mecbur oldum. Zira Adnan Beyin "bir kere de başla sonu gelir" diye ettiği her yardım, Demokrat parti iktidarının menfî kutbu tarafından engellenince, kendisine bir ev yaptırılmaya başlanıp, birinci katı çıkmadan yüzüstü bırakılan bîçare gibi,elimdekini avucumdakini sarfetmeğe,üstelik büyük bir borç altına girmeye mahkum oldum.Yani örtülü ödenekten bana verilen paralar,şahsıma bir şey getirmek yerine, benim bütün imkanlarımı yedi,bitirdi ve neyim varsa götürdü. Böylece Adnan Menderes, örtülü ödeneğiyle beni kullanmış değil,asıl ben onu idealim uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş, fakat iradesiz ve sebatsız karakteri yüzünden muvaffak bulunmuş olamıyorum. Benim, bir dava uğrunda bir nevi vergi hakkiyle alabildiğim, reklam parasına bile yetmez, gülünç meblağlara karşılık, kendisinden milyonlar devşirip şimdi gözünü oymaya bakan, Büyük Doğu'yu örtülü ödenek beslenesi olmakla suçlayan ve hesap vermeğe davet edilmeyen bazı gazetelerin hali, masumluk ve ulviliğimizin ters tarafından mükemmel bir ifadesidir. ….. 147.000 Örtülü ödenekten bana verilenleri 147.000 lira olarak tespit etmişlerdi. 1952'den 1960'a kadar, iki kere günlük bir defa da haftalık gazete çıkarmam için verilen, üstelik en saf niyetle gazeteme ve davama tahsis ettiğim için yetersizliği yüzünden evimde baba mirası eşyayı da götüren ve beni çeneme dek borca batıran para … Bu 147.000 liranın üzerine oturup "tamamlanmadıkça bir şey yapamam!" diye onu tasarrufuma geçirmiş olsam,ve kendimi pahalıya satmayı bilseydim, o zamanlar oturduğum köşkü bana 100.000 liraya satmaya kalkan ev sahibime "evet!" demekle, bugün, yine dava ve gayeme mahsus olmak üzere birkaç milyonluk servet sahibiydim. Bugün, Feneryolunda, Bagdat caddesi üzerinde 5000 mertekarelik bahçesiyle bu mülk 5 milyon lira değerindedir. Fakat bende, gayem ve yolum bakımından mutlaka malik bulunmam gereken böyle bir malî ve ticarî şuurdan hiçbir zaman hiçbir eser olmadı; ve mukaddes hedefe yol açabilmek, bir köprübaşı tutabilmek için en yetersiz yardımlara razı olmak ve bu yüzden evimdeki eşyayı da kaybetmek ve borç denizinde boğulmak gibi bir vaziyet doğdu. Yani mahut 147.000, sırf İslami gayeye yol bulabilmek için, olduğu gibi pişirdiğim yemeğe gitti, üstelik cebimde ve kilerimdekileri de silip süpürdü. İşte, davamın baç hakkı olarak aldığım ve bunu iftiharla ilan ettiğim, fakat başta Adnan Bey'den milyonlar çimlenip de sonradan onu vatan haini diye teşhir eden namus yoksunu gazetelere nispetle, işimi bilemediğim, örtülü ödenek hikayesi bütün içyüzü ve mahrem karakteriyle bundan ibarettir ve bu hikayeyi ve içyüzünü bütün Büyük Doğu'cuların kavraması lazımdır. " Bugünden ortalama olarak 65 sene evvel, Büyük Doğu'ya ve Necip Fazıl'a yapılan örtülü ödenek beslemesi suçu, ve savunması böyledir. Şimdi, soruyorum; kendilerine mevzuu bulamayıp da, zaten ilk baskısı 1970'de yapılmış olan "Benim Gözümde Menderes" adlı eserinde bunu bütün detayıyla yazmış olan Üstad'a yapılmış bu hakaret altındaki maksat yalnızca gazetecilik midir? Kalem satmak bu olsa gerek! Şeyma Kısakürek Sönmezocak - Haber 7
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|